Yeni Hüküm-Usulu Anlamda Gerçek Direnme

Yeni Hüküm-Usulu Anlamda Gerçek Direnme

Yeni Hüküm-Usulu Anlamda Gerçek Direnme

Hukuk Genel Kurulu         

2021/609 E.

2022/597 K.

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı Hazine vekili ve davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin ikinci fıkrası gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalı Hazine vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verildikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisi ...'nun 29.05.1959 tarihinde vefat ettiğini, müteveffanın ölümünden 28 yıl sonra... adında birinin murisin yegâne mirasçısı olduğunu ileri sürerek hukuksuz bir şekilde ... Sulh Hukuk Mahkemesinden veraset ilâmı aldığını, murisin tüm gayrimenkullerini tapuda kendi adına intikal ettirerek üçüncü kişilere satış suretiyle devrettiğini, ... tarafından ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/343 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını, müvekkillerinin de davaya aslî müdahil olduklarını, davaya konu 736 ada, 9 parsele ilişkin bölümü izale-i şuyu yolu ile alan taraf adına olan tapu işlemlerinin korunmasına ve tescilin devamına dair verilen kararın onanarak kesinleştiğini, taşınmazın 2/3 hissesi müvekkillerinin miras bırakanı .... adına kayıtlı iken yolsuz tescil ile başkaları adına tapuda kayıt altına alındığını, haksızlıkların tazmini yoluna gidilebileceği hususunun Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin onama kararında açıkça belirtildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000TL tazminatın dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 08.04.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini artırmıştır.
Davalı Cevabı:
5. Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde; görev, hak düşürücü ve zamanaşımı itirazında bulunarak, dava konusu 736 ada 9 parsel sayılı taşınmazla birlikte, 714 ada 2 parsel, 715 ada 1 parsel, 739 ada 1 parsel sayılı taşınmazlar hakkında ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde sahte veraset ilamı ile oluşan yolsuz tescil ve Tapu Kanunu'nun 35. maddesindeki mütekabiliyet esasına göre Arnavutluk vatandaşlarının Türkiye'de miras yoluyla taşınmaz mal edinemeyeceklerinden mirasçı sıfatıyla Hazineye intikali talepli tapu iptal ve tescil davası açıldığı, dava sonucunda müdahil davacılar ... mirasçılarının davasının reddine, 739 ada 9 parsel yönünden davanın reddine, diğer parsellere ilişkin bir kısım davalılara ait hissenin iptali ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği, kararın temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 2010/8760 E. 2010/13386 K. sayılı ilâmı ile 736 ada 9 parsel yönünden davanın reddine dair verilen kararın yerinde olduğu belirtilerek diğer yönlerden ilâmda yazılı gerekçelerle bozulduğunu, işbu davanın belirtilen Yargıtay kararına istinaden açıldığını, kararda sicillerin tutulmasından dolayı dava açılabileceği belirtilmiş ise de dava dışı üçüncü kişi durumunda olup sahte veraset istihsal eden...'in eyleminin söz konusu edilmediğini, oysa zararın doğumunda sahte veraset ilâmının birinci derecede etken olduğunu, bu nedenle üçüncü kişinin ağır kusuru nedeniyle meydana gelen hukuka aykırı eylemi illiyet bağını keseceğinden Hazinenin sorumlu tutulamayacağını, olayda davacıların müterafik kusurlarının söz konusu olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin Birinci Kararı:
6. İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.07.2015 tarihli ve 2012/161 E. 2015/322 K. sayılı kararı ile; mahallinde bilirkişiler marifetiyle keşif icra edildiği, bilirkişi kurulunun asıl ve ek raporlarında taşınmazın dava tarihi itibarıyla değerinin 21.746.667TL olduğunun belirtildiği, davaya konu 9 parsel sayılı taşınmazın 432/648 hissesinin davacıların murisi ... adına kayıtlı iken sahte veraset ilamına dayalı olarak tapuda intikal yaptırılarak satış suretiyle üçüncü şahıslara devrinin sağlandığı, taşınmaza yönelik açılan tapu iptali ve tescil davasının reddine dair hükmün kesinleştiği, zarar ile sahte veraset ilâmına dayalı olarak tapuda yapılan işlemler arasında illiyet bağı bulunduğu, bilirkişi kurulunca taşınmazın dava tarihindeki değerinin saptandığı, davalı yanın zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile, 21.746.667TL'nin 10.000TL'sine 07.05.2012 dava tarihinden, bakiyesine 08.04.2015 ıslah tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 03.05.2016 tarihli ve 2016/376 E. 2016/5063 K. sayılı kararı ile; “…Dava, sahte veraset ilâmı ile gerçekleştirilen taşınmaz satış işleminden doğan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; taraflardan her biri, yapmış olduğu usûl işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Ancak ıslah işlemi harca tabi bir işlem olup ıslah edilen husus değer artırımı ise nispi tarifeye göre, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu kanunî düzenleme gereğince ıslah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilâm harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2013 gün ve 2013/21-445 E. - 2013/1625 K. sayılı kararında da bu görüş benimsenmiştir.
Somut olayda, davacılar vekili dava dilekçesinde adli yardım talebinde bulunarak harç yatırmaksızın 10.000.-TL tazminat talebi ile dava açmış, 21.05.2013 tarihli celsede kurulan ara karar ile, davacıların adli yardım taleplerinin reddi ile dava harcını yatırmaları için süre verilmiş, bu ara karar doğrultusunda davacılar tarafından harç tamamlanarak yargılamaya devam edilmiştir. Davacılar vekili mahkemeye sunduğu 08/04/2015 tarihli dilekçe ile; tazminat talebini 21.746.667,00.-TL’ye arttırmış ise de; ıslah harcını yatırmamıştır. Davacılar vekili ıslah dilekçesinde; davacıların Arnavutluk Vatandaşı olup, 15 Mart 1995 tarihinde Türkiye ile Arnavutluk ülkesi arasında imzalanan, hukukî, ticari ve cezai konularda adli yardım sözleşmesi ve 23 Mart 1972 tarih ve 14137 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Hukuk Usûlüne Dair Lahey Sözleşmesinin 20 ve 24. maddeleri ve Avrupa İkamet Sözleşmesi kapsamında davacıların tüm yargı masrafları ve harçlardan muaf tutulmaları gerektiğini bildirmiş ise de; bahsi geçen sözleşmelerde davacıların harçtan muaf olduklarına ilişkin bir hüküm olmadığı, davacıların adli yardım taleplerinin de mahkemece reddedildiği anlaşıldığına göre; mahkemece, ıslah harcını tamamlamak üzere davacılara süre ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken harcı yatırılmayan ıslah beyanına değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir…” gerekçesiyle hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre sair hususların incelenmesine bu aşamada yer olmadığına karar verilmiştir.
Mahkemenin İkinci Kararı:
9. İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.06.2017 tarihli ve 2016/400 E. 2017/209 K. sayılı kararı ile; (bozma kararına uyulmasına karar verildikten sonra) davacılar vekilinin 05.05.2017 tarihli makbuz ile 371.378,70TL harcı yatırdığı, davaya konu 9 parsel sayılı taşınmazın 432/648 hissesinin davacıların murisi ... adına kayıtlı iken sahte veraset ilâmına dayalı olarak tapuda intikal yaptırılarak satış suretiyle üçüncü şahıslara devrinin sağlandığı, taşınmaza yönelik açılan tapu iptal ve tescil davasının reddine dair hükmün kesinleştiği, zarar ile sahte veraset ilamına dayalı olarak tapuda yapılan işlemler arasında illiyet bağı bulunduğu, bilirkişi kurulunca taşınmazın dava tarihindeki değerinin saptandığı, davalı yanın zarardan sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile, 21.746.667TL'nin 10.000TL'sinin 07.05.2012 dava tarihinden 21.736.667TL'sinin 08.04.2015 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak veraset ilamlarındaki hisseleri oranında davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:
10. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
11. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 28.05.2019 tarihli ve 2019/1017 E. 2019/3705 K. sayılı kararı ile; “…Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 03/05/2016 gün ve 2016/376-5063 sayılı bozma kararı özetle " Mahkemece verilen karar usûl ve kanuna aykırıdır. Şöyle ki; taraflardan her biri, yapmış olduğu usûl işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islahın kısmen veya tamamen olduğuna bakılmaksızın taraflar aynı davada ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Ancak ıslah işlemi harca tabi bir işlem olup ıslah edilen husus değer artırımı ise nispi tarifeye göre, değilse maktu harç yatırılmalıdır. Davalı taraf harçtan muaf olsa dahi ıslah harcının alınması gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesinin birinci cümlesinde “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz” hükmü yer almaktadır. Bu kanunî düzenleme gereğince ıslah edilen miktar yönünden bakiye nispi karar ve ilâm harcı ödenmeksizin sonraki işlemlerin yapılmasına olanak bulunmamaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24.12.2013 gün ve 2013/21-445 E.-2013/1625 K. sayılı kararında da bu görüş benimsenmiştir.
Somut olayda, davacılar vekili dava dilekçesinde adli yardım talebinde bulunarak harç yatırmaksızın 10.000.-TL tazminat talebi ile dava açmış, 21.05.2013 tarihli celsede kurulan ara karar ile, davacıların adli yardım taleplerinin reddi ile dava harcını yatırmaları için süre verilmiş, bu ara karar doğrultusunda davacılar tarafından harç tamamlanarak yargılamaya devam edilmiştir. Davacılar vekili mahkemeye sunduğu 08/04/2015 tarihli dilekçe ile; tazminat talebini 21.746.667,00.-TL’ye arttırmış ise de; ıslah harcını yatırmamıştır. Davacılar vekili ıslah dilekçesinde; davacıların Arnavutluk Vatandaşı olup, 15 Mart 1995 tarihinde Türkiye ile Arnavutluk ülkesi arasında imzalanan, hukukî, ticari ve cezai konularda adli yardım sözleşmesi ve 23 Mart 1972 tarih ve 14137 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan Hukuk Usûlüne Dair Lahey Sözleşmesinin 20 ve 24. maddeleri ve Avrupa İkamet Sözleşmesi kapsamında davacıların tüm yargı masrafları ve harçlardan muaf tutulmaları gerektiğini bildirmiş ise de; bahsi geçen sözleşmelerde davacıların harçtan muaf olduklarına ilişkin bir hüküm olmadığı, davacıların adli yardım taleplerinin de mahkemece reddedildiği anlaşıldığına göre; mahkemece, ıslah harcını tamamlamak üzere davacılara süre ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken harcı yatırılmayan ıslah beyanına değer verilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usûl ve kanuna aykırı olup bozma nedenidir." şeklindedir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan ve harç tamamlandıktan sonra, mahkemece davanın kabulü ile 21.746.667,00.-TL'nin 10.000,00.-TL'sine 07/05/2012 dava tarihinden; bakiyesine 08/04/2015 ıslah tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara ödenmesine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, veraset ilâmına dayanarak gerçekleştirilen taşınmaz satış işleminden doğan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından çekişmeli taşınmazda pay sahibi ...nun Türk vatandaşı olduğu, 29.05.1959 tarihinde öldüğü; ... (...) isimli kişinin hasımsız olarak açtığı veraset davası sonucunda, ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.12.1977 günlü, 1977/2426 Esas - 1977/2243 Karar sayılı kararıyla ...'nun tek mirasçısının ... (...) olduğuna karar verildiği; ... (...)'inde bu veraset ilamına istinaden,...'nun çekişme konusu taşınmazdaki payını üzerine intikalini sağladıktan sonra, bu şekilde edindiği tüm payı 1978-1980 yılları arasında satış yoluyla elden çıkarttığı, sonradan dava dışı kişiler tarafından ... (...)'dan aleyhine açılan ve Türk uyruklu ...'nun Arnavut uyruklu olduğu anlaşılan mirasçılarının ve Hazinenin asli müdahil olduğu verasetin iptali davası sonucunda, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 6.10.1987 günlü, 1978/51 Esas - 1987/1358 Karar sayılı kararıyla, Arnavut uyruklu Abdurrahman, Rıza ve Hekuran'ın sadece taşınır mallar yönünden ... mirasçıları olduklarına, taşınmazlar yönünden ise, iki ülke arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) bulunmadığından 2644 sayılı Tapu Kanununun 35. maddesi hükmü gereğince" taşınmazlara ilişkin sadece Hazinenin mirasçı olabileceği" gerekçesiyle Hazinenin mirasçı olduğunun tespitine ve bu nedenlerle Feriha Sarı (Özdener) tek mirasçı olarak kabulüne ilişkin ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.12.1977 günlü, 1977/2426 Esas - 1977/2243 Karar sayılı veraset ilamının iptaline karar verildiği ve yasal yollardan geçmek suretiyle kesinleştiği; bunun üzerine Hazinenin, ... 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 1978/51 Esas - 1987/1358 Karar sayılı veraset ilamına dayanarak, ...'nun çekişme konusu taşınmazdaki 2/3 payın davalılar üzerindeki sicil kaydının iptali ile Hazine adına tescilini istediği; aynı mirasçılık belgesinde ...'nun Arnavut uyruklu mirasçıları olduğu saptanan Rıza, Hekuran ile Abdurrahman'ın 19.9.1986 tarihinde ölümü nedeniyle eş ve çocukları Bukuri, Enver, Nexhmie, Fatbardhc ve Bujar'ın, 31.10.2003 tarihinde hasımsız olarak açtıkları veraset davası sonucu ...'nun Arnavut uyruklu mirasçıları olduklarına dair Eyüp 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin 19.10.2004 tarih 2003/1020 Esas - 2004/ 1068 Karar sayılı veraset ilamını ibraz ederek, Hazinenin açmış olduğu eldeki davada, mirasbırakanları ...'ya ait çekişme konusu taşınmazlardaki 2/3 oranındaki payların davalılar üzerindeki tapu kayıtlarının iptaliyle, adlarına tescil talebiyle tapu iptali ve tescil davası açtıkları, ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2007/248 Esas - 2009/155 Karar sayılı ilamı ile dava konusu 736 ada 9 parsel için davanın reddine karar verildiği, bu kararın hem Hazine hem de Arnavut uyruklu mirasçılar olan davacılar tarafından temyiz edildiği, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 14/12/2010 tarih, 8760 Esas - 13386 Karar sayılı ilamında “dava konusu 736 ada 9 parsel sayılı taşınmazın ortaklığın giderilmesi davası sonucunda, ortaklığın satış sureti ile giderilmesine ilişkin verilen karar üzerine yapılan ihale sonucu tamamının Sedat Tavukçuoğlu'na satıldığı, bu kişinin taşınmazı ediniminde kötüniyetli olmadığı, TMK’nın 1023. maddesinin koruyuculuğundan bulunduğu anlaşıldığından çekişmeli 736 ada 9 parsel yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur” denilmek sureti ile bu karar için verilen hükmün taraflar açısından kesinleştiği anlaşılmıştır.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de; delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülmüştür.
Hemen belirtilmelidir ki, Türk Medeni Kanununun 1007. maddesinde öngörülen sorumluluk kusursuz sorumluluk olup, Hazinenin sorumlu tutulabilmesi bakımından;
a)-Tapu sicilinin tutulmasından dolayı bir zararın doğmuş bulunması,
b)-Memurun hukuka aykırı eyleminin olması,
c)-Zarar ile eylem arasında illiyet bağı bulunması, yani illiyet bağının kesilmemiş olması koşullarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu koşullara göre, davacının iddia ettiği zararın tapu sicilinin tutulmasından kaynaklandığını kesinlikle söylemek olanaksızdır. Zira, Türk Medeni Kanununun 1007.maddesinde yazılı mesuliyet Devletin bu işte çalıştırdığı memurların hata yapmaması hususunda ihtimam ve nezaret göstermesi vecibesine istinat eder. (İmre kusursuz mesuliyet halleri 1949 s. 197)
Oysa, somut olayda, tazminat isteğinin dayandırıldığı hukukî sebep sicilin ta baştan itibaren oluşturulmasına ilişkin işlemlere ait olmayıp sonradan meydana gelen sebebe bağlı olduğu ve sonradan doğan duruma göre de sicilin tutulmasıyla ilgili olarak tapuda görevli memurların yaptığı hukuka aykırı bir işlemin varlığından da bahsedilemez. Öyleyse iddia edilen zararın tapu sicilinin tutulmasından doğmadığı aksine mahkemece verilen ve verildiği tarihte geçerli olan bir veraset ilamına göre yapılan işlem yapılmasına rağmen aynı murise ait daha sonra başka mahkemece verilen ve ilk veraset ilamını geçersiz kılan ikinci bir veraset ilamı ile ilk verasetin geçersiz olduğunun anlaşılması üzerine zararın doğduğu tartışmasızdır. Bu durumda tapu memurlarının hukuka aykırı bir eylemi olmadığına göre TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluğun şartları somut olayda gerçekleşmediğinden davanın bu gerekçe ile reddi gerekirken davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” gerekçesiyle karar oy çokluğu ile bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. İstanbul Anadolu 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.12.2020 tarihli ve 2020/64 E. 2020/270 K. sayılı kararı ile; satış işleminden önce murisin verasete esas nüfus kayıtları, Arnavutlukta bulunan kayıtlar hakkında titiz bir araştırma yapılmadığı gibi davacıların, zarar veren bu eylemin meydana gelmesinde kasıtlı ya da kusurlu bir eylemlerinin olduğuna dair herhangi bir tespitin mevcut olmadığı, sahte veraset belgesi ya da sahte vekâletname kullanılması durumunda Devletin TMK’nın 1007. maddesi uyarınca sorumlu olup olmayacağı yönünde, gerek öğretide ve gerekse yargısal içtihatlarda farklı görüşler bulunduğu, davalı idarenin TMK'nın 1007. maddesine dayalı sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olması nedeniyle davacıların kasıtlı ya da kusurlu eylemleri ile bu zararın gerçekleşmesine neden olduklarına dair herhangi bir tespit bulunulmadığı da göz önüne alınarak, olayda davalının sorumluluğunun kabulünün gerektiği, bozma kararı sadece davalının sorumluluğunun bulunmadığına ilişkin olup, taşınmaz değerine ilişkin temyiz itirazları, zamanaşımı, değerlendirilme tarihi vs itirazların temyiz incelemesine konu edilmediği, ilk kararın bozma kararı ile ortadan kalkması nedeniyle mahkemece miktar vs ile ilgili inceleme yapılması zorunluluğunun doğduğu, tapu kaydına göre 9.320 m2 olan dava konusu parselin, 20.10.2005 tarihinde, eldeki davadan çok önce 3007,37 m2lik kısmının dava dışı idare tarafından yola terk edildiği ve 6312,63 m2 kaldığı, davacıların murisinin, parseldeki hissesinin 432/648 (2/3) olduğu, yol olarak ayrılan kısım için davalı idarenin sorumluluğunun bulunmadığı, diğer yandan bilirkişilerce düzenlenen 11.06.2014 tarihli asıl raporda taşınmazın, değerlendirme tarihi olan dava tarihi itibari ile m2 birim fiyatının 2.500TL belirlenerek yoldan ayrılan kısım çıktıktan sonra kalan 6.312,63 m2'nin, muris ...'nun hissesine tekabül eden miktarın değerinin 10.521.050TL olduğunun belirtildiği, itiraz üzerine düzenlenen 15.01.2015 tarihli ek raporda ise herhangi bir emsal kıyaslaması yapılmadan dava konusu parselin m2 birim fiyatının, dava tarihi itibari ile 3.500TL belirlenerek yola ayrılan kısım ile birlikte murisin hissesinin toplam değerinin 21.746.667TL olduğunun belirtildiği, dava konusu parselin yol olarak ayrılan kısmı için davalı idareyi sorumlu tutmanın mümkün olmadığı, ek raporda da emsal kıyaslamasının yapılmadığı, bu nedenle asıl rapora itibar edildiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı davalı Hazine vekili ve davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; veraset ilâmına dayanarak gerçekleştirilen taşınmaz satış işleminden doğan zararın 4721 sayılı TMK'nın 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin eldeki davada, Devletin sorumluğuna ilişkin koşulların oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı; dolayısıyla, temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
16. Bilindiği üzere direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme bozma kararından esinlenerek, yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli; gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi).
17. Başka bir anlatımla mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukukî olguyu değiştirerek karar vermiş olması hâlinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
18. Somut olayda mahkemece 01.06.2017 tarihli kararda 15.01.2015 tarihli bilirkişi kurulu tarafından hazırlanan ek rapor hükme esas alınmak suretiyle davanın kabulü ile, 21.746.667TL'nin 10.000TL'sinin 07.05.2012 dava tarihinden, 21.736.667TL'sinin 08.04.2015 ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak veraset ilamlarındaki hisseleri oranında davacılara ödenmesine karar verildiği, Özel Dairece iddia edilen zararın tapu sicilinin tutulmasından doğmadığı aksine mahkemece verilen ve verildiği tarihte geçerli olan bir veraset ilamına göre yapılan işlem yapılmasına rağmen aynı murise ait daha sonra başka mahkemece verilen ve ilk veraset ilamını geçersiz kılan ikinci bir veraset ilamı ile ilk verasetin geçersiz olduğunun anlaşılması üzerine zararın doğduğu, bu durumda tapu memurlarının hukuka aykırı bir eylemi olmadığına göre TMK’nın 1007. maddesinde düzenlenen kusursuz sorumluluk şartlarının somut olayda gerçekleşmediği gerekçesiyle bozma kararı verildiği, bozma kararından sonra mahkemece önceki karardan farklı olarak 11.06.2014 tarihli asıl rapor hükme esas alınmak suretiyle dava konusu parselin 3007,37 m2 kısmının 20.10.2005 tarihinde yola terk edildiği, kalan 6312,63 m2’nin, asıl rapordaki değer ve murisin payına göre davanın kısmen kabulü ile, 10.521.050TL alacağın, 10.000TL'sinin 07.05.2012 tarihinden, 10.511.050TL sinin 08.04.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak veraset ilamındaki hisseleri oranında davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine şeklinde direnme olarak adlandırılan kararın verildiği anlaşılmıştır.
19. Buna göre mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın, usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, yeni hüküm niteliğinde olduğu her türlü duraksamadan uzaktır.
20. Hâl böyle olunca, kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi Hukuk Genel Kuruluna değil, Özel Daireye aittir.
21. Bu nedenle yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.

IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı Hazine vekili ve davacılar vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliği tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.04.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

Av. Mesut YILDIRIM
Whatsapp ile görüş