İlk İtirazlar • Tazminat Davası • Alacağın Temliki • Dava Konusunun Devri • Taraf Sıfatı

İlk İtirazlar • Tazminat Davası • Alacağın Temliki • Dava Konusunun Devri • Taraf Sıfatı

İlk İtirazlar • Tazminat Davası • Alacağın Temliki • Dava Konusunun Devri • Taraf Sıfatı

T.C. Yargıtay Başkanlığı - 3. Hukuk Dairesi

Esas No.: 2016/13540
Karar No.: 2017/1715
Karar tarihi: 21.02.2017

ilk itirazlar • tazminat davası • alacağın temliki • dava konusunun devri • taraf sıfatı • ikrar • şekil serbestisi • zapta karşı tekeffül • dava ehliyeti • kamulaştırma • usul ekonomisi ilkesi • davacı sıfatı

MAHKEMESİ :TİCARET MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hüküm alacağı temlik alan vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmiş, temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması davalı vekili tarafından istenilmekle, daha önceden belirtilen 21.02.2017 duruşma günü için tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili Av. ... geldi. Aleyhine temyiz olunan davacı vekili Av.... ve davacı ...Şti. Temsilcisi ... geldi. Açık duruşmaya başlandı ve (hazır bulunanların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra) işin incelenerek karara bağlanması için saat 14.00' e bırakılması uygun görüldüğünden, belli saatte dosyadaki bütün kağıtlar okunarak, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenip, gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vekili, dava konusu taşınmazın davalı idare tarafından özelleştirme kapsamına alınarak satışa çıkarıldığını, müvekkili olan davacının da bu taşınmazı 05.02.1995 tarihli sözleşme ile satın alarak bedelini de ödediğini, sonradan kamulaştırma çalışmaları neticesinde, taşınmazın 44250 metrekarelik bölümünün davacı adına tespit gördüğünü, bu tespitten sonra dava dışı Orman İdaresi tarafından davacı aleyhine Kadostro Mahkemesinde açılan dava neticesinde davacı adına olan 44.250 metrekarelik tapunun iptal edilerek, 9300 metrekarelik bölümünün orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini ileri sürerek, davacının elinden çıkan 9300 metrekarelik yere ilişkin davalıya ödediği bedel karşılığı şimdilik 9000 TL alacağın faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Mahkemece, davalının sözleşmeden doğan edimini yerine getirdiği ve olayda kusurunun bulumadığı, davalının sözleşmeye aykırı hareket ettiğinin kabulünün mümkün olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Dairemizin 17.12.2013 2013/18771 Esas- 2013/18064 Karar sayılı ilamı ile "...mahkemece zapta karşı tekeffül hükümleri gereğince davacı uğradığı zararları akidi olan davalıdan isteyebileceği kabul edilerek, yapılacak yargılama neticesinde hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucu davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir" gerekçesi ile bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda ; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili ve alacağı temlik alan vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle alacağın temliki ve taraf sıfatı kavramının açıklanmasında yarar vardır.

Borcun kaynağı ne olursa olsun, alacaklının, alacağını bir başkasına (üçüncü kişiye) temlik etmesi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkabilir. Alacaklı, alacağının tamamını bir üçüncü kişiye devrettiğinde, borç ilişkisinde alacaklı tarafın bir hukuksal işleme dayanan değişimi sözkonusu olacaktır. Alacağın bir başkasına devri (temlik) alacaklının iradesine, yani üçüncü kişiyle yapmış olduğu sözleşmeye, bir kanun hükmüne veya bir mahkeme kararına dayalı olarak gerçekleşebilir (KILIÇOĞLU, M. Ahmet, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 16. B., Ankara 2012, s. 784).

Alacağın temliki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddelerinde (6098 sayılı TBK m. 183. vd.) düzenlenmiştir. Rızai temliki düzenleyen BK’nun 162. maddesi; “Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir. Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu, bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez.” hükmünü içermektedir.

Bu hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere; alacağın temliki, bir alacağın alacaklı tarafından bir başka kimseye devredilmesidir. Bu suretle borç münasebetinde alacaklının şahsında bir değişiklik vuku bulmakta, eski alacaklının (temlik edenin) yerini yeni alacaklı (temellük eden) almaktadır. Aynı zamanda, temlik edilen alacak eski alacaklının malvarlığından çıkarak yeni alacaklının mamelekine dâhil olmakta, alacağı talep etmek hakkı da yeni alacaklıya intikâl etmektedir.

Eğer alacaklı, alacağını bir başkası vasıtasıyla tahsil ettirmek isterse, bu kimseye tahsil yetkisi verecek yerde alacağını ona temlik eder ki, bu halde alacağın temliki tahsil maksadıyla yapılmış olmaktadır.

Eğer alacaklı, mevcut bir borcu için teminat olmak üzere alacağını kendi alacaklısına rehnedeceği yerde ona temlik ederse, bu halde alacağın temliki teminat maksadıyla yapılmış olur.

Hukukumuzda egemen olan ilke, şekil serbestîsi (818 sayılı BK m. 11/I; 6098 sayılı TBK m. 12) ise de, BK’nın “Akdin Şekli” başlıklı 163.maddesi (6098 sayılı TBK m. 184) “Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz. Bir alacağın temlikini va'detmek, hususi şekle tabi değildir.” hükmü gereğince Kanunumuz alacağın temlikinin «yazılı» şekilde yapılmasını öngörmektedir. Bu itibarladır ki, bir muteberlik şekli olarak yazılı şekle uyulmadıkça alacağın temlikinin hiçbir hükmü yoktur.

Alacağın temliki ile asıl haktan ayrı yalnız başına başkasına devredilemeyen dava hakkı da devredilmiş olur. Bu anlamda davada taraf sıfatı da temlik alanda olmaktadır.

Davada sıfat, tarafın, dava konusu maddi hukuk ilişkisinin süjesi olup olmamasıyla ilgilidir. Taraf sıfatı (husumet), maddi hukuka göre belirlenen, bir subjektif hakkı dava etme yetkisini ya da bir subjektif hakkın davalı olarak talep edilebilme yetkisini gösteren bir kavramdır. Dava şartı olan taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve davayı takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir

Davacı tarafta yer alan taraf için aktif dava sıfatı, davalı tarafta yer alan taraf için pasif taraf sıfatından söz edilebilir. Uygulamada, "sıfat" yerine "husumet" terimi de kullanılmaktadır. Sıfat dava şartı olmayıp, itirazdır. Çünkü bir kimsenin hak sahibi veya borçlu olup olmadığı davanın esasına girildikten sonra tespit edilebilir. Bu durumda ise dava esastan ret veya kabul edilir. Oysa, dava şartları davanın esasına girilmesini engelleyen niteliktedir. Ancak sıfat bir itiraz olduğundan, hâkim diğer itirazlar gibi taraf sıfatını da dava dosyasından anlayabildiği sürece kendiliğinden nazara alır. Sıfat, davada taraflardan birinin davaya konu subjektif dava hakkının bulunup bulunmadığı ile ilgili bir husustur. Tarafların sıfatının yargılama sonuna kadar devam etmesi zorunludur. Bu husus mahkemece re'sen gözönünde bulundurulmalıdır. Bir davada, taraflardan birinin, davacı ya da davalı sıfatının (aktif ya da pasif husumet ehliyetinin) olmadığı belirlenirse, artık bu davanın esasının çözümüne girilmeden, davanın husumet yokluğundan reddi gerekir. Bir kişinin belli bir davada davacı ya da davalı sıfatını haiz olup olmadığı şeklinde nitelendirilen husumetin, ileri sürülme zamanı yasa ile kabul edilen bir ilk itiraz olmadığı gibi, davalı tarafından ileri sürülmesi gerekli bir def'i de değildir. Davanın her aşamasında ileri sürülmesi mümkün veya mahkemece vâkıf olunduğu takdirde re'sen nazara alınması gerekli hukuki bir durumdur (KURU Baki, Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.I., İstanbul 2001, s. 1157 vd.).

Yukarıda kısaca değinildiği gibi, bir davada davacı olma sıfatı dava konusu hakkın sahibine (hamiline) aittir. Bir sözleşmeden dolayı, kural olarak yalnız sözleşmenin tarafları dava açabilir; üçüncü kişilerin taraf (davacı) sıfatı yoktur.

Bununla birlikte taraf (davacı) sıfatı bulunmayan kişinin açmış olduğu bir davada taraf sıfatının yargılama aşamasında kazanılabilip kazanılamayacağı üzerinde de durulması gerekmektedir.

Şöyle ki; yargılama aşamasında taraf (davacı) sıfatının kazanılabilmesi mümkün ise ilgiliye mevcut dosyada bu imkanın tanınması, neticesinde taraf sıfatının kazanılması halinde davaya devam edilmesi hem 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası’nın 141/4. maddesi ve yargılamaya hakim olan ilkelerden 6100 sayılı HMK 30. maddesi (1086 sayılı HMUK m. 77) gereğince “usul ekonomisi ilkesine” ve hem de HMK 125. (1086 sayılı HMUK m.186) maddesi “dava konusunun devri” hükümlerine uygun olacaktır.

Zira, 6100 sayılı HMK 125. (1086 sayılı HMUK m. 186) maddesi “dava konusunun devri” hükmü gereğince davada taraf olmayan 3. kişinin davacıdan dava konusunu devralması ile yargılama aşamasında her zaman davada taraf sıfatını kazanacağı kabul edilmiş olması karşısında hali hazırda davada davacı olarak bulunmayan 3. kişiye davada taraf (davacı) sıfatını kazanabilme imkanın tanınması usul ekonomisi ilkesine uygun düşer.

Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı taraf iş bu dava dosyasındaki alacağını ...21. Noterliği'nin 30.04.2014 tarih ve 65894 yevmiye no ile onaylanan alacağın devri sözleşmesi ile ... AŞ.'ye devretmiştir, söz konusu sözleşme dava dosyasına sunulmuş bu husus 05.09.2014 tarihli duruşma tutanağında da belirtilmiştir. Buna göre, davacı, taraf (davacı) sıfatını sözkonusu temlik ile kaybetmiştir.

Bu durumda mahkemece, alacağı temlik alan ...AŞ.'nin davaya devam edip etmeyeceğinin belirlenmesi,taraf sıfatını kazanması halinde davaya devam edilmesi, aksi halde taraf (davacı) sıfatı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan yazılı şekilde davacı hakkında hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince davalı yararına BOZULMASINA, alacağı temlik alan ...i AŞ.'nin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre Yargıtay duruşmasında vekille temsil edilen davalı için takdir edilen 1.480 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalı tarafa verilmesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun Geçici Madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 21.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Av. Mesut YILDIRIM
Whatsapp ile görüş