Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırıdan Kaynaklanan Tazminat İstemi

Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırıdan Kaynaklanan Tazminat İstemi

Basın Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırıdan Kaynaklanan Tazminat İstemi

T.C. Yargıtay Başkanlığı - 4. Hukuk Dairesi

Esas No.: 2015/15244
Karar No.: 2017/1596
Karar tarihi: 13.03.2017

manevi zarar

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalı .... aleyhine 22/12/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; açılan davanın kısmen kabulüne dair verilen 29/09/2015 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı, ... hakimi olarak görev yapmakta iken hakkında davalı gazetenin 19/01/2013 tarihli nüshasında "... ....ı" başlıklı haber yapıldığını, haberin içerik olarak gerçeğe aykırı olduğunu; ailesi, meslektaşları ve toplum nezdinde küçük düşürüldüğünü, haberde kullanılan ifadelerin kişilik haklarına saldırı içerdiğini iddia ederek, uğranılan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.

Davalı, yaşanan olayın gerçek olduğunu ve haberin basın özgürlüğü çerçevesinde, hukuka uygun olarak kaleme alındığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

Mahkemece, haber içeriğinde davacıyı küçük düşürücü ifadeler kullanıldığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Basın özgürlüğü, Anayasa'nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu'nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.

Ne var ki, basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu'nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.

Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.

Dava konusu haber bütün olarak değerlendirildiğinde; haberin görünür gerçeğe uygun olduğu ve kullanılan ifadelerin davacının küçük düşürülmesini değil okuyucunun dikkatinin çekilmesini amaçladığı anlaşılmaktadır.

Yargı Etiği İlkelerine göre de; hakim, davranışlarının makul bir kişinin gözünde tasvip edilir nitelikte olmasını sağlamalı, bunun için gereken dikkat ve özeni göstermelidir.

Mahkemece kişilik haklarının ihlal edildiği sonucuna varılmış ise de açıklanan nedenlerle, dava konusu haber bütün olarak ele alınmalı ve davacının mesleği de gözetildiğinde kamu yararını haiz olduğu kabul edilmelidir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin benzer olaylarda vermiş olduğu kararlarda basın özgürlüğü kapsamında belli ölçüde abartıya başvurmanın mümkün olduğuna (Prager ve Oberschlick v. Avusturya, 26 Nisan 1995, § 38, A serisi, No. 313) işaret edilmekte, ayrıca özel hayata yapılan müdahalenin ortaya çıkacak kamu yararından daha ağır basacak kadar ciddi olmadığı durumlarda gazetenin basın özgürlüğünün korunması gerektiğini (Haldimann ve diğerleri-İsviçre ) ifade edilmektedir.

Şu durumda, dava konusu haberin güncel ve toplumun her kesiminin ilgisini çeken, üstün kamusal yarar taşıyan bir konuya ilişkin olması gözetilerek basının haber verme hakkı toplumun da haber alma hakkı kapsamında kaldığının kabulü ile istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan yazılı gerekçeyle, davalının tazminat ile sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 13/03/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Av. Mesut YILDIRIM
Whatsapp ile görüş