Kamulaştırmasız El Konulan Taşınmaz
T.C. Yargıtay Başkanlığı - 5. Hukuk Dairesi
Esas No.: 2013/27356
Karar No.: 2014/3856
Karar tarihi: 18.02.2014
kamulaştırmasız el konulan taşınmaz • kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemi • görevli mahkeme • basit yargılama usulü • davanın kabulü
Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kısmen kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, davalı idareler vekillerince verilen dilekçeler ile istenilmiş olmakla, dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
- K A R A R –
Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı idareler vekillerince temyiz edilmiştir.
A-İ.. M..’ne karşı açılan dava yönünden;
Davaya konu 1486 parsel sayılı taşınmaz göl mutlak koruma alanı olarak ayrılmış ise de; mahallinde yapılan keşif sonrası alınan bilirkişi raporlarına göre, taşınmaza davalı İ.. M.. tarafından fiilen el atılmadığı anlaşılmıştır.
11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı yasanın 21. maddesi ile Kamulaştırma Kanununun geçici 6. maddesinde yapılan değişiklik ile; “Uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalara uygulanır.” hükmü getirilmiştir.
Öte yandan Anayasa Mahkemesi’nin 25.09.2013 gün 2013/93 Esas, 2013/101 Karar sayılı ilamında da; “Kamulaştırmasız el atmadan söz edilebilmesi için taşınmaz zilyetliğinin idareye geçmesi ve taşınmazın fiilen kamu hizmetine tahsis edilmiş olması gerektiği; imar kısıtlamalarında taşınmazın zilyetliğinin malikte kalmaya devam etmekte olup, yalnızca malikin tasarruf yetkisinin, ilgili mevzuattan kaynaklanan bazı kısıtlamalara maruz kaldığı, bu nedenle imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılabileceği” kabul edilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, bu idareye karşı açılan davanın idari yargıda görülmesi gerektiğinden, dava dilekçesinin görev yönünden reddi yerine, yazılı şekilde hüküm kurulması, doğru değildir.
B-D.. M..’ne karşı açılan dava yönünden;
Mahallinde yapılan keşif sonucu, taşınmazların dava tarihindeki değerinin biçilmesi ve alınan rapor uyarınca bedelin tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir. Ancak;
1- El atılan ve bedelinin tahsiline karar verilen taşınmazlar, baraj gölü içinde kaldığından, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/C. maddesi uyarınca tapudan terkini yerine tesciline hükmedilmesi, doğru olmadığı gibi,
2-D.. M..nün, 02.11.2011 tarihinde yürürlüğe giren 662 sayılı K.H.K.'nın 58. maddesi uyarınca genel bütçeli idareler arasından çıkartılarak özel bütçeli idareler arasına alınması nedeniyle 492 sayılı Harçlar Kanununun 13/j maddesi hükmünden kaynaklanan yargı harçlarından muafiyetinin kaldırıldığı ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Geçici 6. maddesinde değişiklik yapan ve 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasanın 21. maddesi ile "kamulaştırmasız el atmadan kaynaklanan tazminat davalarında mahkeme ve icra harçları ile her türlü vekalet ücretleri bedel tespit davalarında öngörülen şekilde maktu olarak belirlenir. ... açılan ve kesinleşmeyen davalarda da uygulanır." hükmünün getirilmiş olduğu gözetildiğinde, harç ve vekalet ücretinin maktu olarak hüküm altına alınması gerektiğinden,
Mahkeme kararının açıklanan nedenlerle davalı idareler vekillerinin temyiz itirazları doğrultusunda BOZULMASINA, davalılardan İ.. M..nden peşin alınan temyiz harcının istenildiğinde iadesine ve temyize başvurma harcının Hazineye irad kaydedilmesine, davalılardan D.. M..nden aşağıda yazılı kalan harcın alınmasına, 18.02.2014 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
-MUHALEFET ŞERHİ-
Dava, kamu hizmetine tahsis edilen taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkin olup mahkemece davanın kabulüne hükmolunmuş ve Dairenin çoğunluk görüşü doğrultusunda fiili el atma yok ise davaya idari yargıda bakılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş ise de bu görüşün yerinde olmadığı kanaatindeyim. Şöyle ki;
Dosyada bulunan kanıt ve belgelerden dava konusu taşınmazın davalı idarece fiilen el atılmadığı, ancak Büyükçekmece Gölü Mutlak Koruma Alanı olarak kamu hizmetine tahsis edildiği anlaşılmaktadır.
6830 sayılı, 2942 sayılı ve bunu değiştiren 4650 sayılı Kamulaştırma Kanunlarında kamulaştırmasız el atma ile ilgili düzenlemeler bulunmamaktadır.
Kamulaştırmasız el atma 16.05.1956 gün 1-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı ile hukuk sistemimizde düzenlenmiştir. Bu kararla; taşınmazına kamulaştırmasız el atılan kişinin kamu tüzel kişiliğine karşı meni müdahale (el atmanın önlenmesi) davası açabileceği, ya da fiili duruma razı olarak kamu tüzel kişiliğine karşı mülkiyet hakkının devrine karşılık taşınmaz bedelinin tahsili istemli dava da açabileceği kabul edilmiştir.
İçtihadı Birleştirme kararının yol göstericiliği ile uzun yıllar fiili el atmalarda el atmanın önlenmesi ve taşınmaz bedelinin tahsili davaları Dairemizce çözümlenmiştir.
Anayasanın 38. maddesi mülkiyet hakkını korumaktadır. Mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir (35/2). Bu da Anayasanın 46. maddesinde düzenlenen kamulaştırma yoluyla mümkündür.
Görüldüğü gibi Anayasamız kamulaştırmasız el atmayı düzenlememiştir.
Yasalarımıza “kamulaştırmasız el atma” kavramı 5999 sayılı Kamulaştırma Kanununda değişiklik yapılmasına ilişkin kanun ile 30.06.2010 tarihinde 2942 sayılı Yasaya eklenen geçici 6. madde ile girmiştir. Maddenin başlığı “ Kamulaştırmasız el koyma sebebiyle tazmin” olup, 09.10.1956 tarihi ile 04.11.1983 tarihi arasında “ fiilen kamu hizmetine ayrılan veya kamu yararına ilişkin bir ihtiyaca tahsis edilerek tesis yapılan taşınmazlara veya kaynaklara; kısmen veya tamamen irtifak hakkı tesis etmek suretiyle malikin rızası olmaksızın fiili olarak el konulması sebebiyle malik tarafından ilgili idareden tazminat talebinde bulunulması” halinde izlenecek yasal prosedür düzenlemiştir.
Yargıtay HGK’nun 15.12.2010 gün ve 2010/5-662-651 sayılı kararında açıklandığı üzere uzun yıllar kamu hizmetine tahsis edilen ancak amacın fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı idarenin, malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını belirsiz bir süre için kullanılamaz hale getirdiği, dolayısıyla malikin taşınmazdan mülkiyet hakkının özüne uygun şekilde yararlanma olanağı kalmadığı, taşınmaz malikinin mülkiyet hakkının hukuksal bir nedene dayanılmadan idarece engellendiği kuşkusuzdur.
Malikin taşınmaz üzerindeki egemenliği hukuk düzeninin sınırları içinde üçüncü kişilere karşı korunmuş ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 683. maddesinde malike, hukuka aykırı olarak müdahalenin önlenmesini isteme hakkı tanınmıştır. Bir kişinin taşınmazına eylemli olarak el atıp tamamen veya kısmen kullanılmasına engel olunması ile imar uygulaması sonucu o kişinin mülkiyetinde olan taşınmaza hukuken kullanmaya engel sınırlamalar getirilmesi arasında sonucu itibari ile bir fark bulunmamakta her ikisi de kişinin mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonucu doğurmaktadır.
Bundan da öte; programa alınmayarak amacın fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma ya da takas cihetine gitmeyen davalı İdarece, pasif ve suskun kalınmak ve işlem tesis etmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği; bu haliyle idarenin eyleminin, mülkiyet hakkının özüne dokunan ve onu ortadan kaldıran bir niteliğe sahip bulunan kamulaştırmasız el koyma olgusunun varlığı için yeterli bulunduğu muhakkaktır.
11.02.1959 gün ve 1958/17-1959/15 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre de; idarenin kamulaştırma yapmaksızın mülkiyet hakkına müdahale ederek taşınmazın aynına el atması durumunda uyuşmazlıkların adli yargıda görülmesi gerekir.
5999 ve 6487 sayılı Yasalarda düzenlenen ve Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. madde bir tasfiye yasasıdır. 1956-1983 tarihleri arasındaki uyuşmazlıkları düzenlemektedir.
6487 sayılı Yasanın metni 5999 sayılı Yasa ile aynıdır. Aynı olan metne eklemeler vardır. Her iki metinde de fiilen el atılan taşınmazlara ilişkin düzenleme getirilmektedir.
5999 ve 6487 sayılı Yasalar ile geçici 6. madde olarak yapılan ekleme Kamulaştırma Kanununa girdiğine göre 2942 sayılı Yasanın yetkili ve görevli mahkeme ve yargılama usulü başlığını taşıyan 37. maddesi “Bu Kanundan doğan tüm anlaşmazlıkların adli yargıda çözümlenmesi gerekenleri, taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemelerinde basit yargılama usulü ile görülür.” demektedir. O zaman bu Yasada açıkça “idari yargıda görülür” şeklinde düzenlenmeyen uyuşmazlıklar, Adli Yargıda taşınmazın bulunduğu yer Asliye Hukuk Mahkemesinde görülecektir.
4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasında, kamulaştırmasız el atılan taşınmazlar ile ilgili olarak açılacak davalarda uygulanacak usul ve esaslara ilişkin tasfiye hükümlerini içeren geçici 6. maddesinde, 11.06.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6487 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik ile “… uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmi kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında, 03.05.1985 tarih ve 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemler tamamlandıktan sonra, idari yargıda dava açılabilir. Bu madde hükümleri karara bağlanmamış veya kararı kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanır.” Hükmü getirilmiş ise de sözü edilen geçici yasa hükmü, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atmalarla ilgili olup, idari yargıda görülebilecek işleri de, 3194 sayılı İmar Kanununda öngörülen idari başvuru ve işlemlerle sınırlamıştır.
Taşınmaz maliki, 3194 sayılı İmar Kanununa göre, idarenin yaptığı eylem ve işleme karşı idari yargılama usulü çerçevesinde, işlemin iptali için bir dava açabilecektir. Bu düzenleme taşınmaz bedelinin tahsiline dönük olarak açılacak davaların, idari yargıda görüleceği şeklinde bir hüküm içermemektedir.
Bundan ayrı Anayasa Mahkemesinin 25.09.2013 gün ve 2013/93 esas, 2013/101 sayılı ilamı, Anayasanın 153. maddesi kapsamında bir iptal kararı olmayıp, kurumları bağlayıcı nitelikte değildir.
Bu durumda, kamulaştırma yapmaksızın suskun ve pasif kalmak ve işlem tesis etmemek veya eylemli olarak el atmak arasında, kullanmaya engel sınırlamalar açısından bir fark yoktur. Mülkiyet hakkının sınırlandırılması anlamında aynı sonuç doğmaktadır.
Sonuç olarak taşınmaza el atılmamış olsa bile;
1)6487 sayılı Yasanın 6. maddesi, 09.10.1956 ile 04.11.1983 tarihleri arasındaki kamulaştırmasız el atılan taşınmazlarla ilgili olarak açılacak davalarda uygulanacak usul ve esaslara ilişkin tasfiye hükümlerini içerdiğinden, daha sonraki uyuşmazlıklara uygulanamıyacağı;
2)6487 sayılı Yasa ile Kamulaştırma Kanununa eklenen geçici 6. maddesinin 10. fıkrasındaki açıklamada; taşınmaz bedelinin tahsili davalarının da İdari Yargıda görüleceğine dair hüküm bulunmaması nedeniyle, bu davalarda da Kamulaştırma Kanununun 37. maddesi uyarınca adli yargının görevli ve yetkili olacağı;
3)16.05.1956 gün 1-6 sayılı; 11.02.1959 gün 1958/17 – 1959/15 sayılı; İçtihadı Birleştirme ve HGK'nun 15.12.2010 gün ve 2010/662-651 sayılı kararları gözönüne alındığında da, Adli Yargının görevli olacağı gerekçesiyle, çoğunluk kararının A bendine katılmıyor ve Adli Yargının görevli olduğunu bu nedenle işin esası incelenerek karar verilmesi gerektiğini düşünüyorum.18.02.2014
Av. Mesut YILDIRIM