Marka Hukuku Yargıtay Kararları
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1996/11-132 K. 1996/262
T. 10.4.1996
• MARKALAR KANUNUNA MUHALEFET ( Görev )
• GÖREV ( Markalar Kanununa Muhalefet )
• MARKA İPTALİ ( Cins ve renk )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Markalar Kanunu )
1086/m.1
KHK-556/m.71
Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Karamamenin 71.maddesi hükmüne göre, karamamede öngörülen bütün davalarda gorevli mahkeme, Adalet Bakanlığınca kurulacak ihtisas mahkemeleridir.
DAVA ve KARAR: Taraflar arasındaki "marka iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 2.Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 21.9.1993 gün ve 1990/735 E-1993/1100 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine,
Yargıtay Hukuk Dairesinin 11.11.1994 gün ve 1994/2453-8452 sayılı ilâmı;
( ...Davacı vekili, LPG dolum ve pazarlaması ile uğraşan müvekkilinin gümüş rengi alüminyum boyalı küresel likitgazı tüplerini 1961 den beri maruf ve meşhur hale getirdiğini, "AYGAZ"sözcüğünün bu vasıfları ile birlikte 15.5.1990 tarihinde marka olarak tescil ettirildiğini, aynı konuda faaliyet gösteren davalının da uzun tipte koyu gri boyalı tüpler kullanırken kısa süre önce gri renkli küresel tüpler kullanmaya başlağını, "ÜKİTGAZ" markasını gri renkle kullanmak üzere 22.3.1990 tarihinde marka olarak tescil ettirdiğini, bunların marka olarak tescil edilemeyeceğini ileri sürerek, davalının tescilli markasından "ÜKİTGAZ" ve "gri renk" ve sözcüklerinin silinmesine karar verilmesini talep ye dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, "LİKİDGAZ" markasının 1963 yılında tescil edildiğini, gerek TTK 62 ve gerekse Markalar Yasasına göre hak düşürücü ve zamanaşımı sürelerinin dolduğunu, 27 yıl süre geçtikten sonra açılan davanın iyiniyet kuralları ile bağdaşmadığını, 1975 yılında tescil ettirilen davalı ünvanında da yer alan "LIKİDGAZ" sözcüğündekı "GAZ" kelimesinin her emtia adı olduğu, "ÜKİD" sözcüğünün değişik alanlarda kullanıldığını, renklerin Markalar Yasasının 4/c maddesine göre başlı başına tescil edilemeyeceğini ve kimsenin tekelinde bulunmadığını, tüketicinin markaya göre tüp satın aldığını, gri rengin davacıdan önce tescil ettirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkeme'ce, öncelikle davanın görev yönünden adli yargıda çözülmesi gerektiği benimsendikten sonra iddia ve savunmaya, toptanan delillere, bilirkişiler kurulu raporuna göre, dava dilekçesinde marka terkini istenilmiş olup davacının sonradan küresel tüp kullanımı nedeniyle haksız rekabetin tespitine ilişkin isteğinin iddianın tevsii niteliğinde olduğu, davalının kurucu ortağı olan dava dışı Likidgaz Dağ. ve End.A.Ş.nin "LİKİDGAZ" markasını 5.9.1963 tarihinden itibaren 15 yıl müddetle geçerli olmak üzere tescil ettirildiği, keza davalının da aynı markayı 10 yıl geçerli olmak üzere 19.2.1992 tarihinde tescil ettirdiği, her ne kadar Markalar Kanununda tescili caiz olmadığı halde tescil edilen markaların iptali davalarında zamanaşımı süresi belirtilmemiş ise de Markalar Kanunu'nun 15/2 fıkrasındaki sürelerin kıyasen uygulanabileceği, bu durumda davanın dinlenme olanağının bulunmadığı, kaldı ki davalı markasını bilen davacının 27 yıl suskun kalması karşısında iş bu davayı açmasının dava hakkının suistimali olduğu, "gri renk" sözcüğünün terkini yönünden ise; Markalar Kanunu'nun 4/1-c maddesine göre sırf muayyen bir renkten ibaret olan işaretlerin tescilinin caiz olmadığı, taraflara ait renkler üzerindeki hakların haksız rekabet hükümlerine göre korunabileceği, şirketlerin tüplerini kendi amlem ve markalarını koydukları dağıtımağı ve bayileri vasıtası ile pazarladıkları, piyasada genelde, mavi ve gri renkli tüplerin bir çok firma tarafından kullanıldığı, bu hususların herkesçe bilinen olgular olup tüketıcinm sırf renk benzerlı'ğinden dolayı yanılgısının söz konusu olmayacağı, ayrıca davalının kötüniyetle ve haksız çıkar sağlamak amacı ile gri rengi kullandığı da ispat olunamadığı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
1- Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere dava, davalı şirkete alt markadaki ( likidgaz ) sözcüğü ile bu markada yer alan ( gri ) renk ile ( GRİ RENK ) sözcüklerinin tekinine ilişkin bulunmaktadır.
Davacı tarafça, kısa olan dava dilekçesindeki iddialarının hukuki dayanaklarının açıklamak üzere verilen 19.11.1990 günlü layihada, davalının markasındaki ( likidgaz ) sözcüğünün bir cinsi ifade etmesi nedeniyle Markalar Kanunu'nun 6.maddesine aykın olduğunu, aynı markada kullanılan ( gri renk ) ve sözcüklerin ise bir rengin marka olarak tescil edilemeyeceğini bu hususun ise aynı yasanın 4.maddesine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek butlanla malûl olan markanın terkinine karar verilmesi gerektiğini açıkladıktan sonra, yargılamanın daha sonraki bir aşamasında verilen 17.3.1993 tarihli layihada da, davacı iddiasının davalı markasındaki ( LİKİDGAZ ) ve ( Gri Renk ) ve sözcüğünün eşyanın cins ve nevini gösteren sözcük olması nedeniyle 551 sayılı Markalar Kanunu'nun 4 ve 6.maddeleri uyarınca marka olarak tescil edilemiyeceği halde tescil edilmiş bulunması nedeniyle davalı markasının terkininin talep edildiği net bir şekilde açıklandıktan sonra benzerlik nedenine dayalı bir iptal davası olmadığı ve iltibas nedenine dayalı başka bir davanın da açılmış olduğu bildirilmiş bulunmaktadır. Nitekim, davacı tarafın gümüş rengi ile tüp şekil benzerliğine dayalı ayrı bir haksız rekabet davası açıldığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
0 halde, dava dilekçesmin yukarıda açıklanan layihalar ile birlikte değerlendirilmesi halinde davacı iddiasının, Markalar Yasası'nın 4 ve 6.maddelerine dayalı bir marka terkini davası olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Nitekim, mahkemece de dava bu şekilde yorumlanmakla birlikte bu tür davaların adli yargıda çözümlenmesi gerektiği benimsenerek işin esasına girilmiştir. Oysa, Markalar Kanunun 4,5 ve 6.maddelerinde marka tesciline ilişkin yasaklamalar tescili yapan idari makama yönelik bulunmaktadır. Şayet idarece bu yasa hükümlerine aykırı bir tescil işlemi yapılmışsa, bundan hukuki yararı zedelenen kışinin öncelikle idareye başvurarak bunun düzeltilmesini talep etmesi ve idarece alınacak olumsuz bir karara karşı ise idari yargıya başvurularak bunun düzeltilmesi istenmelidir. Diğer bir deyişle Markalar kanunun 4,5 ve 6.maddelerinin idarece yanlış uygulanmasından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözüm yeri Adli yargı olmayıp, idari yargı yeridir. İdari dışında marka ile ilgili tarafların idari yargı yerindeki davada, davaya müdahale suretiyle haklarını savunmaları mümkün olduğuna göre mahkemenin aksine beliren görüşüne katılmak mümkün olmamıştır. Esasen Dairemizin 1990 yılından beri uygulaması da bu yönde olmuştur ( Bkz.H.HD.28.12.1990 gün ve 1989/4069 Esas ve 1990/8463 sayılı kararı YKD.Temmuz 1993, sayı 7 sh. 1062 vd ).
O halde, uyuşmazlığın ıdari yargı yerinde çözülmesi gerektiği nedenine dayalı olarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkeme'ce önceki kararda dırenilmiştir.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresmde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/ll.fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, marka terkini istemine ilişkindir.
Yerel Mahkeme ile Özel Daire arasındaki uyuşmazlık, davada yargı yerinin belirlenmesi noktasında toplanmaktadır. Yerel mahkemenin uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı bulunduğunu belirtmesine karşın, Ozel daire bunun adli idari yargı yeri olduğu görüşündedir. Ne varki, daire bozma kararından sonra yürürlüğe giren 24.6.1995 gün ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin görevli ve yetkilı mahkeme başlıklı 71.maddesinde, "Bu Kanun Hükmünde kararnamede öngörülen bütün davalarda görevli mahkeme, Adalet Bakanlığınca kurulacak ihtisas mahkemeleridir."
"...bu mahkemelerin yargı çevresini Adalet Bakanlığının teklifi üzerine Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu belirler," hükmüne yer verilmek suretiyle konuya ilişkin düzenleme getirilmiştir. Görev hususu Kamu düzeniyle ilgili olup muhakemenin her aşamasında hâkimlikçe re'sen ( kendiliğinden ) gözetilmesi icab eder, Kaldı ki, mümeyiz davacı da direnme kararını temyizinde uyuşmazlığın çözüm yerinin Adli Yargı yeri olduğunu vurguladıktan sonra itirazlarını yerel mahkemenin esas hakkında kurmuş olduğu hükme yöneltmiş durumdadır. O itibarla yerel mahkemenin uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı yeri olduğuna değinen direnmesi yerindedir.
Ne varki, işin esası ile ilgili temyiz itirazları Özel Dairesi'nce incelenmemiştir.
Hal böyle olunca direnme yerindeyse de dosya, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının tetkiki için Özel Dairesine gönderilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklandığı gibi, yerel mahkeme'ce görevli ilgili olarak verilen direnme kararı yerinde isede, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Hukuk Daıresine gönderilmesine, oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1995/11-1037 K. 1996/206
T. 27.3.1996
• HAKSIZ REKABET VE MUARAZANIN ÖNLENMESİ DAVASI ( Aldatıcı Hareket veya İyiniyet Kurallarına Aykırı Diğer Suretlerle İktisadi Rekabetin Her Türlü Kötüye Kullanılmasının Haksız Rekabet Olması )
• TUFEYLİ REKABET ( Tüketicinin Farklı Markalar ve Farklı Fiyatlara Rağmen Satın Aldığı Malın İstediği Firmanın Ürettiği Bir Ayrı Çeşit Olduğu Düşüncesine Kapılarak Hiç İstemediği Halde Menşei Ayrı Bir Malı Alabilmesi )
• HAKSIZ REKABET OLAN HAREKETLER ( Başkasının Emtiası İş Mahsulleri Faaliyeti veya Ticaret İşletmesiyle İltibaslar Meydana Getirmeye Çalışmak veya Buna Müsait Bulunan Tedbirlere Başvurmak )
• EMEK TECÜVÜZÜ ( Bir Firmanın Diğer Firmanın Ölçülerini Seçmesi ve Onu Taklit Etmesi Emeksiz Olararak O Firmanın Sağladığı İtibardan ve Çekici Gücünden Yararlanması Nedeniyle Haksız Rekabet Sayılması )
• İKTİSADİ REKABET ( Haksız Rekabetin Aldatıcı Hareket ya da İyiniyet Kurallarına Aykırı Diğer Suretlerle İktisadi Rekabetin Her Türlü Kötüye Kullanılması Olarak Tanımlanması )
• BAŞKASININ PRESTİJİNDEN FAYDALANMA ( Teknik veya Ekonomik Bir Gereklilik Olmadan Başkasının Prestij ve Emekten Yararlanmak Suretiyle Tecavüze Uğrayanın Modüllerine Eklenebilmek için Aynı Ölçülerde Modül İmal Etmesi )
ÖZET : Haksız rekabet yasada, "aldatıcı hareket ya da iyiniyet kurallarına aykırı diğer suretlerle iktisadi rekabetin her türlü kötüye kullanılması" olarak tanımlanmıştır.
Teknik veya ekonomik bir gereklilik olmadan, başkasının yarattığı prestij ve emekten yararlanmak suretiyle tecavüze uğrayanın modüllerine eklenebilmek için aynı ölçülerde yapı taşları-modüller imal ederek bunları piyasaya sürmek haksız rekabet teşkil eder.
DAVA : Taraflar arasındaki "haksız rekabet ve muarazanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul Asliye 3. Ticaret Mahkemesi'nce davanın kabulü, karşı davanın reddine, dair verilen 06.07.1994 gün ve 1990/491 E-661 K. sayılı kararın incelenmesi Davalı-karşı davacılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 14.06.1994 gün ve 1994/3111-5074 sayılı ilamı ile; ( ...Davacı vekili, müvekkilinin İngiltere'de faaliyette bulunan "Britanie Marketing Limited" adlı şirketle yaptığı fason anlaşmasına göre "Hobby Land" marka oyuncak üretip sattığını, davalıların temsilcisi olduğunu ileri sürerek stok.... A.Ş.'nin müvekkiline gönderdiği 25.01.1990 tarihli yazı ile davacı şirketin imal ettiği oyuncak sistemi içinde bazı parçaların kendi imal ettikleri Mepo ürünlerinin parçalarına uyduğunu, üretimde aynı kalıpların kullanıldığını, bunun haksız rekabeti oluşturduğunu iddia ettiklerini oysa dünyanın her yerinde satılan oyuncakların sistemlerinin aynı olduğunu, birincinin "blok" denilen parçadan, ikincisinin ise "brick" denilen tuğladan oluştuğunu, müvekkilinin blok imalatında taklit olmadığını tuğlaların ise birincinin aynı ve benzeri olabileceğini, bu ufak parçaların benzerliklerinin teknik zaruret gereği olduğunu, tüm oyuncak firmalarının değişik setlerdeki tuğlalarının birbirine sökülüp takılabildiğini ileri sürerek müvekkilinin davalı ile haksız rekabette bulunmadığının tesbitine, davalının bu husustaki muarazasının men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davacının üretiminin haksız rekabet niteliğinde bulunmadığı şeklinde bir dava açılamayacağını, oyuncak parça ünitelerinin aynı boyutta imalinin teknik bir zorunluluk olmadığını belirterek davanın reddini istemiş, karşı dava olarakta; davacı Emsa'nın ürettiği parçaların müvekkilince üretilen oyuncak parçaları ile eşleşerek bütünleşebildiğini, buna rekabet hukukunda "yabancı seri içine sokulma" dendiğini ve haksız rekabet teşkil ettiğini belirterek haksız rekabetin mevcudiyetinin tesbitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ( 5.000.000 ) lira maddi ( 1.000.000 ) lira manevi tazminatın davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; iddia, savunma, bilirkişi raporu ve toplanan delillere göre; tarafların ayrı ayrı imal ettikleri oyuncak setlerinin genel ve esas özellikleri itibariyle birini diğerine tercih ederek, haksız rekabet fiilini oluşturacak herhangi bir durumun söz konusu olmadığı, marka, renk ve şekilleri ayrı olan oyuncakların yalnızca ölçülerinin birbirine uyması dolayısıyla davalının zarara uğramasının mümkün bulunmadığı, davacının üretiminin haksız rekabeti oluşturmadığı gerekçesiyle esas davanın kabulüne, davacının "Hobby Land" markası ile ürettiği oyuncakla imalinin davalı tarafın "lepo" marka ambalajlı oyuncaklar imal nedeniyle aleyhine haksız rekabet fiilini oluşturmadığının tesbitine, davalının bu yoldaki muarazasının önlenmesine, davalının subuta ermeyen karşı davasının reddine karar vermiştir.
TTK.'nun 56. maddesi haksız rekabeti aldatıcı hareket ya da iyiniyet kurallarına aykırı diğer suretlerle iktisadi rekabetin her türlü kötüye kullanılması olarak tanımlandıktan sonra aynı Yasanın 57/5 bendinde "Başkasının emtiası iş mahsulleri, faaliyeti veya ticaret işletmesiyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak veya buna müsait bulunan tedbirlere başvurmak" bir iltibas, dolayısıyla haksız rekabet olarak nitelendirilmiştir.
Doğru bir sonuca varılabilmesi için taraflar arasındaki uyuşmazlığın hangi noktalarda toplandığını tesbitte yarar vardır.
Yanlara ait oyuncakların marka, renk ve karakter şekilleri arasında bir iltibas bulunduğu ileri sürülmemiştir.
Uyuşmazlığın Em-sa'nın imal ettiği bazı parçaların, Lego tarafından daha önce imal edilen parçalara aynen uyduğu, böylece fason imalat yapan Em-sa'nın oyuncak parçalarını, yapı tuğlalarını, modülleri, Lego'nun ürettiği oyuncak parçaları ile aynı boyutlarda imal ederek Lego serisi içine sokarak Hobby Land markası altında pazarlamasında haksız rekabette bulunup bulunmadığı üzerinde yoğunlaştığı anlaşılmaktadır.
Tatbikatta eklenen yapı-taşları, sistemi veya eklenen-tren-rayları, sistemi şeklinde anılan sistemde haksız rekabetin ne zaman oluşacağı sonunun dosyaya hukuku mütalaa yazan Prof. Dr. Ünal Tekinalp ve Prof. Dr. Ömer Teoman'ın zikrettiği gibi rekabet ve marka hukuku alanında tartışılmıştır. ( Baumbach-Hefermanı-Rekabet ve Marka Hukuku Cilt: 1, Rekabet Hukuku, Yeniden işlenmiş 15. Baskı - Münih 1988, N. 459, sh: 792 ). Bu sisteme göre, ilk satın alınan oyuncağın "Başlama veya çıkış mamülü" "Hazır Mamül" daha sonra satın alınan parçalarla sınırsız bir şekilde büyütülmesi, geliştirebilmesi, azaltabilmesi olanağını bünyesinde taşımasıdır. Ekleme taşlar modüller sistemi herkes tarafından uygulanması serbest olan bir sistemdir. Ne var ki ekleme taşlar-modüller üreten bir firmanın ürettiği seri içine, başka bir işletme kendi mamulünü önceki firmanın ürettiği seri içine sokmak amacıyla o işletmenin mamulünü kopya etmek, aynı ebatta kalıplar kullanmak suretiyle yabancı seri içine sokarsa bunun dürüstlük kuralına aykırı bir davranış olarak kabul edilmesi gerekir.
Teknik ve ekonomik bir gereklilik olmadan, başkasının yarattığı prestijden emekten yararlanılarak ve diğer şekil ve ebatları benimsemek mümkün olduğu halde, tecavüze uğrayanın modüllerine eklenebilmek için aynı ölçülerde yapı taşları-modüller imal ederek bunları piyasaya sürmek haksız rekabet teşkil eder.
Lego'nun emek ve haklı şöhret ile kendi yarattığı "satın alma ihtiyacını", kendi modüllerini taklit eden Em-sa ile paylaşması yarattığı pazar payına Em-sa'yı ortak etmesi beklenemez. Davacı Em-sa'nın Lego'nun modüllerine eklenmeyecek modüler yapma olanağı varken Em-sa'nın, Lego'nun ölçülerini seçmesi ve onu taklit etmesi emeksiz olarak Lego'nun sağladığı itibardan ve çekici gücünden yararlanması emeğine dayandığı için haksız rekabet sayılmalıdır.
Diğer taraftan Lego'ya ait seriyi almış olan kimse, bu seri içine Em-sa'nın ürettiği bir üniteyi koyabilir ve bu seri içine konulan parça Lego'nun ünitesine aynen intibak ediyorsa, tüketici farklı markalar ve farklı fiyatlara rağmen satın aldığı modülün Lego'nun ürettiği bir ayrı çeşit olduğu düşüncesine kapılarak hiç istemediği halde menşei ayrı bir üniteyi alabilir. Bütün bu haller Alman ve Türk Hukuku'nda "tufeyli Rekabet" olarak adlandırılmaktadır.
Mahkemece bu kurallar gözönünde bulundurularak davalı karşı davacı Lego'nun ürettiği Birck-Tuğla "Yapı Elemanı" veya "Yapı Tuğlası" tabir edilen parçalar ile davacı Em-sa'nın ürettiği ve piyasada Hobby Land ismi anılan oyuncakların aynı ismi alan parçalarının eşleştiği, aynı boyutlarda üretilmek suretiyle davacı Em-sa'nın davalı karşı davacı Lego'nun ürünleri üzerinde haksız rekabette bulunduğu sabit olduğundan infazda tereddüt yaratılmayacak şekilde mevcut bilirkişilerden veya yeniden seçilecek uzman bilirkişilerden Em-sa'nın kaç no'lu setleri ile davalı ve karşı davacı Lego'nun kaç no'lu oyuncak setlerini oluşturan "Brick" "Tuğla" "Yapı Elemanı" veya "Yapı Tuğlası" arasında mevcut girinti-çıkıntı ve eşleşmelerin nelerden ibaret olduğunun açık ve kesin şekilde tesbiti ile, davalı karşı davacı Kirkbi A/S ve Lego A.G'ye ait davanın kabulüne ve asıl davanın reddine karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde zühule düşülerek asıl davanın kabulüne ve karşı davanın reddi doğru olmamıştır... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Dayalı karşı davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 27.03.1996 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1993/11-965 K. 1994/252
T. 20.4.1994
• HAKSIZ REKABET ( Açıkça Rakip Firmayı Çağrıştıracak Şekilde Kullanılan Kötüleyici İbareler )
• İNCİTİCİ VE KÖTÜLEYİCİ İBARELER ( Rakip Firmayı Çağrıştıracak Şekilde-Haksız Rekabet-Tüketiciyi Uyarma Amacının Aşılması )
• TÜKETİCİYİ UYARMA AMACININ ANLAŞILMASI ( Açıkça Rakip Firmayı Çağrıştıracak Şekilde Kötüyeliyici İbareler Kullanmak )
• MARKA OLMAYACAK SÖZCÜKLER ( Tüketiciyi Uyarma Görüntüsü Altında Rakip Firmayı Kötülemek )
• TAKLİT VE KORSAN SUÇLAMALARI ( Haksız Rekabet )
• OBJEKTİF İYİNİYET ( Haksız rekabet )
• HAKSIZ REKABET ( El İlanı ve Hoparlörlerle Taklit ve Korsan Suçlamaları )
• TAKLİT VE KORSAN SUÇLAMALARI ( Haksız Rekabetin Unsurları )
• HAKSIZ REKABETİN UNSURLARI ( Taklit ve Korsan Suçlamaları )
743/m.2
ÖZET : Mamulün cinsini açıklayan sözcüklerin, marka olarak alınması mümkün değilse de, terkin ve iptal ettiremedikleri sürece, kanunun koruması altındadırlar.
Bir firmanın, "taklit" ve "korsan" mal ürettiğini anlatan sözcükler, tüketiciyi uyarmanın ötesinde, teamülün kabul ettiği toleransı aşarak, incitici ve kötüleyici bir nitelik ve amaç taşıyorsa, haksız rekabetin unsurları gerçekleşir.
DAVA : Taraflar arasındaki "haksız rekabetin tesbiti ve önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; ( Karabük Birinci Asliye ( Ticaret ) Hukuk Mahkemesi )nce davanın reddine dair verilen 19.6.1991 gün ve 1990/253 E., 1991/142 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay Onbirinci Hukuk Dairesinin 28.5.1993 gün ve 1993/3114; 4006 sayılı ilamı ile; ( ...Davacının, L...gaz markasını çelik tüplerinde kullanılmak üzere 1982 tarihinden geçerli olmak üzere tescil ettirdiği ve davalı şirketin el ilanlarında ve hoparlörlerle yapılan ilanlarda "Taklit ve korsan L....gaz Tüplerine aldanıp elinizdeki altın kıymetindeki A....gaz tüplerini kaybetmeyiniz" ibarelerini kullandığı hususunda bir uyuşmazlık yoktur.
Bu ilanlarda kullanılan "L....gaz" sözcüklerinin davacıya ait "L...gaz" markasını telaffuz yönünden çağrıştırdığı görülmektedir. Bilindiği gibi, Türk Hukukunda TTK. 57/b.1’e göre başkalarını veya onların emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek fiilini haksız rekabet olarak tavsif etmektedir. Aynı Yasanın 57/b.3’e göre, kendi şahsi durumu, emtiası, iş mahsulleri, ticari faaliyeti veya ticari işleri hakkında yanlış ve yanıltıcı malumat vermek suretiyle rakiplerine nazaran onları üstün duruma getirmek, "dürüstlük kuralına" aykırı ( TTK. 56 ) bir haksız rekabet durumu olur. Davalının kullandığı ilan ve reklamların müşterilerin göz, kulak ve zihinlerinde yarattığı etki bakımından kolaylıkla davacı şirket ile bağ kurmasına yol açabilecek niteliktedir. Yanıltıcı, kötüleyici, yalan ilan ve reklamların "teamülün kabul ettiği toleransı aştığı takdirde" bir haksız rekabet hali oluşturacağı kabul edilmektedir. Davalının reklamlarında kullandığı "taklit tüp" isnadının da yanlış ve yanıltıcı ilan olarak kabulü gerekir.
Böylece, davalının yaptığı ilanlarla tüketiciler üzerinde yanlış ve yanıltıcı kanaat uyandırmak suretiyle davacının ticari itibarını sarsıcı ve müşterilerini azaltıcı nitelikte bir haksız rekabet fiili işlediği, nitekim aynı ilanlardan dolayı Dairemizce aynı ilkeler benimsenmek suretiyle davalının haksız rekabetinin önlenmesine karar verildiği ( Y. ll. HD., 30.4.1993 gün, E. 1992/2724, K. 1993/2966 ) anlaşıldığından, davacının karar düzeltme isteğinin kabulüne, davanın aynen kabulüne karar verilmek üzere kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden: Davacı vekili.
Hukuk Genel Kurulu’nca direnme kararının süresinde temyiz edildiği tespit edilip ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK.nun 2494 sayılı Yasa ile değişik 438/2. fıkrası hükmü gereğince duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belge ve deliller incelendikten sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, davalının gerek el ve gazete ilanları, gerekse sair yayınlarında kullandığı ifadelerin, davacıya yönelik olup olmadığı ve yönelik ise bu ifadelerin TTK.nun 56 ve 57/l. maddelerine göre davacının emtiasını, iş mahsullerini, faaliyetlerini yahut ticari işlerini yanlış, yanıltıcı veya lüzumsuz yere incitici beyanlarla kötülemek niteliğinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
Genel Kurulda yapılan müzakere sırasında söz alan bazı sayın üyeler, yerel mahkemenin gerekçelerini benimseyerek davalının davranışının davacıya yönelik bulunmadığını, tüketicileri taklit ve korsan tüplerden korumak amacını güden ikaz niteliğinde olduğunu, davalının bu davranışı davacıyı hedef almış olsa dahi, davacı daha önce davalının paylaştığı A...gaz tüplerini taklit ederek haksız rekabet yapmış olduğundan davalının davranışının haksız rekabet sayılamayacağını ileri sürmüşlerdir.
Ancak çoğunlukça, bu görüşe davalı ( L.... Petrol Gazı A.Ş. )’i, Karabük’te A....gaz Şirketine ait tüplerin dolum ve pazarlama işleri ile iştigal etmektedir. Davacı şirket son zamanlarda, A...gaz Şirketi’nin ( tombul ve şişman tüp ) olarak tanınan 12 kg. tüplerine benzer tüpler kullanıldığından, A...gaz şirketi tarafından L...gaz aleyhine İstanbul Ticaret Mahkemesinde 25.1.1991 tarihinde haksız rekabetin tesbiti ve önlenmesi için bir dava açmış olup, o dava halen derdest bulunmaktadır. L...gaz Şirketi’nin bu davranışının haksız rekabet teşkil edip etmediği henüz mahkeme kararı ile tesbit edilmiş değildir. Bu davranış haksız rekabeti oluştursa dahi, L... Petrol Gaz Şirketi’nin, şayet niteliğini ortadan kaldırmaz. Zira açılan davalar, tazminat davası olmadığından bir tarafın haksız davranışı, diğer tarafın haksız rekabetinin mevcudiyetini bertaraf etmez.
Davacı şirket, ( L....gaz ) kelimesini ticaret unvanına almış, ayrıca bu istemi marka olarak da tescil ettirmiştir. Her ne kadar ( Likit ) kelimesi sıvı ve akıcı anlamında genel bir ifade niteliğinde ise de, davacı bu kelimeyi marka olarak tescil ettirmiş olduğundan, bu marka terkin ve iptal ettirilmedikçe Markalar Kanununun koruması altındadır.
Diğer yönden, tüketici sade kişiler kullandıkları bu cins yakıtı ( L...gaz ) olarak değil, ( tüpgaz ) olarak tanımlamakta ve ifade etmektedirler. L...gaz kelimesi, tüpgaz firmalarından davacı firmanın adını ifade eden bir kelime olmuştur.
Davalı şirket, dağıttığı el ilanlarında ( aynen...son günlerde bir firmanın A...gaz’a benzettiği tüplerle mahallelerde dolaşarak A...gaz diye satmaya çalıştığı tüpler türemiştir. Gerek standart ve içine konulan gazın kilosu ve nerede doldurulacağı belli olmayan bu tüplerin, sorumluluk anlayışını takdirlerinize bırakıyorum.
- Korsan L....gaz Tüplerinden, muhatap ve sorumluluk taşımayan firmalardan sakınınız. Hanımları ve çocuklarımızı uyaralım ) cümlesi ile duyurular yapmıştır.
- O tarihte, A....gaz’ın tüplerine benzeterek tüp yapan firma, davacı firmadır ve hakkında bu sebeple davalı tarafından haksız rekabet davası açılmıştır. İlandan L....gaz kelimelerinin ilk harfleri büyük harf şeklinde yazılmak sureti ile bu kelimelerin vasıf belirtmek için değil, davacıyı ifade etmek üzere isim olarak bilinçli şekilde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Nitekim davalı taraf, bu durumu zımnen kabul ederek tevil etme yoluna başvurmuştur.
Bu durumda, el ilanlarında kullanılan sözcüklerin davacıyı hedef aldığı ve ona yönelik olduğu kabul edilmelidir.
İlanlardaki sözcüklerin TTK.nun 56 ve 57/l. maddeleriyle belirtildiği şekilde bir kötüleme teşkil etmediği hususuna gelince:
Davacıyı hedef alan sözcükler içinde kullanılan ( taklit, korsan ) kelimeleri ile ( gerek standart ve içine konulan gazın kilosu ve nerede doldurulduğu ve doldurulacağı belli olmayan bu tüplerin sorumluluk anlayışını takdirinize bırakıyorum. Korsan L....gaz tüplerinden; sakınınız ) sözcüklerinin incitici ve kötüleyici bir nitelik ve amaç taşıdığı kabul edilmelidir. Kullanılan bu sözcüklerin, tüketicileri ikaz etmenin ötesinde bir anlam ve amaç taşıdığı bellidir, gerekçesiyle iştirak edilememiştir.
Bu durumda, yukarıda açıklanan gerekçelerle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru değildir.
O halde, usul ve yasaya uygun bulunmayan direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 6.4.1994 günü yapılan ilk görüşmede çoğunluk sağlanamadığı için 20.4.1994 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı, önceleri silindir şeklinde uzun gaz tüpleri imal edip sıvılaştırılmış gazla doldurup dağıtımını gerçekleştirirken, bu tüp şeklini terkederek, A...gaz Firması tarafından imal edilen kısa, tombul şekilli tüpleri aynen taklit ederek bunları sıvılaştırılmış gazla doldurup dağıtmaya ve satmaya başlamıştır. A...gaz Firmasının acentesi olan ve A...gaz tüplerini dağıtan davalılar, dosya içeriğindeki bildirilerinde; "...son günlerde bir firmanın aynı A...gaz’a benzettiği tüplerle mahallelerde dolaşarak A...gaz diye satmaya çalıştığı tüpler türemiştir. Gerek standart ve içine konulan gazın kilosu ve nerede dolduğu ve doldurulacağı belli olmayan bu tüplerin sorumluluk anlayışını takdirinize bırakıyorum... lütfen tüpünüzü A...gaz levhalı servis arabalarımızdan veya A...gaz şubelerimizden temin ediniz. Kıymetli A...gaz gümüş tüpünüzü belli olmayan taklitlerle değiştirmeyiniz. Korsan L....gaz tüplerinden, muhatap ve sorumluluk taşımayan firmalardan sakınınız..." demişlerdir.
Davacı L...gaz A.Ş., bu bildirinin haksız rekabet doğurduğunun tesbiti ve önlenmesini, hüküm özetinin üç gazetede neşrini istemiş, yerel mahkeme haksız rekabet unsurları bulunmadığından davanın reddine karar vermiş, hükmü davacı temyiz etmiş, Yüksek Özel Daire hükmü oybirliği ile onamıştır. Davacı taraf karar düzeltme isteyince, bu kere onama kararını kaldırmış ve haksız rekabet unsurlarının bulunduğundan bahisle yerel mahkeme kararını yazılı şekilde bozmuş, yerel mahkeme eski kararında direnmiş, konu Yüksek Hukuk Genel Kurulunda görülmüş, ilk görüşmede yirmiiki bozma oyuna karşı, ondokuz onama oyu verildiğinden, ikinci görüşmede yirmibir onama oyuna karşı, yirmiüç bozma oyuyla Daire kararı gibi yerel mahkeme kararı bozulmuştur. İkinci görüşmeye Özel Dairenin beş sayın Üyesi katılmış ve bozma sonucuna ulaşan çoğunluğa, bu yoldan ulaşılmıştır.
Bu karara aşağıdaki nedenlerle karşıyım:
1- Haksız rekabet, TTK. m. 56’ya göre, "...aldatıcı hareket veya hüsnüniyet dairelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir."
Olayda davacı, davalıların dağıttıkları, sattıklarını A...gaz tüplerini aynen taklit ediyor. Daha evvel kullandığı uzun silindir tüplerden vazgeçiyor, A...gaz adına tescilli kısa, şişman, gümüşi renkli tüpleri taklit edip bunlarla dağıtım ve satışa geçiyor. Böylece ilk haksız rekabet eylemi, ticari dürüstlüğe aykırı hareket, davacıdan kaynaklanıyor. Bu yön, dosyadan anlaşılabiliyor. Şayet bu konuda tereddüt ediliyorsa, A...gaz tarafından L...gaz aleyhine İstanbul Ticaret Mahkemesinde devam ettiği bilinen dava sonucu beklenebilirdi. Böylece, ticari rakibinin tescilli A...gaz tüpünü, aynen taklit eden davacının, dürüst olmadığı ve MK. m. 2 uyarınca kanuni himayeden mahrum olduğu düşünülmeden, tersine bir kabulle, olayın mağdurunun hüsnüniyet kaidelerine aykırı şekilde haksız rekabet yaptığının kabulü, TTK. m. 56’ya aykırıdır.
2- Davacılardan sadır olan eylemler nedeniyle, davalı taraf kendini savunmuştur. A....gaz, bayisi olduğunu belli satış merkezlerinde ve A....gaz levhalı arabalarda dağıtım yaptıklarını, buralardan tüp alınmasını 29 senedir bu işi güvenli yaptıklarını, kendi tüplerine benzer tüpleri A....gaz diye satmaya çalışanlar türediğini, korsan L...gaz tüplerinden, muhatap ve sorumluluk taşımayan firmalardan sakınılmasını, müşterilerine tavsiye etmiştir. Bu davranışın, müşterilere yönelik bir ikaz, uyarı, aydınlatma niteliğinde olup m. 56’daki ....aldatıcı hareket veya "hüsnüniyet kaidelerine aykırı" şekilde iktisadi rekabetin suistimali niteliğinde olmamasına rağmen, anlaşılmaz bir şekilde haksız rekabet sayılması isabetsizdir.
3- L...gaz, sıvılaştırılmış petrol gazı demektir. bir cins isimdir. Mamulün cinsini açıklayan bir kelimedir. Böyle kelimelerin, şirket veya mamul ismi olarak tescili yasaya aykırıdır. Böyle bir olgu, aynı madde konusunda ticaret ve imalat yapanların, L...gaz tabirini kullanmaları gibi bir sonuç doğuramaz. Bu bakımdan davalı, bildirgesinde "Korsan L...gaz tüplerinden...sakınınız" diyence haksız rekabet yapmış olmaz. Öte yandan, "...muhatap ve sorumluluk taşımayan firmalardan sakınınız..." sözcükleriyle çoğul bir şekilde firmalardan bahsedince davacıyı kastetmiş olmaz. Sözcüklerin korsan L...gaz tüpü imal eden tüm firmalara matuf olduğu belirgindir. Burada matufiyet genele yöneliktir.
4- Bir an için bildirge davacıyı amaçlasa bile, davacı, haksız rekabete uğradığını ileri sürüp yasal himayeden yararlanamaz. Çünkü, tüp taklidi ve yeni benimsediği kısa şişman A...gaz tüplerinin üzerine L...gaz sözcüklerini yazarak, A...gaz diye imal ve satmaya ve A...gaz’dan çok sonra ticari faaliyete başlaması nedeniyle, işin başında, davacı taraf dürüstlük kurallarına aykırı davrandığı için, kanuni himayeden mahrum olacağından, buna karşı kendini ve mamulünü savunan tarafa kötüniyet isnat edilemez. Kötüniyetli ve dürüstlük kurallarına aykırı davranan tarafın eylemlerine karşı, yukarıda açıklanan biçimde davranan tarafın hareketli, iyiniyetli olup, aldatıcı da olmadığından, kanuni himayeye mazhar sayılması zorunludur.
Bu nedenlerle, örnek nitelikteki direnme kararının onanması gerekirken açıklanan biçimde bozulmuş olmasına karşıyım. T.O.
KARŞI OY YAZISI
Davacının tam adı ( ....gaz Tevzi ve Üretim San. ve Tic. A.Ş. )’dir. Davalılardan ilki ( L....Petrol Gazı A.Ş. ), ikincisi ( O.N. )’dur. Davacı "L....gaz" LPG tüplerini, davalılar ise "A...gaz", LPG tüplerini pazarlamaktadırlar. Davacının yıllardır pazarladığı mavi renkli, ince uzun tüp dizaynını terk ederek gümüşi renge ve küresel biçime dönüştürüp piyasaya sürmesi üzerine, kendi tüplerinin renk ve biçim yönünden taklit edildiği iltibas yaratıldığı, haksız rekabette bulunulduğu iddiası ile dava dışı A...gaz firması tarafından dosyamız davacısı aleyhine açılan dava, halen İstanbul İkinci Ticaret Mahkemesinde derdesttir. Öte yandan, A...gaz LPG tüplerini pazarlayan davalılar da değişik ilanlarla müşteri kitlesini uyarmışlardır. Davalıların ilanlarında özetle; "kıymetli A....gaz gümüş renkli tüpünüzü taklitleriyle değiştirmeyiniz, korsan likit gaz tüplerinden sakınınız..." gibi ifadeler yer almaktadır. Bu tarz ilanlar yapılması davacı tarafından davalılar aleyhine "haksız rekabetin tesbiti" konusu edilmiştir. Davacıya göre bu ilanlarda "L....gaz" ismi geçmekle kendileri kastedilmiş, ticari itibarları kırılmış, kendileriyle haksız rekabette bulunulmuştur.
Bu kere davacı isminin "L...gaz" kelimesiyle başlaması bu kelime üzerinde davacının inhisari hakka sahip olduğu ve bu kelimeyi başka kimsenin kullanamayacağı anlamına gelmez. Böyle anonim bir kelimeyi unvan olarak seçenin, bu kelimeyi başkalarının da kullanmasından doğacak risklere katlanması gerekir.
Kaldı ki, kendi pazarladıkları A...gaz LPG tüplerinin biçim ve renk yönlerinden benzerleri piyasaya sürülünce davalıların müşteri kitlesini ikaz etme hakkı vardır. Haksız olmayan rekabet yasak değildir, aksine himaye edilmelidir. İlanlar dikkatle okunduğunda, bunlarda davacı malını kötülemekten ziyade kendi mallarını korumak amacının ön planda tutulduğu görülmektedir. Nitekim, uzman bilirkişiler kurulu da bu doğrultuda rapor vermiştir. Vasat seviyedeki müşteri kitlesinin kavrayışı da bu olacaktır. Gene bu ilanlarda davacı ünvanına tecavüz de bulunmadığından "tescili davacı ünvanının haksız rekabete karşı korunması" gibi bir gerekçeye de dayanılamaz.
Sonuçta, davanın reddine dair hüküm isabetli olup onanması gerekirken ikinci toplantıda iki oy farkla ( 21+23 ) varılan bozmaya muhalifim. H.S.T.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1987/11-163 K. 1987/695
T. 30.9.1987
• MARKA ORTAKLIĞININ İZALESİ ( Sona Eren Adi Ortaklık Nedeniyle )
• ADİ ORTAKLIĞIN FESHİ ( Markanın Kullanılması Sorunu )
• MARKADAN FERAGAT ( Tasfiye Sırasında İmalatın Eline Geçmesi Feregat Anlamına Gelmemesi )
• MÜŞTEREK MARKA ( Devredilememesi )
ÖZET : Adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi sırasında,ortaklık konusu asansör motorları imalatının, davacıya bırakılmış olması, davalıların astor markasını kullanmaktan feragat ettikleri anlamına gelmez. Davalıların, ortak marka olarak tescilli markayı kullanma hakları devam ettiğinden, marka ortaklığının izalesi davasının reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "marka ortaklığının izalesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara Asliye 4. Ticaret Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.12.1985 gün ve 237/679 sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 3.10.1986 gün ve 4473-4948 sayılı ilamı:
( ...Tarafların kurduğu adi ortaklık sırasında ( Astor ) ismi, müşterek marka olarak her üç ortak olan taraflar adına tescil ettirilmiştir. ( 23.3.1981 )
Taraflar adi ortaklığa 11.7.1984 tarihinde son vererek bir fesih ve tasfiye protokolü düzenlemişlerdir. Protokolün 1. maddesine göre, Astor Asansör Motor ve İmalat Sanayii olarak atölyede mevcut mamul, yarı mamul ve hammaddeler davacıya bırakılmış, 2. maddeye göre de atölyede mevcut demirbaşlar ile diğer alet ve edevat davalılara bırakılmıştır. 5. maddeye göre, atölyede davalıların kalacağı kararlaştırılmıştır.
9. maddede, ( Astor isminin isterse Yavuz Topaç kullanabilecektir. Bunun için gerekli müsaadeyi Kemal ve Yüksel Çinici vereceklerdir. Ancak bu müsaade dolayısiyle Astor ismi yanında Kemal ve Yüksel Çinici ismi kullanılmayacaktır. Astor ortaklığı olarak isim kullanılmayacak, yalnız Astor-Yavuz Topaç ismi kullanılabilecektir. ) hükmü mevcut görülmektedir.
Bu madde hükmüne göre Astor Asansör Makine motor İmalat Sanayiine ait işin davacıya bırakıldığı, atölyede mevcut mamul, yarı mamul ve hammaddelerin davacıya devredildiği anlaşılmaktadır. Ancak, davalıların bu işi yapmaktan ve markayı kullanmaktan vazgeçtiklerini gösterecek veya davaların aynı işi yapmalarını engelleyecek nitelikte bir hükme restlanmamaktadır.
Diğer yönden, dosyadaki marka, tescil belgesinde belirtildiği gibi ( Astor Asansör makinları ve Motorları ) markası davacı ve davalılar adına müşterek marka olarak tescil edilmiş bulunmaktadır. Markalar kanununun 17. maddesi, adına tescil yapılan kimselerin, markadan faydalanma hakları olduğunu açıklamaktadır. Aynı kanunun 36. maddesinde müşterek markaların devir ve temlik edilemeyeceği, lisans mevzuu olmayacağı, müşterek markayı kullanma hakkının miras yolu ile intikal edeceği, 38. maddesinde ise, marka sahibinin markasını kullanmaktan feragat ettiğini yazı ile bildirmesi halinde markasının sicilden terkin olunacağı belirtilmiştir.
Ortaklık konusu Asansör Motorları İmalatı işinin davacıya bırakılmış olması, davalıların Astor markasını kullanmaktan feragat ettiklerini açıkça göstermediğinden ve Markalar Kanunun md. 2/b, 14.17.36.38 maddeleri hükümlerine göre davalanın reddi gerekirdi... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen özel daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının özel daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 30.9.1987 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1983/11-820 K. 1985/420
T. 8.5.1985
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ ( Aynı Sözcüğün Hakim Olduğu Markanın Kullanılması )
• MARKA İPTALİ ( Her İki Taraf Adına Tescil Edilmiş Olan Marka )
• SONRADAN TESCİL EDİLEN MARKANIN HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRELER İÇİNDE İPTAL EDİLMEMESİ ( Her İki Tarafın Tescilli Markasının Kanuni Himaye Altında Olması )
• KANUNİ HİMAYE ALTINDA OLAN MARKALAR ( Aynı Sözcüğün Hakim Olduğu Ama Sonradan Tescilli Olanın Hak Düşürücü Süreler İçinde İptal Olmadığı )
ÖZET : Aynı sözcüğün hakim olduğu marka, her iki taraf adına da tescil edilmiş ve sonradan tescil edilen marka da markalar kanununun öngördüğü hak düşürücü süreler içinde iptal edilmemişse; her iki tarafın tescilli markası kanuni himaye altında demektir.
DAVA : Taraflar arasındaki "haksız rekabetin önlenmesi, marka iptali" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İSTANBUL 1. Ticaret Mahkemesince karşılık davanın kabulüne dair verilen 4.12.1981 gün ve 978/5-3013 sayılı Kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 1.6.1982 gün ve 1982/1978-2664 sayılı ilamı:
( ..Tarih itibariyle farklı olsa da ( kent ) sözcüğünün hakim olduğu markanın her iki taraf adına da tescil edilmiş olmasına, sonra tecil edilen markanın Markalar Kanunun öngördüğü hak düşürücü süreler içinde ( 551 sayılı kanun madde 15/2 ) iptal edilmemiş bulunmasına ve her iki tarafın markalarındaki tali unsurlardaki değişiklikler de bir terkin sebebi sayılması mümkün bulunmamasına ( 551 sayılı Kanun madde 18,50 ) nazaran, her iki tarafın da tescilli olan markaları, Markalar Kanununun himayesi altında olup, bu kanun sağladığı haklardan her iki tarafın da yararlanmasının kabulü hukuken zorunlu bulunmaktadır. ( 551 sayılı Kanun madde 17 ). Varılan bu sonuç karşısında, her iki tarafın markasını aynen kullanmadığı gerekçesiyle markasının terkinine karar verilmesi yerinde görülmediğinden davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün davacı yararına bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çverilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, Özel Daire bozma kararında gösterilen gerektirici nedenlere ve özellikle, bozma kararından sonra davacı vekilince verilen direnme istemine ilişkin dilekçe, kişisel haktan vazgeçme niteliğinde bulunmadığından, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi Usul ve Yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 8.5.1985 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY HUKUK GENEL KURULU
E. 1979/11-874 K. 1982/507
T. 14.5.1982
• TESCİL EDİLMEYEN MARKALAR ( Genel Hükümlere-Haksız Rekabet- Göre Korunması
• HAKSIZ REKABET ( Tescil Edilmeyen Markaların Korunmasında )
• TESCİL İÇİN BAŞVURULMUŞ OLMASI ( Tescil Olmadıkça Markanın Özel Hükümlere Göre Korunmasını Sağlamaması )
ÖZET : Tescil edilmemiş markalar, ancak genel hükümlere göre korunur. Tescil için önceden başvurmak bir hak vermez. Tescil edilmemiş markanın, başkasının kullandığı tanıtma araçlarıyla karışacak nitelikte bir haksız rekabete yol açıp açmadığının araştırılması gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tesbit ve muarazanın önlenmesi" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Adana Asliye 4. Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 6.3.1978 gün ve 1976/990-134 sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22.1.1979 gün ve 1979/243- 183 sayılı ilamı ile, "...Davacının temyizi üzerine hüküm, Dairenin 12.7.1978 günlü ve 3542/3707 sayılı kararı ile onanmıştır. Davacı vekili tarafından süresinde karar düzeltme isteğinde bulunulmuştur. Dava konusu marka taraflar adına tescil edilmemiş onama kararında tescilden söz edilmesi zuhule müstenit olmuştur. Sadece davalı Asya markasının tescili için 29.3.1976, davacı ise 10.11.1976 tarihinde Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına başvurmuşlardır.
551 Sayılı Markalar Kanununun 3. maddesi gereğince, bu kanundaki haklardan yararlanmak için markanın tescil edilmiş olması gereklidir. Tescil edilmemiş markalar ancak genel hükümlere göre himaye görür yani markanın davacı tarafından ihdas edilerek fiilen kullanılmış ve tanıtılmış olması icabeder. Davacının ibraz ettiği 1.12.1975- 6.11.1975 günlü onbir adet fatura, meyve suyu satışıyle iştigal eden Topcular firmasının Kayseri ve havalesinin bayiliğinin verilmesi hakkındaki başvuru yazısı ve fabrikanın 1975 yılına ait faaliyeti hakkındaki reklam broşürü, bülten, davetiye ve tebrik yazılarından ve şirketin de Asya Meyve Suyu ve Gıda Sanayi A.Ş. ünvanı ile ta bidayette kurulmuş olmasından, Asya markasını daha önce ihdas ederek kullandığı ve dolayısiyle maruf hale getirildiğinden ve markanın tescili için başvurmada tekaddüm bu hususta bir hak bahşetmeyeceğinden davacının karar düzeltme isteği yerinde bulunmuştur..." gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Temyiz eden : Davacı vekili.
KARAR : Davacı Asya Meyve Suyu ve Gıda Sanayii A.Ş. "... ( Asya ) markasını, meyva suyu üretimi konusunda, davalı firmadan önce kullanıp tanıttığını, piyasada ( maruf ) hale getirdiğini ileri sürerek, bu markanın kendisine ait olduğunun tesbiti ile marka üzerindeki davalı muarazasının önlenmesini..." istemiştir.
Davacı şirketin, "Asya" markasının tescili için Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına 10.11.1976 tarihinde başvurduğu, ancak aynı konuda davalı firmanın da 29.3.1976 günlü başvurusu bulunması nedeniyle isteminin kabul edilemediği ve henüz ne davacı, ne davalı şirket lehine bir tescil işleminin mevcut olmadığı anlaşılmıştır.
551 Sayılı Markalar Yasasının 3. maddesine göre; ( Bu kanundaki haklardan faydalanabilmek için markanın Sanayi Bakanlığında tescil edilmiş olması şarttır ). Davalı şirket, davacıdan önce tescil istemi ile Bakanlığa başvurmuş ise de, tescil işlemi henüz yapılmamış olduğuna göre, 551 sayılı Yasanın koruyucu hükümlerinden yararlanma olanağı yoktur. Bu nedenle davacı şirketin de, aynı Yasanın 15. maddesi uyarınca "bir markayı ilk defa tescil ettiren kimse" lehine kabul edilmiş bu karinenin aksini ve "markayı daha önce fiilen ihdas ve istimal ettiğini ve piyasada maruf hale getirdiğini" ispat etmesi gerekmez.
Bu durumda, 551 sayılı Kanunun 3. maddesinin II. fıkrasına göre, "tescil edilmemiş markalar, ancak genel hükümlere göre" himaye göreceğinden, olayda TTK.nun 56 ve 57. maddelerinde öngörülen haksız rekabet unsurlarının bulunup bulunmadığının araştırılması gerekmektedir. Ne var ki, yerel mahkemece haksız rekabet olgusu üzerinde durulmaksızın soruna, sadece 551 sayılı Yasa hükümlerince yaklaşılmış ve Kanunun 15. maddesinde düzenlenen dava hakkı yönünden soruşturma yapılarak, davacı şirket tarafından ibraz edilen delillerin "fiilen ihdas, istimal ve piyasada maruf hale getirme" olgusunu kanıtlayacak değerde olup olmadığı tartışılmıştır. Öyle ise, TTK.nun 56. maddesinde yazılı "Haksız rekabet, aldatıcı hareket veya hüsnüniyet kaidelerine aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalidir" hükmü gözönünde tutularak, aynı yasanın 57/5. maddesinde tanımlanan "...hususiyle başkasının haklı olarak kullandığı ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalariyle iltibasa meydan verebilecek surette ad, ünvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak, veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak..." biçiminde bir haksız rekabetin mevcut olup olmadığının araştırılması, tarafların bu konuda gösterecekleri kanıtların toplanması, gerekirse bir uzman bilirkişi incelemesi yaptırılması ve suçuna göre karar verilmesi gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda yazılı nedenlerle BOZULMASINA, 14.5.1982 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2007/14317 K. 2009/2264
T. 23.2.2009
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Dava Konusu Eşyanın Müsaderesi ya da İadesi Konusunda Atılı Eylem 01.01.2009 Tarihinden İtibaren Suç Olmaktan Aynı Tarih İtibariyle Bu Tür Eylemler Nedeniyle El Konulan Eşyalar da Suç Konusu Eşya Olmaktan Çıktığı )
• EŞYANIN İADESİ ( İnceleme Tarihi İtibariyle Eşyaların Bulundurulmasını Bizatihi Suç Sayan Herhangi Bir Yasa Hükmü Bulunmadığından Dava Konusu Eşyanın da İadesi Gerektiği )
• TESCİLLİ MARKALARIN CEZAİ KORUNMASI ( Marka Hakkına Tecavüz - Dava Konusu Eşyanın Müsaderesi ya da İadesi Konusunda Atılı Eylem 01.01.2009 Tarihinden İtibaren Suç Olmaktan Çıktığı )
5252/m.Geç.1
ÖZET : Dava konusu eşyanın müsaderesi ya da iadesi konusunda atılı eylem 01.01.2009 tarihinden itibaren suç olmaktan, aynı tarih itibariyle bu tür eylemler nedeniyle el konulan eşyalar da suç konusu eşya olmaktan çıkmıştır. İnceleme tarihi itibariyle söz konusu eşyaların bulundurulmasını bizatihi suç sayan herhangi bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. Bu nedenle dava konusu eşyanın da iadesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un Geçici 1. maddesi ve buna bağlı olarak 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 5 inci maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucu ve aynı Kanunun 2. maddesi hükmü karşısında dava konusu eylemin atılı suç oluşturup oluşturmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda sanığa atılı tescilli marka hakkına tecavüz eylemleri ve bu fiilleri işleyenlere uygulanacak yaptırımları düzenleyen mevzuat tarihsel olarak incelendiğinde;
11 Mayıs 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile bu konuda hükümler getirildiği, 03.03.1965 tarihli 551 Sayılı Markalar Kanunu ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve Kanunun 54 üncü maddesiyle Alameti Farika Nizamnamesi ile ek ve değişikliklerinin yürürlükten kaldırıldığı, 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve tescilli markalarla ilgili cezai koruma hükümleri getiren 556 Sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 4128 Sayılı Kanunla değişen 82 nci maddesiyle 551 Sayılı Markalar Kanunu'nun yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir.
Tescilli markaların cezai korunması konusunda ülke mevzuatımızla ilgili olarak yapılan hukuki değişikliklere işaret edildikten sonra somut olay değerlendirildiğinde:
Sanık hakkında 556 sayılı KHK'nın 61/A-c maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu dava açılmıştır. Bu maddenin atıf yaptığı 61 inci maddede ise kararname hükmüyle suç tanımları düzenlenmiştir. 5252 sayılı Yasanın geçici 1 nci maddesinde “Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır.” 5237 sayılı TCK’nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1 inci maddesinde “Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır” ve aynı Kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2 inci maddesinin birinci fıkrasında ise “Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz...” hükümleri yer almaktadır.
Olayımızda sanığa atılı eylem, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup 5’inci maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunmaktadır. O halde atılı eylem, TCK’nın 2 inci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmelidir. Bu duruma göre, KHK hükmüyle getirilen bu düzenleme TCK’nın 2 inci maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 03.01.2008 gün ve 2005/15 E, 2008/2 K sayılı iptal kararı gerekçesinde Kanunsuz suç ve ceza konulamayacağını, Kanun Hükmünde Kararname hükmüyle suç ve ceza getirilemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Bu durum karşısında, 5252 Sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile TCK’nın 2 inci maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5 inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 Sayılı KHK’nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin ( örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının ) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.
Öte yandan 556 Sayılı K.H.K ya göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, 1474 üncü maddesi gereğince 01/01/1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 Sayılı TTK’nın 57 nci maddesinin 5 inci fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüz de haksız rekabet suçu olarak tanımlanmış ve cezası 64 üncü maddede belirtilmiştir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 Sayılı Markalar Kanunu’nun 47 inci maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz halleri ayrı ayrı tanımlanmış ve yaptırımı da 51 ve 52 inci maddelerde belirtilmiştir. Her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz halleri belirlenmekte ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu nedenle gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 Sayılı Markalar Kanunundaki düzenlemeyle korunan ortak değer, marka kullanma hakkından doğan haklardır. Marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurları her iki düzenlemede de aynıdır ve iki yasa birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan yasa çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezayi koruma getiren 551 Sayılı Kanundaki düzenleme TTK’nın 57/5 fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırmıştır. Bu kanun da ( 551 sayılı kanun ) 556 Sayılı KHK’nın değişik 82 nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemeler canlanamayacağından sanığa atılı eylem haksız rekabet suçunu da oluşturmamaktadır.
El konulan dava konusu eşyanın müsaderesi ya da iadesi konusunun değerlendirilmesine gelince: Yukarıda açıklandığı şekilde atılı eylem 01.01.2009 tarihinden itibaren suç olmaktan, aynı tarih itibariyle bu tür eylemler nedeniyle el konulan eşyalar da suç konusu eşya olmaktan çıkmıştır. İnceleme tarihi itibariyle söz konusu eşyaların bulundurulmasını bizatihi suç sayan herhangi bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. Bu nedenle dava konusu eşyanın da iadesine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Açıklanan bu gerekçelerle, temyiz itirazları yerinde görüldüğünden mahkumiyet hükmünün BOZULMASINA, 5237 Sayılı TCK’nın 7/1 maddesi ve 5320 Sayılı Yasanın 8 nci maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 Sayılı CMUK’nın 322 nci maddesi uyarınca suç oluşturmayan atılı fiilden sanığın beraatine, el konulan eşyanın sanığa iadesine, 23.02.2009 gününde beraat yönü ile oybirliğiyle, eşyanın iadesinde oyçokluğu ile karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2006/8383 K. 2009/2596
T. 2.3.2009
• TESCİLLİ MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( KHK İle Ceza Getirilemeyeceği/556 Sayılı KHK İle Getirilen Cezai Düzenlemenin Kanunilik İlkesi Kapsamında Yürürlükten Kaldırıldığı - Sanık Hakkında Beraat Kararı Verileceği )
• FİİLİN SUÇ OLMAKTAN ÇIKMASI ( Tescilli Marka Hakkına Tecavüz/556 Sayılı KHK İle Getirilen Ceza İçeren Düzenlemenin Kanunilik İlkesi Kapsamında Yürürlükten Kaldırıldığı - Sanık Hakkında Beraat Kararı Verilmesi Gerektiği )
• KHK İLE CEZA DÜZENLENMESİ ( Anayasa Mahkemesinin KHK İle Ceza Getirilemeyeceğini Açıkça Vurguladığı - 556 Sayılı KHK İle Getirilen Ceza İçeren Düzenlemenin Kanunilik İlkesi Kapsamında Yürürlükten Kaldırıldığı )
• MÜSADERE ( Suç Olmaktan Çıkan Fiil/Tescilli Marka Hakkına Tecavüz - Eşyaların da Suç Konusu Olmaktan Çıktığı/İade Kararı Verileceği )
KHK-556/m. 61
ÖZET : Tescilli marka hakkına tecavüz eylemlerinden sanık 556 sayılı KHK'ya aykırılık suçundan yargılanmıştır. Anayasa Mahkemesi KHK ile ceza getirilemeyeceğini açıkça vurgulamaktadır. Anılan kararnamenin suç tanımlayan hükümleri kanunilik ilkesi kapsamında zımni olarak yürürlükten kaldırılmıştır. Bu durum karşısında suç oluşturmayan fiilden dolayı sanığın beraatine karar verilmelidir.
Atılı eylem 01.01.2009 tarihinden itibaren suç olmaktan aynı tarih itibariyle bu tür eylemler nedeniyle el konulan eşyalar da suç konusu eşya olmaktan çıkmıştır. Söz konusu eşyaların bulundurulmasını bizatihi suç sayan herhangi bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. Bu nedenle dava konusu eşyanın da iadesine karar verilmelidir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Hükmolunan cezanın nevi miktarı itibariyle sanık müdafiinin mürafaa talebinin REDDİNE,
2- 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un Geçici 1'inci maddesi ve buna bağlı olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 5'inci maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucu ve aynı kanunun 2'nci maddesi hükmü karşısında dava konusu eylemin atılı suç oluşturup oluşturmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda sanığa atılı tescilli marka hakkına tecavüz eylemleri ve bu fiilleri işleyenlere uygulanacak yaptırımları düzenleyen mevzuat tarihsel olarak incelendiğinde;
11 Mayıs 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile bu konuda hükümler getirildiği, 03.03.1965 tarihli 55 i sayılı Markalar Kanunu ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve kanunun 54'üncü maddesiyle Alameti Farika Nizamnamesi ile ek ve değişikliklerinin yürürlükten kaldırıldığı, 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve tescilli markalarla ilgili cezai koruma hükümleri getiren 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 4128 Sayılı Kanunla değişen 82'ci maddesiyle 551 sayılı Markalar Kanunu'nun yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir.
Tescilli markaların cezai korunması konusunda ülke mevzuatımızla ilgili olarak yapılan hukuki değişikliklere işaret edildikten sonra somut olay değerlendirildiğinde:
Sanık hakkında 556 Sayılı KHK'nın 61/A-c maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu dava açılmıştır. Bu maddenin atıf yaptığı 61'inci maddede ise kararname hükmüyle suç tanımları düzenlenmiştir. 5252 Sayılı Yasanın geçici 1 'nci maddesinde "Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır." 5237 sayılı TCK'nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1 'inci maddesinde "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır" ve aynı kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2' inci maddesinin birinci fıkrasında ise "Kanunun açıkça suç saymadığı bir mı için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz... " hükümleri yer almaktadır.
Olayımızda sanığa atılı eylem, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup 5'inci maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunmaktadır. O halde atılı eylem, TCK' nın 2'inci maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmelidir.
Bu duruma göre, KHK hükmüyle getirilen bu düzenleme TCK'nın 2'inci maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi 03.01.2008 gün ve 2005/15 E., 200812 K. sayılı iptal kararı gerekçesinde kanunsuz suç ve ceza konulamayacağını, Kanun Hükmünde Kararname hükmüyle suç ve ceza getirilemeyeceğini açıkça vurgulamıştır. Bu durum karşısında, 5252 Sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile TCK'nın 2'inci maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5'inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 Sayılı KHK'nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin ( örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının ) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.
Öte yandan 556 Sayılı K.H.K.'ya göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, 1474'üncü maddesi gereğince 01.01.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 sayılı TTK'nın 57'nci maddesinin 5'inci fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüz de haksız rekabet suçu olarak tanımlanmış ve cezası 64'üncü maddede belirtilmiştir. Bu kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 sayılı Markalar Kanunu'nun 47'inci maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz halleri ayrı ayrı tanımlanmış ve yaptırımı da 51 ve 52'inci maddelerde belirtilmiştir. Her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz halleri belirlenmekte ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu nedenle gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 sayılı Markalar Kanuunu'ndaki düzenlemeyle korunan ortak değer, marka kullanma hakkından doğan haklardır. Marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurları her iki düzenlemede de aynıdır ve iki yasa birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan yasa çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezayı koruma getiren 551 Sayılı Kanundaki düzenleme TTK'nın 57/5 fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırmıştır. Bu kanun da ( 551 Sayılı Kanun ) 556 Sayılı KHK' nın değişik 82'nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemeler canlanamayacağından sanığa atılı eylem haksız rekabet suçunu da oluşturmamaktadır.
El konulan dava konusu eşyanın müsaderesi ya da iadesi konusunun değerlendirilmesine gelince; yukarıda açıklandığı şekilde atılı eylem 01.01.2009 tarihinden itibaren suç olmaktan aynı tarih itibariyle bu tür eylemler nedeniyle el konulan eşyalar da suç konusu eşya olmaktan çıkmıştır. İnceleme tarihi itibariyle söz konusu eşyaların bulundurulmasını bizatihi suç sayan herhangi bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. Bu nedenle dava konusu eşyanın da iadesine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Açıklanan bu gerekçelerle, sanık müdafiinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden mahkumiyet hükmün BOZULMASINA, 5237 sayılı TCK'nın 7/1. maddesi ve 5320 Sayılı Yasanın 8'inci maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 322'nci maddesi uyarınca suç oluşturmayan atılı fiilden sanığın BERAATİNE, el konulan eşyanın sanığa İADESİNE, 02.03.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2006/16811 K. 2009/2220
T. 11.2.2009
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Kanunsuz Suç ve Ceza Olamayacağından Sanığın Eylemini 556 S. KHK İle Suç Saymanın Mümkün Olmadığı - 556 Sayılı KHK’nın Suç Tanımlayan Hükümlerinin Tümüyle Zımni Olarak İlga Edildiği )
• HAKSIZ REKABET ( 556 Sayılı KHK’nın Suç Tanımlayan Hükümlerinin Tümüyle Zımni Olarak İlga Edildiği - Kanunsuz Suç ve Ceza Olamayacağından Sanığın Marka Hakkına Tecavüze İlişkin Eylemini 556 S. KHK İle Suç Saymanın Mümkün Olmadığı )
• ÖZEL CEZA İÇEREN KANUNLAR ( 556 S. KHK’nın 61/A-c Md. Uyarınca Cezalandırılma İstemi - 556 Sayılı KHK’nın Suç Tanımlayan Hükümlerinin Tümüyle Zımni Olarak İlga Edildiği/Suçun Oluşmadığı )
• MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KHK’NIN SUÇ TANIMLAYAN HÜKÜMLERİNİN ZIMNİ OLARAK İLGA EDİLDİĞİ ( Sanığa Atılı Eylemde Ceza İçeren Özel Bir Hukuk Düzenlemesi Olması Nedeniyle 556 Sayılı KHK Kapsamında da Suçun Oluşmadığı )
• SUÇ VE CEZALARIN KANUNİLİĞİ ( Sanığın Marka Hakkına Tecavüze İlişkin Eylemini 556 S. KHK İle Suç Saymanın Mümkün Olmadığı - KHK Hükmüyle Getirilen Cezai Düzenlemenin TCK. Md. 2'de Öngörülen İlkeye Uygun Bulunmadığı )
• CEZA İÇEREN ÖZEL HUKUK DÜZENLEMESİ ( Marka Hakkına Tecavüz - 556 Sayılı KHK’nın Suç Tanımlayan Hükümlerinin Tümüyle Zımni Olarak İlga Edildiği - 556 Sayılı KHK Kapsamında Suçun Oluşmadığı )
6762/m.57
5252/m.Geç.1
ÖZET : 5252 Sayılı Kanunun geçici birinci maddesi ile TCK’nın 2' inci maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5'inci maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 Sayılı KHK’nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin ( örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının ) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem 556 Sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.
Kanunsuz suç ve ceza olamayacağından, sanığın marka hakkına tecavüze ilişkin eylemini 556 sayılı KHK ile suç saymak mümkün değildir.
DAVA : Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 5252 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un geçici 1. maddesi ve buna bağlı olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 5. maddesinin 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmesi sonucu ve aynı Kanun'un 2. maddesi hükmü karşısında, dava konusu eylemin atılı suç oluşturup oluşturmayacağı hususunun değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda sanığa atılı tescilli marka hakkına tecavüz eylemleri ve bu fiilleri işleyenlere uygulanacak yaptırımları düzenleyen mevzuat tarihsel olarak incelendiğinde;
11 Mayıs 1888 tarihli Alameti Farika Nizamnamesi ile bu konuda hükümler getirildiği, 03.03.1965 tarihli 551 sayılı Markalar Kanunu ile yeni bir düzenleme yapıldığı ve Kanun'un 54. maddesiyle Alameti Farika Nizamnamesi ile ek ve değişikliklerinin yürürlükten kaldırıldığı, 24.06.1995 tarihinde yürürlüğe giren ve tescilli markalarla ilgili cezai koruma hükümleri getiren 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 4128 sayılı Kanunla değişen 82. maddesiyle 551 sayılı Markalar Kanunu'nun yürürlükten kaldırıldığı görülmektedir.
Tescilli markaların cezai korunması konusunda ülke mevzuatımızla ilgili olarak yapılan hukuki değişikliklere işaret edildikten sonra somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık hakkında 556 sayılı KHK'nın 61/A-c maddesi uyarınca cezalandırılması için kamu dava açılmıştır. Bu maddenin atıf yaptığı 61. maddede ise, kararname hükmüyle suç tanımları düzenlenmiştir. 5252 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinde "Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Birinci Kitabında yer alan düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır", 5237 sayılı TCK'nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1. maddesinde "Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır" ve aynı Kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2. maddesinin birinci fıkrasında ise "Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz ... " hükümleri yer almaktadır.
Olayımızda sanığa atılı eylem, ceza içeren özel bir hukuk düzenlemesi olup,5. maddede sözü edilen özel ceza kanunları ya da ceza içeren kanunlar kapsamında bulunmaktadır. O halde atılı eylem, TCK'nın 2. maddesi hükmü kapsamında değerlendirilmelidir. Bu duruma göre, KHK hükmüyle getirilen bu düzenleme, TCK'nın 2. maddesinde öngörülen kanunilik ilkesine uygun bulunmamaktadır. Nitekim Anayasa Mahkemesi'nin 03.01.2008 gün ve 2005/15 E, 2008/2 K sayılı kararıyla, gerekçeleri arasında " ... suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38. madde Anayasa'nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer aldığından, bu konudaki düzenlemelerin Kanun Hükmünde Kararname ile yapılması olanaklı olmadığı gibi, bu eylemlere ceza öngören maddenin yasayla düzenlenmesi de bu sonucu değiştirmez ... " şeklinde görüşe de yer verilerek, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK'nın 9. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının b bentlerinin markaların hukuki ve cezai korumasını bütünüyle ortadan kaldıracak şekilde kanunilik ilkesine aykırılık nedeniyle iptal edildiği de bilinmektedir. Bu durum karşısında, 5252 sayılı Kanun'un geçici birinci maddesi ile TCK'nın 2. maddesi ve 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 556 sayılı KHK'nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle zımni olarak ilga edildiğinin ( örtülü olarak yürürlükten kaldırıldığının ) kabulü gerekmektedir. Bu hukuki değerlendirmeye göre atılı eylem, 556 sayılı KHK hükümleri kapsamında suç oluşturmayacaktır.
Öte yandan, 556 sayılı KHK'ya göre suç oluşturmayan eylemin Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlenen haksız rekabet suçunu oluşturup oluşturmayacağı hususunun da bu noktada ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir. Buna göre, 1474. maddesi gereğince 01.01.1957 tarihinde yürürlüğe giren 6762 sayılı TTK'nın 57. maddesinin 5. fıkrasında; başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, işaret gibi tanıtma vasıtaları haklarına tecavüzün yanında, tescilli ve tescilsiz ayırımı yapmadan marka hakkına tecavüz de haksız rekabet suçu olarak tanımlanmış ve cezası 64. maddede belirtilmiştir. Bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra 3 Mart 1965 tarihinde yürürlüğe giren 551 sayılı Markalar Kanunu'nun 47. maddesinde de tescil edilmiş marka hakkına tecavüz halleri ayrı ayrı tanımlanmış ve yaptırımı da 51 ve 52. maddelerde belirtilmiştir. Her iki düzenlemede de tescilli marka kullanma haklarına tecavüz halleri belirlenmekte ve yaptırıma bağlanmaktadır. Bu nedenle, gerek Türk Ticaret Kanunu ve gerekse 551 sayılı Markalar Kanunu'ndaki düzenlemeyle korunan ortak değer, marka kullanma hakkından doğan haklardır. Marka hakkına tecavüz fiillerinin unsurları her iki düzenlemede de aynıdır ve iki yasa birlikte uygulanamayacağından tam olarak oluşan yasa çatışması kuralları uyarınca sonradan yürürlüğe giren, tescilli markalara hukuki ve cezai koruma getiren 551 sayılı Kanun'daki düzenleme TTK'nın 57/5. fıkra hükmünü tescilli markalarla sınırlı olmak üzere örtülü olarak yürürlükten kaldırmıştır. Bu kanun da ( 551 sayılı Kanun ) 556 sayılı KHK'nın değişik 82. maddesiyle yürürlükten kaldırılmış bulunduğundan ve yürürlükten kalkan eski düzenlemeler canlanamayacağından sanığa atılı eylem haksız rekabet suçunu da oluşturmamaktadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle sanığın temyiz itirazları yerinde görüldüğünden, mahkumiyet hükmünün ( BOZULMASINA ), 5237 sayılı TCK'nın 7/1. maddesi ve 5320 sayılı Yasa'nın 8. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın 322. maddesi uyarınca suç oluşturmayan atılı fiilden sanığın BERAATİNE, atılı eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suç konusu olmayan ve inceleme tarihinde yürürlükte bulunan 5833 sayılı Kanun'la değişik 556 sayılı KHK hükümlerine göre bulundurulması da bizatihi suç teşkil etmeyen dava konusu eşyaların sanığa iadesine, 11.02.2009 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2005/2285 K. 2006/15142
T. 20.9.2006
• MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KHK'YE AYKIRILIK ( Sanığın Marka Tescili Yapılan Ürünü İzin Almadan Satması )
• MARKA TESCİLİ YAPILAN ÜRÜNÜN İZİN ALINMADAN SATIŞA ÇIKARILMASI ( Hiçbir Delil Araştırması Yapılmaksızın Takipsizlik Kararı Verilmesinin Yasaya Aykırı Olması )
• DELİL ARAŞTIRMASI ( Marka Tescili Yapılan Ürünü İzin Almadan Satışa Çıkarmak suçlamasıyla Verilen Şikayet Dilekçesine Hiçbir Delil Araştırması Yapılmaksızın Takipsizlik Kararı Verilmesinin Yasaya Aykırı Olması )
KHK-556/m.61/A-C
ÖZET : Müşteki vekili adına Türk Patent Enstitüsünde kayıtlı Polar marka "maytapları" sanığın izin almadan satışını yapmak şeklinde belirlenen eylemi hakkında, Cumhuriyet savcılığınca, müşteki vekilinin dilekçelerinde ileri sürdüğü hususlarda araştırma yapılmadığı gibi, delil araştırmasına yönelik olarak da hiçbir işlemin yapılmamış bulunması, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/A-c maddesin son fıkrasında bu kanun kapsamında kalan suçların acele işlerden sayılacağını öngörmesi karşısında, hiçbir delil araştırması yapılmadan verilen takipsizlik kararı usule aykırıdır.
DAVA : 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aykırı davranmak suçundan sanık Fermo Ticaret A.Ş. sahipleri haklarında yapılan hazırlık soruşturması neticesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 24.03.2004 gün ve 2004/9673-453 sayılı takipsizlik kararına karşı vuku bulan itirazın reddine dair, mercii Beyoğlu 2.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca ittihaz olunan 05.05.2004 gün ve 2004/138 müteferrik sayılı kararını kapsayan dosya aleyhine Yüksek Adalet Bakanlığından verilen 28.01.2005 gün ve 4280 sayılı yazılı emre müsteniden dava dosyası Cumhuriyet Başsavcılığının 08.02.2005 gün ve Y.E. 2005/19344 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Mezkür ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, müşteki vekili adına Türk Patent Enstitüsünde 139305 sicil sayısı ile kayıtlı Polar marka "maytapları" sanığın izin almadan satışını yapmak şeklinde belirlenen eylemi hakkında, Cumhuriyet savcılığınca, müşteki vekilinin 17.03.2004 ve 26.03.2004 tarihli dilekçelerinde ileri sürdüğü hususlarda araştırma yapılmadığı gibi, delil araştırmasına yönelik olarak da hiçbir işlemin yapılmamış bulunması, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 61/A-c maddesin son fıkrasında bu kanun kapsamında kalan suçların acele işlerden sayılacağını öngörmesi karşısında, mercii mahkemece Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 166. maddesi çerçevesinde yapacağı araştırma sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği nazara alınmadan, hiçbir delil araştırması yapılmadan verilen anılan takipsizlik kararı hakkında yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiş CMUK.nun 343. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuş bulunmakla gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR VE SONUÇ : Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yazılı emre dayanan ihbarname münderecatı yerinde görüldüğünden Beyoğlu 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 5.5.2004 gün ve 2004/138 Müt. Sayılı kararının CMK.nun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde düşünülmesine, 20.O9.2006 günü oyçokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ :
Suç şikayete bağlı olup henüz suç ortaya çıkmadığından, Yazılı Emir talebinin reddi gerektiği görüşündeyim.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2004/2809 K. 2006/17433
T. 16.11.2006
• HAKSIZ REKABET SUÇU ( Sanığın Müdahil Firmanın Bayii Olmadığı Boş Tüplerini İş Yerinde Bulundurması )
• BAYİİ OLMADIĞI FİRMANIN BOŞ TÜPLERİNİ BULUNDURMA ( Haksız Rekabet Suçunu Meydana Getireceği )
• DAVAYA MÜDAHALE ( Davaya Müdahil Olmayan Müştekilerin Temyiz İsteminde Bulunamayacakları )
• TEMYİZ ( Davaya Müdahil Olmayan Müştekilerin Temyiz İsteminde Bulunamayacakları )
1412/m.307
ÖZET : TTK.nun 57/5 maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verecek surette ad, unvan, marka işaret gibi tanıtma vasıfları kullanma veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olarak kabul edilmiştir. Müdahil firmanın bayii olmadığı boş tüpleri iş yerinde bulundurmaktan ibaret sanığın eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı yasanın 64/1-5. maddesinde müeyyide altına alındığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi yasaya aykırıdır. Bu açıdan müdahilin temyiz istemi yerinde görülmüştür. Davaya müdahil olmayan müştekilerin ise hükmü temyiz etmeleri mümkün değildir.
DAVA : 1705 sayılı kanuna muhalefetten sanık Ramazan Birsen hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine ve iadeye dair MALATYA 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 22.10.2002 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 13.11.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın iş yerinde yapılan aramada Likitgaz ve Margaz firmalarına ait boş tüpler ele geçtiği Müdahale dilekçesinde Likitgaz ve Milangaz isimli firmalar adına müdahil olunduğundan diğer firmalarla ilgili geçerli bir müdahalenin bulunmadığı, Margaz firmasıyla da ilgili temyiz istemininse yasal süresinden sonra yapıldığı gibi bu firma adına müdahilde olunmadığı cihetle Likitgaz firması dışındaki firmalar adına yapılan temyiz isteminin 5320 sayılı yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK.nun 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,
Likitgaz firması müdafiinin temyizine gelince,
TTK.nun 56. maddesinde aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalinin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanmış ve aynı yasanın 57 maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketler örnek olarak gösterilmiştir. TTK.nun 57/5 maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verecek surette ad, unvan, marka işaret gibi tanıtma vasıfları kullanma veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olarak kabul edilmiştir.
Müdahil firmanın bayii olmadığı boş tüpleri iş yerinde bulundurmaktan ibaret sanığın eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı yasanın 64/1-5. maddesinde müeyyide altına alındığı ve Dairemiz ile 11. Hukuk Dairesinin istikrar bulan ve bu doğrultudaki kararları gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 16.11.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2004/2809 K. 2006/17433
T. 16.11.2006
• HAKSIZ REKABET SUÇU ( Sanığın Müdahil Firmanın Bayii Olmadığı Boş Tüplerini İş Yerinde Bulundurması )
• BAYİİ OLMADIĞI FİRMANIN BOŞ TÜPLERİNİ BULUNDURMA ( Haksız Rekabet Suçunu Meydana Getireceği )
• DAVAYA MÜDAHALE ( Davaya Müdahil Olmayan Müştekilerin Temyiz İsteminde Bulunamayacakları )
• TEMYİZ ( Davaya Müdahil Olmayan Müştekilerin Temyiz İsteminde Bulunamayacakları )
1412/m.307
ÖZET : TTK.nun 57/5 maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verecek surette ad, unvan, marka işaret gibi tanıtma vasıfları kullanma veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olarak kabul edilmiştir. Müdahil firmanın bayii olmadığı boş tüpleri iş yerinde bulundurmaktan ibaret sanığın eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı yasanın 64/1-5. maddesinde müeyyide altına alındığı gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi yasaya aykırıdır. Bu açıdan müdahilin temyiz istemi yerinde görülmüştür. Davaya müdahil olmayan müştekilerin ise hükmü temyiz etmeleri mümkün değildir.
DAVA : 1705 sayılı kanuna muhalefetten sanık Ramazan Birsen hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine ve iadeye dair MALATYA 1.Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 22.10.2002 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 13.11.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanığın iş yerinde yapılan aramada Likitgaz ve Margaz firmalarına ait boş tüpler ele geçtiği Müdahale dilekçesinde Likitgaz ve Milangaz isimli firmalar adına müdahil olunduğundan diğer firmalarla ilgili geçerli bir müdahalenin bulunmadığı, Margaz firmasıyla da ilgili temyiz istemininse yasal süresinden sonra yapıldığı gibi bu firma adına müdahilde olunmadığı cihetle Likitgaz firması dışındaki firmalar adına yapılan temyiz isteminin 5320 sayılı yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan CMUK.nun 317. maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,
Likitgaz firması müdafiinin temyizine gelince,
TTK.nun 56. maddesinde aldatıcı hareket veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretlerle iktisadi rekabetin her türlü suistimalinin haksız rekabet teşkil edeceği açıklanmış ve aynı yasanın 57 maddesinde de iyi niyet kurallarına aykırı hareketler örnek olarak gösterilmiştir. TTK.nun 57/5 maddesinde başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtım vasıtaları ile iltibasa meydan verecek surette ad, unvan, marka işaret gibi tanıtma vasıfları kullanma veyahut iltibasa meydan veren malları durumu bilerek veya bilmeyerek satışa arz etmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak iktisadi rekabetin suistimali olarak kabul edilmiştir.
Müdahil firmanın bayii olmadığı boş tüpleri iş yerinde bulundurmaktan ibaret sanığın eyleminin TTK.nun 57/5 maddesinde belirlenen haksız rekabet suçunu oluşturacağı ve aynı yasanın 64/1-5. maddesinde müeyyide altına alındığı ve Dairemiz ile 11. Hukuk Dairesinin istikrar bulan ve bu doğrultudaki kararları gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 16.11.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/3543 K. 2003/13091
T. 30.12.2003
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Marka Tescil Belgelerinin Onaysız Örneğine Dayalı Hüküm Kurulamaması - Suça Konu Ürünlerin Taklit ve Sahte Olup Olmadığının Tescil Belgesinin Onaylı Örneğine Göre Araştırılması Gereği )
• MARKA TESCİL BELGESİNİN ONAYLI ÖRNEĞİNİN GETİRTİLMESİ GEREĞİ ( Suça Konu Ürünlerin Taklit Olup Olmadığının Tesbitinde Marka Tescil Belgesinin Onaysız Örneğinin Esas Alınamaması )
• İŞYERİNİN KAPATILMASI VE TİCARETTEN MEN KARARLARININ FER'İ CEZA NİTELİĞİ ( Asıl Cezaya Uygulanan Takdiri Hafifletici Sebeplerin Fer'i Cezalar İçin de Uygulanması Gereği )
• ASIL CEZAYA UYGULANAN TAKDİRİ HAFİFLETİCİ SEBEPLERİN FER'İ CEZALARA DA UYGULANMASI GEREĞİ ( Marka Hakkına Tecavüz Suçunda İşyerinin Kapatılması ve Ticaretten Men Kararlarının Fer'i Ceza Niteliği )
• TAKDİRİ HAFİFLETİCİ SEBEPLER ( Asıl Cezaya Uygulanması Halinde Fer'i Cezalara da Uygulanması Gereği - Marka Hakkına Tecavüz Suçunda Asıl Cezaya Ek Olarak Verilen İşyerinin Kapatılması ve Ticaretten Men Kararlarının Fer'i Ceza Niteliği )
• YARGILAMA GİDERLERİ DÖKÜMÜ ( Kararda Gösterilmemesi Zorunluluğu )
KHK-556/m.61
765/m.59
ÖZET : Müşteki firmanın kullanma yetkisini taşıdığı onaylı marka tescil belgelerinin asılları veya onaylı suretleri getirilerek suça konu ürünler ile müdahil firmaya ait ürünlerin, Markalar Kanununa göre taklit ve sahte olup olmadığı, yanıltıcı nitelikte bulunup bulunmadığına ilişkin inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken onaylanmamış marka tescil belgelerine dayanılması doğru değildir.
Öte yandan, sanığın işyerinin kapatılmasına ve ticaretten men'ine dair karar fer'i ceza niteliğinde olduğundan, asıl cezaya uygulanan TCK'nın 59. maddesi feri cezaya da uygulanmalıdır.
DAVA : 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefetten sanık, Mehmet hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne, sanığın işyerinin 1 yıl süreyle kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmesine, ertelemeye ve zoralıma dair A. 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 26.12.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 18.2.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Almanya'da faaliyet gösteren R. firması adına müdahale talebinde bulunulması üzerine müdahilliğe karar verildiğinden, karar başlığında B. Sanayi Tic. A.Ş.'nin müdahil olarak gösterilmesi, mahallinde düzeltilebilir hata olarak kabul edilmiştir.
1- Müşteki firmanın kullanma yetkisini taşıdığı onaylı marka tescil belgelerinin asılları veya onaylı suretleri getirilerek dosyaya konulmasını müteakip suça konu ürünler ile müdahil firmaya ait markalı matkapların birlikte konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek, Markalar Kanununa göre taklit ve sahte olup olmadığı, yanıltıcı nitelikte bulunup bulunmadığına ilişkin inceleme yaptırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, müdahil vekilinin dosyaya sunduğu onaylanmamış marka tescil belgelerine itibar edilerek eksik soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi,
2- Kabul ve uygulamaya göre de; Sanığın işyerinin kapatılmasına ve ticaretten men'ine dair kararın feri ceza niteliğinde bulunduğu ve asıl cezaya uygulanan TCK'nın 59. maddesinin feri cezaya da uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Yargılama gideri dökümünün denetime olanak tanınacak biçimde kararda gösterilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 30.12.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/3518 K. 2003/10335
T. 13.11.2003
• MARKA KORUNMASINDAN DOĞAN HAKLARA TECAVÜZ ( Nedeniyle Yapılan Yargılamada Beraat Kararı Verilmesi Halinde de Üretilmesi Cezayı Gerektiren Eşyanın Müsaderesinin Gerektiği - 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Muhalefet )
• MÜSADERE ( Marka Hakkı Başvurusu veya Markanın Korunmasından Doğan Haklara Tecavüz Halinde Yapılan Yargılamada Üretilmesi Cezayı Gerektiren Eşyanın Herhalde Müsaderesinin Gerektiği - Marka Korunmasından Doğan Haklara Tecavüz )
KHK-556/m.61/A-C
ÖZET : Marka hakkı başvurusu veya marka korumasından doğan haklara tecavüz dolayısıyla üretilmesi cezayı gerektiren eşya kapsamında değerlendirilen eşyaların beraat halinde de müsaderesine karar verilmesi gerekir.
DAVA : 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefetten sanıklar Rafet ve Nadiye haklarında yapılan duruşma sonunda: Beraatlerine ve iadeye dair ESKİŞEHİR 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 24.1.2002 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen 5.3.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : I-Müşteki vekilinin sanık Rafet hakkında müdahale talebinde bulunmadığı cihetle anılan sanık hakkındaki temyiz isteğinin CMUK.nun 317.maddesi uyarınca REDDİNE,
II-Müdahil vekilinin sanık Nadiye'ye yönelik temyizine gelince;
4128 sayılı yasanın 5.maddesiyle 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 61/A-C maddesi son fıkrası uyarınca marka hakkı başvurusu veya marka korumasından doğan haklara tecavüz dolayısıyla üretilmesi cezayı gerektiren eşya kapsamında değerlendirilen eşyaların beraat halinde de müsaderesine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden iade kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 13.11.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/21060 K. 2005/11086
T. 5.7.2005
• 556 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE MUHALEFET ( Yakalanan Ürünlerin Taklit Olup Olmadığı Araştırılıp Taklit Olduğunun Tespiti Halinde Konfeksiyon Ticaretiyle Uğraşan Sanığa Ceza Verilmesinin Gerekmesi )
• TAKLİT ÜRÜN SATIŞI ( Yakalanan Ürünlerin Yapılacak İncelemede Taklit Olduğunun Anlaşılması Üzerine Konfeksiyon İşiyle Uğraşan Sanığın Ürünün Taklit Olduğunu Bilebilecek Olması Nedeniyle Cezalandırılmasının Gerekmesi )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Yakalanan Ürünlerin Yapılacak İncelemede Taklit Olduğunun Anlaşılması Üzerine Konfeksiyon İşiyle Uğraşan Sanığın Ürünün Taklit Olduğunu Bilebilecek Olması Nedeniyle Cezalandırılmasının Gerekmesi )
• TAKLİT MARKA ( Marka Hakkına Tecavüz - Tescil Belgelerinin Celbedilerek Ürün Asılları Üzerinde Karşılaştırmalı Bilirkişi İncelemesi Yapılmasının Gerekmesi )
KHK-556/m.61
ÖZET : Müdahil Firmaya ait Marka Tescil belgelerinin Türk Patent Enstütüsünden onaylı suretleri getirtilerek dosyaya konmasından sonra orijinal ürünlerle birlikte sanıkta yakalananlar konusunda uzman bilirkişiye incelettirilerek, yakalanan ürünlerin taklit olup olmadığının tespiti ettirilip, taklit ürün olduğunun anlaşılması halinde konfeksiyon ticaretiyle uğraşan sanığın yaptığı iş gereği satışa arzettiği ürünün taklit mal olduğunu bilecek durumda bulunduğu da gözetilerek mahkumiyetine karar verilmesi gerekir.
DAVA : 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefetten sanık Yaşar Özlü hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine ve iadeye dair ANKARA 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 18.10.2002 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 2003-117 sayılı tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Müdahil Firmaya ait Marka Tescil belgelerinin Türk Patent Enstütüsünden onaylı suretleri getirtilerek dosyaya konmasından sonra orijinal ürünlerle birlikte sanıkta yakalananlar konusunda uzman bilirkişiye incelettirilerek, yakalanan ürünlerin taklit olup olmadığının tespiti ettirilip, taklit ürün olduğunun anlaşılması halinde konfeksiyon ticaretiyle uğraşan sanığın yaptığı iş gereği satışa arzettiği ürünün taklit mal olduğunu bilecek durumda bulunduğu da gözetilerek mahkumiyetine karar verilmesi gerekir.
SONUÇ : Eksik soruşturmaya dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi,Yasaya aykırı, müdahil idare vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi BOZULMASINA, 5.7.2005 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/1847 K. 2003/10302
T. 12.11.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Sanığın Suç Konusu Matkabı Evde Kullanmak İçin Aldığı İddiasının Araştırılması Gereği )
• KORSAN ÜRÜN SATARAK MARKA HAKKINA TECAVÜZ SUÇU ( Suç Konusu Matkabı Evde Kullanmak İçin Alan Sanığın İddiasının Araştırılması Gereği )
• MATKABI EVDE KULLANMAK İÇİN ALMA İDDİASININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( Taklit Matkap Satarak Marka Hakkına Tecavüz Suçu )
• TAKLİT ÜRÜN SATARAK MARKA HAKKINA TECAVÜZ SUÇU ( Sanığın Ürünü Evde Kullanmak İçin Aldığı İddiası )
KHK-556/m.61
ÖZET : Suç konusu matkabı evde kullanmak amacıyla satın aldığını beyan etmekle dosyada bulunan arama ve zaptetme tutanağı mümzileri celbedilip sözkonusu aletin dükkanda ne şekilde ele geçirildiği, satışa arz edilip edilmediği hususları sorulup, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekir.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık Yener hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine ve müsadereye dair ORDU Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 25.9.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 31.12.2002 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Sanık savunmasında suç konusu matkabı evde kullanmak amacıyla satın aldığını beyan etmekle dosyada bulunan arama ve zaptetme tutanağı mümzileri celbedilip sözkonusu aletin dükkanda ne şekilde ele geçirildiği, satışa arz edilip edilmediği hususları sorulup, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeye dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisi,
2-Marka tescil belgelerinin asılları veya onaylı suretlerinin Türk Patent Enstitüsünden getirtilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 12.11.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/15355 K. 2006/7772
T. 16.5.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN DURDURULMASI ( Marka Hakkına Tecavüzün Durdurulması Dosyası İle Asliye Ticaret Mahkemesinin Tespit Dosyasının Celbi )
• BİLİRKİŞİ HEYETİ ( Müştekiye Ait Tescilli Marka İle Sanığın Kullandığı Markanın İncelenmesi - Marka Hukuku Konusunda Uzman Bir Hukukçu İle İki Marka Uzmanından Oluşturulacak Bilirkişi Heyeti )
• TESCİLLİ MARKA ( Müştekiye Ait Marka İle Sanığın Markasının İncelenmesi - Müştekinin Kullandığı Tescilli Marka )
• SANIĞIN KULANDIĞI MARKA ( Müştekinin Tescilli Marka Hakkını İhlal Edip Etmediği )
ÖZET : Davaya konu tescilli markayla ilgili olarak açılan "marka hakkına tecavüzün durdurulması, maddi ve manevi tazminat davası" dosyası ile Asliye Ticaret Mahkemesinin tespit dosyası celbedilerek, Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde "Ankara Tercih Dersanesi" ibaresinin kullanıldığını gösteren broşür, gazete ilanı, fotoğraf ve antetli kağıt gibi görsel malzemelerin de dosyaya konulmak suretiyle, eğitim hizmetleri alanında marka olarak tescil edilen "TMD" harfleri ve "Tercih Dersanesi 1992" ibareleri kullanılan müştekiye ait tescilli marka ile sanığın eğitim alanında ve dersanecilik faaliyetinde kullandığı "Ankara Tercih Dersanesi" ibareli markanın, marka hukuku konusunda uzman bir hukukçu ile iki marka uzmanından oluşturulacak bilirkişi heyetine incelettirilerek, sanığın kullandığı markanın müştekinin kullandığı tescilli marka hakkını ihlal edip etmediği hususunda rapor alındıktan sonra bir karar verilmesi gerekirken, göz ardı edilip yazılı hüküm kurulması uygun görülmemiştir.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık, Saim Çöllüoğlu hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine dair ANKARA 3.Asliye Ceza Mahkemesi'nden verilen 18.06.2002 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi C.Savcısı tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen 24.07.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davaya konu tescilli markayla ilgili olarak Ankara Asliye Ticaret Altıncı Mahkemesinde 2000/816 Esas sayısıyla açılan "marka hakkında tecavüzün durdurulması, maddi ve manevi tazminat davası" dosyası ile Asliye Ticaret Yedinci Mahkemesinin 2000/1047 Değişik iş sayılı tespit dosyası celbedilerek, Yargıtay denetimine olanak sağlayacak şekilde "Ankara Tercih Dersanesi" ibaresinin kullanıldığını gösteren broşür, gazete ilanı, fotoğraf ve antetli kağıt gibi görsel malzemelerin de dosyaya konulmak suretiyle, eğitim hizmetleri alanında markası olarak 20.08.1998 tarih ve 193676 numara ile on yıl süreyle tescil edilen "TMD" harfleri ve "Tercih Dersanesi 1992" ibareleri kullanılan müştekiye ait tescilli marka ile sanığın eğitim alanında ve dersanecilik faaliyetinde kullandığı "Ankara Tercih Dersanesi" ibareli markanın, marka hukuku konusunda uzman bir hukukçu ile iki marka uzmanından oluşturulacak bilirkişi heyetine incelettirilerek, sanığın kullandığı markanın müştekinin kullandığı tescilli marka hakkını ihlal edip etmediği hususunda rapor alındıktan sonra bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün 5320 sayılı yasanın 8/1. maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 16.05.2006 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2003/13029 K. 2003/11076
T. 21.11.2003
• SAHTE MARKALI ÜRÜN SATMAK ( Sanığın Sahte Markalı Aynı Tür Ürünlerin Marka İsimlerini ve Değişik Markalardan Olmalarını Önemsemeden Bunları Satarak Haksız Aşırı Kazanç Elde Etmesi )
• MÜTESELSİL SUÇ ( Sanığın Sahte Markalı Aynı Tür Ürünlerin Marka İsimlerini ve Değişik Markalardan Olmalarını Önemsemeden Bunları Satmasının Müteselsil Suç Teşkil Etmesi )
• İÇTİMA ( Müteselsil Suç Teşkil Eden Hareketlerinden Dolayı Sanık Hakkında Ceza Tayini Gerekirken Taklit Edilen Her Marka için Ayrı Ayrı Ceza Tayininin Yasaya Aykırı Olması )
• CEZA TAYİNİ ( Müteselsil Suç Teşkil Eden Hareketlerinden Dolayı Sanık Hakkında Ceza Tayini Gerekirken Taklit Edilen Her Marka için Ayrı Ayrı Ceza Tayininin Yasaya Aykırı Olması )
• TOPLAM CEZA ( Toplam Cezanın Ne Suretle Belirlendiğinin Her Türlü Denetime İmkan Verecek Şekilde Açıklanmasının Gerekmesi )
KHK-556/m.61/A-C
ÖZET : 1 ) Sanığın sahte markalı aynı tür ürünlerin marka isimlerini ve değişik markalardan olmalarını önemsemeden bunları satarak haksız aşırı kazanç elde etme kararını gerçekleştirmek kastı ile hareket ettiği, bu suretle aynı amaca yönelik müteselsil suç teşkil eden hareketlerinden dolayı sanık hakkında TCK'nun 80. maddesinin uygulanması gerekirken, taklit edilen her marka için ayrı ayrı ceza tayini yasaya aykırıdır.
2 ) Ceza Genel Kurulu'nun ilgili kararında da belirtildiği üzere hükmedilen cezanın tayin edilebilmesi için önce o suça yasanın koyduğu aşağı ve yukarı hadler arasında bir ceza tayin edilmesi, bundan sonra ne nispette misil artırmasına tabi tutulduğu, toplam cezanın ne suretle belirlendiğinin her türlü denetime imkan verecek şekilde açıklanması gerekir.
DAVA : 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye muhalefetten sanık Özgür hakkında yapılan duruşma sonunda, ( Muğla Birinci Asliye Ceza Mahkemesi )nden verilen 25.12.2002 tarihli hükümlülüğe ve sanığın işyerinin 1 yıl süreyle kapatılmasına, aynı süreyle ticaretten men edilmesine ve müsadereye dair aynı mahkemenin 11.4.2003 tarihli temyiz talebinin reddine ilişkin kararların Yargıtay'ca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 11.9.2003 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanık vekilinin Birinci Asliye Ceza Mahkemesine verdiği 11.4.2003 günlü dilekçesi içeriği ve 10.7.2003 tarihli tutanak içeriği itibarıyla eski hale getirme talebi niteliğinde bulunduğu cihetle, sanığın mahkumiyetine dair verilen gıyabi kararın sanığa usulüne göre tebliğ edilmediğinden eski hale getirme isteği yerinde görülerek, Yerel Mahkemenin temyiz talebinin reddine dair verdiği 11.4.2003/160-463 gün ve sayılı temyiz talebinin reddine ilişkin kararın kaldırılması suretiyle yapılan incelemede,
TCK.nun 72. maddesi uyarınca aynı neviden para cezaları toplanırken yapılan hesaplamada hata bulunmadığından, tebliğnamede bu konuda yer alan bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Ancak,
1- Sanık hakkında müşteki D... SPA firması aleyhine işlenen suç nedeniyle 4.9.2002 tarihinde ek iddianame ile kamu davası açılmış olup, dava açılmadan önce verilen 12.7.2002 tarihli dilekçeye göre D...SPA firmasının müdahilliğine karar, verilerek lehine vekalet ücretine hükmolunması,
2- Müşteki La C... Lacoste firmasını temsilen müdahale talebinde bulunan avukat Eylem'in vekaletnamesi tevkil suretiyle düzenlenmiş bulunduğundan, müstenit vekaletname getirtilip incelenmeden karar verilmesi,
3- Sanığın başkalarından temin ettiği "D... " ve "L... " isimli taklit markalı ürünleri ticari amaçlı olarak elinde bulundurup birlikte satışa arz ettiği sırada, şikayet üzerine söz konusu ürünlere el konulduğu dosya kapsamından anlaşıldığı gibi mahkemece de oluşun bu yönde kabul edildiği cihetle; sanığın sahte markalı aynı tür ürünlerin marka isimlerini ve değişik markalardan olmalarını önemsemeden bunları satarak haksız aşırı kazanç elde etmek kararını gerçekleştirmek kastı ile hareket ettiği, bu suretle aynı amaca yönelik müteselsil suç teşkil eden hareketlerinden dolayı sanık hakkında TCK'nun 80. maddesinin uygulanması gerekirken, taklit edilen her marka için ayrı ayrı ceza tayini,
4- Ceza Genel Kurulunun 21.9.1997 gün ve 8/257-372 sayılı kararında da belirtildiği üzere hükmedilen cezanın tayin edilebilmesi için önce o suça yasanın koyduğu aşağı ve yukarı hadler arasında bir ceza tayin edilmesi, bundan sonra ne nispette misil arttırmasına tabi tutulduğu, toplam cezanın ne suretle belirlendiğinin her türlü denetime imkan verecek şekilde açıklanması gerekirken doğrudan doğruya sonuç cezanın tayini sureti ile uygulama yapılması,
5- 556 sayılı KHK.nin 4128 sayılı Yasanın 5. maddesiyle değişik 61/A-C maddesinde "ayrıca işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmelerine hükmolunur" hükmü gözetilmeden işyerlerinin kapatılması ve ticaretten men cezaları ayrı ayrı birer yıl olarak belirtilmek suretiyle yanlış uygulamaya sebebiyet verecek şekilde hüküm tesisi,
6- Hükümden sonra 10.2.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4806 sayılı Kanunun 1. maddesi ile değişik TCK'nun 30/2. madde fıkrasındaki düzenlemenin sanık lehine uygulanmasının gerekmesi,
SONUÇ : Bozmayı icabettirmiş olup, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün ( BOZULMASINA ), 21.11.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/71 K. 2002/248
T. 23.1.2002
• 556 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE MUHALEFET ( Dava Konusu Soba Kovalırının Tescilli Ürün Kapsamında Olup Olmadıkları Türk Patent Enstitüsünden Sorulması )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Orijinal Soba Kovası ile İhlal Ürün Üzerindeki Marka ve Logosunun Anlaşılır Nitelikte Fotoğraflarının da Dosyaya Konularak İncelem Yaptırılması )
• MUKAYESE İMKANI SAĞLAMAK ( Orijinal Soba Kovası ile İhlal Ürün Üzerindeki Marka ve Logosunun Anlaşılır Nitelikte Fotoğraflarının da Dosyaya Konularak İncelem Yaptırılması )
KHK-556/m.61
ÖZET : Dava konusu soba kovalarının tescilli ürün kapsamında olup olmadıkları Türk Patent Enstitüsü'nden sorularak, marka tescil belgelerinin tasdikli sureti getirtilip müşteki firmanın orijinal soba kovaları ile suça konu ürünlerin mukayese imkanını sağlamak için orijinal soba kovası ile ihlal ürün üzerindeki marka ve logosunun anlaşılır nitelikte fotoğraflarının da dosyaya konulmasından sonra bunlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanıklar, Mehmet E. ve Arkadaşları haklarında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüklerine, işyerlerinin bir yıl müddetle kapatılmasına ve aynı müddetle ticaret ve sanattan menlerine ve zoralıma dair İZMİR 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 27.6.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanıklar vekili tarafından süresinde istenilerek, sanıkların süreden sonra duruşmalı inceleme isteğinde de bulunulan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen 5.12.2001 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Tayin olunan cezanın nevi ve miktarı itibariyle duruşmalı inceleme yapılamayacağı gibi, yasal süresi geçtikten sonra da talep edildiğinden sanıkların duruşmalı inceleme isteklerinin istem gibi reddine karar verilerek yapılan incelemede;
Dava konusu soba kovalarının tescilli ürün kapsamında olup olmadıkları Türk Patent Enstitüsünden sorularak marka tescil belgelerinin tasdikli sureti getirtilip müşteki firmanın orijinal soba kovaları ile suça konu ürünlerin mukayese imkanını sağlamak için orijinal soba kovası ile ihlal ürün üzerindeki marka ve logosunun anlaşılır nitelikte fotoğraflarının da dosyaya konulmasından sonra bunlar üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılıp hasıl olacak sonuca göre sanıkların hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken bilirkişinin hükme yeterli olmayan mütalaasına dayanılarak yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 23.01.2002 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/695 K. 2002/2988
T. 11.3.2002
• 556 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMEYE AYKIRILIK ( Karıştırılma İhtimali Olan Herhangi Bir İşaretin Kullanılmasının Marka Tescilinden Doğan Hakkın İhlali Olması )
• KARIŞTIRILMA İHTİMALİ OLAN HERHANGİ BİR İŞARETİN KULLANILMASI ( Marka Tescilinden Doğan Hakkın İhlali Olması )
• MARKA TESCİLİNDEN DOĞAN HAKKIN İHLALİ ( Karıştırılma İhtimali Olan Herhangi Bir İşaretin Kullanılması )
KHK-556/m.9/1-b
ÖZET : 556 sayılı KHK. 9/1-b bendinde tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin, aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması marka tescilinden doğan hakkın ihlali olarak sayılmış olup, dava konusu ürünün erkek kot pantolonu olması halinde dahi marka sahibinin marka hakkı kapsamında erkek kot pantolonu da ürettiği yönünde alıcısında kanaat oluşturabilir.
DAVA : 556 sayılı kanun Hükmünde Kararnameye muhalefetten sanık Bekir G. hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne, iş yerinin 1 yıl süreyle kapatılmasına ve aynı süre ticaretten men edilmesine, zoralıma dair KADIKÖY 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 12.7.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık vekili tarafından süresinde istenilerek sanık vekili yönünden duruşmalı inceleme isteğinde de bulunulan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının Red ve Bozma isteyen 3.1.2002 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Hükmolunan cezanın nevi ve miktarına göre sanık vekilinin duruşmalı inceleme isteğinin CMUK.nun 318. maddesi uyarınca REDDİNE,
556 sayılı K.H.K.nin 9/1-b madde bendinde tescilli markanın kapsadığı mal veya hizmetlerin aynı veya benzeri mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimalide dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması marka tescilinden doğan hakkın ihlali olarak sayılmış olup, dava konusu ürünün erkek kot pantolonu olması halinde dahi marka sahibinin marka hakkı kapsamında erkek kot pantolonu da ürettiği yönünde alıcısında kanaat oluşturabileceğinden, tebliğnamede bozma isteyen bu husustaki düşünceye iştirak edilmemiştir,
Ancak; Duruşmada tanık olarak dinlenen Cenk İ, sanığın mağazasında Calvın Klern marka kot pantolonların ucuz fiyata satıldığını gazete ilanından öğrenmeleri üzerine çalıştığı iş yeri müdürünün kendisini ve arkadaşını görevlendirdiğini ve bunun üzerine sanığın mağazasına giderek dava konusu kot pantolonlarını satın aldıklarını ve faturasını da aldığını ifade etmiş ve delil olarak sunulan faturada müşteri " Erdinç Ç." isminin bulunması karşısında, bu kişinin de olayla ilgili bilgi ve görgüsünün saptanması gerektiği gözetilmeden, eksik soruşturma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün kısmen isteme uygun olarak BOZULMASINA, 11.03.2002 günü oybirliğiyle karar verildi
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/399 K. 2002/109
T. 22.1.2002
• SİGARA PURO VE TÜTÜNÜN CİF DEĞERİNİN TESPİTİ ( Bu Tespitin Tütün-Tütün Mamulleri-Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nce Yapılması )
• PARA CEZALARININ YENİDEN DEĞERLENDİRME ORANINA GÖRE İNFAZ SIRASINDA HESAPLANMASI ( sanığın Ödemede Acze Düşüp Hapse Çevrilmesi Gereken Tarihteki Orana Göre Hesaplanması )
• 1918 SAYILI KANUNA MUHALEFET ( Değişik Marka Yabanca Menşeli Sigara-Puro ve Tütünün Tek İthalatçısının Tekel İdaresi Olması )
• GÜMRÜKLENMİŞ DEĞER ( Tekel İdaresince Alımı Yapılmayanların Tesbit Edilen Cif Değer Üzerinden Gümrük İdaresince Hesaplattırılacak Gümrüklenmiş Değerin Cezaya Esas Alınmasının Gerekmesi )
1918/m.33
647/m.5
ÖZET : Değişik marka yabancı menşeli sigara, puro ve tütünün tek ithalatçısının Tekel İdaresi olduğu gözetilerek, her bir marka sigara, puro ve tütünün cif değerinin Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nden tesbit ettirilmesi ve anılan idarece alımı yapılmayanlar varsa bilirkişi tarafından tesbit edilen cif değer üzerinden gümrüklenmiş değerin Gümrük İdaresine hesaplattırılarak cezaya esas alınması gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.
DAVA : 1918 sayılı kanuna muhalefetten sanık Süleyman Hilmi Ö. hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne ve müsadereye dair MANAVGAT Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 10.7.2000 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen 7.12.2001 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Karar yerinde uygulanan yasa maddesinin 1918 sayılı yasanın 33/son maddesi yerine 333/son olarak yazılmış olması mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım hatası olarak görülmüştür.
Sair temyiz itirazları yerinde değilse de,
1-Dava konusu 15 değişik marka yabancı menşeli sigara, puro ve tütünün tek ithalatçısının Tekel İdaresi olduğu gözetilerek her bir marka sigara, puro ve tütünün cif değerini Tütün, Tütün Mamulleri, Tuz ve Alkol İşletmeleri Genel Müdürlüğü İstanbul'dan tesbit ettirilmesi ve anılan idarece alımı yapılmayanlar varsa bilirkişi tarafından tesbit edilen cif değer üzerinden gümrüklenmiş değerin Gümrük İdaresine hesaplattırılarak cezaya esas alınması gerekirken, Antalya Pazarlama ve Dağıtım Başmüdürlüğünün 15 değişik markaya göre ve toplam miktar üzerinden denetime olanak vermeyecek şekilde belirlediği cif değer üzerinden hesaplattırılan gümrüklenmiş değere itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi,
2- 4421 sayılı yasa ile değişik 647 sayılı yasanın 5.maddesinde mahsup miktarının her yıl yeniden değerleme oranına göre arttırıldığının öngörüldüğü cihetle, sanığın tazmini para cezasını ödemede acze düşüp hapse cevrilmesi gereken tarihte yürürlükte olacak yeniden değerleme oranına göre infaz sırasında hesaplanması gerektiği gözetilmeden çevrili hapis süresinin gösterilmesi suretiyle infazı tahdid eder şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 22.01.2002 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/22845 K. 2003/3523
T. 27.5.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Taklit Edilmiş Bir Adet Çanta Ele Geçirilmesi - Çantanın Tamir Amacıyla Dükkanda Olduğu Savunmasının Aksini Belirten Delillerin Açıklanması Gereği )
• TAKLİT ÇANTA ( Marka Hakkına Tecavüz )
• İŞ YERİ KAPATMA VE TİCARETTEN MEN ( Fer'i Ceza Niteliğinde Olması - Hafifletici Sebeplerin Uygulanmayarak Fazla Ceza Tayin Edilmesinin Hatalı Olduğu )
• GEREKÇELİ KARAR ( Olay Tutanağında Bahsedilen Taklit Çanta Yerine Taklit Tişörtlerden Bahsederek Hükmün Karıştırılması - Hatalı Olduğu )
KHK-556/m. 61
765/m. 59
ÖZET : Sanığın işyerinde ele geçirilen taklit edilmiş bir adet lotus marka çantayla ilgili olarak Rus uyruklu bir şahsın tamir amacıyla bıraktığını ve daha sonra alacaktı, gelip almadı şeklindeki aşamalarda değişiklik göstermeyen savunmanın aksini belirten delillerin nelerden ibaret bulunduğu karar yerinde gösterilip tartışılması gerekir.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık, Hüsamettin hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne ertelemeye ve müsadereye dair İSTANBUL 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 15.10.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 28.11.2002 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Sanığın işyerinde ele geçirilen taklit edilmiş bir adet lotus marka çantayla ilgili olarak Rus uyruklu bir şahsın tamir amacıyla bıraktığını ve daha sonra alacaktı, gelip almadı şeklindeki aşamalarda değişiklik göstermeyen savunmanın aksini belirten delillerin nelerden ibaret bulunduğu karar yerinde gösterilip tartışılmadan eksik inceleme ile hüküm tesisi,
2-Olay tutanağı ile emanet makbuzunda 1 adet okul çantasından bahsedilip buna göre kamu davası açıldığı halde kararın gerekçe kısmında taklit tişörtlerden bahsedilmek suretiyle hükmün karıştırılması,
3-Sanığın işyerinin kapatılmasına ve ticaretten menine dair kararın feri ceza niteliğinde bulunduğu cihetle; bu cezadan da TCK.nun 59.maddesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, isteme uygun olarak BOZULMASINA, 27.5.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/22435 K. 2003/3740
T. 29.5.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Taklit Marka İle Şikayete Ait Marka Tescil Belgelerinin Celbedilerek Ürün Asılları Üzerinde Karşılaştırılmalı Bilirkişi İncelemesi Yapılması Gereği )
• TAKLİT MARKA ( Marka Hakkına Tecavüz - Tescil Belgelerinin Celbedilerek Ürün Asılları Üzerinde Karşılaştırlmalı Bilirkişi İncelemesi Yapılması Gereği )
• İŞ YERİ KAPATMA VE TİCARETTEN MEN ( Fer'i Ceza Niteliğinde Olması - Hafifletici Sebeplerin Uygulanmayarak Fazla Ceza Tayin Edilmesinin Hatalı Olduğu )
KHK-556/m. 61
765/m. 59
ÖZET : Ele geçen taklit marka ürün ile şikayete ait marka tescil belgeleri asılları celbedilecek ürün asılları üzerinde karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılması gerekir.
DAVA : 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Muhalefetten sanık Mehmet hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne, sanığın işyerinin 1 yıl süreyle kapatılmasına ve aynı süreyle ticaretten men edilmesine teciline ve müsadereye dair İSTANBUL 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 19.10.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 18.11.2002 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Hükme dayanak teşkil eden bilirkişi incelemesi sonucu mahkemeye ibraz edilen raporun 3.sayfasının dosyaya özgü olmadığı, matbu rapor fotokopisi niteliğinde olduğu gibi sonuç bölümünün de dosyaya özgü hazırlanmadığı gözetilmeden ve ele geçen taklit marka ürün ile şikayete ait marka tescil belgeleri asılları celbedilecek ürün asılları üzerinde karşılaştırmalı bilirkişi incelemesi yaptırılmadan hüküm tesisi,
2-Fer'i ceza niteliğinde olan işyeri kapatma ve aynı süre ile ticaretten men'ine ilişkin cezadan TCK'nun 59. maddesi gereğince indirim yapılmayarak fazla ceza tayini,
SONUÇ : Yasaya aykırı sanık vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA,29.5.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/19233 K. 2003/1280
T. 15.4.2003
• MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA K.H.K.’YE MUHALEFET ( Orijinal Kazaklar Celbolunup Dosyadaki Marka Tescil Belgeleri Ve Zaptolunan Mallar Konusunda Uzman Bir Bilirkişiye Tevdii İle Markalar Kanununa Göre Taklit Ve Sahte Olup Olmadığı Konusunda Rapor Alınması Gereği )
• TAKLİT VE SAHTE MARKA ( Dosyadaki Marka Tescil Belgeleri Ve Zaptolunan Mallar Konusunda Uzman Bir Bilirkişiye Tevdii İle Markalar Kanununa Göre Taklit Ve Sahte Olup Olmadığı Konusunda Rapor Alınması Gereği - 556 Sayılı KHK’ye Muhalefet )
• BİLİRKİŞİ ( Orijinal Kazaklar Celbolunup Dosyadaki Marka Tescil Belgeleri Ve Zaptolunan Mallar Konusunda Uzman Bir Bilirkişiye Tevdii İle Markalar Kanununa Göre Taklit Ve Sahte Olup Olmadığı Konusunda Rapor Alınması Gereği - 556 Sayılı KHK’ye Muhalefet )
KHK-556/m.61
ÖZET : Müdahil firmaya ait orijinal kazaklar celbolunup dosyadaki marka tescil belgeleri ve zaptolunan mallar konusunda uzman bir bilirkişiye tevdii ile markalar kanununa göre taklit ve sahte olup olmadığı konusunda rapor alındıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye Muhalefetten sanık Hikmet hakkında yapılan duruşma sonunda:Beraatine dair İSTANBUL FİKRİ VE SINAİ HAKLAR Ceza Mahkemesinden verilen 13.9.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 1.10.2002 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 556 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 61. maddesinin c bendinde "... markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri ticari amaçla elde bulundurmak" ve e bendinde "a ile c bentlerinde yazılı fiillere iştirak veya yardım veya bunları teşvik etmek veya hangi şekil ve şartlarda olursa olsun bu fiillerin yapılmasını kolaylaştırmak" eylemlerini marka hakkında tecavüz olarak tanımladığı gözetilerek, sanığın eylemini mahkemenin kabulü doğrultusunda duruşmada tanık olarak dinlenilen İbrahim ait taklit malları deposunda bulundurmaktan ibaret olduğu şeklinde kabul edilse bile yukarıda belirtilen maddeye göre suçun oluşabileceği gözönünde bulundurularak müdahil firmaya ait orijinal kazaklar celbolunup dosyadaki marka tescil belgeleri ve zaptolunan mallar konusunda uzman bir bilirkişiye tevdii ile markalar kanununa göre taklit ve sahte olup olmadığı konusunda rapor alındıktan sonra hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 15.4.2003 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2002/11305 K. 2002/10995
T. 11.7.2002
• 2521 SAYILI KANUNA MUHALEFET ( Av Tezkeresi ya da Yivsiz Tüfek Sahipliği Belgesi Alan Kişilerin Tüfeğin Cins Marka Çap ve Seri Numaralarını Tezkere veya Belgelerine İşletmek Zorunda Olması )
• TEZKERE VE BELGELERDE ÖZELLİKLERİN BELİRTİLMESİ ( Av Tezkeresi ya da Yivsiz Tüfek Sahipliği Belgesi Alan Kişilerin Tüfeğin Cins Marka Çap ve Seri Numaralarını İşletmek Zorunda Olması )
• AV TEZKERESİNE KAYIT ( Av Tüfeğinin Her Zaman Av Tezkeresine Kaydedilmesinin Mümkün Olması ve Bunun İdari İşlem Niteliğinde Olması )
• İDARİ İŞLEM NİTELİĞİNDE OLMA ( Av Tüfeğinin Her Zaman Av Tezkeresine Kaydedilmesinin Mümkün Olması ve Bunun İdari İşlem Niteliğinde Olması )
2521/m. 13
ÖZET : Av tezkeresi ya da yivsiz tüfek sahipliği belgesi alan kişiler, sahip oldukları yivsiz av tüfeğinin cins, marka, çap ve seri numaralarını tezkere veya belgelerine işletmek zorunda olup, bu hükme uymamanın müeyyidesi gösterilmediğinden, av tüfeğinin her zaman av tezkeresine kaydedilmesi mümkün olup, idari işlem niteliğindedir. Buna göre sanığın evinde bulunan oğluna ait av tüfeğinin hangi nedenle bulundurduğu, baba oğulun aynı evde oturmuyorlar ise, söz konusu tüfeğin sanıktan habersiz olarak alınıp alınmadığı araştırılıp, sonucuna göre tüfeğin iadesinin gerekip gerekmeyeceği konusunda karar verilmesi gerekir.
DAVA : 2521 Sayılı Kanuna muhalefetten sanık, Ali G. hakkında yapılan duruşma sonunda: Zoralıma dair KELES Sulh Ceza Mahkemesinden verilen 28.3.2001 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 20.5.2002 tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanık Ali G'in evinde 1.12.2000 tarihinde yapılan arama sırasında tespit edilen Lazer marka av tüfeğinin oğluna ait olduğunu beyan ettiği ve aynı tüfek nedeniyle sanığın oğlu Kamil G. adına düzenlenen 7.10.1999 tarihli fatura ve av tezkeresinin dosyaya sunulduğu, 10 Mart 1982 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanunun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 10.maddesinin son fıkrası "Av tezkeresi ya da yivsiz tüfek sahipliği belgesi alan kişiler, sahip oldukları yivsiz av tüfeğinin cins, marka, çap ve seri numaralarını tezkere veya belgelerine işletmek zorundadır" hükmü av tüfeğinin tezkereye kaydedilmesini mecbur hale getirmiş ise de bu hükme uymamanın müeyyidesi gösterilmediğinden, av tüfeğinin her zaman av tezkeresine kaydedilmesi mümkün olup, idari işlem niteliğindedir. Buna göre sanığın evinde bulunan oğluna ait av tüfeğinin hangi nedenle bulundurduğu, baba oğulun aynı evde oturmuyorlar ise, söz konusu tüfeğin Kamil G'den habersiz olarak alınıp alınmadığı araştırılıp, sonucuna göre tüfeğin iadesinin gerekip gerekmeyeceği hususları üzerinde durulmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, 11.07.2002 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2000/9565 K. 2000/12241
T. 4.10.2000
• 556 SAYILI KHK'YE MUHALEFET ( Dava Konusu Oto Teypleri ve Hoperlörle İlgili Marka Tescil Belgelerinin Asılları veya Onaylanmış Suretlerinin Getirtilerek İnceleme Yaptırılması )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Orijinal Ürünler Dikkate Alınarak Markalar Kanuna Göre Bunların Taklit Sahte ve Yanıltıcı Nitelikte Bulunup Bulunmadığına İlişkin Rapor Alınmasının Gerekmesi )
• FOTOKOPİYE İTİBAR EDİLMEMESİ ( Dava Konusu Oto Teypleri ve Hoperlörle İlgili Marka Tescil Belgelerinin Asılları veya Onaylanmış Suretlerinin Getirtilerek İnceleme Yaptırılması )
KHK-556/m.61
ÖZET : Dava konusu oto teypleri ve hoperlörlerle ilgili marka tescil belgelerinin asılları veya onaylanmış suretleri getirtilip, bu evraklarla birlikte sanığın işyerinden zaptolunan teypler ve hoperlörün konusunda uzman bilirkişiye tevdii olunarak, orijinal ürünler dikkate alınarak markalar kanununa göre bunların taklit, sahte ve yanıltıcı nitelikte bulunup bulunmadığına ilişkin rapor alınması gerekirken, müdahil vekilinin dosyaya ibraz ettiği onaylanmamış fotokopi belgelerle yetinilerek hüküm kurulması hatalıdır.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık, Derviş T. hakkında yapılan duruşma sonunda; Hükümlülüğüne, işyerinin 1 yıl süre ile işyerinin kapatılmasına, aynı süre ile ticaret ve sanattan yasaklanmasına, müsadereye ve ertelemeye dair ADANA 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 7.12.1998 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi, sanık tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma ve düzeltilerek onama isteyen 10.6.2000 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1-Sanığın nüfus kaydı getirtilip incelenmeden mahkumiyetine karar verilmesi,
2-Dava konusu Ro..ar marka oto teypleri ile hoperlörlerle ilgili marka tescil belgelerinin asılları veya onaylanmış suretleri getirtilip, bu evraklarla birlikte sanığın işyerinden zaptolunan teypler ve hoperlörün konusunda uzman bilirkişiye tevdii olunarak orijinal ürünler nazara aldırılmak suretiyle markalar kanununa göre taklit ve sahte olup olmadığı, yanıltıcı nitelikte bulunup bulunma-dığına ilişkin rapor alınması gerekirken, müdahil vekilinin dosyaya ibraz ettiği onaylanmamış fotokopi belgelerle yetinilerek yazılı şekilde hüküm tesisi,
Yasaya aykırı,
3-Hükümden sonra 1.8.1999 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4421 sayılı yasanın 4.maddesiyle değişik TCK.nun ek 1/b maddesindeki değişikliğin TCK.nun 2/2.maddesi uyarınca sanık lehine nazara alınmasının gerekmesi,
SONUÇ : Bozmayı icabettirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, isteme uygun olarak BOZULMASINA, 04.10.2000 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2000/7686 K. 2000/11532
T. 21.9.2000
• MARKANIN İZİNSİZ KULLANIMI ( Marka Sahibi Firmanın Lisans Sözleşmesi Yaptığı Firmaya Dava Açma ve Takip Yetkisi Vermemiş Olması )
• DAVA AÇMA VE TAKİP ETME YETKİSİNİN TANINMIŞ OLMASI MECBURİYETİ ( Markanın İzinsiz Kullanılmasında Lisans Hakkı Sahibi Firmanın Dava Açabilmesi İçin )
• LİSANS HAKKI SAHİBİ FİRMANIN DAVA AÇMA VE TAKİP YETKİSİNİN ARAŞTIRILMASI ( Markanın İzinsiz Kullanılması Halinde )
• 556 SAYILI KHK'YA MUHALEFET ( Lisans Hakkı Sahibinin Marka Sahibi Adına Dava Açma ve Takip Yetkisinin Araştırılması )
KHK-556/m.62
ÖZET :Sanığa isnat edilen eylem, tescilli markanın izinsiz kullanımı olduğuna göre; ticari marka lisans sözleşmesi kapsamında markanın ihlal edilmesi halinde müdahil yayıncılık firmasına dava açma ve takip yetkisinin verilmediği, sunulan marka tescil belgeleri emtialarının kitap veya matbuatla ilgili ürünleri ihtiva etmediği cihetle, öncelikle marka sahibi firma tarafından kullanıcı müdahil firma adına verilmiş yetki belgesinin mevcut olup olmadığı sorulup tesbitinden sonra, şikayet hakkının değerlendirilmesi ve ayrıca emtiası kitap ya da matbuatla ilgili marka tescil belgelerinin onaylı örneklerinin celbedilmesi gerekir.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık, Ömürden Kısagün hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne, işyerinin 1 yıl süre ile kapatılmasına, aynı süre ticaret ve sanattan men'ine, zoralıma ve ertelemeye dair İSTANBUL 3. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 09/10/1998 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi, Müdahil ve sanık vekilleri tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 27.4.2000 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- Sanığa isnat edilen eylem, Oxford Universıty Press unvanlı firma adına tescilli markanın izinsiz kullanımı olduğuna göre; Oxford Yayıncılık Ltd. Şti ile marka sahibi Oxford Universıty Press firması arasında yapılan 30 Nisan 1997 tarihli ticari marka lisans sözleşmesi kapsamında markanın ihlal edilmesi halinde müdahil oxford yayıncılık firmasına dava açma ve takip yetkisinin verilmediği, sunulan marka tescil belgeleri emtialarının kitap veya matbuatla ilgili ürünleri ihtiva etmediği cihetle, öncelikle marka sahibi firma tarafından kullanıcı müdahil firma adına verilmiş yetki belgesinin mevcut olup olmadığı sorulup, tesbitinden sonra şikayet hakkının değerlendirilmesi ve ayrıca emtiası kitap ya da matbuatla ilgili marka tescil belgelerinin onaylı örneklerinin celbedilmesi gerektiği gözetilmeden eksik soruşturma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi,
Kabule göre de;
2- Müdahale tarihine nazaran 13.500.000 lira yerine müdahil lehine eksik vekalet ücretine hükmolunması, Yasaya aykırı ve
3- Hükümden sonra 01/08/1999 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 4421 sayılı kanunun 4. maddesiyle değişik TCK.nun ek l/b-9 maddesi ve bendi uyarınca para cezası 8 misli arttırılabileceğinden ve değişiklik sanık lehine olduğundan TCK.nun 2/2 maddesi uyarınca lehe olan hükmün tatbikinin gerekmesi,
SONUÇ : Bozmayı icabettirmiş olup, müdahil ve sanık vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün, isteme uygun olarak BOZULMASINA, 21.9.2000 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 2000/10157 K. 2000/13353
T. 20.10.2000
• MARKALAR KANUNUNA MUHALEFET ( Sanığın Dava Konusu Malların Markasının Taklit Olduğunu Bilebilecek Durumda Olması - Bilirkişi Raporuna Göre De Çantaların Taklit Olduğu Belirtildiğine Göre İğfal Kabiliyetinin Bulunup Bulunmamasının Sonuca Etkili Olmadığı )
• TAKLİT MARKA ( Sanığın Dava Konusu Malların Markasının Taklit Olduğunu Bilebilecek Durumda Olması/Sanığın İğfal Kabiliyetinin Bulunup Bulunmamasının Sonuca Etkili Olmadığı - Markalar Kanununa Muhalefet Suçunun Oluştuğu )
• İĞFAL KABİLİYETİ ( Sanığın Dava Konusu Malların Markasının Taklit Olduğunu Bilebilecek Durumda Olmasına Göre İğfal Kabiliyetinin Sonuca Etkili Olmadığı - Markalar Kanununa Muhalefet Suçunun Oluştuğu )
ÖZET : Sanığın tezgahtar olarak çalıştığı dükkana çanta getiren şahıstan suç konusu çantaları mal sahibinin haberi olmadan çeşit olsun diye alıp vitrine koyduğunu hatta birkaç tanede sattığını öne sürdüğüne göre bu işle iştigal eden sanığın dava konusu malların orijinal L... J... M... markasının taklidi olduğunu bilebilecek durumda olduğu, bilirkişi raporuna göre de çantaları markalar kanununa göre korumaya alınan markanın işaret ve amblemini içerip taklit olduğu belirtildiğine, iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmamasının sonuca etkili olmamasına nazaran suçun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden yazılı gerekçelerle beraat kararı verilmesi, kanuna aykırıdır.
DAVA : 556 sayılı kanun hükmünde kararnameye muhalefetten sanık M.K. hakkında yapılan duruşma sonunda;Beraatine ve iadeye dair KADIKÖY 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 26.2.1999 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 16.6.2000 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 551 sayılı markalar kanununu yürürlükten kaldıran ve suç tarihinde de yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK.nin 9. maddesinde marka sahibinin izni olmadan marka kullanımının yasak olduğu düzenlenmiş, a ) fıkrasında markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması, b ) fıkrasında tescilli marka ile aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması yasaklanmıştır. Bu maddeye aykırılıktan aynı kararnamenin 61. maddesi ve 4128 sayılı kanunun 5. maddesi ile eklenen 61/c maddesi ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
Sanık Mahkemede alınan savunmasında tezgahtar olarak çalıştığı dükkana çanta getiren şahıstan suç konusu çantaları mal sahibinin haberi olmadan çeşit olsun diye alıp vitrine koyduğunu hatta birkaç tanede sattığını öne sürdüğüne göre bu işle iştigal eden sanığın dava konusu malların orijinal L... J... M... markasının taklidi olduğunu bilebilecek durumda olduğu, bilirkişi raporuna göre de çantaları markalar kanununa göre korumaya alınan markanın işaret ve amblemini içerip taklit olduğu belirtildiğine, iğfal kabiliyetinin bulunup bulunmamasının sonuca etkili olmamasına nazaran suçun unsurlarının oluştuğu gözetilmeden yazılı gerekçelerle beraat kararı verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün sonuçta isteme uygun olarak BOZULMASINA, 20.10.2000 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1999/3178 K. 1999/3466
T. 13.4.1999
• MARKALAR KANUNU’NA MUHALEFET
• MARKANIN TÜRKİYE YETKİLİSİNİN TESPİTİ
• MÜŞTEKİ VEKİLİNİN VEKÂLETNAME İBRAZ ETMEMESİ
• MARKA TESÇİL BELGESİNİN ASLININ CELBİ ZORUNLULUĞU
KHK-556/m.61/A
765/m.108
ÖZET : Markalar Kanunu’na Muhalefet sebebiyle yapılan yargılamada; Dava konusu eşyalarla ilgili Marka Tesçil Belgeleri ile müşteki firmanın bu markaların Türkiye’deki yetkili bayii olduğunu gösterir belgelerin asılları veya onaylı suretleri getirtilip, bu evraklarla birlikte sanığın iş yerinde zaptedilen eşyalar uzman bilirkişiye tevdi olunarak; benzerlik, aldatıcılık ve taklitlik durumlarının tesbiti ile sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
DAVA ve KARAR:
Markalar Kanunu’na Muhalefetten sanık Mehmet Ruhi Genç hakkında yapılan duruşma sonunda: Hükümlülüğüne ertelemeye ve müsadereye dair ( ANKARA ) 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nden verilen 10.11.1997 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın bozma isteyen 12.3.1999 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ KARARI:
Hükmolunan temel ağır para cezasının TCK’nun 3506 sayılı kanun’la ek 2. madde uyarınca arttırılmaması aleyhe temyiz olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
1- Müşteki vekilinin müşteki Esem Spor Giyim A.Ş. firmasını vekil sıfatıyla temsile yetkisi olduğunu gösterir vekaletnamenin denetime imkan verecek şekilde dosyaya konmaması,
2- Dava konusu eşyalarla ilgili Marka Tescil Belgeleri ile müşteki firmanın bu markaların Türkiye’deki yetkili bayii olduğunu gösterir belgelerin asılları veya onaylı suretleri Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan getirtilip bu evraklarla birlikte sanığın işyerinde zaptolunan eşyalar konusunda uzman bir bilirkişiye tevdi olunarak bilirkişiye orijinalleri de nazara aldırılmak suretiyle hazırlatılacak raporla suça konu eşyalarda benzerlik, aldatıcılık ve taklitlik durumlarının mevcut olup olmadığının tespit ettirilmesi ile hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmayla yazılı şekilde hüküm tesisi,
3- Sanığın işyerinden zaptolunan reobok marka giysiler için bir şikayet bulunmadığı gözetilmeden bu eşyalarında hükme esas alınması,
4- 556 sayılı K.H.K.’de Değişiklik yapılması hakkındaki 4128 sayılı kanun’un 5. maddesi’yle anılan kararnameye eklenen 61/A – C madde fıkrası gösterilmeden uygulama yapılması,
Yasa’ya aykırı sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1999/10515 K. 1999/10919
T. 4.11.1999
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Sanık Hakkında KHK/556 Md. 61 ve 61/A'ya Uygun İddianame Düzenlettirilmeden ve Usulüne Uygun Ek Savunma Hakkı Verilmeden Hüküm Verilemeyeceği )
• TAKLİT ÇAY ALIP SATMAK ( Marka Hakkına Tecavüz - Sanığın Mesleği İtibariyle Taklit Edilmiş Eşyayı Fark ve Tefrik Edebileceği
• MARKALAR KANUNUNA AYKIRILIK ( Taklit Çay Alıp Satmak/Marka Hakkına Tecavüz - Mahkemece Taklit ve Sahte Olup Olmadığının Tesbit Edilmesinde Yapılması Gerekenler )
• SAHTE TAKLİT VE YANILTICI NİTELİKLERİN TESBİTİ ( Taklit Çay/Marka Hakkına Tecavüz - Mahkemece Tesbit Edilmesinde Yapılması Gerekenler )
ÖZET : 1- Sanık hakkında öncelikle 556 sayılı K.H.K.nin 61 ve 4128 Sayılı Kanunun 5. maddelerine uygun iddianame düzenlettirilmeden ve sanığa usulüne uygun ek savunma hakkı verilmeden eksik inceleme sonucu hüküm tesisi, yasaya aykırıdır.
2- Sanığın, Çaykur Çaylarının taklidini ucuz fiyata, faturasız olarak diğer sanıkdan bilerek satın alması ve yaptığı iş ve mesleği itibariyle taklit eşyayı fark ve tefrik edebilecek durumda olduğu, satıcılarında taklit malı satışa arzetmesi ile suçun oluşacağı gözetilerek, sanığın fiili nedeniyle, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4128 sayılı kanunla eklenen 61/A maddesinin uygulanmasına karar verilmelidir.
DAVA : 551 sayılı kanuna muhalefetten sanık Abdullah ... hakkında yapılan duruşma sonunda; Hükümlülüğüne, işyerinin bir yıl süre ile kapatılmasına, aynı sürede ticaretten men edilmesine ve çayların zoralımına dair KARTAL 3.Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 10.3.1998 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 28.6.1999 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 1- 551 Sayılı Markalar Kanununu yürürlükten kaldıran ve suç tarihinde de yürürlükte bulunan 556 sayılı K.H.K.nin 9. maddesinde marka sahibinin izni olmadan marka kullanımının yasak olduğu düzenlenmiş, a ) fıkrasında markanın tescil kapsamına giren aynı mal veya hizmetlerle ilgili olarak tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılması, b ) fıkrasında tescilli marka ile aynı veya benzer mal veya hizmetleri kapsayan ve bu nedenle halk üzerinde işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması yasaklanmıştır.
Sanık bu maddeye aykırılıktan, aynı kararnamenin 61. maddesi ve 4128 Sayılı Kanunun 5. maddesi ile eklenen 61/A-c maddesi ile cezalandırılmıştır. Bu nedenle öncelikle 556 sayılı K.H.K.nin 61 ve 4128 Sayılı Kanunun 5. maddelerine uygun iddianame düzenlettirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi, veya sanığa usulüne uygun ek savunma hakkı verilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi, kabul ve uygulamaya göre de;
2- Suça konu çay ve poşetleri ile ... ait poşetlerinin aslı ve tescil belgeleri de getirtilerek dosyaya konmasına müteakip markalar kanununa göre taklit ve sahte olup-olmadığı, yanıltıcı nitelikte bulunup bulunmadığına dair ... Çay Enstitüsünden seçilecek uzman bilirkişiye inceleme yaptırılarak ve Çay-Kur Genel Müdürlüğünün suç tarihinde bayilik sisteminin bulunup-bulunmadığı ve bu kuruluşa ait çayların bayii olmayan toptancılar tarafından satılmasına izin verilip-verilmediği Çay-Kur Genel Müdürlüğünden sorulması bayii olmayan toptancılar tarafından satılmasına izin verilmediğinin bildirilmesi halinde sattığı Çayın Çay-Kura ait olup-olmadığını uzun zamandır gıda maddesi satışıyla uğraşması nedeniyle sanık Abdullah ... suça konu Çaykur Çaylarının taklidini ucuz fiyata, faturasız olarak diğer sanık Teyyar ... bilerek satın alması ve yaptığı iş ve mesleği itibariyle taklit eşyayı fark ve tefrik edebilecek durumda olduğu, satıcılarında taklit malı satışa arzetmesi ile suçun oluşacağı gözetilmeksizin sanığın fiili nedeniyle suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 4128 sayılı kanunla eklenen 61/A maddesi gereğince tecziyesi yerine eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, Abdullah ... temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün talebe uygun olarak BOZULMASINA, 4.11.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1998/5452 K. 1998/6596
T. 13.7.1998
• 1918 SAYILI KANUNA MUHALEFET ( Gümrük Giriş Beyannamelerinde Gösterilen Değerin Eşyanın Gerçek Değerini Yansıtmadığı İddiası )
• GÜMRÜK GİRİŞ BEYANNAMELERİNDE GÖSTERİLEN DEĞERİN EŞYANIN GERÇEK DEĞERİNİ YANSITMAMASI ( 1918 S. Kanuna Muhalefet )
• İTHAL EŞYANIN DEĞERİNİN GERÇEK DEĞERİNİ YANSITMAMASI ( Emsal İthalatları Yapan Kuruluşlardan Fiyat Listeleri ve Orjinal Fatura Örnekleri Alınarak İnceleme Yapılması Gereği )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( İthal Eşyanın Değerinin Gerçek Değerini Yansıtmaması - Emsal İthalatları Yapan Kuruluşlardan Fiyat Listeleri ve Orjinal Fatura Örnekleri Alınarak İnceleme Yapılması Gereği )
ÖZET : ...-Sa ve ... firmalarının ... ve ... marka malların ithallerine ilişkin gümrük giriş beyannameleri ve dayanağı belgelerin aslı veya okunaklı suretlerinin ilgili Gümrük Müdürlüklerinden getirtilip emsal ithalatları yapan kuruluşlardan yeterli derecede konuya ışık tutacak nitelikte fiyat listeleri ve bu konuda yapılan ithallerle ilgili orjinal fatura örnekleri ve sair ithal belgelerine ait örnekler istenerek ve bu kuruluşlardan seçilecek uzman bilirkişilere yeniden inceleme yaptırılmak sureti ile adet, miktar, marka, menşe ve sair özellikleri itibariyle belgelere uyup uymadığı ve suç konusu eşya değerinin emsal ithalatlara kıyasla gerçek değerinin tespit ettirilmesi, ithal edilmeyip iç payasadan temin edilen ve fatura ibraz edilen marka mallarla ilgili olarak da; fatura düzenleyen Özeniş ... firma yetkilisinin dinlenerek faturayı ve eşyaları sattığını kabul ettiği taktirde faturanın ticari defterlerine kayıtlı olup olmadığının saptanması, dayanak belgelerinin temin edilip ithale kadar zincirleme menşei araştırmasının tamamlanması, fatura, ithal belge ve ekleri ile eşyalar birlikte konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek cins, miktar vs. özellikleri itibariyle ayniyet tesbitinin yaptırılması ve sonucuna göre sanıkların olaydaki fonksiyonlarıda gözetilerek hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik soruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi, Yasaya aykırıdır.
DAVA : 1918 sayılı kanuna muhalefetten sanıklar Mecit ... ve arkadaşları haklarında yapılan duruşma sonunda: beraatlerine dair ÜSKÜDAR Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 13.3.1998 tarihli hükmün Yargıtayca incelenmesi Hazine vekili tarafından süresinde istenilen dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının onama isteyen 3.6.1998 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Yapılan ihbar üzerine sanıklar Muvaffak ... ve Kemal ...a ait ...-Sa ithalat ve ihracat Limited Şirketinin işyeri olarak, sanık Mecit ...nın ortağı ve müdürü olduğu ... ve Dış Ticaret Limited Şirketininde depo olarak müşterek kulandıkları Güngören ilçesindeki işyeri ile ... firmasının Eminönü ilçesindeki satış merkezinde yapılan aramada çok sayıda ... marka oto teybi, kolon, anfi, cd ve ... marka tv, oto teybi, anfi ve marka oto teybi ile ... marka oto teyb mekaniği görülmüş, ... marka ürünleri için Türkiye Genel Distribitörü olan ... . ... Pazarlama A.Ş. nezninde yapılan kıymet araştırmasında ithalatçı firmaların orjinal fatura birim fiatlarının düşük olduğu tespit olunduğundan, diğer marka ürünlerinde düşük bedel göstererek ithal edildiği şüphesi ile tüm mallar zaptedilip sanıkların bu malların ithali sırasında daha az gümrük vergi ve resmi ödemek maksadıyla gerçeğe aykırı düşük bedelli fatura ve belgeler kullandıkları iddia edilerek kamu davası açılmıştır.
Sanıklar ... marka ürünleri Serbest Bölgesinden spot piyasadan ucuz fiyatla temin edip ithal ettikleri, ... marka ürünlerin Türkiyede tek ithalatçı firma olduklarını ileri sürerek bir kısım Gümrük Giriş Beyannameleri ile İhracatçı firmalara ait orjinal fatura ve fiyat listeleri ibraz etmişler, marka ürünleri ise ithal etmeyip iç piyasadan satın aldıklarını ileri sürüp bir kısım fatura suretleri ibraz etmişlerse de, iddia gümrük giriş beyannamelerinde dayanılan ve esas alınan belgelerde gösterilen değerin eşyanın gerçek değerini yansıtmadığı esasına dayanmaktadır. Olayda kasti saptırma bulunduğu iddasının araştırılmasında anılan belgelerin incelenmesi doğru sonuca ulaşmak için yeterli gözükmemektedir.12.2.1994 günlü ve 21847 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Gümrük Kanunun değişik 65 maddesi ithal eşyasının gümrük vergisine esas kıymetinin gümrük tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının VII.maddesinin uygulanmasına dair anlaşma hükümlerine göre tayin ve tespit olunacağı ve anlaşmanın 8.maddesinin 2.fıkrasında belirtilen unsurların bu kıymete dahil edileceği hükme bağlanmış ve aynı tarihli Resmi Gazetede yayınlanan Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ( GATT )nın VII.maddesinin uygulanmasına dair Anlaşmaya ilişkin Yönetmeliğin 6-12 ve müteakip maddelerinde ithal eşyası kıymetinin tespiti için uygulanması gereken yöntem ve kuralları sıralamış olup ithal eşyasının gümrük kıymetinin eşyanın satış bedeli olan yani ithalat karşılığı gerçekte ödenen fiyat olduğu gözetilerek, anılan yönetmeliğin gümrük kıymetinin tespitine ilişkin kurallar başlıklı ikinci kısım ve satış bedeli yöntemlerine ilişkin esaslar başlıklı birinci bölümün 6-12 maddelerinde ve müteakip maddelerinde yer alan yöntem ve kurallar ile kısıtlamaların esas alınması gerekmektedir.
Şu duruma nazaran;
...-Sa ve ... firmalarının ... ve ... marka malların ithallerine ilişkin gümrük giriş beyannameleri ve dayanağı belgelerin aslı veya okunaklı suretlerinin ilgili Gümrük Müdürlüklerinden getirtilip emsal ithalatları yapan kuruluşlardan yeterli derecede konuya ışık tutacak nitelikte fiyat listeleri ve bu konuda yapılan ithallerle ilgili orjinal fatura örnekleri ve sair ithal belgelerine ait örnekler istenerek ve bu kuruluşlardan seçilecek uzman bilirkişilere yeniden inceleme yaptırılmak sureti ile adet, miktar, marka, menşe ve sair özellikleri itibariyle belgelere uyup uymadığı ve suç konusu eşya değerinin emsal ithalatlara kıyasla gerçek değerinin tespit ettirilmesi, ithal edilmeyip iç payasadan temin edilen ve fatura ibraz edilen marka mallarla ilgili olarak da; fatura düzenleyen Özeniş ... firma yetkilisinin dinlenerek faturayı ve eşyaları sattığını kabul ettiği taktirde faturanın ticari defterlerine kayıtlı olup olmadığının saptanması, dayanak belgelerinin temin edilip ithale kadar zincirleme menşei araştırmasının tamamlanması, fatura, ithal belge ve ekleri ile eşyalar birlikte konusunda uzman bilirkişiye tevdi edilerek cins, miktar vs özellikleri itibariyle ayniyet tesbitinin yaptırılması ve sonucuna göre sanıkların olaydaki fonksiyonlarıda gözetilerek hukuki durumlarının tayin ve takdiri gerekirken eksik oruşturma sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi,
SONUÇ : Yasaya aykırı müdahil idare vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 13.7.1998 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1995/9538 K. 1995/10280
T. 26.12.1995
• MARKALAR KANUNUNA AYKIRI DAVRANIŞ ( Benzer Marka ile Kot Pantolon ve Mont İmali )
• KOT PANTOLON VE MONT İMALİ ( Benzer Marka İle )
• CEZA TAYİNİNDE TEMEL CEZA VE ARTIRIMLARIN AÇIKLANMASI ZORUNLULUĞU ( Markalar Kanununa Aykırı Davranış )
• ERTELEME GEREKÇESİNİN GÖSTERİLMESİ ZORUNLULUĞU ( Markalar Kanununa Aykırı Davranış )
551/m.51
765/m.29
647/m.6
ÖZET : Müdahil firma adına tescilli marka ile zaptolunan kot pantolon ve montlar incelenip, etiketlerinin tescilli marka ile benzerlik arzedip etmediği, aldatma ( iğfal ) kabiliyeti araştırılmalı, sonucuna göre hüküm kurulmalıdır.
Temel ceza ve bu ceza üzerinde yapılan artırımlar açıklanmadan doğrudan doğruya sonuç ceza tayini yasaya aykırıdır.
Erteleme konusunda gösterilen gerekçede; sanıkların duruşmada izlenen kötü eğilimlerinin ne olduğu açıkça belirtilmelidir.
DAVA : Markalar Kanununa muhalefetten sanıklar Okşan ve arkadaşları hakla rında yapılan duruşma sonunda; hükümlülüklerine ve zoralıma dair, ( Gaziosmanpasa ikinci Asliye Ceza Mahkemesi )'nden verilen 22.5.1995 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanıklar vekilleri tarafından süreside; sanıklar Okşan ve Ertan vekili tarafından duruşmalı inceleme isteğinde bulunulan dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bozma isteyen 1.12.1995 tarihli tebliğnamesiyle Daireye verilmekle, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Tayin edilen cezanın nevi ve miktarına göre sanıklar Okşan ve Ertan vekilinin duruşma isteminin CYUY.nın 318. madde gereğince REDDİNE.
Para cezası eksik tayin edilmişse de temyiz edenin sıfatına göre bu husus bozma sebebi sayılmamıştır.
Mahkemece, 14.9.1994 günlü celsede sanık vekilinin mahkemeye sunduğu müdahil firmaya ait ancak tescilli markaya benzemediği iddiası ile verilen kotlar ile emanetteki kotlar üzerinde yapılmış olup, müdahil firma adına tescilli marka ile zaptolunan kot pantolon ve montlar incelenip, zaptolunan eşyadaki etiketlerin tescilli marka ile benzerlik arzedip etmediği, iğfal kabiliyeti araştırılmadan noksan incelemeye dayalı hüküm tesisi,
Kabul ve uygulamaya göre de;
1- Ceza Genel Kurulu'nun 21.9.1987 gün ve 8-257/372 sayılı kararında da belirtildiği üzere, hükmedilen cezanın tayin edilebilmesi için, önce o suça kanunun koyduğu aşağı ve yukarı hadler arasından bir ceza tayin edilmesi, bundan sonra ne nisbette misil artırmasına tabi tutulduğu, toplam cezanın ne suretle belirlendiğinin her türlü denetime imkan verecek şekilde açıklanması gerekirken doğrudan doğruya sonuç cezanın tayini suretiyle uygulama yapılması,
2- Erteleme konusunda gösterilen gerekçenin soruşturma aşamasında izlenen sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgelerin yerinde takdir edildiğini gösterir biçimde yeterli ve yasal olmalıdır. 647 sayılı Yasanın 6. maddesi için cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine uyan keyfiliğe yol açmayan sanıkların duruşmada izlenen kötü eğilimlerinin ne olduğu açıkça belirtilmeden yasadaki sözcüklerin tekrarı ile yetinilip yazılı şekilde karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanıklar Hafize, Okşan ve Ertan vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün istem gibi ( BOZULMASINA ), bozmanın niteliğine göre hükmü temyiz etmeyen sanık Ali'ye de CYUY.nın 325. maddesi gereğince teşmiline, 26.12.1995 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1995/459 K. 1995/1202
T. 17.2.1995
• MARKA TESCİL BELGESİNİN VE SÜRESİNİN ARAŞTIRILMASI
• MARKA TESCİL BELGESİ ( Giyim Eşyasına Ait Olup Çantada Kullanılabilirliğinin Tesbiti )
551/m.51
ÖZET : Dosyadaki tescil belgesi yalnız giyim eşyasına ait olduğundan, çanta da kullanılacağına dair marka tescil belgesi dosyaya getirilmeli ve dosyadaki B. markasının 25.10.1982 tarihinden itibaren on yıl süreyle tescil edilmiş olduğu anlaşıldığından, markanın tescil süresinin suç tarihini da kapsar şekilde uzatılıp uzatılmadığı araştırılmalı, sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : 551 sayılı Kanuna muhalefetten sanık Sebahattin hakkında yapılan duruşma sonunda; hükümlülüğüne, bir yıl süre ile iş yerinin kapatılması, aynı süre ile ticaret ve sanattan yoksun bırakılmasına, zoralıma ve ertelemeye dair ( Eskişehir İkinci Asliye Ceza Mahkemesi )'nden verilen 14.7.1994 tarihli hükmün Yargıtay'ca incelenmesi sanık tarafından süresinde istenilerek; dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığı'nın bozma isteyen 28.12.1994 tarihli tebliğnamesiyle Daireye verilmekle, dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sair temyiz itirazları yerinde değilse de;
Dosyadaki tescil belgesi yalnız giyim eşyasına ait olup, suça konu B.markasının çantada da kullanılacağına dair marka tescil belgesi dosyaya getirtilmeden ve dosya içeriğine göre 075846 numaralı B. markasının 25.10.1982 tarihinden itibaren on yıl süre ile tescil edilmiş olduğu anlaşılmakla markanın tescil süresinin suç tarihini de kapsar şekilde uzatılıp uzatılmadığı araştırılmadan eksik inceleme ile karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün ( BOZULMASINA ), 17.2.1995 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 7. CEZA DAİRESİ
E. 1993/74 K. 1993/208
T. 26.1.1993
• 1918 SAYILI YASAYA AYKIRI DAVRANIŞ ( Sanığın Alış Faturasını Sonradan Temin Etmesi ve Bu Faturanın Marka Olarak Suça Konu Saatleri Kapsamaması )
• ALIŞ FATURASININ SONRADAN DÜZENLENMESİ ( Bu Faturanın Marka Olarak Suça Konu Saatleri Kapsamaması Nedeniyle 1918 Sayılı Yasaya Aykırılık Suçunun Oluşması )
• KAÇAKÇILIK ( Sanığın Alış Faturasını Sonradan Temin Etmesi ve Bu Faturanın Marka Olarak Suça Konu Saatleri Kapsamaması )
1918/m.25
ÖZET : 1918 Sayılı yasaya aykırı davranıştan sanığın, alış faturasını sonradan temin ettiği ve bu faturanın marka olarak da suça konu saatleri kapsamadığı gözetilerek oluşan suçtan sanığın mahkumiyetine ve müsadereye hükmolunması gerekir.
DAVA : 1918 Sayılı yasaya aykırı davranıştan sanık Ali Görgülü hakkında yapılan duruşma sonunda: Beraatine, ve iadeye dair İSTANBUL 1. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 20/04/1992 tarihli hükmün Yargıtay’ca incelenmesi müdahil vekili tarafından süresinde istenilerek dava evrakı Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen 28/12/1992 tarihli tebliğnamesiyle daireye verilmekle dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Sanık 17/04/1990 tarihli poliste ve Cumhuriyet Savcılığındaki ifadelerinde yakalanan saatleri adını bilmediği Kilisli bir şahıstan aldığını faturası bulunmadığını ve kaçak olduğunu bildiğini açıkladığı halde sonradan alış faturası ibrazetmiş ise de, esasen Lui marka saatlerin sanığa satıldığından bahisle 17/01/1990/13933 gün ve sayılı faturayı veren Emin Ticaret'in bu malları daha sonraki tarihi taşıyan 24/01/1990/7353 gün ve sayılı faturayla Yelhan firmasından satın almış olduğu, satın alınmayan bir malın satılmasının mümkün olmadığı gibi, Emin Ticaret yetkilisinin 12/02/1992 tarihli keşifte gösterilen dava konusu saatlerin sanığa sattıkları saatler olmadığını da belirttiği, bu durumda sözü geçen alış faturasının sonradan temin edildiği ve marka olarak da suça konu saatleri kapsamadığı gözetilerek oluşan suçtan sanığın mahkumiyetine ve müsadereye hükmolunması gerekirken, yazılı şekilde beraat ve iadeye karar verilmesi,
SONUÇ : Yasaya aykırı müdahil idare vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA 26/01/1993 günü oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/9829 K. 1996/11617
T. 17.12.1996
• SÖZLEŞMEYE AYKIRILIK NEDENİYLE TAHLİYE ( Kiracı Şirketin Başka Bir Şirketin İsmini Kullanması )
• TAHLİYE ( Kiracının Başka Bir Şirketin Marka veya Logosunu Kullanmasının Akde Aykırılık Olmaması )
• KİRACININ BAŞKA BİR ŞİRKETİN LOGOSUNU KULLANMASI ( Akde Aykırılık Teşkil Etmemesi )
• AKDE AYKIRILIK ( Doğrudan Kiralananın Kullanımına İlişkin Olması Gereği )
818/m.256
6570/m.12
ÖZET : Kiracı şirketin, kendi adına sürdürdüğü ticari faaliyet sırasında başka bir şirketin marka ve logosundan da yararlanması sözleşmeye aykırılık halini oluşturmaz.
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan tahliye davasına dair kararın temyiz incelemesi, duruşmalı olarak davalı tarafından süresi içinde istenilmekle; dosyadaki bütün kağıtlar okunup, gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava, kira sözleşmesine aykırılık nedeniyle kiralananın tahliyesi istemine ilişkindir. Mahkeme, istem gibi karar vermiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili dava dilekçesinde; kiralananın 7.12.1993, başlangıç tarihli ve 10 yıl süreli sözleşmeyle davalı İ..... Hipermarketçilik Gıda Ticaret ve Sanayii A.Ş.'ne kiraya verildiği halde, kira sözleşmesinin 8. maddesine aykırı olarak Haziran 1994 ayından itibaren B...... Gıda Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş.'ne devredildiğini, akte aykırılığın giderilmesi için gönderilen 30.6.1995 tarih ve 5.7.1995 tebliğli ihtardan sonuç alınamadığını, kiralananın tahliyesini istemiştir.
Davalı vekili; B...... Gıda Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş.'nin davalı şirketten tamamen ayrı bir tüzel kişilik olduğunu, kiralanandan başka bir yer olan Bayrampaşa, İsmet Paşa Mah., 34 adresinde faaliyet gösterdiğini, davalı şirketin ticari faaliyet ve ünvanında bir değişiklik yapılmadığını, davalının sadece B.... . Gıda Tüketim Malları San. Tic. A.Ş.'ne ait B........ Marka ve Logosunu kullandığını, haksız açılan davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, kiralananın iddiada geçen diğer şirkete devredildiği ve eski halin iade olunmadığı kabul edilerek kiralananın tahliyesine karar verilmiştir.
Kiralananın, sözleşmenin tarafı olan İ.... .. Hipermarketçilik Gıda Tic. ve San. A.Ş. tarafından kullanılmakta olduğu, davadan önce mahallinde yapılan delil tesbiti sırasında yapılan inceleme ve bulgulardan anlaşılmaktadır. Bu şirketin kiralananı terk etmesi o yeri iddiada geçen B.... . Gıda Tüketim Malları San. ve Tic. A.Ş.'ne devretmesi hali bulunmadığı bu suretle sabittir. Davalı şirketin şu veya bu amaçla bir başka şirketle yaptığı anlaşma gereği olarak o şirketin logosunu kullanması kiralananın o şirkete devredildiği anlamına gelmez. Logosu kullanılan şirketin kiralananda kendi adına ticaret yapması o yeri fiilen kullanması söz konusu olmadığına, hatta o şirketin kiralananı kısmen dahi kullanması hali bulunmadığına göre, kiralananın sözleşmeye aykırı biçimde başkasına devredildiği kabul edilemez. Kiracı şirketin kendi adına sürdürdüğü ticari "faaliyet sırasında başka firma veya marka adı taşıyan kuruluşlardan onların isimlerinden yararlanması akte aykırılık hali oluşturmaz. Bu nedenlerle sabit olmayan davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı gerekçelerle tahliye kararı verilmesi hatalı olmuştur.
Hüküm bu nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle hükmün ( BOZULMASINA ), takdir olunan 6.000.000.-TL duruşma ücreti vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının temyiz edene iadesine, 17.12.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ
E. 1974/1271 K. 1974/1486
T. 29.3.1974
• MARKANIN HUKUKİ NİTELİĞİ ( Markanın Kiraya Verilmesinden Sonradan Ortak Olan Kişinin Sorumluluğu )
• TİCARET SİCİLİNE TESCİL ( Markanın Kiraya Verilmesinin Sonradan Paydaş Olan Kişi İçin Bağlayıcılığı )
• KİRA SÖZLEŞMESİNİN SONRADAN PAYDAŞ OLAN KİŞİ İÇİN BAĞLAYICILIĞI ( Markanın Kiraya Verilmesinde )
6762/m.11
ÖZET : Marka, ticaret kanunu hükümlerine göre, ticari işletmenin unsurlarından ve para ile değerlendirilmesi mümkün haklarındandır. Bu nedenle markanın satımı ve ortaklığın giderimi davasına konu olması mümkündür.
DAVA : Mahalli mahkemesinden verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı ortaklığın giderilmesi davasına dair kararın temyizen tetkiki davalılar vekili avukat İ.T. tarafından istenilmiş ve müdahil vekili avukat N.G. tarafından duruşma talep edilmiş olmakla, bitetkik dava duruşmaya tabi işlerden olmadığından, bu talebin reddine karar verildikten ve temyiz isteminin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Dava evrakı münderecatı ile tarafların iddia ve müdafaalarına hükmünde yazılı gerekçelere ve Marka, Ticaret Kanunu hükümlerine göre, ticari bir işletmenin unsurlarından ve para ile değerlendirilmesi mümkün haklardan olup, bu hakkın satışının mümkün bulunmasına ve 551 sayılı Markalar Kanunu meriyete girdiği tarihten önceki nizamname hükümleri dairesinde A.Ç. suyu markasının 15 sene müddetle tescil edilmiş ve bu müddet henüz geçmemiş olmasına, sonradan çıkan markalar kanunu bu müddeti tenkis edemeyeceğine, ferdi markaların bütün paydaşların muvafakatları olmadan müşterek marka haline getirilmesine kanunen imkan bulunmamasına ve dava konusu marka, davacı paydaş olmadan önce bütün paydaşlar tarafından 5 sene müddetle G-B şirketine kiraya verilmiş ise de, bu husus Markalar Kanununun 34. maddesine göre tescil edilmediğinden, davacıyı bağlayamayacağı gibi, G-B şirketinin davaya katılması için kanuni bir sebep teşkil edemeyeceğine binaen, davalılarla, davaya müdahale isteğinde bulunan G.-B. şirketinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ) ve aşağıda yazılı temyiz giderlerinin, temyiz edenlerden alınmasına 29.3.1974 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10704 K. 2005/5524
T. 23.5.2005
• EŞYANIN AYNEN OLMADIĞI TAKDİRDE BEDELİNİ TALEP ( Çamaşır Makinesinin Markası Konusunda Uyuşmazlık Bulunmadığı Halde Başka Marka Çamaşır Makinesinin İadesine Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
• AYNI EŞYA MARKASINDAN EŞYANIN İADESİ ( Markası Konusunda Uyuşmazlık Bulunmadığı Halde Başka Marka Çamaşır Makinesinin İadesine Karar Verilmesinin Doğru Olmadığı )
ÖZET : Davacı dava dilekçesinde "Ariston Marka" çamaşır makinesinin aynen olmadığı takdirde bedelini istemiştir. Çamaşır makinesinin markasının "Ariston" olduğu konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı halde İndesit marka çamaşır makinesinin iadesine karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Davacı Fatma Koç tarafından, davalılar Nuri Kılınç ve diğerleri aleyhine 22.12.2003 gününde verilen dilekçe ile eşyanın aynen, olmadığı takdirde bedelinin istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.6.2004 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü:
KARAR : 1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2-Diğer temyiz itirazlarına gelince;
Dava, eşyanın aynen olmadığı takdirde bedelinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece istem kısmen kabul edilmiş, karar davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı dava dilekçesinde "Ariston Marka" çamaşır makinesinin aynen olmadığı takdirde bedelini istemiştir. Çamaşır makinesinin markasının "Ariston" olduğu konusunda da taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı halde İndesit marka çamaşır makinesinin iadesine karar verilmesi doğru değilse de anılan yanılgının giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden HUMK.nun 438. maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle hüküm fıkrasının 1. bendinden "İndesit marka" sözcük dizisinin çıkarılarak yerine "Ariston marka" yazılmasına, öteki temyiz itirazlarının ilk bentteki nedenlerle reddi ile kararın düzeltilmiş bu biçiminin ONANMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23.5.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/6783 K. 2003/8215
T. 22.10.2003
• İSTİHKAK DAVASI VE TASARRUFUN İPTALİ KARŞILIK DAVASI ( Marka Üzerine Konan Haciz - Tescil Edilmeyen Marka Satışının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Bağlamaması )
• MARKA HACZİNE KARŞI İSTİHKAK DAVASI VE TASARRUFUN İPTALİ KARŞILIK DAVASI ( Tescil Edilmeyen Marka Satışının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Bağlamaması )
• TESCİL EDİLMEYEN MARKA SATIŞININ İYİNİYETLİ ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİ BAĞLAMAMASI ( Marka Haczine Karşı İstihkak İddiası - Alacaklının Tasarrunun İptali Karşılık Davası )
• TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( Marka Satışına Dayalı İstihkak Davasına Karşılık Marka Satışının Muvazaalı Olduğu Gerekçesiyle Açılan )
ÖZET : Uyuşmazlık 3.kişinin İİK.'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davası ile davalı karşı davacı alacaklı tarafından İİK.'nun 277. ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davasıdır. Davacı 3.kişi 11.10.2000 tarihli noter sözleşmesiyle devraldığı "has" marka üzerine 23.11.2000 tarihinde konulan haczin kaldırılmasını istemiştir. Davaya konu marka borçlunun murisi Mehmet adına tescilli olup devralan davacı adına tescil ve ilan edilmemiştir. Oysa marka devrinin 3.kişiler yönünden geçerli olması için Patent Enstitüsü'ndeki sicile tescil şarttır. Diğer taraftan, davalı ve karşı davacı alacaklı, borçlu ile davacı 3. kişi arasındaki marka devrinin alacağın doğumundan sonra düşük bedelle gerçekleştiğini iddia ettiğine göre, takip dayanağı çekin düzenlenme sebep ve temel borç ilişkisinin doğum tarihinin saptanarak, borcun doğum tarihine göre tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinin tesbiti halinde İİK.'nun 278/3. madde 2.bendi uyarınca ivazlar arasında açık oransızlık bulunup bulunmadığı saptanarak oluşacak sonuca göre her iki dava hakkında karar verilmesi gerekir
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davalı-karşı davacı ( alacaklı ) vekili tarafından istenmiş, merciice ilamında belirtildiği şekilde davacı-karşı davalının isteğinin kabulüne, davalı-karşı davacı alacaklının davasının reddine karar verilmiştir. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR : Uyuşmazlık 3.kişinin İİK.'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davası ile davalı karşı davacı alacaklı tarafından İİK.'nun 277. ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davasıdır.
Merciice 3.kişinin açtığı istihkak davasının kabulü ile karşı tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmişse de eksik araştırmayla varılan sonuç doğru bulunmamıştır.
Davacı 3.kişi 11.10.2000 tarihli noter sözleşmesiyle devraldığı "has" marka üzerine 23.11.2000 tarihinde konulan haczin kaldırılmasını istemiştir. Davaya konu marka borçlunun murisi Mehmet adına tescilli olup devralan davacı adına tescil ve ilan edilmemiştir. Oysa marka devrinin 3.kişiler yönünden geçerli olması için Patent Enstitüsü'ndeki sicile tescil şarttır. 27.6.1995 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan markaların korunması hakkındaki 556 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 9/son ve 16/son maddeleri uyarınca marka siciline tescil ve ilan edilmeyen markalardan doğan hakların iyi niyetli 3.kişilere somut olayda takip alacaklısına karşı ileri sürülmesi olanaksızdır. Dairemizin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. ( 21. H.D. 30.11.1999 gün ve 1999/7727-8662, 20.6.2000 gün ve 2000/4781-4908 sayılı kararları )
Bundan başka davalı ve karşı davacı alacaklı borçlu ile davacı 3. kişi arasındaki marka devrinin alacağın doğumundan sonra düşük bedelle gerçekleştiğini iddia ettiğine göre, takip dayanağı çekin düzenlenme sebep ve temel borç ilişkisinin doğum tarihinin saptanarak, borcun doğum tarihine göre tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinin tesbiti halinde İİK.'nun 278/3. madde 2.bendi uyarınca "sözleşmenin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı fiyat kabul ettiği diğer deyişle ivazlar arasında açık oransızlık" bulunup bulunmadığı saptanarak oluşacak sonuca göre her iki dava hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde, davalı alacaklının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 21. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/6783 K. 2003/8215
T. 22.10.2003
• İSTİHKAK DAVASI VE TASARRUFUN İPTALİ KARŞILIK DAVASI ( Marka Üzerine Konan Haciz - Tescil Edilmeyen Marka Satışının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Bağlamaması )
• MARKA HACZİNE KARŞI İSTİHKAK DAVASI VE TASARRUFUN İPTALİ KARŞILIK DAVASI ( Tescil Edilmeyen Marka Satışının İyiniyetli Üçüncü Kişileri Bağlamaması )
• TESCİL EDİLMEYEN MARKA SATIŞININ İYİNİYETLİ ÜÇÜNCÜ KİŞİLERİ BAĞLAMAMASI ( Marka Haczine Karşı İstihkak İddiası - Alacaklının Tasarrunun İptali Karşılık Davası )
• TASARRUFUN İPTALİ DAVASI ( Marka Satışına Dayalı İstihkak Davasına Karşılık Marka Satışının Muvazaalı Olduğu Gerekçesiyle Açılan )
ÖZET : Uyuşmazlık 3.kişinin İİK.'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davası ile davalı karşı davacı alacaklı tarafından İİK.'nun 277. ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davasıdır. Davacı 3.kişi 11.10.2000 tarihli noter sözleşmesiyle devraldığı "has" marka üzerine 23.11.2000 tarihinde konulan haczin kaldırılmasını istemiştir. Davaya konu marka borçlunun murisi Mehmet adına tescilli olup devralan davacı adına tescil ve ilan edilmemiştir. Oysa marka devrinin 3.kişiler yönünden geçerli olması için Patent Enstitüsü'ndeki sicile tescil şarttır. Diğer taraftan, davalı ve karşı davacı alacaklı, borçlu ile davacı 3. kişi arasındaki marka devrinin alacağın doğumundan sonra düşük bedelle gerçekleştiğini iddia ettiğine göre, takip dayanağı çekin düzenlenme sebep ve temel borç ilişkisinin doğum tarihinin saptanarak, borcun doğum tarihine göre tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinin tesbiti halinde İİK.'nun 278/3. madde 2.bendi uyarınca ivazlar arasında açık oransızlık bulunup bulunmadığı saptanarak oluşacak sonuca göre her iki dava hakkında karar verilmesi gerekir
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı kararın temyizen tetkiki davalı-karşı davacı ( alacaklı ) vekili tarafından istenmiş, merciice ilamında belirtildiği şekilde davacı-karşı davalının isteğinin kabulüne, davalı-karşı davacı alacaklının davasının reddine karar verilmiştir. Temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
KARAR : Uyuşmazlık 3.kişinin İİK.'nun 96 ve onu izleyen maddelerine dayalı istihkak davası ile davalı karşı davacı alacaklı tarafından İİK.'nun 277. ve devamı maddeleri uyarınca açılan tasarrufun iptali davasıdır.
Merciice 3.kişinin açtığı istihkak davasının kabulü ile karşı tasarrufun iptali davasının reddine karar verilmişse de eksik araştırmayla varılan sonuç doğru bulunmamıştır.
Davacı 3.kişi 11.10.2000 tarihli noter sözleşmesiyle devraldığı "has" marka üzerine 23.11.2000 tarihinde konulan haczin kaldırılmasını istemiştir. Davaya konu marka borçlunun murisi Mehmet adına tescilli olup devralan davacı adına tescil ve ilan edilmemiştir. Oysa marka devrinin 3.kişiler yönünden geçerli olması için Patent Enstitüsü'ndeki sicile tescil şarttır. 27.6.1995 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan markaların korunması hakkındaki 556 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 9/son ve 16/son maddeleri uyarınca marka siciline tescil ve ilan edilmeyen markalardan doğan hakların iyi niyetli 3.kişilere somut olayda takip alacaklısına karşı ileri sürülmesi olanaksızdır. Dairemizin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. ( 21. H.D. 30.11.1999 gün ve 1999/7727-8662, 20.6.2000 gün ve 2000/4781-4908 sayılı kararları )
Bundan başka davalı ve karşı davacı alacaklı borçlu ile davacı 3. kişi arasındaki marka devrinin alacağın doğumundan sonra düşük bedelle gerçekleştiğini iddia ettiğine göre, takip dayanağı çekin düzenlenme sebep ve temel borç ilişkisinin doğum tarihinin saptanarak, borcun doğum tarihine göre tasarrufun borcun doğumundan sonra gerçekleştiğinin tesbiti halinde İİK.'nun 278/3. madde 2.bendi uyarınca "sözleşmenin yapıldığı sırada kendi verdiği şeyin değerine göre borçlunun ivaz olarak pek aşağı fiyat kabul ettiği diğer deyişle ivazlar arasında açık oransızlık" bulunup bulunmadığı saptanarak oluşacak sonuca göre her iki dava hakkında karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
O halde, davalı alacaklının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 21.10.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/2809 K. 2006/10346
T. 6.11.2006
• REKABET KURULU KARARI ( Tek Satıcılık Akdinin İhlali İddiası - Rekabet Kurulunun Tek Marka Satma Şartının Etkin Rekabetin Oluşmasını Engellediği Yönündeki Kararının Kesinleşmesi ve Davaya Etkisinin Gözetilmesi Gereği )
• REKABETİN ENGELLENMESİ ( Tek Marka Satma Şartının Rekabeti Engellediği Yönündeki Rekabet Kurulu Kararının Davaya Etkisinin Gözetilmesi Gereği )
• TEK SATICILIK ( Tek Marka Satmanın Rekabeti Engelemesi - Rekabet Kurulu Kararı )
ÖZET : Davacının, tek satıcı davalının akdi ihlal ettiğini iddia ederek, cezai şartın tahsilini talep ettiği davada; Rekabet Kurulu'nun, sözleşmelerde yer alan tek marka satma şartının etkin rekabetin oluşmasını engellediği yönündeki kararının kesinleşip kesinleşmediği ve davaya etkisi gözetilerek bir karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün davalı vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine, temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının 08.04.2003 tarihli sözleşme ile müvekkilinin tek satıcısı olduğunu ve akdi ihlal ettiğinin tespit edildiğini iddia ederek 50.000 USA cezai şartın tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı savunmasında, 08.04.2003 tarihli sözleşmenin Rekabet Kanunu'nun 7. maddesine aykırı olduğunu beyan ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının 08.04.2003 tarihli sözleşmeyi, başka firmalara ait ürünleri satmak suretiyle ihlal ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Yargılama aşamasında, Rekabet Kurulu'nun 2004-3-154 esas 5.27/317-80 sayılı 22.04.2005 tarihli kararı ile E... A.Ş. & B... A.Ş.'nin kendilerinin veya distribütörlerinin bayilerinin hem açık satış yapan nihai satış noktaları, hem de kapalı satış yapan nihai satış noktaları ile akdettikleri tek elden satın alma anlaşmalarında yer alan rekabet etmemek yükümlülüklerinin ve bu etkiyi doğuran diğer sınırlamaların tek marka satma şartına bağlanmasının etkin rekabetin oluşmasını engellediğine, bu tür düzenlemelerin yasaklanan rekabet etmeme yükümlülüğü tanımı içerisinde değerlendirilmesi gerektiğine, soğutucu dolaplara rakip ürün konulmasının engellenmesinin piyasada rekabetin oluşmasının önünde önemli bir engel olduğuna, karar tarihinden önce akdedilmiş sözleşmelerde yer alan rekabet etmeme yükümlülüklerinin ve bu etkiyi doğuran nitelikteki diğer yükümlülüklerin anılan sözleşme metinlerinin tamamından çıkarılmasına karar verilmiştir.
Bu durumda mahkemece, Rekabet Kurulu kararının kesinleşip kesinleşmediği ve davaya etkisi gözetilerek bir karar verilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün ( BOZULMASINA ), bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 06.11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/2474 K. 2007/2410
T. 9.7.2007
• TASARRUFUN İPTALİ İSTEMİ ( Borçlunun 3. Kişiyle Yaptığı Marka Devri Sözleşmeleri/Batıl Sayılması - Ticari İşletmenin Devri Niteliği/Devralanın Borçlunun Alacaklılarını Zarara Sokmak Kastını Bildiğinin Kabul Olunacağı )
• TİCARİ İŞLETME DEVRİ ( Marka Devri Sözleşmesinin Bu Nitelikte Olduğu - Devralanın Borçlunun Alacaklılarını Zarara Sokmak Kastını Bildiğinin Kabul Olunacağı/Batıl Sayılması )
• MARKA DEVRİ SÖZLEŞMESİ ( Ticari İşletmenin Devri Niteliği/Devralanın Borçlunun Alacaklılarını Zarara Sokmak Kastını Bildiğinin Kabul Olunacağı - Tasarrufun İptali İstemi )
• BORÇLUNUN ALACAKLILARINI ZARARA SOKMAK KASTI ( Borçlunun 3. Kişiyle Yaptığı Marka Devri Sözleşmeleri/Batıl Sayılması - Ticari İşletmenin Devri Niteliği/Devralanın Bu Kastı Bildiğinin Kabul Olunacağı )
ÖZET : Dava, tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Somut olayda, borçlunun 3. kişiyle yaptığı markaların devrine ilişkin sözleşmeler İİK.'nun 280. maddesinde belirtilen ticari işletmenin devri mahiyetindedir. Aynı madde uyarınca ticari işletmenin devri halinde devralan kişi borçlunun alacaklılarını zarara sokmak kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde zarar vermek kastı ile hareket ettiği kabul olunur ve bu şartlarda yapılan sözleşmeler de batıl sayılmaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda, kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 16.07.2001 tanzim 31.12.2002 vadeli iki senetten dolayı müvekkiline 5.000.00 YTL borcu bulunan davalı A... Giyim San. Tic. Ltd. Şti.'nin aleyhine yapılan icra takibini karşılıksız bırakmak amacıyla adına kayıtlı 98-4124 tescil nolu markayı 17.08.2001'de 350.00 YTL bedelle 118665 nolu markayı 13.08.2001'de 500.00 YTL bedelle, 98-4125 nolu markayı da 13.08.2001 tarihinde 250.00 YTL bedelle davalı M... Tekstil Ürün. San. ve Tic. Ltd. Şti.'ye devrettiğini, davalı şirketlerin yetkilileri ve ortaklarının aynı şahıslar olduğunu, devir bedellerinin düşük olduğunu belirterek davalılar arasındaki marka devrine ilişkin tasarrufların iptalini talep etmiştir.
Davalı şirketler vekili; borçlu şirketin aciz halinin belgelendirilmediğini, borçlu şirkete ait aracın haczedildiğini, satışı halinde borcun tahsil edilebileceğini, borç ödeme planının davacı tarafından kabul edilmediğini, M... Tekstil Ltd. Şti.'de başka ortaklar da olduğunu, müvekkillerinin iyiniyetli olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece iddia, savunma, toplanan delillere göre İİK.'nun 278/1. maddesinde gösterilen 2 yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra açılan davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, İİK.'nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Somut olayda, borçlunun 3. kişiyle yaptığı markaların devrine ilişkin sözleşmeler İİK.'nun 280. maddesinde belirtilen ticari işletmenin devri mahiyetindedir. Aynı madde uyarınca ticari işletmenin devri halinde devralan kişi borçlunun alacaklılarını zarara sokmak kastını bildiği ve borçlunun da bu hallerde zarar vermek kastı ile hareket ettiği kabul olunur ve bu şartlarda yapılan sözleşmeler de batıl sayılmaktadır. Yine 30.07.2003 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4949 sayılı İİK'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 66. maddesi ile İİK.'nun 280/1. maddesi değiştirilmiş ve maddede yer alan iptale ilişkin süre 2 yıldan 5 yıla çıkarılmıştır.
Dosya kapsamından borçlu şirket ile diğer şirketin ortaklarının ve temsilcilerinin aynı şahıslar ve kardeş oldukları, borçlunun durumunu ve ızrar kastını bildiği ve davalılar tarafından bunun aksi ispatlanamadığından İİK.'nun 280/1. maddesi gereğince davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı kabul edilerek iptal şartlarının değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün ( BOZULMASINA ) ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene geri verilmesine, 09.07.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/755 K. 2008/2033
T. 15.2.2008
• MARKA ( Bir Markanın Tanınmış Olduğuna İlişkin İddia Ancak Tanınmışlık Statüsüne Kavuştuktan Sonraki Tarihlerde Tescil Başvurusu Yapılan ve Tescili Gerçekleşen Markalara Karşı İleri Sürülebileceği )
• TANINMIŞLIK İDDİASI ( Bir Markanın Tanınmış Olduğuna İlişkin İddia Ancak Tanınmışlık Statüsüne Kavuştuktan Sonraki Tarihlerde Tescil Başvurusu Yapılan ve Tescili Gerçekleşen Markalara Karşı İleri Sürülebileceği )
• MARKANIN TESCİLİ ( Bir Markanın Tanınmış Olduğuna İlişkin İddia Ancak Tanınmışlık Statüsüne Kavuştuktan Sonraki Tarihlerde Tescil Başvurusu Yapılan ve Gerçekleşen Markalara Karşı İleri Sürülebileceği )
4721/m.2
ÖZET : Bir markanın tanınmış olduğuna ilişkin iddia ancak, tanınmışlık statüsüne kavuştuktan sonraki tarihlerde tescil başvurusu yapılan ve tescili gerçekleşen markalara karşı ileri sürülebilir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara Birinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 07.12.2005 gün ve 2004/155-2005/629 sayılı kararı onayan Daire'nin 02.10.2007 gün ve 2006/3968-2007/12266 sayılı kararı aleyhinde davalılar TPE ve J ... O ... E. .. Ltd. vekilleri tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 99/23183 sayı ile tescilli "şekil+A ... - ... " tanınmış markasının sahibi olduğunu, davalı şirketin ise "A... W ... C... " ibaresinin marka olarak tescil başvurusunda bulunduğunu, başvuru konusu işaretin müvekkili adına tescilli markasına benzer olduğunu ve itirazlarının da davalı TPE tarafından kabul edilmediğini ileri sürerek, 11.04.2003 gün ve MM757 sayılı TPE YİDK kararın iptaline, işaretin marka olarak tescili halinde hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairemizce onanmıştır. Davalılar vekilleri, ayrı ayrı karar düzeltme talep etmiştir.
Mahkemece, davacı adına tescilli 1995/169503 sayılı "A ... Ayrıntılardan Kurtulun" markasının 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesi uyarınca tanınmış marka olması nedeniyle, davalılardan J ... şirketi tarafından "A ... W ... C ... " ibaresinin farklı sınıflara ilişkin ( 16. ve 24. sınıflar ) 30.01.2000 tarih ve 2000/1 sayılı marka başvurusu na yönelik davacı itirazlarının yerinde olduğu gerekçesiyle, davacı itirazının reddine dair TPE YİDK kararının iptaline ve tescil edilen davalı markasının da hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Oysa, davacı şirket adına tescilli 1995/169503 sayılı marka başlangıçta 29.09.1995 tarihinden geçerli olarak dava dışı A. .. Ltd. Şti. adına tescil edildikten sonra, 04.12.2000 tarihinde yine dava dışı B ... Holding A.Ş.'ye devredilmiş ve nihayet 03.10.2002 tarihinde de davacıya devredilmiştir.
Dava dosyasına sunulan deliller, mahkeme kararları ve bizzat devreden dava dışı B ... Holding A.Ş.'ce dava konusu marka başvurusuna karşı TPE nezdinde yapılan itiraz dilekçelerindeki açıklamalardan, 1995/169503 sayılı markanın dava dışı B ... Holding A.Ş. tarafından 04.12.2000 tarihinde devralınmasından sonraki kullanımı sonucu 556 sayılı KHK'nın 8/4. maddesi anlamında tanınmış hale getirildiği anlaşılmaktadır. Davalı J ... şirketinin dava konusu marka başvurusu ise, 03.01.2000'de yani tanınmışlıktan önceki bir tarihte gerçekleşmiştir.
O halde, 556 sayılı KHK'nın 8/4. fıkrası birinci cümlesi uyarınca davalı şirketin marka başvurusu yaptığı tarihte henüz tanınmış olmayan farklı hizmet sınıflarına ilişkin ( 35, 36 ve 41. sınıflar ) 1995/169503 sayılı markanın varlığından dolayı dava konusu başvurunun tesciline engel bir halin varlığından söz edilemez. Bir başka deyişle, bir markanın tanınmış olduğuna dayalı iddia ancak, tanınmışlık statüsü ne kavuştuktan sonraki tarihlerde tescil başvurusu yapılan ve tescili gerçekleşen markalara karşı ileri sürülebilir. Bu düşüncenin aksinin kabulü, başvuru konusu işaret ve kapsadığı sınıflar bakımından 556 sayılı KHK ile benimsenen tescil başvurusuyla kazanılan öncelik ilkesine uygun düşmeyeceği gibi, tanınmış marka korumasından önce kazanılmış bir hakkın ortadan kaldırılması sonucuna yol açacağından MK'nın 2. maddesine de aykırılık oluşturur.
Somut uyuşmazlıkta da, 1995/169503 sayılı markaya önceki malik B ... Holding A.Ş. tarafından devir alındığı 04.12.2000 tarihinden sonra tanınmışlık vasfı kazandırıldığına göre, anılan markanın tanınmışlık vasfına dayanılarak davalı J ... tarafından 03.01.2000 tarihinde ve farklı sınıflar için yapılan marka başvurusu için de tescil engeli oluşturacağı kabul edilemez.
Ancak, dava konusu marka başvurusu na karşı B ... Holding A.Ş. vekili tarafından Enstitü'ye yapılan ilk itirazda, davalı başvurusundaki 16. ve 24. sınıfları da kapsayan ve daha sonra davacıya devredilen 1999/23813 sayılı "A ... M ... " ibareli marka başvurusu na da dayanılmıştır. TPE Markalar Dairesi'nce ise, davalı J ... adına daha önceki bir tarihte 1998/15233 sayılı "A ... T ... " markasının bulunması nedeniyle başvurunun kapsadığı 16. ve 24. sınıf emtialar bakımından öncelik hakkının davalı J ... 'ye ait olacağı gerekçesiyle itiraz reddedilmiştir.
O halde, taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalı J ... adına tescilli 1998/15233 sayılı markası ile sonradan davacıya devredilen 1999/23813 sayılı marka başvurusunu oluşturan işaretler ve kapsadıkları sınıflar gözönüne alınarak 556 sayılı KHK'nın 7/1-b, 8/1-b ve 8/3. maddeleri çerçevesinde değerlendirilerek varılacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, kararda yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğinden, davalılar vekillerinin karar düzeltme istemlerinin kabulü ile, Dairemizin 02.10.2007 tarih ve 3968/12266 sayılı onama ilamının ortadan kaldırılarak kararın yukarıda açıklanan gerekçe itibariyle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar TPE ve J ... O ... E ... Ltd. vekillerinin karar düzeltme taleplerinin kabulüyle Dairemizin 02.10.2007 tarih ve 3968/12266 sayılı onama ilamının ortadan kaldırılmasına, kararın açıklanan gerekçe ile davalılar yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 15.02.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2008/649 K. 2008/3957
T. 27.3.2008
• TİCARET MARKASININ HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Ticaret ve Hizmet Markalarının İçerdikleri Mal ve Hizmetler Birbirlerinden Ayrılmayacak Derecede İçiçe Geçmiş İse Ticaret ve Hizmet Markaları Arasındaki İltibastan da Söz Edilebileceği ve Tanınmış Olmayan Markalar Bakımından da İltibas Değerlendirmesi Yapılabileceği )
• MARKALARIN BENZERLİĞİ VE TANINMIŞLIĞI ( Mal ve Hizmetler Birbirlerinden Ayrılmayacak Derecede İçiçe Geçmiş İse Ticaret ve Hizmet Markaları Arasındaki İltibastan da Söz Edilebileceği ve Tanınmış Olmayan Markalar Bakımından da İltibas Değerlendirmesi Yapılabileceği ) )
• MARKALARIN HALK TARAFINDAN KARIŞTIRILMA İHTİMALİ ( Mal ve Hizmetler Birbirlerinden Ayrılmayacak Derecede İçiçe Geçmiş İse Ticaret ve Hizmet Markaları Arasındaki İltibastan da Söz Edilebileceği ve Tanınmış Olmayan Markalar Bakımından da İltibas Değerlendirmesi Yapılabileceği )
• MARKALARIN FARKLI MAL VE HİZMET SINIFLARINDA KULLANILMASI ( Birden Çok Kişiler Adına Tescilli ya da Tescil Başvurusu Yapılan Markaların Kullanılacağı Mal veya Hizmetlerin Benzer Olup Olmadıklarının Tespitinde Önceklikle TPE'nin Sınıflandırmaya İlişkin Tebliğlerinin Dikkate Alınması Gerektiği )
ÖZET : Dava, ticaret markasının hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Birden çok kişiler adına tescilli yada tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde önceklikle TPE'nin sınıflandırmaya ilişkin tebliğleri dikkate alınmalıdır. Bu durum, markada belirlilik ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında birlik ve istikrarın önkoşuludur.
Ancak, farklı sınıflarda yer almalarına rağmen yöneldiği müşteri kitlesi nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin "benzer" olarak kabulü mümkündür. Bir başka anlatımla, ticaret ve hizmet markalarının içerdikleri mal ve hizmetler birbirlerinden ayrılmayacak derecede içiçe geçmiş ise ticaret ve hizmet markaları arasındaki iltibastan da söz edilebilir ve tanınmış olmayan markalar bakımından da iltibas değerlendirmesi yapılabilir. Burada temel ölçüt, halkın karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 14.06.2007 tarih ve 2007/5 - 2007/119 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 25.03.2008 gününde davacı avukatı R.Leyla Süren geldi, davalı avukatı tebliğe rağmen duruşmaya gelmedi, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan tarafl avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin önceden tescilli LOTÜS hizmet markasının işaret unsuru olan oturan kadın figürünün yönü değiştirilerek ve altına atom figürü eklenerek davacı tarafından marka olarak tescil ettirildiğini ileri sürerek, davalının BİOCOS markasının hükümsüzlüğünü veya anılan işaret unsurununun davalı markasından çıkarılmasını, davanın derdest haksız rekabetin önlenmesi davası ile birleştirilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, tarafların markalarında yer alan kadın figürünün verilen hizmetin yöneldiği kadın güzelliğine vurgu yaptığından tasviri işlev taşıdığı, nitelik belirttiğinden ayırt edici unsur olmadığı, tek başına kapsadığı hizmetler için marka olarak tescil edilemeyeceği, tarafların markalarındaki ayırt edici unsurların Lotüs ve Biocos ibareleri olduğu, esasen sözkonusu figürün davalı markasında belirsiz biçimde birbirini kesen üç çemberin kesişme noktasında yer aldığından bu iki figür arasında iltibas da bulunmadığı, ayırt edici unsurlar arasında herhangi bir benzerlik bulunduğunun iddia dahi edilmediği, taraflara ait markaların ( 6 ) ay ara ile tescil karşısında davacı markasının tanınmışlığından yararlanmadan söz edilemeyeceği, sözkonusu figür üzerinde tekel oluşturulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 16.02.2006 tarihli ilamı ile ( esasen davanın tescilden itibaren ( 5 ) yıllık hak düşürücü süreden sonra açıldığı gerekçesiyle sonucu bakımından doğru bulunarak ) onanmış, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine ( kötüniyetli tescil iddiasının araştırılması gerektiğine işaret edilerek ) onama kaldırılıp yerel mahkeme kararı bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozmaya direnilmiş, direnme kararının davacı vekilince temyizi üzerine HGK'nun 12.12.2007 gün ve 2007/11-974-962 sayılı kararı ile ( davalı markasının tescil tarihi itibarıyle davanın hak düşürücü süre dolmadan açıldığı, bozmaya konu kötüniyet araştırmasına gerek bulunmadığı belirtilerek ) direnme kararı uygun bulunmuş, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Dairemize gönderilmiştir.
Dava, davacının 07.06.1996 tarihli LOTÜS + şekil markasının tepesinde lotüs çiçeği bulunan oturan kadın figüründen ibaret şekil unsurunun davalı tarafından kötüniyete dayalı olarak adına tescil ettirildiği BİOCOS markasının esas unsuru haline getirildiği iddiası ile davalının 04.12.1996 tarih ve 179651 nolu ticaret markasının hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.
Davacı markası, ( güzellik markası, estetik merkezi, zayıflama ve solaryum merkezi ve kuaför salonu işletmeciliği ) hizmetlerini içeren bir hizmet markasıdır. Davalı markası ise 8 ve 10. sınıfta yer alan bazı cilt bakım ve güzelik amaçlı daha çok kadınlara yönelik makina ve aygıtları kapsayan ticaret markasıdır.
Taraflara ait markaların şekil unsurunu oluşturan tepesinde lotüs çiçeği bulunan oturan kadın figürü tamamen aynı olup, davalı markasında oturma yönü sol yerine sağ yöne bakmakta ve davacınınkinden farklı olarak ta resmin altına atom şekli eklenmiş bulunmaktadır.
Birden çok kişiler adına tescilli yada tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde önceklikle TPE'nin sınıflandırmaya ilişkin tebliğleri dikkate alınmalıdır. Bu durum, markada belirlilik ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında birlik ve istikrarın önkoşuludur. Ancak, farklı sınıflarda yer almalarına rağmen yöneldiği müşteri kitlesi nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin "benzer" olarak kabulü mümkündür. Bir başka anlatımla, ticaret ve hizmet markalarının içerdikleri mal ve hizmetler birbirlerinden ayrılmayacak derecede içiçe geçmiş ise ticaret ve hizmet markaları arasındaki iltibastan da söz edilebilir ve tanınmış olmayan markalar bakımından da iltibas değerlendirmesi yapılabilir. Burada temel ölçüt, halkın karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
Mahkemece, taraflara ait markalarda yer alan kadın figürünün markaların kapsadığı mal ve hizmetlerin yöneldiği kadın kitlesinin güzellik ihtiyaç ve amacına vurgu yaptığı ve tasviri, nitelik belirtici işlev gördüğü, ayırt edici unsur olmadığı, tek başına kapsadığı mal ve hizmetler için marka olarak tescilinin mümkün olmadığı, taraflara ait işaretlerin esas unsurunun "Lotüs" ve "Bicosos" ibareleri olduğu, esasen markalardaki şekil unsurları arasında da iltibas bulunmadığı, sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Dosyadaki gazete ve dergi haber ve ropörtajlarına, tanıtım ve duyurulara ilişkin kanıtlardan davacının 1989 yılında lotüs ibaresi ve anılan kadın figüründen oluşan şekilden oluşan karma markası ile güzellik merkezi açıp kendi sektöründe bilinir hale gelmeye başladığı, ulusal çapta dağıtımı yapılan dergi ve gazetelerde haber ve röportajlara konu edildiği, Lotüs ibaresi ve bu ibarenin ifade ettiği çiçekli kadın figüründen oluşan markası ile yıllarca faaliyette bulunduktan sonra 1996 yılında marka olarak tescil başvurusunda bulunduğu anlaşılmaktadır. Salt kadın figürünün kadın güzelliğine vurgu yaptığı, hizmet ve malın yöneldiği kadın kitlesinin güzellik amaçlı ihtiyaçlarını karşılayan mal ve hizmetlerin niteliğini belirttiği yolundaki kabul ve varsayımın bir dayanağı bulunmamaktadır.
Davacının 1989 yılından bu yana kullandığı kadın figürünün hizmet ve faaliyetlerinde yer alış biçimi ve marka tescilindeki yeri ile özgün bir çizim, kompozisyon olduğu dikkate alındığında 556 sayılı KHK'nin 5. maddesinin aradığı koşullar anlamında marka olarak tescili istenebilir bir işaret olduğu ve markanın esas unsuru niteliği taşıdığı kabul edilmelidir.
Davacının daha önce kullanmaya başladığı ve marka olarak tescil ettirdiği söz konusu figürün ters çevrilerek ve şeklin ana karakterini de değiştirmeyecek bir takım çizimler eklenerek davalı tarafından mübrez SSK bildirgelerinden daha önce davacının güzellik salonunda kullandığı bir takım aygıtları satın aldığı şirkette çalışırken öğrenmiş olması muhtemel davacı markasından esinlenilerek böyle bir marka başvurusuna konu edilmesi 556 sayılı KHK'nin 8/a ve b bentlerine aykırı olduğu gibi iyiniyet kurallarına da aykırı bulunduğu anlaşılmış bulunmakla davanın kabulü yerine dosyadaki kanıtlara uygun düşmeyen değerlendirme ve yanılgılı hukuki nitelendirmeye dayalı olarak davanın reddi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 550,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8728 K. 2008/11893
T. 27.10.2008
• MARKA TESCİLİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Delil İbrazı İçin Kesin Süre Verilmemiş Olup Verilen Süreye Rağmen Bu Yönde Delil İbraz Edilmediği Gerekçesi İle Davanın Reddinin İsabetli Olmadığı )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Dosya İçerisinde Küçük Harfle Yazılan ve Diğer İbarenin de Büyük Yazılarak Öne Çıkartıldığına İlişkin Tanıtım Poşetleri İle Bazı Dergiler Bulunmakta Olup Bunlar Mahkemece Değerlendirilmemesinin İsabetsiz Olduğu )
• KESİN SÜRENİN SONUÇLARININ HATIRLATILMAMASI ( Delil İbrazı İçin Kesin Süre Verilmemiş Olup Verilen Süreye Rağmen Bu Yönde Delil İbraz Edilmediği Gerekçesi İle Davanın Reddinin İsabetli Olmadığı )
• DELİL İBRAZI İÇİN KESİN SÜRE VERİLMEMESİ ( Verilen Süreye Rağmen Bu Yönde Delil İbraz Edilmediği Gerekçesi İle Davanın Reddinin İsabetli Olmadığı )
KHK-556/m.8
1086/m.237
ÖZET : Dava, marka tescilinin iptali ve anılan markanın terkinini talep ve dava edilmiştir. Karşı davada terkin istemi dışında kalan istemler bakımından karşı davacıya, “ATAÇ” ibaresinin küçük yazıldığına ve “BİRİKİM” ibaresinin öne çıkartıldığına, diğer anlatımla karşı davalının tescil ettirdiği şekilde markasını kullanmadığına ilişkin delil ibrazı için kesin süre verilmemiş olup, verilen süreye rağmen bu yönde delil ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın reddi isabetli değildir. Kaldı ki, dosya içerisinde “ATAÇ” ibaresinin küçük, “BİRİKİM” ibaresinin büyük yazılarak öne çıkartıldığına ilişkin tanıtım poşetleri ile bazı dergiler bulunmakta olup, bunlar mahkemece değerlendirilmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 26.04.2007 tarih ve 2005/266-2007/94 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, tarafların unvanlarında geçen “BİRİKİM” ibaresini davalını, 17.08.1998 tarihinde marka olarak tescil ettirdiğini, ceza davası sonucu davacı unvanının önce tescilli olması nedeniyle, davacı şirketin yetkilisinin beraat ettiğini, 556 sayılı KHK.’nin 8/3 ncü ve 8/5 nci madde hükümleri uyarınca davalının marka tescilinin iptali gerektiğini ileri sürerek, anılan markanın terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiş, karşı dava açarak asıl davacının ticari faaliyete müvekkilinden daha sonra başladığını, asıl davacının 17.01.2001 tarihinde “Birikim+Şekil” markasının tescili başvurusunu TPE.’nin reddettiğini, bunun üzerine asıl davacının “ATAÇBİRİKİM DERSANELERİ” ibareli markasının 28.02.2001 tarihinde tescil edildiğini, iltibas oluştuğunu, müvekkilinin itibarının zedelendiğini ileri sürere, müvekkilinin “BİRİKM” markasına tecavüzün durdurulmasını ve giderilmesini, şimdilik 10.000.-YTL maddi, 5.000 YTL manevi tazminatın tahsilini, hükmün ilanını, karşı davalının markasının hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Karşı davalı vekili, karşı davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına ve toplanan kanıtlara göre, asil davada, dava konusu tescilin 17.08.1998 yılında yapılmasından itibaren 7 yıl geçtikten sonra açılan ve kötüniyetli tescil iddiasına dayanmayan davanın 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı, karşı davada ise dava konusu tescilin görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlik içermediği, “ataç” ibaresinin eklenmesi, markanın yazı bölümünün şekilden daha küçük oluşu ve şekil unsurunun ön plana çıkarılması karşısında gerekli ayırtediciliğin sağlandığı, “ATAÇ” ibaresinin küçük yazıldığına, ve “BİRİKİM” ibaresinin öne çıkartıldığına, diğer anlatımla, karşı davalının tescil ettirdiği şekilde markasını kullanmadığına ilişkin delillerin verilen süreye rağmen ibraz edilmediği, tescilli markanın aynen kullanımının da yasal olduğu gerekçesiyle, her iki davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Asıl dava, davalının “BİRİKİM” ibareli marka tescilinin hükümsüzlüğüne, karşı dava, davalının “ATAÇ BİRİM DERSANELERİ” marka tescilinin hükümsüzlüğüne, “BİRİKİM” markasına tecavüzün durdurulması ve giderilmesine, maddi ve manevi tazminatın tahsiline, hükmün ilanına ilişkindir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı-karşı davalı vekilinin aşağıdaki 3 nolu, davalı-karşı davacı vekilinin aşağıdaki ( 2 ) nolu bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Karşı davada terkin istemi dışında kalan istemler bakımından karşı davacıya, “ATAÇ” ibaresinin küçük yazıldığına ve “BİRİKİM” ibaresinin öne çıkartıldığına, diğer anlatımla karşı davalının tescil ettirdiği şekilde markasını kullanmadığına ilişkin deli ibrazı için kesin süre verilmemiş olup, verilen süreye rağmen bu yönde delil ibraz edilmediği gerekçesi ile davanın reddi isabetli değildir. Kaldı ki, dosya içerisinde “ATAÇ” ibaresinin küçük, “BİRİKİM” ibaresinin büyük yazılarak öne çıkartıldığına ilişkin tanıtım poşetleri ile bazı dergiler bulunmakta olup, bunlar mahkemece değerlendirilmemiştir. 17.11.2005 ve 28.12.2006 tarihli oturumda karşı davacı vekiline süre verilmiş ve ikinci kez verilen süre Yasa gereğince kesin ise de, kesin sürenin sonuçları hatırlatılmamıştır. Bu durumda, mahkemece karşı davacı vekiline, anılan hususa ilişkin başka delilleri varsa bildirmesi için usulüne uygun biçimde kesin süre verilmesi, kesin süre içinde başka delil sunulması halinde bunlar ve dosyaya girmiş bulunan anılan deliller hep birlikte değerlendirilerek, karşı davalının markasını tescil ettirdiği şekilde kullanmadığına ilişkin iddianın üzerinde yeterince durulması, sonucuna göre karşı davadaki terkin istemi dışında kalan istemlerin karara bağlanması gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, karşı davada terkin istemi dışında kalan istemlerin reddine ilişkin hüküm bölümünün karşı davacı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Bozma neden ve şekline göre, davacı-karşı davalı vekilinin karşı davada vekalet ücretine ilişkin hüküm bölümüne yönelik temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenle, taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle, karşı davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının kabulü ile terkin dışında kalan istemlerin reddine ilişkin hüküm bölümünün karşı davacı yararına BOZULMASINA, ( 3 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı-karşı davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8574 K. 2008/11531
T. 20.10.2008
• MARKA BAŞVURUSU ( İtalyanca Vişne Anlamına Gelen Meyve Suyu Markası - İşarette Yer Alan Sözcüğün Yanıltıcı Olmadığı/Markanın Tescil Kapsamına Giren Ürünlerin Öz Adlarından veya Tasviri Hallerinden Uzak Olduğu )
• AYIRT EDİCİLİK ( Marka Başvurusu/İtalyanca Vişne Anlamına Gelen Meyve Suyu Markası - Yeterince Bilinmeyen Bir Kelimenin Ürünler Yönünden Yanılgı Doğurmayacağı )
• TESCİL İSTEMİ ( İtalyanca Vişne Anlamına Gelen Meyve Suyu Markası - Yeterince Bilinmeyen Bir Kelimenin Ürünler Yönünden Yanılgı Doğurmayacağı )
KHK-556/m.7
ÖZET : Marka başvurusuna konu "M ... " sözcüğünün sunulacak ürünler için ayırt edicilik özelliğini taşıdığı, yabancı dildeki karşılığının vişne olmasına rağmen tescil istemi reddedilen ürünler bakımından cins ve vasıf bildirmediği, normal düzeyde bilgilendirilmiş, makul ölçüde dikkatli yararlanıcı kitlesinin bu kelimeyi vişne olarak algılamasının mümkün olmadığı, işarette yer alan sözcüğün yanıltıcı olabilmesi için tüketicinin sırf o işarette yer alan sözcük ya da anlatım nedeniyle yararlanma yoluna gitmesi gerektiği, yeterince bilinmeyen bir kelimenin anılan ürünler yönünden yanılgı doğuracağından bahsedilmesinin gerçekçi olmadığı, markanın tescil kapsamına giren ürünlerin öz adlarından veya tasviri hallerinden uzak olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulünün, TPE YİDK kararının 30. sınıfın 9, 32. sınıfın 2, 3, 4. alt gruplarında yazılı emtialar yönünden tescil ve benzeri istemlerin reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara İkinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 15.02.2007 tarih ve 2006/24332007/40 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1989 yılından beri meyve suyu işi ile iştigal ettiğini, "M ... " sözcük markasının 1991 yılından beri kullanıldığını, "M ... Meyve Suyu", "M ... +şekil Portakal Suyu", "M ... +şekil Vişne Nektarı" markalarının müvekkili adına tescilli olduğunu, tescillerin birleştirilmesi anlamında "M ... " sözcük markasını tescil amacıyla 30, 32 ve 35. sınıflarda yazılı mal ve hizmetler bakımından davalı Kurum'a başvuruda bulunduğunu, davalı Kurum'un 556 sayılı KHK'nın, 7/1 ( c ) ve 7/1 ( f ) maddelerine dayanarak talebi kısmen reddettiğini ileri sürerek, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığı'nın 24.04.2006 tarih ve 2006/M-442 sayılı kararının kısmen iptali ile söz konusu marka başvurusunun tesciline ve marka bülteninde yayınlanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, "M ... " kelimesinin İtalyanca vişne anlamına gelip, 556 sayılı KHK'nın, 7/1 ( c ) ve 7/1 ( f ) maddeleri uyarınca marka başvuru mal ve hizmet listesinde yer alan emtialar bakımından ayırt edildiği sağlamaktan uzak olduğunu, cins ve vasıf ifade eden bu tür işaretler herkesin kullanımına açık olduğu için bu kelimenin tek bir kişinin inhisarına verilemeyeceğini, söz konusu markanın yanıltıcılığa sebebiyet vereceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davacının marka başvurusuna konu "M ... " sözcüğünün sunulacak ürünler için ayırt edicilik özelliğini taşıdığı, yabancı dildeki karşılığının vişne olmasına rağmen tescil istemi reddedilen ürünler bakımından cins ve vasıf bildirmediği, normal düzeyde bilgilendirilmiş, makul ölçüde dikkatli yararlanıcı kitlesinin bu kelimeyi vişne olarak algılamasının mümkün olmadığı, işarette yer alan sözcüğün 556 sayılı KHK'nın 7/1 ( f ) maddesi uyarınca yanıltıcı olabilmesi için tüketicinin sırf o işarette yer alan sözcük ya da anlatım nedeniyle yararlanma yoluna gitmesi gerektiği, yeterince bilinmeyen bir kelimenin anılan ürünler yönünden yanılgı doğuracağından bahsedilmesinin gerçekçi olmadığı, markanın tescil kapsamına giren ürünlerin öz adlarından veya tasviri hallerinden uzak olduğu gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, TPE YİDK'nın 10.04.2006 tarih ve 2006/M-442 sayılı kararının 30. sınıfın 9, 32. sınıfın 2, 3, 4. alt gruplarında yazılı emtialar yönünden iptaline, tescil ve benzeri istemlerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 20.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/8127 K. 2008/11151
T. 14.10.2008
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİ ( Karışıklığa Meydan Verebilecek Ad Unvan Marka İşaret Gibi Tanıtma Vasıtalarıyla İltibasa Yol Açılması Yalnız Başına İyi Niyet Kurallarına Aykırılık Oluşturduğu )
• İLTİBASA YOL AÇMA ( Haksız Rekabet - Karışıklığa Meydan Verebilecek Ad Unvan Marka İşaret Gibi Tanıtma Vasıtalarıyla İltibasa Yol Açılması Yalnız Başına İyi Niyet Kurallarına Aykırılık Oluşturduğu )
• İYİNİYET KURALLARINA AYKIRILIK ( Karışıklığa Meydan Verebilecek Ad Unvan Marka İşaret Gibi Tanıtma Vasıtalarıyla İltibasa Yol Açılması )
• ÜNVAN TECAVÜZÜ ( Davacının Yıllardır Kullandığı İbarenin Davalı Tarafından Kullanılması )
ÖZET : Dava, davacının ticaret unvanının davalı tarafından kullanıldığı iddiasına dayalı haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi talebine ilişkindir. Daha önce kullanılan bir unvanın daha sonra başkası tarafından kullanılmasının yasaklanması suretiyle, ticaret unvanı koruma altına alınmıştır. İktisadi rekabetin kötüye kullanılması yasaklanmıştır. Karışıklığa yol açacak şekilde ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırılık oluşturur. Dosya kapsamından, tarafların ticaret unvanında kullanılan çekirdek ibarenin iltibasa yol açacak şekilde benzer olduğu anlaşılmaktadır. Davacının yıllardır kullandığı ibarenin davalı tarafından kullanılması, açıkça unvan tecavüzü oluşturmaktadır. Davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 07.05.2007 tarih ve 2004/189 - 2007/251 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tA. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirketin müvekkili şirketten sonra kurulduğu halde müvekkili şirketin unvanında bulunan "S ... " ibaresini kendi unvanında kullanarak iltibasa neden olduğunu, ayrıca davalılardan Emil ve Elçin'in daha önceden müvekkili şirkette çalışıyorken ayrılarak davalı şirkette çalışmaya başladıklarını ve müvekkili şirketin müşteri portföyünü davalı şirkete aktardıklarını, bu durumun müvekkilinin maddi ve manevi zararına neden olduğunu, aynı zamanda davalıların eylemlerinin haksız rekabete neden olduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespit ve meni ile, davalı şirketin unvanında bulunan "S ... " ibaresinin silinmesini ve 25.000.- YTL maddi, 50.000.- YTL manevi tazminatın davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, "S ... " ibaresinin iltibasa neden olmadığını ve müvekkillerinin haksız rekabete neden olmadıklarını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, her iki şirketin unvanında bulunan "S ... " ibaresinin vurgu farklılığı nedeniyle iltibasa neden olmadığı, ayrıca davalılardan Sevgi ve B'nin davalı şirketin ortakları oldukları ve şirketin işlemlerinden tüzel kişiliğin sorumlu olduğu, bu nedenle adı geçen davalıların pasif husumetlerinin bulunmadığı, diğer davalılar ile davacı arasında hizmet akdinin bulunduğu ve davalıların bu sözleşmeye aykırı davrandıkları iddiasının İş Mahkemesi'nin görev alanına girdiği gerekçesiyle, davalı şirket yönünden davanın reddine, davalı Sevgi ve B'nin yönünden pasif husumet yokluğundan davanın reddine, diğer davalılar yönünden mahkemenin görevsizliğine ve talep halinde dosyanın görevli İş Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davacının ticaret unvanının davalı tarafından kullanıldığı iddiasına dayalı haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi ile "S ... " ibaresinin davalı unvanından terkini istemine ilişkindir.
TTK'nun 54'üncü maddesi, daha önce kullanılan bir unvanın daha sonra bir başkası tarafından kullanılmasının yasaklanması suretiyle, ticaret unvanını koruma altına almıştır. Aynı yasanın 56'ncı maddesi ise, iktisadi rekabetin her türlü suiistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması MK'nun 2'nci maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Bilindiği gibi iltibas unsurunun varlık kazanması için aranan en önemli unsur başkalarının emek ve masraf yapmak suretiyle elde ettiği haklı şöhrete ortak olmak ve bu benzerlikten yararlanma yollarını denemektir.
Somut olayda, davacı şirket "S ... Uluslararası Taşımacılık Ltd. Şti." şeklindeki ticaret unvanını 1996 yılından beri kullanmakta, davalı ise "S. Trans Nakliyat Ç ve Dış Ticaret Ltd. Şti." şeklinde ticaret unvanını 2002 yılından beri kullanmaktadır. Davalı şirket ortakları olan davalılar B. ve Sevgi'nin davacı şirketin eski çalışanları olan davalılar Emin ve Elçin'in eşleri olmaları nedeniyle davacı şirketin unvanını bilmemeleri de mümkün değildir.
Diğer yandan, davacı ve davalı şirketlere ait unvanların her ikisinde de "S ... " ibaresi ortak olup, bu ibare ticaret unvanında çekirdek unsurdur. Bu itibarla her iki unvandaki diğer ibarelerin ayırt edicilik unsuru olmadığı gibi görsel ve işitsel olarak iltibasa neden olabilecek derecede benzerlik vardır. Her iki şirketin aynı işkolunda ve aynı bölgede faaliyette bulunması da iltibası artırmaktadır. Bu nedenle, davacının uzun yıllar kullandığı bu ibarenin kazandığı ün ve müşteri potansiyelinden, davalı şirketin aynı ibareyi kullanmak suretiyle, aynı iş kolunda çalışmaya başlanması açıkça unvan tecavüzü oluşturmaktadır.
Bu durumda, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davanın ele alınıp, "S ... " ibaresinin davacı unvanına tecavüz ve iltibasa neden olduğunun kabulü ile, TTK' nun 54. maddesi koşullarının oluşup oluşmadığının tespiti ve oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, "S ... " ibaresinin iltibasa neden olmadığı gerekçesiyle, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.10.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/7547 K. 2008/10251
T. 19.9.2008
• TESCİLLİ MARKA ( Oluşturan İşaretin Aynısının veya Benzerinin Sonradan Bir Başkası Adına Tescilinin Mümkün Olmadığı )
• KAZANILMIŞ HAK ( Ancak İbare Üzerinde Tarafların Korunmaya Değer Üstün Hakkı Bulunduğu - Söz Konusu İbare Üzerinde Taraflar Yararına Kazanılmış Hak Gerçekleştiği )
• MARKA ( Tescilli Markayı Oluşturan İşaretin Aynısının veya Benzerinin Sonradan Bir Başkası Adına Tescilinin Mümkün Olmadığı )
ÖZET : Tescilli markayı oluşturan işaretin aynısının veya benzerinin sonradan bir başkası adına tescili mümkün değildir. Ancak ibare üzerinde tarafların korunmaya değer üstün hakkı bulunduğuna ve önceki tarihli markaların tescil veya kullanımıyla ilgili olarak dava tarihine kadar bir uyuşmazlık çıkarılmadığına göre söz konusu ibare üzerinde taraflar yararına kazanılmış hak gerçekleşmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Konya Üçüncü Asliye Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 27.11.2006 tarih ve 2004/483-2006/317 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili şirkete ait "Ü ... E. .. ", "E ... " ve "Ü ... S ... E +Şekil" ibareli tescilli markalarla iltibas yaratacak derecede benzer olan "E... T ... " ve "E ... L. .. " markalarını kendi adına tescil ettirdiğini ileri sürerek, davalının haksız rekabet ve müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil eden fiillerinin tespit ve önlenmesini, davalı markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini, hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin "E... " ibaresini 1974 yılından itibaren ticaret unvanı olarak kullandığını, 1987 tarihinde de marka olarak tescili için başvuruda bulunduklarını, ancak "E ... " isimli başka bir marka gerekçe gösterilerek başvurunun reddedildiğini, 1992 tarihinde ise "E ... " ibaresinin şahıs markası olarak müvekkili adına tescil edildiğini, dava konusu "E ... T ... " ve "E ... L..." markalarının tescil tarihinin ise 25.12.2000 olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı şirketin ticaret unvanını ilk olarak 06.08.1974 tarihinde tescil ettirdiği, davacının "Ü ... E ... " markasını 10.08.1989 tarihinde, davalının "E ... Şekerli Maddeler Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti." markasını 27.01.1994 tarihinde tescil ettirdiği, bu durumda davacı şirketin "E ... " ayırt edici unsurunu içeren marka üzerinde üstün hak sahibi olduğu, davalının ticaret unvanının daha eski tarihli olmasının, kendisi adına tescilli markaların terkin edilmemesi için yeterli bir neden oluşturmadığı gerekçesiyle, hükümsüzlük talebi yönünden davanın kabulüne, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesi taleplerinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyada mevcut ticaret sicili belgelerine göre davalı şirket, yapılan nev'i değişikliği sonucunda 1974 tarihinde kurulan E .. Şekerli Maddeler Gıda San. ve Tic. KolI. Şti. ve daha sonraki KolI. Şti.'nin devamı niteliğindedir.
Mahkemece, benimsenen bilirkişi raporu itibariyle davalının "E ... " ibaresini kullanımının sadece ticaret unvanı ile sınırlı olduğu ve işaret üzerinde markalar hukuku bakımından korunmaya değer bir üstün hakkı bulunmadığı kabul edilmiş ise de, mahkemenin bu görüşü isabetli bulunmamaktadır. Şöyle ki;
Davalı şirket, davacı markalarındaki ürünlerle benzer mallar için tescil ettirdiği 1992/133769 "E ... " ve 1992/140948 sayılı "E... + taç şekli" asıl unsurlu markalarını 25.03.1994 tarihinde iptal ettirmiş ve ardından 1994/ 149512 sayılı "E.. + taç şekli" markasını tescil ettirmiştir. Ayrıca dosyaya sunulan 1978 ve sonraki tarihli faturalar ve 1984 tarihli fiyat tarifelerine göre de, davalı şirket ticaret unvanı ile birlikte "Ece + taç şekli" işaretini ticari faaliyetlerinde kullandığı gibi ürün çeşitlerini "E ... Süt, E ... Kaymak, E ... Şeko, E ... Tatsun, E ... Sütten ... " olarak belirtmek suretiyle; gerek "E ... " ibaresini ve gerekse özgün yazım biçimi ve şekli ile "Ece + taç şekli" işaretini 1978-1994 tarihleri arasında tescilsiz ve daha sonraki tarihlerde ise tescilli marka olarak kullandığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davalı şirket de "E ... " ibaresi üzerinde marka hakkı sahibidir. Öte yandan, davacı şirket "E ... " ibaresini ilk kez 1989 tarihinde "Ü ... E ... " olarak ve 1996 tarihinde "E ... " olarak tescil ettirmiştir. Yine, dava konusu 2000/28457 sayılı "E ... + taç şekli + E. .. lady" ve 2000/28458 sayılı "E ... + taç şekli + E ... toff" işaretlerinden oluşan davalı markalarından sonra davacı adına tescil edilen 2001/10845 sayılı "Ü ... Sürpriz E ... + şekil" markası da mevcuttur.
Her ne kadar, dava konusu markaların davalının önceki "Ece + taç şekli" markasından bağımsız yeni birer marka olmaları nedeniyle uyuşmazlığın sadece dava konusu markalar göz önüne alınarak çözümlenmesi gerekeceği düşünülse de, aynı sektörde faaliyet gösteren taraflar adına mükerrer olarak tescilli olduğu anlaşılan "E. .. " ibaresi üzerinde taraflarca kazanılmış hakların niteliği ve menfaatler dengesi de gözetilerek bir çözüme ulaşılması gerekmektedir.
556 sayılı KHK'nın 7/1-b ve 8/1-b bentleri uyarınca, tescilli markayı oluşturan işaretin aynısı veya benzerinin sonradan bir başkası adına tescili mümkün değildir. Ancak, somut uyuşmazlıkta her iki tarafın da "E ... " ibaresi üzerinde korunmaya değer üstün hakkı bulunmaktadır ve önceki tarihli markalarının tescil veya kullanımıyla ilgili olarak dava tarihine kadar aralarında bir uyuşmazlık çıkartılmamak suretiyle söz konusu ibare üzerinde taraflar yararına kazanılmış hak gerçekleşmiştir.
O halde, davalının "E ... + taç şekli" işaretini de içeren dava konusu 2000/28457 ve 2000/28458 sayılı markalarını davacının tescilli "E ... " ibareli markalarına yakınlaştırarak ( benzeştirerek ) ilişkilendirme ihtimalini de içeren iltibas tehlikesi ve haksız yararlanma amacını taşıyıp taşımadığının ya da dava konusu markaların seri marka niteliğinde olup olmadıklarının tartışılması gerekir.
Bir işletme tarafından uzunca süredir kullanılan markanın asli unsuru muhafaza edilerek ve markanın bu işletme ile bağlantısı ve tüketici nezdinde yarattığı izlenim korunmak suretiyle, önceki markanın kapsadığı ürünlerin veya bir ürün çeşidinin tüketiciye yenilenmiş bir marka imajı ile sunulması ve bu yolla marka sahibi işletmenin piyasaya arz ettiği ürünlerinin de işletmesel köken olarak öncekilerle bağlantılı olduğu mesajını veren yeni markalar yaratmak amacıyla önceki markada yer alan asıl unsurun yanına başkaca asli ve/Veya tali unsurlar ekleyerek oluşturduğu markaların seri marka olarak kabulü olanaklıdır. Bu tür markalar niteliği itibariyle 556 sayılı KHK'nın 55. maddesinde tanımlanan ortak markalara benzemekle birlikte; seri markalar, ortak markalarda mevcut olan bir grupta yer alan işletmelerin mal veya hizmetlerini diğer işletmelerden ayırt edilmesi fonksiyonu, teknik yönetmelik gibi özelliklere sahip olması gerekmeyen ve esasen ortak asli unsuru taşımakla birlikte her biri diğerinden bağımsız nitelikteki ticaret ve hizmet markalarıdır.
Yukarıdaki açıklama ve davalının daha önceki kullanımları da gözönüne alındığında; davalının başlangıçta tescilsiz ve 1994 tarihinden itibaren de tescilli olarak özgün biçimiyle uzun süredir kullandığı markasındaki "E ... + taç şekli" asli unsurunu herhangi bir değişikliğe uğratmaksızın ancak, yanına "E ... lady" ve "E ... toff" ibarelerini eklemek suretiyle tescil ettirdiği dava konusu markaların seri marka niteliğinde oldukları anlaşılmaktadır. Çünkü, dava konusu markalardaki "E ... " ibaresi davacı markalarının da asli unsurunu oluşturmakla birlikte, davalı özellikle çok önceden beri kullandığı "E ... + taç şekli" markasındaki özgün biçimi değiştirmeden dava konusu markalara da taşıyarak işletmesel köken anlamında dava konusu markalar ile arasındaki bağlantıyı oluşturmuştur.
Tarafların "E ... " asli unsuruna sahip önceki tarihli mükerrer markalarının varlığı ve hükümsüz kılınmadığı müddetçe her ikisinin de birbirlerinin mükerrer markalarını kullanmaktan men edemeyecek olmaları gözönüne alındığında, iltibas tehlikesi yaratmayacak şekilde tescil olunan dava konusu seri markaların KHK'nın 42. maddesi uyarınca hükümsüz kılınması kazanılmış haklar ilkesine uygun düşmeyeceği gibi taraflar arasındaki menfaatler dengesini de zedeler.
Aksi düşünüldüğünde, başlangıçta karşı çıkılmaması sonucunda farklı işletmeler adına tescil edilmiş ve uzun süredir varlığını sürdüren mükerrer markaların varlığı halinde, işaretler arasında benzeştirme, yakınlaştırma ( i1tibas tehlikesi ) amacını taşımayan seri markaların daha sonraki tarihlerde her iki işletme adına da tescili mümkün olamayacaktır. Oysa, bir işletme ile özdeşleşmiş markanın zaman içindeki değişiklik ve gelişmelere uyum sağlaması ve asıl unsuru korunarak seri markalar yoluyla kendini yenilemesi zorunlu ve gerekli olabilir.
Dava konusu seri markalarda korunan "E. .. + taç şekli" asli unsuru ile birlikte yer alan "E. . .lady" ve "E. .. tof" ibarelerinin de, davacı markaları ile yakınlaştırma, benzeştirme yoluyla iltibas tehlikesine ve bu suretle haksız yarar sağlamaya yol açmadığı anlaşıldığından; tarafların markalarında mükerrer olarak yer alan "E ... " ibaresinin varlığından dolayı somut uyuşmazlıkta 556 sayılı KHK/nın 7/1-b ve 8/l-b bendindeki yasal koşulların oluştuğundan söz edilemeyecektir.
O halde, marka hükümsüzlüğüne yönelik davanın da reddine karar verilmesi gerektiği halde, dava konusu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesi doğru görülmediğinden, kararın temyiz eden davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın temyiz eden davalı yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.09.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/6475 K. 2009/1170
T. 3.2.2009
• MARKA TECAVÜZÜ ( Haksız Rekabetin Tespiti ve Önlenmesi - Davacı Şirketçe Uzun Yıllar Kullanmış Olması Nedeniyle Kazandığı Ün ve Müşteri Potansiyelinden Yararlanmak Amacıyla Aynı Ad Altında Aynı İş Kolunda Çalışılmaya Başlanması Açıkça Marka Tecavüzü Oluşturduğu )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİ ( Davacı Şirketçe Uzun Yıllar Kullanmış Olması Nedeniyle Kazandığı Ün ve Müşteri Potansiyelinden Yararlanmak Amacıyla Aynı Ad Altında Aynı İş Kolunda Çalışılmaya Başlanması Açıkça Marka Tecavüzü Oluşturduğu )
• HAKSIZ REKABETTE İYİNİYET KAİDELERİNE AYKIRI HAREKETLER ( Davalı Şirketin Umuma Hitaben Yaptığı İlanlarda Unvanında Kısaltma Yaparak ve Halk Nezdinde Davalı Şirketin Markalı Ürünleri Üretip Sattığı Yönünde Bir Kanaatin Oluşmasına Yol Açma Çabası İçerisinde Bulunduğu ve Kötü Niyetli Olduğu )
• TİCARET ÜNVANININ TERKİ İSTEMİ ( Davalı Şirketin Umuma Hitaben Yaptığı İlanlarda Unvanında Kısaltma Yaparak ve Halk Nezdinde Davalı Şirketin Markalı Ürünleri Üretip Sattığı Yönünde Bir Kanaatin Oluşmasına Yol Açma Çabası İçerisinde Bulunduğu ve Kötü Niyetli Olduğundan Kabulü Gereği )
ÖZET : Dava, marka tecavüzüne dayalı haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi, unvanın terkini ile buna bağlı diğer istemlere ilişkindir.
Davacı şirketçe uzun yıllar kullanmış olması nedeniyle kazandığı ün ve müşteri potansiyelinden yararlanmak amacıyla aynı ad altında aynı iş kolunda çalışılmaya başlanması açıkça marka tecavüzü oluşturmakta olup, diğer yandan, TTK'nun 57/b.5 anlamında, davalı şirketin umuma hitaben yaptığı ilanlarda unvanında kısaltma yaparak “OR...A.Ş” ifadelerine yer vererek, halk nezdinde davalı şirketin “OR...” markalı ürünleri üretip, sattığı yönünde bir kanaatin oluşmasına yol açma çabası içerisinde bulunduğu ve kötü niyetli olduğu da açıkça anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, açıklanan nedenlerle, marka tecavüzü nedenine dayalı ticaret unvanının terkini isteminin kabulüne karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 03.10.2006 tarih ve 2005/60-2006/313 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili ile katılma yoluyla davalı şirket vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.02.2009 gününde davacı avukatı G.S. geldi, davetiye tebliğine rağmen davalılar vekilleri duruşmaya gelmediğinden, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.S. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 1979 yılında kurulup, 21.07.1999 tarihinde “OR...” markasını adına tescil ettirdiğini, davalının davacıya ait markayı ticaret unvanına aldığı gibi, anılan ibareyi marka olarak da kullandığını, davalıya ait unvanın müvekkili markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu, davalı unvanının müvekkili markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, davacı markasına davalının yapmış olduğu tecavüzün durdurulup, davalının ticaret unvanı ile yapmış olduğu tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine, davalıya ait sicil kaydının silinmesine, davalının ürettiği mal ve hizmetlerde, tabela, katalog ve kartvizit gibi tanıtım vasıtalarında kullanmasının önlenmesine, hükmün gazete ile ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkili Mustafa'ya husumet yöneltilmesinin yasal dayanağı bulunmadığını, müvekkili şirketin 2001 yılında kurulduğunu, davalı şirketin unvanında yer alan “OR...” kelimesinin aynı zamanda davacının tescilli markası olmasının tek başına bir tecavüzün varlığını ispat etmediği, müvekkilinin bu güne kadar hiçbir şekilde davacı markasını kullanmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, davalı şirketin sabit ilanında OR............A.Ş. ifadesine yer verilmek suretiyle davacının markasıyla iltibas oluşturabilecek bir kullanımın söz konusu olduğu gerekçesiyle, davalı şirket yönünden davanın kısmen kabulüyle, davalının yaptığı ilandan OR...kelimesinin kaldırılmasına, ilanın bu şekilde yapılmasının men'ine, hüküm özetinin ilanına, diğer istemlerin reddine, davalı gerçek kişi hakkında açılan davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili ile katılma yoluyla davalı şirket vekilince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, marka tecavüzüne dayalı haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi, unvanın terkini ile buna bağlı diğer istemlere ilişkindir.
TTK'nun 56. maddesi, iktisadi rekabetin her türlü suiistimalini yasaklamıştır. Yasadaki bu sınırın aşılması M.K.'nun 2. maddesinde yazılı bulunan objektif iyi niyet kurallarına aykırı biçimde ekonomik rekabetin kötüye kullanıldığı hallerde meydana çıkmaktadır. Karışıklığa meydan verebilecek bir ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa yol açılması, yalnız başına iyi niyet kurallarına aykırı bir davranış olarak kabul edilmelidir. Bilindiği gibi iltibas unsurunun varlık kazanması için aranan en önemli unsur başkalarının emek ve masraf yapmak suretiyle elde ettiği haklı şöhrete ortak olmak ve bu benzerlikten yararlanma yollarını denemektir.
Somut olayda, davacı şirketin uzun zamandan beri kullandığı anlaşılan “OR...” markalarına karşılık, davalı şirketin, “OR...” ibaresini 2001 yılından itibaren unvan olarak kullanmaya başladığı anlaşılmaktadır. Davalı şirketin, ortaklarından birinin davacı şirketin eski ortağı olması nedeniyle, davacı şirketin markasını bilmemesi de mümkün değildir.
Diğer yandan, yukarıda anılan marka ve unvanlar arasında, ayırt edici bir özellik olmadığı gibi, görsel ve işitsel olarak iltibasa neden olabilecek derecede benzerlik olup, her iki şirket aynı alanda faaliyet göstermektedirler. Davacı şirketçe uzun yıllar kullanmış olması nedeniyle kazandığı ün ve müşteri potansiyelinden yararlanmak amacıyla aynı ad altında aynı iş kolunda çalışılmaya başlanması açıkça marka tecavüzü oluşturmakta olup, diğer yandan, TTK'nun 57/b.5 anlamında, davalı şirketin umuma hitaben yaptığı ilanlarda unvanında kısaltma yaparak “OR...A.Ş” ifadelerine yer vererek, halk nezdinde davalı şirketin “OR...” markalı ürünleri üretip, sattığı yönünde bir kanaatin oluşmasına yol açma çabası içerisinde bulunduğu ve kötü niyetli olduğu da açıkça anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, yukarıda açıklanan nedenlerle, marka tecavüzü nedenine dayalı ticaret unvanının terkini isteminin kabulüne karar vermek gerekirken, yazılı gerekçeyle reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
3- Bozma sebep ve şekline göre davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 3 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, takdir edilen 625.00. TL duruşma vekillik ücretinin davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 03.02.2009 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/6304 K. 2009/1142
T. 3.2.2009
• HAKSIZ REKABET ( Davalının Lisans Hakkına Dayalı Olarak Kullandığı Markanın Dava Tarihi İtibariyle Tescilli Olması Nedeniyle Davalı Tarafından Kullanılmasının Marka Hakkına Tecavüz Olmadığı - Haksız Rekabetten Bahsedilemeyeceği )
• MARKANIN TESCİLLİ OLMASI ( Davalının Lisans Hakkına Dayalı Olarak Kullandığı Markanın Dava Tarihi İtibariyle Tescilli Olması Nedeniyle Davalı Tarafından Kullanılmasının Marka Hakkına Tecavüz Olmadığı )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davalının Lisans Hakkına Dayalı Olarak Kullandığı Markanın Dava Tarihi İtibariyle Tescilli Olması Nedeniyle Davalı Tarafından Kullanılmasının Tecavüz Olmadığı )
ÖZET : Davalının lisans hakkına dayalı olarak kullandığı markanın dava tarihi itibariyle tescilli olması nedeniyle, davalı tarafından kullanılmasının marka hakkına tecavüz ve TTK'nun 56 ve 57. maddelerinde düzenlenen haksız rekabetten bahsedilmesinin mümkün olmamasına göre, taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 11.01.2007 tarih ve 2006/121 - 2007/1 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.02.2009 gününde davacı avukatı Sevgi Yanpar ile davalı avukatı Zeynep Baydar gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin sigara kağıdı üretimi, satım ve dağıtımını yaptığını, müvekkilinin endüstriyel tasarım belgesi ve marka tescil belgeleri olduğunu, davalı şirketin müvekkiline ait olan tanınmış markaların şöhretinden ve satış imkanlarından faydalanarak taklit tüp sigara kağıdı üretimi yaptığını davalıya çekilen ihtarın sonuçsuz kaldığını, davalının tanınmış ürünleri taklit edip piyasaya sürerek haksız kazanç elde ettiğini, müvekkilinin endüstriyel tasarım ve marka hakkına tecavüz edildiğini ileri sürerek, müvekkili şirkete ait endüstriyel tasarım, marka, şekil, renk, dizayn ve ayırt edici özelliklerine vaki tecavüzün tesbitine, durdurulmasına ve önlenmesine, fazlaya ait haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL'sı maddi ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline ve itibarın zedelenmesinden dolayı 5.000 TL'sı tazminatın davalıdan tahsiline, davalının haksız rekabetinin men'ine ve önlenmesine, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiş, 22.12.2005 tarihli celse 10.00 TL'sı maddi 5.000 TL'sı manevi tazminat talep ettiklerini beyan etmiş ve son olarakta 11.01.2007 tarihli celsede maddi tazminat talebi atiye terk edilmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin Mehmet R. D.'a ait 196029 ve 161110 numaralı tescilli markaları lisans sözleşmesi ile kullandığını, davaya konu ambalajların da bu markalara göre üretildiğini, anılan markaların hükümsüzlüğü için açılan davanın derdest olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının sigara kağıdı ürünlerini pazarladığı dikdörgen prizması biçimindeki Babil Kutusu ürün sunuş kompozisyonunun anılan prizmanın üst ve alt kapak ile küçük yan kapak kısımlarında bulunan yüzeysel kesitlerinin lisans hakkını aldığı, 20.07.1998/196029 sayılı tescilli markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden kullanılması olarak sayılabileceği, aynı şekilde ürünün ön yan kapağının üzerinde bulunan taç biçiminin de yine lisans hakkını aldığı, 22.06.2001/11985 sayılı markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden kullanılması olarak sayılabileceği, davacının markasının da zaten bu unsurları kapsadığı, bu nedenle marka hakkına tecavüzden bahsedilemeyeceği, fakat davalının Babil Kutusu ürün sunuş kompozisyonun marka hakkının kapsamında düşünülen kısımları dışında kalan aynı ve diğer yüzeylerinde davacının sigara kağıdı ürün sunuş kompozisyonu içerisinde bulunan tüm unsurları teknik bir zorunluluktan kaynaklanmadığı halde, birebir aynılığa yakın derecede dış görünüş, dizayn, renk ve tertip tarzı itibariyle, özgün bir tasarım oluşturan davacı ürünlerinin sunuş biçimine yaklaştırdığı, bu eylemin davacı ürünlerini almak isteyenleri yanılarak davalı ürünü almak biçiminde bir yanılgıya düşüreceği, bu eylemin TTK'nun 56 ve 57 nci maddelerinde tanımlanan haksız rekabet oluşturduğu, öte yandan davalının eyleminin davacının endüstriyel tasarım hakkına da tecavüz oluşturduğu, ihlal olunan hakkın mahiyeti, tecavüzün etkileri, ulaştığı kitle ve ibraz olunan belgelere göre tasarım hakkına tecavüz nedeniyle manevi tazminat istenebileceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalının kendisine ait sigara kağıdı kutusu ( Babil Kutusu ) emtialarının ( ürün sunuş kompozisyonun ) biçim, renk ve düzenleme tarzı ile davacının tasarım hakkına tecavüz ve haksız rekabet yarattığının tesbitine, davalının anılan eylemlerinin men’ine, durdurulmasına ve önlenmesine, tecavüz konusu ürünlere el konulmasına, 5000 TL'sı manevi tazminatın davalıdan tahsiline, kararın ilanına, marka hakkına tecavüz ve sair istemlerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ve davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalının lisans hakkına dayalı olarak kullandığı markanın dava tarihi itibariyle tescilli olması nedeniyle, davalı tarafından kullanılmasının marka hakkına tecavüz ve TTK'nun 56 ve 57. maddelerinde düzenlenen haksız rekabetten bahsedilmesinin mümkün olmamasına göre, taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir olunan 625,00 TL duruşma vekalet ücretinin her bir taraftan alınarak yek diğerine verilmesine, temyiz harcı peşin alındığından davalıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, istek halinde aşağıda yazılı 51.90 TL harcın temyiz eden davacıya iadesine, 03.02.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/3468 K. 2008/5173
T. 17.4.2008
• TANINMIŞ MARKA ( Olduğunun Tespiti Yönündeki İstemin Öncelikle Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'na Yapılması Gerektiği )
• HAKSIZ REKABET ( Bir Markanın Tanınmış Olduğunun Tespiti Yönündeki İstemin Öncelikle Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'na Yapılması Gerektiği )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ ( Bir Markanın Tanınmış Olduğunun Tespiti Yönündeki İstemin Öncelikle Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'na Yapılması Gerektiği )
• MARKANIN TANINMIŞ OLDUĞUNUN TESPİTİ ( Doğrudan Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı Davalı Olarak Gösterilerek Markanın Tanınmış Olduğunun Tespiti Davası Açılamayacağı )
6762/m.56, 57, 61 KHK-556/m.71 5000/m.13
ÖZET : Bir markanın tanınmış olduğunun tespiti yönündeki istemin, öncelikle Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'na yapılması gerekmektedir. Bu koşul yerine getirilmeden, doğrudan anılan Kurum davalı olarak gösterilerek markanın tanınmış olduğunun tespiti davası açılması mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( İstanbul İkinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 21.12.2006 tarih ve 2005/41882006/1015 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi ayrı ayrı davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin moda sektöründe, kozmetik, giyim, aksesuar üretim ve pazarlamasında dünyaca tanınmış olup, ürünlerinde kullandığı "V ... " ibareli sözcük markasının çeşitli versiyonlarda TPE nezdinde tescilli olarak koruma altında bulunduğunu ve çok tanınmış olduğunu, diğer yandan aynı ibarenin markanın yaratıcısı "Gianni V ... " adlı şahsın ailenin soyadı olup, 556 sayılı KHK'nın koruması altında olduğunu, davalı şirketin "V ... " adlı markayı 22.04.2003 tarihinde tescil ettirmiş bulunduğunu, davalı şirketin markasındaki bu ibarenin müvekkilinin markası ve ticaret unvanının da ayırt edici unsuru olan ve markaların yaratıcısının soyadı olan "V ... " ibaresi ile birebir aynı olduğunu, bu durumun müvekkilinin tanınmış markasına tecavüz eylemini oluşturduğunu ileri sürerek, "V ... " ibareli müvekkiline ait markaların tanınmış bir marka olduğunun tespitine, davalının tescil ettirdiği "V ... " adlı markanın iptali ile sicilden terkinine, davalının eylemlerinin müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ile bu eylemlerin durdurulmasına, karar özetinin gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili, davaya konu markanın müvekkili şirket tarafından farklı sınıf'taki emtialar için tescil ettirildiğini, söz konusu markanın Türkiye'de tanınmış olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı TPE Başkanlığı vekili, müvekkilinin sadece davacı adına tescilli "V ... " markalarının tanınmışlığına karar verilmesi talebi ile ilgili olarak hasım gösterilmişse de, bu konuda öncelikle Enstitü'ye başvuru şartının yerine getirilmesi gerektiğini, davacının doğrudan dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre V ...'nin tanınmış marka olduğunun tespiti ile marka ve ticari unvana tecavüz teşkil etmesi de nazara alınarak davalı adına tescilli 2003 09317 sayılı "V .. ." markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, tescilli markanın kullanımı haksız rekabet yaratmayacağından buna ilişkin istemin reddine, karar kesinleştiğinde hüküm fıkrası özetinin ülke çapında yayın yapan tirajı en yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekilleri ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmaması ile davanın davalı TPE Başkanlığı tarafından verilmiş bir karar veya tesis edilmiş bir işleme karşı açılmamış olması nedeniyle, davalı TPE Başkanlığı yönünden 556 sayılı KHK'nın 71/2. maddesinde düzenlenen kesin yetki kuralının somut olayda uygulanması koşullarının bulunmamasına göre de, davalılar vekillerinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, davacıya ait "V ... " ibareli markaların tanınmış marka olduğunun tespiti, davalı şirketin tescil ettirmiş olduğu aynı ibareli markanın iptali ile sicilden terkini, bu davalının eylemlerinin davacının marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun tespiti, bu eylemlerin durdurulması ve hüküm özetinin gazetede ilanı istemlerine ilişkindir.
Davacı taraf, dava dilekçesinde, davalı TPE Başkanlığı'na yönelik olarak açılan davanın sadece tanınmışlığın tespiti istemine yönelik bulunduğunu açıkça belirtmiştir. Davadan önce davacı tarafça "V ... " markasının tanınmışlığının tespitine karar verilmesi yönünde TPE Başkanlığı'na yapılmış bir başvuru bulunmamaktadır. 5000 sayılı Türk Patent Enstitüsü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un Markalar Dairesi Başkanlığı'nın görev ve yetkilerine ilişkin 13. maddesinin d bendi, ilgili mevzuat hükümlerine göre belirli nitelikleri haiz işaret ve ibarelerin koruma altına alınması, markaların tanınmışlık düzeyleri ile ilgili esasların belirlenmesi ve uygulamaya konulması işlemlerini düzenlemektedir. Buna göre, bir markanın tanınmış olduğunun tespiti yönündeki istemin, öncelikle kanunen bu konuda yetkili kılınan TPE Başkanlığı'na yapılması gerekmektedir. TPE Başkanlığı'na başvuru koşulu yerine getirilmeden, doğrudan anılan Kurum davalı olarak gösterilmek suretiyle markanın tanınmış olduğunun tespiti davası açılabilmesinin kabul edilmesi, 5000 sayılı Kanun'un Kuruma tanıdığı inceleme yapma ve karar verme hakkının ortadan kaldırılması sonucunu doğuracağından, bu şekilde açılan bir davanın mahkemece dinlenebilmesi mümkün değildir. Bu durumda, somut olayda davalı TPE Başkanlığı'na yönelik olarak yasal koşullar yerine getirilmeden açılan tanınmışlığın tespiti istemli davanın bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu yönden davalı TPE Başkanlığı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Davalı şirket vekilinin temyiz itirazlarına gelince, tescilli markanın kullanılmasının haksız rekabet oluşturmaması nedeniyle mahkemece yerinde olarak davacının haksız rekabetin önlenmesine ilişkin isteminin reddine karar verilmişse de, reddedilen istem yönünden davasını vekili vasıtasıyla takip eden davalı yararına vekalet ücretine karar verilmemesi doğru görülmemiş, kararın bu yönden de davalı K ... Mutfak Ltd. Şti. yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) ve ( 3 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı TPE Başkanlığı yararına, ( 3 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ise davalı K ... Mutfak Ltd. Şti. yararına ( BOZULMASINA ), ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 17.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/3274 K. 2008/4875
T. 11.3.2008
• TESCİLLİ MARKA ( Davalının Eyleminin Marka Hakkına Tecavüz Oluşturmadığı Ancak Haksız Rekabet Yarattığı - Aynı Eylemden Dolayı Birbirinden Farklı Taleplerle Açılmış İki Ayrı Dava Olmadığı Halde Marka Hakkına Yönelik Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )
• HAKSIZ REKABET ( Davalının Eyleminin Marka Hakkına Tecavüz Oluşturmadığı Ancak Haksız Rekabet Yarattığı - Aynı Eylemden Dolayı Birbirinden Farklı Taleplerle Açılmış İki Ayrı Dava Olmadığı Halde Marka Hakkına Yönelik Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Eylemin Oluşturmadığı Ancak Haksız Rekabet Yarattığı - Aynı Eylemden Dolayı Birbirinden Farklı Taleplerle Açılmış İki Ayrı Dava Olmadığı Halde Marka Hakkına Yönelik Davanın Reddinin Hatalı Olduğu )
6762/m.56, 57, 61 KHK-556/m.61,62
ÖZET : Davalının eyleminin marka hakkına tecavüz oluşturmadığı ancak haksız rekabet yarattığı belirlendiğine göre, aynı eylemden dolayı birbirinden farklı taleplerle açılmış iki ayrı dava olmadığı halde, marka hakkına yönelik davanın reddine ve davalı yararına vekalet ücreti takdirine karar verilmesi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara Birinci Fikri ve Smai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 18.12.2006 tarih ve 2006/28222006/1416 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin sıvılaştırılmış petrol gazı ( LPG ) alanında faaliyet gösterdiğini, "A ... " ibareli markasının bulunduğunu, sözleşmeli bayilerinin olduğunu, davalı şirketin işyerinde Kazan Cumhuriyet Savcılığı kanalı ile yapılan aramada 17 adet sübapları sökülmüş ve preslenmiş şekilde boş tüplerin yakalandığını, bu durumun 556 sayılı KHK ile TTK'nın 56 ve devamı maddelerine aykırılık teşkil ettiğini, maddi ve manevi zararlara neden olduğunu ileri sürerek, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun ve tescilli markalardan faydalanma haklarına tecavüz teşkil ettiğinin ayrı ayrı tespitine, 556 sayılı KHK'nın 61 ve 62. maddelerine istinaden tecavüzün durdurulmasına, davalının işyerinde, depolarında ve dolum tesislerinde, vasıtalarında ve ticari gaye ile bulundurduğu her yerdeki dolu veya boş preslenmiş A ... markalı tüplerin toplatılmasına ve bu tüplerin imha edilmesi suretiyle haksız rekabetin önlenmesine, hüküm özetinin ilanına, 5.000.000.000 TL manevi tazminatın ve 100.000.000 TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin "M ... " adı ile bilenen ve piyasada çok iyi tanınan LPG tüplerinin üretim ve pazarlaması ile iştigal ettiğini, ele geçirilen tüplerin Hava Lojistik Komutanlığı'nın tüp ihalesinin kazanılması üzerine kullanıcılar tarafından muhafaza edilmek üzere verilen tüpler olduğunu, dava konusu tüplerin davalının işyerinin hurdalık kısmında kullanılamaz bir halde iken yakalandığını, soruşturma sonucunda takipsizlik kararı verildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacıya ait tüpleri işyerinde bulundurmak eyleminin TTK'nın 56. ve 57/5. maddeleri anlamında haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davalı şirketin eyleminin haksız rekabet olduğunun tespitine, davalının işyerinde, depolarında ve dolum tesislerinde, vasıtalarında ve ticari gaye ile bulundurduğu her yerdeki dolu veya boş preslenmiş A... markalı tüplerin toplatılmasına ve bu tüplerin imha edilmesi suretiyle haksız rekabetin önlenmesine, TTK'nın 61. maddesi gereğince hüküm özetinin gazetede ilanına, 3.000.000.000 TL manevi tazminatın 06.03.2002 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda reeskont faiziyle davalıdan tahsiline, maddi tazminat talebi hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, davacının tescilli markalarından faydalanma haklarına tecavüz teşkil ettiğinin tespiti ve tecavüzün önlenmesine yönelik istemin reddine, karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, davacı vekili, davalı eyleminin tescilli marka hakkına tecavüz ve aynı zamanda TTK'nın 56. vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet oluşturduğunu iddia etmiştir.
Mahkemece, HUMK'nın 76. maddesine göre yapılan hukuki nitelendirme sonucunda, davalı eyleminin 556 sayılı KHK hükümleri itibariyle marka hakkına tecavüz oluşturmadığı, ancak, TTK'nın 56. vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet yarattığı belirlendiğine göre, aynı eylemden dolayı birbirinden farklı taleplerle açılmış iki ayrı dava olmadığı halde, marka hakkına yönelik davanın reddine ve davalı yararına vekalet ücreti takdirine karar verilmesi doğru değil ise de, bu hususta yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç bulunmadığından HUMK'nın 438/7. maddesi uyarınca, kararın hüküm fıkrasının ( 3 ). bendi ile reddedilen marka ihlali için vekalet ücretine ilişkin bölümlerinin hüküm fıkrasından çıkartılması suretiyle kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın hüküm bölümünün 3. bendinin hükümden çıkartılması ve yine, vekalet ücretine yönelik bölümdeki "reddedilen marka ihlali ve manevi tazminat davası için hesaplanan 1.100.00 + 1.100.00 = 2.200.00 YTL vekillik ücretinin de davacıdan alınıp davalıya ödenmesine" kısmının da "reddedilen manevi tazminat davası için 1.100.00 YTL vekillik ücretinin davacıdan alınıp davalıya ödenmesine" şeklinde kararın düzeltilerek ( ONANMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/2946 K. 2008/4551
T. 7.4.2008
• MARKALARDA ESASLI UNSUR ( Akril Kelimesinin Cins Bildirip Tanımlayıcı Nitelikte Bulunduğu Tek Başına Veya Esaslı Unsur Olarak Marka Olamayacağı - Markanın İptali Davası )
• MARKANIN İPTALİ DAVASI ( Akril Markası - Akril Kelimesinin Cins Bildirip Tanımlayıcı Nitelikte Bulunduğu Tek Başına Veya Esaslı Unsur Olarak Marka Olamayacağı )
• MARKALAR ARASINDAKİ BENZERLİK ( Akril Kelimesi - Kelimenin Cins Bildirip Tanımlayıcı Nitelikte Bulunduğu Tek Başına Veya Esaslı Unsur Olarak Marka Olamayacağı )
KHK-556/m. 8/3-5
Paris Sözleşmesi/m. 8
ÖZET : Taraf markaları arasındaki benzerliğin tek nedeninin “akril “ kelimesi olduğu, bu kelimenin cins bildirip tanımlayıcı nitelikte bulunduğu, tek başına veya esaslı unsur olarak marka olamayacağı gerekçesiyle, davanın reddi yerindedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 08.12.2006 tarih ve 2004/787 - 2006/1402 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı Nurkap Boya Kaplama Malzemeleri İnş.San. ve Tic.Ltd.Şti.nin müvekkili şirketin devraldığı Akril Kimya San. ve Tic. A.Ş.nin 1977 yılından beri kullandığı ticaret ünvanı ve tescilsizde olsa piyasada tanıtıp ayırtedici hale getirdiği, müvekkili tarafından halen kullanılan Akril markası ile iltibas yaratacak şekilde Nurkap Nurakril ibaresini aynı boya sınıfı için marka olarak tescil ettirmek üzere başvurduğunu, Akril Kimya A.Ş. olarak yapılan itirazların davalı TPE tarafından nihai olarak reddedildiğini ileri sürerek, 556 sayılı KHK.nin 8/3 ve 8/5 nci maddeleri ile Paris Sözleşmesi’nin 8 nci maddesine göre 19.02.2001 tarih ve M-216 karar sayılı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun red kararının ve tescil edilirse davalı markasının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, itirazın, müracaat markasının itiraz sahibinin ticaret unvanı olması nedeniyle yapıldığını, marka mevzuatının ticaret unvanını korumadığını, itiraz sahibi firmanın Nurkap Nurakril ibaresini marka olarak kullandığına dair delil sunamadığını, başvurunun yapıldığı 31.03.1998’den geçerli olmak üzere markanın tescil edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
Ankara Asliye 1.Ticaret Mahkemesince, davanın reddine dair verilen karar Dairemizce bozulmuş, kararı temyiz edilen mahkemece bozmaya uyulmuş, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, taraf markaları arasındaki benzerliğin tek nedeninin “akril “ kelimesi olduğu, bu kelimenin cins bildirip tanımlayıcı nitelikte bulunduğu, tek başına veya esaslı unsur olarak marka olamayacağı gerekçesiyle, bir kez daha davanın reddine verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 0.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 07.04.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/10787 K. 2008/13983
T. 15.12.2008
• TANINMIŞ MARKA ( Davacı Markası İle Davalı Markasının Aynı Ürünlere İlişkin Olmadığı ve Markalarının Tanınmış Olduğu İleri Sürülerek YİDK Kararının İptali İstemi )
• YENİDEN İNCELEME VE DEĞERLENDİRME KURULU KARARININ İPTALİ İSTEMİ ( Davacı Markası İle Davalı Markasının Aynı Ürünlere İlişkin Olmadığı ve Markalarının Tanınmış Olduğu İleri Sürülerek )
KHK-556/m.7
ÖZET : Markaların görsel ve işitsel olarak birbirine benzemediği, müvekkil markanın 12.sınıf 01 numaralı alt grubunda yer alırken, tescil edilen markanın 12. sınıf 23 nolu alt grubunda yer aldığı, dolayısıyla ürünlerin farklı olduğu, bunun yanında müvekkil markasının tanınmış marka olduğundan, YİDK kararının iptali istemi.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 1.Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 13.04.2007 tarih ve 2007/70-2007/80 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılardan TPE vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin “INFINITI” ibareli markasının tescili için davalı Patent Enstitüsüne yapılan başvurunun aynı ve aynı türdeki mallar için işlem gören “CAR & INFINITY+ŞEKİL” marka başvurusunun bulunması nedeniyle reddedildiğini, YİDK’na yapılan itirazın da aynı gerekçelerle kabul görmediğini, markaların görsel ve işitsel olarak birbirine benzemediğini, müvekkili markasının 12.sınıf 01 numaralı alt grubunda yer alırken, tescil edilen markanın 12.sınıf 23 nolu alt grubunda yer aldığını, dolayısıyla ürünlerin farklı olduğunu, bunun yanında müvekkili markasının tanınmış marka olduğunu ileri sürerek, YİDK kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiş, birleşen davasında ise, müvekkili markası ile davalı markasının aynı ürünlere ilişkin olmadığını ve markalarının tanınmış olduğunu ileri sürerek, iptal istemini yinelemiştir.
Davalı Patent Enstitüsü vekili, dava konusu marka başvurusunun daha önce tescil için başvurusu yapılmış marka ile ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğunu, yapılan işlemde usulsüzlük bulunmadığını, tanınmışlığın ispat edilmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı ADR Otomotiv Ltd.Şti. vekili, davacı ile aynı alanda faaliyet gösterdiklerini, markaların ayırt edilmesinin güç olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar Dairemizce bozulmuş, bozmaya uyulmuş, asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalılardan TPE vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılardan TPE vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılardan TPE vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 14.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 15.12.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/2294 K. 2008/10147
T. 18.9.2008
• MARKA TESCİLİNİN İPTALİ ( Tescili Tamamlanmamış Markanın İptalinin İstenemeyeceği )
• TALEPLE BAĞLILIK ( Marka Tescilinin İptali - Tescili Tamamlanmamış Markanın İptalinin İstenemeyeceği )
• TALEPLE BAĞLILIK ( Marka İptali ve Markanın Davalı Şirket Tarafından Kullanılmasının Önlenmesi Talebi - Mahkeme Taleple Bağlı Olduğundan Davanın YİDK Kararının İptali Davası Olarak Çözümlenemeyeceği )
KHK-556/m. 8
1086/m.74
ÖZET : Dava, davalının markasının iptali ve dava sonuna kadar uyuşmazlık konusu markanın davalı şirket tarafından kullanılmasının önlenmesi talebine ilişkindir. Dosya kapsamından, dava tarihinde ve yargılama sırasında davalı şirket adına kesinleşmiş bir marka tescilinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Tescili tamamlanmamış bir markanın iptali istenemez. Mahkeme taleple bağlı olduğundan davanın YİDK kararının iptali davası olarak çözümlenmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18/10/2006 tarih ve 2006/238-2006/29 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 16.09.2008 gününde davalılardan T. Spor Giyim San. ve Tic. Ltd. şti. vekili Av. S.E. geldi, davetiye tebliğine rağmen diğer davalı TPE ve davacı vekili duruşmaya gelmedi, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.O. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin tescilli "G ..." markasının sahibi olduğunu ve 18, 24, 25, 26 sınıf mallarda tescilli markasını uzun yıllardan beri kullanageldiğini, davalı şirketin aynı sınıftaki mallar için "U G " işaretinin tescili için diğer davalı nezdinde yaptığı başvuruya davacının yaptığı itirazın nihai olarak YİDK'ca reddedildiğini ileri sürerek, marka tescilinin iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı TPE başkanlığı vekili, davanın reddini istemiştir.
Davalı T. Spor Ltd. Şti. vekili, davanın hükümsüzlük davası olarak açılma şartlarının bulunmadığını, zira henüz tescilin tekemmül etmediğini, 556 sayılı KHK'nun 8/1-b maddesindeki tescil engeli koşullarının oluşmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, her ne kadar dava dilekçesinde "marka tescilinin iptali" istenmiş ise de, dilekçede davacının itirazlarını reddeden TPE Markalar Dairesi Başkanlığı ve YİDK kararlarına karşı davanın dile getirildiği ve dilekçe ekinde de YİDK karar örneğinin yer aldığı, ayrıca TPE başkanlığının yanıt dilekçesine karşı verilen replik dilekçesi ile de talebin YIDK kararının iptali ile ilgili olduğunun belirtildiği, bu nedenle daraltılmış bir istem olmadığından ıslaha gerek görülmediği, davalının tescil başvurusuna konu "U ...G ..." ibaresinin, davacı adına tescilli "G ..." ibaresi ile benzer ve aynı mal ve hizmet gruplan için karıştırılma olasılığı bulunduğu, davacının markası 35/8. sınıfla tescilli olmamasına rağmen TPE'nin Eylül 2004 tarihli kitapçığın 40. sayfasındaki hatırlatma gereği 1. sınıftan 34. sınıfa kadar tanımlanan mallar için yapılan tescillerin uygulamada tescil kapsamındaki mallarla ilgili olarak 35/8. sınıf içinde koruma sayılacağının kabulü gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 12.05.2005 tarih ve M-1351 sayılı YİDK kararının 18, 25/5, 35/8. sınıflar açısından iptaline karar verilmiştir.
Kararı davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
1- Uyuşmazlığın çözümü, davalı şirketin tescil başvurusuna davacı tarafından yapılan itiraz üzerine nihai olarak YİDK'ca oluşturulan karara dayalı olarak açılmış bir iptal davasının bulunup bulunmadığı noktasındadır.
Dava dilekçesinde açıkça davalının markasının iptali ve dava sonuna kadar da anılan markanın davalı şirket tarafından kullanılmasının önlenmesi istenmiş ve talep salt markanın iptali ile sınırlandırılmıştır.
Dava tarihinde ve yargılamanın sonuna kadarki aşamada davalı şirket adına kesinleşmiş bir marka tescili bulunmamaktadır. Tescili tekemmül ettirilmemiş başvuru konusu markanın iptalinin istenemeyeceği de açıktır.
O halde, HUMK'nun 74. maddesi gereğince taleple bağlı olması gereken mahkemenin dava dilekçesindeki istemi yorum yoluyla değiştirip davayı YİDK kararırının iptali davası olarak çözümlemesi usule aykırı görüldüğünden, davanın reddi gerekmekte olup, yazılı gerekçeyle kabulü yoluna gidilmesi bozmayı gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre davalılar vekillerini sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı T. Spor Ltd. Şti. yararına BOZULMASINA, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir edilen 550,00.- YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı T. Spor Giyim Ltd. Şti.'ne verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.09.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2007/1038 K. 2008/2797
T. 10.3.2008
• MARKANIN TANINMIŞ OLDUĞUNUN TESPİTİ ( Her İki Marka Arasında Biçimsel Fonatik Anlam ve Umumi İntibadan Doğan Bir Benzerlik Bulunmadığı Hallerde İltibas ve Tecavüzden Bahsedilemeyeceği )
• MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Her İki Marka Arasında Biçimsel Fonatik Anlam ve Umumi İntibadan Doğan Bir Benzerlik Bulunmadığı Hallerde İltibas ve Tecavüzden Bahsedilemeyeceği )
• İŞ İBARELİ MARKA ( Markaya Tecavüzün Önlenmesi - Her İki Marka Arasında Biçimsel Fonatik Anlam ve Umumi İntibadan Doğan Bir Benzerlik Bulunmadığı Hallerde İltibas ve Tecavüzden Bahsedilemeyeceği )
• İLTİBAS VE TECAVÜZ ( Markaya Tecavüzün Önlenmesi - Her İki Marka Arasında Biçimsel Fonatik Anlam ve Umumi İntibadan Doğan Bir Benzerlik Bulunmadığı Hallerde İltibas ve Tecavüzden Bahsedilemeyeceği )
ÖZET : Davacının markası tanınmış olsa da her iki marka arasında biçimsel, fonatik, anlam ve umumi intibadan doğan bir benzerlik bulunmadığı hallerde iltibas ve tecavüzden bahsedilemez.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 09/11/2006 tarih ve 2006/22-2006/54 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1928 yılından beri tanıtım vasıtası olarak kullandığı ve tescil ettirdiği “İŞ” ibareli markasına iltibas ve tecavüz oluşturacak ve onun tanınmışlığından haksız yarar sağlayabilecek şekilde davalı şirketin, 2001 yılında “SL” ibaresini 25,34 ve 35 nci sınıf mal ve hizmetler için marka olarak tesciline dair başvurusunun ilanı üzerine müvekkilinin iltibas ve tanınmışlık va’alarına dayalı olarak diğer davalı nezdinde yaptığı itirazın önce Marka Dairesince sonra YİDK tarafından reddedildiği, kararın doğru olmadığını, müvekkili markasının tanınmış olduğunu 556 sayılı KHK7nın 7/1-b, 8/1-b ve 8/4 ncü madde hükümleri karşısında, davalı başvurusunun reddi gerektiğini ileri sürerek YİDK kararının iptalini, davalı başvurusunun reddini, davacı markasının tanınmış marka olarak tespitini, TPE tarafından tanınmışlık statüsüne alınmasını ve bunun ilanının talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, iltibasa yol açacak benzerlik bulunmadığını ayrı ayrı savunmuşlardır.
Mahkemece, dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, biçimsel, fonatik, anlam ve umumi intibadan doğan bir benzerlik bulunmadığı, ilk bakışta kolayca tefrik edilemeyecek şekilde benzediğinden ve bu suretle iltibasa sebebiyet vereceğinden söz edilemeyeceği, harflerin yapısal olarak birbirinden farklı düzenlendiği, ayrı biçimde okunabildiği, özgün bir yazım ve anlayışla ayrılmaz biçimde harflerin bir araya getirildiği, davacının markası tanınmış olsa da, davalının başvurusuna konu işaretin farklı olması nedeniyle davacının tanınmış markasının itibarından haksız biçimde yararlanmanın söz edilemeyeceği, davalının anılan işareti iş evrakında, 1950 yılından beri kullandığından, davacı markasından yararlanma niyetinin de olamayacağı, davalının dava sırasında TPE’ne yaptığı başvuru kabul edilip, tanınmış marka statüsüne alındığı, işbu davada aynı talebi ileri sürmesindeki amacın TPE’nün markayı tanınmışlık statüsüne alması olduğu ve bunun gerçekleştiği sonucuna varılarak, tanınmışlık tespiti ve buna bağlı taleplerle ilgili olarak dava konusuz kaldığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, diğer istemler ile ilgili kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA aşağıda yazılı bakiye 1.80 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 10.03.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/9700 K. 2007/12510
T. 8.10.2007
• MADDİ TAZMİNAT ( Markaya Tecavüz - Davacının Zarara Uğradığı Sabit Olduğuna ve Bunun Miktarı İspat Edilemediğine Göre BK'nun 42. Maddesi Uyarınca Uygun Bir Maddi Tazminata Karar Verilmesi Gerektiği )
• TESCİLLİ MARKAYA TECAVÜZÜN DURDURULMASI ( Davalı Defter ve Kayıtlarının İncelenmesinde Elde Edilen Kazanç Tespit Edilemediği - Davacının Zarara Uğradığının Sabit Olduğu/Uygun Bir Maddi Tazminata Karar Verilmesi Gerektiği )
• MARKAYA TECAVÜZÜN DURDURULMASI ( Tescilli/Davalı Defter ve Kayıtlarının İncelenmesinde Elde Edilen Kazanç Tespit Edilemediği - Davacının Zarara Uğradığının Sabit Olduğu/Uygun Bir Maddi Tazminata Karar Verilmesi Gerektiği )
• HAKSIZ KAZANÇ ( Maddi Zararın Karşılığı Olarak Davalının Markayı Kullanmak Yoluyla Elde Ettiği Kazanç Karşılığı İstemi - Davacının Zarara Uğradığının Sabit Olduğu/Uygun Bir Maddi Tazminata Karar Verilmesi Gerektiği )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Kusurlu Olma Hali Yeterli Görüldüğü - Davalının Eylemleriyle Davacı Markasına Tecavüz Ettiği Sabit Olduğuna Göre Uygun Bir Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği )
• KUSUR ( Manevi Tazminata Karar Verilmesi İçin Kusurlu Olma Hali Yeterli Görüldüğü - Davalının Eylemleriyle Davacı Markasına Tecavüz Ettiği Sabit Olduğuna Göre Uygun Bir Manevi Tazminata Hükmedilmesi Gerektiği )
ÖZET : Davacı vekili, maddi ve manevi tazminat istemini KHK'nın 62, 66/b ve 67. maddelerine dayandırmış, maddi zararın karşılığı olarak davalının markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanç karşılığını istemiştir. Ancak, davalı defter ve kayıtlarının incelenmesinde elde edilen kazanç tespit edilememiştir.Bu durum karşısında, davacının zarara uğradığı sabit olduğuna ve bunun miktarı ispat edilemediğine göre, BK'nın 42. maddesi uyarınca uygun bir maddi tazminata karar verilmesi gerekir.
Manevi tazminata karar verilmesi için kusurlu olma hali yeterli görülmüştür. O halde, davalının eylemleriyle davacı markasına tecavüz ettiği sabit olduğuna göre uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi de yanlış olmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16.02.2006 tarih ve 2004/333-2006/33 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekilliye katılma yoluyla davalı vekili, tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili davalının yurtdışına ihraç ettiği mallar arasında müvekkili;markasının taklitlerini içeren tekstil ürünlerini ihraç ettiğinin gümrükte tespit edildiğini, markaya olan güveni zedelediği gibi, haksız kazanç elde etme peşinde olduğunu ileri sürerek, davalının marka hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin durdurulmasına, 500,00 YTL maddi ve 1.000,00 YTL manevi tazminatın tahsiline, el konulan ürünlerin imhasına depolama-sundurma ücretinin davalıya tahmiline, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin imalatçı firma olmadığını, tedarik ettiği emtiaları ihraç ettiğini, bu ürünlerin imalatçı firma tarafından şehven karıştırıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davalının davacı markasını taşıyan ürünler dahil olmak üzere birçok markaya Almanya'da mukim şirkete etmek istediği, malları hiç kontrol etmeden, koli şeklinde tedarikçi firmadan aldığının inandırıcı lıktan uzak olduğu, eyleminin 556 sayılı KHK'nin 61/c maddesi, uyarınca marka hakkına tecavüz teşkil eden fiillerden bulunduğu, davacının; maddi tazminat yönünden anılan KHK'nın 62, 64, 66 ve 67. maddelerine dayandığı, yoksun kalınan kazanç yönünden 66/b maddesindeki seçimlik hakkı tercih ettiği, 500,00 YTL maddi tazminatın, 300.00 YTL'lik kısmının yoksun kalınan kazanç, 75,00 YTL kısmının yoksun; kalınan kazancın artırımı ve 125,00.-YTL kısmının ise doğrudan uğranılan zarar olarak açıkladığı, fiili zararın nasıl tespit edileceği yönünde KHK'de bir açıklamanın olmadığı, BK'nın 42 ve müteakip maddelerine göre tespitinin gerektiği, tedbir kararının verilip verilmeyeceği, verilse bile teminat karşılığı olup olmayacağı hususları davacı tarafından önceden bilinemeyeceğinden daha tedbir kararı verilmeden dava dilekçesindeki 125,00 YTL'lik kısmın bu amaçla istendiği iddiasına itibar edilmediği, esasen bu talebin ayrı bir dava konusu yapılmasının mümkün olduğu, vekalet ücretiyle ilgili bir anlaşmanın sunulmadığı, yasa ve tarife uyarınca vekalet ücreti takdir edileceği, toplam tazminattan fazla olan bu miktarın da davaya konu edilmeyeceği, diğer giderlerin de belgelendirilmediği, davalı defter ve kayıtları incelenmesinde zararın hesabının yapılamadığı, davalının henüz ihracatı yapamadan başka bir anlatımla taklit markaları ihtiva eden ürünleri ticari alana sunmadan yakalandığı, yurt içinde piyasaya sunduğuna dair kanıt sunulmadığı, tescilli markasının korunmasının ülke sınırları ile sınırlı olduğu, kar yoksunluğunun ispat edilemediği, manevi tazminatın marka sahibinin ticari hayattaki imajının ve kendisine duyulan güvenin sarsılması, ürünlerin kalitesizliği nedeniyle kişisel ve ticari varlığında meydana gelen olumsuz sonuçların giderilmesi için talep edilebileceği, tecavüzün sabit olmasının tek başına yeteri: olmadığı, ticari kazanç elce edilemediğinden manevi zararın da oluşmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının davacı markasına tecavüzünün durdurulmasına, el konulan ürünlerin imhasına, hüküm özetinin ilanına, maddi ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile katılma yoluyla davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesindedayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bentlerin kapsamları dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
Dava, markaya tecavüz fiillerin durdurulması, maddi ve manevi tazminatistemlerine ilişkindir. Somut olayda davalının, davacının markasının taklitlerini içeren ürünleri ihraç etmek isterken bu mallara gümrükte el konulduğu hususu uyuşmazlık konusu değildir. 556 sayılı KHK'nın 61/c maddesi uyarınca davalının bu eyleminin marka hakkına tecavüzteşkil ettiği açıktır. Davacının satış tutarının olumsuz yönde etkileneceği kuşkusuzdur. Davalı, davacının uğrayacağı zararı karşılamak durumundadır. Davacı vekili, maddi ve manevi tazminat istemini aynı KHK'nın 62, 66/b ve 67. maddelerine dayandırmış, maddi zararın karşılığı olarak davalının markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanç karşılığını istemiştir. Ancak, davalı defter ve kayıtlarının incelenmesinde elde edilen kazanç tespit edilememiştir. Bu durum karşısında, davacının zarara uğradığı sabit olduğuna ve bunun miktarı ispat edilemediğine göre, BK'nın 42. maddesi uyarınca uygun bir maddi tazminata karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulmasıgerekmiştir.
3-Ayrıca, 556 sayılı KHK'nın 62. maddesinde marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin diğer istemlerinin yanı sıra manevi tazminat da talep edebileceği düzenlenmiştir. Ancak, anılan KHK'de manevi tazminata hangi koşullarda hükmedileceğine ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Bu istemin, genel hükümler arasında yer alan BK'nın 49 ve TTK'nın58/1-e maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı, tacir olup basiretli şekilde hareket etmek zorundadır. Ticari işlerinde daha dikkatli ve özenli davranmak durumundadır. Öte yandan, BK'nın 49. maddesinde 3444 Yayılı Yasa ile yapılan değişikle manevi tazminata karar verilmesi için artık kusurlu olma hali yeterli görülmüştür. O halde, davalının eylemleriyle davacı markasına tecavüz ettiği sabit olduğuna göre uygun bir manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği dikkate alınmadan yazılı şekilde karar verilmesi de yanlış olmuştur.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinintüm, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) ve ( 3 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 0,90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/9425 K. 2006/9570
T. 2.10.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Pasif Husumet Ehliyetinin Bulunup Bulunmadığı Dava Şartlarından Olup Yargılamanın Her Aşamasında Re'sen İncelenmesi Gerektiği )
• PASİF HUSUMET EHLİYETİ ( Bulunup Bulunmadığı Dava Şartlarından Olup Yargılamanın Her Aşamasında Re'sen İncelenmesi Gerektiği - Marka Hakkına Tecavüz )
• HAKSIZ REKABET TEŞKİL EDEN FİİLLERİNİN ÖNLENMESİ ( Mahkemece Davalı Ltd.Şti.'nin Tüzel Kişiliğini Dava Tarihinde ve Yargılama Boyunca Muhafaza Edip Etmediği Belirlenip Sonucuna Göre Bir Karar Verilmesi Gerektiği - Pasif Husumet )
ÖZET : Davacı, davalıların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden fiillerinin önlenmesini ve hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir. Pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında re'sen incelenmesi gereken konulardandır. Bu durum karşısında mahkemece, davalı Ltd.Şti.'nin tüzel kişiliğini dava tarihinde ve yargılama boyunca muhafaza edip etmediği belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.10.2003 tarih ve 2002/287-2003/530 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar Pay Triko Ltd.Şti. ve Polat Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili, Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Ernur Taner ve Ernur Tekstil Ltd.Şti. tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Dünya çapında tanınmış ve 1995 yılından itibaren Türkiye'de de tescilli olan "Tommy Hilfiger" ibareli markaların sahibi bulunduğunu, davalıların müvekkilinin izni olmaksızın müvekkile ait markaları içeren ürünleri üretip satışa sunduklarını ileri sürerek, davalıların marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil eden fiillerinin önlenmesini ve hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı Afrodit Ltd.Şti. vekili, müvekkillerinin orijinal malları yasal olarak sattığını, davalılar Pay Triko Ltd.Şti. ile Polat Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili, müvekkillerinin tescilli markalarına dayalı haklarını kullandıklarını, müvekkillerinden Polat Konfeksiyon Ltd.Şti.nin 11.11.1999 tarihi itibaren tasfiyesinin sonuçlanarak demirbaşlarının diğer müvekkile devredildiğini, Pay Triko Ltd.Şti.nin işyerlerinde ise davacı markasına ait herhangi bir mal bulunmadığını, davalılar Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Ernur Tekstil Ltd.Şti. vekili ayrı ayrı müvekkillerinin ihraç fazlası ürünleri sattıklarını, imalatçı olmadıkları gibi sahteliği araştırmanın kendilerinden beklenemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalılardan Afrodit Ltd.Şti. hakkındaki davanın geri alındığını, diğer davalıların tanınmış ve tescilli davacı markalarını giyim eşyalarında kullanmasının davacının markasına tecavüz teşkil edeceği gerekçesiyle davalı Afrodit Tekstil Ltd.Şti. hakkındaki davanın açılmamış sayılmasına, diğer davalılar hakkındaki davanın kabulü ile davalıların eylemlerinin davacı markalarına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine ve önlenmesine, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalılar Pay Triko Ltd.Şti. ve Polat Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili, Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Ernur Taner ve Ernur Tekstil Ltd.Şti. vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelerin incelenmesinden, Av.Rüçhan Ayşe Beygo tarafından Ernur Taner ve Ernur Tekstil Ltd.Şti. vekili olarak temyiz isteminde bulunulmuşsa da, Ernur Taner yönünden açılmış bir dava bulunmayıp davada taraf olunmadığından, Ernur Tekstil Ltd.Şti. yönünden de, bu şirket ile anılan vekil arasında düzenlenmiş bir vekaletname sunulamadığından, Av. Rüçhan Ayşe Beygo'nun temyiz dilekçesinin reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalılar Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Pay Triko Ltd.Şti. vekilinin temyiz itirazlarına gelince; dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve davalı Pay Triko Ltd.Şti.'nin davacı ile arasında düzenlenmiş 26.11.1998 tarihli anlaşma hükümlerine aykırı davrandığının sabit olmasına, yine 12.11.1999 tarihli noterce tanzim edilen tutanakla davacıya ait markalı ürünlerin izinsiz olarak satıldığı tespit edilen "Red and White" isimli dükkanın, davalı Pay Triko Ltd.Şti.'ne ait iken 24.04.2000 tarihinde dava dışı Pul Tekstil Ltd.Şti.'ne devredilmiş olmasına göre, davalılar Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Pay Triko Ltd.Şti. vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile anılan davalılar hakkındaki kararın onanması gerekmiştir.
3- Davalılardan Polat Konfeksiyon Ltd.Şti. yönünden de, anılan şirket ile bu şirket adına kararı temyiz eden Av. Kemal İnebolu arasında düzenlenmiş bir vekaletname sunulamamış ise de, dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, anılan şirketin tasfiye işlemlerinin sonuçlandırılıp bu durumun tescil ve ilan edildiği anlaşılmaktadır.
Pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı ise dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında re'sen incelenmesi gereken konulardandır. Bu durum karşısında mahkemece, davalı Polat Tekstil Ltd.Şti.'nin tüzel kişiliğini dava tarihinde ve yargılama boyunca muhafaza edip etmediği belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) no'lu bentte açıklanan nedenlerle, Av. Rüçhan Ayşe Beygo tarafından sunulan temyiz dilekçesinin reddine, ( 2 ) no'lu bentte açıklanan nedenlerle, davalılar Bayram Konfeksiyon Ltd.Şti. vekili ile Pay Triko Ltd.Şti. vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile anılan davalılar hakkındaki kararın ONANMASINA, ( 3 ) no'lu bentte açıklanan nedenlerle, kararın davalı Polat Konfeksiyon Ltd.Şti. yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 4.32 YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalı Bayram ve Pay Triko Tekstil Örme Konfeksiyon San.Tic.Ltd.Şti.nden ayrı ayrı alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalı Ernur Tekstil San.ve Tic.Ltd.Şti. ve davalı Polat Konfeksiyon San.ve Tic.Ltd.Şti.'ne iadesine, 02.10.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/7877 K. 2007/15429
T. 6.11.2007
• MARKA HUKUKUNDA DAVA AÇMA HAKKI ( Benzeyen Markanın Tescilinden İtibaren Uzunca Bir Süre Dava Açılmamasının Objektif İyiniyet Hükmüne Ters Düşeceği )
• MARKALARA İLİŞKİN DAVALARDA HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Dava Konusu Edilen Markaların Tescilinden İtibaren Dava Tarihine Kadar Uzun Bir Süre Geçtikten Sonra Açılan Davanın Hakkın Kötüye Kullanılması Yasağına Aykırılık Oluşturacağı )
• HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI ( Benzeyen Markaya Karşı Benzeyen Markanın Tescilinden İtibaren Uzunca Bir Süre Dava Açmamanın Hakkın Kötüye Kullanılması Olduğu )
• HAKKIN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Benzeyen Markaya Karşı Benzeyen Markanın Tescilinden İtibaren Uzunca Bir Süre Dava Açmamanın Hakkın Kötüye Kullanılması Olduğu )
KHK-556/m.7
ÖZET : Bir markayı taklit ederek yeni bir marka oluşturulduğunda marka sahibi dava açma hakkını kötüye kullanmadan davasını açmalı ve hakkını aramalıdır. Hakkın kötüye kullanılması benzeyen markanın tescili ile hükümsüzlük davasının açılması arasındaki süreye bağlı olarak tespit edilir. Davalı marka tescil olduktan sonra açılacak olan dava hak düşürücü süreye tabidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27.12.2005 tarih ve 2005/52 - 2005/324 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 06.11.2007 gününde davacı avukatı ile davalı avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Y. A. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının devir yolu ile edindiği Ü... N... ve N... markalarındaki "N..." ibaresinin ürünlerin niteliğini, çeşidini, özelliğini, biçimini ve yorumunu anlatması nedeniyle 556 sayılı KHK.nin 7/1-c bendi uyarınca marka olarak tescili mümkün olmayan bir işaret olduğunu ileri sürerek, anılan markaların hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, böyle bir davada sözkonusu işaretin ürün veya hizmetin tanımına elverişli olması değil, ürün ve hizmetin alışılmış tanımı olarak veya ürünün esaslı bir özelliği olarak algılanıp algılanmadığına bakılacağı, davalı markalarının çikolata, bisküvi, çiklet ve şekerlemeleri içerdiği, Napoli bölgesi orijinli tarzları, şarkıları ve spagetti sosları için kullanılan "N..." sözcüğünün ürün cinsini belirtmediği, davalı markalarının tescilinden sonra açılan bu davanın zamanaşamına uğradığı gibi uzun süre ses çıkarılmayarak bu markalara altında yatırımlar yapılıp üretimin geliştirilmesinden sonra böyle bir dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması olduğu sonucuna varılarak, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, her ne kadar dava konusu "N..." ibaresinin çikolata ürünü için cins adı olmadığına dair mahkeme görüşünün yetersiz inceleme ve araştırmaya dayalı olmasına, dava konusu markaların uzun süredir kullanımı sonucu ayırt edicilik vasfı kazandığı yolunda bir savunma ve delil ibraz edilmemesine ve hükümsüzlük davası açma hakkının zamanaşımına tabi olmayıp bu sürenin hak düşürücü nitelikte olması ve kötüniyet iddiasının öne sürülmesi ve ispatı halinde ise hak düşürücü süreden yararlanmanın mümkün olmaması nedenleriyle mahkeme kararında açıklanan bu hususlara ilişkin gerekçenin yerinde bulunmamasına karşın; dava konusu markaların tescilinden itibaren dava tarihine kadar geçen uzunca bir süreden sonra, aynı sektörde faaliyet gösteren davacı tarafından hükümsüzlük davası açılmasının MK.nun 2 nci maddesinde yer alan hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık oluşturmasına göre, mahkeme kararında açıklanan bu gerekçe itibariyle davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir olunan 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 0.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 06.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/7758 K. 2007/14801
T. 23.11.2007
• HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI ( Tanınmış Markalar Dışındaki Diğer Markalar Bakımından da Tescil Tarihinden İtibaren 5 Yıllık Hak Düşürücü Süreye Tabi Olduğu - Davanın Açılma Tarihi İtibariyle Süre Bakımından Değerlendirileceği )
• HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hükümsüzlük Davası - Tanınmış Markalar Dışındaki Diğer Markalar Bakımından da Tescil Tarihinden İtibaren 5 Yıllık Hak Düşürücü Süreye Tabi Olduğunun Gözetileceği )
ÖZET : Hükümsüzlük davası, tanınmış markalar dışındaki diğer markalar bakımından da tescil tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Ancak, kötüniyetin varlığı halinde ise hükümsüzlük davası her zaman açılabilir. Hükümsüzlük davasının açılma tarihi itibariyle hak düşürücü süre bakımından değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 3.Hukuk Mahkemesi’nce verilen 06.04.2006 tarih ve 2005/551-2006/99 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 23.11.2007 gününde davacı avukatı ile davalılardan avukatı TPE avukatı ve diğer davalı M... H... Ş... avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 1981 yılında tescil olunan müvekkili şirket tarafından 1989 yılında Bodrum’da Hotel M... Kumsal adı altında 4 yıldızlı bir otelin işletmeye açıldığını, söz konusu otelin gerek Türkiye ve gerekse uluslar arası turizm platformunda Hotel M..., Hotel M... Kumsal adı ile bilinip talep edilen bir yer olduğunu, müvekkilinin 05.06.2003’de işletmekte olduğu otelin bir marka haline gelen “Hotel M...” ibaresini tescil ettirmek için 39,41,43.sınıflarda yapmış olduğu başvurunun 556 sayılı KHK’nin 7/1 ( b ) ve 7/1 ( f ) bentleri gereğince reddedildiğini,oysa 556 sayılı KHK’nin 7/son maddesi uyarınca kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmış markanın tescilinin reddedilemeyeceğini, müvekkilinin M... esas ibareli Hotel M..., Hotel M... Kumsal markalarının ilk ve gerçek sahibi olduğunu ileri sürerek davalı TPE YİDK’nun 17.08.2005 tarih ve M-3402 sayılı kararının iptaline,davalıya ait markanın 43/1-2 sınıf açısından hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, markanın müvekkili adına sicile tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, TPE aleyhine davanın Ankara İhtisas Mahkemesinde açılmasının gerektiğini,davacı markası ile redde mesnet alınan markanın esas unsurunun “M...” olduğu gibi, sınıflarının da çakıştığını, tescilde ve başvuruda öncelik ilkesi gereğince davacı ibaresinin tescilinin mümkün olmadığını,davacının faaliyetlerinin ayırt edicilik vasfına sahip olacak yoğunluk arz etmediğini belirterek,davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı,davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece,iddia,savunma,dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran,davalı M... H... Ş... adına tescilli 185807 nolu markanın tescilli olduğu hizmet alanlarından otel,motel,pansiyon,kamp hizmetleri v.s’de davacının “M...” ibaresini daha önceden kullandığının belirlendiği gerekçesiyle,davalı TPE yönünden dosyanın tefriki ile mahkemenin yetkisizliğine,dosyanın istem halinde Ankara FSHH Mahkemesi’ne gönderilmesine,davalı M... H... Ş... adına kayıtlı 185807 nolu tescildeki otel,motel,pansiyon,tatil,kamp,turistik evleri hizmetleri ile ilgili sınıfların hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Karar,davalılar vekillerince ayrı,ayrı temyiz edilmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacı şirket tarafından yapılan marka başvurusunun TPE' nce 556 Sayılı KHK' nin 7.maddesi uyarınca mutlak ret nedenleri kapsamında incelenip reddedildiği anlaşılmakla, TPE YİDK iptali davası bakımından bu aşamada bir zorunlu dava arkadaşlığı söz konusu olmadığından husumetin davalılardan TPE' ne yöneltilmesinde ve diğer davalı M... H... Ş... aleyhine açılan 185807 sayılı markanın hükümsüzlüğüne ilişkin davanın bu davadan tefrik edilerek 556 Sayılı KHK' nin 53. ve 71. maddeleri uyarınca TPE YİDK davası yönünden yetkisizlik kararı verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına, ayrıca, davalı M... H... Ş... aleyhine açılan marka hükümsüzlüğü davasında ise, anılan davalının marka sicilinde kayıtlı adresine usulüne uygun olarak tebligat yapıldığının anlaşılmasına göre, davalı TPE vekilinin tüm, diğer davalı M... H... Ş.. vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak;
Kısmi olarak hükümsüzlüğü istenen 185807 sayılı "M...+Şekil" markasının 10 yıllık koruma süresi 556 Sayılı KHK' nin 40.maddesi uyarınca 06.06.1997 olan başvuru tarihinden itibaren sicile kaydedilmiştir.
Dairemizin 11.09.2000 tarih 5607/6604 sayılı ve 08.04.2002 tarih 10860/3275 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, 556 Sayılı KHK' nin 42.maddesine dayalı olarak açılan hükümsüzlük davası, tanınmış markalar dışındaki diğer markalar bakımından da tescil tarihinden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye tabidir. Ancak, kötüniyetin varlığı halinde ise hükümsüzlük davası her zaman açılabilir.
5 yıllık dava açma süresinin hak düşürücü nitelikte olması nedeniyle mahkemece re'sen gözönüne alınması gerekmektedir.
O halde, yukarıda açıklanan Dairemiz kararlarındaki ilkeler gözetilerek, dava konusu 185807 sayılı markanın TPE tarafından 556 Sayılı KHK' nin 39.maddesi uyarınca sicile tescil edildiği tarih belirlenmek suretiyle; hükümsüzlük davasının açılma tarihi itibariyle hak düşürücü süre bakımından değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu hususlar tartışılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı TPE vekilinin tüm ve diğer davalı M... H... Ş... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın temyiz eden davalı M... H... Ş... yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500.00 YTL vekalet ücretinin davalı TPE' den alınarak davacıya verilmesine, takdir edilen 500.00 YTL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı M... H... Ş...'e verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 0.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan ayrı ayrı alınmasına, 23.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/7706 K. 2007/14807
T. 23.11.2007
• HAKSIZ REKABET DAVASI ( Davacının Tescilli Şekil Markalarının Davalı Yanca Üretilen Ürün Ambalajlarında Marka Hakkına Tecavüz Oluşturacak Şekilde Kullanıldığı İddiası - Davalıca İltibas Tehlikesi Yaratılmadığı/Davanın Reddine Karar Verileceği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davacının Tescilli Şekil Markalarının Davalı Yanca Üretilen Ürün Ambalajlarında Kullanıldığı İddiası - Sırf Dalgalı Renk Karışımından Oluşan Davacı Markasının Varlığından Bahisle Tecavüzden Söz Edilemeyeceği )
• İLTİBAS ( Haksız Rekabet Davası/Tescilli Şekil Markalarının Davalı Yanca Üretilen Ürün Ambalajlarında Marka Hakkına Tecavüz Oluşturacak Şekilde Kullanıldığı İddiası - Davalıca İltibas Tehlikesi Yaratılmadığından Davanın Reddine Karar Verileceği )
• ÜRÜN AMBALAJI ( Davacının Tescilli Şekil Markalarının Davalı Yanca Üretilen Ürün Ambalajlarında Kullanıldığı İddiası - Sırf Dalgalı Renk Karışımından Oluşan Davacı Markasının Varlığından Bahisle Tecavüzden Söz Edilemeyeceği )
KHK-556/m.9
ÖZET : Dava, davacının tescilli şekil markalarının davalı yanca üretilen ürün ambalajlarında marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturacak şekilde kullanıldığı iddiasına dayalı olarak açılmış haksız rekabetin ve markaya tecavüzün önlenmesi istemine ilişkindir. Marka ve ambalajın kullanıldığı ürünlerin tüketici tarafından algılanış biçimi ve bu algılama sonucunda karışıklığa sebebiyet verilerek tüketicinin davacının ürününü aldığı konusunda yanılgıya düşürülerek davalı ürünlerini satın almasına yol açılmış olmalıdır.
Davacıya ait şekil markasında benzer şekil ve renkler mevcut ise de; herhangi bir iltibas tehlikesi yaratılmayacak şekilde ambalaj içinde satılan ürünün niteliklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığı kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda sırf dalgalı renk karışımından oluşan davacı markasının varlığından bahisle marka hakkına tecavüzden söz edilmesi mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 27.12.2005 tarih ve 2002/810-2005/323 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 23.11.2007 gününde davacı avukatı B... S... ile davalı avukatı S... Y... gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A... A... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin “D... ŞEKLİ” markasını şekerlemeler de dahil 30.sınıf ürünler için 13.10.1989 tarihinde Türkiye’de tescil ettirdiğini, bahsi geçen markanın aynı zamanda davacının dünya çapında tanınmış K... serisi ürünlerine ilişkin ambalaj, ürün displayleri ve markaları üzerinde, bunların ayrılmaz ve esaslı bir parçasını oluşturmak suretiyle, yaygın bir şekilde kullanıldığını, davalı şirketin müvekkili adına tescilli “D... Şekli” markasını, üretimini yaptığı “Ü... Sütlü BonBon” isimli ürününe ilişkin ambalajlar üzerinde aynen kullanmak suretiyle müvekkilinin marka hakkına tecavüz ettiğini ileri sürerek, davalının haksız rekabette bulunduğunun tespit ve men’ine, fiili durumun ortadan kaldırılmasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili tarafından davacı taraf aleyhinde Ankara 6.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davanın talepleri ve dayanaklarının işbu dava ile aynı olup, HUMK.’nun 194.maddesi uyarınca işbu davanın açılmamış sayılmasına karar vermek gerektiğini, olmadığı takdirde önceki dava sonucunun beklenilmesini, müvekkili ürünlerinde davacı taraf markasının taklit edilmediğini, davanın kötü niyetle açıldığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının 115815 no’lu “dalga şekli” markasının pasta ve şekerlemelerin de dahil olduğu ürünler için 13.10.1989 tarihinde tescil edildiği, ancak diğer çok sayıdaki “K...” serisine ilişkin ambalaj ve markalarla da sıkça kullanıldığı, söz konusu dalga şeklinin davalı tarafça “Ü... Sütlü Bonbon” markalı ürünün ambalajı ve ambalaj kutusunda kullanıldığı, “D... Şeklinin” davacı tarafın seri şeklindeki 115893, 154428, 192498, 19098 ve 1158014 no’lu markalarıyla birlikte çok yaygın kullanımı ve kullanım eskiliği nedeniyle aynı dalga şeklinin davalının benzer üründe kullanılmasının, orta dikkatli tüketici nezdinde markanın orjininde yazılmaya neden olacağı gerekçesiyle, davacının tescilli 115815 sayılı tescilli “D... Şekli” markasının davalıya ait ürün ambalajında kullanılması nedeniyle markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesine, fiili durumun hükümde yazılı şekilde giderilmesine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1- Dava, davacının tescilli şekil markalarının davalı yanca üretilen ürün ambalajlarında marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturacak şekilde kullanıldığı iddiasına dayalı olarak açılmış haksız rekabetin ve markaya tecavüzün önlenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının iddiası sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9 ncu maddesi uyarınca marka hakkına tecavüzden söz edilebilmesi için davalının ürün ambalajında kullandığı kompozisyonun; ürünün nihai tüketicileri nezdinde davacı markası ile iltibasa neden olacak şekilde düzenlenmiş olması gerekmektedir.
Bu bakımdan, marka ve ambalajın kullanıldığı ürünlerin tüketici tarafından algılanış biçimi ve bu algılama sonucunda karışıklığa sebebiyet verilerek tüketicinin davacının ürününü aldığı konusunda yanılgıya düşürülerek davalı ürünlerini satın almasına yol açılmış olmalıdır. O halde, davacı markalarını oluşturan işaretler ile davalı ürünlerine ait ambalaj kompozisyonlar karşılaştırılır iken, bu amaç gözetilerek işaretlerin bir bütün olarak bıraktıkları izlenim değerlendirilmelidir.
Davalıya ait “Ü... Sütlü Bonbon” ibarelerini taşıyan ürün ambalajlarında mevcut sütlü şeker şekli, dökülmüş süt görüntüsü, renk ve yazıdan oluşan kompozisyon ile tüketiciye verilen mesaj, ambalaj içinde satılan ürünün içeriğinin kolayca algılanıp satın almalarını sağlamaya yöneliktir.
Davacıya ait şekil markasında benzer şekil ve renkler mevcut ise de; az önce açıklandığı üzere herhangi bir iltibas tehlikesi yaratılmayacak şekilde ambalaj içinde satılan ürünün niteliklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığı kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durumda sırf dalgalı renk karışımından oluşan davacı markasının varlığından bahisle marka hakkına tecavüzden söz edilmesi mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmek gerekir iken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.11.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/4087 K. 2007/12269
T. 2.10.2007
• TESCİLLİ MARKA ( Nice Anlaşması'nda Birlik Ülkeleri Tarafından Sınıflandırmanın Esas Sistem Olarak Kabul Edilmesi Zorunluluğu Getirilmediği/Bağlayıcı Olmadığı - Marka Sahibinin Markanın Açıkça Farklı Ürünler İçin Tescil Edilmesine Karşı Çıkamayacağı )
• MARKANIN TERKİNİ ( Tescilli Marka Sahibinin Markanın Açıkça Farklı Ürünler İçin Tescil Edilmesine Karşı Çıkamayacağı - Mahkemece 29 ve 30. Sınıf ve Alt Gruplarda Yer Alan Emtiaların Her Biri Açısından Bilirkişi Raporu Alınacağı )
• NİCE ANLAŞMASI ( Markanın Terkini Talebi - Birlik Ülkeleri Tarafından Sınıflandırmanın Esas Sistem Olarak Kabul Edilmesi Zorunluluğu Getirilmediği/Bağlayıcı Olmadığı )
KHK-556/m.25
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin *S..." adlı markayı yiyecek maddeleri için tescil ettirdiğini, davalı şirketin de S... ibaresinin marka olarak tescili için başvurduğunu, müvekkilince yapılan itirazların davalı TPE tarafından kabul edilmediğini ileri sürerek, tescil edilmesi halinde davalı şirket markasının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Türkiye'nin de taraf olduğu Nice Anlaşması'nda Birlik Ülkeleri tarafından sınıflandırmanın esas sistem olarak kabul edilmesi zorunluluğu getirilmediğine göre, TPE'nin yönetmelik ile sınıflandırmayı esas sistem olarak kabul etmesi bağlayıcı değildir. Tescilli marka sahibinin markanın açıkça farklı ürünler için tescil edilmesine karşı çıkması mümkün değildir. Mahkemece, 29 ve 30. sınıf ve alt gruplarda yer alan emtiaların her biri açısından bilirkişi raporu alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara Birinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 15.02.2006 tarih ve 2005/413-2006/54 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "S..." adlı markayı 1993 tarihinde yiyecek maddeleri için tescil ettirdiğini, davalı şirketin de S... ibaresinin marka olarak tescili için başvurduğunu, müvekkilince yapılan itirazların davalı TPE tarafından kabul edilmediğini ileri sürerek, YİDK'nın 11.06.2001 tarih ve M-866 sayılı kararının iptaline, tescil edilmesi halinde davalı şirket markasının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı A... Gıda San. ve Tic. A.Ş. vekili, davacı markasının sadece 30. sınıfta yer alan bir kısım ürünleri kapsadığını, müvekkili başvurusunun ise 29, 30 ve 32. sınıfa giren ürünlere ilişkin olup, davacı markasından farklı emtialarda kullanılacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı TPE vekili, davaya konu "S..." ibareli marka başvurusunun, davacı tarafın markası ile aynı lat sınıfa giren mallar çıkartılmak suretiyle resmi marka bülteninde ilan edildiğini, kalan malların davacının tescilli markasından farklı alt grupları kapsadığı, bu durumda iltibastan söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, Dairemizin 12.10.2004 tarihli karannda yazılı gerekçeyle davalılar yararına bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda alman bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davalı markası ile davacı markasında yer alan "S..." ibaresinin tıpatıp birbirinin aynısı olduğu, daha önce tescil edilmiş bir markanın aynı veya benzeri bir markanın aynı sınıfla fakat farklı alt gruplarda yer alan mal ve hizmetler için tescil edilebileceği, marka hukuku ağsından aynı veya benzer markalarda korumanın kapsamının, bir sınıfta yer alan bütün emtialar değil, ilgili sınıfın alt gruplarında yer alan emtialar olduğu, davalı markasından davacı markasının kapsadığı aynı tür mallar çıkarıldıktan sonra kalan malların davacının tescilli markasındaki mallar ile aynı ait grup içerisinde yer almadığından iltibas olmayacağı gibi, 32. sınıfa dahil emtialar olan alkollü ve alkolsüz biralar, bira mayalan ve bira yapımında kullanılan preparatlar için bu hususun tartışmasız olduğu, davacı ve davalı markalarının aynı sınıf mallar için tescil edilmiş olduğu halde hiçbir alt grup açısından kesişmediği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, 32. sınıf emtialara ilişkin olarak verilen karara yönelik davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Dava, YİDK kararlarının iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı şirketin tescilini istediği markanın, daha önceden davacı adına tesciili marka ile farklı alt grup emtialar için olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
556 sayılı KHK'nın 24. maddesinde markaların kullanılacağı mallar veya hizmetler, marka tescili amaçları için malların veya hizmetlerin uluslararası sınıflandırmasına ilişkin esaslara göre sınırlandırılacağı, sınıflandırma ile ilgili ilkelerin yönetmelikle belirleneceği benimsenmiştir.
Yasanın işaret ettiği uluslararası düzenleme olan Nice Anlaşması ile mal ve hizmetler, gösterdikleri ortak Özellikler gözönünde tutularak sınıflandırılmış olup, ilk 34 sınıf mallar, son 11 sınıfta da "hizmetler" sınıflandırılmıştır.
Nice Anlaşması'nın 2/1. maddesi ile bu anlaşma ile tanımlanan gereklere göre sınıflandırmanın etkisi özel Birlik Ülkelerinin her biri tarafından belirlenecektir. Sınıflandırma, tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi veya hizmet markalannın tanınması konusunda bağlayıcı olmayacaktır,
Görüldüğü gibi anlaşmada, özel Birlik Ülkeleri sınıflandırmanın etkisini belirleme yetkisine sahiptir. Birlik Ülkeleri İsterlerse bu sınıflandırmayı esas sistem olarak, isterlerse yardıma sistem olarak kabul edebilirler. Sınıflandırmanın esas sistem olarak kabul edildiği ülkelerde mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıkları sınıflara göre değerlendirilmektedir. Sınıflandırmanın yardımcı sistem olarak kabul edildiği ülkelerde ise mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıkları her somut olaya göre, değişik kriterler gözetilerek belirlenmektedir.
556 sayılı KHK'da sınıflandırma konusunda uluslararası anlaşmalara atıf yapılmış olduğundan ve Türkiye'nin de taraf olduğu Nice Anlaşması'nda Birlik Ülkeleri tarafından sınıflandırmanın esas sistem olarak kabul edilmesi zorunluluğu getirilmediğine göre, TPE'nin yönetmelik ile sınıflandırmayı esas sistem olarak kabul etmesi bağlayıcı değil, ancak yardım fonksiyonlu olduğunun kabul edilmesi gerekmektedir. Zira, tescilli marka sahibinin markanın açıkça farklı ürünler için tescil edilmesine karşı çıkması mümkün değildir.
Mal ve hizmet sınıf ve alt gruplannda benzerlik araştırmasında gözönüne alınması gereken kriterler ise; piyasanın anlayışı, benzer alıcı çevresine hitap edip etmediği, benzer ihtiyaçları giderip gidermediği, mal veya hizmetlerin birbiri yerine ikame edilebilme ve rekabet etme olanaklarının olup olmadığı, birinin diğerini tamamlama imkanı olup olmadığı, mal veya hizmetlerin dağıtım kanallarının ortak olması, kullanım yöntemleri-amaçları-hedeflenen halk kesiminin aynı olup olmadığı hususları olup, her somut olay için bu hususların araştırılması gerekmektedir.
Mahkemece, 29 ve 30. sınıf ve alt gruplarda yer alan emtiaların her biri açısından açıklanan hususlar dikkate alınarak, bilirkişi raporu alınması gerekirken, tescili istenen sınıf ve alt gruplar içerisinde yer alan emtiaların örnekseme yolu ile değerlendirilmeye tabi tutularak, benzer ürün olmadıkları kanaatine dayalı bilirkişi raporuna göre karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, kararın ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 02.10.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2006/11133 K. 2007/13757
T. 5.11.2007
• MARKA ( Tescil Edildikten Sonra Kullanılması ve Hükümsüzlük Davası Açılıncaya Kadar Geçen Sürede Tescil Edildiği Mallar veya Hizmetlerle İlgili Olarak Ayırt Edici Bir Nitelik Kazanması Halinde Tescilin Hükümsüz Sayılamayacağı )
• HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI ( Bir Markanın Tescil Edildikten Sonra Kullanılması ve Hükümsüzlük Davası Açılıncaya Kadar Geçen Sürede Tescil Edildiği Mallar veya Hizmetlerle İlgili Olarak Ayırt Edici Bir Nitelik Kazanması Halinde Tescilin Hükümsüz Sayılamayacağı )
• MARKANIN TESCİL EDİLDİKTEN SONRA KULLANILMASI ( Hükümsüzlük Davası Açılıncaya Kadar Geçen Sürede Tescil Edildiği Mallar veya Hizmetlerle İlgili Olarak Ayırt Edici Bir Nitelik Kazanması Halinde Tescilin Hükümsüz Sayılamayacağı )
• AYIRT EDİCİLİK ÖZELLİĞİ ( Bir Markanın Tescil Edildikten Sonra Kullanılması ve Hükümsüzlük Davası Açılıncaya Kadar Geçen Sürede Tescil Edildiği Mallar veya Hizmetlerle İlgili Olarak Ayırt Edici Bir Nitelik Kazanması Halinde Tescilin Hükümsüz Sayılamayacağı )
ÖZET : Bir markanın tescil edildikten sonra kullanılması ve hükümsüzlük davası açılıncaya kadar geçen sürede tescil edildiği mallar veya hizmetlerle ilgili olarak ayırt edici bir nitelik kazanması halinde tescil hükümsüz sayılamaz.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( İstanbul İkinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 13.07.2006 tarih ve 2004/625-2006/207 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Amerika'daki firmanın "Z..." markası ile pazarladığı pas önleyici ambalaj ve koruma malzemelerini ülkemizde piyasaya sunan distribütör şirket olduğunu, "V..."nin ambalaj malzemeleri üzerine uygulanan paslanmayı önleyici bir maddenin ve tekniğin adı olup, davalı şirketin aynı türde pas önleyici kağıt ve naylon torba imali ile uğraştığını, davalının "V..." ibaresini kötü niyetle tescil ettirdiğini ve müvekkili ürünlerini toplattığını, ticaret alanında herkesçe kullanılan bir tanım ve genel anlam ifade ettiğini, 556 sayılı KHK'nın 7/a, c ve d bentlerine göre mutlak red nedeni sayıldığını, yardımcı unsur olarak kullanılabilen ancak ayırt edicilik unsurunun bulunmaması nedeniyle tek başına kullanılmaması gereken bu ibarenin davalının tekeline bırakılamayacağını ileri sürerek, markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, 1992 yılında kurulan davalı şirketin, uçucu pas önleyici ambalaj üretimini Türkiye'de yapan tek kuruluş olduğunu, bu ürünü ithal veya üretim yoluyla ülkemizde tanıtımını gerçekleştirdiğini, 1997 yılında tescil ettirdiğini, davanın süre yönünden reddi gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece dosya kapsamına, toplanan kanıtlara ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, 556 sayılı KHK'nın 70/1-a ve c bentlerine göre tescil engeli oluştuğu, dava açmanın tanınmış markalara kıyasla 5 yıllık süre ile sınırlanması gerektiği, ancak kötüniyetli tescil varsa süre sınırının bulunmadığı, kötüniyetli tescil KHK'nın 42. maddesinde hükümsüzlük nedeni olarak belirtilmemiş ise de, KHK'nın 35. maddesinde buna ilişkin itirazın yayından itibaren 3 ay içerisinde yapılması gerektiğinin öngörüldüğü, davalının herkesin kullanma hakkını haiz ibareyi tescil ettirmesinin, MK.nun 2. maddesi ve KHK anlamında iyiniyetli kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davalı D... Deniz Yapı San. Tic. Ltd. Şti. adına Marka Tescil Başvurularına Ait Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ'e göre 01, 02 ve 17. sınıflardaki bir kısım emtia için 1997/191892 sayı ile tescilli "V..." markasının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42/1-a bendi uyarınca hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve kararın ilanına karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, davalı tarafından marka tescil ettirilirken bu markayı oluşturan harflerin korozyon alanında kullanılan uluslararası terimin baş harflerini oluşturduğunun bilindiği, buna göre V... ibaresinin ilgili çevre tarafından hangi anlama geldiğinin de bilindiğinin kabulü gerektiği, kimya ve metalürji mühendisleri ile ilgili ürünlerin ticaretini yapan firmalar tarafından da bu özelliğe sahip ürünler için kullanılan genel bir terim olduğu gerekçesiyle, 556 sayılı KHK'nın 7/a ve c bentleri uyarınca hükümsüzlük kararı verilmiştir.
Davalı vekili, cevap dilekçesi ile yargılama aşamasında, markayı oluşturan "V..." ibaresinin "Uçucu Pas Önleyici" kavramının İngilizce karşılığının baş harflerinden oluştuğunu kabul etmekte ancak, müvekkili şirketin kuruluşunu müteakip Türkiye'de ilk defa korozyon önleme konusunda kendi tesislerinde lisanslı üretime başlayıp, halen korozyon önleyici ambalaj üretimi yapan tek kuruluş olduğunu, bu konuda Türkiye ve Ortadoğu distribütörü olduklarını, Türkiye'de tanıtımını sağladıklarını, markanın tescilinden itibaren yedi yıldır da kullanmaları nedeniyle ayırt edici niteliğe haiz olduklarını savunmuştur.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42/son fıkrasına göre, "bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise, 7. maddenin ( a ), ( c ), ( d ) bentlerine göre tescili hükümsüz sayılamaz". Ancak, KHK'nın ( a ), ( c ) ve ( d ) bentleri uyarınca mutlak ret nedenlerinin varlığına rağmen tescili yapılan bir markanın, tescilden sonra kullanılması sonucunda, tescil edildiği mal veya hizmetlerle ilgili olarak kullanım sonucu ayırt edici nitelik kazanmış olması halinde hükümsüz kılınıp kılınmayacağı hususunda, 556 sayılı KHK'nın 42/son maddesinde açık bir düzenleme bulunmadığından, öncelikle bu durumun tartışılıp belirlenmesi gerekmiştir.
Az önce açıklanan husus ile ilgili olarak, gerek 40/94 sayılı AB Tüzüğü'nün 51/2. maddesinde ve mukayeseli Alman Markalar Kanunu ( MarkenG ) 50/2. maddesindeki düzenleme ve gerekse öğretide öne sürülen "bir markanın, tescilden sonra da kullanımla ayırt edici nitelik kazanması halinde hükümsüz sayılamayacağıma ilişkin görüşler ( Arkan S., Marka Hukuku, Cilt II, s. 156-157; Karahan S., Marka Hukukunda Hükümsüzlük Halleri, s. 33; Yasaman H., Marka Hukuku, Cilt II, s. 871; Tekinalp Ü., Fikri Mülkiyet Hukuku, Dördüncü Bası, s. 446 ) ve Türk Marka Hukuku'nca da benimsenen "kullanımla ayırt edici nitelik kazanılması" ilkesi gözönüne alındığında; "bir markanın tescil edildikten sonra kullanılması ve hükümsüzlük davası açılıncaya kadar geçen sürede tescil edildiği mallar veya hizmetlerle ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanması halinde 7. maddenin ( a ), ( c ) ve ( d ) bentlerine göre tescilinin hükümsüz sayılamayacağı" şeklinde uygulanarak bu husustaki yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun görülmüştür.
O halde mahkemece, davaya konu "V..." markasının 31.12.1997 tarihinde yapılan tescilinden itibaren marka sahibi davalı tarafından yukarıda açıklanan şekilde 556 sayılı KHK'nın 7/son maddesine göre kullanım ile ayırt edicilik kazandırılıp kazandırılmadığı konusunda taraf delillerinin toplanarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile kararın ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 05.11.2007 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY :
Dava, davalıya ait "V..." markasının hükümsüzlüğüne ilişkin olup, mahkemece davalının tescilinin kötüniyetli bir tescil olduğu sonucuna varılarak 556 sayılı KHK'nın 42/1-a maddesinde tanınmış markalar için öngörülen ve Dairemizin emsal kararlarıyla da ( Bkz. Dr. H. Karan, M. Kılıç, Markaların Korunması 556 sayılı KHK Şerhi ve İlgili Mevzuat, s. 386, 1997/5417 E., 1997/9676 K. ) diğer markalar için de uygulanması kabul edilen 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmasından sonra açılan davanın esasına girilerek 556 sayılı KHK'nın 7/1-a ve c fıkraları ve aynı Kararname'nin 42. maddesi uyarınca davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Mahkemece kabul edildiği ve sayın çoğunlukça da benimsendiği üzere davacının tescili kötüniyetli bir tescil olup, dava bu nedenle süresinde kabul edilmiştir. Kötüniyetin hiçbir şekilde korunamayacağı da hukukun temel prensiplerinden birisidir. Bu itibarla, her şeyden önce davalı tarafın tescilden sonra markayı ayırt edici hale getirdiği ve bu nedenle tescilin korunması gerektiğine ilişkin davalı savunması dinlenemez.
Öte yandan, 556 sayılı KHK'nın 7/2. maddesi ve 42/son maddesi sadece tescilden önceki ayırt edici hale getirmeye yasal bir koruma getirmiş olup, KHK'da tescilden sonra ayırt ediciliğin korunacağına ilişkin bir hüküm mevcut değildir. Asıl olan markayı kullanma olduğundan ve kötüniyetle tescil ettirilen bir sürü marka da kullanılarak ve tanıtılarak ayırt edici hale getirilmiş olacağından, bu görüş kabul edildiğinde bir sürü işlemde KHK'nın 42. maddesi hükümleri işlevini yitirmiş olacaktır. Kötüniyetin hiçbir şekilde korunamayacağına ilişkin ilke de nazara alındığında, var olduğu belirtilen bir kanun boşluğunun da bu şekilde doldurulması mümkün değildir. Bu itibarla, tescilden sonra marka ayırt edici hale getirilmiş ise, hükümsüzlük talebinin reddi gerektiğine ilişkin bozma gerekçesinin yerinde olmadığı ve yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk kararına karşıyım.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9995 K. 2006/13737
T. 21.12.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Söz Edilebilmesi İçin Davalının Ürün Ambalajında Kullandığı Kompozisyonun Ürünün Nihai Tüketicileri Nezdinde Davacı Markası İle Karışıklığa Yol Açacak Şekilde Düzenlenmiş Olması Gereği )
• HAKSIZ REKABET ( Davalı Ambalajlarının Davacının Markası İle Karışıklığa Yol Açmadığı Anlaşıldığından Davanın Reddi Gereği )
• NİHAİ TÜKETİCİLER NEZDİNDE KARIŞIKLIĞA YOL AÇILIP AÇILMADIĞININ TESPİTİ ( Marka Hakkına Tecavüzden Söz Edilebilmesi İçin Davalının Ürün Ambalajında Kullandığı Kompozisyonun Davacı Markası İle Karışıklığa Yol Açacak Şekilde Düzenlenmiş Olması Gereği )
ÖZET : Davacı, tescilli markasının davalının ürün ambalajlarında kullanıldığı iddiasıyla haksız rekabetin ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi isteminde bulunmuştur. Marka hakkına tecavüzden söz edilebilmesi için davalının ürün ambalajında kullandığı kompozisyonun, ürünün nihai tüketicileri nezdinde davacı markası ile karışıklığa yol açacak şekilde düzenlenmiş olması gerekir. Başka bir anlatımla, tüketicinin davacının ürününü aldığı konusunda yanılgıya düşerek davalı ürünlerini satın almasına yol açılmış olmalıdır. Dosya kapsamından davalı ambalajlarının davacının markası ile karışıklığa yol açmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 05.05.2005 tarih ve 2004/314 - 2005/114 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 19.12.2006 gününde davacı avukatı E.D. ile davalı avukatı T.S. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi A.O. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin şekerleme ve çikolata sektöründe dünyada tanınmış bir firma olduğunu, Türkiye'de de birçok markanın sahibi olduğunu, bu markalardan 13.10.1989 tarih ve 115815 sayılı "şekil" ve dalga şeklini içeren "... +Şekil" markasının aynı tarihte tescil edildiğini, bu markalarda yer alan şekil unsurunun dünyaca tanınmış serisi markalar, ürün ambalaj ve displaylerinde bunların ayrılmaz bir parçası olarak yaygın biçimde kullanıldığını ve tüketici nazarında müvekkili ile bütünleştiğini, müvekkilinin ürünlerini belirleyici hale geldiğini, davalı şirketin " ... " isimli ürün ambalaj ve kutuları üzerinde davacının şekil markasını aynen kullanarak tescilli markaya tecavüzde bulunduğunu, davalının ambalajlarında kullandığı kırmızı-beyaz renkte ve dalgalı süt şeklinin marka olarak tescilinin olmadığını, davalının eyleminin 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9'uncu maddesinin ihlali niteliğinde olduğu gibi TTK'nun 57/5'inci maddesi gereğince de haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespitine, önlenmesine, hükmün ilanına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının tescilli markasını kullanmamasına bağlı olarak açılmış marka iptali davasının sonucunun beklenmesini, davanın iyi niyetten yoksun olduğunu savunarak davanın reddini ve red kararının ilanını istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, davalı yanın bekletici mesele yapılmasını istediği 2004/800 Esas sayılı davanın konusunun davacıya ait ... nolu markasının tamamının değil, sadece bir kısım mallar açısından hükümsüzlüğü ile ilgili olduğu, eldeki davanın konusunun ise hükümsüzlük istenen mallar dışındakilerle ilgili olması nedeniyle hükümsüzlük kararı verilse dahi eldeki davayı etkilemeyeceğinden sonucunun beklenmesine gerek görülmediği, bu davada haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz oluşturduğu iddia edilen " ... +Şekil"den ibaret markanın halen başvuru aşamasında olduğu ve tescil başvurusunu da davalının değil, ... Holding A.Ş.'nin yaptığı, bu nedenle de anılan başvurunun sonucunun beklenmesine gerek olmadığı, davacının 13.10.1989 tarihinde tescil edilmiş "şekil" ve " ... +Şekil" markasındaki şekil unsurunun davalı yanca " ... " markalı çikolata ve gofret ambalajlarında kırmızı/beyaz renkte yer aldığı, benzer mahiyetteki davalının." ... Sütlü ... " ürünün de dava konusu şeklin kullanıldığınailişkin 2002/810 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda da haksız rekabetin ve marka hakkına tecavüzün varlığına işaret edildiği gerekçesiyle, haksız rekabetin ve markaya tecavüzün tespiti ve önlenmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davacının tescilli şekil markalarının davalı yanca üretilen ürün ambalajlarında marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturacak şekilde kullanıldığı iddiasına dayalı olarak açılmış haksız rekabetin ve markaya tecavüzün önlenmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davacının iddiası sabit görülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9'uncu maddesi uyarınca marka hakkına tecavüzden söz edilebilmesi için davalının ürün ambalajında kullandığı kompozisyonun; ürünün nihai tüketicileri nezdinde davacı markası ile iltibasa neden olacak şekilde düzenlenmiş olması gerekmektedir.
Bu bakımdan, marka ve ambalaj ın kullanıldığı ürünlerin tüketici tarafından algılanış biçimi ve bu algıılama sonucunda karışıklığa sebebiyet verilerek tüketicinin davacının ürününü aldığı konusunda yanılgıya düşürülerek davalı ürünlerini satın almasına yol açılmış olmalıdır. O halde, davacı markalarını oluşturan işaretler ile davalı ürünlerine ait ambalaj kompozisyonlar karşılaştırılır iken, bu amaç gözetilerek işaretlerin bir bütün olarak bıraktıkları izlenim değerlendirilmelidir.
Davalıya ait "süt kremalı çikolata", "süt kremalı çikolatalı gofret" ve " ... " ibarelerini taşıyan ürün ambalajlarında mevcut gofret ve çikolata şekli, dökülmüş süt görüntüsü, renk ve yazıdan oluşan kompozisyon ile tüketiciye verilen mesaj, ambalaj içinde satılan ürünün içeriğinin kolayca algılanıp satın almalarını sağlamaya yöneliktir.
Davacıya ait şekil markasında benzer şekil ve renkler mevcut ise de; az önce açıklandığı üzere herhangi bir iltibas tehlikesi yaratılmayacak şekilde ambalaj içinde satılan ürünün niteliklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığı kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde açıkça anlaşılmaktadır.
Bu durumda sırf dalgalı renk karışımından oluşan davacı markasının varlığından bahisle marka hakkına tecavüzden söz edilmesi mümkün olmadığından davanın reddine karar verilmek gerekir iken yazılı gerekçeyle kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın davalı yararına BOZULMASINA, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, takdir olunan 500.00.YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9856 K. 2006/11389
T. 9.11.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ DAVASI ( Davacının Adına Kayıtlı Bulunan Markanın Davalılar Tarafından Ticaret Ünvanı Olarak Kullanılması Nedeniyle )
• MARKAYLA TİCARET ÜNVANININ BENZEMESİ ( Davacının Tescilli Markasıyla Davalının Ticaret Ünvanında Yer Alan İbarenin Benzer Olmaları NedeniyleTicaret Ünvanınının Terkin İsteminin Haklı Olması )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Hükümsüzlüğü İstenen Marka ile Davacı Markanın Sınıflarının Farklı Olmaları ve 566 Sayılı KHK'nın 8 inci Maddesi Kapsamında Tanınmışlık Düzeyi Bakımından Ayırt Edicilik Özelliğine Sahip Olduğu Hususunda Zararın İddia ve İspat Edilememesi Nedeniyle Hükümsüzlük İsteminin Reddedilmesi )
• HUSUMET ( Markanın Hükümsüzlüğü Davasında Davalı Türk Patent Enstitüsü'ne Husumet Düşmemesi Nedeniyle Bu Davalı Bakımından Davanın Husumet Nedeniyle Reddine Karar Verilmesi )
KHK-556/m.8
ÖZET : Mahkemece; iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara göre, asıl davada, davacının tescilli markası olan "L'ARTE" ile davalının ticaret unvanında yer alan "LARTE" ibaresinin benzer oldukları ve terkin isteminin haklı olduğu gerekçeleriyle, unvandaki anılan ibarenin terkinine, diğer istemlerin reddine, birleşen davada ise, hükümsüzlük davasında davalı TPE'ne husumet düşmeyeceği gerekçesiyle bu davalı bakımından davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalı bakımından ise hükümsüzlüğü istenen marka ile davacı markanın sınıflarının farklı olmaları ve 566 sayılı KHK. 8/4. maddesi kapsamında tanınmışlık düzeyi bakımından ayırt edicilik özelliğine sahip olduğu hususunda zararın iddia ve ispat edilememesi nedeniyle hükümsüzlük isteminin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 24.03.2005 tarih ve 2004/308-2005/181 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi birleşen ve asıl dava davacısı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ramazan Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, asıl davada, "L'ARTE" ibaresinin müvekkili adına 11.10.2000 tarihinden beri marka olarak tescilli olduğunu, davalı şirketin bu markayı kullandığını öğrendiklerini, durumu davalıya ihtar ettiklerini, davalının bu adı ticaret unvanı olarak tescil ettirdiğini bildirdiğini, oysa bunun müvekkilinin markasını tescil etmesinden sonra yapıldığını ve haksız olduğunu ileri sürerek, müvekkilinin marka hakkına tecavüzü ile haksız rekabetin tespiti ve önlenmesini, unvandaki "L'ARTE" ibaresinin terkinini, tabelanın indirilmesini, ilgili evrak ve reklam unsurlarının imhasını, 10 milyar TL. manevi tazminatın tahsilini ve hükmün ilanını talep ve dava etmiş; birleştirilen davada ise, davalının yargılama aşamasında "LARTE TEKNİK" ibaresini marka olarak tescil ettirdiğinin öğrenildiğini, bu markanın müvekkilinin markası ile benzer olduğunu ve karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu ileri sürerek, anılan markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket temsilcisi ve vekili, tarafların akraba olduklarını, önceden beraber çalıştıklarını, bu markanın kendilerince de önceden beri kullanıldığını, hisselerini devrettikten sonra da kullanmaya devam ettiklerini, ibarenin hem tescilli unvanlarında ve hem de tescilli markalarında yer aldığını ve bu nedenlerle kullanmalarına engel olunamayacağını savunarak, asıl ve birleşen davanın reddini istemişlerdir.
Birleşen davanın davalısı olan, davalı TPE vekili, tescil süresince markaya bir itirazın gelmediğini ve markanın tescilli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara göre, asıl davada, davacının tescilli markası olan "L'ARTE" ile davalının ticaret unvanında yer alan "LARTE" ibaresinin benzer oldukları ve terkin isteminin haklı olduğu gerekçeleriyle, unvandaki anılan ibarenin terkinine, diğer istemlerin reddine, birleşen davada ise, hükümsüzlük davasında davalı TPE'ne husumet düşmeyeceği gerekçesiyle bu davalı bakımından davanın husumet nedeniyle reddine, diğer davalı bakımından ise hükümsüzlüğü istenen marka ile davacı markanın sınıflarının farklı olmaları ve 566 sayılı KHK. 8/4. maddesi kapsamında tanınmışlık düzeyi bakımından ayırt edicilik özelliğine sahip olduğu hususunda zararın iddia ve ispat edilememesi nedeniyle hükümsüzlük isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, asıl ve birleşen davanın davacısı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, birleşen ve asıl dava davacısı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, birleşen ve asıl dava davacısı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 09.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9846 K. 2007/1087
T. 30.1.2007
• MARKANIN İPTALİ TALEBİ ( Marka Sahibince Markanın 5 Yıl Boyunca Aralıksız Kullanıldığının İspatı Gerektiği - İspat Yükü Davacının Aleyhine Olacak Şekilde Tersine Çevrilerek Talebin Reddine Karar Verilemeyeceği )
• MARKANIN KULLANIMI ( Markanın 5 Yıllık Süre İçinde Kesintisiz Olarak Kullanılması Gereği )
• İSPAT YÜKÜ ( Markanın İptali Talebi - Marka Sahibince Markanın 5 Yıl Boyunca Aralıksız Kullanıldığının İspatı Gerektiği/Davacının Aleyhine Olacak Şekilde Tersine Çevrilerek Talebin Reddine Karar Verilemeyeceği )
KHK-556/m. 7
ÖZET : Davacı vekili, `Huzur+Çorap+Şekil` markasının tescili için davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde yapmış olduğu başvurunun, diğer davalının markası mesnet gösterilerek reddedildiğini, oysa, davacı şirketin çorap sektöründe ayırt edici nitelik kazandırdığını markalar arasında iltibasta bulunmadığını, davalının markasını çorap sektöründe de kullanmadığını, davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nın davacı marka tescil başvurusunun reddine ilişkin kararının iptaline, markanın davacı adına tesciline, davalı Huzur Giyim San.A.Ş. adına tescilli Huzur+Şekil markasının çorap emtiası için hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Markanın, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde, haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma 5 yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde marka iptal edilir. Söz konusu kullanımın marka sahibince ispatlanması gerekir. Mahkemece ispat yükü ters çevrilerek, davalı markasının kullanılmaması hususunun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması hukuka aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 17.05.2005 tarih ve 2004/284 - 2005/296 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 30.01.2007 gününde davacı avukatı Orkun Ağaoğlu ile davalılardan Huzur Giyim San.A.Ş. avukatı Oktay Gerçeker ve diğer davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı avukatı Zeynep Üyümez gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, `Huzur+Çorap+Şekil` markasının tescili için davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde yapmış olduğu başvurunun, diğer davalının 166518 sayılı markası mesnet gösterilerek reddedildiğini, oysa, davacı şirket ortaklarından Sadık Özen'in Huzur Çorap firmasını 1973 yılında kurup, Huzur markasını kullanmaya başladığını, çorap sektöründe ayırt edici nitelik kazandırdığını ayrıca 1981 yılında marka olarak tescil ettirdiğini ve firmanın büyümesine paralel olarak davacı şirketin kurulduğunu ve 1992 yılında Huzur Çorap markasının şirkete devredildiğini, markanın aralıksız olarak kullanıldığını bu kullanım sonucu markanın tanındığı ve ayırt edici nitelik kazandığını, kaldı ki markalar arasında iltibasta bulunmadığını, davalının markasını çorap sektöründe de kullanmadığını, ayrıca, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42 nci maddesinin ( b ) bendi ile 8 inci maddeye yapılan atıf nedeniyle hükümsüzlük sebebi olduğunu ileri sürerek, davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nın davacı marka tescil başvurusunun reddine ilişkin kararının iptaline, markanın davacı adına tesciline, davalı Huzur Giyim San.A.Ş. adına tescilli Huzur+Şekil markasının çorap emtiası için hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekili, davacı tarafından başvuruya konu markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/11 nci maddesi hükmü gereğince ayırt edicilik kazandığı ileri sürülmekle birlikte bu iddianın kanıtlanamadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Davalı Huzur Giyim San. ve Tic.A.Ş. vekili davaya cevabında, `HUZUR` markasının müvekkilince ilk kullanılma tarihinin 1963 yılı olup, aralıksız olarak kullanıla geldiğini, davacının devraldığını belirttiği markanın koruma süresinin dolmuş olmasına rağmen yenilenmediğinden hükümsüz kaldığını, davalı şirketin merkezi Şişli'de olduğundan davanın da burada açılmasının gerektiğini, davacının `Huzur+Çorap+Şekil` markasına ayırt edici nitelik kazandırdığının da doğru olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi rapor ve ek raporuna nazaran, davalıya ait 1995/166918 kod nolu markanın hükümsüzlüğü davasında yetki itirazının usulünce yapılmadığı, davacı şirketin tescilini istediği `Huzur+Çorap+Şekil` markasının tesciline engel olan 1995/166518 nolu markanın `H+Huzur+Şekil` biçiminde olup, her iki markanın birbirinin tıpatıp aynısı olmadığı ancak ayırt edilemeyecek kadar benzer oldukları, davacı tarafından tescili istenilen ibarenin ilk on yıl tescilli marka olarak, son dokuz yılda tescilsiz marka olarak fiilen kullanıldığı, toplam 19 yıllık eylemli kullanım sonucunda hem ilgili toplumsal çevrede davacı lehine Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/3 üncü maddesi anlamında bir sınai hak doğduğu ve markanın kullanım belgeleri nedeniyle Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/2 nci maddesi anlamında ayırt edici bir nitelik kazandığını, davacının tescil başvurusunu kötü niyetle yaptığını söylemenin mümkün olmadığı, Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/2 nci maddesindeki koşulların tamamının davacı lehine gerçekleştiği, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının yerinde olmadığı, davalı markasının 5 yıldır kullanılmadığı iddiasının davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulü ile Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 23.09.2002 tarih ve m-1727 sayılı kararının iptaline, davacı tarafından tescil başvurusu yapılan `HUZUR+ÇORAP+Şekil` kompozisyonundan oluşan markanın 25/2 nci sınıfta bulunan ürünler yönünden davacı şirket adına tesciline ( tescil işlemlerinin kaldığı yerden devam ettirilmek suretiyle ), davacının davalı şirket ait 1995/166518 nolu markanın hükümsüzlüğü isteminin ispat edilemediğinden ve 5 yıllık zamanaşımı süresi dolduğundan reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı adına tescilli markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42 ( b ) maddesi uyarınca hükümsüzlüğünün 5 yıllık yasal süresi içerisinde talep edilmemiş olmasına göre, davalılar vekillerinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Ancak, davalı şirkete ait markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14 üncü maddesi uyarınca iptali de talep edilmiştir. Markanın, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde, haklı bir neden olmadan kullanılmaması veya bu kullanıma 5 yıllık bir süre için kesintisiz ara verilmesi halinde marka iptal edilir. Söz konusu kullanımın Dairemizin yerleşik uygulaması gereğince marka sahibince ispatlanması gerekir ( 2000/5437 Esas, 332 Karar, 2003/9332 Esas, 2004/4315 Karar sayılı ilamları ). Mahkemece ispat yükü ters çevrilerek, davalı markasının kullanılmaması hususunun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 01.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan ayrı ayrı alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 30.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9360 K. 2006/9986
T. 9.10.2006
• MARKA TESCİLİ ( Tek Rengin Ayırt Edici Özelliği Bulunmadığından Tek Renkten Oluşan İşaretlerin Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Üç Rengin Bir Araya Getirilmesinden Oluşturulan Renk Kombinasyonunun Marka Tescilinin Uygun Olduğu )
• TEK RENKTEN OLUŞAN İŞARET ( Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Tek Rengin Ayırt Edici Özelliği Bulunmadığı Üç Renkten Oluşan Renk Kombinasyonunun Tescil Edilmesinin Uygun Olduğu )
• AYIT EDİCİ ÖZELLİK ( Tek Renkten Oluşan Markanın Ayırt Edici Özelliği Bulunmadığı - Üçlü Renkten Oluşan Kombinasyonun Ayırt Edici Özelliği Bulunduğu )
ÖZET : Kural olarak tek bir renkten oluşan işaretlerin, tek rengin kendi başına ayırt edici özelliğinin olmaması ve bunun herkes tarafından kullanılmasının hakkaniyet gereği bulunması nedeni ile marka olarak tescili mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.02.2005 tarih ve 2004/867-2005/99 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı TPE. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin şekil markası tescili başvurusunun en son YİDK.ca ayırt edici olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 26.03.2004 tarih ve M-642 sayılı red kararının iptali ile şekil marka başvurusunun ayırt edici ve tescile uygun olduğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu marka başvurusu ile ilgili alınan kararların hukuka, yasaya ve usule uygun olarak alındığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar doğrultusunda, kural olarak tek bir renkten oluşan işaretlerin, tek rengin kendi başına ayırt edici özelliğinin olmaması ve bunun herkes tarafından kullanılmasının hakkaniyet gereği bulunması nedeni ile marka olarak tescilinin mümkün olmadığı, iş bu davada ise tescili istenen işaretin üçlü bir renk kombinasyonundan ibaret bulunduğu, özel olarak tasarlanıp üç rengin bir araya gelmesi sonucunda bir renk kompozisyonu şeklinde tescil ettirilmek istendiği, 556 sayılı KHK.'nın 5. ve 7/1-a maddesi anlamında ayırt edici niteliğinin bulunduğu ve tescil edilebilirlik koşullarını kapsadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 09.10.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9098 K. 2006/9958
T. 9.10.2006
• İLTİBAS ( Davacının İbare ve Markaları ile Davalının İbaresinin Tek Başına Kullanılması Durumunda İltibas Oluşturduğu/Markaların Bütün Olarak Bıraktıkları İzlenimin Gözönüne Alındığı - YİDK Kararının İptali ve Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verilmesi Gereği )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Davalının Kullandığı İbarenin İltibasa Yol Açması/Tanınmışlık İddiası Üzerinde Durulmasına Gerek Kalmadığı - Karar Kesinleşinceye Kadar Yapılan Faaliyetlerin Haksız Rekabet Oluşturmayacağı )
• HAKSIZ REKABET ( Markanın Hükümsüzlüğü Kesinleşinceye Kadar Yapılan Faaliyetlerin Haksız Rekabet Oluşturmayacağı )
• ORTALAMA TÜKETİCİ ( Aynı Sınıf Emtialara İlişkin Olarak Farklı İki Marka Karşısında Olduklarını Anlamalarına Rağmen Bu Markaların Aynı İşletmeye Ait Olduğunu Sanmalarının İltibas Oluşturacağı )
KHK-556/m. 8/1-b
ÖZET : Davalının marka başvurusu üzerine davacının benzerlik ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, davacıya ait `Koçbaşı şekli+Koç` ibareli ve diğer tescilli markaları ile KOÇGOLD ibaresinin tek başına kullanılması durumunda iltibas olduğunun sabit olduğu, diğer esaslı unsur olan türetme `koçgon` ibaresinin bir anlamı bulunmadığı, her ne kadar dava konusu başvuru ile davacı markaları arasında bir benzerlik yoksa da, markaların bütün olarak bıraktıkları izlenim gözönüne alındığında göze çarpan ve ortalama tüketicinin hafızasında kalan kısmının `Koç` sözcüğü olduğu, ortalama alıcıların aynı sınıf emtialara ilişkin olarak farklı iki marka karşısında olduklarını anlamalarına rağmen bu markaların aynı işletmeye ait olduğunu sanmaları yada bu malları üreten işletmeler arasında idari/ekonomik anlamda bir bağlantı bulunduğu düşüncesine kapılmalarının da iltibas tehlikesi oluşturduğu, markalar arasında iltibas tehlikesinin varlığı nedeniyle tanınmışlık iddiası üzerinde durulmasına gerek kalmadığı, bu nedenle YİDK kararının iptali ve markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği, davalı adına tescil edilen markanın hükümsüzlüğüne karar verilip kesinleşinceye kadar, davalının tescilli markasına dayalı olarak yaptığı dava konusu faaliyetlerin haksız rekabet oluşturmayacağı, bu nedenle dava tarihine kadar olan eylemlerinin haksız rekabet sayılarak diğer istemlerinin kabulüne karar verilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.03.2005 tarih ve 2004/467-2005/195 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Koç markası ile dünyaca tanınmış bir firma olduğunu, davalı şirketin, bu marka ile iltibas yaratacak şekilde `KOÇGOLD koçgon` ibaresinin tescili için diğer davalı TPE'ye başvurduğunu, müvekkilinin itirazının nihai olarak reddedildiğini, bu red kararının haksız olduğunu ileri sürerek, 19.06.2003 tarih ve M-1289 nolu YİDK kararının iptaline, davalı markasının terkinine, davalı şirketin haksız rekabet ve markaya tecavüzünün önlenmesine, davalı markasını taşıyan emtiaların ve basılı evrakın toplatılmasına ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, tarafların markalarının benzer olmadıklarını, ortalama tüketicilerin markaları karıştırmasının mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, dava konusu başvurunun şekil ve anlam bakımından davacı markasından farklı olduğunu, tüketicilerin markaları karıştırmalarının söz konusu olmadığını, müvekkilinin de soyadını marka olarak kullanma hakkı olduğunu, aksi düşüncenin davacı şirketin bulunduğu alanda tekel olması sonucunu doğuracağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre, davalının marka başvurusu üzerine davacının benzerlik ve tanınmışlık iddiasıyla itirazda bulunduğu, davacıya ait `Koçbaşı şekli+Koç` ibareli ve diğer tescilli markaları ile KOÇGOLD ibaresinin tek başına kullanılması durumunda 556 sayılı KHK'nin 8/1-b bendi anlamında iltibas olduğunun Ankara 5.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 2003/243 Esas sayılı ilamı ile sabit olduğu, diğer esaslı unsur olan türetme `koçgon` ibaresinin bir anlamı bulunmadığı, her ne kadar dava konusu başvuru ile davacı markaları arasında 556 sayılı KHK'nin 7/1-b maddesi anlamında bir benzerlik yoksa da, markaların bütün olarak bıraktıkları izlenim gözönüne alındığında göze çarpan ve ortalama tüketicinin hafızasında kalan kısmının `Koç` sözcüğü olduğu, ortalama alıcıların aynı sınıf emtialara ilişkin olarak farklı iki marka karşısında olduklarını anlamalarına rağmen bu markaların aynı işletmeye ait olduğunu sanmaları yada bu malları üreten işletmeler arasında idari/ekonomik anlamda bir bağlantı bulunduğu düşüncesine kapılmalarının da 556 sayılı KHK'nin 8/1-b maddesi anlamında iltibas tehlikesi oluşturduğu, markalar arasında iltibas tehlikesinin varlığı nedeniyle tanınmışlık iddiası üzerinde durulmasına gerek kalmadığı, bu nedenle YİDK kararının iptali ve markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği, davalı adına tescil edilen markanın hükümsüzlüğüne karar verilip kesinleşinceye kadar, davalının tescilli markasına dayalı olarak yaptığı dava konusu faaliyetlerin haksız rekabet oluşturmayacağı, bu nedenle dava tarihine kadar olan eylemlerinin haksız rekabet sayılarak diğer istemlerinin kabulüne karar verilemeyeceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekilleri ayrı ayrı temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilleri ayrı ayrı tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenlerden ayrı ayrı alınmasına, 09.10.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8456 K. 2006/9170
T. 25.9.2006
• MARKA TESCİLİ ( TPE Kararının İptali Talebi - Başvurudan Önce Kullanımla Ayırt Edicilik Kazandırdığı Hususunun İspatlanamamış Bulunmasına Göre Davanın Reddinin İsabetli Olduğu )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ KARARININ İPTALİ TALEBİ ( Başvurunun Reddine İlişkin - Başvurudan Önce Kullanımla Ayırt Edicilik Kazandırdığı Hususunun İspatlanamamış Bulunmasına Göre Davanın Reddinin İsabetli Olduğu )
• AYIRT EDİCİ ÖZELLİK ( Marka Tescili Talebi - 556 Sayılı KHK’nin 7/Son Maddesindeki Koşulların Oluştuğu/Başvurudan Önce Kullanımla Ayırt Edicilik Kazandırdığı Hususunun İspatlanamamış Bulunmasına Göre Davanın Reddinin İsabetli Olduğu )
KHK-556/m.7/son
ÖZET : Dava marka tescili için yapılan başvurunun reddine ilişkin davalı TPE kararının iptali ve anılan markanın tescili talep edilmiştir. Davacının tescil başvurusunda 16/6. sınıfta yer alan "gazete" emtiasını göstermemiş bulunmasına ve bu sınıf bakımından kendisini sadece "matbaa ve ciltleme malzemesi" emtiaları ile bağlamış olmasına ve gerek bu emtialar gerekse 9. ve 25. sınıfa dahil diğer emtialar bakımından, 556 Sayılı KHK.'nin 7/son maddesindeki koşulların oluştuğunun, yani başvurudan önce kullanımla ayırt edicilik kazandırdığı hususunun ispatlanamamış bulunmasına göre davanın reddi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 27.04.2005 tarih ve 2004/51-2005/243 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin sahibi bulunduğu Turkish NeÒs Gazetesi'nin 30.01.2001 tarihinde yayın hayatına başlayıp bu tarihten itibaren tanınıp benimsendiğini, "Turkish NeÒs" ibaresinin marka olarak tescili için yaptıkları başvurunun, davalı TPE Markalar Dairesi Başkanlığı'nca 556 sayılı KHK.'nin 7/1 ( a ) bendi uyarınca ayırt edici olmadığı gerekçesiyle reddedildiğini, bu karara karşı yaptıkları itirazın da TPE-YİDK'nca kabul edilmediğini, oysa bu kararın anılan KHK.nin 7/son maddesine aykırı olduğunu, ayrıca İngilizce bir isimle çıkan ve belirli bir kitleye hitap eden bir gazetenin anılan ibareli marka tescil başvurusunun ayırt edici olmadığı gerekçesiyle ret edilemeyeceğini ileri sürerek, davalı TPE YİDK.nun 26.07.2002 tarih ve M-1409 sayılı kararın iptalini ve anılan markanın müvekkili adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu kararların hukuka uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, TPE-YİDK.kararlarının iptali için açılan bir davada, marka başvurusunun kapsadığı mal ve hizmetler ile Enstitü nezdindeki itiraz sebepleriyle sınırlı olarak inceleme yapılması gerektiği, davacının gazete emtiası ile yayıncılık hizmetleri sınıflarında yapılmış bir başvurusu olmadığına göre, davacı vekilinin gazete yayıncılığına dayalı olarak kullanımla ayırt edicilik kazanıldığı iddiasının kabule değer görülmediği, 556 sayılı KHK.'nin 7/1-a bendine göre yapılacak bir değerlendirmede, diğer bentlerde sayılan mutlak ret nedenlerinden ilgili olanların da re'sen incelenmesi gerektiği, bu anlamda "Turkish NeÒs" ibaresinin "iç ve dış giysiler, çoraplar, ayak giysileri" emtialarının yer aldığı 25.sınıf yönünden marka olarak tescilinin kamu düzenine aykırılık oluşturacağı, 9.ve 16.sınıftaki mallar bakımından da ayırt edici özelliğinden yoksun olduğu, zira anılan ibarenin aynı sektörlerde çalışanlar tarafından, ürünlerinin tanıtımı veya reklamları gibi faaliyetleri sırasında, ayrı ayrı veya birlikte kullanımının önlenemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve davacının tescil başvurusunda 16/6. sınıfta yer alan "gazete" emtiasını göstermemiş bulunmasına ve bu sınıf bakımından kendisini sadece "matbaa ve ciltleme malzemesi" emtiaları ile bağlamış olmasına ve gerek bu emtialar gerekse 9. ve 25. sınıfa dahil diğer emtialar bakımından, 556 Sayılı KHK.'nin 7/son maddesindeki koşulların oluştuğunun, yani başvurudan önce kullanımla ayırt edicilik kazandırdığı hususunun ispatlanamamış bulunmasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25.09.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8428 K. 2006/9150
T. 25.9.2006
• MARKA TESCİLİ ( Markaların Görsel ve Okunuş İtibariyle Birbirlerine Çok Yakın Oldukları Birebir Aynı Olmasa Bile Ayırt Edilemeyecek Kadar Benzer veya Karışıklık Yaratacak Kadar Benzer Bulundukları - Markanın Tescilinin Yapılmamasının İsabetli Olduğu )
• MARKALARIN BENZER NİTELİKTE BULUNMASI ( Markaların Görsel ve Okunuş İtibariyle Birbirlerine Çok Yakın Oldukları - Markanın Tescilinin Yapılmamasının İsabetli Olduğu )
• TANINMIŞ MARKA ( Markaların Görsel ve Okunuş İtibariyle Birbirlerine Çok Yakın Oldukları Birebir Aynı Olmasa Bile Ayırt Edilemeyecek Kadar Benzer veya Karışıklık Yaratacak Kadar Benzer Bulundukları - Markanın Tescilinin Yapılmamasının İsabetli Olduğu )
ÖZET : Mahkemece, davalı şirketin tescilini istediği markanın itirazlar sonucu 25/2, 4 ve 6. sınıflar yönünden ilana çıkarıldığı, tescil edilecek sınıf itibariyle davacının markasıyla aynı tür veya benzer ürünlerde kullanılacağı, markaların görsel ve okunuş itibariyle birbirlerine çok yakın oldukları, birebir aynı olmasa bile ayırt edilemeyecek kadar benzer veya karışıklık yaratacak kadar benzer bulundukları, ayrıca davacı markasının Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde önceden beri tescilli bulunduğu, reklam harcamaları, kullanım masrafları, yıllık ciro, kullanılan coğrafi alanlar bakımdan 556 sayılı KHK'nin 7/1-i ve 8/4-2 nci cümlesi anlamında tanınmış marka niteliğinde olduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kabulüne, TPE YDİK.nun kararının iptaline, davalı şirketin tescilini istediği markanın tescilinin yapılmamasına karar verilmiştir. Verilen karar dairece isabetli bulunmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Hakları Hukuk Mahkemesi'nce verilen 01.02.2005 tarih ve 2004/152-2005/36 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı TPE vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, asıl ve birleşen davasında 'DIADORA' ibareli markanın 11.02.1985 tarihinden itibaren 14, 18, 25, 28 ve 31 inci sınıf emtialarda kullanılmak üzere Türkiye'de tescilli bulunduğunu, tanınmış olan bu markanın bir çok ülkede tescil edildiğini, davalı şirketin 18, 24 ve 25 inci sınıf emtialarda kullanılma üzerek 'ADIDORA' ibareli markayı tescil ettirmek için diğer davalı kuruma başvurduğunu, anılan markanın müvekkili markasıyla her bakımdan karışıklığa neden olacağını, tanınmışlığından faydalanılmak istendiğini, kullanımının haksız rekabet oluşturacağını, tescil istemine itiraz edildiğini, davalı kurumca itirazın kabul edilmediğini ileri sürerek, TPE YDİK.nun 28.03.2000 tarih ve M-28 sayılı kararın iptaline, markanın tescilinin durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, müvekkilinin yaptığı işlemin doğru olduğunu, davacı markası ile tescili talep edilen marka arasında benzerlik bulunmadığını, birden ziyade ülkede tescilin markanın tanınmışlığı sonucunu doğurmayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı vekili, markalar arasında benzerlik olmadığını savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davalı şirketin tescilini istediği markanın itirazlar sonucu 25/2, 4 ve 6 ncı sınıflar yönünden ilana çıkarıldığı, tescil edilecek sınıf itibariyle davacının markasıyla aynı tür veya benzer ürünlerde kullanılacağı, markaların görsel ve okunuş itibariyle birbirlerine çok yakın oldukları, birebir aynı olmasa bile ayırt edilemeyecek kadar benzer veya karışıklık yaratacak kadar benzer bulundukları, ayrıca davacı markasının Türkiye ve dünyanın çeşitli ülkelerinde önceden beri tescilli bulunduğu, reklam harcamaları, kullanım masrafları, yıllık ciro, kullanılan coğrafi alanlar bakımdan 556 sayılı KHK'nin 7/1-i ve 8/4-2 nci cümlesi anlamında tanınmış marka niteliğinde olduğu gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın kabulüne, TPE YDİK.nun 28.03.2000 tarih ve M-227 sayılı kararının iptaline, davalı şirketin tescilini istediği markanın tescilinin yapılmamasına karar verilmiştir.
Kararı, davalı TPE vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı TPE vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı TPE vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25.09.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8389 K. 2006/9281
T. 26.9.2006
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ İLE SİCİLDEN TERKİNİ TALEBİ ( Kötüniyetle Tescil Edilen Markanın İptali Gerektiğinden Kabulü Gereği )
• KÖTÜNİYETLE TESCİL EDİLEN MARKA ( Terkini İçin Süre Konulamayacağı - Markanın İptali Gerektiği )
• AKİT ÜLKELERİN AYNI VEYA BENZER MALLAR İÇİN KULLANILDIĞI BİLİNEN MARKA ( Aynı veya Taklidinin Tescilini Ülke Yasalarına Göre Re'sen veya Talep Üzerine İptal Etmeyi Taahhüt Ettiği - Kötüniyetle Tescil Edilen Markanın İptali Gerektiği )
KHK-556/m.7
ÖZET : Dava, markanın hükümsüzlüğü ile sicilden terkini talebidir. Davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 6. Mükerrer maddesine göre kötüniyetle tescil edilen markanın terkini için süre konulamayacağı ve akit ülkelerin aynı veya benzer mallar için kullanıldığı bilinen markanın, aynı veya taklidinin tescilini ülke yasalarına göre re'sen veya talep üzerine iptal etmeyi taahhüt ettiği, anılan sözleşmenin 6. mükerrer 3. bendi anlamında kötüniyetle tescil edilen markanın iptali gerektiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12.04.2005 tarih ve 2004/637-2005/87 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden İnternational Co. For Engiering&Air Conditioning'in klima ve benzeri soğutucu emtianın üretimi ve ticareti ile uğraşan dünya çapında tanınmış MISIR firması olduğunu, "AMERICOOL" markasının Mısır, Amerika ve topluluk markası olarak tescilli sahibi olduğunu, diğer davacının ise İnternational Co. For Engiering&Air Conditioning'in Türkiye distribütörü olduğunu, davalının ise müvekkilinin "AMERICOOL" markalı ürünlerin Türkiye'ye ithaline ve pazarlanmasına izin verdiği şirket olduğunu, davalının daha önceden ihdas ve istimal etmediği "AMERICOOL" ticari markasını, müvekkiline ait olduğunu bilerek, izin almadan gizlice ve kötüniyetle adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin "AMERICOOL" markalı klimaların Mısır, Avrupa, Türkiye ve Amerika'da satışını ve reklamını yaparak, pazarını oluşturarak tanınmış hale getirdiğini, Paris Sözleşmesi uyarınca anılan markanın korunma altında olduğunu ileri sürerek, davalı adına tescilli "AMERICOOL" markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin davacılardan İnternational Co. For Enginering&Air Conditioning'in Türkiye distribütörü olduğunu, bu davacının daha sonra diğer davacının kurucusu olan ve müvekkilinin o tarihlerde genel müdürü olan dava dışı Önder Uluğ'a marka tescili işlemlerine ilişkin muvafakat vermesi üzerine, marka tescili yoluna gittiklerini, yapılan tescil işleminin uluslararası sözleşmeler ve ticari teamüllere uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, bir dönem davacı İnternational Co. For Enginering&Air Conditioning'in distribütörü olan davalıya verdiği sertifikaları, markanın izinsiz olarak kendi adına tescil ettirilmesi, satış sonrası hizmetlerde yetersizlik ve kalite düşüklüğü gerekçeleri ile iptal ettiği, taraflar arasında olduğu davalı tarafça iddia edilen, marka tesciline ilişkin herhangi bir belgenin dosyaya sunulmadığı, 556 sayılı KHK'nin 7 nci maddesinde yer alan mutlak red sebeplerinin mevcudiyeti halinde hükümsüzlük davasının her zaman açılabileceği, davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 6 ncı Mükerrer maddesine göre kötüniyetle tescil edilen markanın terkini için süre konulamayacağı ve akit ülkelerin aynı veya benzer mallar için kullanıldığı bilinen markanın, aynı veya taklidinin tescilini ülke yasalarına göre re'sen veya talep üzerine iptal etmeyi taahhüt ettiği, anılan sözleşmenin 6 ncı mükerrer 3 üncü bendi anlamında kötüniyetle tescil edilen "AMERICOOL" markasının iptali gerektiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 26.09.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8046 K. 2006/8157
T. 10.7.2006
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ TALEBİ ( Dava Konusu İşaret İle Davacı Markasının Kapsadığı Emtiaların da Aynı ve Benzer Türden Bulunduğu )
• MARKA TESCİLİ ( Dava Sırasında Dava Konusu İşaretin Davalı Şirket Adına Marka Olarak Tescil Edildiği Gerekçesiyle Davanın Kabulünün İsabetli Olduğu - Markanın Hükümsüzlüğü Talebi )
• MARKADAKİ İŞARET ( İle Davacı Markasının Kapsadığı Emtiaların da Aynı ve Benzer Türden Bulunduğu - Markanın Hükümsüzlüğü Talebinin Kabulünün İsabetli Olduğu )
ÖZET : Davacı, kesinleşen davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, her iki tarafın markalarındaki ibarelerin aynı olmasa da, sadece baş harf değişikliği ve büyük-küçük harf yazım karakteri dışında görsel, ses uyumu ve telaffuz açısından belirgin bir benzerlikte olduğu, bu benzerliğin, işaretin kullanılacağı ürünlerin ortalama alıcıları nezdinde davacı markası ile dava konusu işaret arasında bağlantı veya ilişki bulunduğu ihtimali de dahil, karışıklığa yol açma tehlikesi yaratacağı, dava konusu işaret ile davacı markasının kapsadığı emtiaların da aynı ve benzer türden bulunduğu, dava sırasında dava konusu işaretin, davalı şirket adına marka olarak tescil edildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmesi isabetllidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 06.04.2005 tarih ve 2004/979-2005/212 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, kozmetik ve sabun üretiminde 75 yıldan fazla bir süredir Türkiye ve Dünya üzerinde faaliyet gösteren müvekkili şirketin kullandığı ve 1990 yılında da adına tescil ettirdiği "Fax" markasının tanınmışlık seviyesinden yararlanmak amacıyla, aynı eşya sınıflarında davalı şirket tarafından "Hax" ibaresinin marka olarak tescili başvurusunda bulunulduğunu, her iki markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olduğu gerekçesiyle başvurunun reddi konusunda yaptıkları itirazın reddedildiğini ileri sürerek, davalı TPE-Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 18.05.2004 gün ve M-926 sayılı kararının iptalini ve kesinleşen davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, müvekkili kararının hukuka uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiş, diğer davalı temsilcisi, duruşmalara katılmamış ve savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, her iki tarafın markalarındaki ibarelerin aynı olmasa da, sadece baş harf değişikliği ve büyük-küçük harf yazım karakteri dışında görsel, ses uyumu ve telaffuz açısından belirgin bir benzerlikte olduğu, bu benzerliğin, işaretin kullanılacağı ürünlerin ortalama alıcıları nezdinde davacı markası ile dava konusu işaret arasında bağlantı veya ilişki bulunduğu ihtimali de dahil, karışıklığa yol açma tehlikesi yaratacağı, dava konusu işaret ile davacı markasının kapsadığı emtiaların da aynı ve benzer türden bulunduğu, dava sırasında dava konusu işaretin, davalı şirket adına marka olarak tescil edildiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekilleri temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 10.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7952 K. 2006/8112
T. 6.7.2006
• MARKA VE ENDÜSTRİYEL TASARIM HAKKINA TECAVÜZ ( Haksız Rekabetin Tespit ve Önlenmesi İle Manevi Tazminat - Marka Tescil Belgesindeki Kelime Renk Şekil ve Kompozisyondan Oluşan İşaret Davacıya İnhisari Hak Sağladığı/Marka Hakkına Dayalı Talebin Reddinin Yerinde Olmadığı )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİT VE ÖNLENMESİ İLE MANEVİ TAZMİNAT ( Marka Tescil Belgesindeki Kelime Renk Şekil ve Kompozisyondan Oluşan İşaret Davacıya İnhisari Hak Sağladığı - Marka Hakkına Dayalı Talebin Reddinin Yerinde Olmadığı )
• MARKA TESCİL BELGESİ ( Kelime Renk Şekil ve Kompozisyondan Oluşan İşaret Davacıya İnhisari Hak Sağladığı - Marka Hakkına Dayalı Talebin Reddinin Yerinde Olmadığı )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Markaya Tecavüzün Kanıtlanamadığı ve Manevi Tazminat Şartları Oluşmadığı Gerekçesiyle Bu İstemler Yönünden Davanın Reddine Karar Verilmesinin Bozmayı Gerektirdiği )
• ENDÜSTRİYEL TASARIM HAKKINA TECAVÜZ ( Davalı Markasını Tescil Ettirdiği Haliyle Kullanmadığı Gibi Ürün Ambalajını da Kompozisyon İtibariyle Davacının Tescilli Markası İle İltibas Oluşturacak Şekilde Piyasaya Arz Ettiğine Göre Tecavüzün Oluştuğu )
ÖZET : Dava, marka ve endüstriyel tasarım hakkına tecavüz, haksız rekabetin tespit ve önlenmesi ile manevi tazminat istemine ilişkindir. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5/2 nci fıkrası gereğince, marka, mal veya ambalajı ile birlikte tescil ettirilebilir. Bu durumda, mal veya ambalaj tescili, marka sahibine, mal veya ambalaj için inhisari hak sağlamaz. Davacının markası da ambalajı ile birlikte tescillidir. Anılan maddenin ikinci cümlesinde belirtilen koruma dışı hal, ambalajı oluşturan ürün kutusu içindir. Ancak, marka tescil belgesindeki kelime, renk, şekil ve kompozisyondan oluşan işaret, anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 9 ve 61. maddeleri uyarınca davacıya inhisari hak sağlar. Bu bakımdan, marka hakkına dayalı talebin 5/2 nci fıkrası uyarınca reddi yerinde değildir. Öte yandan, davalı, markasını tescil ettirdiği haliyle kullanmadığı gibi, ürün ambalajını da kompozisyon itibariyle davacının tescilli markası ile iltibas oluşturacak şekilde piyasaya arz ettiğine göre, tecavüzün oluştuğunun kabulü gerekir. Ayrıca, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62/b maddesi gereğince, marka hakkı tecavüze uğrayan marka hakkı sahibinin, manevi tazminat talep etmeye hakkı vardır. Mahkemece, bu hususlar gözetilmeksizin, yazılı olduğu şekilde markaya tecavüzün kanıtlanamadığı ve manevi tazminat şartları oluşmadığı gerekçesiyle, bu istemler yönünden davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kastamonu Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 19.04.2005 tarih ve 2003/565-2005/599 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deyiş Cesur tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Bülbüloğlu Çekme Helva" hizmet markasının tescil edildiğini, üzerinde eski tarihi Kastamonu evi bulunan alev kırmızısı kutu içinde satışa sunulduğunu, kutunun da tescilli olduğunu, davalının "Çobanoğlu" markasını kullanma biçiminin müvekkilinin markasına ve tasarımına benzetilerek iltibas yarattığını, marka ve endüstriyel tasarım hakkına tecavüzde bulunulduğunu ileri sürerek 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62 nci maddesi anlamında markaya tecavüz edildiğini, TTK.nun 58/1-a, 56 ve 57/5 inci maddeleri gereğince haksız rekabet ve iltibas oluşturabilecek haksız fiilin tespit ve men'ine, ambalajların toplatılmasına ve imhasına, 5.000.000.000.-TL manevi, şimdilik 1.500.000.000.-TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu ambalajların renk, biçim ve kompozisyon bakımından farklı olduğunu, davacının ambalajının tescil edilmediğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre davacı ve davalıların kullandığı ambalajların tipi, malzemesi, boyutları, grafik tasarımlarının benzer olduğu, davalının, davacıya ait özel biçim, renk, ebat ve ambalaj kompozisyonunu aynen yada aynına yakın kullanmak suretiyle iltibas yarattığı, markaya tecavüzün kanıtlanamadığı, maddi tazminat talebinin atiye terk edildiği, davalının eyleminin davacının haklarına saldırı teşkil etmediği gerekçesiyle manevi tazminat talebinin reddine, davalının davacı aleyhine yaptığı haksız rekabetin men'ine, davalı ambalajlarının toplatılarak imhasına, hükmün ilanına, markaya tecavüz istemlerinin reddine, maddi tazminat talebi hususunda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz edilmiştir.
1- Dava, marka ve endüstriyel tasarım hakkına tecavüz, haksız rekabetin tespit ve önlenmesi ile manevi tazminat istemine ilişkin olup, mahkemece, markaya tecavüz ve manevi tazminat isteminin reddine, haksız rekabetin önlenmesine karar verilmiştir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 5/2 nci fıkrası gereğince, marka, mal veya ambalajı ile birlikte tescil ettirilebilir. Bu durumda, mal veya ambalaj tescili, marka sahibine, mal veya ambalaj için inhisari hak sağlamaz. Davacının markası da ambalajı ile birlikte tescillidir. Anılan maddenin ikinci cümlesinde belirtilen koruma dışı hal, ambalajı oluşturan ürün kutusu içindir. Ancak, marka tescil belgesindeki kelime, renk, şekil ve kompozisyondan oluşan işaret, anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 9 ve 61 inci maddeleri uyarınca davacıya inhisari hak sağlar. Bu bakımdan, marka hakkına dayalı talebin 5/2 nci fıkrası uyarınca reddi yerinde değildir. Öte yandan, davalı, markasını tescil ettirdiği haliyle kullanmadığı gibi, ürün ambalajını da kompozisyon itibariyle davacının tescilli markası ile iltibas oluşturacak şekilde piyasaya arz ettiğine göre, tecavüzün oluştuğunun kabulü gerekir. Ayrıca, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62/b maddesi gereğince, marka hakkı tecavüze uğrayan marka hakkı sahibinin, manevi tazminat talep etmeye hakkı vardır. Mahkemece, bu hususlar gözetilmeksizin, yazılı olduğu şekilde markaya tecavüzün kanıtlanamadığı ve manevi tazminat şartları oluşmadığı gerekçesiyle, bu istemler yönünden davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Öte yandan, davacı, tescilli endüstriyel tasarım hakkına tecavüzde bulunulduğunu ileri sürerek önlenmesini talep etmiş olup, mahkemece bu konuda olumlu yada olumsuz bir karar verilmemiştir. Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı tarafından gönderilen yazı cevabında, davacının endüstriyel tasarım başvurusunun kesinleştiği ancak şekil eksiklikleri nedeniyle tescil edilmediği bildirilmiştir. O halde mahkemece, endüstriyel tasarım belgesi almak için yapılan başvurunun hak sahibine koruma sağlayacağı gözetilmeden, bu talep hakkında karar verilmeksizin hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
3- Kabule göre de; mahkemece, davalının eyleminin haksız rekabete neden olduğu gerekçesiyle haksız rekabetin önlenmesine karar verilmiştir. TTK.nun 58/e maddesi gereğince, haksız rekabet nedeniyle BK.nun 49 uncu maddesindeki şartlar mevcut ise, zarar gören manevi tazminat isteyebilir. Mahkemece, bu hususlar dahi gözetilmeksizin, manevi tazminat isteminin reddine karar verilmesi yanlış olmuştur.
4- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarda ( 1 ), ( 2 ), ( 3 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 4 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 06.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/794 K. 2005/1331
T. 17.2.2005
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davacıya Ait Tescilli Marka ve Ünvan Olan İbareyi Ticari Ünvan Olarak Kullanmak - Davanın Kabulü Gereği )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davacıya Ait Tescilli Marka ve Ünvan Olan İbarenin Davalıya Ait Ünvandan Çıkarılması Gereği )
KHK-556/m.9/b
ÖZET : Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve tazminat talebine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davalının ticaret unvanındaki “Klassis” ibaresinin davacının unvanı ve tescilli markasına tecavüz oluşturduğunun tespitine ve önlenmesine, bu ibarenin davalı unvanından çıkarılmasına, maddi ve manevi tazminata hükmedilmiştir. Davalının “Klassis” ibaresini davacının tescilli markasına rağmen marka gibi kullanıldığının sabit olmasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nce verilen 04.11.2003 gün ve 2003/9-2003/602 sayılı kararı onayan Daire’nin 11.11.2004 gün ve 2004/1536-2004/11136 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin tanınmış “Klassis” marka, logo ve ticaret unvanının, davalı yanca ticaret unvanında aynen kullanıldığını, davalı unvanındaki “Klassis” ibaresinin sicilden terkini ve markanın iptalini, 5 milyar TL. maddi, 20 milyar TL. manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile davalının ticaret unvanındaki “Klassis” ibaresinin davacının unvanı ve tescilli markasına tecavüz oluşturduğunun tespitine ve önlenmesine, bu ibarenin davalı unvanından çıkarılmasına, 1 milyar TL. maddi, 1 milyar TL. manevi tazminatın tahsiline karar verilmiş, Dairemizce karar onanmıştır.
Davalı vekili karar düzeltme istemiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve davalının “Klassis” ibaresini davacının tescilli markasına rağmen marka gibi kullanıldığının sabit olmasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, vekilinin karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 2.30 YTL. karar düzeltme harcının ve 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca takdiren 125.00 YTL. para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine, 17.02.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7904 K. 2006/8156
T. 10.7.2006
• MARKANIN HAKSIZ KULLANIMI ( Maddi ve Manevi Tazminat - Davalının Sözkonusu İbare İle Müşteriyi Bilgilendirme Anlamında Sözcükler de Kullandığı Bu Eylemin Ticari Pratikler Bakımından Doğal Olduğu Gibi Marka Olarak Kullanıldığı Anlamına da Gelmeyeceğinden Reddi Gereği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Markanın Haksız Kullanımı Nedeniyle - Davalının Sözkonusu İbare İle Müşteriyi Bilgilendirme Anlamında Sözcükler de Kullandığı Bu Eylemin Ticari Pratikler Bakımından Doğal Olduğu Gibi Marka Olarak Kullanıldığı Anlamına da Gelmeyeceğinden Reddi Gereği )
• MÜŞTERİYİ BİLGİLENDİRME AMAÇLI KULLANILAN SÖZCÜKLER ( Bu Eylemin Ticari Pratikler Bakımından Doğal Olduğu Gibi Marka Olarak Kullanıldığı Anlamına da Gelmeyeceğinden Markanın Haksız Kullanımı Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Talebinin Reddi Gereği )
KHK-556/m.12
ÖZET : Dava markanın haksız kullanımı nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebidir. Şirketlerin faaliyet konularının arasında benzerlik bulunmadığı, davalının "INDOOR" kelimesini ev içine yönelik ürünleri sergilediği ünitede kullandığı, aynı zamanda ev dışında anlamına gelmek üzere "CUTDOOR" ibaresi ile müşteriyi bilgilendirme anlamında sözcükler de kullandığı, bu eylemin ticari pratikler bakımından doğal olduğu gibi marka olarak kullanıldığı anlamına da gelmeyeceği, ayrıca 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 12. maddesi uyarınca dürüstçe ve ticari ve sanayi konularıyla ilgili bu kullanımın engellenemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12.04.2005 tarih ve 2003/267-2005/24 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, "INDOORS" ibaresinin müvekkili şirket adına marka olarak tecilli bulunduğunu, davalı şirketin de müvekkili ile aynı faaliyet alanında "INDOOR" ibaresini kullandığını, bu nedenle müvekkilinin müşterilerinin davalı şirketçe işletilen satış merkezinin müvekkiline ait olduğu inancını taşıdıklarını ileri sürerek, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62 ve 66/b maddeleri uyarınca davalının "INDOOR" ibaresini kullanmasının önlenmesini, haksız olarak üretilip satılan mallara ve makinelere el konularak müvekkiline teslimini, şimdilik 60.000.000.000.-TL maddi 10.000.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı şirket markasının döşemelik ve perdelik kumaş ve püskülü, duvar kağıdı için tescil edildiği, davalı şirketin iştigal konusunun ise bina çelik inşaat, dekorasyon, her çeşit tesisat vb. işler olup, şirketlerin faaliyet konularının arasında benzerlik bulunmadığı, davalının "INDOOR" kelimesini ev içine yönelik ürünleri sergilediği ünitede kullandığı, aynı zamanda ev dışında anlamına gelmek üzere "CUTDOOR" ibaresi ile müşteriyi bilgilendirme anlamında sözcükler de kullandığı, bu eylemin ticari pratikler bakımından doğal olduğu gibi marka olarak kullanıldığı anlamına da gelmeyeceği, ayrıca 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesi uyarınca dürüstçe ve ticari ve sanayi konularıyla ilgili bu kullanımın engellenemeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 10.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/790 K. 2006/2934
T. 21.3.2006
• MARKAYA TECAVÜZ NEDENİ İLE MADDİ TAZMİNATIN HESABI ( 556 Sayılı KHK İle Sağlanan Marka Korumasının Tescil Yoluyla Elde Edilmesi Nedeniyle Davalının Elde Ettiği Kazancın Belirlenmesinde Başlangıç Tarihi Olarak Davacı Markasının Türkiye'de Tescil Edildiği Tarihin Esas Alınması Gereği )
• TESCİLLİ MARKAYA TECAVÜZ ( Davalının Elde Ettiği Kazancın Belirlenmesinde Başlangıç Tarihi Olarak Davacı Markasının Türkiye'de Tescil Edildiği Tarihin Esas Alınması Gereği )
• MADDİ TAZMİNAT ( Tescilli Markaya Tecavüz - Davalının Elde Ettiği Kazancın Belirlenmesinde Başlangıç Tarihi Olarak Davacı Markasının Türkiye'de Tescil Edildiği Tarihin Esas Alınması Gereği )
6762/m.58
ÖZET : Somut olayda dava, davacının ticaret unvanı ve tescilli markasına vaki tecavüzün tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar maddi tazminat isteminin 556 sayılı KHK'nın 66. maddesindeki üç hesaplama şekli ile TTK'nın 58/2. maddesi uyarınca belirlenecek miktarlardan hangisi fazla ise o miktarda hüküm altına alınması istemiyle kısmi dava açmış ise de, yargılama esnasında talebini 556 sayılı KHK'nın 66/2-b maddesine dayandırmıştır. 556 sayılı KHK'nın 6. maddesi uyarınca, anılan KHK ile sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceğinin açık olması karşısında, davalının elde ettiği kazancın belirlenmesinde, başlangıç tarihi olarak davacı markasının Türkiye'de tescil edildiği tarihin esas alınması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( İstanbul Birinci Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )nce verilen 21.09.2004 tarih ve 2001/1317 - 2004/517 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 1911 yılında kurulup, o tarihten beri hizmet sektöründe faaliyet gösterip, gerek Harry's New York Bar S.A. olarak bizzat açtığı barlar ile gerekse üçüncü kişilere ve özellikle de büyük tanınmış uluslararası otel işletmecilerine franchising vermek suretiyle faaliyetlerini sürdürdüğünü, "Harry's New York Bar", "Harry's Bar" ve "Harry's" markalarını kendi adına dünyanın pek çok ülkesinde tescil ettirdiğini, "Harry's Bar" markasının bar hizmetlerini içeren 42. sınıf hizmetler için ülkemizde de tescilli olduğunu, müvekkili markalarının Paris Sözleşmesi'nin 6. mükerrer 1. maddesi kapsamında dünyaca tanınan markalar olduğunu, davalının uluslararası oteller zincirinin bir parçası olan Hyatt Regency otelinin İstanbul şubesini ve otelin içerisinde "Harry's Jazz Bar" ismiyle bir bar işlettiğini, davalının kullandığı "Harry's Jazz Bar" ibaresinin müvekkilinin "Harry's Bar" ibareli tescilli markasıyla aynı olduğu, davalının müvekkilinin ticari unvan ve marka tecavüzü yoluyla oluşturulan aynılık ve aynılık derecesindeki benzerliklerinin davalının işletmesinin müvekkilinin işletmesi veya müvekkilinin izni veya lisansı ile işletilmekte olduğu şeklinde algılanmasına neden olduğu ve bundan dolayı davalı tarafın haksız olarak kazanç elde ettiğini ileri sürerek, davalının müvekkili ticari unvanına ve marka hakkına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabet işlediğinin tespitine, önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına 556 sayılı KHK'nın 66 ve 67. maddeleri ile TTK'nın 58/2. fıkrası gereğince belirlenecek en fazla miktar üzerinden ödenmesi gereken tazminatın belirlenmesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ( 100.000 ) Euro'nun faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, hükmün ilanına kadar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının tüm taleplerinin zamanaşımına uğradığını, müvekkilinin kullandığı isimde yer alan "Jazz" ibaresinin davacı markasıyla iltibas ihtimalini tamamen bertaraf eder mahiyette olduğunu, davacı iddiasının aksine "Harry's Bar" markasının Türkiye'de tanınmış bir marka olmadığını, markasını tescil ettirdiği 42. sınıf dışındaki ürün ve hizmetler bakımından markasının himayesini talep edemeyeceğini, istenen tazminat miktarı ve faiz oranı ile başlangıç tarihinin de kabulünün mümkün olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davacının "Harry's Bar" isminin tescilli marka olduğu, davalının ise iş yerinde Harry's Jazz Bar ismini kullandığı, davalının kullandığı iş yeri isminde davacının tescilli markasının iki kelimesinin olduğu gibi yer aldığı, bu haliyle davalının davacının markasından yararlandığı ve sözkonusu markayı bilenlerin davalının işyerinin davacıya ait işyeri zincirinin bir parçası olduğuna kanaat getirecekleri, bu nedenle davacı ticaret unvanı ve markasıyla davalı işyeri adının iltibas oluşturduğu, 856 sayılı KHK'nın 42. maddesi uyarınca haksız rekabetin işlenmekte olduğunun tespit ve önlenmesine karar verilmesinin gerektiği gerekçeleriyle, davanın kabulü ile davalının iş yerinde Harry's Jazz Bar ismini kullanmasının davacı ticari unvanına ve markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının bu unvanı kullanmasının önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, ( 100.000 ) Euro tazminatın % 5.75 faiziyle birlikte 19.07.2001 tespit tarihinden itibaren faiz işletilmek suretiyle davalıdan tahsiline, hükmün ilanına karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Dava, davacının ticaret unvanı ve tescilli markasına vaki tecavüzün tespiti, önlenmesi, sonuçlarının ortadan kaldırılması ve maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar maddi tazminat isteminin 556 sayılı KHK'nın 66. maddesindeki üç hesaplama şekli ile TTK'nın 58/2. maddesi uyarınca belirlenecek miktarlardan hangisi fazla ise o miktarda hüküm altına alınması istemiyle kısmi dava açmış ise de, yargılama esnasında talebini, 556 sayılı KHK'nın 66/2-b maddesine yani, "Marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre sınırlandırmıştır. 556 sayılı KHK'nın 6. maddesi uyarınca anılan KHK ile sağlanan marka korumasının tescil yoluyla elde edileceğinin açık olması karşısında, davalının elde ettiği kazancın belirlenmesinde başlangıç tarihi olarak, davacı markasının Türkiye'de tescil edildiği 06.11.1998 tarihinin esas alınması gerekirken, davalının faaliyete geçtiği 1994 yılının hesaplamada esas alınması doğru olmadığı gibi, davalının markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazancın Türk Lirası olması, davacının yabancı para üzerinden doğmuş bir zararın da sözkonusu olmaması nedeniyle yabancı para üzerinden tazminata hükmedilmesi de doğru olmamış ve kararın açıklanan nedenlerle davalı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7738 K. 2006/7887
T. 3.7.2006
• MARKA TESCİLİ TALEBİ ( İşaretlerin Benzer Bulundukları Esasen Davalı Markasının Tanınmış Marka Olduğu Davacının Tescilden Önce Tescilini Talep Ettiği Emtialar Üzerinde Ticari Anlamda Kullanımı İspat Edemediği Gerekçesiyle Reddi Gereği )
• TANINMIŞ MARKA ( Tescil Talebi - Davalı Markasının Tanınmış Marka Olduğu Davacının Tescilden Önce Tescilini Talep Ettiği Emtialar Üzerinde Ticari Anlamda Kullanımı İspat Edemediği Gerekçesiyle Reddi Gereği )
• BENZERLİK TEŞKİL EDEN İŞARETLER ( Davalı Markasının Tanınmış Marka Olduğu Davacının Tescilden Önce Tescilini Talep Ettiği Emtialar Üzerinde Ticari Anlamda Kullanımı İspat Edemediği Gerekçesiyle Reddi Gereği )
• AYNI SINIF EMTİALARA İLİŞKİN OLARAK MARKALARIN AYNI KİŞİYE AİT OLMASI ( En Azından İşletmeler Arasında İdari Ve Ekonomik Anlamda Benzerlik Bulunduğu Kanısını Doğurduğu - Marka Tescili Talebinin Reddi Gereği )
KHK-556/m.8/1-B
ÖZET : Davacının tescilini talep ettiği üçgen içindeki timsah şeklinin davalı şirket adına tescilli timsah figürüyle benzerlik teşkil ettiği, bir bütün olarak yarattığı izlenim dolayısıyla aynı sınıf emtialara ilişkin olarak markaların aynı kişiye ait olduğu, en azından işletmeler arasında idari ve ekonomik anlamda benzerlik bulunduğu kanısını doğurduğu, işaretlerin 556 sayılı KHK'nin 8/1-b anlamında benzer bulundukları, esasen davalı markasının tanınmış marka olduğu, davacının tescilden önce tescilini talep ettiği emtialar üzerinde ticari anlamda kullanımı ispat edemediği gerekçesiyle, esas ve birleşen davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.03.2005 tarih ve 2004/813-2005/199 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, asıl ve birleşen davasında müvekkilinin 1963 yılından beri faaliyet gösterdiğini, davalı idareye 2000/11370 kod numaralı şekilden ibaret markanın tescil başvurusunun diğer davalının itirazı sonucu ret edildiğini, ancak başvuruya konu üçgen içindeki timsah şeklinin müvekkilinin simgesi olduğunu, uzun süreden beri 'Yeşil Timsahlar' olarak tanındığını, dış basında bile bu adla hakkında haber yapıldığın uzun süreden beri logo olarak kullandığını, üne kavuşturduğunu, kaldı ki davalı şirketin markası ile müvekkilinin tescilini istediği marka arasında ayırt edilemeyecek benzerlik bulunmadığını, doğada bulunan bir canlının şeklinin tek bir kimsenin tekeline bırakılamayacağını, ayrıca tüketici kitlesi dikkate alındığında orta düzey bir alıcının karıştırma ihtimalinin bulunmadığını, davalı şirketin markasının bütün timsah, müvekkilinin tescilini istediği şeklin ise timsah kafasından ibaret olduğunu, oransal bakımdan da farklılık bulunduğunu, kararın yersiz olduğunu ileri sürerek, YİDK. kararının iptaline, şekilden ibaret markanın müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, davacı başvurusunun 'La Chemisse Lacoste' adına daha önce tescil edilen marka ile 556 sayılı KHK'nin 8 inci maddesi uyarınca benzerlik teşkil ettiğini, tescili talep edilen ürünlerin de aynı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı vekili, müvekkilinin 'timsah' figürü markasının Türkiye'de 10.02.1982 tarihinde 03, 05, 08, 09, 12, 14, 16, 18, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 32 ve 33 numaralı emtia sınıflarında tescil edildiğini, çok tanınmış marka seviyesinde bulunduğunu, farklı mal ve hizmetler için yapılan tescil başvurusunun de esasen reddinin gerekeceğini, davacının müvekkilinin markasına görünüş itibariyle küçük değişiklikler yaparak tescil isteminde bulunduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davacının tescilini talep ettiği üçgen içindeki timsah şeklinin davalı şirket adına tescilli timsah figürüyle benzerlik teşkil ettiği, bir bütün olarak yarattığı izlenim dolayısıyla aynı sınıf emtialara ilişkin olarak markaların aynı kişiye ait olduğu, en azından işletmeler arasında idari ve ekonomik anlamda benzerlik bulunduğu kanısını doğurduğu, işaretlerin 556 sayılı KHK'nin 8/1-b anlamında benzer bulundukları, esasen davalı markasının tanınmış marka olduğu, davacının tescilden önce tescilini talep ettiği emtialar üzerinde ticari anlamda kullanımı ispat edemediği gerekçesiyle, esas ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 03.07.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/6897 K. 2006/10054
T. 10.10.2006
• MARKA TESCİL BAŞVURUSU ( Daha Önce Tescil Edilmiş Bir Başka Markaya Benzer Bir İbarenin Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Ayırt Edicilik )
• AYIRT EDİCİLİK ( Tescil Edilmiş Markanın Tescilden Önce Kullanımla Ayırt Edicilik Özelliğinin Kazanmış Olması )
Paris Sözleşmesi/m. 6/1
ÖZET : Daha önce tescil edilmiş bir başka markaya benzer bir ibarenin marka olarak tesciline olanak bulunmaması, tescil edilmiş olan markanın tescil edilmeden önce kullanımla ayırt edicilik özelliğini kazanmış olması ve davaya konu ibarenin tescil başvurusundan önce kullanımla ayırt edicilik özelliğini kazandığının kanıtlanamaması karşısında tescil talebinin reddi yerindedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi )'nce verilen 19.04.2005 tarih ve 2004/153-2005/227 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan, tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, dünyada iletişim ve haberleşme sektöründe faaliyet gösteren en büyük firmalardan biri olan müvekkilinin `J-M...` ibareli markasının tescili maksadıyla Madrid Protokolü çerçevesinde 22.08.2000 tarihinde 9, 16, 35, 38 ve 42. sınıflardaki mal ve hizmetler için Türkiye'de ve diğer bir grup ülkede tescil edilmek üzere müracaatta bulunduğunu, TPE kayıtlarında işlem görmeye başlamış ve 9. sınıfta yer alan ürünler için M... ibareli marka ile ayırt edilmeyecek kadar benzer bulunduğundan bahisle, bu sınıftaki ürünler için davacının tescil müracaatının davalı tarafından kısmen reddedildiğini, müvekkilince yapılan itirazların da kabul edilmediğini, davacıya ait `J-M...` markasının menşe ülke Almanya'da 2000 yılında, ayrıca Portekiz ve İngiltere'de tescilli olduğunu, davacının M... ibaresini içeren ve başında tek harf bulunan `T.M..., P.M..., G.M... gibi pek çok markasının yoğun olarak dünyanın pek çok yerinde kesintisiz şekilde kullanılmaları sebebiyle davacı için ayırt edici bir hal aldığını, öte yandan redde dayanak gösterilen markanın sahibi olan S... AG.'nin M... ibaresinin davacı tarafından kullanılmasına muvafakat ettiğini ileri sürerek, TPE. YİDK.nun 26.07.2002 tarih ve M-1356 sayılı kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu marka tescil başvurusu ile ilgili alınan kararların yerinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı başvurusunun kapsamındaki 9. sınıf emtialardan büyük bir kısmının 20.06.1994 tarihinde S... AG adına tescilli 152611 sayılı markadaki 9. sınıf emtialarla aynı olduğu, davacı başvurusunun konusu olan işaret ile redde mesnet markanın ayırt edilemeyecek derecede benzer olup, davalı TPE'nin işaret ile emtiaları daha önceden tescilli olan marka ile aynı ve/veya benzer olan davacı başvurusunu 556 sayılı KHK'nin 7/b maddesi uyarınca reddetmesinin isabetli olduğu, davacı markasının 22.02.2000 tarihinde menşe ülke Almanya ve sonrasında Portekiz ve İngiltere'de tescilli olmasının doğrudan TPE'nin kararının yanlış olduğu sonucunu doğurmayacağı, zira yabancı ülkelerdeki tescillerin, 556 sayılı KHK'nin ülkesellik ilkesini benimsemesi sebebiyle ülkemizde tescil başvurusunun kabulünü zorunlu kılmadığı, 556 sayılı KHK'nin 7/b ve Uygulama Yönetmeliği'nin 5/4. maddeleri uyarınca önceki marka sahibinin muvafakati halinde dahi mükerrer tescilin mümkün olmadığı, ayrıca başvuru konusu işaretin mutlak ret nedeninden etkilenmeksizin ayırt ediciliği sağlamaya olanak verecek derecede bir kullanımın da bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve Paris Sözleşmesi'nin 6/1. maddesindeki `Ticari markaların başvuru tescil koşulları, her Birlik ülkesinin yerel yasaları ve mevzuatıyla belirlenecektir` hükmü, tescil mecburiyetini kaldıran aynı Sözleşmenin 4. mükerrer 6/B ( 1 ) maddesindeki `Bu markaların, korunma talep edilen ülkelerdeki üçüncü kişiler tarafından kazanılmış haklara tecavüz etmesi halinde tescil edilemeyeceği` hükmü karşısında, daha önceden tescil edilen bir başka markaya benzer olan ibarenin marka olarak tesciline olanak bulunmamasına, ayrıca `T-M...` markası tescil edilmeden önce kullanımla ayırt edicilik kazanmış olup, davaya konu `M...` ibaresinin tescil başvurusundan önce kullanımla ayırt edicilik kazandığının kanıtlanamamış olmasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), 10.10.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/542 K. 2006/481
T. 24.1.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Taklit Mal Satmak Suretiyle Marka Hakkına Tecavüz - Davalının Dava Konusu Taklit Malları Ürettiği Sabit Olmadığından İmalde Kullanılan Kalıpların Toplatılması Yönündeki Kararın Yerinde Olmadığı )
• TAKLİT MAL SATMAK ( Marka Hakkına Tecavüz ve Haksız Rekabet Oluşturduğu )
• HAKSIZ REKABET ( Taklit Mal Satmak - Marka Hakkına Tecavüz )
KHK-556/m. 9/1-b, 2-b
ÖZET : Davacı tarafın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9/1-b maddesi kapsamında davalının taklit markaları satışa sunduğu olgusuna da dayanılmış olmasına ve dosya içeriğinden davalının gerçekten de taklit markalı ürünleri satışa sunduğu sabit olmasına ve bu eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9/2-b kapsamında davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiği sabittir,
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.09.2004 tarih ve 2002/581 - 2004/591 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin marka tescil belgeli uydu anteni, uydu alıcı kumandası gibi elektronik aletleri ürettiğini, davalının uydu alıcı kumandasını taklit ederek ürettiğini ve sattığını, kalitesiz malın satılması nedeniyle müvekkilinin manen zarara uğradığını ileri sürerek, haksız rekabetin önlenmesine, imalatın durdurulmasına, uydu alıcı kumandası imalat kalıbının kullanımının önlenmesine, kalıbın değiştirilmesi, kaldırılması veya toplanmasına, "YENİÇAĞ" ismi altında satılan taklit uydu alıcı kumandasının satılmasının önlenmesine, 5.000.000.000.-TL maddi, 5.000.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin hiçbir şekilde imalat işi ile uğraşmadığını, malın müvekkili şirketin yetkilileri olmadığı sırada konsinye amaçlı olarak bırakıldığını, mağazada onlarca çeşit kumanda olduğunu, taklit malın satıldığı diğer mağazalara karşı dava açılmadığını, müvekkilinin kasti davranışının olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, her iki kumandanın birbirine benzediği, aynı kalıptan çıkmış intibaını oluşturacak şekilde üretildiği gerekçesiyle, davalının uydu alıcısı uzaktan kumanda cihazı üretmesinin davacının markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, "YENİÇAĞ" markası altında uydu alıcısı uzaktan kumanda aleti üretilmesinin önlenmesine, anılan cihazın üretiminde kullanılan kalıpların toplanmasına, 699.158.039.- TL maddi ve 3.000.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davacı vekilinin dava dilekçesi ile 06.08.1993 tarihli markasına havi kumandaların taklidinin davalı tarafından imal edilerek satışa sunulduğunun ileri sürülerek iş bu davanın açılmış olmasına, dosya içerisinde davalının imalatçı olduğuna ilişkin herhangi bir delil bulunmaması nedeniyle mahkemenin bu yöne ilişen gerekçesi yerinde değil ise de, yukarıda belirtildiği üzere davacı tarafın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9/1-b maddesi kapsamında davalının taklit markaları satışa sunduğu olgusuna da dayanılmış olmasına ve dosya içeriğinden davalının gerçekten de taklit markalı ürünleri satışa sunduğu sabit olmasına ve bu eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9/2-b kapsamında davacının marka hakkına tecavüz teşkil etmesine ve mahkemenin davayı kabulünün bu gerekçe ile doğru bulunmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, davalının imalatçı olduğu kanıtlamadığı halde mahkemece, "bu cihazın imalinde kullanılan kalıpların toplatılmasına" şeklinde karar verilmesi doğru görülmemiş kararın bu nedenle davalı yararına bozulması gerekmiş ise de, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapmayı gerektirmediğinden HUMK.nun 438/7 nci maddesi uyarınca kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın "HÜKÜM" bölümünün 1 numaralı bendinin dördüncü satırında bulunan "bu cihazın imalinde kullanılan kalıpların toplanmasına" ibaresinin hükümden çıkarılmasına, kararın düzeltilmiş bu şekli ile ONANMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.01.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5247 K. 2006/5336
T. 8.5.2006
• TESCİLLİ MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davalının Davacıya Ait Markanın Kullanılması Konusunda Lisans Sahibi Olmadığı Halde Ürün Siparişi Vererek Türkiye’ye Getirttiği - Bu Ürünlerin Yurt İçinde Satılmayacak Olması Markaya Tecavüz Edildiği Gerçeğini Değiştirmediği )
• TECAVÜZÜN REF'İ ( Davalının Davacıya Ait Markanın Kullanılması Konusunda Lisans Sahibi Olmadığı Halde Ürün Siparişi Vererek Türkiye’ye Getirttiği - Ürünlerin Ülke Sınırları İçine Girmesiyle Markaya Tecavüz Fiili Gerçekleştiği )
ÖZET : Davacı, davalı şirketin ithalatını yaptığı eşyaların gümrük kontrolünde adına tescilli markası olan ürünlerin ele geçirildiği iddiasıyla tescilli markasına vaki tecavüzün ref'ine ve men 'ine karar verilmesini talep etmiştir. Dosya kapsamından, davalının davacıya ait markanın kullanılması konusunda lisans sahibi olmadığı halde ürün siparişi vererek Türkiye 'ye getirttiği anlaşılmaktadır. Bu ürünlerin yurt içinde satılmayacak olması markaya tecavüz edildiği gerçeğini değiştirmez. Ürünlerin ülke sınırları içine girmesiyle markaya tecavüz fiili gerçekleşmiş olur. Açıklanan nedenlerle davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya uygundur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 23.12.2004 tarih ve 2004/252 - 2004/246 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi G.G. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, " ... Spor Kulübü" isminin, renklerinin, logosunun ( markasının ) TPE'ce tescil edildiğini, bu kulübün marka lisansının 20/09/1999 tarihinde marka sözleşmesi ile müvekkili şirkete devredilmiş olduğunu, davalı şirketin ithalatım yaptığı eşyaların gümrük kontrolünde müvekkili şirketin tescilli markası olan" ... Kulübü" ibaresi ile şekli ( logosu ) taşıyan ürünlerin ele geçirilmesi üzerine ithal işlemlerinin durdurulduğunu, markanın tüm dünyaca tanınmış ünlü bir marka olduğunun bilinmemesinin mümkün olmadığından, müvekkili dernek ve şirketin markadan doğan haklarına tecavüzün bulunduğunu, davalı şirketin eyleminin TTK'nun haksız rekabet hükümlerine de aykırı olduğunu ileri sürerek, markadan doğan haklarına yönelik tecavüzün ref'i ve men'ini, gümrüklerdeki ürünlerin taklit olduğunun tespiti ile bu ürünler üzerinde müvekkiller bakımından mülkiyet hakkı tesisini, bunun mümkün olmaması durumunda masrafı davalıdan alınarak imhasını talep ve dava etmiş, yargılama sırasında ıslah ile mülkiyet hakkı tesisi talebinden vazgeçerek, ürünlerin imhasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusu malların henüz millileşmemiş, transit ülkesine giden mallar olduğundan haksız fiilin oluştuğundan söz edilemeyeceğini, davanın süresinde açılmamış bulunduğunu, dava konusu malların transit amacı ile getirilmiş, transit faturası kesilmiş ve transit işlemi ile başka ülkeye götürülmekte olduğunu, siparişte taklit mal talebinin bulunmadığını, mallarının kontrolünün de müvekkil şirket tarafından yapılmamış olduğundan sorumluluktan söz edilmesinin mümkün bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davanın eşyaların yakalanmasından itibaren 10 gün içinde açılmasını gerektiren hak düşürücü süre bulunmadığından zamanaşımı define itibar edilmediği, davalının davacıya ait tescilli markanın kullanılması konusunda lisans sahibi olmadığı halde ürün siparişi vererek Türkiye'ye getirttiğine göre markaya tecavüz ettiğini bilmesi gerektiğinden, bu ürünlerin yurt içinde satılmayacak olmasının markaya tecavüz edildiği gerçeğini değiştirmediğinden, ürünlerin ülke sınırlarına girdiği anda markaya tecavüz fiilinin gerçekleşmiş olacağından, davalının amacının para kazanmak ve kendine fayda sağlamak olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile davalının davacının markasına vaki tecavüzün ref'ine ve men'ine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.- YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 08.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5091 K. 2006/4635
T. 25.4.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( İşyerinde Satışa Hazır Çok Sayıda Sahte Bulaşık Süngeri Bulunması - Maddi ve Manevi Tazminat Talebi )
• TACİR ( Ürünlerin Taklit Olduğunu Bilmemesinin Mümkün Olmadığı - Marka Hakkına Tecavüz )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle - Tacirin Ürünlerin Taklit Olduğunu Bilmediği Savunmasının Dinlenmesinin Mümkün Olmadığı )
6762/m. 20
KHK-556/m. 61
ÖZET : Dava, marka hakkına tecavüzden kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalıya ait işyerinde satışa hazır çok sayıda sahte bulaşık süngeri bulunmuş olup, davalının eylemi marka hakkına tecavüz oluşturmuş olup tacir olan davalının ürünlerin taklit olduğunu bilmediği savunmasının dinlenmesi mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.11.2004 tarih ve 2003/982 - 2004/697 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin tanınmış olan "SCOTCH-BRİTE" marka bulaşık süngerlerinin üreticisi olduğunu, davalıya ait işyerinde satışa hazır çok sayıda sahte "SCOTCH-BRİTE" bulaşık süngeri bulunduğunu, davalının eyleminin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 ve devamı maddeleri uyarınca marka hakkına tecavüz oluşturduğunu ileri sürerek, şimdilik 1.000.000.000.-TL maddi, 1.000.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davaya yanıt vermemiştir.
Mahkemece, iddia ve tüm dosya kapsamına göre, davalıya ait işyerinde 807 adet sahte sünger bulunduğu, bu halin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 inci maddesine uyduğu gerekçesiyle, tecavüzün tespitine, hesaplanan 108.460.800.-TL maddi tazminat ile takdir edilen 500.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, davalı şirket temsilcisinin hazırlık soruşturması sırasında dava konusu ürünlerin taklit olduğunu benimsemiş bulunmasına ve TTK.nun 20 nci maddesine göre tacir olan davalının ürünlerin taklit olduğunu bilmediği savunmasının dinlenmesinin mümkün olmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 21.65 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5097 K. 2006/4977
T. 1.5.2006
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Markaya Tecavüz/Görsel Özelliklerinin Aynen Yer Almaması Ana Unsur Olan Sözcüğün Öne Çıkarılması - Önceden Tescil Edilen Marka Üzerinde Üstün Hak Sahibi Olunması )
• MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Önceden Tescil Edilen Marka Üzerinde Üstün Hak Sahibi Olunması - Görsel Özelliklerinin Aynen Yer Almaması Ana Unsur Olan Sözcüğün Öne Çıkarılması/İşletme Adının Haksız Kullanılması )
• TESCİLLİ TİCARET ÜNVANI ( Daha Önce Tescil Edilmiş Ticaret Ünvanının Ana Unsurunun Diğer Bir İşletme Tarafından İşletme Adı Olarak Kullanılması - Markaya Tecavüzün Önlenmesi )
• İLTİBAS ( Ticaret Ünvanının Görsel Özelliklerinin Aynen Yer Almaması Ana Unsur Olan Sözcüğün Öne Çıkarılmasının İltibasın Varlığını Ortadan Kaldırmayacağı - Tazminat Davası )
KHK-556/m.9/2
6762/m.55
ÖZET : Dava, davalının işlettiği dersanesinde kullandığı ibarenin davacının dershanecilik faaliyetlerini de kapsayan hizmet markasına tecavüz oluşturduğu iddiasına dayalı markaya tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davalı tescilli ticaret unvanından farklı bir işletme adı kullandığına göre, bu kullanımın yasal korumadan yararlanması TTK.nun 55. maddesine uygun olarak tescil ettirilmesi ile mümkündür. Davalı tarafça böyle bir işletme adı tescilinin varlığı savunulmamıştır.
Ticaret unvanının tescil edildiği şekilde kullanılmayarak iki kelimeye indirilmek suretiyle çekirdek kelime olan ibarenin marka gibi kullanılması ve unvanda yer almayan "Dersane" ibaresinin de eklenmesi söz konusu olup, davalının ticari faaliyetlerinde, iş evrakında ve ilan gibi işlemlerde kullandığı işletme adında davacının tescilli markasının görsel özelliklerinin aynen yer almaması da iltibasın varlığını ortadan kaldırmayacaktır. Davalının ticaret unvanını aldığı gibi kullanmaması ve bu kullanımda davacının tescilli markasının ana unsuru olan sözcüğü öne çıkarması ve vurgu işlevi kazanmasının 556 sayılı KHK.nun 9/2 maddesi hükmünce iltibas oluşturup oluşturmayacağının incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 08.02.2005 tarih ve 2003/87-2005/56 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1996 yılından buyana "TERCİH MATEMATİK" Dersanesi olarak faaliyette bulunup, tanındığını, hizmet markası olarak 20.08.1998 tarihinde marka tescil belgesi alındığını, 14.09.2000 tarihinde bir takım eklemeler yapıldığını, davalı şirketin "Tercih Dersanesini" işletirken tabela, broşür ve diğer eğitim malzemelerinde aynı ibareyi kullandığını, davalının bu kullanımının haksız olup, 556 s. KHK.nin 9. maddesine aykırı olduğunu ileri sürerek, tecavüz fiillerinin durdurulmasını, 3.000.000.000.TL. maddi ve 1.000.000.000.TL. manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davacının markalarının esaslı unsurlarının davalı tarafından dersane binasında ve bazı basılı evrakta kullanıldığı, bu durumun davacının tescilli markalarından kaynaklanan haklarını ihlal ettiğinin söylenmesinin olanaklı olduğu, Ancak davalının tescilli ticaret unvanının "Tercih Eğitim Kurumları İnşaat Turizm Sağlık Gıda ve Tic. A.Ş." olup, unvanın esaslı unsurunun tercih kelimesi olduğu, davalı şirketin bu unvanı 20.12.2000 tarihinde ticaret siciline tescil ettirip, eylemli olarak kullanmaya başladığı, davalının bu kullanımının tamamen yasal bir hakkın istimali olup, hukuken var olan bu kullanımın engellenmesinin doğru olmadığı, davalının unvanının terkinini sağlamadan engellemenin olanaklı olmadığı, kaldı ki davacının dava dilekçesinde davalının ticaret unvanının terkinini istememiş olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalının işlettiği dersanesinde "Tercih Dersanesi" ibaresi kullanmasının davacının dersanecilik faaliyetlerini de kapsayan hizmet markasına tecavüz oluşturduğu iddiasına dayalı markaya tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davalının ticaret unvanı "Tercih Eğitim Kurumları İnşaat Turizm Sağlık Gıda San Ltd. Şti" olup, İstanbul'da işletmekte olduğu dersanesinde işletme adı olarak "Tercih Dersanesi" ibaresini kullandığı ve ticaret unvanını tescil ettirdiği şekilde kullanmadığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davalı tescilli ticaret unvanından farklı bir işletme adı kullandığına göre, bu kullanımın yasal korumadan yararlanması TTK.nun 55. maddesine uygun olarak tescil ettirilmesi ile mümkündür. Davalı tarafça böyle bir işletme adı tescilinin varlığı savunulmamıştır.
Somut olayda ticaret unvanının tescil edildiği şekilde kullanılmayarak iki kelimeye indirilmek suretiyle çekirdek kelime olan "Tercih" ibaresinin marka gibi kullanılması ve unvanda yer almayan "Dersane" ibaresinin de eklenmesi söz konusu olup, davalının ticari faaliyetlerinde, iş evrakında ve ilan gibi işlemlerde kullandığı "Tercih Dersanesi" ibaresinde davacının tescilli markasının görsel özelliklerinin aynen yer almaması da iltibasın varlığını ortadan kaldırmayacaktır.
Davalının ticaret unvanını aldığı gibi kullanmaması ve bu kullanımda davacının tescilli markasının ana unsuru "Tercih" sözcüğünü öne çıkarması ve vurgu işlevi kazanmasının 556 sayılı KHK.nun 9/2 maddesi hükmünce iltibas oluşturup oluşturmayacağının incelenip değerlendirilmesi ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4397 K. 2006/4251
T. 18.4.2006
• MARKADAKİ İBARE ( Tanınmış Marka/Ünvanın Esaslı Unsuru Olduğunu - Aynı Alanda Faaliyette Bulunan Davacı Şirketin İzni Alınmadan Bu Ünvanın Davalı Şirketce Marka Olarak Kullanılamayacağı )
• ÜNVANIN ESASLI UNSURU OLAN İBARE ( Aynı Alanda Faaliyette Bulunan Davacı Şirketin İzni Alınmadan Bu Ünvanın Davalı Şirketce Marka Olarak Kullanılamayacağı - Tanınmış Marka )
• TİCARET ÜNVANI ( Aynı Alanda Faaliyette Bulunan Davacı Şirketin Tanınmış Markasındaki İbarenin Ünvanın Esaslı Unsuru Olduğunu - İzni Alınmadan Bu Ünvanın Davalı Şirketce Marka Olarak Kullanılamayacağı
• İBARENİN MARKA OLARAK KULLANILAMAMASI ( Tanınmış Markadaki/Ünvanın Esaslı Unsuru Olduğunu - Aynı Alanda Faaliyette Bulunan Davacı Şirketin İzni Alınmadan Bu Ünvanın Davalı Şirketce Kullanılamayacağı )
ÖZET : Davacı markasının ilgili sektörde 556 sayılı KHK’nın 7/1-ı maddesi anlamında tanınmış marka olduğunu, "PHAT" ibaresinin davacının ünvanın esaslı unsuru olduğunu, Paris sözleşmesinin 8. maddesine göre ticaret ünvanının korunduğu, 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi ve TTK’nun 56,57/5 Maddeleri uyarınca aynı alanda faaliyette bulunan davacı şirketin izni alınmadan bu ünvanın davalı şirketce marka olarak kullanılması olanaklı değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince verilen 15.02.2005 tarih ve 2004/447-2005/82 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi Abdullah Turgut tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili’nin ABD ve dünyanın birçok ülkesinde 18,25,44 ve 45.sınıflarında ( P HAT FARM + Şekil )ibareli markasının müvekkili adına tescilli olduğunun, davalı Neta Ltd.Şti’nin bu markanın bire bir aynısını tescil ettirmek amacıyla diğer davalı TPE'ne başvurduğunu, müvekkilinin itirazının en son davalı TPE'nün YİDK'nca reddedildiğini markanın tanınmış marka olduğunu, Paris Sözleşmesinin 1.mükerrer 6.maddesi uyarınca tanınmış markaların tescil edilemeyeceğini ve mevcut durumun iltibas ve haksız rekabete yol açacağını ileri sürerek, YİDK kararının iptaline, davalı şirketin başvurusunun reddine, eğer tescile karar verilmiş ise, tescilin iptali ile sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan TPE vekili, davacı markasının dünyanın çeşitli ülkelerinde tescilli olmasının tanınmışlığının karinesi olamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili müvekkilinin markasının TPE nezdinde tescilli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, Savunma, Toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre, davacının markası Türkiye’de tescilli değil ise de; davanın 556 sayılı KHK’ nin 7/1-ı, 8/3 TTK ‘nun 56 ve 57.maddeleri hükümlerine dayandığı ve davacı markasının ilgili sektörde 556 sayılı KHK’nın 7/1-ı maddesi anlamında tanınmış marka olduğunu, "PHAT" ibaresinin davacının ünvanın esaslı unsuru olduğunu, Paris sözleşmesinin 8. maddesine göre ticaret ünvanının korunduğu, 556 sayılı KHK’nın 8/5 maddesi ve TTK’nun 56,57/5 Maddeleri uyarınca aynı alanda faaliyette bulunan davacı şirketin izni alınmadan bu ünvanın davalı şirketce marka olarak kullanılmasının olanaklı olmadığı gerekçeleriyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı ayrı ayrı davalı vekilleri temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, ayrı ayrı davalı vekillerinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, ayrı ayrı davalı vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan ayrı ayrı alınmasına, 18.04.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4390 K. 2006/4962
T. 1.5.2006
• MAL VE HİZMET AYRIMINA GÖRE MARKA TESCİLİ ( TPE Tebliğlerine Göre Sınıflandırma Esas Sistem Olduğu - Aynı veya Benzerliğin Tebliğlerdeki Her Sınıf ve Alt Gurubuna Göre Ayrı Ayrı Nazara Alınarak Ayrıca Halk Nezninde Benzerliğin de Dikkate Alınacağı )
• MARKADA BENZERLİK ( Önce Tük Patent Enstitüsü Tarafından Yayınlanan ve Sınflandırma Esasına Göre Düzenlenen Tebliğlerdeki Tescillerle Benzerliğe Bakılacağı - Tebliğlerde Farklı Sınıflarda Yer Almalarına Rağmen Benzerliğin Halk Nezdinde Karıştırmaya Neden Olacak Ölçüde Benzer Olup Olmadığına Bakılması Gereği )
• MARKADA İLTİBAS ( TPE'nce Sınıflandırma Esasına Göre Yayınlanan Marka Tescil Listelerinin Markada Birlik ve Markanın Korunması İlkesine Yönelik Olduğu - Kornumanın Sağlanması İçin Farklı Mal ve Hizmetlerde Olsa Bile Benzerliğin Halk Nezdinde Karıştırmaya Neden Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )
• FARKLI MAL VE HİZMETLERDEKİ MARKALARIN BENZERLİĞİ ( Sınıflandırma Esasına Göre Belirlenen TPE Tebliğlerindeki Benzerliğin Yeterli Olmadığı - Benzerliğin Halk Nezdinde de Karıştırmaya Neden Olmayacak Şekilde Olması Gereği )
ÖZET : TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin "benzer" olarak değerlendirilmesi de mümkündür.Mahkemece, 556 sayılı KHK'nin ve atıf yapılan uluslararası anlaşmanın hükümleri gözetilerek benzerlik, iltibas ve halk nazarında karıştırılma olasılığı açısından somut olaya ilişkin durum ve veriler birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 23.11.2004 tarih ve 2004/688-2004/305 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 09.04.1996 tarihinden bu yana internet servis sağlayıcılığı da dahil olmak üzere bilgisayar programları vs. konularında faaliyet göstermekte olduğunu, bu hizmet kapsamında "NETONE" ibareli markasını 05.05.1998 tarihinde tescil ettirip hizmet markası olarak halen kullandığını, davalı Deutsch Telekom AG.nin "T NETONE" ibareli markayı tescil ettirmek için başvuruda bulunduğunu, sözkonusu markanın 17.08.1999 tarihli Resmi Marka Bülteninde ilan edildiğini, istemin 556 sayılı KHK.nın 7/b ve 8/b maddelerine aykırı olduğunu, müvekkilinin anılan davalının marka başvurusuna itiraz ettiğini, itirazın en son kısmen YİDK.ca reddedildiğini, oysa "T NETONE" ibareli marka başvurusunun tümü ile reddedilmesi gerektiğini ileri sürerek, red kararının iptalini, "T NETONE" ibareli markanın tescilinin önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan Deutsch Telekom AG.nin vekili, müvekkilinin iletişim ve bilgisayar sektöründe dünyanın en önde gelen şirketlerinden bir olduğunu, müvekkilinin müracaatının davacıya ait 38 ve 42. sınıflar için tescilli markası dayanak gösterilerek anılan sınıflar için tescil isteminin kabul edilmediğini, davacının markasının bir ticaret markası olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı şirketin "T NETONE" ibaresinin 9, 16, 35, 38, 42. sınıflar yönünden tescilini istediği, Markalar Dairesi Başkanlığı'nca davacıya ait "NETONE" markası nedeni ile 556 KHK.nın 7/1-b maddesi gereğince 38, ve 42. sınıflardaki hizmetleri başvuru listesinden çıkarıldığı, davacının 556 sayılı KHK.nın 7/1-b ve 8/1-b maddelerine dayalı olarak itirazlarda bulunduğu, 7/1-i veya 8/4. maddeleri anlamında tanınmış marka olduğunun iddia edilmediği, bu nedenle davacının tescil aşamasında ileri sürdüğü itiraz ve def'ilerle bağlı bulunduğu, tanınmış marka iddiasını bu davada ileri süremeyeceği, her iki marka karşılaştırıldığında esaslı unsurun "NETONE" ibaresi olduğu, zira "T..." şeklinin tanınmış marka olmadığının hükmen saptandığı gibi Türkiye'de bilindiği veya ayırt edici hale geldiğinde savunulmadığı, her iki marka bire bir aynı olmasalar da birbirlerinden ayırt edilemeyecek kadar benzer oldukları, KHK.nın 8/4. maddesince davalıya ait işaretin farklı sınıflar yönünden kullanılmasının mümkün olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, YİDK kararlarının iptali istemine ilişkindir olup, mahkemece, yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiştir.
Her ne kadar Dairemizin önceki uygulaması aynı markanın hem ticaret hem de hizmet markası olarak ayrı kişiler adına tescil edilebileceği yolunda ise de, bu uygulamanın özellikle ticaret ve hizmet sınıfları kapsamındaki bazı mal ve hizmetlerin birbiri ile iç içe geçmiş olduğu durumlarda markaların karıştırılması olasılığı karşısında yeniden gözden geçirilmesi gerekmiştir.
556 Sayılı KHK'nin 24. maddesinde, markaların kullanılacağı mallar veya hizmetlerin, markaların tescili amaçları için malların veya hizmetlerin uluslararası sınıflandırmasına ilişkin esaslara göre sınıflandırılacağı, sınıflandırma ile ilgili ilkelerin yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir.
Anılan maddenin işaret ettiği uluslararası düzenleme olan Nice Anlaşması ile mal ve hizmetler, gösterdikleri ortak özellikler gözönünde tutularak ilk 34 sınıfta "mallar", son 11 sınıfta da "hizmetler" olarak sınıflandırılmıştır.
Nice Anlaşmasının 2/1. maddesi uyarınca; bu anlaşma ile tanımlanan gereklere göre sınıflandırmanın etkisi özel Birlik ülkelerinin her biri tarafından belirlenecektir. Sınıflandırma, tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi veya hizmet markalarının tanınması konusunda bağlayıcı olmayacaktır.
Görüldüğü gibi anlaşmada, özel birlik ülkeleri sınıflandırmanın etkisini belirleme yetkisine sahiptir. Birlik ülkeleri isterlerse, esas sistem olarak isterlerse yardımcı sistem olarak kabul edebilirler.
Türkiye'deki duruma gelince, 556 sayılı KHK'nin 24. maddesi ve TPE tebliğleri gereğince sınıflandırma esas sistem olarak benimsenmiş ve 01.01.2002 tarih ve 2002/2 sayılı TPE tebliğinin 4. 5. 6. ve 7. maddelerinde 556. Sayılı KHK'nin 7/1-b ve 8/1-b. maddelerinde sözü edilen "aynı veya benzer tür mal veya hizmetler" terimlerinin her sınıf ve onun alt grupları açısından gözönünde tutulacağı belirtilmiştir.
Buna göre, birden ziyade kişiler adına tescilli yada tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde öncelikle TPE. Başkanlığı'nca yayınlanan sınıflandırmaya ilişkin tebliğler uygulanacaktır. Bu durum, markada belirlilik ilkesi ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında birlik ve istikrarın ön koşuludur.
Ancak, TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin "benzer" olarak değerlendirilmesi de mümkündür aynı husus öğretide de kabul edilmektedir. ( Bkz. Yasaman H., Marka Hukuku, Cilt II, Sh. 779 )
Çünkü, yukarıda belirtildiği üzere, Nice Anlaşmasının 2/1. maddesine göre sınıflandırma, tescil edilen her hangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi konusunda bağlayıcı değildir. Sınıflandırmanın esas sistem olarak kabulü halinde dahi tescilli markanın koruma sınırı somut uyuşmazlığın özelliğine göre belirlenecektir. Burada dikkate alınması gereken kriter halkın karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
Somut uyuşmazlığa döndüğümüzde, davalı şirket hizmet+ticaret sınıfı için dava konusu 9 ve 16. sınıflarda da markanın tescilini istemiş olup, davacının markası ise 38 ve 42.sınıflarda hizmet sınıfı için tescillidir. Ancak, farklı mal ve hizmetler ile ilgili olmasına rağmen davalı şirketin tescilini istediği marka ile davacı adına tescilli markanın kullanılacağı mal ve hizmetler açısından benzerlik ve bu benzerliğin halk arasında karıştırılma olasılığı bulunduğu iddiasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
O halde, mahkemece, 556 sayılı KHK'nin ve atıf yapılan uluslararası anlaşmanın hükümleri gözetilerek benzerlik, iltibas ve halk nazarında karıştırılma olasılığı açısından somut olaya ilişkin durum ve veriler birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, eksik incelemeye dayalı yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.05.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2840 K. 2006/2522
T. 13.3.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Haksız Rekabet/Maddi ve Manevi Tazminat - Kar Yoksunluğunun Marka Hakkına Tecavüz Edenin Kazancına Göre Hesaplanması Gereği )
• HAKSIZ REKABET ( Maddi ve Manevi Tazminat - Kar Yoksunluğunun Marka Hakkına Tecavüz Edenin Kazancına Göre Hesaplanması Gereği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Marka Hakkına Tecavüz - Kar Yoksunluğunun Marka Hakkına Tecavüz Edenin Kazancına Göre Hesaplanması Gereği )
• YOKSUN KALINAN KAR ( Haksız Rekabet/Maddi ve Manevi Tazminat - Kar Yoksunluğunun Marka Hakkına Tecavüz Edenin Kazancına Göre Hesaplanması Gereği )
ÖZET : Davacı, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Dosya kapsamından davacının maddi tazminat olarak, yoksun kaldığı kazancı ve bu kazancın marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak suretiyle elde ettiği kazanca göre hesaplanması yöntemini seçtiği anlaşılmaktadır. Bu durumda davalının elde ettiği karın tespit edilmesi ve sonuca göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Rize Asliye 1. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.01.2005 tarih ve 2000/2 - 2005/9 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi A.D. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirketin müvekkili adına marka olarak tescilli 500 gr.'lık Filiz Lüks çayını renk, dizayn, ambalaj ve isim ile aynen ta14it ederek 500 gr.'lık ... çay Filizi çayı olarak piyasaya sürdüğünü, bu şekilde haksız rekabette bulunup 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye muhalefet ettiğini, müvekkilinin bu nedenle maddi ve manevi zarara uğradığını ileri sürerek, şimdilik ( 400.000.000.- )TL maddi ve ( 200.000.000.- )TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini, davalının haksız fiilinin önlenmesini ve hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tarafların ürünleri arasında iltibasa neden olacak şekilde bir benzerlik bulunmadığını, talebin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının üretip piyasaya sürdüğü çay ambalajlarının davacı ürünleri ile aynı resim, renk ve dizaynda olduğu, bu durumun TTK uyarınca haksız rekabet ve 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname uyarınca marka hakkına tecavüz oluşturduğu, davacının maddi zararının ( 15.740.452.000.- )TL olduğu, davalı taraf tazminatın fahiş olduğunu savunsa da TTK'nun 58 ve 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 67'nci maddesi uyarınca hakimin elde edilmesi mümkün görülen menfaatin karşılığına da hükmedebileccği, davacının davasını bu meblağda ıslah ettiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının haksız rekabetinin önlenmesine, ( 15.740.452.000.- )TL maddi ve ( 200.000.000.- )TL manevi tazminatın temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabete dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Dosyaya sunulan bilgi ve belgelerin incelenmesinden, davacının 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 66/b maddesi uyarınca maddi tazminat olarak, yoksun kaldığı kazancı ve bu kazancın marka hakkına tecavüz edenin, markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre hesaplanması yöntemini seçtiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, görüşüne başvurulan bilirkişi raporunda, davalının, davanın açıldığı 1999 yılında net kazancın % 25'i oranında kar elde ettiği kabul edilerek maddi tazminat hesabı yapılmış, davalı vekilince bu rapora karşı ileri sürülen esaslı itirazları değerlendirilmemiştir. Bu durum karşısında mahkemece, davalının bilirkişi raporuna karşı yaptığı esaslı itirazların değerlendirilmesi, özellikle bir şirket olan davalının bilanço ve defter kayıtlarına göre 1999 yılında ne kadar kar elde ettiğini gösterdiğinin tespit edilmesi ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken, eksik incelemeye dayanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2829 K. 2006/2528
T. 13.3.2006
• TANINMIŞ MARKAYA TECAVÜZ ( Haksız Rekabetin Önlenmesi - Ticaret Mahkemesinde Görüleceği )
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ ( Tescil Edilmemiş Marka ile İlgili İltibas İddiası - Ticaret Mahkemesinde Görülmesi Gereği )
• TESCİL EDİLMEMİŞ MARKA İLE İLGİLİ İLTİBAS İDDİASI ( Haksız Rekabetin Önlenmesi Davası - Ticaret Mahkemesinde Görülmesi Gereği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Tescil Edilmemiş Marka ile İlgili İltibas İddiasına Dayalı Haksız Rekabetin Önlenmesi Davası - Ticaret Mahkemesinde Görüleceği )
1086/m.7
ÖZET : Dava, tanınmış markaya tecavüz nedeniyle tazminat hakkı saklı kalmak kaydıyla haksız rekabetin önlenmesi talebine ilişkindir. Davacı, ürünlerinde kullandığı ambalaj dizaynının davalı tarafından aynen kullanılarak iltibasa yol açıldığını iddia etmiştir. Dosya kapsamından davacı markasının tescil ettirilmediği anlaşılmaktadır. Bu durumda ticaret mahkemesince haksız rekabet ilkeleri doğrultusunda inceleme yapılarak sonuca göre karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 3. Ticaret Mahkemesi’nce verilen 16.12.2004 tarih ve 2004/515 - 2004/1006 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi A.D. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin dünya çapında tanınmış bir marka olan "V." markasının sahibi ile Türkiye’deki üreticisi ve satıcısı olduğunu, bu ürünlerin, her bir ürün çeşiti için farklı bir renk kullanılmak suretiyle özel olarak tasarlanan ortak dış ambalaj dizaynı ile satıldığını, davalıya ait "..." markalı tüy dökücü kremlerin müvekkiline ait "V." markalı ürünlerin dış ambalaj dizaynı ile ayırt edilemeyecek derecede benzerlik taşıyıp iltibas yaratacak şekilde üretilip piyasaya sürüldüğünü, davalının eyleminin TTK’nun 57/1 ve 5’nci maddeleri uyarınca haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, tazminat hakları saklı kalmak kaydıyla davalının haksız rekabet fiilinin önlenmesini ve hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımına uğradığını, talebin haksız olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davanın, tanınmış markaya tecavüz nedeniyle açılmış bir dava olduğu, yargılama sırasında 29.06.2004 tarihli değişiklikle bu tür davalara bakılmasının, fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesi kurulmayan yerlerde tek hakimli asliye hukuk mahkemelerinde görüleceğinin belirlendiği, 16.09.2004 gün ve 396 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararıyla İzmir’de bu davalar için Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’nin görevlendirildiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine, karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli ve yetkili İzmir Asliye 3. Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava, davacıya ait "V." markalı ürünlerin tümü için kullanılan ve özel olarak tasarlanan ambalaj dizaynının, davalıya ait "..." markalı tüy dökücü krem ambalajında aynen kullanılmak suretiyle iltibasa neden olunduğu iddiasıyla açılan ve TTK’nun 57’nci maddesine dayalı haksız rekabetin önlenmesi davasıdır. Davacı taraf, davasına konu ettiği ürünlerini ambalaj olarak adına tescil ettirmediğine ve böyle bir tescil belgesine dayanmadığına göre mahkemece TTK’nun 56 vd. maddeleri uyarınca işin esasının incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; yukarıda açıklanan bozma neden ve kapsamına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacılar yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 1.00.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, 13.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2527 K. 2006/2292
T. 6.3.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Tanınmışlığa Dayanılmamış ise Ancak Markanın Kullanıldığı Aynı veya Benzer Sınıflar Yönünden Hükümsüzlüğe Karar Verilebileceği )
• TESCİLLİ MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜNÜN TESPİTİ ( Tanınmışlığa Dayanılmamış ise Ancak Markanın Kullanıldığı Aynı veya Benzer Sınıflar Yönünden Hükümsüzlüğe Karar Verilebileceği )
• MARKADA TANINMIŞLIĞA DAYANILMAMASI ( Ancak Markanın Kullanıldığı Aynı veya Benzer Sınıflar Yönünden Hükümsüzlüğe Karar Verilebileceği - Marka Hakkına Tecavüz )
ÖZET : Dava, davalının tescilli markasının hükümsüzlüğünün ve fiillerinin haksız rekabet olup olmadığının tespiti, terkini, haksız olarak kullanılan ticaret unvanının değiştirilmesi veya silinmesi, maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir. Dosya kapsamından davacının tanınmışlığa dayanmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda, 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/1-b ve 8/3. maddelerine göre yapılan inceleme sonucu ancak markanın kullanıldığı aynı veya benzer sınıflar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilebilir. Yerel mahkemece, davacının ne gibi öncelik hakkı bulunduğu araştırılıp tartışılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 19.07.2004 tarih ve 2003/82 - 2004/143 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M.L. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 1942 yılından beri yurt içi ve dışı nakliye sektöründe faaliyette bulunduğunu. müvekkiline ait " ... " amblemli markanın 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre tescil edildiğini, " ... Nakliyat Ticaret ve Sanayi A.Ş." şeklindeki ticaret unvanının 07.11.1984 yılında tescil ve ilan edildiğini, davalı şirketin " ... " ticari unvanı ile müvekkilinin ticari itibarından yararlanarak haksız rekabette bulunduğunu, izinsiz şekilde markasını da kullandığını, davalının kendisini müvekkili şirketin Kadıköy Şubesi olarak lanse ettiğini ileri sürerek, davalının fiillerinin haksız rekabet olup olmadığının hükmen tespitine, marka hakkına tecavüz fiillerinin durdurulmasına, giderilmesine, ticaret unvanına tecavüz nedeni ile meydana gelen haksız rekabetin men 'ine haksız olarak kullanılan ticaret unvanının değiştirilmesine veya silinmesine haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, şimdilik bir milyar maddi, bir milyar manevi tazminatın tahsilini ve hükmün ilanını talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile de davalının tescilli markasının hükümsüzlüğünün tespitine terkine, ilana, haksız olarak kullanılan ticaret unvanının tescil olunduğu ticaret sicil kayıtlarının değiştirilmesine veya silinmesine, yine bir milyar maddi, bir milyar manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin davacının ticaret unvanı ve marka hakkına tecavüz etmiş bulunmadığını, " ... " ibaresi dışında hiçbir unvan benzerliğinin olmadığını, müvekkilinin marka tescil başvurusunun kabul edildiğini, her iki şirketin ticari unvan ve amblemlerinin farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar doğrultusunda, davacının 06.05.2000, davalının ise 15.12.1998 tarihinden itibaren" ... +ŞEKİL" ibareli hizmet markalarının tescilli olduğu, davacı şirketin ticari unvanının 07.11.1984 tarihinde ticaret sicilinde tescil ve ilan olunduğu, marka tescil başvurusunun 13.04.1998 tarihli Resmi Marka Bülteninde yayınlandığı, faaliyetinin 1940'lı yıllara dayandığı, davalının ise 03.08.1998 tarihinde İstanbul Ticaret Odasında tescilinin yapıldığı. davalının davacının itibarından yararlandığı, davacının anılan marka üzerinde öncelik hakkı bulunduğu gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulü ile davalıya ait hizmet markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, " ... " markasını kullanmasının yasaklanmasına. Davalının ticaret unvanından anılan ibarenin TTK'nun 54'üncü maddesi hükmünce çıkartılmasına, hükümsüzlüğe karar verilene kadar tescilli markanın kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceğinden buna ilişkin istemin reddine, tazminat talebi konusunda karar verilmesine yer olmadığına ve hükmün ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, davalının tescilli markasının hükümsüzlüğünün ve fiillerinin haksız rekabet olup olmadığının tespiti, terkini, haksız olarak kullanılan ticaret unvanının tescil olunduğu ticaret sicil kayıtlarının değiştirilmesi veya silinmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, taşımacılık hizmeti yönünden 556 Sayılı KHK'nın 8/3. ve 811-b maddelerine dayalı olarak davalının tescilli markasının hükümsüzlüğünü talep etmiştir.
Davacıya ait "ŞEKİL+ ... " ibareli marka 05.06.2000 tarihinden itibaren 35, 37 ve 39. sınıflarda, davalıya ait aynı ibareli marka ise 15.12.1998 tarihinden itibaren 36, 37 ve 39'uncu sınıflarda hizmet markası olarak tescil edilmiş olup, mahkemece, davacının öncelik iddiası benimsenmek suretiyle davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Oysa, davacının 36'ncı sınıfa ilişkin bir tescilinin bulunmadığı gibi, davalı markasının kapsadığı 36 ve 37'nci sınıf hizmetler bakımından davacının öncelik hakkının olup olmadığı veya ne şekilde mevcut olduğu mahkemece araştırılmamıştır. Davacı vekili, her ne kadar " ... " ibaresini ilk kez müvekkili tarafından yaratılıp kullanıldığını, meşhur ve ma'ruf hale getirildiğini ileri sürmüş ise de, 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1-i ve 8/4'üncü maddeler kapsamında tanınmış marka olduğunu ileri sürmemiş, başka bir anlatımla tanınmışlığa dayanmamıştır. Bu durumda, aynı kanun hükmünde kararnamenin 8/1-b ve 8/3'üncü maddelerine göre yapılan inceleme sonucu ancak markanın kullanıldığı aynı veya benzer sınıflar yönünden hükümsüzlüğe karar verilebileceği kuşkusuzdur.
O halde, mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde, davalı markasının kapsadığı 36 ve 37'nci sınıf hizmetler bakımından davacının ne gibi öncelik hakkı bulunduğu araştırılıp incelenip tartışılmadan eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 06.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/15019 K. 2006/1900
T. 27.2.2006
• MARKA HAKKINA DAYALI TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Maddi ve Manevi Tazminat - İlam İnfaz Edilmediği Sürece Davalının Ticaret Unvanında Kullandığı Kelime Ticaret Siciline Tescile Dayandığından Haksız Olmayacak ve Davacı Tarafından Tazminat Talep Edilemeyeceği )
• HAKSIZ REKABET ( Dayalı Tecavüzün Önlenmesi - Davacının Anılan İlamı İnfaz Ettirip Ettirmediğinin Araştırılması İnfaz Ettirmişse Dava Açmakta Hukuki Yararı Bulunmadığından Ticaret Unvanına Dayalı Davanın Reddi Gerektiği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Haksız Rekabet - İlam İnfaz Edilmediği Sürece Davalının Ticaret Unvanında Kullandığı Kelime Ticaret Siciline Tescile Dayandığından Haksız Olmayacak ve Davacı Tarafından Tazminat Talep Edilemeyeceği )
• TİCARET ÜNVANI ( Maddi ve Manevi Tazminat - İlam İnfaz Edilmediği Sürece Davalının Ticaret Unvanında Kullandığı Kelime Ticaret Siciline Tescile Dayandığından Haksız Olmayacak ve Davacı Tarafından Tazminat Talep Edilemeyeceği )
ÖZET : Dava, marka hakkına ve haksız rekabete dayalı tecavüzün önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar ticaret unvanına dayalı haksız rekabet iddiasında bulunmuşsa da, aynı konuda davalı aleyhine daha önce de dava açmış ve Asliye Hukuk Mahkemesi ilamıyla, davalının ticaret unvanından "Trakya" kelimesinin çıkartılmasına karar verilmiştir. Bu durumda davacının yapacağı iş, yetkili merciler aracılığıyla anılan ilamın infazını sağlamaktadır. Bu ilam infaz edilmediği sürece davalının ticaret unvanında "Trakya" kelimesini kullanması ticaret siciline tescile dayandığından haksız olmayacak ve davacı vekili tarafından maddi ve manevi tazminat talep edilemeyecektir. O halde mahkemece, davacının anılan ilamı infaz ettirip ettirmediğinin araştırılması, infaz ettirmişse dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından ticaret unvanına dayalı haksız rekabet davasının reddine karar verilmesi, infaz ettirmemişse yasal süresi içinde her zaman infaz ettirebileceğinin düşünülmesi ve sonucuna göre bir arar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 20.05.2004 tarih ve 2001/411-2004/1090 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile aynı iş kolunda faaliyette bulunan davalı şirketin ticaret unvanında "Trakya" kelimesini kullanmasının haksız rekabet oluşturduğunu, taraflar arasında bu konuda daha önce yapılan yargılama sonucunda davalının ticaret unvanından bu kelimenin çıkartılmasına karar verildiği halde karara uyulmadığını ileri sürerek, haksız rekabetin ve marka hakkına tecavüzün önlenmesini, 08.08.1998 tarihinden itibaren müvekkilinin uğradığı zararlara karşılık ( 10.000.000.000 ) TL. maddi, ( 750.000.000 ) TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, "Trakya" kelimesinin coğrafi bir terim olması nedeniyle münhasıran bir şirkete mal edilemeyeceğini, davacının maddi ve manevi bir zarara uğramadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, taraflar arasında daha önce yapılan yargılama sonucunda verilen mahkeme kararı gereğinin davalıca yerine getirilmiş olması nedeniyle ticaret unvanını değiştirilmesi konusundaki davacı talepleri hakkında bir karar verilmesinin gerekmediği, davacının maddi zararının ispatlanamadığı, ancak davalı tarafça davacının ticaret unvanında mevcut ve münhasıran kullanmaya yetkili bulunduğu ibarelerin kendi unvanında kullanılması sonucunda davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, ( 750.000.000 ) TL. manevi tazminatın dava tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, davalının ticaret unvanından dava konusu ibareleri çıkarması nedeniyle davacının bu talebi hakkında hüküm kurulmasına yer olmadığına, maddi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, marka hakkına ve haksız rekabete dayalı tecavüzün önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, her ne kadar ticaret unvanına dayalı haksız rekabet iddiasında bulunmuşsa da, aynı konuda davalı aleyhine daha önce de dava açmış ve Çorlu Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1998/850 esas-2000/217 karar sayılı ilamıyla, davalının ticaret unvanından "Trakya" kelimesinin çıkartılmasına karar verilmiştir. Bu durumda davacının yapacağı iş, yetki merciler aracılığıyla anılan ilamın infazını sağlamaktadır. Bu ilam infaz edilmediği sürece davalının ticaret unvanında "Trakya" kelimesini kullanması ticaret siciline tescile dayandığından haksız olmayacak ve davacı vekili tarafından maddi ve manevi tazminat talep edilemeyecektir. O halde mahkemece, davacının anılan ilamı infaz ettirip ettirmediğinin araştırılması, infaz ettirmişse dava açmakta hukuki yararı bulunmadığından ticaret unvanına dayalı haksız rekabet davasının reddine karar verilmesi, infaz ettirmemişse yasal süresi içinde her zaman infaz ettirebileceğinin düşünülmesi ve sonucuna göre bir arar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.
2- Davacı vekili tarafından açılan bu davada ayrıca 556 sayılı KHK.nin 9 uncu ve 61 inci maddeleri uyarınca tescilli marka hakkına da dayanıldığı halde mahkemece bu hususta olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması dahi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : SONUÇ. Yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.02.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14028 K. 2007/5223
T. 3.4.2007
• MARKA ( Tanınmış Marka İçin Açıklanan Kıstaslar "Toplumda Tanınmışlık Düzeyine Erişmiş" Marka İçin de Geçerli Olup Bu Yönden Arada Fark Bulunmadığı )
• TANINMIŞ MARKA ( Bir Harf Eklenerek Kullanılması - Haksız Rekabet Sebebiyle Hükümsüzlüğüne Karar Verilmesi İçin Kullanımın Tanınmış Marka Sahibi ile Arasında Bir Bağlantı Olduğunu Gösterip Göstermeyeceği ve Bu Kullanım Şekli Nedeniyle Menfaatlerinin Zarar Görme Olasılığı Bulunup Bulunmadığının Araştırılması Gereği )
• HAKSIZ REKABET ( Tanınmış Markaya Bir Harf Eklenerek Kullanılması - Hükümsüzlüğüne Karar Verilmesi İçin Kullanımın Tanınmış Marka Sahibi ile Arasında Bir Bağlantı Olduğunu Gösterip Göstermeyeceği ve Bu Kullanım Şekli Nedeniyle Menfaatlerinin Zarar Görme Olasılığı Bulunup Bulunmadığının Araştırılması Gereği )
ÖZET : 1- Tanınmış marka için açıklanan kıstaslar, "toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş" marka için de geçerli olup, bu yönden arada fark bulunmamaktadır. O halde, mahkemece, davacı ( karşı davalı ) markasındaki 35. sınıfta yer alan hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, 556 sayılı KHK.nin 8/4. maddesinde belirtilen kıstaslar dikkate alınarak, davacı ( karşı davalı ) adına tescil edilen hizmet markasının, tanınmış marka sahibi olan davalı ( karşı davacı ) ile arasında bir bağlantı olduğunu gösterip göstermeyeceği ve bu kullanım şekli nedeniyle davalının ( karşı davacının ) menfaatlerinin zarar görme olasılığı bulunup bulunmadığı konusunda, davalı ( karşı davalı ) yandan başka delilleri olup olmadığı sorulup, ibraz ettirilmesi, sektör uzmanı ile marka alanında bir uzmanın da içinde bulunduğu bir bilirkişi kurulu oluşturulması, davacı ( karşı davalı ) ile davalı ( karşı davacı ) tarafın, iddia ve savunmaları üzerinde durulması, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
2- Davalı ( karşı davacı ) vekilinin temyizine gelince; Davalı ( karşı davacı ) vekili karşı dava dilekçesinde, davacının ( karşı davalının ) tescilli olmayan ürünler bakımından LUNİ markasını, davalının ( karşı davacının ) tescilli UNİ ve LUNİ markası ile iltibas yaratacak şekilde kullandığını, bunun da haksız rekabet yarattığını iddia etmiştir. Mahkemece, davalı ( karşı davacı ) tarafın bu iddiası üzerinde durulmamış olup, karşı davada bu yöndeki haksız rekabetin meni ile maddi durumun ortadan kaldırılmasına yönelik talepleri hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle karşı davacı yararına bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.05.2005 tarih ve 2003/999 - 2005/53 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.04.2007 gününde davacı ve karşı davalı avukatı Hüseyin Özgür Gülseven ile davalı ve karşı davacı avukatı Mesut Adan gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, tarafların kozmetik sanayi ve ticareti ile iştigal ettiğini, müvekkili şirketin "LUNİ+Şekil" ibareli markayı ilk olarak ihdas ile kullanarak maruf hale getirdiğini ve ilk olarak 05.08.2002 tarihinde marka tescil başvurusunda bulunduğunu ve daha sonra 21.10.2002 tarihinde marka başvurusunun yenilendiğini, dava dışı TPE tarafından "davalı şirketin daha önce vaki davalı marka tescil başvurusunun mevcudiyeti" gerekçe gösterilerek müvekkilinin başvuru konusu emtiaların büyük bir kısmının çıkarıldığını, "LUNİ+Şekil" markasının müvekkiline has olup, davalı tarafın müvekkiline ait markayı öğrenip marka tescil başvurusunda bulunduğunu ve haksız rekabette bulunduğunu ileri sürerek, davalının marka tescil eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile, davalı adına tescil edilen "LUNİ" markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, maddi durumun ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı ( karşı davacı ) vekili, müvekkili şirketin 1995 yılında "UNİ" markasını yarattığını ve çok kısa sürede vazgeçilmez bir marka haline gelmesini sağladığını, UNİ ve türevleri markaların 1995 yılından itibaren davalı şirket adına tescil edildiğini, müvekkilinin UNİ markasına son derece benzer, üstelik yine müvekkilince yapılan başvurudan sonra davacı tarafın LUNİ markasının tescilini istediğini, bu markayı dava dışı şirket ürün ve kataloglarında kullandırdığını, davacı ( karşı davalı ) taraf eylemlerinin, müvekkilinin tanınmış markalarına tecavüz teşkil ettiğini belirterek, asıl davanın reddini; karşı dava ile de, müvekkiline ait UNİ ve LUNİ markaları ile iltibas yaratmak amacıyla, haksız rekabet kastıyla tescil ettirilen 02/19649 LUNİ markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, karşı davalının 556 sayılı KHK.nın 62. maddesi gereğince müvekkilinin marka hakkına tecavüzünün durdurulması ve yasaklanmasına, karşı davalı eyleminin TTK.nun 56 vd. maddeleri gereği haksız rekabet olduğunun tespit ve men'ine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davacı şirketin LUNİ+Şekil markasını 05.08.2002 tarihinde 35. sınıf ürünler için, davalının ( karşı davacının ) LUNİ ibaresinden ibaret markayı ise 3, 16, 21. sınıf ürünler için 19.07.2002 tarihinde, UNİ ve türevlerini içeren diğer markaları ise 31.03.1995 ve takip eden yıllarda 3, 5, 10, 16. sınıflar için tescil ettirdiği, ibraz edilen fatura, katalog ve gazete haberlerinden davalı şirketin UNİ markasını taşıyan ıslak mendillerin çok geniş bir pazar payına sahip olduğu, 20 Mayıs 2003 tarihinde konusunda dünyanın en büyük kuruluşlarından olan A&A'dan kalite belgesi aldığı, davalı tarafın bu markasının 556 sayılı KHK.nın 8/b. maddesi anlamında belli bir tanınmışlık düzeyine ulaştığı, tanınmışlık düzeyine erişmiş UNİ markasının bir harf ilavesiyle davacı markası içinde aynen yer aldığı, davacının LUNİ markasının davalının tanınmışlık düzeyine erişen UNİ markasına benzer olup, 556 sayılı KHK.nın 8/b maddesindeki koşullar gerçekleştiğinden farklı ürünler yönünden de davacı markasının iptal koşullarının oluştuğu, ayrıca davacının ( karşı davalının ), davalının ( karşı davacının ) markasının tanınmışlığından yararlanmak niyetiyle markayı kötü niyetle tescilinin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile karşı davalı adına kayıtlı 2002/19649 sayılı markanın hükümsüzlüğüne, haksız rekabetin önlenmesine, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Davacı vekili, davalı ( karşı davacı ) adına tescilli "LUNİ" markasının hükümsüzlüğünün tespiti ile sicilden terkinini ve haksız rekabetin menini istemiştir. Davalı ( karşı davacı ) vekili ise, davacı ( karşı davalı ) adına farklı sınıflarda tescil edilen "LUNİ markasının, 1995 yılından itibaren müvekkili adına tescil edilen "UNİ" ve türevleri olan tanınmış markasının tanınmışlığından istifade etmeye yönelik olduğunu ileri sürerek, karşı davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğünün tespit ve sicilden terkinine, haksız rekabetin menine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, UNİ markasının tescil edildiği ürünler davacıya ( karşı davalıya ) ait LUNİ markasının tescil edildiği ürünlerden farklı ise de, 556 sayılı KHK.nin 8/4. maddesi gereğince UNİ markasının toplumda ulaştığı tanınmışlığı nedeniyle, davacı ( karşı davalı ) tarafından haksız yarar sağlanabileceği gerekçesiyle, davacı ( karşı davalı ) markasının terkinine karar verilmiş ise de, davalının ( karşı davacının ) markasının toplumda tanınmışlık düzeyine eriştiği sonucuna ilke olarak dayandırılması gereken esaslar da yeterince tartışılmış değildir.
Şöyle ki;
556 sayılı KHK'nin 7/1-i bendinde: sahibi tarafından izin verilmeyen Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesine göre tanınmış markaların da tescil edilemeyeceği belirtilmiştir. Paris Sözleşmesi'nin 1. mükerrer 6. maddesinde de, "Birlik ülkeleri tescilin talep edildiği ülkenin yetkili makamları tarafından söz konusu ülkede bu Sözleşmeden yararlanacağı kabul olunan bir şahsa ait olduğu aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesçe bilindiği mütalaa edilen bir markanın karışıklığa meydan verebilecek surette örneğini, taklidini veya tercümesini yapan bir fabrika veya ticaret markasının tescilini gerek ülke mevzuatı müsait olduğu taktirde doğrudan doğruya, gerek ilgilisinin isteği üzerine ret veya hükümsüz kılmayı taahhüt ederler" düzenlemesi bulunmaktadır. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde kararnamenin 8. Maddesindeki düzenlemeye göre "Marka, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir markanın aynı veya benzeri olmakla birlikte, farklı mallar veya hizmetlerde kullanılabilir. Ancak, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın, toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda tescil edilmiş veya tescil için başvurusu daha önce yapılmış bir marka sahibinin itirazı üzerine, farklı mal veya hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusu red edilir." hükmü bulunmaktadır. 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1-i maddesi anlamında tanınmış markadan söz edilebilmesi için, bir hizmet veya ticaret markasının toplumun ilgili sektöründe tanınmış olması gerekmektedir. Markanın kullanılıp kullanılmaması yada T.P.E nezdinde tescilli olup olmaması önemli değildir.
Tanınmış marka kavramı iç hukuk mevzuatında ve yabancı yasalarda tanımlanmamış, bu konuya içtihatlar ve öğretide açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Dairemizin birçok kararında tanınmış marka, bir kişiye veya girişime sıkı bir biçimde bağlılık, güvence, kalite, reklam gücü, yaygın bir dağıtım ağına bağlı, müşteri ve diğer subjektif ilgi ve ilişkiler ayrımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür ve yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredekilerce refleks halinde beliren bir çağrışım olarak tanımlanmıştır.
Öğretide ise, tanınmış marka kavramı ile bir ülkenin bir veya birkaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurt içi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen, Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerden birinin yurttaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan yada ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markaların bu tanıma girdiği belirtilmiştir. ( Bkz.Prof.Dr.Ü.Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst-1999, Sh.379 vd. ). Ayrıca öğretide, markanın ülke ve uluslararası alanda bu niteliğe sahip olabilmesi için bir işletmeyi veya ürünlerinin hizmetlerini simgelemesi yada üstün bir niteliğe sahip olduğunun yaygın kabul görmesi gerektiği, tanınmış markanın iki işlevinin olduğu, bunlardan ilkinin her markada olduğu gibi diğer rakip mallardan ve hizmetlerden kendi mal ve hizmetini farklılaştırması, ikincisinin ise, her türlü rekabet kaygısı dışında yüksek bir kaliteyi sağlaması olduğu görüşü ortaya atılmıştır. ( Bkz.Dr.H.Yasaman, Tanınmış Markalar, Halil Arslanlı'nın Anısına Armağan, İst.1978, Sh.691 vd. )
Uluslararası anlaşmalarda da tanınmış marka kavramı belirlenmeye çalışılmıştır. 556 Sayılı KHK'nın 7/1-i bendinde sahibi tarafından izin verilmeyen tanınmış markaların Türkiye'nin de katıldığı Paris Sözleşmesi'nin 1.mükerrer 6. maddesine göre tescil edilemeyeceği belirtilmiştir. Sözleşmenin tarafı olan bir ülkede tescilli tanınmış marka ve bu markalı ürünler Türkiye'ye hiç getirilmemiş olsa dahi, sözü edilen Sözleşmenin 1. mükerrer 6 ncı maddesi gereğince ülkemizde himaye görecektir. Anılan Sözleşmeye göre, üye ülkeler kötüniyetle tescil edilmiş olan markanın terkinini talep için süre koyamazlar. Bir markanın tanınmış sayılabilmesi için dünya markası olması, hatta birlik ülkelerinde bilinmesi gerekmez, önemli olan Türkiye'de bilinebilmesidir. Nitekim Paris Sözleşmesinde de bir markanın herkesçe fiilen bilinmesinden değil bilindiğinin mütalaa edilmesinden söz edilmektedir. Bir markanın herkesçe bilinip bilinmediği tespit edilirken herhangi bir kişi değil, bu markanın Türkiye'de hitap ettiği müşteri kitlesi dikkate alınmalıdır. Tanınmışlık, toplumun önemli bir kesiminde ve en azından genel hedef kitledeki orta düzeydeki müşterilerce bilinmeyi gerektirir.
Tanınmış marka tanımında uygulama yeri bulunan bir diğer uluslararası anlaşma da Fikri Mülkiyet Hakları Anlaşması TRIPS'in 16/2 nci maddesi olup, tanınmışlık olgusuna daha net ölçütler getirilmiş, markanın ilgili sektörde herkesçe bilinebilir olmasının tanınmış marka kabulünde etken olduğu vurgulanmıştır. Anılan anlaşmanın 16/3. maddesi ile de Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinin uygulama alanı genişletilmiş, tanınmış markaların farklı mal ve hizmetler yönünden de korunması sağlanmıştır.
TRİPS 16/3. maddesine göre, hizmet markasının tescili halinde tanınmış marka sahibi ile arasında bir bağlantı olduğunu göstermesi ve bu kullanım şekli nedeniyle tescilli ticari marka sahibinin menfaatlerinin zarar görme olasılığı bulunduğunu kanıtlaması gereklidir. "İlgili sektör" ise markanın kullanıldığı ürün ve hizmetlerin Türkiye'deki gerçek ve potansiyel alıcıları, bu alandaki iş çevreleri ve markanın kullanılacağı ürün ve hizmetlerin dağıtım kanallarında yer alan kişiler ve satıcılar olarak tanımlanabilir. Anılan yasal düzenleme çerçevesinde toplumda tanınmışlık düzeyinin davalı ( karşı davacı ) yanca kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemenin toplumda tanınmışlığın tespitinde esas alması gereken kriterler Kanun Hükmünde Kararname de belirtilmemiş olmasına rağmen 1999 tarihli" WIPO Ortak Tavsiye Kararları" adı altındaki ölçütlerden yararlanılmalıdır. Bu ölçütler kısaca; a )Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi, b )Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu, c )Marka promosyonlarının hedef aldığı alan, promosyon süresi ve yoğunluğu, d )Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü, e )Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları, f )Markanın ekonomik değeridir. Bu ölçütlere uygunluğun belirlenmesi açısından teknik bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir.
Markalar Hakkındaki KHK'nin 8. maddesinde bahsi geçen "toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş" deyimi "tanınmış marka" kavramından farklı olup, ondan daha geniş ve tanınmışlık derecesi itibarıyla daha düşüktür. Her tanınmış marka aynı zamanda tanınmışlık düzeyine ulaşmıştır. Ancak, bir marka tanınmış marka olmasa bile toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olabilir. Belli mahallerde tanınan markalar tanınmış marka kavramı içerisine girmeyebilir, fakat toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış olabilir. Böyle bir markanın başka bir mal ve hizmet için tescili, bunu başka mal veya hizmet için tescil ettirecek kişiye haksız bir yarar sağlayacak veya söz konusu markanın itibarına zarar verecek yada ayırt edici karakterini zedeleyecek sonuçlar doğuracaksa, toplumda tanınmışlık düzeyine ulaşmış markanın sahibin itirazı üzerine tescil talebi reddedilir ( Bkz.Fikri Mülkiyet Hukuku, Ünal Tekinalp, 1.Bası 1999, sahife 392 ).
Tanınmış marka için açıklanan kıstaslar, "toplumda tanınmışlık düzeyine erişmiş" marka için de geçerli olup, bu yönden arada fark bulunmamaktadır. O halde, mahkemece, davacı ( karşı davalı ) markasındaki 35.sınıfta yer alan hizmetler yönünden hükümsüzlük kararı verilebilmesi için, 556 sayılı KHK.nin 8/4. maddesinde yazılı hükme ilişkin yukarıda yapılan açıklamalar ve belirtilen kıstaslar dikkate alınarak, davacı ( karşı davalı ) adına tescil edilen hizmet markasının, tanınmış marka sahibi olan davalı ( karşı davacı ) ile arasında bir bağlantı olduğunu gösterip göstermeyeceği ve bu kullanım şekli nedeniyle davalının ( karşı davacının ) menfaatlerinin zarar görme olasılığı bulunup bulunmadığı konusunda, davalı ( karşı davalı ) yandan başka delileri olup olmadığı sorulup, ibraz ettirilmesi, sektör uzmanı ile marka alanında bir uzmanın da içinde bulunduğu bir bilirkişi kurulu oluşturulması, davacı ( karşı davalı ) ile davalı ( karşı davacı ) tarafın, iddia ve savunmaları üzerinde durulması, denetime elverişli bilirkişi raporu alınarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı ( karşı davalı ) yararına bozulması gerekmiştir.
2- Davalı ( karşı davacı ) vekilinin temyizine gelince; Davalı ( karşı davacı ) vekili karşı dava dilekçesinde, davacının ( karşı davalının ) tescilli olmayan ürünler bakımından LUNİ markasını, davalının ( karşı davacının ) tescilli UNİ ve LUNİ markası ile iltibas yaratacak şekilde kullandığını, bunun da haksız rekabet yarattığını iddia etmiştir. Mahkemece, davalı ( karşı davacı ) tarafın bu iddiası üzerinde durulmamış olup, karşı davada bu yöndeki haksız rekabetin meni ile maddi durumun ortadan kaldırılmasına yönelik talepleri hakkında olumlu-olumsuz bir karar verilmemiş olması da doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle karşı davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı ( karşı davalı ) yararına, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalı ( karşı davacı ) yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin taraflardan alınarak yek diğerine verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.04.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14026 K. 2007/5267
T. 3.4.2007
• HAKSIZ REKABET MARKA VE TASARIM HAKLARINA TECAVÜZ ( Tescilin Davadan Sonra Gerçekleştirildiğinin Anlaşılmasına Davalı Tarafından Davadan Önce Anılan Markasının Tescilli Olduğunun Kanıtlanamamasına Göre Kabulü Gereği )
• TESCİLLİ MARKA ( Tescilin Davadan Sonra Gerçekleştirildiğinin Anlaşılmasına Davalı Tarafından Davadan Önce Anılan Markasının Tescilli Olduğunun Kanıtlanamamasına Göre Kabulü Gereği - Haksız Rekabet Marka ve Tasarım Haklarına Tecavüz )
• MARKA VE TASARIM HAKLARINA TECAVÜZ ( Tescilin Davadan Sonra Gerçekleştirildiğinin Anlaşılmasına Davalı Tarafından Davadan Önce Anılan Markasının Tescilli Olduğunun Kanıtlanamamasına Göre Kabulü Gereği )
• TAKLİT ÜRÜNLERİN TOPLATILMASI İTHALATIN ÖNLENMESİ ( Tescilin Davadan Sonra Gerçekleştirildiğinin Anlaşılmasına Davalı Tarafından Davadan Önce Anılan Markasının Tescilli Olduğunun Kanıtlanamamasına Göre Kabulü Gereği )
KHK-556/m. 62
ÖZET : Davacı, davalıların haksız rekabet, marka ve tasarım haklarına tecavüz fiillerinin saptanmasına ve önlenmesine, taklit ürünlerin toplatılmasına, ithalatın önlenmesine, müvekkillerinin uğradığı zararın saptanmasına ve maddi ve manevi tazminatın faiziyle birlikte tahsiline, hükmün gazete ile ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Her ne kadar davalının adına tescilli olduğunu iddia ettiği ... markasına ait marka tescil belgesi dosyada bulunmamakta ise de, söz konusu tescilin dosya kapsamından davadan sonra gerçekleştirildiğinin anlaşılmasına, davalı tarafından davadan önce anılan markasının tescilli olduğunun kanıtlanamamasına göre, davanın kabulünde isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.07.2005 tarih ve 2004/862-2005/193 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.04.2007 gününde davacılar avukatı Kutlu Oytaç gelip, davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden Orsam GmbH'nin Almanya'da ürettiği ve lisans sahibi diğer müvekkilinin ithal ederek pazarladığı TPE'ce tescilli "Orsam" ve "DULUX" markalı enerji tasarruf ampülleri ile iltibas yaratan "PELUX" markalı kalitesiz ve ucuz ürünlerin davalı tarafından satışa sunulmuş olmakla, davalıların haksız rekabet, marka ve tasarım haklarına tecavüz fiillerinin saptanmasına ve önlenmesine, taklit ürünlerin toplatılmasına, ithalatın önlenmesine, müvekkillerinin uğradığı zararın saptanmasına şimdilik ( 100.000.000 ) TL. maddi ve ( 1.000.000.000 ) TL. manevi tazminatın faiziyle birlikte tahsiline, hükmün gazete ile ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tarafların gerek markaları gerekse ürün ambalajları arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davalının pazarladığı ampul ambalajlarının davacı taraf ürün ambalajlarına benzerlik taşıdığı ve orta düzeydeki tüketicileri yanıltabileceği bu benzerliğin TTK.nun 56 ve 57/5. maddesi hükümleri uyarınca haksız rekabet oluşturduğu gerekçeyle haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine, davalının "Pelux" ambalajlı ürünlerin ambalajlarının toplatılmasına, ithalatının önlenmesine, tazminat istemlerinin kabulüne dair tesis edilen hükmün taraf vekillerince temyizi üzerine karar Dairemizin 2001/3965 E, 5825 K. sayılı ilamıyla bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, davacının "Orsam" ile davalının "Pelux" markaları arasında yanılmaya neden olabilecek hiçbir benzerliğin bulunmadığı, gerekçesiyle, ambalaj kutularına ilişkin karar kesinleştiğinden başkaca hüküm tesisine yer olmadığına, markalar arası haksız rekabet talebinin reddine, ( 100.000.000 ) TL. maddi ve ( 1.000.000.000 ) TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline dair verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine karar bu defa Dairemizin 2002/11492 E, 2003/3118 K. sayılı ilamıyla bozulmuş, bozma sonrası dosya görevsizlik kararı ile kendisine gelen İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesince, incelemenin "Osram" ve "Pelux" ibareleri arasında değil "Dulux" ve "Pelux" ibareleri arasında yapılmasının gerektiği, kelimelerin son hecelerinin aynı olduğu, gerek görsel, gerekse işitsel anlamda kelimeler arasında benzerlik olduğunun kabulünün gerektiği, bu durumun haksız rekabete yol açtığı, 556 sayılı KHK'nin 62. maddesine göre, marka hakkının tecavüze uğrayan marka sahibinin tecavüzün giderilmesi ile birlikte, maddi ve manevi zararın tazminini talep edebileceği, bilirkişi raporuyla davalının "Pelux" markalı ürünleri satmak suretiyle elde ettiği kazanç tespit edilmiş olduğundan, talep gibi tazminata hükmedilmesi gerektiği gerekçesiyle, davacı ile davalı ürünlerinin ambalajları ile haksız rekabet yaratıldığına ilişkin önceden verilen hüküm kesinleştiğinden bu konuda tekrar hüküm kurulmasına yer olmadığına, davalının ürünleri üzerinde kullandığı, "Pelux" ibaresi ile davacının tescilli "Dulux" markası arasında iltibas yaratıldığının ve bunun haksız rekabete yol açtığının tesbiti ile men'ine, fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak suretiyle ( 100.000.000 ) TL. maddi tazminatın faiziyle ( 1.000.000.000 ) TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, her ne kadar davalının adına tescilli olduğunu iddia ettiği "Pelux" markasına ait marka tescil belgesi dosyada bulunmamakta ise de, söz konusu tescilin dosya kapsamından davadan sonra gerçekleştirildiğinin anlaşılmasına, davalı tarafından davadan önce anılan markasının tescilli olduğunun kanıtlanamamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA; takdir edilen 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, temyiz harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 03.04.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14027 K. 2007/5338
T. 5.4.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Markadaki İfadenin Tescil Edildiği Biçimde Kullanılmayıp Sadece Davacıya Ait İfadenin Öne Çıkarılarak Kullanılması - İltibas Oluşturacak Şekildeki Marka Kullanımının Marka Hakkına Tecavüz ve Haksız Rekabet Oluşturduğunun Kabulü Gereği )
• MARKA TERKİNİ DAVASI ( Marka Hakkına Tecavüz - Markanın İltibas Oluşturacak Biçim ve Yazı Karekteri ile Kullanılmasının Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğu )
• HAKSIZ REKABET ( Markanın Tescil Edildiği Biçimiyle Kullanılmayarak Davacı Tarafından Tescil Edilen İbaresinin Öne Çıkarılarak Kullanılması - İltibas Oluşturacak Biçimdeki Marka Kullanımının Marka Hakkına Tecavüz ve Haksız Rekabet Oluşturduğu )
ÖZET : Davalılara ait markasındaki "İçim" ibaresinin diğer davalılarca fason olarak üretilip pazarlanan ürün ambalajları üzerinde tescil edildiği biçimde kullanılmayıp "İçim" ibaresinin öne çıkarılarak ve davacı markası ile iltibas doğuracak biçim ve yazı karakteri-kompozisyonu ile kullanıldığı dosyadaki kanıtlarla sabit olduğundan, bu eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 nci maddesi uyarınca davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.05.2005 tarih ve 2004/18 - 2005/289 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı ve birleşen dava davalısı Yıldız Holding A.Ş. vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.04.2007 gününde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalı avukatı Timurtaş Özmen gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalılarca üretilip pazarlanan alkolsüz kolalı içecekler ve meyve sularında "içim" markası kullanılarak müvekkilinin tescilli "Ülker İçim" ve "şekil+Ülker İçim" markalarına tecavüzde bulunulduğunu ileri sürerek, haksız rekabet ve marka ihlalinin tespitini ve önlenmesini, davalılardan Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş.San.Tic.Ltd.Şti. adına kayıtlı 2000/3609 nolu markadan "İçim" ibaresinin terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalılardan Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş.San.Tic.Ltd.Şti. ve İleri Meşrubat Sanayi ve Tic.Ltd.Şti. vekili davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen davada davacı Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş.San.Tic.Ltd.Şti. vekili müvekkilinin "İçim" unsurlu markasının ilk tescilinin 23.10.1973 tarihi olduğunu, davalı Yıldız Holding A.Ş. adına tescilli markaların ilk tescil edildiği 22.10.1996 tarihinden bu yana meyveli-meyvesiz gazozlar ve kolalı içeceklerde kullanılmadığını ileri sürerek, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14 üncü maddesi yollamasıyla 42/1-c maddesi gereğince davalının 1996/178950 nolu markasının anılan emtialar yönünden hükümsüzlüğünü talep etmiştir.
Davalı Yıldız Holding A.Ş. vekili, birleştirilen davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara göre, davalılarca davalılardan Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş.San.Tic.Ltd.Şti. adına tescilli "Bekir Cömertoğulları Cömert İçim" markası adı altında içecek üretim-pazarlama faaliyetinin marka ihlali oluşturmadığı, ürünün ambalaj özelliklerinin de iltibas yolu ile haksız rekabet doğurmadığı, bu nedenlerle asıl davanın reddi gerektiği, birleştirilen dava davalısı Yıldız Holding A.Ş. tarafından tescilli markanın anılan ürünlerde kullanılmadığının ikrar edildiği, bu olgunun 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14 üncü maddesinde belirtilen haklı nedenlere dayandığının ispatlanamadığı gerekçesiyle asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davacı ve birleştirilen dava davalısı Yıldız Holding A.Ş. vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı ve birleştirilen dava davalısı Yıldız Holding A.Ş.nin asıl davayla ilgili kurulan hükme yönelik aşağıdaki bent dışında kalan diğer temyiz itirazlarının ve birleştirilen dava ile ilgili kurulan hükme yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi ile birleştirilen davanın kabulüne ilişkin kararın onanması gerekmiştir.
2- Ancak, asıl davada davacı vekilinin davalılardan Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş. San.Tic.Ltd.Şti.'ne ait 2000/3609 nolu "Bekir Cömertoğulları Cömert İçim" markasının sadece kelime markasından ibaret olduğu, herhangi bir şekil veya kompozisyon içermediği, bu markanın tescil edilmiş halinden farklı kullanıldığı, özellikle markanın kapsadığı portakal aromalı gazoz emtiasının ambalajında yer alan "İçim" ibaresinin asıl dava davacısına ait aynı emtiayı içeren 1997/182355 nolu "Ülker İçim" markasının tescilli şekil unsuru ile yazı tarzı, harf karakteri vs. bakımlarından benzer özellikler taşıdığı, bu durumun da davacının anılan markasına karşı iltibas oluşturduğu, markaya tecavüz ve haksız rekabete yol açtığı iddiaları üzerinde yeterince durulmamıştır.
Davacının kolalı içecekleri de kapsayan 1997/182355 nolu tescilli "Ülker İçim" markasındaki özgün harf karakteri ile yer alan "İçim" ibaresi, markanın esas unsurudur.
Davalılardan Tüfekçioğulları Gıda ve Tem.Ürün.Oto.İnş.San.Tic.Ltd.Şti.'ne ait 2000/3609 nolu markasındaki "İçim" ibaresinin diğer davalılarca fason olarak üretilip pazarlanan ürün ambalajları üzerinde tescil edildiği biçimde kullanılmayıp "İçim" ibaresinin öne çıkarılarak ve davacı markası ile iltibas doğuracak biçim ve yazı karakteri-kompozisyonu ile kullanıldığı dosyadaki kanıtlarla sabit olduğundan, bu eylemin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 nci maddesi uyarınca davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunun kabulü gerekirken, asıl davanın tümüyle reddi doğru bulunmamış, kararın bu yön bakımından davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte yazılı nedenlerle davacı ve birleştirilen dava davalısı Yıldız Holding A.Ş. vekilinin asıl davaya yönelik diğer, birleştirilen davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddiyle birleştirilen davanın kabulüne ilişkin kararın ONANMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle asıl davaya ilişkin verilen kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 500.00 YTL duruşma vekillik ücretinin her bir yandan alınarak yek diğerine verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 05.04.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14023 K. 2007/1188
T. 1.2.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Bayii Olmayan Kişide El Konulan Mallar - İmha Edilmeleri İstemi/Depozito Bedeli Karşılığı Davacıya Verilemeyeceği )
• HAKSIZ REKABET ( Davacıya Ait LPG Tüplerini Elinde Bulunduran Davalının Eylemi - İmha Edilmeleri İstemi/Depozito Bedeli Karşılığı Davacıya Verilemeyeceği )
• TESCİLLİ MARKA TAŞIYAN MALLAR ( LPG Tüpleri/Bayii Olmayan Davalının Deposunda ve Araçları Üzerinde Bulundurması - Haksız Rekabet Teşkil Ettiğinin Tespiti İle İmhası İstemi/Depozito Bedeli Karşılığı Davacıya Verilemeyeceği )
KHK-556/m.62
ÖZET : Dava, yetkisi bulunmadığı halde davacıya ait LPG tüplerini elinde bulunduran davalının eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile tüplerin imhası istemine ilişkindir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62/e maddesi gereği marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin, marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin ( c ) bendine göre el konulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebinde bulunabileceği gözetilemeksizin mahkemece, yasal bir dayanağı da gösterilmeksizin haksız rekabet konusu malların depozito bedelleri davacı tarafından ödenmek koşuluyla kendisine iadesine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 1.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 10.12.2004 tarih ve 2002/67-2004/959 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deyiş Cesur tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili asıl ve birleşen davada müvekkili şirketin mülkiyetinde olan ve tescilli markasını taşıyan "Aygaz" markalı tüplerin bayii olmadığı halde davalının deposunda ve araçları üzerinde bulundurduğunu ileri sürerek, bu fiillerin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, tüplerin toplatılmasına, imha edilmek suretiyle haksız rekabetin men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, asıl ve birleşen davada, tespiti yapılan tüplerin boş olduğunu, davacının bayiinden memnun olmayan kişilerin müvekkili şirkete abone olarak tüplerini emaneten bıraktıklarını satışa arz etmesinin mümkün bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davalının bayii olmadığı halde ihtiyaçtan fazla olarak davacıya ait tüpleri elinde bulundurmasının haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın kabulü ile haksız rekabetin tespit ve önlenmesine, yedieminde bulunan tüplerin dava tarihindeki depozito bedelinin davalıya ödenmesi karşılığında davacıya teslimine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Davacının temyizine gelince; Dava, yetkisi bulunmadığı halde davacıya ait LPG tüplerini elinde bulunduran davalının eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespiti ile tüplerin imhası istemine ilişkin olup, mahkemece, davanın kabulü ile davalının elinde iken el konulan tüplerin depozito bedellerinin davalıya ödenmesi karşılığında davacıya teslimine karar verilmiştir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62/e maddesi, marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin, marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınması, özellikle bu maddenin ( c ) bendine göre el konulan ürünlerin ve araçların üzerlerindeki markaların silinmesi veya marka hakkına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhası talebinde bulunabileceğini hükme bağlamıştır.
O halde mahkemece, anılan yasal düzenlemeler gözetilerek sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yasal bir dayanağı da gösterilmeksizin depozito bedellerinin ödenmesine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 01.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14022 K. 2007/1219
T. 1.2.2007
• UNVANDAN TERKİN TALEBİ ( Yabancı Kelimelerin Türkçeleşmesi Nedeniyle Ülkemizde Marka Olarak Tescil Edildiği ve Davalının Markasının Tescil Edilmesinden 7 Yıl Sonra Açılan Bu Davanın MK’nun 2. Maddesine Aykırı Olduğundan Reddi Gereği )
• YABANCI KELİMELERİN TÜRKÇELEŞMESİ ( Ülkemizde Marka Olarak Tescil Edildiği ve Davalının Markasının Tescil Edilmesinden 7 Yıl Sonra Açılan Bu Davanın MK’nun 2. Maddesine Aykırı Olduğundan Unvandan Terkin Davasının Reddi Gereği )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİT VE MENİ ( Yabancı Kelimelerin Türkçeleşmesi Nedeniyle Ülkemizde Marka Olarak Tescil Edildiği - Davalının Markasının Tescil Edilmesinden 7 Yıl Sonra Açılan Bu Davanın MK’nun 2. Maddesine Aykırı Olduğundan Reddi Gereği )
4721/m.2
ÖZET : Davacı 'RETRO" ibaresinin davalının unvanından terkini ile haksız rekabetin tespit ve menini talep ve dava etmiştir.
Davacının unvanının önceki davada iptal edildiği, bu davada hükümsüzlüğü istenen ve davalı adına tescil edilmiş "RETRO" ibaresinin ise Türkçe'de kullanım sonucu artık Türkçeleştiği, buna benzer yabancı kelimelerin bu şekilde kullanımı ile ülkemizde marka olarak tescil edildiği ve davalının markasının tescil edilmesinden 7 yıl sonra açılan bu davanın MK.nun 2. maddesine aykırı olduğu gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.07.2005 tarih ve 2003/966-2005/143 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ramazan Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirket adına tescilli RETKO ibaresinin unvan ve bir kısım sınıflar için marka olarak tescil edildiğini, ancak davalının açtığı dava sonucu unvan ve markaları hakkında hükümsüzlük ve terkine karar verildiğini, oysa davalının unvan ve markasında yer alan RETRO ibaresinin de yabancı bir kelime olduğunu, bu nedenle Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'nın 13.08.1995 tarih ve 22373 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan tebliğine aykırılık ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, "RETRO" ibaresinin davalının unvanından terkini ile haksız rekabetin tespit ve menini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, aynı hususta daha önce kendilerinin açtıkları davanın bekletici mesele yapılmasını ve müvekkilinin markasının kanuna uygun olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma, toplanan deliller ve dosya kapsamına göre, davacının unvanının önceki davada iptal edildiği, bu davada hükümsüzlüğü istenen ve davalı adına tescil edilmiş "RETRO" ibaresinin ise Türkçe'de kullanım sonucu artık Türkçeleştiği, buna benzer yabancı kelimelerin bu şekilde kullanımı ile ülkemizde marka olarak tescil edildiği ve davalının markasının tescil edilmesinden 7 yıl sonra açılan bu davanın MK.nun 2. maddesine aykırı olduğu gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 01.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14012 K. 2007/900
T. 29.1.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ VE TERKİNİ DAVASI ( Davalının Davacı Aleyhine Haksız Rekabet Niteliği Taşıyan Tescili Nedeniyle )
• HUSUMET ( Markanın Hükümsüzlüğünün İstenebileceği Ancak Bu Davada Türk Patent Enstitüsüne Husumet Yöneltilememesi )
• HAKSIZ REKABET ( Davacı Tarafından Yıllar Önce Vergi Dairesine İşletmesini Tescil Ettirdiği ve Kullandığı Markasının Davalı Tarafından Tescil Ettirmiş Olması )
KHK-556/m.8
ÖZET : Tarafların marka ve ticaret ünvanlarının esas unsurunun `YE-AN` ibaresi olduğu, davacının anılan ibare için tescilli bir ünvanı bulunmamasına karşılık işletmesini bu isimle vergi dairesine 1970 yılında kaydettirdiği, bu tarihten itibaren yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerini sunduğu, önceye dayalı hak sahibinin davacı olduğu davacının tescilsiz markası ve pide emtiası için tescilli ticaret markasının aynısının davalı tarafından aynı hizmet sınıfı için marka olarak tescil ettirilmesinin davacı aleyhine haksız rekabet yaratabileceği ve davacının 556 Sayılı KHK'nın 8/b ve 8/3. maddesi hükümlerine dayanarak davalı markasının hükümsüzlüğünü isteyebileceği, bu tür davalarda TPE'ne husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, davalı TPE'ne karşı açılan davanın reddine, davalı şirkete karşı açılan davanın kabulüne karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 29.09.2005 tarih ve 2004/780-2005/489 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılardan Özgü Ye-An Restaurant Hiz.Tur.İnş.San. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin uzun yıllar önce `Ye-An Pide Salonu` ünvanlı işyeri açıp 05.10.1994 tarihinde de aynı ibareyi marka olarak adına tescil ettirdiğini, bu tarihte henüz hizmet markası sınıflandırması mevzuatta bulunmadığından `pide` emtiası için ticaret markası olarak tescilinin yapıldığını, henüz yenileme zamanı da gelmediğinden yeni sınıflandırma yapılmadığını, davalı şirketin de müvekkili ile aynı mal ve hizmetlere ilişkin olarak aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan `Özgü Ye-An Et Lokantası` ibaresini 24.04.2000 tarihinde adına tescil ettirdiğini ileri sürerek, davalıya ait tescilli marka kapsamından `yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerinin` çıkartılarak terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, tarafların marka ve ticaret ünvanlarının esas unsurunun `YE-AN` ibaresi olduğu, davacının anılan ibare için tescilli bir ünvanı bulunmamasına karşılık işletmesini bu isimle vergi dairesine 1970 yılında kaydettirdiği, bu tarihten itibaren yiyecek ve içecek sağlanması hizmetlerini sunduğu, önceye dayalı hak sahibinin davacı olduğu davacının tescilsiz markası ve pide emtiası için tescilli ticaret markasının aynısının davalı tarafından aynı hizmet sınıfı için marka olarak tescil ettirilmesinin davacı aleyhine haksız rekabet yaratabileceği ve davacının 556 Sayılı KHK'nın 8/b ve 8/3. maddesi hükümlerine dayanarak davalı markasının hükümsüzlüğünü isteyebileceği, bu tür davalarda TPE'ne husumet yöneltilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle, davalı TPE'ne karşı açılan davanın reddine, davalı şirkete karşı açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı Özgü Ye-An Ltd.Şti. vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Özgü Ye-An Restaurant Hiz.Tur.İnş.San. ve Tic.Ltd.Şti vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, Özgü Ye-An Restaurant Hiz.Tur.İnş.San. ve Tic.Ltd.Şti vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 29.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/14007 K. 2007/998
T. 29.1.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Başkası Adına Tescilli Markalı Ürünün Aynı İşaret Kullanılarak Satılması - Ortalama Tüketici İçin İltibas Yaratan Eylemin Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğunun Kabulü Gereği )
• İLTİBAS ( Markası Tescilli Ürünün Aynı İşaret ve Marka ile Satılması - Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğu )
KHK-556/m. 9
ÖZET : Aynı ürün için tescilli marka ile aynı işareti kullanan ve ortalama tüketici kitlesi için iltibas ihtimali yaratan davalı eyleminin 556 sayılı KHK'nin 9. maddesinin a bendi uyarınca davacının marka hakkına tecavüz teşkil eder.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 17.05.2005 tarih ve 2003/10-2005/295 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Dilek Çakıroğlu tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, Mahalli Çevre kurulu kararı ile Ankara Büyükşehir Belediyesi mücavir alanı içinde kömür satış ve dağıtımı yetkisine sahip olan müvekkilinin kömür emtiasını kapsayan "BelKo" ibareli markanın da sahibi olduğunu, davalının izinsiz olarak BelKo markalı kömür satışı yaptığına dair açıklama ve kendi telefon numaralarını içeren el ilanları dağıtarak müvekkilinin marka hakkına tecavüzde bulunduğunu ileri sürerek markaya tecavüzün tespitine, 556 sayılı KHK'nin 67. maddesi uyarınca eklenecek makul pay ile birlikte 35 milyar lira lisans ücretinin, bu mümkün görülmezse müvekkilinin markasının itibarının zedelenmesi nedeniyle aynı miktar tazminatın ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, hükmün ilanına karar verilmesini istemiştir.
Davalı davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre, davalının izinsiz olarak BelKo markalı kömür satışı yaptığına dair açıklama ve kendisine ait telefon numaralarını içeren yazılı el ilanlarını dağıttığı, davacı markası ile davalının kullandığı işaretin aynı olduğu, aynı ürün için tescilli marka ile aynı işareti kullanan ve ortalama tüketici kitlesi için iltibas ihtimali yaratan davalı eyleminin 556 sayılı KHK'nin 9. maddesinin a bendi uyarınca davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiği, benimsenen bilirkişi raporuna göre 556 sayılı KHK'nin 66/c maddesi uyarınca tespit olunan 2.500 YTL lisans bedeline aynı kararnamenin 67. maddesi uyarınca %10 yapılacak artırım ile toplam 2.750 YTL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, istek halinde aşağıda yazılı 135.40 YTL. harcın temyiz edene iadesine, 29.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13979 K. 2007/827
T. 25.1.2007
• TANINMIŞ MARKA TESPİTİ ( TPE'ye Başvuru Yapmaksızın Doğrudan Kurum Aleyhine Tespit ve Tescil Davası Açılamayacağı )
• MARKANIN TANINMIŞLIĞININ TESCİLİ ( Doğrudan Dava Yoluyla İstenemeyeceği - Öncelikle TPE'ye Başvuru Yapılması Gerektiği )
• TPE'NE BAŞVURU ZORUNLULUĞU ( Markanın Tanınmış Olduğunun Tespiti İle Tescili Davası - TPE'ne Başvurulup Tescil Prosedürü Tamamlanmadan Karar Beklenilmeden Dava Açılmasında Hukuki Yarar Bulunmadığı )
• MARKA TESCİL BAŞVURUSU ( Bulunmadan Markanın Tanınmış Olduğunun Tespitinin Doğrudan Dava Yolu İle İstenemeyeceği )
ÖZET : Marka sahibi markasının tanınmış marka olduğunun tespiti ile tanınmış marka olarak Kurum nezdinde tutulan sicile kaydını isteyebilirse de somut olayda davalı nezdinde yapılmış bir tanınmış marka tescil başvurusu bulunmadan markanın tanınmış olduğunun tespiti doğrudan dava yolu ile istenmektedir. TPE'ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde TPE Başkanlığı tarafından yapılacak inceleme sonucu verilecek karar beklenilmeden doğrudan anılan Kurum aleyhine dava açılmasında esasen hukuki yarar bulunmamaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 17.05.2005 tarih ve 2002/777-2005/63 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mutlupınar Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin dünyaca tanınmış pek çok alkollü içkinin üretim ve ticaretini yapan çok uluslu bir şirketler grubuna bağlı olup, "Smirnoff"ibareli votka markasının da sahibi bulunduğunu, anılan markanın Paris Sözleşmesi ve TRIPS uyarınca dünyaca tanınmış markalar arasında olduğunu, anılan markanın 33.sınıfta ilk olarak 1957 yılından beri Türkiye'de tescilli bulunduğunu, davalı şirketin anılan markayı başka sınıf mallar için tescil ettirdiğini, oysa ki müvekkiline ait markanın tanınmış marka olması nedeniyle başka sınıf mal ve hizmetler için dahi tescilinin mümkün olmadığını ileri sürerek "Smirnoff" markasının tanınmış marka olduğunun tespiti ile davalı adına tescilli bulunan "Smirnoff" markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE Başkanlığı vekili, iptali istenen markanın farklı sınıflarda yer alan bazı mal ve hizmetler için tescil edildiğini, davacı markası ile herhangi bir ilgisinin bulunmadığını, davacının markasının tanınmışlık statüsüne alınmadığını, bu yönde bir istemin de yapılmadığını, davaya konu marka tescil başvurusu ile ilgili olarak alınan kararların usul ve yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket vekili, davacının TPE bünyesinde tanınmış marka başvurusunda bulunmadığını, davacının markası ile müvekkilinin markasının farklı sınıflarda tescilli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma ve tüm dosya kapsamına göre davacı markasının çok tanınmış marka olması nedeniyle farklı ürünler için dahi tescilinin mümkün olmadığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının "Smirnoff" markasının tanınmış olduğunun tespiti ile davalının 24.05.2001 tarih ve 2001 09719 no'lu "Smirnoff"markasının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı şirket vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davalı TPE Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarına gelince; Davalılardan TPE'ye karşı açılan dava "Smirnoff"ibareli markanın tanınmış marka olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Davalı Kurum hasım gösterilerek açılan bu davada mahkemece anılan markanın tanınmış olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Bir markanın tanınmışlığının tespit ve tescili ileride yapılacak muhtemel tecavüzleri önleme, karışıklığa, markanın itibarı ve şöhretinden yararlanmaya yönelik tescillere engel olma gibi sonuçlar doğuracağından bu yönde yapılan bir tespitte hak sahibinin hukuki yararı bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Bu itibarla marka sahibi markasının tanınmış marka olduğunun tespiti ile tanınmış marka olarak Kurum nezdinde tutulan sicile kaydını isteyebilirse de somut olayda davalı nezdinde yapılmış bir tanınmış marka tescil başvurusu bulunmadan markanın tanınmış olduğunun tespiti doğrudan dava yolu ile istenmektedir. Oysa ki Türkiye'de marka tescili konusunda tek yetkili Kurum olan TPE'ye başvuruda bulunmadan doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescili sistemine de uygun düşmemektedir. Markanın tanınmışlığı yönünde TPE'ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde TPE Başkanlığı tarafından yapılacak inceleme sonucu verilecek karar beklenilmeden doğrudan anılan Kurum aleyhine dava açılmasında esasen hukuki yarar bulunmamaktadır. Bu durum karşısında açıklanan başvuru şartı yerine getirilmeden doğrudan TPE Başkanlığı aleyhine açılan tanınmışlığın tespiti davasının bu nedenle reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde tanınmışlığın tespiti yönünde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın davalı TPE Başkanlığı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Mollaoğlu Tekstil Dış Ticaret Ltd.Şti. şirketi vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle bu davalı hakkında verilen hükmün ONANMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı TPE Başkanlığı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile bu davalı hakkında verilen hükmün BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz eden davalı şirketten alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalı TPE'ne iadesine, 25.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13905 K. 2007/535
T. 22.1.2007
• MARKA TESCİLİNİN İPTALİ ( Davalının Tanınmış Marka İle İltibas Oluşturacak Şekilde Marka Tescil Etmesi - Marka Tescillerinin İptali Gereği )
• TANINMIŞ MARKA ( Başkası Adına Tescil Edilemeyeceği )
• TESCİLLİ MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Tanınmış Marka İle İltibas Oluşturacak Şekilde Tescil Edilemeceği-Markanın Sicilden Terkini )
• ATİYE TERK ( Terki İstenen Husus Hakkında Hüküm Kurulmasına Yer Olmadığı-Davanın Diğer Markalar İçin Devam Edeceği )
KHK-556/m.7
Paris Sözleşmesi/m.6
ÖZET : Dava, markanın tanınmış olması sebebiyle, tescilli markaların hükümsüzlüğüne, terkinine, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesi talebine ilişkindir. Markaların tescili sırasında kötü niyetli davranılması ve markaların "tanınmış marka" olması nedeniyle, tanınmış marka İle iltibas oluşturacak şekilde tescil edilen markaların, atiye terk edilen marka dışında, iptaline, terkinine, hüküm kesinleştikten sonra markanın davalı tarafından kullanılmasının önlenmesine ve ilana karar verilmesi usul ve yasaya uygun olacaktır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 02.06.2005 tarih ve 2002/274 - 2005/91 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerine miras yolu ile intikal eden ve herkes tarafından tanınan ve aidiyeti bilinen "ECE", "AFİTAP İSTANBUL" ibarelerinin davacıların murisinin yanında işçi olarak çalışan davalı tarafından "YENİ ECE AJANDASI", "ECE AJANDASI" ve "AFİTAP-İSTANBUL" şeklinde kötüniyetle tescil ettirdiğini ileri sürerek, davalı adına tescilli markaların hükümsüzlüğüne, terkinine, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespit ve önlenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların mirasçı sıfatı ile dava açtıklarını, davacıların murisinin 2001 yılında çocuksuz olarak öldüğü için mirasçı olarak eşi ve davacı kardeşleri kaldığını, davacılar arasında murisin eşinin bulunmadığını, oysa davanın tüm mirasçılar tarafından açılması gerektiğini, davanın zamanaşımına uğradığını, dava konusu edilen tescillerin murisin bilgisi ve onayı dahilinde gerçekleştirildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, iptali istenen markaların "YENİ ECE AJANDASI", "ECE AJANDASI" ibarelerinden oluştuğu, davacıların ibraz ettiği fatura örnekleri, gazete, dergi, ajanda ve takvim suretlerinden "ECE AJANDA" ibaresini ilk kez davacıların murisinin babası tarafından kullanılmaya başlanıldığı, altmış yılı aşkın bir süreden beri aynı marka altında aralıksız olarak ajandalarda kullanıldığı, markanın uzun süreli kullanım sonucu ayırt edicilik kazanarak tanınmış hale geldiği, muris yanında çalışan davalının murise ait olduğunu bildiği markayı kendi adına tescil ettirdiği gerekçeleriyle, Afitap ile ilgili istem atiye terk edildiğinden bu marka ile ilgili hüküm kurulmasına yer olmadığına, davalı adına tescilli diğer iki markanın hükümsüzlüğüne, terkinine, hüküm kesinleştikten sonra markanın davalı tarafından kullanılmasının önlenmesine ve ilana karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13843 K. 2007/628
T. 22.1.2007
• MARKA VE TESCİL ( Türkiye Ve Birçok Yabancı Ülkede Yaptırılan Tescil - Paris Sözleşmesi )
• TESCİL ( Marka - Aynı Alanda Ticari Faaliyet Gösterme )
• MARKA ( Tescil Tarihinin Önce Olması - Marka Devri Talebi )
• MARKA DEVRİ ( Mahkemece Bu Yönde Karar Verilmemesi Halinde Terkini Talebi )
• MARKANIN TERKİNİ ( 5 Yıllık Hak Düşürücü Sürenin Dolmadığı - Marka Ve Tescil Davası )
ÖZET : Türkiye'de ve yabancı 17 ülkede daha önceki bir tarihte tescil ettirdiği markasının Paris Sözleşmesi çerçevesinde de koruma altında olduğu, davalının markasını daha sonraki tarihte tescil ettirdiği, aynı alanda ticari faaliyet yürüten davalının davacının markasını tescil ettirmesinin iyiniyete dayanmadığı, tescilli marka sahibine terkin dışındaki diğer istemlerin ileri sürülemeyeceği, 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılmaktadır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12.07.2005 tarih ve 2004/259-2005/201 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1999 yılında tescilli "T" şekil markasına, davalının "Freeman T Porter" + şekil markasını daha sonra tescil ettirerek tecavüzde bulunduğunu ileri sürerek, markanın müvekkiline devrini, olmazsa, markanın terkinini, tecavüzün yasaklanmasını, ürünlerin toplatılmasını, imhasını, hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, benzerlik bulunmadığını savunmuştur.
Mahkemece, dosya kapsamına ve toplanan kanıtlara göre, davacının Türkiye'de ve yabancı 17 ülkede daha önceki bir tarihte tescil ettirdiği markasının Paris Sözleşmesi çerçevesinde de koruma altında olduğu, davalının markasını daha sonraki tarihte tescil ettirdiği, aynı alanda ticari faaliyet yürüten davalının davacının markasını tescil ettirmesinin iyiniyete dayanmadığı, tescilli marka sahibine terkin dışındaki diğer istemlerin ileri sürülemeyeceği, 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı gerekçeleriyle, davanın terkin istemi bakımından kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13827 K. 2007/573
T. 22.1.2007
• MARKA RET KARARININ İPTALİ ( Hükmen Tescile Karar Verilmesi Talebi - Marka ve İşaretler Altında Sunulan Emtiaların Hitap Ettiği Kişilerin Üzerinde Bıraktığı İz İtibariyle İşitsel Görsel Biçimsel ve Anlamsal Olarak Birbirlerinin Benzeri Bulunduğu )
• HÜKMEN TESCİL TALEBİ ( Marka ve İşaretler Altında Sunulan Emtiaların Hitap Ettiği Kişilerin Üzerinde Bıraktığı İz İtibariyle İşitsel Görsel Biçimsel ve Anlamsal Olarak Birbirlerinin Benzeri Bulunduğu - Davanın Reddi Gereği )
• HUSUMET ( Mahkemece Redde Mesnet Tescilli Markanın Davalı Şirkete Ait Olmadığı - Lisans Sözleşmesiyle Kullandığı ve Marka Tesciline Bir İtirazının da Bulunmadığı/Bu Davada Husumet Düşmeyeceği )
KHK-556/m.7/b-son
ÖZET : Dava, marka ret kararın iptaline ve hükmen tescile karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Mahkemece redde mesnet tescilli markanın davalı şirkete ait olmadığı, lisans sözleşmesiyle kullandığı ve marka tesciline bir itirazının da bulunmadığı, bu davada husumet düşmeyeceği, davalının tescilini istediği markanın kullanılacağı 34 üncü sınıfın 1 ve 2 nci alt gurubuna dahil emtiaların redde esas markanın tescil kapsamında yer aldığı, genel görünüş itibariyle her iki markanın dikkat çeken unsurunun "MM" olduğu, davacı markasının diğer unsurlarının belli belirsiz durduğu, yazı kısmının okunamadığı, söz konusu marka ve işaretler altında sunulan emtiaların hitap ettiği kişilerin üzerinde bıraktığı iz itibariyle işitsel, görsel, biçimsel ve anlamsal olarak birbirlerinin benzeri bulunduğu, yapılan işlemin doğru olduğu ve 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/son fıkrasına dayanılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmesi isabetli bulunmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 06.10.2005 tarih ve 2004/1180-2005/504 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "bt bulgartabac mm+şekil" markasını 34 üncü sınıf emtialarda kullanılmak üzere tescilini talep ettiğini, davalı kurumun diğer davalı adına tescilli "MM" ibareli markayı gerekçe göstererek 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/b maddesi uyarınca istemi ret ettiğini, yapılan itirazın da sonuç doğurmadığını, oysa markaların ayırt edilmeyecek derecede benzer olmadıklarını, müvekkili markasının bir bütün olarak değerlendirildiğinde dört unsurdan oluştuğunu, davalının bu markayı mağazalarının büyüklüğünü ifade etmek için kullandığını, tütün ile mamullerinin üretim ve satışını yapmadığını, tüketicilerin markaları karıştırma ihtimalinin olmadığını ileri sürerek, ret kararın iptaline ve hükmen tescile karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekili, her iki markada ilk dikkati çeken ibarenin "MM" bulunduğunu, yapılan işlemin doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, "MM" markasının müvekkiline ait olmadığını, Genossenschafts-Bund firmasına ait bulunduğunu, lisans sözleşmesiyle kullanıldığını, müvekkiline husumet düşmediğini, esasen davacının eklediği unsurların ayırt ediciliği sağlamadığını ve 50 yıldan beri Türkiye'de kullanıldığını bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, redde mesnet tescilli markanın davalı şirkete ait olmadığı, lisans sözleşmesiyle kullandığı ve marka tesciline bir itirazının da bulunmadığı, bu davada husumet düşmeyeceği, davalının tescilini istediği markanın kullanılacağı 34 üncü sınıfın 1 ve 2 nci alt gurubuna dahil emtiaların redde esas markanın tescil kapsamında yer aldığı, genel görünüş itibariyle her iki markanın dikkat çeken unsurunun "MM" olduğu, davacı markasının diğer unsurlarının belli belirsiz durduğu, yazı kısmının okunamadığı, söz konusu marka ve işaretler altında sunulan emtiaların hitap ettiği kişilerin üzerinde bıraktığı iz itibariyle işitsel, görsel, biçimsel ve anlamsal olarak birbirlerinin benzeri bulunduğu, yapılan işlemin doğru olduğu ve 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/son fıkrasına dayanılmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13820 K. 2007/801
T. 25.1.2007
• MARKA İPTALİ ( Henüz Tescil Edilmemiş Olması - Hükümsüzlük Davası )
• HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI ( İptali İstenen Markanın Henüz Tescil Edilmediği - Talebin Değiştirilmesi )
• MARKA İPTALİ DAVASINDA TALEBİN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Davalının Muvafakatının Bulunmaması - Türk Patent Enstitüsü )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ ( Husumete Ehil Olunmadığı - Husumetin Marka Sahibine Yöneltilmesi Gerektiği )
• TİCARET ÜNVANI ( Usule Uyun Olarak Tescil Ve İlan Edilmiş Olması - Marka )
ÖZET : Markanın iptalini istemiş olup daha sonra bu talebini değiştirmiş ise de davalının muvafakatının bulunmadığı iptali istenilen markanın henüz tescil edilmediği, hükümsüzlük davasının marka sahibine karşı açılması gerektiğinden TPE.'nün husumete ehil olmadığı, davalı şirketin usulen tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanını kullanmakta olduğundan Fatih Dilek ibarelerini kullanma hakkı hukuka uygundur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 28.06.2005 tarih ve 2004/841-2005/175 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deyiş Cesur tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 1960 yılından beri "Dilek Pastanesi" unvanı ile müvekkili ve babasına ait pastanelerinden Fatih'teki "Dilek Pastanesi"nin limited şirkete dönüştürüldüğünü, şirket ortaklarının müvekkili ve babasını devre dışı bırakarak "Fatih Dilek Pastanesi Gıda Tic.Ltd.Şti." unvanı ile yeni bir şirket kurduklarını, 2004 yılında "Fatih Dilek Pastanesi" olarak marka tescili aldığını, müşterilerin bu pastanenin de müvekkiline ait olduğunu düşündüklerini, bu durumun haksız eylem oluşturduğunu ileri sürerek "Fatih Dilek Pastanesi" adlı marka tescilinin iptaline, davalı şirketin bu davranışının haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, "Fatih Dilek Pastanesi" ibareli marka tescil başvurusuna yapılan itirazın henüz sonuçlandırılmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Fatih Dilek Pastanesi Gıda Tic.Ltd.Şti. vekili, "Dilek Pastanesi" unvanının davacının babası tarafından kullanıldığını, tescilli marka olmadığından davacıya intikal edemeyeceğini, müvekkiline ait markanın tescili kesinleşmeden dava açılamayacağını, davacının babası ve davalı şirket ortağının kurdukları Dilek Pasta ve Unlu Mamulleri Tic.Ltd.Şti.'nin münfesih hale gelmesinden sonra şirketin tasfiye edildiğini, ortakların "Dilek Pastanesi" unvanını kullanmalarının haksız rekabet oluşturmayacağını, "Dilek" sözcüğünün marka olarak tescili için 1996 yılında yaptıkları başvurunun reddedilerek kesinleştiğini, müvekkili şirketin "Fatih Dilek Pastanesi" markasının ayırt edici özelliğe sahip olduğunu, tescilli markanın kullanımının haksız rekabet oluşturmayacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre davacı 2003/18963 no'lu markanın iptalini istemiş olup daha sonra bu talebini değiştirmiş ise de HUMK. 185/2. maddesi gereğince davalının muvafakatının bulunmadığı iptali istenilen markanın henüz tescil edilmediği, hükümsüzlük davasının marka sahibine karşı açılması gerektiğinden TPE.'nün husumete ehil olmadığı, davalı şirketin usulen tescil ve ilan edilmiş ticaret unvanını kullanmakta olduğundan Fatih Dilek ibarelerini kullanma hakkı bulunduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13787 K. 2007/571
T. 22.1.2007
• HAKSIZ REKABET ( Davalının Davacının UNIBALL İbareli Kalemini Taklit Edip Piyasaya Sürdüğü/Tasarımının Aynı Olduğu Fakat Kalite Olarak Çok Düşük Niteliğe Sahip Bulunduğu - Tecavüzün Men ve Refine Karar Verilerek Manevi Tazminata Hükmedileceği )
• ENDÜSTRİYEL TASARIM ( Davalının Davacının UNIBALL İbareli Kalemini Taklit Edip Piyasaya Sürdüğü/Tasarımının Aynı Olduğu Fakat Kalite Olarak Çok Düşük Niteliğe Sahip Bulunduğu - Tasarımın Kullanılması Hak ve Yetkilerinin Tasarım Hakkı Sahibine Ait Olduğu/Manevi Tazminata Hükmolunacağı )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Davalının Davacının UNIBALL İbareli Kalemini Taklit Edip Piyasaya Sürdüğü/Tasarımının Aynı Olduğu Fakat Kalite Olarak Çok Düşük Niteliğe Sahip Bulunduğu - Tecavüzün Men ve Refine Karar Verilerek Manevi Tazminata Hükmedileceği )
• TECAVÜZÜN MENİ VE REFİ ( Haksız Rekabet/Davalının Davacının UNIBALL İbareli Kalemini Taklit Edip Piyasaya Sürdüğü - Tasarımının Aynı Olduğu Fakat Kalite Olarak Çok Düşük Niteliğe Sahip Bulunduğu/Tecavüzün Men ve Refine Karar Verilerek Manevi Tazminata Hükmedileceği )
KHK-554/m.17
6762/m.56
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin dünya çapında kırtasiye ürünleri ve gereçleri alanında tanınmış bir firma olduğunu, uzun yıllardır `UNİ` ve `UNİ-BALL` ibareli markalarıyla üretim yaptığını, endüstriyel tasarım tescil belgesinin bulunduğunu, davalının taklit emtiaları ithal edip piyasaya sürdüğünü, davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, ref ve men'ine maddi ve manevi tazminatın tahsiline ile hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalının, davacı adına tescilli marka ve tasarıma konu orijinal kalemlerin taklitlerini satmak için elinde bulundurduğu, taklit kalemlerin görsel olarak davacı tasarımının aynısı ve fakat kalite olarak çok düşük niteliğe sahip bulunduğu, tasarımın kullanılması hak ve yetkilerinin tasarım hakkı sahibine ait olduğunun hükme bağlandığı, hem marka hem tasarım açısından değerlendirme yapıldığında bu durumun karışıklığa neden olduğu, davacı vekilinin maddi tazminat ve hüküm özetinin ilanı istemini atiye bıraktığı, manevi tazminat koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, maddi tazminat ve hüküm özeti ilanını istemi hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men ve ref'ine, manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Verilen karar hukuka uygundur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bursa Asliye 3.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 26.07.2005 tarih ve 2005/26 - 2005/376 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dünya çapında kırtasiye ürünleri ve gereçleri alanında tanınmış bir firma olduğunu, uzun yıllardır `UNİ` ve `UNİ-BALL` ibareli markalarıyla üretim yaptığını, endüstriyel tasarım tescil belgesinin bulunduğunu, Türkiye'de de bu marka ve tasarımların yoğun ilgi gördüğünü, son zamanlarda müvekkili şirketin mallarının taklitlerinin ele geçirildiğini, davalının da taklit emtiaları ithal edip piyasaya sürdüğünü, bu durumun TTK.nun 56 ve devamı maddeleri ile 556 ve 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'lere aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek, davalı eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, ref ve men'ine 1 milyar TL maddi ve 5 milyar TL manevi tazminatın tahsiline ile hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin yeni kurulduğunu, bir ithalatının olmadığını, el konulan emtiaları piyasadan yasal yollarla satın aldığını, emtialar arasında benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, ceza dosyası içeriği ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalının, davacı adına tescilli marka ve tasarıma konu orijinal kalemlerin taklitlerini satmak için elinde bulundurduğu, taklit kalemlerin görsel olarak davacı tasarımının aynısı ve fakat kalite olarak çok düşük niteliğe sahip bulunduğu, 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 17 nci maddesinde tasarımın kullanılması hak ve yetkilerinin tasarım hakkı sahibine ait olduğunun hükme bağlandığı, ham marka hem tasarım açısından değerlendirme yapıldığında bu durumun karışıklığa neden olduğu, davacı vekilinin maddi tazminat ve hüküm özetinin ilanı istemini atiye bıraktığı, manevi tazminat koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, maddi tazminat ve hüküm özeti ilanını istemi hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men ve ref'ine, 750.00 YTL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13779 K. 2007/4939
T. 29.3.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davacının Markasının He=She Davalının Markasının He&She Olduğu - İltibas Oluşturup Oluşturmadığının Araştırılacağı )
• İLTİBAS ( Marka Hakkına Tecavüz/Davacının Markasının He=She Davalının Markasının He&She Olduğu - İltibas Oluşturup Oluşturmadığının Tespit Edileceği )
• BİLİRKİŞİ RAPORUNA İTİBAR EDİLMEMESİ ( Marka Hakkına Tecavüz/Mahkemece Bilirkişi İncelemesi Yaptırıldığı Ancak Rapora İtibar Edilmediği - Çözümü Özel ve Teknik Bilgi Gerektiren Konuda Yeni Bir Rapor veya Ek Rapor Alınmadan Karar Verilemeyeceği )
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin adına tescilli `He=She` markası altında triko ürünleri ürettiği, davalının aynı ürünlerde davacı adına tescilli markayı kullandığını, davalının bu eyleminin müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, müvekkili markasına yapılan tecavüzün durdurulmasına, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya ait triko ürünü üzerinde kullanılan ürün etiketinin üst kısmında `He&She` ibarelerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, davacı markasını oluşturan işaret ile davalının ürünleri üzerinde kullandığı `He&She` ibaresinin iltibas oluşturacak düzeyde benzer olup, olmadığı hususunun değerlendirilmesi gerekir.
Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle çözümün teknik bilgiyi gerektirdiği kabul edilmiş olup, raporun tanziminden sonra rapora itibar edilmeyerek, yeni bir bilirkişi raporu yada ek rapor alınmadan hüküm tesisi, yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.07.2005 tarih ve 2001/1178 - 2005/142 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.03.2007 gününde davacı avukatı H.Tayfur Özgür ile davalı avukatı Serdar Yılmaz gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin adına tescilli `He=She` markası altında triko ürünleri ürettiği, davalının aynı ürünlerde davacı adına tescilli markayı kullandığını, davalının bu eyleminin müvekkilinin marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, müvekkili markasına yapılan tecavüzün durdurulmasına, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, şimdilik ( 500.000.000.- ) TL maddi ve ( 1.000.000.000.- ) TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı adına tescilli markanın `Heo=Sheo` olup, müvekkili şirketi adına `HE&SHE` ibareli marka başvurusunun 25 nci sınıftaki eşyalar için dava dışı Labos Ltd.Şti. adına tescilli `SHE&HE` ibareli markayla iltibas yarattığı gerekçesiyle kısmen reddedilip, 35 nci sınıftaki hizmetler için tesciline karar verildiğini, bilahare müvekkilince `HSE` markasının tescili için başvurulduğunu, bu markanın davacı markasıyla hiçbir benzerliğinin bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara nazaran, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile markanın fiili kullanım şeklinin değil, tescil belgesindeki şekil ve görünümünün korunduğu, davacının markasını tescil edildiği şekliyle değil de `fiilen kullandığı` ibareyi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/b-son maddesi anlamında kullanarak korunmaya değer bir hak elde ettiğine dair bir adet kartvizit dışında hiçbir delil ibraz edemediği, davacının tescilli markası ile davalının kartvizitteki kullanım biçimi dikkate alındığında, davalının kullanımındaki `He ve She` sözcüklerinin İngilizce kadın ve erkeği belirten 3 üncü tekil özne olduğu, bu sözcüklerin anlamının toplumun büyük çoğunluğu tarafından bilinip, tasviri olduğundan ayırt ediciliğinin çok zayıf olduğu, ayırt ediciliği sağlayan unsurun fantezi tarzda yazılan `HSE` görüntüsü olduğu, davalının markasındaki harflerin sıralanış biçimi davacınınkinden farklı olduğu gibi, davacının her iki sözcüğünde sonda yer alan `O` harfinin sözcükleri anlam olarak değiştirdiği gibi, bu harfin ilavesiyle markanın belirgin bir farklılık kazandığı, markalar arasında karıştırma riski oluşturacak görsel, işitsel ve anlamsal benzerlik bulunmadığından tescilli markayla iltibas oluşturan bir kullanımın sözkonusu olmadığı gerekçesiyle bilirkişi raporundan ayrılmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14/2 ( a ) bendi uyarınca tescilli bir markanın ayırt edici karakterini değiştirmeden farklı unsurlarla kullanılması markasal kullanım olarak kabul edilmektedir.
Davacının 1996/171942 sayılı markası `Heo=Sheo+NeÒ Generation` ibarelerinden oluşmaktadır. Dosyada mevcut kartvizit örneğinde, davacının markasındaki ( o ) harflerinin yazım şeklinden farklı bir kullanım ve eklemeler nedeniyle davacının bu kullanımdan dolayı marka korumasından yararlanamayacağı ve fiilen kullanım yoluyla da ayırt edici nitelik kazandırıldığının kanıtlanamadığı yönündeki mahkeme gerekçesi doğru görülmemiştir. Çünkü az öncede açıklanmaya çalışıldığı üzere, davacıya ait kartvizitte davacı markasının bu şekildeki kullanış biçimi, markanın ayırt edici karakterini değiştirecek nitelikte farklı unsurlarla kullanım olarak kabul edilemez. O halde, davacının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9/1-b maddesi yoluyla aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 vd maddelerine dayalı olarak açtığı bu davada korunmaya değer hukuki menfaati bulunmaktadır.
Dosyada mevcut ve davalıya ait triko ürünü üzerinde kullanılan ürün etiketinin üst kısmında `He&She` ibarelerinin kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece, davacı markasını oluşturan işaret ile davalının ürünleri üzerinde kullandığı `He&She` ibaresinin iltibas oluşturacak düzeyde benzer olup, olmadığı hususu değerlendirilerek hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, davacının marka hakkına dayanamayacağı ve bunun dışında da işarete kullanmakla ayırt edicilik kazandırılmayıp, işaretlerin benzer sayılamayacaklarına dair somut uyuşmazlığa uygun düşmeyen nitelikteki farklı hukuki mütalaalar ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2- HUMK.nun 275 nci maddesine göre Mahkeme; çözümü teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişi dinlenmesine karar verebilir. Mahkemece bu hükme göre taraflar iddialarının değerlendirilmesi amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de, alınan rapora itibar edilmeyerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiştir.
İlke olarak hakim bilirkişi raporu ile bağlı değildir. Ancak hakim, tarafların itirazlarını da değerlendirmek suretiyle verilen bilirkişi raporunu serbestçe taktir edip, yeter derecede kanaat verici bulmaz ise HUMK.nun 283 üncü maddesine göre bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi, 284 üncü maddeye göre yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılmasına da karar verebilir. Somut olayda mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle çözümün teknik bilgiyi gerektirdiği kabul edilmiş olup, raporun tanziminden sonra rapora itibar edilmeyerek, yeni bir bilirkişi raporu yada ek rapor alınmadan hüküm tesisi hatalı olmuştur.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 29.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13709 K. 2006/4854
T. 27.3.2007
• MARKA ( Değişik Ürün Ve Hizmetler İçin Tescilli Olduğu - Haksız Rekabet )
• HAKSIZ REKABET VE MARKAYA TECAVÜZ ( Görsel İşitsel Ve Anlamsal Benzerlik Bulunmaması - Tescil Edilmiş Marka )
• TESCİL EDİLMİŞ MARKA ( İlk Defa Tescil Ettiren - Markanın Gerçek Sahibi - İltibas )
• İLTİBAS ( Haksız Rekabet Ve Markaya Tecavüzün Tespiti İle Önlenmesi - Tescilli Markaya Tecavüz )
6762/m. 57
ÖZET : "BEN" ve "BİM" unsurlu markaların değişik ürün ve hizmetler için tescilli olduğu, davalının marka başvurusuna yapılan itiraz üzerine bazı ürünlerin eşya listesinden çıkartıldığı, davalının tescilli ticaret ünvanını ve markasını kullanmasının haksız rekabet oluşturmadığı, taraflara ait BEN ve BİM ibareleri arasında görsel, işitsel veya anlamsal benzerlik bulunmadığı, iltibas tehlikesi olmadığı, davalı markasının davacınınkine benzer kutu içerisinde gösterilmesinin iltibas doğurmadığı sonucuna varılmıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 21.06.2005 tarih ve 2003/1249-2005/115 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.03.2007 gününde, taraf adına çıkarılan davetiyenin bila tebliğ iade olması ve aynı gün duruşma isteminden vazgeçildiğine dair 27.03.2007 günlü dilekçe verilmiş olmasına göre dosyanın duruşmasız olarak incelenmesine karar verildikten, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili şirketin 1995 yılından beri marka ve ticaret ünvanı olarak tescilli "BİM" ibaresiyle iltibas oluşturan "BEN" sözcüğünü ticaret ünvanı olarak tescil ettirip kullandığı gibi müvekkilininkine benzer biçimde marka olarak da kullandığını ileri sürerek, haksız rekabet ve markaya tecavüzün tespiti ile önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, marka ve unvanlar arasında benzerlik bulunmadığını savunmuştur.
Mahkemece, mübrez belgelere göre, davalının "BEN" ve davacının "BİM" unsurlu markalarının değişik ürün ve hizmetler için tescilli olduğu, davalının marka başvurusuna yapılan itiraz üzerine bazı ürünlerin eşya listesinden çıkartıldığı, davalının tescilli ticaret ünvanını ve markasını kullanmasının haksız rekabet oluşturmadığı, taraflara ait BEN ve BİM ibareleri arasında görsel, işitsel veya anlamsal benzerlik bulunmadığı, iltibas tehlikesi olmadığı, davalı markasının davacınınkine benzer kutu içerisinde gösterilmesinin iltibas doğurmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, davacı ile aynı konuda faaliyet gösteren davalı şirketin bastırdığı antetli kağıtlarda ve kartvizitlerde davacının 03.10.1997 tarih ve 187590 no'lu "BİM Toptan Fiyatına Perakende Satış" markasının "Toptan Fiyatına Perakende Satış" ibarelerine kendi tescilli markası altında yer vererek tanıtım ve pazarlamada temel slogan olarak aynen kullandığı yolunda kanıtlar sunulduğuna ve davadan sonra bu sloganın kaldırılarak yerine "Her Zaman En Ucuz" sloganının kullanıldığı iddia edildiğine göre, davalının dava tarihinde sabit olan bu eyleminin davacı şirkete ait anılan tescilli markaya tecavüz oluşturup oluşturmadığının ayrıca irdelenerek değerlendirilmesi gerekirken, sadece tarafların BİM ve BEN markaları ile sınırlı inceleme ve yetersiz gerekçeyle davanın tümüyle reddi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) no'lu bentte yazılı nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) no'lu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 27.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/137 K. 2006/109
T. 16.1.2006
• GÖREVLİ MAHKEME ( Haksız Rekabetin Önlenmesi ve Tespiti - Bir ya da İki Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Bir Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesi İkiden Fazla Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Üç Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevlendirildiği )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİ ( Bir ya da İki Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Bir Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesi İkiden Fazla Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Üç Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevlendirildiği )
• MARKA HAKKI ( Haksız Rekabetin Önlenmesi ve Tespiti - Bir ya da İki Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Bir Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesi İkiden Fazla Asliye Hukuk Mahkemesi Olan Yerlerde Üç Numaralı Asliye Hukuk Mahkemesinin Görevlendirildiği )
• İHTİSAS MAHKEMESİ ( İle Diğer Hukuk Mahkemeleri Arasındaki İlişki Görev İlişkisi Olduğundan Mahkemece Karardan Önce Yürürlüğe Giren Göreve İlişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararı Dikkate Alınarak Görev Konusu Değerlendirilmesi Gereği )
KHK-556/m.71
ÖZET : Davacı şirketin, unvanı içinde yer alan ve marka olarak da tescilli olan ibareyi davalının unvan ve işletme adı olarak kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğundan bahisle, haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine, davalı unvanından ve tabeladaki işletme adından bu ibarenin çıkartılmasına ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava ettiği davada verilen ve temyize konu edilen yerel mahkeme kararından önce yürürlüğe giren Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararı ile Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde, Asliye Ticaret Mahkemesi kurulmuş olup olmamasına bakılmaksızın, bir ya da iki asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesi, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde üç numaralı asliye hukuk mahkemesi görevlendirilmiş, bu mahkemelerin yargı çevresinin adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsadığı belirtilmiştir.
İhtisas mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki görev ilişkisi olduğundan mahkemece, karardan önce yürürlüğe giren göreve ilişkin Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararı dikkate alınarak görev konusu değerlendirilmeli, sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi )nce verilen 10.11.2004 tarih ve 2002/502-2004/581 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin unvanı içerisinde yer alan Ç... ibaresinin marka olarak da tescilli olduğunu, davalının bu kelimeyi unvanı ve işletme adı olarak kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespitine ve önlenmesine, davalı unvanından ve tabeladaki işletme adından bu ibarenin çıkartılmasına ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına ve toplanan kanıtlara göre, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, marka hakkına dayalı istemlere ilişkindir.
Tarafların iddia ve savunması dikkate alındığında, uyuşmazlığa 556 sayılı KHK'nın hükümlerinin de uygulanması gerekmekte olup mahkemece de böyle yapılmıştır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, 20.11.2003 tarih ve 537 sayılı, "5846 sayılı Kanun ile 551, 554, 555, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamelerden kaynaklanan hukuk davaları için ve Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde, bir ticaret mahkemesi varsa bu mahkemenin, birden fazla ticaret mahkemesi varsa eşit tevzi suretiyle ticaret mahkemelerinin, müstakil ticaret mahkemesi olmayıp bir ve iki no'lu asliye hukuk mahkemesi varsa 1 numaralı, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi varsa 3 numaralı Asliye Hukuk Mahkemesi'nin görevli olduğuna" ilişkin kararına göre, mahkemece, davaya bakılmıştır. Ne var ki, temyize konu karardan önce 556 sayılı KHK'nın, 22.06.2004 tarih ve 5194 sayılı Yasa ile değiştirilen 71. maddesi hükmüne göre, bu Kanun Hükmünde Kararnamede öngörülen davalarda görevli mahkemenin ihtisas mahkemeleri olduğu, bu mahkemelerin tek hakimli olarak görev yapacağı hükme bağlanmıştır. Ayrıca, bu mahkemelerden hangilerinin ihtisas mahkemeleri olarak görevlendirileceğini ve bu mahkemelerin yargı çevresini Adalet Bakanlığı'nın teklifi üzerine Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun belirleyeceği düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye uygun olarak, mahkemenin kararından önce, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun, 16.09.2004 tarih ve 396 sayılı kararı ve daha sonra alınan ve halen yürürlükte olan 24.03.2005 tarih ve 188 sayılı kararı ile anılan Kanun Hükmünde Kararnamelere ilişkin davalar bakımından, Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi kurulmayan yerlerde, Asliye Ticaret Mahkemesi kurulmuş olup olmamasına bakılmaksızın, bir ya da iki asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde bir numaralı asliye hukuk mahkemesi, ikiden fazla asliye hukuk mahkemesi olan yerlerde 3 numaralı asliye hukuk mahkemesi görevlendirilmiş, bu mahkemelerin yargı çevresinin adli yargı adalet komisyonlarının merkez ve mülhakatları olan ilçeleri kapsadığı da belirtilmiştir.
Mahkemelerin görevi kanunla düzenlenmiş olup görev kuralları, kamu düzenine ilişkindir ve temyiz dahil, yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınır. İhtisas Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, görev ilişkisidir.
Bu durumda, karardan önce yürürlüğe giren göreve ilişkin açıklanan son düzenleme gereğince, mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, esasa girilmesi doğru olmamıştır.
2- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın ( BOZULMASINA ), ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.01.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13666 K. 2005/11841
T. 2.12.2005
• HİZMET MARKASI ( Enstitü Oniki Aylık Süre Dolduktan Sonra Hizmet Markası Sahiplerinin Taleplerini İlk Kullanım Tarihlerini de Dikkate Alarak Değerlendirdiği - Markanın Hükümsüzlüğü )
• MARKA TERKİN TALEBİ ( Ayrı Bir Tüzel Kişiliği Olan Davalı Şirketine Yönelik Marka Terkin Talebinin Değerlendirilmesinde Farklı Tüzel Kişiliğe Sahip Diğer Davalı Şirketlerin Hukuki Durumlarının Nazara Alınmasının Mümkün Olmadığı )
• FARKLI TÜZEL KİŞİLİĞE SAHİP OLMA ( Davalı Şirketine Yönelik Marka Terkin Talebinin Değerlendirilmesinde Farklı Tüzel Kişiliğe Sahip Diğer Davalı Şirketlerin Hukuki Durumlarının Nazara Alınmasının Mümkün Olmadığı )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ TALEBİ ( Ayrı Bir Tüzel Kişiliği Olan Davalı Şirketine Yönelik Marka Terkin Talebinin Değerlendirilmesinde Farklı Tüzel Kişiliğe Sahip Diğer Davalı Şirketlerin Hukuki Durumlarının Nazara Alınmasının Mümkün Olmadığı )
KHK-556/Geç.2
ÖZET : 556 sayılı KHK.nin geçici 2. maddesinin "Enstitü oniki aylık süre dolduktan sonra, hizmet markası sahiplerinin taleplerini ilk kullanım tarihlerini de dikkate alarak değerlendirir" şeklindeki 2 nci fıkrası hükmüne ve ayrı bir tüzel kişiliği olan davalılardan İ. Ltd. Şti.ne yönelik marka terkin talebinin değerlendirilmesinde farklı tüzel kişiliğe sahip diğer davalı şirketlerin hukuki durumlarının nazara alınmasının mümkün değildir. Bu nedenle taraf vekillerinin yerinde bulunmayan tüm karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.03.2004 gün ve 2002/307-2004/133 sayılı kararı bozan Daire'nin 21.06.2005 gün ve 2004/8579-2005/6539 sayılı kararı aleyhinde taraf vekilleri tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirket temsilcisi A. Ziyaettin İmer'İn 1977 yılandan itibaren şahsi firmalarında "İmer" ve "İmer Gümrükleme" ibarelerini ticaret ünvanı olarak kullanmaya başladığını, 08.07.1983 tarihinde de davacı şirketin kurulduğunu ve bu tarihten sonrada davacı şirketin "İmer Gümrükleme" markasını kullanarak maruf hale getirdiğini, müvekkili şirketin "İmer İGÚŞekil" ibaresinin marka olarak tescili için yaptığı başvurunun, davalı şirket adına tescilli bulunan "İmer" ve "İmer Gümrükleme" markaları nedeniyle red edildiğini, davalının anılan markaları kullanmasının haksız rekabet teşkil ettiğini, ayrıca birleşen davanın davalıları olan şirketlerin de müvekkili şirketten çok sonra kurulduklarını ve bu davalıların ünvanlarının da iltibasa neden olduğunu ileri sürerek, esas davada davalı şirket adına tescilli "İmer" ve "İmer Gümrükleme" markalarının hükümsüzlüğüne, haksız rekabetin tespit ve men'ine, birleşen davada ise, haksız rekabetin tespit ve men'i ile davalı şirketler ünvanlarında yer alan "İmer" ve kullanıyor ise "İG" ibarelerinin terkinine ve fiili durumun ortadan kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı-karşı davacı vekili, müvekkilinin 1983 yılından beri "İmer" ibaresini kullandığını ve yıllar içindeki deneyim ve gelişme sonunda kendi hizmet alanında yurtiçi ve yurt dışında belirli bir tanınmışlık ve itibar seviyesine ulaştığını ve 1997 yılında da marka olarak tescil ettirdiğini, karşı davalı şirketin ticaret ünvanındaki "İmer" ibaresinin müvekkili şirketin tescilli unvan ve markalarına iltibas yarattığını ileri sürerek, davanın reddine, karşı davada ise davacı-karşı davalı ünvanındaki "İmer" ibaresinin terkinine ya da iltibasa yer vermeyecek surette ilaveler yaptırılmasına, hükmün ilanına, 24.04.2003 tarihli ıslah dilekçesiyle de karşı dava dilekçesindeki taleplere ek olarak davacı-karşı davalının "İmer" ibaresini marka olarak kullandığını ileri sürerek, marka hakkına tecavüz suretiyle yaratılan haksız rekabetin tespit ve men'ine karar verilmesini istemiştir.
Davacı-karşı davalı vekili, karşı davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalıları vekili, birleşen davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, asıl ve birleşen davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı ve davalı-karşı davacı vekillerinin temyizi üzerine davacı ve davalı-karşı davacı yararına bozulmuştur.
Davalı-karşı davacı ile davalılar vekili ile müdahale yoluyla davacı vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, 556 sayılı KHK.nin geçici 2 nci maddesinin "Enstitü oniki aylık süre dolduktan sonra, hizmet markası sahiplerinin taleplerini ilk kullanım tarihlerini de dikkate alarak değerlendirir" şeklindeki 2 nci fıkrası hükmüne ve ayrı bir tüzel kişiliği olan davalılardan İmer Gümrük Müşavirliği Ltd. Şti.ne yönelik marka terkin talebinin değerlendirilmesinde farklı tüzel kişiliğe sahip diğer davalı şirketlerin hukuki durumlarının nazara alınmasının mümkün bulunmamasına göre taraf vekillerinin yerinde bulunmayan tüm karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin yerinde bulunmayan tüm karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, alınması gereken 22.90 YTL karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan taraflardan yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca, takdiren 125.00 YTL para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden taraflardan alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 02.12.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13645 K. 2007/1319
T. 5.2.2007
• MARKA TESCİLİ ( Sınıflandırmanın Tescil Edilen Markanın Koruma Sınırının Değerlendirilmesinde Bağlayıcı Olmadığı - Benzerliğin Halk Arasında Karıştırılma Olasılığı Araştırılarak Değerlendirilmesi Gereği )
• MARKALARIN KULLANILACAĞI MAL VE HİZMETLERİN BENZERLİĞİ ( TPE Tarafından Yayınlanan Tebliğlere Göre Belirlenmesi Gereği - Tescil Edilen Markanın Aynı Sınıfta Olmasının Belirleyici Olmadığı Halkın Karıştırma İhtimalinin Araştırılması Gereği )
• MARKALARIN SINIFLANDIRILMASI ( Uluslararası Sınıflandırılmasına İlşikin Esalara Göre Sınıflandırılacağı - Benzerliğin Tespitinde Öncelikle TPE Başkanlığınca Yayınlanan Sınıflandırmaya İlişkin Tebliğlerin Esas Alınacağı )
• BİRDEN ZİYADE KİŞİ ADINA TESCİL ( Tescil Başvurusu Yapılan Markanın Kullanılacağı Mal ve Hizmetin Benzerliği - Benzerliğin Tespitinde Öncelikle TPE Başkanlığınca Yayınlanan Sınıflandırmaya İlişkin Tebliğlerin Uygulanacağı )
KHK-556/m. 25
ÖZET : Birden ziyade kişiler adına tescilli yada tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde öncelikle TPE Başkanlığınca yayınlanan sınıflandırmaya ilişkin tebliğler uygulanacaktır. Sınıflandırmanın esas sistem olarak kabulü halinde dahi tescilli markanın koruma sınırı somut uyuşmazlığın özelliğine göre belirlenecektir. Burada dikkate alınması gereken kriter halkın karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 28.06.2005 tarih ve 2004/516 - 2005/371 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Figen Yılmaz tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, asıl dava dosyasında; müvekkili Hasan Kasa'nın "CASA" ibareli markanın maliki olduğunu, diğer müvekkili davacı şirket ile yaptığı lisans sözleşmesi uyarınca markayı aralıksız olarak kullandıklarını, ancak davalı Süntaş A.Ş'nin benzer ürünlerde kullanmak üzere "CASAMİA" ibaresini tescili için diğer davalı TPE'ye başvuru yaptığını, itirazlarının davalı kurum tarafından reddedildiğini, oysa her iki markanın birbirinin benzeri olup aynı ürünlerde kullanılacaklarını, bunun da iltibas yaratacağını ileri sürerek, YİDK.nun 14.05.2001 tarih ve M-671 nolu kararının iptalini ve davalıya ait 1999/6222 nolu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini ( birleşen dosyada da aynı talepte bulunmuştur ) talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili; YİDK kararının yasaya uygun olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı Süntaş Sünger Yatak Sanayi Ticaret A.Ş vekili; davalı markanın yazı ve telaffuz itibariyle davacı markasıyla benzer olmadığını bu nedenle davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporuna göre; birleşen dosyanın takip edilmemesi nedeni ile işlemden kaldırılmasına, asıl davanın kısmen kabulüne, davacıların markası ile davalıların markası iltibasa neden olacak derecede benzer ise de, davacıların markası 24. sınıftaki ürünler için tescilli olmadığı bu nedenle de davalı markanın 24. sınıftaki ürünler yönünden tescili olanaklı olduğundan ayrıca davacı tescil aşamasındaki itirazında tanınmışlık olgusu üzerinde de durmadığı gerekçesi ile bu talebe ilişkin davanın reddine; ancak 20. sınıftaki ürünler yönünden davacı markası ile davalı markanın aynı veya benzer ürünler için kullanılacakları, davalı markasındaki "MİA" ekinin davacı markası ile görsel ve sözel anlamda farklı kılmayacağı, tüketiciler üzerinde davacı markasını anımsatacağı gerekçeleri ile bu yönden davanın kabulü ile YİDK'nın 14.05.2001 tarih ve M-671 nolu kararının 20.sınıftaki ürünler yönünden iptaline karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalılar vekillerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacılar vekilinin temyiz itirazına gelince; dava, YİDK kararının iptali ve davalıya ait 1999/6222 nolu markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece, davalının tescilini istediği markasının 20. sınıftaki ürünler yönünden davacı markası ile aynı veya benzer ürün için kullanılacağı gerekçesi ile istemin kabulüne karar verilirken, 24. sınıftaki ürünler yönünden, davacı markasının bu sınıftaki ürünler için tescilli olmadığı ayrıca davacının tescil aşamasındaki itirazında tanınmışlık olgusuna dayanmaması nedeni ile bu isteme ilişkin davanın reddine karar verilmiştir.
556 Sayılı KHK.nun 24. maddesinde, markaların kullanılacağı mallar veya hizmetlerin, markaların tescili amaçları için malların veya hizmetlerin uluslararası sınıflandırılmasına ilişkin esaslara göre sınıflandırılacağı, sınıflandırma ile ilgili ilkelerin yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiştir.
Malların ve hizmetlerin sınıflandırılmasında 12.07.1995 tarihli 95/7094 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile tarafı olunan "Markaların tescili amacıyla mal ve hizmetlerin uluslararası sınıflandırılmasına ilişkin Nice anlaşması uygulanmaktadır. Nice Anlaşması ile mal ve hizmetler, gösterdikleri ortak özellikler gözönünde tutularak ilk 34 sınıfta "mallar", son 11 sınıfta da "hizmetler" olarak sınıflandırılmıştır.
Nice Anlaşmasının 2/1. maddesi uyarınca; bu anlaşma ile tanımlanan gereklere göre sınıflandırmanın etkisi özel Birlik ülkelerinin her biri tarafından belirlenecektir. Sınıflandırma, tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi veya hizmet markalarının tanınması konusunda bağlayıcı olmayacaktır.
Türkiye'deki duruma gelince, 556 sayılı KHK'nin 24. maddesi ve TPE tebliğleri gereğince sınıflandırma esas sistem olarak benimsenmiş ve 01.01.2002 tarih ve 2002/2 sayılı TPE tebliğinin 4. 5. 6. ve 7. maddelerinde 556. Sayılı KHK'nin 7/1-b ve 8/1-b. maddelerinde sözü edilen "aynı veya benzer tür mal veya hizmetler" terimlerinin her sınıf ve onun alt grupları açısından gözönünde tutulacağı belirtilmiştir.
Buna göre, birden ziyade kişiler adına tescilli yada tescil başvurusu yapılan markaların kullanılacağı mal veya hizmetlerin benzer olup olmadıklarının tespitinde öncelikle TPE Başkanlığınca yayınlanan sınıflandırmaya ilişkin tebliğler uygulanacaktır. Bu durum, markada belirlilik ilkesi ve tescilli markanın koruma sınırının saptanmasında birlik ve istikrarın ön koşuludur.
Ancak, TPE tebliğine göre farklı sınıflarda yer almalarına rağmen halk nezdinde karıştırmaya yol açacak nitelikteki ticaret ve hizmet markalarının kapsadıkları mal ve hizmetlerin "benzer" olarak değerlendirilmesi de mümkündür aynı husus öğretide de kabul edilmektedir. ( Bkz. Yasaman H., Marka Hukuku, Cilt II, Sh.779 )
Çünkü, yukarıda belirtildiği üzere, Nice anlaşmasının 2/1. maddesine göre sınıflandırma, tescil edilen herhangi bir marka için temin edilen koruma sınırlarının değerlendirilmesi konusunda bağlayıcı değildir. Sınıflandırmanın esas sistem olarak kabulü halinde dahi tescilli markanın koruma sınırı somut uyuşmazlığın özelliğine göre belirlenecektir. Burada dikkate alınması gereken kriter halkın karıştırma ihtimali bulunup bulunmadığıdır.
Somut uyuşmazlığa döndüğümüzde, davacının markası 20. sınıf ürünler için tescilli olup davalının markası 20 ve 24. sınıftaki ürünler için tescil edilmiştir. Ancak, farklı sınıflarda yer almalarına rağmen davacının markası ile davalının markasının kullanılacağı ürünler arasında benzerlik ve bu benzerliğin halk arasında karıştırılma olasılığı bulunduğu savunmasının değerlendirilmesi gerekmektedir.
O halde, mahkemece, 556 Sayılı KHK'nin ve atıf yapılan uluslararası anlaşmanın hükümleri gözetilerek benzerlik, iltibas ve halk nazarında karıştırılma olasılığı açısından somut olaya ilişkin durum ve veriler birlikte değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir iken, salt tebliğ hükümlerine dayanılarak taraf markalarının farklı sınıflar için tescilli olduğu gerekçesiyle ve davacının davalı markasının tescil başvuruna itirazında "benzerlik ve diğer" nedenlerini göstermiş olması, itirazının reddi üzerine TPE Markalar Dairesi Başkanlığı'na yaptığı itirazda da açıkça tanınmışlık olgusuna da dayanmış olması karşısında bu hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkeme kararının davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz eden davalı Suntaş ve TPE'den ayrı ayrı alınmasına, 05.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13620 K. 2007/4936
T. 29.3.2007
• HAKSIZ REKABET ( Tasarım Tescili Bulunmayan Markanın Sadece Haksız Rekabet Hükümlerine Göre Korunabileceği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Ürünler Arasında İktisadi Rekabetin Kötüye Kullanılması Şeklinde Karışıklığa Sebebiyet Verecek Bir Benzerlik Bulunmadığı-Tasarım Tescili Bulunmayan Markanın Sadece Haksız Rekabet Hükümlerine Göre Korunabileceği )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Ürünler Arasında İktisadi Rekabetin Kötüye Kullanılması Şeklinde Karışıklığa Sebebiyet Verecek Bir Benzerlik Bulunmadığı-Tasarım Tescil Belgesine Sahip Davalı Eyleminin Hukuka Aykırılık Oluşturmayacağı )
• TASARIM TESCİL BELGESİ ( İltibas Halinde Dahi Belge Sahibi Davalının Eyleminin Hukuk Aykırılık Teşkil Etmeyeceği )
• İKTİSADİ REKABETİN KÖTÜYE KULLANILMASI ( Markalar Arasında Karışıklığa Sebebiyet Verecek Bir Benzerlik Bulunmadığı-Eylemin Marka Hakkına Tecavüz Sayılamayacağı )
ÖZET : Dava marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle eylemin men'ine maddi durumun ortadan kaldırılması ve ilana karar verilmesi talebine ilişkindir. Her hangi bir tasarım tescili bulunmayan markanın, sunulduğu ürünün biçimi korunamayacağından satışa arz edilen mal ancak haksız rekabet hükümleri uyarınca korunabilecektir. Sözkonusu eylem iktisadi rekabetin kötüye kullanılması olarak nitelendirilebilecek ve karışıklığa sebebiyet verecek nitelikte olmadığından davanın reddi gerekecektir. Nitekim taraf ürünleri arasında iltibasa sebebiyet verebilecek şekilde bir benzerlik olduğu tespit olunsaydı bile, davalının tasarım tescil belgesi karşısında bu eylemin hukuka aykırılığından söz edilmesi yine de mümkün olamayacaktır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 29.09.2005 tarih ve 2005/29-2005/485 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.03.2007 gününde davalılardan I.C.F. Isı Cihazları Fabrikası A.Ş. avukatı Cengiz Dalma gelip, davacı ve diğer davalı avukatları tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Süsoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin adına tescilli "SÜSLER SÜTUNLU SOBA" markası altında çok uzun yıllardan bu yana imal edip satışa arz eylediği "SÜTUNLU" görüntüsü verilmiş sobaların davalılardan I.C.F. A.Ş. tarafından imal edilip, "SİMTAŞ" markası adı altında satışa arz edildiğini bu durumun müvekkilinin markalarından faydalanma haklarına tecavüz ettiği gibi, TTK.nun 57. maddesi uyarınca haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalılar eylemlerinin haksız olduğunun hükmen tespitine, haksız rekabetlerinin men'ine, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, ilana karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı I.C.F. Isı Cihazları Fabrikası A.Ş. vekili, müvekkilinin Simtaş markası ile satışa arz ettiği yargılamaya konu sobanın tasarımının 2002/1905 sayı ile TPE nezdinde adlarına tescilli olduğunu, kaldı ki davacının satışa arz ettiği soba ile kendilerinin üretim ve satışına gerçekleştirdikleri sobanın biçiminin farklı olduğunu ifade ederek açılan davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara nazaran, davacının tescilli Süsler Sütunlu Soba markasıyla satışa art ettiği sobanın biçiminin her hangi bir tasarım tescilinin bulunmadığı, markanın sunulduğu ürünün biçimini koruyamayacağından davacının satışa arz ettiği sobanın biçim özelliklerinin ancak TTK.nun haksız rekabet hükümleri uyarınca korunabileceği, davalıya ait soba biçiminin adına tescilli tasarım ile bire bir aynı olup, taraf sobaları arasında iktisadi rekabetin kötüye kullanılması olarak nitelendirilebilecek ve karışıklığa sebebiyet verecek bir benzerlik bulunmadığı, taraf ürünleri arasında iltibasa sebebiyet verebilecek şekilde bir benzerlik olduğu tespit olunsaydı bile, davalının tasarım tescil belgesi karşısında bu eylemin hukuka aykırılığından söz edilmesinin yine de mümkün olamayacağı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı I.C.F. A.Ş.'ye verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 29.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13555 K. 2007/402
T. 18.1.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVASI ( Davacının Ticaret Ünvanı Olan Sıplast İbaresini İnşaat Malzemeleri Sektöründe Marka Olarak da Kullandığı/Davalının da Aynı İbareyi Aynı Ürünler İçin Kullandığı - Davanın Kabul Edileceği )
• MARKANIN SİCİLDEN TERKİNİ ( Davacının Ticaret Ünvanı Olan Sıplast İbaresini İnşaat Malzemeleri Sektöründe Marka Olarak da Kullandığı/Davalının da Aynı İbareyi Aynı Sektörde Kullandığı - Terkine Karar Verileceği )
KHK-556/m. 8
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin inşaat malzemeleri özellikle de çatı kaplama malzemeleri üretimi ve ticaretiyle uğraştığını, ticaret unvanının esas unsurunu oluşturan `Sıplast` ibaresini ayrıca marka olarak da kullandığını, davalı firmanın da inşaat malzemeleri sektöründe faaliyet gösterdiğini, bu nedenle müvekkilinin markasını bildiğini, buna rağmen `Sıplast` markasını inşaat malzemeleri için tescil ettirdiğini, ileri sürerek davalı adına tescilli `Sıplast` markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve keyfiyetin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece nisbi red nedenini oluşturduğundan davacının hükümsüzlük isteminin yerinde bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar hukuka uygundur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 3.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16.06.2005 tarih ve 2005/151-2005/212 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mutlupınar Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Fransa'da kurulu bir anonim şirket olup inşaat malzemeleri özellikle de çatı kaplama malzemeleri üretimi ve ticaretiyle uğraştığını, ticaret unvanının esas unsurunu oluşturan `Sıplast` ibaresini ayrıca marka olarak da kullandığını, çeşitli ülkelerde tescilli bulunan markasının sektörde tanınan ve aranan bir marka olduğunu, anılan markalı ürünlerin 1990 yılından beri Türkiye'de de pazara sunulduğunu, davalı firmanın da inşaat malzemeleri sektöründe faaliyet gösterdiğini, bu nedenle müvekkilinin markasını bildiğini, buna rağmen `Sıplast` markasını inşaat malzemeleri için tescil ettirdiğini, davalının kötü niyetli bulunduğunu ileri sürerek davalı adına tescilli `Sıplast` markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine ve keyfiyetin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin `Sıplast` markasını usulüne uygun olarak tescil ettirdiğini, Türkiye'de marka tescilini yaptırmayan davacının yabancı ülkelerdeki tescillere dayanarak Türkiye'de markaya bağlı korumadan yararlanmasının mümkün olmadığını, `Sıplast` markasının tanınmış marka olduğu iddiasının doğru bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre `Sıplast` markasının davalı tarafından TPE nezdinde aynen tescil edilmesinin 556 sayılı KHK'nin 8/3. maddesinde belirtilen nisbi red nedenini oluşturduğundan davacının hükümsüzlük isteminin aynı Kararname'nin 42/1-b hükmü uyarınca yerinde bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı şirket adına tescilli `Sıplast` markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 01.90 YTL harcın temyiz edenden alınmasına, 18.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13234 K. 2007/4732
T. 22.3.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davalının Tecavüze Konu Referans İbaresini Reform Olarak Değiştirdiği/Davanın Konusuz Kaldığı - Davacının Önleyici Bir İlamla Engelleme Olanağı Elde Etmekte Hukuki Yararının Olduğu )
• HAKSIZ REKABET ( Davalının Tecavüze Konu Referans İbaresini Reform Olarak Değiştirdiği/Davanın Konusuz Kaldığı - Davalının Haksız Rekabete Yeniden Başlayabilme İhtimaline Karşı İlamla Engelletme Olanağı Elde Etmekte Davacının Hukuki Yararı Bulunduğuna Dikkat Edileceği )
• HUKUKİ YARAR ( Marka Hakkına Tecavüz/Davalının İbaresini Değiştirdiği/Davanın Konusuz Kaldığı - Davalının Haksız Rekabete Yeniden Başlayabilme İhtimaline Karşı İlamla Engelletme Olanağı Elde Etmekte Davacının Hukuki Yararı Bulunduğu/Haksız Rekabetin Önlenmesi İsteminin Kabul Edileceği )
6762/m.56
ÖZET : Davacı vekili, davalılarca müvekkilinin tescilli marka ve unvanına tecavüzde bulunularak aynı konuda faaliyet gösterdiklerini ileri sürerek, davalı şirket unvanındaki `Referans` ibaresinin kullanımının önlenmesini, iptalini ve maddi-manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Davalının ticaret unvanındaki `Referans` ibaresinin davanın devamı sırasında `Reform` olarak değiştirilerek bu değişikliğin tescil ve ilan edilmesi nedeniyle anılan sözcüğün davalının ticaret unvanından silinmesi istemi konusuz kalmış ise de, davalı şirketin değiştirdiği ismi yeniden kullanarak haksız rekabete devam etme ihtimaline karşı davacının davalı tarafın hukuka aykırı eylemlerini önleyici bir ilamla yasaklatma engelleme olanağı elde etmekte hukuki bir yararı bulunduğu dikkate alınarak haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi isteminin kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Kayseri Asliye 3.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 25.07.2005 tarih ve 2004/1002-2005/500 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 20.03.2007 gününde davalılar avukatı Yılmaz Özpamukçu gelip, davacı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalılarca müvekkilinin tescilli marka ve unvanına tecavüzde bulunularak aynı konuda faaliyet gösterdiklerini ileri sürerek, davalı şirket unvanındaki `Referans` ibaresinin kullanımının önlenmesini, iptalini ve maddi-manevi tazminatın tahsilini talep ve dava etmiş, tazminat talebinden daha sonra vazgeçmiştir.
Davalılar vekili, şirket dışındaki müvekkillerine husumet yöneltilemeyeceğini, ilgili hak-düşürücü süre ve zamanaşımının dolduğunu, iltibas bulunmadığını savunmuştur.
Mahkemece, davalılardan Selma Karagöz ve Canan Halıcı'ya husumet yöneltilemeyeceği, davalı şirket unvanının Reform Tan. Ve Tıb. Lab. San. Tic. Ltd. Şti. olarak değiştirilmesi nedeniyle davanın konusuz kaldığı, ancak davanın açılmasına neden olan davalı şirketin yargılama giderleri ve maktu vekalet ücreti ile sorumlu olduğu gerekçesiyle anılan davalılara yönelik davanın husumetten reddine, tazminat isteminin feragat nedeniyle reddine, konusu dava açıldıktan sonra ortadan kalkan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, davalının ticaret unvanındaki `Referans` ibaresinin davanın devamı sırasında `Reform` olarak değiştirilerek bu değişikliğin tescil ve ilan edilmesi nedeniyle anılan sözcüğün davalının ticaret unvanından silinmesi istemi konusuz kalmış ise de, davalı şirketin değiştirdiği ismi yeniden kullanarak haksız rekabete devam etme ihtimaline karşı davacının davalı tarafın hukuka aykırı eylemlerini önleyici bir ilamla yasaklatma engelleme olanağı elde etmekte hukuki bir yararı bulunduğu dikkate alınarak haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi isteminin kabulü gerekirken, davacının tescilli marka ve ticaret unvanına yönelik haksız rekabeti önleme ve şikayet haklarını ortadan kaldıracak biçimde yazılı olduğu gibi hüküm kurulması doğru olmamış, kararın bu yön bakımından davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentteki nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının REDDİNE; ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, davacı taraf vekille temsil edilmediğinden duruşma vekillik ücretinin takdirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13204 K. 2006/13704
T. 21.12.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Markanın Aynı veya Benzeri İşaretin Tanıtım Vasıtalarında İş Evrakı ve Reklamlarda Kullanılması da Tecavüz Oluşturduğu )
• MARKANIN İŞ EVRAKI VE REKLAMLARDA KULLANILMASI ( Markanın Aynı veya Benzeri İşaretin Tanıtım Vasıtalarında İş Evrakı ve Reklamlarda Kullanılması da Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğu )
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ ( Tarafların Markalarında Kullandıkları Esaslı İbarenin Aynı Olması - Davalının Kullandığı Marka Karıştırılmaya Yol Açacak Nitelikte Olması Nedeniyle Buna Göre Karar Verilmesi Gereği )
ÖZET : Dava, tescilli markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi talebine ilişkindir. Marka sahibinin markasının kullanılmasını önleme yetkisi vardır.
İşaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılması markaya tecavüz oluşturur. Markanın veya benzeri olan işaretin, sadece mal veya ambalajı üzerinde marka olarak konulması değil, tanıtım vasıtalarında, iş evrakı ve reklamlarda kullanılması da marka hakkına tecavüz sayılmalıdır. Halk tarafından iki marka arasında bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırma yapması dahi karıştırılma ihtimali için yeterli ölçüdür. Dosya kapsamından, tarafların markalarında kullandıkları esaslı ibarenin aynı olduğu anlaşılmaktadır. Davalının kullandığı marka karıştırılmaya yol açacak niteliktedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 03.05.2005 tarih ve 2003/1096 - 2005/52 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi D.C. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "... Pastanesi" markasına ilişkin tasarımı 22.07.1992 tarihinde marka olarak tescil ettirdiğini, davalılar H. ve A. ile adi ortaklık ve limited şirket ortaklığı bulunduğunu, anılan davalıların "H. ve Ortağı ... Pasta Cafe" adıyla pastane açtıklarını, müvekkilinin işyerinde üretilen pastaların bilgisi ve rızası dışında davalıların işyerinde satıldığını, iltibas ve haksız rekabet yaratacak şekilde diğer davalılarla ortaklık kurarak "..." ve "... Pastanesi" adını kullandıklarını, tüm işyerleri bir bütünmüş gibi haksız rekabette bulunduklarını ileri sürerek, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine, şimdilik 15.000.000.000.-TL maddi, 15.000.000.000.-TL manevi tazminatın tahsiline, malların imhasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının dava konusu "... Pastanesi" markası üzerinde hakkı bulunmadığını, 1995 yılında ortaklığı sona erdirip "G... Pastanesi" adlı markayı kullandığını, 5 yıl boyunca markayı kullanmadığından marka üzerinde hak iddia edemeyeceğini, dava konusu markanın davacı tarafından tasarlanmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını, "..." ibaresinin anonim olduğunu, hiç kimsenin inhisarında bulunmadığını, pek çok firma tarafından kullanıldığını, talep edilen tazminatın fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini, hükmün ilanını istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, 1990 yılında davacı ve bazı davalılar adına marka tescil belgesi alındığı, davacının tarafı olmadığı kişilerle başka pastanelerde davacının izni olmadan dava konusu markayı kullanılmasının marka hakkının ihlali ve haksız rekabet oluşturduğu, ... ibaresi ile "..." markasının yazılış, "G..." kelimesinin ayırt edici olması, "..." ibaresinin yaygın olarak kullanılması ve ayırt edici nitelikte bulunmaması nedeniyle iltibas oluşturmadığı gerekçesiyle maddi tazminata ilişkin talep atiye bırakıldığından karar verilmesine yer olmadığına, 22.07.1997 günlü "şekil+..." markasının davacının muvafakatı alınmadan davacının ortak olmadığı işyerlerinde kullanımının markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğundan kullanımının önlenmesine, hükmün ilanına, "..." markasına yönelik davanın reddine, koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacının temyizine gelince; dava, tescilli markaya tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesi istemine ilişkindir. Uyuşmazlık, davalıların sahibi olduğu işletmelerde, davacının müşterek marka sözleşmesi ile ortağı olduğu "... Pastanesi" markası ile iltibas oluşturacak şekilde "G... ..., pasta cafe" ibaresini tescilsiz marka olarak kullanıp kullanamayacakları ve bu ibarede geçen "..." ibaresinin ayırt edicilik sağlayıp sağlamadığı noktasında toplanmaktadır.
556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 55'inci maddesi gereğince, davacı ile davalılardan A. ve H. arasında imzalanan Müşterek Marka Sözleşmesi gereğince "... Pastanesi" marka ve ünvanı altında yapılacak ticari faaliyetlerin adi ortaklık hükümlerine bağlı olacağı kararlaştırılmıştır. Anılan markayı 1992 yılında adlarına tescil ettirmişler ve 2002 yılında da yenilemişlerdir. Davalıların "... pasta-cafe" ticaret ünvanını 2001 ve 2002 yılından itibaren bu şekilde ve "G... ..., pasta-cafe" olarak kullanmaya başladıkları çekişmesizdir. Mahkemece, davalıların kullandığı "... ..., pasta-cafe" ibaresinin davacının da müşterek marka sözleşmesi ile sahibi bulunduğu "... Pastanesi" markasıyla iltibas oluşturmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 9'uncu maddesi gereğince, marka sahibinin izni alınmadan markasının kullanılmasını önleme yetkisi vardır. Anılan düzenlemenin 9/I.b maddesinde, "işaret ile tescilli marka arasında bağlantı olduğu ihtimali de dahil, karıştırılma ihtimali olan herhangi bir işaretin kullanılmasının markaya tecavüz oluşturacağı öngörülmüştür.
Markanın aynı veya benzeri olan işaretin, sadece mal veya ambalajı üzerinde marka olarak konulması değil, tanıtım vasıtalarında, iş evrakı ve reklamlarda kullanılması da marka hakkına tecavüz sayılmalıdır. Bu anlamda iş evrakı; kartvizit, mektup, posta kartı, katalog, fiyat listeleri, mönü gibi yazılı kağıtlardır. Marka sahibinin aynı kanun hükmünde kararnamenin 9/2-d maddesi uyarınca, böyle bir kullanmanın önlenmesini isteme hakkı vardır.
89/104 Sayılı Yönerge'nin 5.3'üncü maddesi de bu yönde hüküm içermektedir ( Bkz. Prof. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuku, cilt II, Ankara 1998, sh. 215 ). Bu düzenlemeye göre, karıştırılma ihtimalinde önemli olan husus, halkın bu iki işaret arasında herhangi bir şekilde, herhangi bir sebeple bağlantı kurmasıdır. Burada işitsel veya görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından "umumi intiba" olması bile, halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi kanştırılma ihtimali için yeterli bir ölçü olarak kabul edilmelidir ( Bkz. Prof. Dr. Ünal Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku İst. 1999, 1. Baskı, s. 400 vd. ).
Somut olayda, davacının markası ile davalıların kullandığı "... ..., pasta-cafe" ibaresi aynı emtia sınıfında kullanılmakta olup, her ikisinin de benzer olduğu iddia edildiğine göre, halk tarafından karıştırılma ihtimalinin irdelenmesi gerekmektedir. Buna göre, her iki markada da "..." ibaresi esaslı unsur olarak kullanılmıştır. Ayrıca, davalılar tarafından hazırlanan ve "... ..., pasta-cafe" ibaresinin kullanıldığı ambalaj, poşet, broşür, kartvizit ve fiyat listeleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacının"... Pastanesi" markası ile aynı adı taşıyan pastane ile bir bütün olduğu izlenimi verilmektedir. Tek başına "..." ibaresinin tüketici nezdinde ayırt edicilik vasfı olmadığı, dolayısı ile dava konusu ibarenin kullanılmasının, yukarıdaki açıklamalara göre bir benzerlik, iltibas ya da karıştırmaya neden olacağının kabulü gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece, yukarıda yapılan açıklamalar göz önüne alınarak sonucuna göre bir karar vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.00.- YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 21.12.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/13104 K. 2005/11243
T. 18.11.2005
• DAVACININ TESCİLLİ TANINMIŞ MARKASI ( Timsah Şeklinden Oluşmasına ve Davalı Şirketin Dava Konusu Marka Başvurusunu Oluşturan İşaretin de Aynı Anlama Gelen "Crocodileútimsah Şekli" İtibariyle Halk Tarafından Karıştırılmaya Sebebiyet Verme İhtimali Bulunduğu )
• HALK TARAFINDAN KARIŞTIRILMAYA SEBEBİYET VERME İHTİMALİ ( Davalı Şirketin Dava Konusu Marka Başvurusunu Oluşturan İşaretin Tanınmış Markanın İtibarına ve Ayırt Edici Karakterini Zedeleyici Sonuç Doğurabileceği - Karar Düzeltme İsteğinin Reddi Gerektiği )
• KARAR DÜZELTME İSTEĞİ ( Davalı Şirketin Dava Konusu Marka Başvurusunu Oluşturan İşaretin Tanınmış Markanın İtibarına ve Ayırt Edici Karakterini Zedeleyici Sonuç Doğurabileceği - Reddi Gereği )
1086/m.440
ÖZET : Davacının tescilli tanınmış markasının timsah şeklinden oluşmasına ve davalı şirketin dava konusu marka başvurusunu oluşturan işaretinde aynı anlama gelen "CROCODİLEÚtimsah şekli" itibariyle, halk tarafından karıştırılmaya sebebiyet verme ihtimali bulunduğunun anlaşılmasına, farklı sınıf emtia bakımından da tanınmış markanın itibarına ve ayırt edici karakterini zedeleyici sonuç doğurabileceğinin anlaşılmasına göre, davalı şirket ve diğer davalı TPE vekillerinin HUMK'nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 6. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 04.06.2003 gün ve 2002/10-2003/279 sayılı kararı onayan Daire'nin 24.06.2004 gün ve 2003/11144-2004/7063 sayılı kararı aleyhinde davalılardan şirket ve diğer davalı TPE Başkanlığı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirketin müvekkilinin dünyaca tanınmış timsah şekli markaları ile anlam ve şekil olarak benzeyen "CROCODİLEÚŞekil" işaretini aynı sınıf ürünler için diğer davalı TPE nezdinde yaptığı marka tescil başvurusuna yönelik itiraz ve yeniden inceleme ve değerlendirme istemlerinin TPE'nce reddedildiğini ileri sürerek, davalı Enstitü'nün 16.10.2001 tarih ve M-1672 sayılı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, davacı markası hakkında verilmiş tanınmışlık karar 7 olmadığını ve markalar arasında iltibas ihtimali bulunmadığını savunmuştur.
Davalı şirket vekili, başvuru konusu işaretin esas unsurunun "Crocodile" ibaresi olduğunu ve timsah şeklinin de davacı markalarından farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairemizce onanmıştır.
Davalı şirket ve diğer davalı TPE vekilleri karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere, davacının tescilli tanınmış markasının timsah şeklinden oluşmasına ve davalı şirketin dava konusu marka başvurusunu oluşturan işaretinde aynı anlama gelen "CROCODİLEÚtimsah şekli" itibariyle, halk tarafından karıştırılmaya sebebiyet verme ihtimali bulunduğunun anlaşılmasına, farklı sınıf emtia bakımından da tanınmış markanın itibarına ve ayırt edici karakterini zedeleyici sonuç doğurabileceğinin anlaşılmasına göre, davalı şirket ve diğer davalı TPE vekillerinin HUMK.nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı şirket ve diğer davalı TPE vekillerinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442.maddesi gereğince REDDİNE, alınması gereken 22.90 YTL karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan davalı şirketten yeniden alınmasına yer olmadığına, alınması gereken 22.90 YTL karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan davalı TPE'den yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca, takdiren 125.00 YTL para cezasının karar düzeltilmesini isteyenlerden ayrı ayrı alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 18.11.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/12410 K. 2007/3831
T. 1.3.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVASI ( Davacı Vekilinin Davalının Kullandığı Balık Figürünün Marka Kriterlerini Taşımadığı Yönündeki İddiası - Davanın Reddedilmesinin Hukuka Uygun Olduğu )
• MARKA KRİTERLERİ ( Davacı Vekilinin Davalının Tescilli Markasının Marka Kriterlerini Taşımadığı/Balık Figürünün Anonim Olarak Kullanılan Basit Bir Çizimden İbaret Olduğu Yönündeki İddiası - Markanın Hükümsüzlüğü Davası/Davanın Reddine Karar Verileceği )
• MARKA TESCİLİ ( Markanın Hükümsüzlüğü Davası/Davacı Vekilinin Davalının Kullandığı Balık Figürünün Marka Kriterlerini Taşımadığı Yönündeki İddiası - Davanın Reddine Karar Verileceği )
• AVUKATLIK ÜCRETİ ( Markanın Hükümsüzlüğü Davası - Davanın Reddedildiği/Davalı Yararına 1.100 Ytl Ücrete Hükmedileceği )
KHK-556/m.5
Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi/m. 9
ÖZET : Davacı vekili, davalının `Balık figürlü şekil` den oluşan marka tescilinin bulunduğunu ve anılan markaya dayanarak müvekkilinin aleyhine hukuk ve ceza davaları açtığını, oysa tescil konusu markanın marka kriterlerini taşımadığını, herkesçe bilinen ve anonim olarak kullanılan basit balık çiziminden ibaret olduğunu ileri sürerek, davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini istemiştir. Dava reddedilmiştir. Red kararı hukuka uygun olmakla birlikte AAÜT gereğince davalı yararına 1.100 YTL ücreti vekalet verilmesi gerekir iken 350 YTL olarak takdir edilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Muğla Asliye 1.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 17.06.2005 tarih ve 2003/1061-2005/395 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.02.2007 gününde davacı avukatı Özgür Aydın ile davalı avukatı Kazım Sancak gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının 27.03.2000 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere `Balık figürlü şekil` den oluşan marka tescilinin bulunduğunu ve anılan markaya dayanarak müvekkilinin aleyhine hukuk ve ceza davaları açtığını, oysa tescil konusu markanın 556 sayılı KHK.nin 5. maddesinde öngörülen marka kriterlerini taşımadığını, herkesce bilinen ve anonim olarak kullanılan basit balık çiziminden ibaret olduğunu ileri sürerek, davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin tescilli markasının 556 sayılı KHK.nin 5. maddesinde öngörülen ayırt edicilik ve baskı yoluyla çoğaltılabilme kriterlerini taşıdığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre; davalının tescilli markasının balık şeklinin özgün bir çiziminden ibaret ve ayırt edicilik niteliği taşıyan, marka olarak tescile engeli bulunmayan bir şekil olduğu, markanın hükümsüzlüğünü gerektiren hiçbir halin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı tarafların vekilleri temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilin yerinde görülmeyen tüm temyizi itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarına gelince, 556 sayılı KHK.nin 42. maddesine dayanılarak açılan dava ihtisas mahkemesi sıfatıyla görüldüğünden AAÜT'nin 2.kısmının 2 bölüm 9. maddesi gereğince davalı yararına 1.100 YTL ücreti vekalet verilmesi gerekir iken 350 YTL olarak takdir edilmesi doğru görülmemiş, ancak bu eksiğin giderilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle 3 numaralı hüküm fıkrasındaki `350` rakamı yerine `1.100` rakamı yazılmak suretiyle HUMK.nun 438/7 maddesi gereğince kararın düzeltilmiş bu durumu ile ONANMASINA, takdir olunan 500.00 YTL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 01.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/12401 K. 2007/3634
T. 27.2.2007
• HAKSIZ REKABET ( Birden Fazla Emtia Üzerinde Aynı Tescilli Markanın Kullanımının Haksız Rekabet Teşkil Etmesi )
• İLTİBAS ( Aynı İbarenin Farklı Emtialar için Tesciline Bir Engel Olmaması )
• TECAVÜZÜN MEN'İ DAVASI ( Taraf Markalar Arasında Farklılıklar Bulunmasının Markayı Hükümsüz Kılmaması )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Hükümsüzlük Davasının Tescil Terkini İstenen Marka Üzerinde Zamanaşımı Süresi Dışında Açılmasının Hakkın Kötüye Kullanımını Teşkil Etmesi )
• TEMYİZ DİLEKÇESİNİN VERİLME USULÜ ( Temyiz Defterine Kayıt Ettirilip-Harcı Yatırılmamış Olan Temyiz Dilekçesinin İncelenme Kabiliyetinin Bulunmaması )
KHK-556/m.42
1086/m.434
ÖZET : Temyiz dilekçesinin verilme usulü HUMK.nun 434. maddesinde açıklanmış olup, buna göre temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt ettirilip, temyiz harcının yatırılmış olması gerekmektedir. Davalı vekili tarafından bu işlemler yapılmaksızın verilmiş temyiz dilekçesinin incelenme kabiliyeti bulunmaması nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Rize Asliye 1.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 12.05.2005 tarih ve 2004/301-2005/369 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.02.2007 gününde taraf avukatları tebligata rağmen gelmediğinden, tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "HALLEY" esas unsurlu tescilli markalarının mevcudiyetine rağmen, davalının "çay" emtiasında "HALLEY" markasını tanıtma vasıtasını kullandığı ve esas unsuru "HALLEY" olan bir çok markayı adına tescil ettirdiği, bu şekilde müvekkilinin markalarından faydalanma haklarına tecavüz edilip, haksız rekabete yol açıldığını ileri sürerek, davalının imal ve satışa arz edilen çay ve benzeri emtiada "HALLEY" ibaresinin marka-tanıtma vasıtası olarak kullanılması suretiyle davacının sahibi olduğu "HALLEY" esas unsurlu markalarından faydalanma haklarına tecavüzün men'ine, davalı adına tescilli "HALLEY" markalarının hükümsüzlüğüne, haksız rekabetin men'ine, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirket adına usulünce tescilli markalardan ilki olan 104864 numara ile tescilli HALLEY Çay markasının 04.08.1988 tarihinden dava tarihine kadar 16 yıldır tescilli olup, bil fiil kullanıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını, davacı tescilli markalarına konu çikolata, bisküvi v.b. emtiaları ile müvekkili adına tescilli markalara konu çay emtiasının aynı alıcı kitlesine hitap etmediğini, davacı markasının tanınmış marka olarak da kabul edilemeyeceğini, tescilli bir markanın kullanımının haksız rekabet teşkil etmeyeceği ve tescilli bir markanın haksız rekabet hükümlerine dayanılarak terkininin talep olunamayacağını, taraf markalar arasında farklılık bulunduğunu, davanın ancak "HALLEY" ibaresinin müvekkili markalarından terkinini talep etme imkanı varken markaların tümüyle hükümsüz sayılmasını isteyemeyeceği, davacı markalarının esas unsurunun "ÜLKER" olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davalının 104864 kod nolu "Halley+Şekil" markasını 30.sınıfta yer alan çay emtiası için 04.08.1988 tarihinde tescil ettirdiği, daha sonra farklı tarihlerde ve değişik şekillerde yoğrulmuş esas unsuru "Halley Çay" ibareli toplam altı ayrı marka tescil ettirdiği, davacının ise hükümsüzlük davasını davalıya ait markanın tescil tarihinden 16 yıl sonra açtığı, 556 sayılı KHK.'nin 42/1-a ve Yargıtay kararları karşısında dava açılmasının hakkın kötüye kullanılması teşkil edeceği, davacı markasının davalı markasının tescilli esnasında tanınmış marka olduğuna dair herhangi bir bilgi ve belge olmadığı, davalının kötü niyetinin kanıtlanamadığı, tanınmış markaları hariç aynı ibarenin farklı emtialar için tesciline bir engel olmadığı, markanın hükümsüzlüğüne karar verilmediği sürece kullanımının haksız rekabet de teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1- Temyiz dilekçesinin verilme usulü HUMK.nun 434. maddesinde açıklanmış olup, buna göre temyiz dilekçesinin temyiz defterine kayıt ettirilip, temyiz harcının yatırılmış olması gerekmektedir. Davalı vekili tarafından bu işlemler yapılmaksızın verilmiş temyiz dilekçesinin incelenme kabiliyeti bulunmaması nedeniyle temyiz dilekçesinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
2- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz dilekçesinin REDDİNE, ( 2 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün ONANMASINA, alınmadığı anlaşılan 13.10.-YTL temyiz ilam harcın temyiz eden davalıdan alınmasına, aşağıda yazılı bakiye 1.90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 27.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11922 K. 2007/3303
T. 22.2.2007
• MARKA BAŞVURUSU ( Reddine Dair Kararın İptali Talebi - Davacının Diğer Markasının Tescil Engeli Taşımadığı Yolunda Kurulan Hükmün Onanarak Kesinleşmesi Karşısında İşbu Davaya Konu Marka Yönünden de Davanın Kabulü Gereği )
• BAŞVURUNUN REDİNE DAİR KARARIN İPTALİ TALEBİ ( Davacının Diğer Markasının Tescil Engeli Taşımadığı Yolunda Kurulan Hükmün Onanarak Kesinleşmesi Karşısında İşbu Davaya Konu Marka Yönünden de Davanın Kabulü Gereği )
• MARKANIN TESCİLİ ( Davacının Diğer Markasının Tescil Engeli Taşımadığı Yolunda Kurulan Hükmün Onanarak Kesinleşmesi Karşısında İşbu Davaya Konu Marka Yönünden de Davanın Kabulü Gereği )
KHK-556/m.7/1-6
ÖZET : Dava marka başvurusuna ait yeniden inceleme değerlendirme başvurusunun reddine dair kararın iptali talebidir.
İltibasa maruz kalmadan davacıya ait ... markalı ürünlerden ayırt edebilecekleri gerekçesiyle davacının markasının 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 bendine göre tescil engeli taşımadığı yolunda kurulan hükmün onanarak karar düzeltme incelemesinden de geçerek kesinleşmesi karşısında işbu davaya konu marka yönünden de davanın kabulü gereğinin zorunlu olduğu gözden kaçırılarak davanın reddi doğru bulunmamıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.05.2005 tarih ve 2004/463-2005/322 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 20.02.2007 gününde davacı avukatı Mustafa Utkuseven ile davalı avukatı Zeynep Üyümez gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin menşe ülke Almanya ve başka ülkelerde 2000 yılından bu yana tescilli olan "T-MOTION" ibaresinin tescili için Madrid Protokolü'ne göre yapılan başvurunun davalı kurumca dava dışı Siemens AG'ye ait önceden tescilli "Motion" markasından dolayı 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 maddesi gerekçe gösterilerek kısmen reddedildiğini, oysa müvekkilince anılan işarete kullanımla ayırt edicilik kazandırıldığı gibi dava dışı marka sahibinin de tescile izin verdiğini ileri sürülerek, yeniden inceleme değerlendirme başvurunun reddine dair 26.07.2002 gün ve M-1358 sayılı kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mübrez belgelere ve toplanan kanıtlara dayanılarak, "Motion" ibaresinin tanımlayıcı ve herkesçe kullanılabilir bir ibare olmadığı, başvuruya konu işaretin esas unsuru olan bu ibare ile önceden tescilli marka esasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması nedeniyle iltibas veya iltibas tehlikesi üzerinde durulmasının gerekmediği, tanınmış marka veya kullanımla ayırt edicilik kazandırılmış marka iddialarının ispatlanamadığı, dava dışı marka sahibince verildiği bildirilen tescile izin işleminin 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 maddesindeki kamu düzenine ilişkin mutlak-tescil engelini ortadan kaldıramayacağı, esasen başvurma sırasında böyle bir iznin de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Aynı mahkemenin 29.12.2004 gün ve 2004/150-2004/407 sayılı ilamı ile davacının davaya konu "T-Motion" markasındaki "T" ibaresinin yoğun bir şekilde kullanılması sonucunda ayırt edici hale geldiği, "T-Motion" ibaresinin bir bütün olarak kullanımla ayırt edici hale gelmemesine karşın ibaredeki "T" unsurunun davacının muhtelif markalarında kullanımı sonucunda ayırt edicilik niteliği kazandığı, markanın "T" ve "Motion" olarak iki unsurdan oluştuğu, başvuru konusu ibaredeki esas unsur olan "T" işaretinin markaya tescile engel oluşturan dava dışı şirkete ait "Motion" markalı ürünler ile başka işletmelerin ürünlerinden ayırt etmeyi sağladığı, 9 uncu sınıftaki emtiaların alıcılarının bilgi ve uzmanlık düzeyi dikkate alındığında son derece dikkatli ve seçici olacakları, uzun bir araştırma yaptıktan sonra karar verecekleri, iltibasa maruz kalmadan davacıya ait "T-Motion" markalı ürünleri Siemens'e ait "Motion" markalı ürünlerden ayırt edebilecekleri gerekçesiyle davacının "T-Motion" markasının 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 bendine göre tescil engeli taşımadığı yolunda kurulan hükmün onanarak karar düzeltme incelemesinden de geçerek kesinleşmesi karşısında işbu davaya konu "T…Motion" markası yönünden de davanın kabulü gereğinin zorunlu olduğu gözden kaçırılarak davanın reddi doğru bulunmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA; takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11918 K. 2007/3302
T. 22.2.2007
• AYIRT EDİCİLİK ÖZELLİĞİ ( Başvuruya Konu İşaretin "G" İbaresinin Marka Hukuku İlkeleri ve Kriterleri Karşısında Ayırt Edici Niteliğe Kavuşup Kavuşmadığının Saptanması Gerektiği )
• MARKA HUKUKU ( Başvuruya Konu İşaretin "G" İbaresinin Ayırt Edici Niteliğe Kavuşup Kavuşmadığının Saptanması Gerektiği )
• İLTİBAS TEHLİKESİ ( Başvuruya Konu İşaretin "G" İbaresinin Marka Hukuku İlkeleri ve Kriterleri Karşısında Ayırt Edici Niteliğe Kavuşup Kavuşmadığının Saptanması Gerektiği )
KHK-556/m.7/1-6
ÖZET : Hükme dayanak yapılan bilirkişiler raporuna yönelik olarak davacı vekilince verilen 27.05.2005 tarihli dilekçede belirtilen iddia ve istemler üzerinde durularak, davacının başvuruya konu "G-Motion" markasının bir bütün olarak kullanımla ayırt edici hale gelmediği sabit ise de, başvurudaki "G" ibaresinin davacının muhtelif markalarında kullanımı sonucunda ayırt edici hale getirildiği, anılan ibarenin markanın diğer bileşeni "Motion" ibaresi gibi esas unsura dönüştüğü ve dava dışı Siemens'e ait "Motion" markalı ürünler ile başka işletmelerin ürünlerinden ayırt etmeyi sağladığı, reddedilen sınıftaki emtiaların alıcılarının özel ve ileri bilgi-uzmanlık düzeyleri dikkate alındığında azami dikkatli ve seçici davranacak olmaları nedeniyle iltibas tehlikesi bulunmadığı hususlarının incelenerek değerlendirilmesi sonucu başvuruya konu işaretin "G" ibaresinin marka hukuku ilkeleri ve kriterleri karşısında ayırt edici niteliğe kavuşup kavuşmadığının saptanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.05.2005 tarih ve 2004/457-2005/323 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 20.02.2007 gününde davacı avukatı Mustafa Utkuseven ile davalı avukatı Zeynep Üyümez gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin menşe ülke Almanya ve başka ülkelerde 2000 yılından bu yana tescilli olan "G-MOTION" ibaresinin tescili için Madrid Protokolü'ne göre yapılan başvurunun davalı kurumca dava dışı Siemens AG'ye ait önceden tescilli "Motion" markasından dolayı 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 maddesi gerekçe gösterilerek kısmen reddedildiğini, oysa müvekkilince anılan işarete kullanımla ayırt edicilik kazandırıldığı gibi dava dışı marka sahibinin de tescile izin verdiğini ileri sürülerek, yeniden inceleme değerlendirme başvurunun reddine dair 26.07.2002 gün ve M-1358 sayılı kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mübrez belgelere ve toplanan kanıtlara dayanılarak, "Motion" ibaresinin tanımlayıcı ve herkesçe kullanılabilir bir ibare olmadığı, başvuruya konu işaretin esas unsuru olan bu ibare ile önceden tescilli marka esasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik bulunması nedeniyle iltibas veya iltibas tehlikesi üzerinde durulmasının gerekmediği, tanınmış marka veya kullanımla ayırt edicilik kazandırılmış marka iddialarının ispatlanamadığı, dava dışı marka sahibince verildiği bildirilen tescile izin işleminin 556 sayılı KHK.'nin 7/1-6 maddesindeki kamu düzenine ilişkin mutlak-tescil engelini ortadan kaldıramayacağı, esasen başvurma sırasında böyle bir iznin de bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Hükme dayanak yapılan bilirkişiler raporuna yönelik olarak davacı vekilince verilen 27.05.2005 tarihli dilekçede belirtilen iddia ve istemler üzerinde durularak, davacının başvuruya konu "G-Motion" markasının bir bütün olarak kullanımla ayırt edici hale gelmediği sabit ise de, başvurudaki "G" ibaresinin davacının muhtelif markalarında kullanımı sonucunda ayırt edici hale getirildiği, anılan ibarenin markanın diğer bileşeni "Motion" ibaresi gibi esas unsura dönüştüğü ve dava dışı Siemens'e ait "Motion" markalı ürünler ile başka işletmelerin ürünlerinden ayırt etmeyi sağladığı, reddedilen sınıftaki emtiaların alıcılarının özel ve ileri bilgi-uzmanlık düzeyleri dikkate alındığında azami dikkatli ve seçici davranacak olmaları nedeniyle iltibas tehlikesi bulunmadığı hususlarının incelenerek değerlendirilmesi sonucu başvuruya konu işaretin "G" ibaresinin marka hukuku ilkeleri ve kriterleri karşısında ayırt edici niteliğe kavuşup kavuşmadığının saptanması gerekirken, değinilen yönler yeterince açıklığa kavuşturulmadan eksik incelemeyle hüküm konulması doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11912 K. 2007/3207
T. 20.2.2007
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Markalar Arasında İltibas Doğurabilecek Derecede Benzeşliklerin Kabul Edilememesi )
• HAKSIZ REKABET ( Tescilli Markanın Haksız Kullanımı ile Birlikte Yaratılan Haksız Rekabetin Önlenmesinin Gerekmesi )
• MARKA İHLALİ ( Marka Sahibinin İzin Alınmaksızın Markasının Aynı Veya Benzer Mal ve Hizmetler için Kullanılması )
• İLTİBAS ( Tarafların Satışa Sunduğu Emtialar Arasında Ayırt Edilemeyecek Derecede Benzerlik Bulunması )
1086/m.409
ÖZET : 556 Sayılı KHK.'nin 9/1-b maddesi delaletiyle 61/1-a maddesi gereğince tescilli markayla benzer bir işaretin, tescilli markanın kullanıldığı mal veya hizmetlere benzer mal veya hizmetler için kullanılmasının marka ihlali olarak kabul edildiğini, davacı adına tescilli markaların esas unsurunun "BUFFALO" kelimesi olduğu, davalılarca satışa sunulan botların dibinde ve tabanında yazılı bulunan "BUFFALO" ibarelerinin davacı tescilli markalarıyla aynı, üzerindeki etikette yazılı olan "BUFAALO" ibaresinin ise ayırt edilmeyecek kadar benzer olduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 17.05.2005 tarih ve 2004/297-2005/297 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 20.02.2007 gününde taraf avukatları tebligata rağmen gelmediğinden, tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildikten, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden "BUFAALO BOOTS GmbH" şirketinin dünya çapında tanınmış olan "BUFFALO" markasının sahibi olduğunu, diğer davacının ise "BUFFALO" markalı ayak giyeceklerinin Türkiye'deki inhisari distribütörü olduğunu, davalılardan Mopasa İnş.Ltd.Şti.'nin taklit "BUFFALO" markalı botları Çin'den ithal edip, diğer davalı tarafından satıldığını, bu durumun haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini ileri sürerek, davalıların haksız rekabetlerinin men edilmesini, marka hakkına tecavüzün devamını önlemek üzere gerekli tedbirlerin alınmasını, ( 1.000.000.000 )TL maddi ve ( 10.000.000.000 )TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan tahsiline, mahkeme kararının kamuya yayın yoluyla duyurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama esnasında tazminat istemlerini HUMK.nun 409. maddesi kapsamında atiye terk etmiştir.
Davalılar vekili, ceza yargılaması esnasında davacılardan Deriden Deri Mamulleri San.ve Tic.Ltd.Şti.'nin taraf ehliyetinin olmadığının ortaya çıkıp, müdahale taleplerinin reddedildiğini, Buffalo Boots GmbH'nin ise botlarla ilgili bir tescilinin bulunmadığı belirlenerek müvekkillerinin beraat ettiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporlarına nazaran, davacılardan Buffalo Boots GmbH isimli şirketin marka maliki, Deriden Ltd.Şti.'nin ise marka maliki şirketin Türkiye'deki yetkili tek satıcısı olduğu ve davayı açmakta aktif dava ehliyetlerinin bulunduğu, 556 Sayılı KHK.'nin 9/1-b maddesi delaletiyle 61/1-a maddesi gereğince tescilli markayla benzer bir işaretin, tescilli markanın kullanıldığı mal veya hizmetlere benzer mal veya hizmetler için kullanılmasının marka ihlali olarak kabul edildiğini, davacı adına tescilli markaların esas unsurunun "BUFFALO" kelimesi olduğu, davalılarca satışa sunulan botların dibinde ve tabanında yazılı bulunan "BUFFALO" ibarelerinin davacı tescilli markalarıyla aynı, üzerindeki etikette yazılı olan "BUFAALO" ibaresinin ise ayırt edilmeyecek kadar benzer olduğu, davacı markalarının ayak giysileri ile çizme, ayakkabı, terlik ve benzeri ürünler için tescil ettirilmiş iken davalılarca satışa sunulan ürünlerin "bot" tipi ayak giysisi olup, botların diğer ayak giysisi olan ayakkabı ve terliklerle benzer olduklarının ise açık bulunduğu, böylece, 556 sayılı KHK.'nin 61/1-a maddesindeki marka ihlali eyleminin gerçekleştiği ve davalıların eyleminin haksız rekabet teşkil ettiği gerekçeleriyle, davacılar tarafından açılan tazminat istemlerine ilişkin davaların HUMK.nun 409. maddesi uyarınca açılmamış sayılmasına, davalıların yarattıkları haksız rekabetin men'ine, davacı taraf markalarına yönelik tecavüzün önlenmesi için davalılar elinde bulunan ürünler üzerindeki markanın silinmesine, mümkün olmaması halinde imhasına, karar özetinin ilanına karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 20.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11752 K. 2007/3310
T. 22.2.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVASI ( Davacıya Ait "Bizden" Markasının Davalıya Ait "Bizden Biri" Markası İle Aynı Emtia Grubunda Bulunduğu/Davacının Markasının Önce Tescil Edildiği - Halk Arasında Karıştırılma İhtimali Bulunduğundan Davanın Kabulüne Karar Verileceği )
• HALK ARASINDA KARIŞTIRILMA İHTİMALİ ( Markanın Hükümsüzlüğü Davası/Davacıya Ait "Bizden" Markasının Davalıya Ait "Bizden Biri" Markası İle Aynı Emtia Grubunda Bulunduğu - Davacının Markasının Önce Tescil Edildiği/Davanın Kabulüne Karar Verilmesi Gerektiği )
• AYNI EMTİA GRUBUNDA BULUNAN MARKALAR ( Markanın Hükümsüzlüğü Davası/Davacıya Ait Bizden Markasının Davalıya Ait Bizden Biri Markası İle Aynı Emtia Grubunda Bulunduğu - Halk Arasında Karıştırılma İhtimali Bulunduğundan Davanın Kabulüne Karar Verileceği )
KHK-556/m.42
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin tescilli bulunan `BİZDEN` markası ile iltibas oluşturacak şekilde aynı sınıf emtialar için `BİZDEN BİRİ` ibaresini davalının marka olarak tescil ettirdiğini, müvekkilince süresi içinde tescile itiraz etme olanağının kaçırıldığını, davalının markasının hükümsüzlüğüne, karar verilmesini istemiştir. Davacının markasının davalı markasından önce tescil edildiği ve her iki markanın aynı emtia gruplarını kapsadığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Her iki markadaki ortak unsur `BİZDEN` ibaresidir. Halk arasında karıştırılma ihtimali ve her iki marka arasında ilişki bulunduğu izlenimi yarattığının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 31.05.2005 tarih ve 2003/457 - 2005/82 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 20.02.2007 gününde davacı avukatı Ulvi Murat Atabey ile davalı avukatı Teoman Seyithanoğlu gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 29.30.32 sınıf emtialar için tescilli bulunan `BİZDEN` markası ile iltibas oluşturacak şekilde aynı sınıf emtialar için `BİZDEN BİRİ` ibaresini davalının marka olarak tescil ettirdiğini, müvekkilince süresi içinde tescile itiraz etme olanağının kaçırıldığını, davalının tescilinin de kesinleşmiş olması karşısında öncelikli tescile dayalı olarak hükümsüzlük isteminde bulunma haklarının olduğunu, davalının tescilli markasındaki `BİZDEN` ibaresinin davacı markası ile açık bir iltibas oluşturduğu gibi `BİRİ` ibaresinin de ayırt edicilik niteliği taşımadığını ve ayrıca bu ibarenin de çok küçük puntolarla kullanılarak `BİZDEN` ibaresinin ön plana çıkarıldığını, bu şekilde de davalının markasını tescil edilmiş hali ile kullanmadığını ileri sürerek, davalının markasının hükümsüzlüğüne, kararın ilamına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, davacının 29.02.2000 tarihli marka başvurusunun 18.09.2000 tarihinde ilan edildiğini, müvekkilinin ise bu ilandan önce 13.09.2000 tarihinde tescil başvurusunda bulunduğunu, henüz başvurusu ilan edilmemiş davacının markası ile iltibas oluşturmak amacıyla müvekkilinin marka başvurusunda bulunduğu iddiasının samimiyetten uzak olduğunu, her iki markanın anlam bakımından farklılıklar taşıdığını, müvekkilinin markasını tescil edildiği halde kullandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, davacının markasının tek kelime, davalı markasının ise iki kelimeden oluştuğu ve benzerliğin kelime farkı nedeniyle zayıfladığı gibi, `BİZDEN` ibaresinin günlük yaşamda çok yoğun kullanım ve ürün yönünden aidiyeti ifade etmesi nedeniyle ayırt edicilik ve yüksek çekiciliğe sahip olmadığı, davalının markasındaki vurgu sözcüğün `BİRİ` ibaresi olduğu `BİZDEN` kelimesinin `BİRİ`ni tanımlamaya, açıklamaya yarayan ikincil bir işleve sahip olduğu, bu hali ile davacının markasındaki anlamdan uzaklaştığı ve `BİRİ` ile kaynaşarak yeni bir ifade oluşturduğu, bireyselliğini kaybettiği, davalı markasının tescil edilen ürünler yönünden çok keyfi, fantezi olduğundan daha ziyade bir sloganı çağrıştırmakla akılda kalıcılığının yüksek ve `BİZDEN`e göre daha dominant olması nedeniyle dikkatli tüketicinin ayırtedici niteliği zayıf olan `BİZDEN`le karıştırılma riski bulunmadığı, kaldı ki her iki markanın başvuru tarihlerinin birbirine çok yakın ve davacı markasının piyasada tanınmıyor olması nedeniyle de karıştırılma riskinin bulunmadığı, davalının markasındaki `BİRİ` ibaresinin tescil edildiği halinden daha küçük olarak kullanılmasının da hükümsüzlük davasında tescilli hali ve formatlarına göre değerlendirme yapılması zorunluluğu karşısında dikkatte alınmayacağı, bu durumun ancak marka tecavüzü davası konusu oluşturabileceği, davada ise böyle bir talebin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyizi etmiştir.
Dava, 556 sayılı KHK.nun 42. maddesine dayalı davalının markasının hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. Davacı hükümsüzlük talebinin dayanağı olarak kendisinin daha önce tescil edilmiş olan `BİZDEN` markası ile davalının tescil ettirdiği `BİZDEN BİRİ` markası arasında, aynı emtia grupları için tescil sözkonusu olduğundan karıştırılma olasılığını göstermiştir. Mahkemece, her iki markadaki ortak unsurun `BİZDEN` olmasına rağmen davalı markasındaki `BİRİ` ibaresinin anlam olarak bir gruba aidiyetten çıkarıp bireyselliğe götürdüğü ve her iki markanın karıştırılma olasılığını `BİRİ` ibaresinin ortadan kaldırdığı kabul edilerek dava reddedilmiştir.
556 Sayılı KHK'nun 42/b. maddesi gereğince 8/b. maddesinde öngörülen hallerin oluştuğu durumlarda, daha sonra tescil edilmiş markanın hükümsüzlüğünü 43. madde gereğince davacının talep etmesi mümkündür. Eldeki davada çözümlenmesi gereken temel sorun davacının daha önce tescil edilmiş ve 29.30.32 sınıf emtiaları kapsayan `BİZDEN` markası ile, davalının daha sonra tescil edilmiş aynı emtia gruplarını kapsayan `BİZDEN BİRİ` markasının 556 sayılı KHK'nun 8/1-b maddesinde öngörülen `markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali ile daha önce tescil edilmiş marka ile ilişkisi olduğu ihtimalinin` kararnamenin 9/1-b maddesinde açıklanan biçimde bulunup bulunmadığının tespiti ile ilgilidir.
Davacının markasının davalı markasından önce tescil edildiği ve her iki markanın aynı emtia gruplarını kapsadığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Davacının markası `BİZDEN`, davalının markası ise `BİZDEN BİRİ` ibaresinden oluşmaktadır. Her iki markadaki ortak unsur `BİZDEN` ibaresidir. Davalının markasındaki `BİRİ` ibaresi, her iki markadaki ortak unsurdan uzaklaşmayı sağlamadığı gibi, tam aksine ortak unsura daha yakın duran bir anlama götürmektedir. Diğer bir deyişle `BİRİ` ibaresi daha ağırlıklı olarak dikkatleri `BİZDEN` ibaresine yönlendirici bir unsur niteliği taşımaktadır. O halde, davacının daha önce tescilli `BİZDEN` markası ile davalının tescilli markası arasında 556 sayılı KHK'nun 8/1-b ve 9/1-b maddelerinde öngörülen `halk arasında karıştırılma ihtimali ve her iki marka arasında ilişkisi bulunduğu` izlenimi yarattığının kabulü ve bu nedenle de davacının kabulüne karar vermek gerekir iken, yazılı gerekçeyle reddedilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11717 K. 2006/2144
T. 2.3.2006
• MARKA TESCİL BELGESİNİN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Davalı Adına Tescilli Markanın Davacı Markasının Kapsadığı 39. Sınıf Hizmetler Yönünden Aynı Olup 31.Sınıfta Yer Alan Mallar ve 35.Sınıfta Yer Alan Hizmetler Yönünden İse Farklı Bulunduğu )
• ŞİRKET İSİM VE UNVANININ TİCARET SİCİLİNDEN SİLİNMESİ ( Davalı Markasının Sadece 39.Sınıf Hizmetler Yönünden Kararname'nin 8/B Md. Dayalı Olarak 42. Md. Uyarınca Hükümsüzlüğüne Karar Verilmesi Gerektiği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ VE HAKSIZ REKABETİNİN TESPİTİ VE ÖNLENMESİ ( Davalı Adına Tescilli Markanın Davacı Markasının Kapsadığı 39. Sınıf Hizmetler Yönünden Aynı Olup 31.Sınıfta Yer Alan Mallar ve 35.Sınıfta Yer Alan Hizmetler Yönünden İse Farklı Bulunduğu )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Davalı Adına Tescilli Markanın Davacı Markasının Kapsadığı 39. Sınıf Hizmetler Yönünden Aynı Olup 31.Sınıfta Yer Alan Mallar ve 35.Sınıfta Yer Alan Hizmetler Yönünden İse Farklı Bulunduğu )
ÖZET : Dava, davalı adına kayıtlı marka tescil belgesinin hükümsüzlüğü ve terkini ile davalı şirket isim ve unvanının ticaret sicilinden silinmesine, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti ve önlenmesi istemlerine ilişkindir. Davacı adına tescilli marka hizmet markası olup, sadece 39.sınıf için tescil edilmiş bulunmasına rağmen davalı adına tescilli marka 31, 35 ve 39 sınıflarda tescilli ticaret ve hizmet markasıdır. Ayrıca, davacı adına tescilli markanın tanınmış olduğu hususu da ileri sürülmemiştir.
Mahkemece, davalı adına tescilli markanın davacı markasının kapsadığı 39. sınıf hizmetler yönünden aynı olup, 31.sınıfta yer alan mallar ve 35.sınıfta yer alan hizmetler yönünden ise farklı bulunduğu anlaşıldığından davalı markasının sadece 39.sınıf hizmetler yönünden anılan Kararname'nin 8/b maddesine dayalı olarak 42. maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekirken, davacı markası ile aynı veya benzer mal ve hizmetleri kapsamayan 31 ve 35.sınıflara yönelik olarak da anılan maddeye dayalı olarak hükümsüzlüğe karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 26.05.2005 tarih ve 2004/303-2005/133 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mutlupınar Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin unvanının 03.06.1996 tarihinden itibaren TPE nezdinde hizmet markası olarak tescil ettirildiğini, davalı şirketin yetkilileri Mehmet Bağlar ve Özcan Bağlar'ın daha önce müvekkilinin tescilli markasına tecavüzde bulunarak "Hayrioğlu Nakliyat"adı altında faaliyet göstermeleri nedeniyle müvekkili tarafından açılan dava sonucu mahkemece davalıların eyleminin müvekkilinin tescilli markasına tecavüz oluşturduğunun tespiti ile davalıların bu isim altında ticari faaliyet göstermelerinin men'ine karar verilmesine rağmen markaya tecavüz ve haksız rekabet eylemlerine bu kez davalı şirket ile devam ettiklerini, anılan şirket aleyhine açılan dava sonucu mahkemece davalı şirketin eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğinin tespit ve önlenmesi ile "Hayrioğlu Nakliyat" ibaresini kullanmaktan men edilmesine karar verildiğini, söz konusu yargı kararlarına rağmen davalı şirketin "MH Mehmet Hayrioğlu" ibaresi için marka tescil belgesi aldığını ve anılan marka ile gazetelerin nakliyeci sütunlarına ilan vererek, markanın nakliye araçlarının üzerine yazılmak suretiyle müvekkilinin markasına tecavüz ve haksız rekabet eylemlerinde bulunulduğunu, davalı şirketin ve yetkililerinin "Hayrioğlu"ismi ile bir ilgilerinin olmadığını ileri sürerek davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti ve önlenmesi, davalı adına kayıtlı marka tescil belgesinin hükümsüzlüğü ve terkini ile davalı şirketin isim ve unvanının ticaret sicilindeki kaydının silinmesi, davalının "MH Mehmet Hayrioğlu" ibaresini kullanımının men'i ile bu şekilde maddi durumun ortadan kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının ticaret unvanına karşı bir haksız rekabetin bulunmadığını, müvekkili şirketin davacının "Hayrioğlu" markasını çağrıştıracak nitelikte bir kullanımının da olmayıp, 24.06.2002 tarihinde TPE nezdinde "MH Mehmet Hayrioğlu" ibaresinin marka olarak tescili nedeniyle tescilli marka hakkına dayalı olarak taşımacılık alanında hizmet verdiğini, müvekkili şirketin markasının tescilinden uzun bir süre sonra haksız rekabetin varlığından bahisle açılan davada davacının kötüniyetli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, taraflara ait ticaret sicil kayıtları incelendiğinde davacının 1972,davalının 2000 tarihinde İstanbul Ticaret Sicili'ne kayıt edildiği, bu şekilde davacının kayıt tarihinin davalı şirketin kaydından çok önceye dayandığı, taraflara ait tescilli markalarda kullanılan ortak kelimenin "Hayrioğlu" olduğu ve her iki markanın da taşımacılık sektöründe kullanıldığı dikkate alındığında davalının kullandığı ibarenin davacının markası ile iltibas yaratacağı, davacının hem ticari sicil kaydı hem de marka tescil belgesinin davalıdan önce olduğu gerekçesiyle davalı adına tescilli "MH Mehmet Hayrioğlu" ticaret-hizmet markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, TTK.nun 54. maddesi gereğince davalının ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesine, tescilli marka ve unvanın hükümsüzlüğü ile sicilden silinmesine kadar kullanılmasının yasal olması nedeniyle haksız rekabetin tespitine ilişkin istemin reddine, davalının "MH Mehmet Hayrioğlu" ibaresini kullandığı eşya ve basılı evrakın imhası, silinmesi ve boya ile kapatılması suretiyle maddi durumun ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, davalı adına kayıtlı marka tescil belgesinin hükümsüzlüğü ve terkini ile davalı şirket isim ve unvanının ticaret sicilinden silinmesine, davalının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetinin tespiti ve önlenmesi istemlerine ilişkindir. Davalının ticaret unvanının TTK.nun 54. maddesi uyarınca sicilden terkinine karar verilmişse de tarafların ticaret unvanında bulunan "Hayrioğlu" ibaresi ortak olup, davalının ticaret unvanından yalnızca tecavüze sebebiyet veren bu ibarenin çıkarılmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davalının ticari unvanının tamamının ticaret sicilinden silinmesine karar verilmesi doğru görülmemiş olup, kararın bu yönden davalı yararına bozulması gerekmiştir.
3- Öte yandan, davacının markası 39.sınıfta yer alan hizmetler, davalının markası ise 31, 35 ve 39.sınıflarda yer alan mal ve hizmetler için tescil edilmiştir. Davacı, dava dilekçesinde kendileri tarafından yaratılan ve tescilli bulunan markaya davalının tecavüz ettiği hususuna dayanmış olup, markalarının tanınmış olduğu iddiasında bulunmamıştır. Nitekim, mahkemece de taraflar adına tescilli her iki markanın da taşımacılık sektöründe kullanıldığını, kullanılan ortak kelimenin "Hayrioğlu" olduğu göz önüne alındığında davalının kullandığı ibarenin davacının markası ile iltibas yaratacağı, aynı türdeki hizmetlerle ilgili olarak tescil edilen benzer ibarelerin karıştırılma ihtimalinin bulunması nedeniyle 556 sayılı KHK'nin 8. maddesine dayanılarak davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüne ve silinmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Oysa ki, davacı adına tescilli marka hizmet markası olup, sadece 39.sınıf için tescil edilmiş bulunmasına rağmen davalı adına tescilli marka 31, 35 ve 39 sınıflarda tescilli ticaret ve hizmet markasıdır. Ayrıca, davacı adına tescilli markanın tanınmış olduğu hususu da ileri sürülmemiştir. Mahkemece de markaların benzerliğine dayalı olarak aynı tür hizmetlerle ilgili olarak tescilinin karışıklığa sebebiyet vereceğinin kabulüne rağmen farklı mal ve hizmetler yönünden de davalı markasının hükümsüzlüğüne karar verilmek suretiyle gerekçede açıklanan hukuki belirlemenin dışına çıkılmıştır. Bu durumda, davalı adına tescilli markanın davacı markasının kapsadığı 39. sınıf hizmetler yönünden aynı olup, 31.sınıfta yer alan mallar ve 35.sınıfta yer alan hizmetler yönünden ise farklı bulunduğu anlaşıldığından davalı markasının sadece 39.sınıf hizmetler yönünden anılan Kararname'nin 8/b maddesine dayalı olarak 42. maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekirken, davacı markası ile aynı veya benzer mal ve hizmetleri kapsamayan 31 ve 35.sınıflara yönelik olarak da anılan maddeye dayalı olarak hükümsüzlüğe karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle de davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) ve ( 3 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı taraf yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 02.03.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11349 K. 2007/4851
T. 27.3.2007
• MARKA BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Red Kararının İptali - Başvuruya Konu Marka İle Redde Dayanak Gösterilen Markalar Arasında Benzerlik Bulunduğundan Talebin Reddi Gerektiği )
• RED KARARININ İPTALİ TALEBİ ( Başvuruya Konu Marka İle Redde Dayanak Gösterilen Markalar Arasında Benzerlik Bulunduğundan Talebin Reddi Gerektiği )
• MARKALAR ARASINDA BENZERLİK BULUNMASI ( Bu Benzerliğin İltibas Tehlikesi Yarattığından Red Kararının İptali Talebin Reddi Gerektiği )
• İLTİBAS TEHLİKESİ ( Başvuruya Konu Marka İle Redde Dayanak Gösterilen Markalar Arasında Benzerlik Bulunduğundan ve Bu Benzerliğin İltibas Tehlikesi Yarattığından Red Kararının İptali Talebin Reddi Gerektiği )
KHK-556/m.7/b-son
ÖZET : Dava marka başvurusu red kararının iptali talebidir. Mahkemece, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı marka başvurusu dosyasına, mübrez belgelere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, başvuruya konu marka ile redde dayanak gösterilen markalar arasında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/b nci maddesi kapsamında benzerlik bulunduğu, bu benzerliğin iltibas tehlikesi yarattığı, başvuru tarihinden önce davacı markasının kullanıldığı ve bu kullanımla ayırt edicilik kazandırıldığı iddiasının ispatlanamadığı, tanıtım ve reklam faaliyetlerinin başvurunun yapıldığı tarihten sonra gerçekleştirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Mahkeme kararı onanmıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 07.07.2005 tarih ve 2004/1066-2005/400 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.03.2007 gününde davacı avukatı Neslihan Kazancı ile davalı avukatı Zeynep Üyümez gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "DECO HALIDA MODA+şekil" markasının 27 nci sınıfın ilk dört alt grubundaki bir kısım emtia için tescili başvurusunun davacı kurumca önceden tescilli "decokids+şekil" ve "deco city+şekil" markalarının varlığı yönünden 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/b maddesi gerekçe gösterilerek reddedildiğini, oysa, dekorasyon sözcüğünün kısaltması olan "Deco" ibaresinin anonim olduğunu ve müvekkilinin markasında ayrıt edici ekler bulunduğu gibi dayanak markalarla benzerlik taşımadığını ve aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/son maddesi uyarınca başvurusunun reddedilmesinin mümkün bulunmadığını, bu gerekçelerle yapılan itiraz ve yeniden inceleme-değerlendirme başvurularının reddedildiğini ileri sürerek, 14.09.2003 gün ve m-1620 sayılı ret kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı marka başvurusu dosyasına, mübrez belgelere ve bilirkişi raporuna dayanılarak, başvuruya konu marka ile redde dayanak gösterilen markalar arasında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/b nci maddesi kapsamında benzerlik bulunduğu, bu benzerliğin iltibas tehlikesi yarattığı, başvuru tarihinden önce davacı markasının kullanıldığı ve bu kullanımla ayırt edicilik kazandırıldığı iddiasının ispatlanamadığı, tanıtım ve reklam faaliyetlerinin başvurunun yapıldığı 18.06.2004 tarihinden sonra gerçekleştirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA; takdir edilen 500,00 YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 01.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 27.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11332 K. 2007/4945
T. 29.3.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Davacıya Ait BELLONA Markası İle Dava Konusu BELLİNİ İbaresinin Benzer Olduğu - Davalı Şirketin BELLİNİ İbaresini Farklı Gruplarda Dahi Marka Olarak Tescilini İsteyemeyeceği )
• TANINMIŞ MARKA ( Davacıya Ait BELLONA Markası İle Dava Konusu BELLİNİ İbaresinin Benzer Olduğu - Davalı Şirketin BELLİNİ İbaresini Farklı Gruplarda Dahi Marka Olarak Tescilini İsteyemeyeceği )
• HAKSIZ REKABET ( Marka Başvurusunun Yapılmış Olması ve Enstitü Tarafından Kabul Edilerek Tescil Belgesine Bağlanmış Olmasının Tek Başına Haksız Rekabet Yaratmayacağı )
ÖZET : Davacıya ait BELLONA markası ile dava konusu BELLİNİ ibaresinin benzer olduğu, BELLONA ibaresinin tanınmış marka olduğu ve davalı şirketin BELLİNİ ibaresini farklı gruplarda dahi marka olarak tescilini isteyemeyeceği, marka başvurusunun yapılmış olması ve Enstitü tarafından kabul edilerek tescil belgesine bağlanmış olmasının tek başına haksız rekabet yaratmayacağı, bunun dışında davacı markalarının iltibas yaratacak şekilde davalı tarafından kullanıldığı hususunun kanıtlanamadığı, bu nedenle haksız rekabetin önlenmesi isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle davacı adına tescilli BELLONA ibareli ... sayılı ticaret markalarının tanınmış marka olduklarının tespitine, ... sayılı YİDK.kararının iptaline, davalı şirket adına tescil edilen BELLİNİ ibareli markanın hükümsüzlüğüne ( sicilden terkinine ), fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 22.07.2005 tarih ve 2004/965-2005/426 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 27.03.2007 gününde davacı avukatı Neslihan Kazancı ile davalılardan TPE Başkanlığı avukatı Zeynep Üyümez ve diğer davalı şirket avukatı Yiğit Kaçar gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin BELLONA tanınmış markasını mobilya, yatak ve ev tekstil ürünleri gibi ürünlerde kullandığını, davalı Taşkıranlar Halı Paz.ve Tic. Ltd.Şti.'nin "BELLİNİ" ibaresini marka olarak tescili için yaptığı başvuruya karşılık müvekkilince yapılan itirazların reddedildiğini ileri sürerek, davacı adına tescilli BELLONA markasının tanınmış marka olarak kabulüne, davalı şirketin BELLİNİ ibareli markanın ticaret ve hizmet alanında kullanılmasının önlenmesine, fiili durumun ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin men'ine, ref'ine, YİDK.nun 17.05.2004 tarih ve M-870 sayılı kararının iptaline, yargılama sırasında BELLİNİ ibaresinin tescili halinde bu belgenin hükümsüzlüğüne, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Taşkıranlar Halı Paz.ve Tic.Ltd.Şti. vekili, tescilini istedikleri markanın davacı markasına benzemediğini, BELLONA markasının davacı dışında İstikbal Mob.San.Tic.A.Ş. adına da tescilli olup, tanınmış marka olmadığını, müvekkili şirketin halı sektöründe faaliyet gösterdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı TPE. vekili, iptali istenen kararın yerinde olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacıya ait BELLONA markası ile dava konusu BELLİNİ ibaresinin benzer olduğu, BELLONA ibaresinin tanınmış marka olduğu ve davalı şirketin BELLİNİ ibaresini farklı gruplarda dahi marka olarak tescilini isteyemeyeceği, marka başvurusunun yapılmış olması ve Enstitü tarafından kabul edilerek tescil belgesine bağlanmış olmasının tek başına haksız rekabet yaratmayacağı, bunun dışında davacı markalarının iltibas yaratacak şekilde davalı tarafından kullanıldığı hususunun kanıtlanamadığı, bu nedenle haksız rekabetin önlenmesi isteminin yerinde olmadığı gerekçesiyle, davacı adına tescilli BELLONA ibareli 201293 sayılı hizmet ve 1998/10679 sayılı ticaret markalarının 556 sayılı KHK.'nin 7/1-i ve 8/4. maddeleri uyarınca tanınmış marka olduklarının tespitine, 17.05.2004 gün ve M-870 sayılı YİDK.kararının iptaline, davalı şirket adına tescil edilen 2002/8461 sayılı BELLİNİ ibareli markanın hükümsüzlüğüne ( sicilden terkinine ), fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA; takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.90.-YTL temyiz ilam harcının temyiz eden davalılardan ayrı ayrı alınmasına, 29.03.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11325 K. 2007/1481
T. 8.2.2007
• MARKA TESCİLİNİN REDDİ ( Davacının Konu Ettiği İşaretin Ayırt Edicilik Niteliği Taşıdığı ve Nitelik Belirtmediği - Başvurusunun İlanına Karar Verileceği )
• MARKANIN KISITLAMALI İLANI ( Davacının Tescil Talebinin Reddedildiği/İtiraz Üzerine Markanın Kısıtlamalı İlanına Karar Verildiği - TPE'nin Böyle Bir Yetkisi Bulunmadığı )
• NİSPİ RED NEDENLERİ ( Davacının Markasına Konu Ettiği İşaretin Ayırt Edicilik Niteliği Taşıdığı ve Nitelik Belirtmediği/Başvurunun Kabul Edilmesi Gereği - İlandan Sonra Üçüncü Kişilerin İtirazı Halinde Sadece Nispi Red Nedenlerinin Araştırılabileceği )
KHK-556/m. 7
ÖZET : Davacı vekili, müvekkilinin `şekil+TURKISH CARGO` markasının tescili başvurusunun reddedildiğini, yapılan itirazın kısmen kabulü ile davalı kurum kararı ile markanın `Turkish Cargo` ibaresi üzerinde başvurusu sahibine münhasır hak sağlamayacağı şerhiyle resmi marka bülteninde ilanına karar verilerek marka hakkının kısıtlandığını ileri sürerek, kararın iptalini, başvurunun kısıtlanmasız ilanını, toplatılmasını talep etmiştir.
Davalı kurumunun markanın kısıtlamalı ilanına karar verme yetkisi bulunmadığı, davacının tescil başvurusuna konu ettiği işaretin ayırt edicilik niteliği taşıdığı ve vasıf, nitelik belirtmediği, başvurusunun kısıtlamasız biçimde ilanına karar verilmesi gerektiği, ilandan sonra üçüncü kişilerin itirazı halinde sadece nispi red nedenlerinin araştırılabileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kararın iptaline, başvurunun kısıtlama olmaksızın Resmi Marka Bülteni'nde ilanına karar verilmiştir. Karar hukuka uygundur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 26.05.2005 tarih ve 2005/136 - 2005/315 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.02.2007 gününde davacı avukatı Hüsniye Çiçekcioğlu ile davalı avukatı Sinaz İçek gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin tanınmış ve kullanımla ayırt edicilik kazanmış `şekil+TURKISH CARGO` markasının tescili başvurusunun 556 SKHK'nin 7/g bendi uyarınca reddedildiğini, yapılan itirazın kısmen kabulü ile davalı kurum YİDK.nun 17.09.2004 gün ve M-1701 sayılı kararı ile markanın `Turkish Cargo` ibaresi üzerinde başvurusu sahibine münhasır hak sağlamayacağı şerhiyle resmi marka bülteninde ilanına karar verilerek marka hakkının kısıtlandığını ileri sürerek, kararın iptalini, başvurunun kısıtlanmasız ilanını, 17.01.2005 tarihli bültenin toplatılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara göre, davalı kurumunun markanın kısıtlamalı ilanına karar verme yetkisi bulunmadığı, 556 sayılı KHK'nin 5194 sayılı Kanun ile değişik 5/2 maddesi hükmünün dahi böyle bir yoruma imkan vermeyeceği, davacının tescil başvurusuna konu ettiği işaretin ayırt edicilik niteliği taşıdığı ve vasıf, nitelik belirtmediği, aksi kabul edilse bile işaretin kullanımla kazandığı ayrıt edicilik ve bağımsızlaşma nedeniyle davacıya aidiyeti tüm dünyada kabul gören bir olgu olarak belirdiği, başvurusunun kısıtlamasız biçimde ilanına karar verilmesi gerektiği, ilandan sonra üçüncü kişilerin itirazı halinde sadece nispi red nedenlerinin araştırılabileceği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile kararın iptaline, başvurunun kısıtlama olmaksızın Resmi Marka Bülteni'nde ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 08.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11027 K. 2007/1538
T. 8.2.2007
• MARKALAR ARASINDA BENZERLİK VEYA İLTİBAS BULUNMADIĞININ TESPİTİ ( Davacının Başvurusuna Konu İbarenin Kullanımıyla İlgili Bir Bilgi ve Belgenin Olmadığı - Davacı ve Davalı Markalarının Tanınmış Marka Olmadıkları Gerekçesiyle Reddi Gereği )
• TANINMIŞ MARKA ( Davacının Başvurusuna Konu İbarenin Kullanımıyla İlgili Bir Bilgi ve Belgenin Olmadığı/Davacı ve Davalı Markalarının Tanınmış Marka Olmadıkları Gerekçesiyle Reddi Gereği - Markalar Arasında İltibas Bulunmadığının Tespiti )
KHK-556/m.8
ÖZET : Davacı markalar arasında benzerlik veya iltibas bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir. Bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, ... tarihinden önce davacının başvurusuna konu ibarenin kullanımıyla ilgili bir bilgi ve belgenin olmadığı, böylece davacının marka tescili başvuru tarihinden önce elde edilmiş bir sınai hakkın maliki bulunmadığı, davacı ve davalı markalarının tanınmış marka olmadıkları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmesinde isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce bozmaya uyularak verilen 03.05.2005 tarih ve 2003/99 - 2005/257 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Mutlu Pınar Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili asıl davada, müvekkili şirketin Antalya-Kemer'de 1986 yılında işletmeye açtığı "Phaselis Princess Hotel" unvanlı otel ve sosyal tesislerin turizm alanında yurt içinde ve yurt dışında tanınan ve tercih edilen bir tatil köyü olduğunu, anılan ibarenin marka olarak tescili amacıyla davalı Enstitüye başvuruda bulunulduğunu, bu başvuruya üçüncü şahıs Özkanlar A.Ş.tarafından itiraz edildiğini ancak itirazın davalı Enstitü Markalar Dairesi Başkanlığı tarafından reddedildiğini, bu kez muterizlerin red kararına itiraz etmeleri sonucu Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından tescilli bulunan "HP Hotel Princess"ibareli marka ve hizmetlerin benzer olduğu ve iltibasa sebebiyet vereceği gerekçesiyle müvekkiline ait başvurunun 556 sayılı KHK'nin 8. maddesi gereğince reddine karar verildiğini, söz konusu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek davalı Enstitünün 01.11.1999 tarihli ve M-425 sayılı kararının iptalini talep etmiş, birleşen davada ise müvekkilinin tescilini istediği "Phaselis Princess Hotel" markası ile buna itiraz eden davalı şirketin "HP Hotel Princess" markası arasında benzerlik veya iltibas bulunmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, davacıya ait tescili talep edilen marka başvurusu ile itiraza konu tescilli "HP Hotel Princess" ibareli marka ve hizmetlerin 556 sayılı KHK'nin 8/1-b bendi çerçevesinde benzer bulunduğundan iltibasa neden olacağını, bu nedenle başvurunun reddine karar verildiğini, davaya konu marka tescil başvurusu ile ilgili olarak yapılan işlem ve alınan kararların hukuka, yasaya ve usule uygun bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Birleşen davanın davalısı şirket vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, 17.11.1999 tarihinden önce davacının başvurusuna konu ibarenin kullanımıyla ilgili bir bilgi ve belgenin olmadığı, böylece davacının marka tescili başvuru tarihi olan 22.08.1995 tarihinden önce elde edilmiş bir sınai hakkın maliki bulunmadığı, davacı ve davalı markalarının tanınmış marka olmadıkları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına göre, davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA; aşağıda yazılı bakiye 1.90 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 08.02.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/10569 K. 2006/11404
T. 9.11.2006
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Dava Konusu Uyuşmazlığa 556 Sayılı KHK Hükümlerinin de Uygulanması Gerektiği )
• MARKALARIN KORUNMASI HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME ( 9. Md. Marka Tescilinden Doğan Hakların Kapsamını 61. Md. İse Marka Hakkına Tecavüz Sayılan Fiilleri Düzenlediği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi - 556 Sayılı KHK Hükümlerinin Uygulanmasını Gerektiren Uyuşmazlıklar Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun Kararı İle Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin Görevine Girdiği )
ÖZET : Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi istemine ilişkindir. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 9. maddesi, marka tescilinden doğan hakların kapsamını, 61. maddesi ise marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri düzenlemiştir. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında, dava konusu uyuşmazlığa, 556 sayılı KHK hükümlerinin de uygulanması gerekmektedir. 556 sayılı KHK. hükümlerinin uygulanmasını gerektiren uyuşmazlıklar, 26.03.2001 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 335 sayılı kararı ile İstanbul ili mülki hudutlarında yetkili kılınmak üzere kurulan İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevine girmektedir.
Bu durumda, mahkemece, karardan sonra yürürlüğe giren göreve ilişkin açıklanan düzenleme gereğince, davaya İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce bakılması gerektiğinden, görevsizlik kararı verilmek üzere, hükmün bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Büyükçekmece Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 19.12.2000 tarih ve 2000/672 - 2000/1826 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalılardan Kooperatif vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ramazan Özcan tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, "MARMARA EVLERİ" ibaresinin müvekkili adına tescilli marka olduğunu, davalı şirket ve kooperatifin bu ibareye "YEŞİL" ibaresini eklemek suretiyle kooperatif unvanında ve inşaatlarında kullandıklarını, bu suretle marka hakkına tecavüz ettiklerini ileri sürerek, markaya tecavüzün tespiti ve önlenmesini, tabela, ilgili evrak ve reklam unsurlarındaki ibarelerin silinmesini ve imhasını, 10 milyar TL. manevi tazminatın tahsilini ve hükmün ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkillerinden birinin kooperatif olduğunu, kooperatif unvanındaki ibare ile davacının markasının karıştırılması ihtimalinin bulunmadığını, diğer davalının ise kooperatif ile inşat yapımı konusunda sözleşme yapan müteahhit firma olduğunu, bu nedenle bu davalıya husumet düşmeyeceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece; iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara göre, davalı Nur Mimarlık Ltd. Şti. hakkındaki davanın reddine, davalı kooperatif bakımından ise anılan sözcüğün unvanda kullanımının marka hakkını ihlal edici ve haksız rekabet niteliğinde olduğu gerekçesiyle haksız rekabetin önlenmesine, unvandaki anılan ibarenin terkinine, levha ve broşürlerin toplanmasına, 4.000.000.000.TL. manevi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine ve fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalılardan kooperatif vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka hakkına tecavüzün önlenmesi istemine ilişkindir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 9. maddesi, marka tescilinden doğan hakların kapsamını, 61. maddesi ise marka hakkına tecavüz sayılan fiilleri düzenlemiştir. Tarafların iddia ve savunmaları dikkate alındığında, dava konusu uyuşmazlığa, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerinin de uygulanması gerekmektedir. 556 sayılı KHK. hükümlerinin uygulanmasını gerektiren uyuşmazlıklar, 26.03.2001 tarihli Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 335 sayılı kararı ile İstanbul ili mülki hudutlarında yetkili kılınmak üzere kurulan İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nin görevine girmektedir.
Bu durumda, mahkemece, karardan sonra yürürlüğe giren göreve ilişkin açıklanan düzenleme gereğince, davaya İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce bakılması gerektiğinden, görevsizlik kararı verilmek üzere, hükmün bozulması gerekmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davalılardan kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, kararın BOZULMASINA, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davalılardan kooperatif vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 09.11.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/10160 K. 2007/419
T. 18.1.2007
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ TALEBİ ( Markayı İlk Kez Oluşturup Kullanan Kişi Tarafından Öncelikli Kullanıma Dayalı Bir Üstün Hak İddiasında Bulunulmadığı - Marka Tescilinde Öncelik İlkesine Göre Davalının TPE'ne İlk Başvuran Kişi Olarak Tescil Yoluyla Marka Hakkını Elde Edebileceği )
• ÜSTÜN HAK İDDİASI ( Markayı İlk Kez Oluşturup Kullanan Kişi Tarafından Öncelikli Kullanıma Dayalı Olarak Bulunulmadığı - Marka Tescilinde Öncelik İlkesine Göre Davalının TPE'ne İlk Başvuran Kişi Olarak Tescil Yoluyla Marka Hakkını Elde Edebileceği )
• MARKA TESCİLİNDE ÖNCELİK İLKESİ ( Davalının TPE'ne İlk Başvuran Kişi Olarak Tescil Yoluyla Marka Hakkını Elde Edebileceği - Markanın Hükümsüzlüğü Talebi )
ÖZET : Davada ıslah suretiyle, davalı adına tescil edildiği belirtilen "Meşhur Kazımpaşa Köftesi" markasının hükümsüzlüğü talep edilmiştir. Uyuşmazlık konusu ibarenin cins belirten işaret haline geldiğinin kabulü mümkün olmadığı taktirde ise, markayı ilk kez oluşturup kullanan kişi tarafından 556 sayılı KHK.'nin 8/3. maddesine göre öncelikli kullanıma dayalı bir üstün hak iddiasında bulunulmadığının ve aynı KHK.'nin 6. maddesi uyarınca da, marka tescilinde öncelik ilkesine göre davalının TPE'ne ilk başvuran kişi olarak tescil yoluyla marka hakkını elde edebileceği hususunun göz önüne alınması suretiyle bir sonuca varılması gerektiği halde eksik inceleme ile markanın hükümsüzlüğüne kararı verilmesi isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Sakarya Asliye 3.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 31.03.2005 tarih ve 2002/250-2005/101 sayılı kararın Yargıtay incelenmesi duruşmalı olarak taraflar vekillerince ayrı ayrı istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 16.01.2007 gününde davalı avukatı N.Taner Çatalsakal gelip, davacı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, Adapazarı'nda müvekkili gibi "Meşhur Kazımpaşa Köftesi" ibareli ( 40 ) civarında işyeri bulunmasına karşın anılan ibareyi haksız olarak marka tescil başvurusuna konu eden davalının müvekkili şirketi ve ortağı Şeref Dorak'ı kötüleyici yayınlar yaptığını, esasen anılan ibarenin 556 sayılı KHK.'nin 7/c maddesince marka olamayacağını ileri sürerek, bu hususun tespitini ve ( 5 ) milyar TL maddi, ( 30 ) milyar TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini, daha sonra ıslah yolu ile di davalının tescilli "Meşhur Kazımpaşa Köftesi" markasının hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, eda davası açılması mümkün iken açılan tespit davasının dinlenilemeyeceğini, müvekkilinin 1981 yılından beri davaya konu ibareyi marka ve ticaret unvanı olarak kullandığını, davacı şirket yetkilisi Şeref Dorak'ın yıllarca müvekkilinin yanında çalıştıktan sonra ayrılarak aynı isimli işyerini açtığını, markadaki "Kazımpaşa" ibaresinin coğrafi kaynak belirtmediğini "köftesi" sözcüğünün ise yardımcı unsur olduğunu, müvekkilinin şikayeti üzerine resmi mercilerce davacı hakkında yapılan işlemlerle ilgili gazete yayınlarından müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını savunmuştur.
Mahkemece, delil tespit ve ilgili ceza davası dosyalarına, marka tescil belgelerine, tanık anlatımlarına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı şirket yetkilisi Şeref Dorak'ın açılan ceza davasında beraat ettiği, 556 sayılı KHK.'nin 7/1-c maddesi hükmüne aykırı olarak tescil edilen davalı markasının ayırt edici özelliğinin bulunmadığı, İstanbul ve Adapazarı'nda çok sayıda işletmece kullanıldığı, aynı KHK.'nin 42/1-a maddesinde belirtilen koşulların bulunduğu, maddi zarar iddiasının ispatlanamadığı, ancak gazetelerde ve yasal TV'de "sahteciler kapatıldı", "taklitçilerle savaş" başlıklı yayınlarla davacı tarafın ticari itibarının zedelenmesi nedeniyle davacı Şeref Dorak için ( 3 ), davacı şirket için ( 2 ) milyar TL manevi tazminat takdirinin yerinde olacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Karar, taraflar vekillerince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm ve davalının yerel basın organları aracılığıyla yaptığı isnatların TTK.nun 57/2. maddesi anlamında haksız rekabet oluşturması nedeniyle aynı yasanın 58/1-d bendi uyarınca manevi tazminata hükmedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2. Davada ıslah suretiyle, davalı adına tescil edildiği belirtilen "Meşhur Kazımpaşa Köftesi" markasının hükümsüzlüğü talep edilmiştir.
Mahkemece benimsenen 05.10.2004 tarihli bilirkişi kurulu raporunda, "Kazımpaşa Köftesi"nin bir coğrafi işaret olarak kabulü için gerekli koşulların belirtilmediği, söz konusu ibarenin ayırt edici niteliğe haiz olduğu ve ilk olarak bu ibareyi kullanmış olan dava dışı bir kişinin başvurması halinde adına marka olarak tescil ettirebileceği halde böyle bir tescil başvurusunun yapılmaması sonucunda, aynı ibarenin birden çok kişi tarafından kullanılarak aradan geçen zaman sürecinde marka olarak ayırt edici niteliğini yitirdiği ve artık, "köfte ürünü"nün cinsini belirten ve herkesin kullanımına açık anonim bir ibare haline geldiği, bu haliyle de, 556 sayılı KHK.'nin 7/1-c bendi yoluyla aynı KHK.'nin 42/1-a bendine göre hükümsüz kılınması gerektiği görüşü açıklanmıştır.
Ancak, yukarıda açıklanan bilirkişi raporundaki dava konusu "Kazımpaşa Köftesi" ibaresinin coğrafi işaret oluşturduğu iddiasının kanıtlanamadığına dair görüş isabetli ise de, söz konusu rapor hükme esas alınacak kadar yeterli değerlendirmeleri içermemektedir.
Çünkü, dava dışı bir kişi tarafından ilk kez 1967 yılında oluşturulup tescilsiz bir şekilde kullanılan ve marka olarak ayırt edici niteliğe haiz "Kazımpaşa Köftesi" ibaresinin, zamanla üzerinde kullanıldığı mal ve hizmetler için yaygın bir ad ( anonim ) haline geldiğinin kabulü için, sadece, aynı işkolunda faaliyet gösteren bir çok kişi tarafından tanıtıcı işaret olarak kullanılması yeterli değildir. Bir ibarenin, açıklandığı şekilde mal ve/veya hizmetler üzerinde tescilsiz olarak kullanılırken, zamanla, cins belirten işaret haline dönüşebilmesi için; 556 sayılı KHK.'nin 7/1- ( c ) bendine göre, münhasıran kullanıldığı mal veya hizmetin karakteristik özelliği haline gelmesi, ilgili sektörde ve tüketiciler nezdinde de bu ad ile özdeşlemiş bir şekilde algılanması gereklidir. Oysa, hükme esas alınan bilirkişi raporu bu yönde bir değerlendirmeyi içermemektedir.
Ayrıca, dava konusu "Meşhur Kazımpaşa Köftesi" markasına ilişkin olarak TPE Bülteni'nde yayımlanan ilanda, davalı tarafından yapılan marka başvurusunun kapsadığı ve Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ'in 29. ve 42. sınıflarındaki mal ve hizmetlerden; 29. sınıf malların tamamen ve 42. sınıf hizmetlerin de kısmen Enstitü tarafından reddedildiği, başvurunun sadece 42. sınıftaki "yiyecek içecek sağlanması hizmetleri"ne ilişkin alt grup bakımından kabul edildiği anlaşılmakla birlikte, mahkemece kesinleşen marka tescil belgesi getirtilmemiş, dava konusu markanın tescilli olduğu hizmet sınıfına göre cins adı haline gelip gelmediği de karar yerinde tartışılmaksızın hükümsüzlük kararı verilmiştir.
O halde, öncelikle dava konusu marka tescil belgesinin getirtilmesi ve kapsadığı hizmetler bakımından "Kazımpaşa Köftesi" ibaresinin cins belirten bir tanımlayıcı işaret haline gelip gelmediğinin belirlenmesi gerekmektedir. Şayet, uyuşmazlık konusu ibarenin cins belirten işaret haline geldiğinin kabulü mümkün olmadığı taktirde ise, markayı ilk kez oluşturup kullanan kişi tarafından 556 sayılı KHK.'nin 8/3. maddesine göre öncelikli kullanıma dayalı bir üstün hak iddiasında bulunulmadığının ve aynı KHK.'nin 6. maddesi uyarınca da, marka tescilinde öncelik ilkesine göre davalının TPE'ne ilk başvuran kişi olarak tescil yoluyla marka hakkını elde edebileceği hususunun göz önüne alınması suretiyle bir sonuca varılması gerektiği halde eksik inceleme ile markanın hükümsüzlüğüne kararı verilmesi isabetsiz olup, kararın bu bakımdan davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davacının tüm ve davalının diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte yazılı nedenlerle kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 500.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 18.01.2007 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/9317 K. 2005/5762
T. 2.6.2005
• TPE KURULU'NUN RED KARARININ İPTALİ ( Türkiye'de Tanınmış Ticaret Markası Özgün Şekli İle Pazarlanan Malların Ayırt Edici Niteliğe Sahip Olduğu Gerekçesiyle Davanın Kabulü Gereği )
• TESCİL BAŞVURULARININ KABULÜ TALEBİ ( Türkiye'de Tanınmış Ticaret Markası Özgün Şekli İle Pazarlanan Malların Ayırt Edici Niteliğe Sahip Olduğu Gerekçesiyle Davanın Kabulü Gereği )
• TÜRKİYE'DE KORUNMASI VE TESCİL EDİLMESİ ZORUNLU BULUNAN MARKA ( Özgün Şekli İle Pazarlanan Malların Ayırt Edici Niteliğe Sahip Olduğu - TPE Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu Kararının İptali Gereği )
KHK-556/m.7/1-a
Paris Sözleşmesi m.6
ÖZET : Davacı, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun red kararının iptalini ve tescil başvurularının kabulünü talep ve dava etmiştir.
Dava konusu edilen 'ZİPPO' markalı çakmakların menşee ülke ABD'nde ve AB.ülkelerinde şekil markası tescilli olup, aynı zamanda Türkiye'de tanınmış ticaret markası olduğu, tescili istenen şeklin tüm çakmaklarda geçerli ve zorunlu olan bir şekil olmadığı, kaldı ki ; Paris Sözleşmesinin dördüncü mükerrer 6. maddesi gereğince, Türkiye'de korunması ve tescil edilmesinin zorunlu bulunduğu, özgün şekli ile pazarlanan çakmakların ayırt edici niteliğe sahip olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu kararının iptaline karar verilmesi isabetli bulunmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.05.2004 tarih ve 2004/20-2004/99 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1932 yılından bu yana çakmak üretimi ve ticareti ile iştigal ettiğini, 'ZİPPO' markası taşıyan bu çakmakların sadece ABD'nde üretilip 120 ülkede distribütörler vasıtasıyla pazarlandığını, geliştirilen bu çakmak biçiminin davacının ayırt edici unsuru olduğunu, Zippo markası ve bu çakmak biçiminin birbirleriyle özdeşleştiğini, bu çakmak biçiminin 'şekil markası' olarak menşee ülke ABD'nde, Avrupa Birliği nezdinde ise Topluluk Markası olarak tescil edildiğini,Türkiye'de tescilli Zippo ticari markanın davalı tarafından tanınmış marka olarak kabul edildiğini, Zippo markası ile özdeşleşmiş çakmak şeklinin ticari marka olarak tescili istemiyle davalı nezdindeki şekil markası başvurularının en son YİDK. kararı ile reddedildiğini, oysa Paris Sözleşmesinin dördüncü mükerrer 6. maddesinin ilk fıkrasının, menşee memlekette tescilli olan şekil markasının Türkiye'de tescilini istemeye olanak verdiğini sürerek, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun red kararının iptalini ve tescil başvurularının kabulünü talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının dava konusu 'ŞEKİL' ibareli marka tescil başvurusunun 556 Sayılı KHK.nın 7/1-a madde hükmü gereğince, söz konusu şeklin ayırt edici unsur taşımadığından reddedildiğini, kararda bir isabetsizlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar doğrultusunda, dava konusu edilen 'ZİPPO' markalı çakmakların menşee ülke ABD'nde ve AB.ülkelerinde şekil markası tescilli olup, aynı zamanda Türkiye'de tanınmış ticaret markası olduğu, tescili istenen şeklin tüm çakmaklarda geçerli ve zorunlu olan bir şekil olmadığı, kaldı ki ; Paris Sözleşmesinin dördüncü mükerrer 6. maddesi gereğince, Türkiye'de korunması ve tescil edilmesinin zorunlu bulunduğu, özgün şekli ile pazarlanan çakmakların ayırt edici niteliğe sahip olduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu kararının iptaline karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.10 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 02.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/7923 K. 2005/5758
T. 2.6.2005
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Maddi ve Manevi Tazminat - Davacıya 556 Sayılı KHK'nin 66. Maddesinde Yoksun Kalınan Kazancın Belirlenmesine İlişkin Usullerden Hangisine Dayandığının Tereddütsüz Şekilde Açıklattırılması Gereği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Marka Hakkına Tecavüz - Davacıya 556 Sayılı KHK'nin 66. Maddesinde Yoksun Kalınan Kazancın Belirlenmesine İlişkin Usullerden Hangisine Dayandığının Tereddütsüz Şekilde Açıklattırılması Gereği )
• YOKSUN KALINAN KAZANCIN BELİRLENMESİ ( Davacıya 556 Sayılı KHK'nin 66. Maddesinde Belirlenen Usullerden Hangisine Dayandığının Tereddütsüz Şekilde Açıklattırılması Gereği - Marka Hakkına Tecavüz )
• MARKA SAHİBİNİN ELDE EDECEĞİ MUHTEMEL GELİR ( Tecavüz Edenin Elde Ettiği Kazanç veya Lisans Bedeli Yoksun Kalınan Kazanç Karşılığı Olarak Düzenlendiği )
KHK-556/m.66
ÖZET : Dava, marka hakkına tecavüz dolayısıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Marka sahibinin elde edeceği muhtemel gelir, tecavüz edenin elde ettiği kazanç veya lisans bedeli, yoksun kalınan kazanç karşılığı olarak düzenlenmiştir.
İstemini açıklaması için kendisine süre verilen davacılar vekili, aynı zamanda bilirkişi raporuna karşı beyanlarını içeren dilekçesinde bu husustaki tercihini tam olarak ifade etmiş değildir. O halde mahkemece, davacılar vekiline 556 sayılı KHK'nin 66. maddesinde yoksun kalınan kazancın belirlenmesine ilişkin usullerden hangisine dayandığını tereddütsüz şekilde açıklattırılması, maddi tazminat bakımından uzman bilirkişi vasıtasıyla incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 16.05.2004 tarih ve 2003/453-2004/121 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 31.05.2005 gününde taraf avukatları tebligata rağmen gelmediğinden tetkikat evrak üzerinde yapılıp karar verildikten, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili,O'NEİLL ibareli markanın ABD menşeili O'neill İnc. adına dört farklı şekil ve logo ile Türkiye'de tescilli olduğunu,anılan firma ile müvekkillerinden Joint Services İnt.BV.arasında bu markanın Türkiye dahil çeşitli ülkelerde üretim ve satış haklarını kapsar şekilde lisans sözleşmesi bulunduğunu,marka hakkına vaki her türlü tecavüze karşı yasal yollara başvurma hakkı tanındığını,anılan lisans sözleşmesinin TPE siciline şerh edildiğini,diğer müvekkilinin ise Türkiye distirübütörü olduğunu,18.03.1999 tarihinde davalıya ait işyerinde O'NEİLL markasının taklidini taşıyan ürünlerin ele geçirildiğini,ceza davası sonucu mahkum olduğunu,markaya tecavüz ve haksız rekabetin gerçekleştiğini,itibarının zedelendiğini,oriİinal ürünlerin 25-75 USD arasında satıldığını,556 sayılı KHK.nin 66 ncı maddesi uyarınca yoksun kalınan kazancın talep edilmesi hakkının doğduğunu ileri sürerek,600.000.000 TL maddi ve 1.000.000.000 TL manevi tazminatın haksız fiilin gerçekleştiği 18.03.1999 tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı,imalatın kendisi tarafından yapılmadığını,tezgahtar olduğunu,merkezi yurt dışında olan şirketin dava açma hakkı bulunmadığını,el konulun malların Recep Kunduracı tarafından getirildiğini,fatura karşılığında satın alındığını,taklit etme fiilinin bulunmadığını,tazminat miktarının fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunmalar, toplanan kanıtlar ve tüm dosya kapsamına göre, davacı tarafın tanınmış markasının taklit edilerek itibarını zedeleyici şekilde kalitesiz ürünlerde kullanıldığı, manevi tazminatın koşullarının oluştuğu, davalının satışa sunmak üzere bulundurduğu 22 adet çantaya el konulduğu, başka çantanın varlığı kanıtlanamadığından maddi tazminat talebinin yerinde görülmediği, zarar ilişkin somut kanıtlar sunulmadığı, davalının satış merkezleri ve hitap edilen müşteri bakımından davacı markasını taşıyan ürünlerin pazarlandığı satış ve ticari ortamda pazarlanmadığı, bu nedenle iltibasa mahal vermediği, 22 çantanın açıklanan koşullarda satışa sunulmasında davacıların kazanç kaybı ve zararının söz konusu olamayacağı gerekçesiyle, maddi tazminat talebinin reddine, 300.000.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere,mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre,taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamları dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Dava, marka hakkına tecavüz dolayısıyla maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Somut olayda davalının iş yerinde davacıların hak sahibi oldukları markanın taklidini taşıyan ürünlerin ele geçirildiği hususu dosya kapsamıyla sabit olup, esasen davalı ceza dosyasındaki savunmasında uyuşmazlığa konu markayı taşıyan çantaları arkadaşından satın aldığını da kabul etmiştir. Davacılar vekili, manevi tazminatın yanında maddi tazminat da talep etmiştir. Mahkemece, yazılı gerekçeyle maddi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir. Ancak, zararın doğması için, mahkemenin kabulünün aksine taklit markayı taşıyan çantaların mutlaka davacıların markasını taşıyan emtiaların pazarlandığı satış ve ticari ortamda piyasaya sunulması şart değildir. Ayrıca, maddi zararın olup olmadığına ilişkin değerlendirme de tam olarak yapılmamıştır. Kural olarak, zarar gören marka sahibi zararını ispat etmek zorundadır.
Davacılar vekili maddi zarar istemini 556 sayılı KHK'nin 66. maddesine dayandırmıştır. Anılan düzenlemede yoksun kalınan kazancın istenme ve hesaplanma usulleri belirtilmiştir. Marka sahibinin elde edeceği muhtemel gelir, tecavüz edenin elde ettiği kazanç veya lisans bedeli, yoksun kalınan kazanç karşılığı olarak düzenlenmiştir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda davacılar vekilinin belirttiği yasal düzenlemede ifade edilen üç usulden hangisine dayandığı açıklattırıldıktan sonra maddi tazminatın tespitinin yapılacağı belirtilmiştir. İstemini açıklaması için kendisine süre verilen davacılar vekili, aynı zamanda bilirkişi raporuna karşı beyanlarını içeren dilekçesinde bu husustaki tercihini tam olarak ifade etmiş değildir. O halde mahkemece, davacılar vekiline 556 sayılı KHK'nin 66. maddesinde yoksun kalınan kazancın belirlenmesine ilişkin usullerden hangisine dayandığını tereddütsüz şekilde açıklattırılması, maddi tazminat bakımından uzman bilirkişi vasıtasıyla incelemesi yaptırılması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
3-Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın,davacılar yararına BOZULMASINA, ( 3 ) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflar gelmediğinden vekalet ücretine yer olmadığına, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 02.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/7142 K. 2005/5233
T. 17.5.2005
• TPE NEZDİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN TESCİLİN İPTALİ ( 'Tanınmış Marka' Olması Nedeniyle Yurt Dışı Tescillerin Sayısı ve Tarihleri İle Tarih Aralıkları İle Birlikte Dosyada Bulunan Yazışma ve Belgeler Karşısında Markanın Türkiye'de de Tanındığının Kabulünün Gerekeceği )
• MARKANIN SİCİLDEN TERKİNİ TALEBİ ( “Tanınmış Marka' Olması Nedeniyle Yurt Dışı Tescillerin Sayısı ve Tarihleri İle Tarih Aralıkları İle Birlikte Dosyada Bulunan Yazışma ve Belgeler Karşısında Markanın Türkiye'de de Tanındığı - Kabulü Gereği )
• MARKAYA TECAVÜZ ( Türkiye'de Tescilli Olmayan Davacı Markasına Karşı Tecavüz ve Haksız Rekabet Sözkonusu Olmayacağından Sair Taleplerinin Reddi Gereği )
Paris Sözleşmesi m.6
ÖZET : Davacı, davalı şirketin TPE nezdinde gerçekleştirmiş olduğu tescilin iptali ile terkinine, haksız rekabetin tespiti ve men'ine, markaya tecavüzün önlenmesine, haksız rekabetin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, mahkeme kararının ilanına ve manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı markasının 556 sayılı KHK.nin 7/1 nci maddesi atfıyla Paris Sözleşmesi'nin birinci mükerrer 6. maddesi anlamında "tanınmış marka" olduğu, yurt dışı tescillerin sayısı ve tarihleri ile tarih aralıkları ile birlikte dosyada bulunan yazışma ve belgeler karşısında KEUNE markasının Türkiye'de de tanındığının kabulünün gerekeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile TPE nezdinde davalı adına tescilli KEUNE sözcüğü şekil markasının 556 sayılı KHK.nin 42 ( a ) maddesi gereğince hükümsüz sayılmasına ve sicilden terkinine, Türkiye'de tescilli olmayan davacı markasına karşı tecavüz ve haksız rekabet sözkonusu olmayacağından sair taleplerinin reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 18.02.2004 tarih ve 2003/66-2004/8 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 17.05.2005 günde davacı avukatı Neslihan Başöz ile davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 06.02.1922 yılında ilk kez Hollanda-Amsterdam'da faaliyete geçmiş olup, kozmetik ürünleri üretimi ve ticaretini yaptığını, "KEUNE" olarak adlandırılan ibarenin kendilerince ticari marka ve ticaret ünvanı olarak faaliyete başladıkları tarihten itibaren yurt dışında ve kendi ülkeleri olan Hollanda sınırları içerisinde kullanıldığını, davalının ise, 1993 yılında TPE'de tescil ettirdikleri müvekkili markası ile ticari faaliyetlerine devam ettiğini, müvekkilinin markasının Türkiye'de tescilsiz olsa dahi uluslar arası tescile haiz olduğu ve Paris Sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca korunmaya alındığını, davalı şirketin Türkiye'de maruf hale getirdiği markadan daha kapsamlı ve ekonomik bakımdan daha güçlü bulunduğunu, söz konusu markanın dünya çapında coğrafi bir sınır tanınmaksızın meşhur hale getirildiğini ve davalı şirketin bu durumu bilemeyecek durumda olmadığını ileri sürerek, davalı şirketin TPE nezdinde gerçekleştirmiş olduğu tescilin iptali ile terkinine, haksız rekabetin tespiti ve men'ine, markaya tecavüzün önlenmesine, haksız rekabetin sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, mahkeme kararının ilanına, ( 1.000.000.000 ) TL. manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının Türkiye'de tanınmadığını, müvekkilinin markayı 1993 yılında tescil ettirdiğini, her iki firmanın ürünlerinin farklı olduğunu, ürün ambalaİ ve dizaynları arasında hiçbir benzerlik bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacı markasının tanınmış marka olduğu, davalının bundan istifade ile benzer ürünler için tescil ettirdiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın, davalı vekilince temyizi üzerine karar, Dairemizin 16.12.2002 gün 2002/11339 esas, 11715 karar sayılı ilamıyla, HUMK.nun 193/3 ncü maddesinin tatbikindeki eksiklik nedeniyle, sair yönler incelenmeksizin bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yeniden yargılama sonucunda davacı markasının 556 sayılı KHK.nin 7/1 nci maddesi atfıyla Paris Sözleşmesi'nin birinci mükerrer 6. maddesi anlamında "tanınmış marka" olduğu, yurt dışı tescillerin sayısı ve tarihleri ile tarih aralıkları ile birlikte dosyada bulunan yazışma ve belgeler karşısında KEUNE markasının Türkiye'de de tanındığının kabulünün gerekeceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile TPE nezdinde davalı adına tescilli KEUNE sözcükÚşekil markasının 556 sayılı KHK.nin 42 ( a ) maddesi gereğince hükümsüz sayılmasına ve sicilden terkinine, Türkiye'de tescilli olmayan davacı markasına karşı tecavüz ve haksız rekabet sözkonusu olmayacağından sair taleplerinin reddine, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 400.00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.10 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 17.05.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6931 K. 2005/5985
T. 9.6.2005
• MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ DAVASI ( Davacının Tescil Ettirdiği Markanın İngilizce Karşılığını Davalı Şirketin Benzer Ürünler için Marka Olarak Tescil Ettirdiğinden Bahisle Marka Hakkına Tecavüz ve Haksız Rekabet Nedeniyle )
• ZAMANAŞIMI ( 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname Uyarınca Marka Hakkında Tecüvüzden Doğan Özel Hukuka İlişkin Taleplerde Borçlar Kanundaki Zamanaşımı Hükümlerinin Uygulanmasının Gerekmesi )
• KARARIN GEREKÇELİ OLMASI ( Mahkeme Kararlarının Gerekçeli Olması Zorunluluğu Karşsında Tanınmışlığın Tespiti Dışındaki Karşılık Davaya Konu Diğer Taleplerin Reddine Dair Gerekçe Gösterilmemesinin Hatalı Olması )
• EKSİK HARÇ ( Karşı Davacı Tarafından Başvurma ve Vekalet Harcının Yatırılmaması Sebebiyle Mahkemece Eksik Harcın Tamamlatılması için Karşı Davacıya Kesin Süre Verilerek Sonucuna Göre Karşılık Davaya Bakılmasının Gerekmesi )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ ( Üç Kişilik Bilirkişi Kurulu Görevlendirildiği Takdirde Bilirkişilerden Birinin Çekilmesi Halinde Üç Kişilik Yeni Bir Uzman Bilirkişi Kurulu Oluşturulmalı Bu Kurulun Raporunun Değerlendirmeye Esas Alınmasının Gerekmesi )
1086/m.388 492/m.6,27 6762/m.62
ÖZET :
Asıl davada, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 70. maddesi gereği, marka hakkına tecavüzden doğan özel hukuka ilişkin taleplerde Borçlar Kanunundaki zamanaşımı hükümlerinin uygulanması gerektiğinden, Türk Ticaret Kanununun 62. maddesinin uygulanarak davanın reddine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Karşı davacı tarafından başvurma ve vekalet harcının yatırılmaması sebebiyle mahkemece eksik harcın tamamlatılması için karşı davacıya kesin süre verilerek sonucuna göre karşılık davaya bakılması gerekirken karşılık davanın görülerek sonuçlandırılması Harçlar Kanununa aykırılık teşkil eder. Mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunluluğu karşısında, tanınmışlığın tespiti dışındaki karşılık davaya konu diğer taleplerin reddine dair gerekçe gösterilmemesi yerinde değildir.
Mahkemece, üç kişilik bilirkişi kurulu görevlendirildiği takdirde, bilirkişilerden birinin çekilmesi halinde üç kişilik yeni bir uzman bilirkişi kurulu oluşturulmalı, bu kurulun raporu değerlendirmeye esas alınarak uyuşmazlık çözümlenmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 09.03.2004 tarih ve 2001/1121-2004/109 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 07.06.2005 günde davacı avukatı M.G. ile davalı avukatı T.S. gelip temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar ARSLAN tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkilinin SÜRPRİZ markasının 1989 yılından beri bisküvi, çikolata ve benzeri ürünler için tescil ettirildiğini, davalı İtalyan şirketinin 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/b maddesine aykırı olarak benzer ürünler için daha sonraki tarihlerde SURPRISE markasını tescil ettirmesinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalı markalarındaki SURPRISE ibaresinin çıkarılmasını ve terkinini, bu markayı taşıyan davalı ürünlerinin toplatılarak imhasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın zamanaşımı ve esastan reddini savunmuş; karşılık davada ise müvekkilinin 1960'larda oluşturduğu markasının tanınmış marka statüsünde olduğunu, karşılık davacıya ait markanın bu markadan esinlenilerek oluşturulduğunu ileri sürerek; ""Sürpriz"" ibaresini taşıyan markaların hükümsüzlüğünü ve terkini ile müvekkiline ait markanın tanınmışlığının tespitini, karşılık davalının haksız marka tescilleri ile bunları kullanmasının müvekkilinin marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespitini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak, asıl davanın TTK'nın 62. maddesince öngörülen marka tescil tarihinden itibaren 5 yılı aşkın süreden sonra açılmakla davalının zamanaşımı def'inin yerinde olduğu, karşılık davacının yurtdışında önceden tescilli ve bilinen SURPRISE markasının ününden yararlanılarak karşılık davalı tarafından tescil ettirilen SÜRPRİZ ibareli markaların 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42/a ve 7/b maddeleri uyarınca terkini gerektiği, Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nın hasım gösterilmediği bir davada tanınmışlığının tespitine karar verilemeyeceği gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşılık davanın kısmen kabulü ile davalı markalarındaki SÜRPRİZ ibaresinin hükümsüzlüğüne ve marka tescillerinden terkinine, karşılık davacının diğer istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Karar, taraflar vekillerince temyiz edilmiştir.
1 )Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, tarafların aşağıdaki bentler dışında kalan ve yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 )Davalı tarafından uzatılmış cevap süresi içerisinde açılan karşılık davanın harcının yatırılmamış olması üzerine 17.10.2001 tarihli ilk oturum ara kararı ile tanınan süre içerisinde karşılık davacı tarafından sadece o tarihteki maktu yargılama harcının yatırıldığı, başvurma ve vekalet harcının yatırılmadığı, bu durum karşısında, eksik harcın tamamlatılması yönünde, karşılık davacıya kesin süre verilerek sonucuna göre karşılık davaya rüyet gereği düşünülmeden Harçlar Kanunu'nun 6 ve 27/3. maddelerine aykırı olarak karşılık davanın görülerek sonuçlandırılması doğru görülmemiş, bu yöne ilişen davacı taraf temyiz itirazı yerinde görülmüştür.
3 )Asıl davadaki istemlerden davalıya ait tescilli markaların hükümsüzlüğü ve terkini ile ilgili olarak 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 70. maddesinde belirtilen ilkeler yerine uyuşmazlığa uygulama olanağı bulunmayan TTK'nın 62. maddesindeki zamanaşımı hükmüne dayanılarak değinilen istemlerin zamanaşımından reddi ile HMUK'nın 388/3. maddesine aykırılıkta bulunulması isabetsiz olmuş, bu yöndeki davacı taraf temyiz itirazının kabulü gerekmiştir.
4 )Davalı tarafça ( 400.000.000- TL. )bilirkişi ücreti yatırıldığı gözetilmeden hüküm fıkrasının ( d )bendi ile davacıya ( 600.000.000- TL. )bilirkişi ücreti yükletilmesi doğru olmadığı gibi, kısmen reddedilen karşılık dava nedeniyle davacı ve karşılık davalı yararına maktu vekillik ücreti tayin edilmemesi de doğru bulunmamış, kararın bu yönlerden de davacı yararına bozulması gerekmiştir.
5 )Tanınmışlığın tespiti dışında kalan karşılık davaya konu diğer istemlerin reddine ilişkin hiçbir gerekçe gösterilmemesi doğru olmamış, kararın bu yön bakımından karşılık davacı yararına bozulması gerekmiştir.
6 )Mahkemece, 14.05.2003 tarihli oturumun ( 2 )nolu ara kararı ile ismen belirlenen üç bilirkişiden oluşturulan kuruldan rapor alınmasına karar verilmiş, bilirkişilerden S.Ö. 03.12.2003 tarihli dilekçeyle bilirkişilik görevinden çekilmiş, diğer iki bilirkişi tarafından düzenlenen daha önceki tarihli ( 27.10.2003 )rapor esas alınarak dava sonuçlandırılmıştır. Mahkemece, üç kişilik bilirkişi kuruluna inceleme yaptırılmasına karar verildiğine ve bilirkişilerden birinin çekilmesiyle diğer bilirkişilerce görüş bildirildiğine göre, üç kişilik yeni bir uzman bilirkişi kurulu oluşturularak alınacak raporun değerlendirmeye esas alınması gerekirken, bilirkişi incelemesine ilişkin duruşma ara kararına aykırı oluşan rapor ile yetinilerek uyuşmazlığın çözümü doğru görülmemiş, kararın bu yön bakımından da taraflar yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )nolu bentteki nedenlerle tarafların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2, 3 ve 4 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle kararın davacı, 5. bentteki nedenlerle davalı ve karşı davacı, 6 nolu bentteki nedenlerle her iki taraf yararına BOZULMASINA, takdir edilen 400.00-YTL duruşma vekillik ücretinin her bir taraftan alınarak yek diğerine verilmesine, ödedikleri temyiz peşin harcın istekleri halinde temyiz edenlere iadesine, 09.06.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/6435 K. 2005/4585
T. 3.5.2005
• GENEL KURUL KARARININ İPTALİ TALEBİ ( Davaya Konu 2001 Yılı Genel Merkez Katılım Payı Ödemelerinin Önceki Yıllar Ödemeleri İle Karşılaştırılarak Alınan Hizmete Göre Makul Bir Oranın Korunmuş Olup Olmadığının Araştırılması Gereği )
• KATILIM PAYI ÖDEMESİ ( Davaya Konu 2001 Yılı Genel Merkez Katılım Payı Ödemelerinin Önceki Yıllar Ödemeleri İle Karşılaştırılarak Alınan Hizmete Göre Makul Bir Oranın Korunmuş Olup Olmadığının Araştırılması Gereği - Genel Kurul Kararının İptali Talebi )
• MARKA HAKKI ( Davacının Kullanmadığı Marka Hakkı Kullanma Bedelinin Ödettirildiği İddiasının Araştırılması ve Hasıl Olacak Sonuç Çerçevesinde Bir Karar Verilmesi Gereği )
ÖZET : Dava, davalı şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, davaya konu 2001 yılı genel merkez katılım payı ödemelerinin önceki yıllar ödemeleri ile karşılaştırılarak, alınan hizmete göre makul bir oranın korunmuş olup, olmadığının ve davacının kullanmadığı marka hakkı kullanma bedelinin ödettirildiği iddiasının araştırılması ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 10.03.2004 tarih ve 2002/434 - 2004/133 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 03.05.2005 günde davacı avukatı Faruk Petriçli ile davalı avukatı Şahap Demirer gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekilleri, müvekkilinin davalı şirketin % 26 payına sahip olduğunu, davalı şirketin hesap ve defterleri üzerinde bağımsız dış denetim yaptırılması istemlerinin kabul edilmemesi üzerine, 22.03.2002 tarihinde yapılan olağan Genel Kurul toplantısında şirket bilançosunun ve buna bağlı gündem maddelerinin görüşülmesinin bir ay ertelenmesi talebinde bulunulduğunu, bu çerçevede genel kurulun 22.04.2002 tarihine ertelendiğini, ancak, bu ara dönemde de bağımsız dış denetim istemlerinin reddi üzerine, genel kurul maddeleri görüşülürken müvekkilince, şirketin 2001 yılı Bilanço ve Kar/Zarar hesaplarının onaylanması, yönetim ve denetim kurullarının ibra edilmesi, 2001 yılı kÖrının dağıtılması, şirket sermayesinin artırılmasına ilişkin şirket anasözleşmesinin 7 ve şirket sermayesi hisse dağılımına ilişkin 8 nci maddelerinin değiştirilmesi konularındaki şirket genel kurul kararlarına muhalif kalınıp, muhalefet şerhinin tutanaklara geçirildiğini, toplantı sonrasında müvekkilinin görevlendirdiği yetkililerce yapılan inceleme sonucunda bağımsız dış denetim isteminin yerinde olduğunun somut olarak ortaya çıktığını, 2001 yılı içerisinde Eti Gıda A.Ş.'ne "Genel Merkez Masraf Payı" adı altında ödenen KDV dahil ( 1.853.961.311.974.- ) TL.nın, Eti Gıda A.Ş. hisselerinin tamamına, davalı şirketin hakim hisselerine sahip Kanatlı ailesine ve onun şirketine yapılmış bir kar transferi olduğunu, bu durumun ticari teamüllere uygun bir mal veya hizmet alımı olarak nitelendirilemeyeceğini, kaldı ki bu hususta şirketler arasında bir sözleşmede bulunmadığını, bütün bunların müvekkilinin % 26 oranında ortak olduğu davalı şirketten hisselerinin tamamı Kanatlı ailesine ait olan Eti Gıda şirketine kar transferi yapılmak suretiyle, davalı şirketin karının ve dolayısıyla müvekkilinin temettüsünün ciddi şekilde azaltıldığını, ödenen rakamın davalı şirketin genel yönetim giderlerinin % 18'ine ve dönem kÖrının % 70'ine karşılık geldiğini, yine davalı şirketten hisselerinin tamamı Kanatlı ailesine ait olan Eti Gıda A.Ş.ne kazanç ve kaynak transferi yapıldığını, öte yandan davalı şirketin satın aldığı girdi ve ürün ödemelerinde ortalama 16-60 gün arası değişen vadelerde ödeme yaparken, Kanatlı ailesine ait muhtelif şirketlerden yaptığı mal ve hizmet alımlarının bedelini peşin ve hatta bazen avans sağlayarak yaratılan katma değerin bu şirketlere aktarıldığını, kriz koşullarında bu şirketlere finansman kolaylığı sağlandığını, öyle ki, 4,7 trilyon TL tutarlı nakliye hizmetlerinin dahi Kanatlı ailesine ait firmaya ihale edildiğini, mali sistemdeki hatalı uygulamalar sonucu şirketin daha fazla Kurumlar Vergisi ödemesine yol açılarak, müvekkili temettüsünün azaltıldığını ileri sürerek, davalı şirketin 2002 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı'nda alınan şirketin 2001 yılı Bilanço ve Kar/Zarar hesapların onaylanması, yönetim ve denetim kurullarının ibra edilmesi, şirketin 2001 yılı kÖrının dağıtılması, şirket sermayesinin artırılmasına ilişkin şirket anasözleşmesi 7 ve şirket sermayesi hisse dağılımına ilişkin 8 nci maddelerinin değiştirilmesi konusundaki şirket genel kurul kararlarının iptali ile ibra kararlarının kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı şirketin müvekkili şirkete ortak olduğu tarihten itibaren iki denetçilikten birinin, yönetim kurulu üyeliklerinden birinin kendilerine tahsis edildiğini, bu itibarla şirketin her türlü çalışmasından, mali ve ekonomik durumundan, gelir ve giderlerinden ve bunların gelir ve giderlerini gösteren belge ve faturalardan kendilerinin sürekli bilgi sahibi olduğunu, davacının bağımsız dış denetim yaptırılması talebinin genel kurulda reddedildiğini, bilançonun neden tasdik edilmemesi gerektiği konusunda maddi, fiili hukuki hiçbir sebep göstermeyip, açıklama yapmadığını, davacının erteleme talebi kabul edildikten sonra 22.04.2002 tarihide yapılan ikinci toplantıda bilanço hakkındaki itirazların açık ve net şekilde açıklanmaması nedeniyle bu hususta müzakere yapılmasının da mümkün olmadığını, 22.03.2002 tarihli genel kurulun 4. maddesinde, yönetim kurulu faaliyet raporu ve murakıp raporlarının okunup, yönetim kurulu faaliyet raporunun oybirliğiyle kabulünden sonra, davacının gündemin diğer maddelerine, özellikle yönetim kurulunun ibrasına muhalefet etme hakkının tamamen ortadan kalktığını, davacının sırf bağımsız dış denetim yaptırılması taleplerinin reddedilmesi nedeniyle, dava açmaya ve genel kurul toplantısını iptal ettirme hak ve yetkisinin bulunmadığını, davacının kendi elemanlarına yaptırdığı inceleme sonucu verilen belge ve eklerinin kabul edilemeyeceğini, davacının itiraz ettiği uygulamanın, Eti Şirketler San. ve Tic.A.Ş. ve Eti Pazarlama San. ve Tic.A:Ş. arasında taksimine ilişkin 20 yıldır süregeldiğini, davacının gerçekte TTK.nun 348 nci maddesinde öngörülen mükellefiyetlere uymama gayretinde olduğunu, davacının genel kurul kararının iptalini değil, özel murakıp tayini istemesi gerektiğini, davacı iddialarının tamamen yersiz olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, Holding ilişkisi gözönüne alındığında, yavru şirketi oluşturan davalı şirketin, belirli hizmetleri diğer kuruluşlardan almasının doğal bulunduğu, Maliye Bakanlığı'nın 33 sayılı genel tebliğinin 2 nci maddesine göre bağlı şirketlerden ARGE ve Bilgisayar Hikmetleri alınmasının mümkün olduğu, somut olayda fiili uygulamanın 20 yıldan beri yapıldığı, sevk, idare, araştırma ve benzeri konularda şirketler arası hizmet verilebileceğinin kabul edildiği, alınan hizmetin fiilen verilmediğine ilişkin bir itiraz bulunmadığı gibi, hizmetin de alındığı bu durumda onaylanan bilanço, kÖr ve zarar hesaplarının yerinde olduğu, 2001 yılı kÖrının dağıtılmasına ve şirket sermayesinin artırılmasına ilişkin kararlarda şirketi zarara sokan bir yön bulunmadığı, tüm bu hususların incelenmesi sonucu obİektif iyiniyet kurallarına aykırılığa rastlanmadığı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, davalı şirket genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Davacı vekilleri, ortağı oldukları davalı şirketinde içerisinde bulunduğu üç şirketin önemli miktardaki karının, şirket hisselerinin tamamının Kanatlı ailesi fertlerine ait olan Eti Gıda A.Ş'ne genel merkez katılım payı adı altında ödendiği, bu suretle anılan şirkete ve Kanatlı ailesine kar transferi yapıldığı, müvekkilinin temettüsünün ciddi biçimde azaltıldığını iddia etmişler, davalı ise Eti Şirketler Grubu Merkezinin grup hedeflerinin oluşturulmasından başlayarak, temel iş süreçlerinin yönetimi, koordinasyonu ve denetiminin yanı sıra, merkezi satın almaları,yeni ürün araştırma geliştirme ( Ar-Ge ) çalışmalarını, finansal yönlendirmeleri, bütçe ve maliyet uygulamalarını, yönetim ve bilgi sistemlerinin geliştirilmesini ve uygulanmasını, insan kaynakları yönetimi konularını icra ederek tüm grup şirketlerine hizmet verdiği, böylece gerçekte şirket giderlerinden tasarruf sağlandığı ve bu uygulamanın uzun süredir devam ettiğini savunmuştur.
Mahkemece, yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı şirket tarafından ödenen genel merkez katılım payı ödemelerinin yerindeliği hususunda bir araştırma yapılmadığı görülmektedir. Bilanço yapılırken yasaya, ana sözleşmeye ve obİektif iyiniyet kurallarına aykırı olmayan giderler ortaklık kazancından indirilebilir, bunların dışında bilançonun pasifinin artırılarak pay sahiplerinin kazanç payı isteme hakları ortadan kaldırılamaz veya azaltılamaz. Açıklamadan da anlaşılacağı üzere, davacı şirketin aldığı hizmet bedelini, uzun süredir uygulanan nispette ödemesinde bir usulsüzlük yok ise de, genel merkez katılım payı ödemelerinde, önceki dönemlerde yapılan ödemelerle 2001 yılında yapılan ödemeler arasında bir oran bulunması halinde 2001 yılı için yapılan ödemenin makul sayılabileceği ve alınan hizmet karşılığı olduğunun davacının kabulünde olduğu varsayılır, yoksa 2001 yılı için önceki dönemlerde yapılan genel merkez katılım payında fahiş bir artış varsa,uzun süreyle bu uygulamaya ses çıkartılmamış olması davacının 2001 yılı ödemesine karşı çıkmasına engel olamaz. Bu durumda mahkemece, davaya konu 2001 yılı genel merkez katılım payı ödemelerinin önceki yıllar ödemeleri ile karşılaştırılarak, alınan hizmete göre makul bir oranın korunmuş olup, olmadığının ve davacının kullanmadığı marka hakkı kullanma bedelinin ödettirildiği iddiasının araştırılması ve hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerektiğinden, davacı vekilinin bu yönlere ilişen temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 400.00 YTL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 03.05.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/49 K. 2004/9168
T. 4.10.2004
• MARKANIN TANINMIŞ MARKA OLDUĞUNUN TESBİTİ VE BU VASFIYLA TESCİLİ TALEBİ ( Davacının Önce Türk Patent Enstitüsü'ne Bu Taleple Başvurması Şartı )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ'NE TANINMIŞ MARKA TESCİLİ TALEBİNDE BULUNULMASININ ÖNŞART NİTELİĞİ ( Tanınmış Markanın Tescili Davası İçin )
• TANINMIŞ MARKA NİTELİĞİNİN TESBİTİ VE TESCİLİ TALEBİ ( Türk Patent Enstitüsü'ne Tanınmış Marka Tescili Başvurusu Yapılmadan Doğrudan Dava Açılamayacağı )
• HUKUKİ YARAR YOKLUĞU ( Türk Patent Enstitüsüne Tanınmış Markanın Tescili Başvurusu Yapmadan Doğrudan Tanınmış Marka Niteliğinin Tesbiti ve Tescili Davası Açılması )
ÖZET :Bir markanın tanınmışlığının tespitine hangi kurumun karar vereceği ne mevzuatımızda ne de uluslararası sözleşmelerde açık bir şekilde ifade edilmemiştir. Ancak, WİPO'nun 34. Yönetim Birliği toplantısında kabul edilen, "ortak kararın" 1 nci maddesindeki tanımlarda tanınmış markalara karar vermeye yetkili otoritelerin, markaların korunmasını sağlayan yetkili kurumlar ve mahkemeler olduğu açıklanmıştır. Ülkemiz açısından da, 554 sayılı KHK.nin 1 ve 10/3, 556 sayılı KHK.nin 7/1-ı ve 8/4. maddeleri ile taraf olduğumuz uluslararası sözleşme hükümleri dikkate alınarak davalı TPE ile mahkemelerimizin tanınmış marka tespitinde yetkili olduğunun kabulü gerekir. Uyuşmazlık konusu olayda, markanın tanınmışlığına yönelik dava, TPE doğrudan doğruya hasım gösterilerek açılmıştır. Ancak, davacının, davalı nezdinde tanınmış marka tescil başvurusu bulunmamaktadır. Ayrıca, davalı kurumun davacıya ait markaların tanınmış olmadığına yönelik kesinleşmiş olumsuz yönde nihai bir kararı da yoktur. Öte yandan, tanınmışlık talebi yönünden TPE'ye başvurmadan doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescil sistemine de uygun düşmemektedir. Markanın tanınmışlığı yönünde TPE'ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde nihai bir karar oluşmadan doğrudan açılan tespit davasında hukuki yarar yoktur. Bu durum karşısında, mahkemece, açıklanan gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bursa Asliye 1.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 24.9.2003 tarih ve 2002/365-2003/502 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili adına 25.8.1982 tarihinden itibaren tescilli "MARMARABİRLİK" markasının aynı zamanda yabancı ülkede tescilli olduğunu, ulusal ve uluslararası alanda reklam gücü yüksek, kalite sembolü haline geldiğini, markanın tescil edildiği ülkelerde tanıtım ve promosyon çalışmalarının devam ettiğini ileri sürerek, "MARMARABİRLİK" markasının tanınmış marka sayılmasının tesbitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin dava konusu olayda bir kararı olmadığından davanın husumetten reddinin gerektiği, 556 sayılı KHK nin hükümleri gereğince, yetkili mahkemenin Ankara Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, davacının markasının tanınmış olmadığı gerekçesiyle davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davalının yetki itirazının 556 sayılı KHK nin 63/1 maddesi hükmü uyarınca, davalının yetki itirazının reddine, davanın ise, kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, markanın tanınmış marka olduğunun tespiti ve tanınmış marka olarak sicile tescili istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davalı kurumu hasım göstererek "MARMARABİRLİK" ibareli markanın Özel logosunun tanınmış marka olarak tespit ve tescilini talep etmiştir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Markanın tanınmış marka olarak tespitinde hak sahibinin şüphesiz önemli menfaatleri bulunmaktadır. Zira, markanın tanınmış olarak tespit ve tescili, ilerde yapılacak muhtemel tecavüzleri önleme, karışıklığa, markanın itibarı ve şöhretinden yararlanmaya yönelik tescillere engel olma gibi sonuçlar doğuracaktır.
Bir markanın tanınmışlığının tespitine hangi kurumun karara vereceği ne mevzuatımızda ne de uluslararası sözleşmelerde de açık bir şekilde ifade edilmemiştir. Ancak, WİPO'nun 34 ncü Yönetim Birliği toplantısında kabul edilen, "ortak kararın" 1 nci maddesindeki tanımlarda tanınmış markalara karar vermeye yetkili otoritelerin, markaların korunmasını sağlayan yetkili kurumlar ve mahkemeler olduğu açıklanmıştır. Ülkemiz açısından da, 554 sayılı KHK.nin 1 ve 10/3, 556 sayılı KHK.nin 7/1-ı ve 8/4 ncü maddeleri ile taraf olduğumuz uluslar arası sözleşme hükümleri dikkate alınarak davalı TPE ile mahkemelerimizin tanınmış marka tespitinde yetkili olduğunun kabulü gerekir.
Uyuşmazlık konusu olayda, markanın tanınmışlığına yönelik dava, TPE doğrudan doğruya hasım gösterilerek açılmıştır. Ancak, davacının, davalı nezdinde tanınmış marka tescil başvurusu bulunmamaktadır. Ayrıca, davalı kurumun davacıya ait markaların tanınmış olmadığına yönelik kesinleşmiş olumsuz yönde nihai bir kararı da yoktur.
Öte yandan, tanınmışlık talebi yönünden TPE'ye başvurmadan doğrudan tescil davası yolu ile bu sonuca ulaşılmak istenilmesi markaların tescil sistemine de uygun düşmemektedir. Markanın tanınmışlığı yönünde TPE'ne başvurulup, tescil prosedürü tamamlanmadan, bu yönde nihai bir karar oluşmadan doğrudan açılan tespit davasında hukuki yarar yoktur. Bu durum karşısında, mahkemece, açıklanan gerekçeler doğrultusunda davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın BOZULMASINA, ( 2 )numaralı bentte açıklanan nedenle davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 4.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4766 K. 2004/5655
T. 20.5.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davacı Kurum Tarafından Maruf ve Meşhur Hale Getirilen Markanın Davalı Tarafından Tescil Ettirilmiş Olması )
• MARUF VE MEŞHUR HALE GETİRİLEN MARKANIN DAVALI TARAFINDAN TESCİL ETTİRİLMESİ ( Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Terkin Talebi )
• TÖMER İSMİNİN MARKA OLARAK TESCİLİ ( Markayı Maruf ve Meşhur Hale Getiren Davacının Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Terkin Talep Edebileceği )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Markayı Maruf ve Meşhur Hale Getiren Davacının Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Terkin Talep Edebileceği )
KHK-556/m.8/3
ÖZET : Davacı vekili, davalının müvekkili kuruma bağlı bir birim ve dil öğretim merkezinin kısa adı olan ve müvekkilince meşhur ve maruf hale getirilen TÖMER ibaresini 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/3 ncü maddesine aykırı olarak tescil ettirdiğini ileri sürerek, markanın hükümsüzlüğünü ve sicil kaydının terkinini talep ve dava etmiştir. Davalı, davanın reddini savunmuş; açtığı karşılık davada ise manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Davanın kabulüne ilişkin mahkeme kararı yerinde olup onanmasında herhangi bir yanlışlık yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 21.11.2002 gün ve 2001/33 - 2002/661 sayılı kararı onayan Daire'nin 19.01.2004 gün ve 2003/5520 - 2004326 sayılı kararı aleyhinde davalı ve muk. davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkili kuruma bağlı bir birim ve dil öğretim merkezinin kısa adı olan ve müvekkilince meşhur ve maruf hale getirilen TÖMER ibaresini 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/3 ncü maddesine aykırı olarak tescil ettirdiğini ileri sürerek, markanın hükümsüzlüğünü ve sicil kaydının terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuş, karşılık davada ise ( 50.000.000.000.-TL ) manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, karşılık davanın reddine ilişkin verilen karar, davalı karşılık davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemiz'ce onanmıştır.
Davalı karşılık davacı EKAV vekili, bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davalı karşılık davacı vekilinin HUMK.nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı karşılık davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442.maddesi gereğince REDDİNE, alınması gereken 20.600.000.- lira karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca, takdiren 111.405.000.-lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 20.05.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4268 K. 2005/2362
T. 10.3.2005
• TANINMIŞ MARKA HAKKINA TECAVÜZ İDDİASI ( Tanınmış Markanın Tanınmışlığından Yararlanabilecek veya İtibarını Zedeleyecek Tarzdaki Markanın Farklı Mal Kategorileri İçin Bile Olsa Tesciline Hükmedilemeyeceği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ İDDİASI ( Tanınmış Markanın Tanınmışlığından Yararlanabilecek veya İtibarını Zedeleyecek Tarzdaki Markanın Farklı Mal Kategorileri İçin Bile Olsa Tesciline Hükmedilemeyeceği )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Tanınmış Marka Hakkına Tecavüz İddiasına Dayalı Marka Terkini Davasında )
ÖZET : Davacı taraf, davalının tescil başvurusuna itirazında markaların benzerliğine ve kendi markalarının tanınmışlığına dayanmıştır. Dava dilekçesinde açıkça "ÜLKER" markasının toplumda tanınmış olduğu ve 556 sayılı KHK'nın 8/2 maddesi gereğince davalının tescilini istediği "ÜLKEM" ibaresinin, tanınmışlıktan yararlanmayı hedeflediğini belirtmiştir. 556 sayılı KHK'nın 8/2. maddesine göre tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, marka sahiplerinin itirazı üzerine farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusunun reddi gerekmektedir. Öte yandan, 556 sayılı KHK'nin 71. maddesine göre kararnamede öngörülen davalarda görevli mahkeme ihtisas mahkemeleridir. Görev hususu Kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağından, mahkemece bu husus da değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 4. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 04.04.2001 tarih ve 2000/945 - 2001/363 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 08.03.2005 günde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu gelip, davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Ülker" lider markasının çok tanınmış markası olduğunu, davalı şirketin bu tanınmışlıktan yararlanmak amacıyla diğer davalı Enstitü nazarında "ÜLKEM" esas unsurunu taşıyan markayı 3- 5- 20. sınıf emtialar için tescil başvurusunda bulunduğunu, anılan başvurunun ilanı üzerine müvekkilince itiraz edildiğini, itirazın nihai olarak Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddedildiğini, oysa tescil için başvurusu yapılan markadaki "ÜLKEM" esas unsurunu taşıyan ibarenin müvekkilinin çok tanınmış markası olan "ÜLKER" ibaresi ile vasat tüketici nazarında karışıklığa neden olacağını, bu durumun 556 sayılı KHK'nın 8/b maddesinin ikinci bölümünde yer alan düzenlemeye ve 7/b-1 maddelerine aykırı olması nedeniyle tescil işlemlerinin iptali gerektiğini ileri sürerek, davalı Enstitü'nün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ile diğer davalının tescil başvurusunda yer alan "ÜLKEM" ibaresinin markadan çıkarılmasına/terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Enstitü Başkanlığı vekili, diğer davalının tescil başvurusunda bulunduğu markanın "Şekil+ÜİS ÜLKEM" ibarelerinden oluştuğunu ve davacının markası ile farklı olduğunu, bu nedenle davacının itirazının reddedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı şirket temsilcisi, her iki şirketin faaliyet alanlarının farklı olduğunu, davacını tanınmış markası ile müvekkilinin tescil başvurusunda bulunduğu markanın farklı anlamları bulunduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, 556 sayılı KHK'nin 7/b maddesinde aynı veya aynı türdeki mal ve hizmetler ile ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescili için başvurusu yapılmış bir markanın varlığının ve ayrıca markaların ayırt edilemeyecek kadar aynı olmasının tescil açısından ret nedeni olarak gösterildiğini, somut olayda ise davacının markasının gıda maddeleri için tescilli davalının ise zirai ilaçlar için tescil başvurusunun olduğu, öte yandan davacının markasının "ÜLKER" davalının tescil isteminde bulunduğu markasının ise "Şekil+ÜİS ÜLKEM" kelimelerinden oluştuğu, her iki markanın aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzer olmadıkları, 7/1 maddesinin ise tanınmış marka ile aynı ya da benzer mallar için tescili yasaklandığından somut olayda uygulama olanağı bulunmadığı, 8/b maddesinde öngörülen her iki markanın da karıştırılma olasılığının söz konusu olmadığı, davalının tescil başvurusunun "Şekil+ÜİS" ibarelerinin de karıştırılma olasılığını ortadan kaldırıldığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak, davacı taraf, davalının tescil başvurusuna itirazında markaların benzerliğine ve kendi markalarının tanınmışlığına dayanmıştır. Dava dilekçesinde açıkça "ÜLKER" markasının toplumda tanınmış olduğu ve 556 sayılı KHK'nın 8/2 maddesi gereğince davalının tescilini istediği "ÜLKEM" ibaresinin, tanınmışlıktan yararlanmayı hedeflediğini belirtmiştir.
556 sayılı KHK'nın 8/2. maddesine göre tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın toplumda ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği veya tescil için başvurusu yapılmış markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceği durumda, marka sahiplerinin itirazı üzerine farklı mal ve hizmetlerde kullanılacak olsa bile, sonraki markanın tescil başvurusunun reddi gerekmektedir.
Anılan yasal düzenleme çerçevesinde toplumda tanınmışlık düzeyinin davacı yanca kanıtlanması gerekmektedir. Mahkemenin toplumda tanınmışlığın tespitinde esas alınması gereken kriterler Kanun Hükmünde Kararname de belirtilmemiş olmasına rağmen 1999 tarihli "WIPO Ortak Tavsiye Kararları" adı altındaki ölçütlerden yararlanılmalıdır. Bu ölçütler kısaca;
a ) Toplumun ilgili kesiminde markanın tanınma derecesi
b ) Markanın kullanıldığı coğrafi alan, kullanım süresi ve yoğunluğu
c ) Marka promosyonlarının hedef aldığı alan, promosyon süresi ve yoğunluğu
d ) Markanın tesciller veya tescil başvuruları ile korunduğu coğrafi alanın büyüklüğü
e ) Markanın resmi makamlarca tanınmışlığına delalet eden karar ve uygulamaları
f ) Markanın ekonomik değeridir. Bu ölçütlere uygunluğun belirlenmesi açısından teknik bilirkişi incelemesi yapılması gerekmektedir. O halde mahkemece, bu kapsamda bir araştırma yapılmaksızın eksik inceleme sonucu hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.
3- 556 sayılı KHK'nin 71. maddesine göre kararnamede öngörülen davalarda görevli mahkeme ihtisas mahkemeleridir. Görev hususu Kamu düzeni ile ilgili olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağından, 20.11.2003 tarih ve 537 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kararı gereğince mahkemece görev hususunun değerlendirilmesi açısından da kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, 2 ve 3 nolu bentlerde açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, takdir edilen 400,00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 10.03.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/3533 K. 2004/13015
T. 29.12.2004
• "ÇAY KEYFİ" İBARESİNİN MARKA OLARAK TESCİLİ TALEBİ ( Emtiayla Özdeşleşen ve Emtiadan Bağımsızlaşmayan İbarenin Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Mutlak Red Nedeni Niteliği )
• MARKA TESCİLİ TALEBİNİN MUTLAK NEDENLERLE REDDİ ( "Çay Keyfi" İbaresinin Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Emtiayla Özdeşleşen ve Emtiadan Bağımsızlaşamayan İbare Niteliği )
• EMTİAYLA ÖZDEŞLEŞEN VE EMTİADAN BAĞIMSIZLAŞAMAYAN İBARE NİTELİĞİ ( "Çay Keyfi" İbaresinin Marka Olarak Tescili Talebinin Reddi Gereği - Mutlak Red Nedeni Niteliği )
KHK-556/m.7/a-c-f, 50, 51, 52, 53
ÖZET :Dava "Çay Keyfi" ibaresini mal listesinin 29, 30 ve 32. sınıflarda yer alan emtialar için marka olarak tescili isteminin Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nca ve itirazı üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddolunması nedeniyle Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptaline ve ibarenin tesciline karar verilmesi talebidir. Mal listesinin 30. sınıf emtiaların 30/11. sırada yer alan emtiaların bünyelerinde bulunan tanen, cafein, teobramin vs. maddelerin uyarıcı, dinçlik ve canlılık verici özellikleri itibariyle keyif verici içeceklerden olabilmesi veya bu emtiaları içmek amacıyla keyifli bir ortam yaratılmasında önemli katkıları bulunması gibi nedenlerle "çay keyfi" ibaresinin bu emtiaların niteliklerini ve özelliklerini belirtmesi ve emtialarla özdeşleşmesi ve ibarenin tescili istenen emtialardan bağımsızlaşmaması karşısında istemde 7/c kapsamındaki mutlak red nedenlerinin gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 24.09.2003 tarih ve 2002/123-2003/505 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin kullandığı "Çay Keyfi" markasının, 29, 30 ve 32 nci sınıflarda yer alan ürünlerde tescili için yaptığı başvurunun, davalın en son, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/a, c, f bent hükümleri gereğince reddine karar verildiğini, oysa bu hükümlerde yazılı koşulların oluşmadığını ileri sürerek, red kararının iptaline, markanın tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının itirazının reddi kararının doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi kurulu raporuna göre, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı vekili, "Çay Keyfi" ibaresini mal listesinin 29, 30 ve 32 nci sınıflarda yer alan emtialar için marka olarak tescili isteminin Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nca ve itirazı üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/a, c ve f bentlerine dayanılarak reddolunması nedeniyle Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptalini ve tesciline karar verilmesini dava etmiştir.
Davacının tescilini istediği "Çay Keyfi" ibaresinin mal listesinin 29, ( 11 sırası ayrık olmak üzere )30 ve 32 ncu sınıftaki emtialar için marka olarak tescilinde 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/a, c ve f bentleri bakımından mutlak red nedeni bahse konu olmadığından mahkeme kararının bu yönlerine ilişen davalı vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Mal listesinin 30 ncu sınıf emtiaların 30.11 nci sırasında yer alan; bitki yapraklarından elde edilen çaylar, buzlu çaylar, ada çayı, ıhlamur gibi emtialar için "çay keyfi" ibaresinin tescili yolundaki davacı istemini reddeden Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali yolundaki mahkeme kararının incelenmesinde aynı sonuca varmak mümkün değildir. 30/11 nci sırada yer alan emtiaların bünyelerinde bulunan tanen, cafein, teobramin vs. maddelerin uyarıcı, dinçlik ve canlılık verici özellikleri itibariyle keyf verici içeceklerden olabilmesi veya bu emtiaları içmek amacıyla keyifli bir ortam yaratılmasında önemli katkıları bulunması gibi nedenlerle "çay keyfi" ibaresinin bu emtiaların niteliklerini ve özelliklerini belirtmesi ve emtialarla özdeşleşmesi ve ibarenin tescili istenen emtialardan bağımsızlaşmaması karşısında istemde 7/c kapsamındaki mutlak red nedenlerinin gerçekleştiğinin kabulü gerekir.
Değinilen nedenlerden dolayı, yerel mahkemece mal listesinin 30/11 nci sırada yer alan emtialar için Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali isteminin reddine, sair istemlerinin kabulüne karar verilmek gerekirken tamamının iptaline karar verilmesi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesine aykırı olduğundan bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 29.12.2004 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ürettiği, 29, 30 ve 32 sınıfa dahil mallar için ÇAY KEYFİ sözcüklerinden oluşan deyimin marka olarak tescilini istemiş, davanın kabulüne dair hüküm, dairemizin çoğunluk kararı ile "30. sınıfın 11. sırasında sayılan" Bitkilerden elde edilen çaylar, Buzlu Çaylar, Adaçayı ve Ihlamur" emtiaları ile ilgili olarak davanın reddine karar verilmesini gerektiği nedeniyle bozulmuştur.
Bozma kararında: ÇAY KEYFİ sözcüklerinden oluşan markanın 556 sayılı KHK.nin 7/1-a maddesi gereğince 30 ncu sınıfın 11. sırasında yazılı mallar ile özdeş ve bağımsızlaşmamış, keza aynı KHK.nun 7/1-c ve f maddelerine göre de malların nitelik ve özelliğini belirten bu bakımdan da marka olarak tescili mümkün olmayan kelimeler olduğu sonucuna varılmıştır.
ÇAY KEYFİ: Çay ismi ve keyif sıfatından oluşmuş, insan yaşamındaki hazzı tanımlayan bir deyim bir tamlamadır. Bu tanım ne bitkilerden elde edilen içecek olan çayın ismidir, ne de yalnızca keyif sıfatını ifade eder. Çay keyfi oluştuğu iki kelimeden ayrı manevi bir tatmini tanımlayan bir kavramdır. Münhasıran çay veya yalnızca keyif sözcükleri gibi emtia ile özdeşleşme durumu olmadığı gibi, marka için gerekli ayırıcılık özelliği de mevcuttur. 7/1-a madde kapsamına girmez.
ÇAY KEYFİ kavramı varlıkların hallerini, durumlarını nasıl ve nice olduklarını bildiren bir sıfat olmayıp bir hazzı ifade eden tanım olduğu için, iyi çay, güzel çay, siyah çay, kaliteli çay, bir çay gibi emtiaya yönelik nitelik ve özellik belirtmemektedir. Bu bakımdan da isteminin 7/1-c ve f maddelerinde yazılı nedenlerle de tescil yasağına tabi tutulmaması gerekir.
İzah edilen nedenlerle davacı markasının diğer sınıflar yanında 30. sınıfın 11. sırasında yazılı emtia içinde tescilini hükme bağlayan yerel mahkeme kararının tümüyle onanması görüşündeyim.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/2044 K. 2004/11245
T. 22.11.2004
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ DAVASI ( Davalıya Ait Markanın Kullanım Şekli ve Ambalajının Aynı Olduğundan Bahisle )
• TESCİLLİ MARKA ( Tescil Tarihi ile Dava Tarihi Arasında Beş Yıllık Süre Dolmadığından ve Davalının Tescil Tarihinden Sonra Üretim Yaptığı Sabit Oluğundan Açılan Markanın Hükümsüzlüğü Davasının Reddinin Gerekmesi )
• MARKA KULLANMA SÜRESİ ( Tescil Tarihinden İtibaren Beş Yıl İçinde Kullanılmasının Gerekmesi )
• MARKALAR ARASINDA BENZERLİK ( Bu Nedenle Açılan Hükümsüzlük Davasında Mahkemece Tescil Tarihinden İtibaren Beş Yıl Süreyle Kullanılmadığı Gerekçesiyle Markanın İptaline Karar Verilememesi )
ÖZET : Davalının markasını tescil ettirerek korumanın başladığı 07.10.1997 tarihi ile davanın açıldığı 09.04.2002 tarihi arasında 5 yıllık süre dolmadığı gibi, esasen davacı vekili dava ve diğer dilekçelerinde, davalının davadan önce 2000 yılının 8 nci ayında piyasaya mal sürdüğünü iddia etmiş, davalının üretim veya satış yeri adresini bildirmiş, davalı ürününün ambalajının bir fotoğrafına da bu dilekçelerde dayanmış ve dosyaya da ibraz etmiştir. Bu durumda, gerekçede dayanılan yasa maddesi koşullarının oluşmadığı esasen davacı iddiası ile dahi sabit ve davacı bu madde hükmüne hiç dayanmamış iken, davayı sadece bu çerçevede ele alan mahkemenin vardığı bu sonuç, isabetli değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Çaycuma Asliye 1.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 01.10.2003 tarih ve 2002/210-2003/683 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 14.01.1988 yılından beri tescilli "GÖKÇE" markasını ürettiği ayçiçek yağı için kullandığını, davalı şirketin ise "GÖĞCEN" markalı yağları 2000 yılı 8 nci ayında piyasaya sürdüğünü, yaptıkları araştırma sonucunda davalının 07.10.1997 tarihinden geçerli marka tescil belgesi aldığını 29.03.2002 tarihinde öğrendiklerini, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/6 ncı maddesi hükmüne uyan davalı tescilinin iptali gerektiğini, kullanım şekli ve ambalajının müvekkili ile aynı olduğunu, davalının tescilli markasını kullanmaması ve üretim yapmamasının tescilin kötüniyetli olduğunu da gösterdiğini ileri sürerek, davalının 189008 nolu marka tescilinin iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, markalar arasında benzerlik bulunmadığını, müvekkilinin henüz üretim yapmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, dosya kapsamına ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davalının, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 14 ncü maddesinde markayı kullanma halleri olarak sayılan herhangi bir kanıt sunmadığı, aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42/c bendi koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, davalının tescil ettirdiği markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 42/c bendi yollaması ile aynı Kararname'nin 14 ncü maddesi hükmü koşullarının, davalı vekilinin davaya 16.09.2002 tarihli yanıt dilekçesinde müvekkilinin mal üretimi yapmadığını savunması ve 5 yıllık sürenin bu tarih itibariyle yargılama sırasında dolması karşısında, davacı lehine oluştuğu görüşünü bildiren bilirkişi kurulu raporuna itibar edilerek, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Oysa, davalının markasını tescil ettirerek korumanın başladığı 07.10.1997 tarihi ile davanın açıldığı 09.04.2002 tarihi arasında 5 yıllık süre dolmadığı gibi, esasen davacı vekili dava dilekçesinde ve 25.09.2002 havale tarihli dilekçesinde, davalının davadan önce 2000 yılının 8 nci ayında piyasaya mal sürdüğünü iddia etmiş, davalının üretim veya satış yeri adresini bildirmiş, davalı ürününün ambalajının bir fotoğrafına da bu dilekçelerde dayanmış ve dosyaya da ibraz etmiştir. Bu durumda, gerekçede dayanılan yasa maddesi koşullarının oluşmadığı esasen davacı iddiası ile dahi sabit ve davacı bu madde hükmüne hiç dayanmamış iken, davayı sadece bu çerçevede ele alan mahkemenin vardığı bu sonuç, isabetli değildir.
Bu durumda, mahkemece, dava dilekçesinde aynı Kararname'nin dayanılan 7/b bendine atıf yapan 42/a bendine ilişkin hükümsüzlük nedeni üzerinde durularak, iddia ve savunmanın bu çerçevede değerlendirilmesi, bilirkişi kurulu raporunda bu maddeye ilişkin bildirilen görüşün tartışılması, davalı vekilinin rapora itirazının da karşılanarak, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, bu yönlerden eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
2- Bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davalı yararına BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenle diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/1528 K. 2004/10568
T. 1.11.2004
• TESCİLLİ TİCARET ÜNVANI VE MARKA ( Davacıya Ait Ticaret Sicil Dosyası Getirtilerek Davacı Tarafın Ticaret Unvanı Konusundaki Talebi Üzerinde Durulması Gereği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davacıya Ait Ticaret Sicil Dosyası Getirtilerek Davacının Ticaret Unvanını Tescil Ettirip Kullandığı Tespit Edilmiş İse de Davalı ve Davacı Tarafın Ticaret Unvanı Konusundaki Talebi Üzerinde Durularak Sunulan Delillerin İncelenmesi Gereği )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ VE MEN DAVASI ( Davacıya Ait Ticaret Sicil Dosyası Getirtilerek Davacı Tarafın Ticaret Unvanı Konusundaki Talebi Üzerinde Durulması Gereği )
6762/m. 56
ÖZET : Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyet raporunda iddiaların, tarafların sicil dosyaları getirtildikten sonra incelenebileceği belirtilmiştir. Mahkemece, davacıya ait ticaret sicil dosyası getirtilerek davacının 14.06.1982 tarihinden itibaren ticaret unvanını tescil ettirip kullandığı tespit edilmiş ise de, davalı ve davacı tarafın ticaret unvanı konusundaki talebi üzerinde durularak bu hususta sunulan deliller incelenmeden karar verilmesi doğru olmamıştır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 21.10.2003 tarih ve 2003/373-2003/503 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerine ait ve tescilli "Diamond" ve "Diamond Mücevherat" markalarının aynı zamanda işletme adı olarak da kullanıldığını, davalının da aynı ünvanı ve markayı kullanmasının TTK.nun 56 ncı maddesi anlamında haksız rekabet ve 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61 ve 9 ncu maddesi anlamında müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkile ettiğini ileri sürerek, davalının eylemlerinin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitini ve önlenmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin "Süha Bedestenci Diamondland" tescilli markasını ve ticaret ünvanını kullandığını, davacı marka ve ticaret ünvanıyla müvekkilinin kullandığı ibarelerin birbirinden tamamen farklı olup tüketiciyi yanıltma ihtimalinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalının kendi tescilli markasını kullandığı, bu haliyle davacının markasına herhangi bir tecavüzün sözkonusu olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve markaların tescilli oldukları süre içindeki kullanımlarının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile sağlanan koruma kapsamında olup tescilli bir markanın haksız kullanımından söz edilemeyeceğine, markaların hükümsüzlüğü yolunda alınacak kararlar ile sicilden terkinleri sağlandıktan sonra korumaların kalkacak ve bu tarihten itibaren kullanımlarının haksız rekabet oluşturduğunun ileri sürülebilecek olmasına, davacılar vekili tarafından sunulan dava dilekçesi ile davalı markasının sicilden terkini ve hükümsüzlüğünün tespiti hakkında herhangi bir talepte bulunulmamış olmasına göre, davacılar vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Ancak, dava dilekçesi ile davalının marka hakkına tecavüz eylemlerinden başka davacı tarafa ait ticaret ünvanının aynısını kullanmak suretiyle TTK.nun 56 ncı maddesi anlamında haksız rekabet oluşturan eylemlerde bulunduğu ileri sürülerek davalının haksız rekabetinin tespit ve önlenmesi de talep edilmiştir.
Mahkemece görüşüne başvurulan bilirkişi heyet raporunda dahi bu konudaki iddiaların, tarafların sicil dosyaları getirtildikten sonra incelenebileceği belirtilmiştir. Mahkemece, davacıya ait ticaret sicil dosyası getirtilerek davacının 14.06.1982 tarihinden itibaren ticaret unvanını tescil ettirip kullandığı tespit edilmiş ise de, davalı hakkında hiçbir inceleme yapılmamıştır. O halde mahkemece, davacı tarafın ticaret unvanı konusundaki talebi üzerinde durularak bu hususta sunulan delillerin incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, unvan konusundaki talep hakkında hiçbir karar verilmemesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 01.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10683 K. 2005/9381
T. 6.10.2005
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Aynı Üründe Kullanılacak Olmaları Çoğu Kez Aynı veya Birbirine Yakın Satış Noktalarında ve Aynı Raflarda Pazarlanacak Bulunmaları ve Satış Fiyatlarının Birbirine Yakın Olmaları Nedeniyle Kabulü Gereği )
• MARKANIN KARIŞIKLIĞA NEDEN OLMASI ( Markalardaki Esaslı Unsurların Bebek Başı Resmi ve Bebe Kelimesi Olması Nedeniyle - Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verileceği )
ÖZET : Markaların aynı üründe kullanılacak olmaları, çoğu kez aynı veya birbirine yakın satış noktalarında ve aynı raflarda pazarlanacak bulunmaları, satış fiyatlarının birbirine yakın olmaları, tüketici kitlesi profili ve davranış biçimleri ele alındığında markalardaki esaslı unsurların bebek başı resmi ve bebe kelimesi olması nedeniyle karışıklığa neden olacağı, bu nedenle KHK.nin 8/1-b anlamında tescil engelinin bulunduğu, bu durumda ayrıca KHK.nun 7/1-i ve 8/4. maddelerine göre araştırma yapılmasına gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kabulüne Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararlarının iptali ve davalı şirket markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesi isabetli görülmüştür.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 05.06.2004 tarih ve 2004/556-2004/127 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 04.10.2005 günde davacılar avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalılar Bifa Bis. Gıda San. A.Ş. avukatı İlhan Orduoğlu gelip, tebligata rağmen davalı TPE avukatı gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinin marka ve lisans sahibi olduğu ve davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde tescil edilmiş "BEBE BİSKÜVİ", "ÜLKER SÜTLÜ BEBEÚambalaİ şekli" "ÜLKER BEBEÚBebek resmiÚambalaİ şekli" markaları bulunduğunu, davalı şirketin "BİFA bebe Bisküvisi" ibaresi ile "Bebek resminden oluşan ambalaİ şekli"ni esas unsur olarak ihtiva eden ve 30 ncu sınıfa giren "Bebek Bisküvisi" emtiasında kullanılmak üzere iki adet marka tescil başvurusunda bulunduğunu, başvuruya konu markaların, müvekkillerinin markası ile iltibas oluşturacak nitelikte olduğunu ve toplumda tanınmışlık düzeyi dikkate alındığında haksız bir yarar sağlanabileceği, markanın itibarına zarar verilebileceği, markanın ayırdedici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabileceğini, bu hususlarda davalı Enstitü nezdinde yapılan itirazların sonuç vermediğini ileri sürerek, itirazın nihai olarak reddine ilişkin Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ve davalı şirket markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesini istemiştir.
Davalı Enstitü Başkanlığı vekili, diğer davalının tescil başvurusunda yer alan "BEBE" ibaresinin marka olmaktan ziyade markanın kullanılacağı ürünleri gösteren bir ibare olduğunu, aynı ibarenin davacının markasından bulunmasının ayırdedici bir karakter ile birlikte kullanılması durumunda iltibas oluşturmayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Bifa Bisküvi Gıda A.Ş. vekili, tarafların markalarında "ÜLKER" ve "BİFA" ibarelerinin ayırdedici unsur olarak kullanıldığını, diğer ibarelerin ise genel kullanıma açık ibareler olması nedeniyle marka olarak değerlendirilemeyeceğini, kaldı ki diğer ibareler açısından da farklılık bulunduğunu, bebek resimleri ile ambalaİlardaki şekillerinde farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, dava konusu markalar bir bütün olarak da alındığında tüketiciler nezdinde bırakacakları genel izlenimin esaslı unsurlarının aynı şekilde "bebe" ibaresi ile "bebek başı resmi" oldukları, ancak markaların bire bir aynı olmadığı, ayrıca oluşturulan kompozisyonlara davacının tanınmış markaları olan "ÜLKER" ibaresinin, davalı markalarının ise "BİFA" ibaresinin eklenmiş olması ve unvan kompozisyonlarının farklı düşünülmesi nedeniyle 556 sayılı KHK.nin 7/1-b anlamında birebir aynılık veya ayırdedilmeyecek kadar aynılık olmadığı, buna karşın markaların aynı üründe kullanılacak olmaları, çoğu kez aynı veya birbirine yakın satış noktalarında ve aynı raflarda pazarlanacak bulunmaları, satış fiyatlarının birbirine yakın olmaları, tüketici kitlesi profili ve davranış biçimleri ele alındığında markalardaki esaslı unsurların bebek başı resmi ve bebe kelimesi olması nedeniyle karışıklığa neden olacağı, bu nedenle KHK.nin 8/1-b anlamında tescil engelinin bulunduğu, bu durumda ayrıca KHK.nun 7/1-i ve 8/4. maddelerine göre araştırma yapılmasına gerek görülmediği gerekçesiyle davanın kabulüne Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararlarının iptali ve davalı şirket markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılar vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalılar vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 400.00 YTL. duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, alınmadığı anlaşılan 11.20 YTL. temyiz ilam harcın temyiz eden davalı Bifa Bisküvi ve Gıda San. A.Ş. den alınmasına, aşağıda yazılı bakiye 1.10 YTL. temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 06.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10613 K. 2005/9178
T. 4.10.2005
• MARKA BAŞVURUSUNUN İPTALİ ( Bisküvi Çikolata ve Şekerleme Emtialarını Kapsayan "ÇOKONAT" İbareli Marka ile ÇOKOTAT İbareli Markanın Alıcıları Yanılttığı - Davalı Şirketin Marka Başvurusunun Davalı Enstitü Tarafından Reddi Gereği )
• YANILTICI VE BENZE MARKA ( Bisküvi Çikolata ve Şekerleme Emtialarını Kapsayan "ÇOKONAT" İbareli Marka ile ÇOKOTAT İbareli Marka - Davalı Şirketin Marka Başvurusunun Davalı Enstitü Tarafından Reddi Gereği )
• TANINMIŞ MARKA ( Bisküvi Çikolata ve Şekerleme Emtialarını Kapsayan "ÇOKONAT" İbareli Marka - Tescili İstenen ÇOKOTAT İbareli Markanın Söyleniş Bakımından Benzer Olduğu/Marka Başvurusunun Reddi Gereği )
ÖZET : Davanın bisküvi, çikolata ve şekerleme emtialarını kapsayan "ÇOKONAT" ibareli 136962 sayılı markasının TPE. tarafından tanınmış marka olarak kabul edilerek ilan edildiği, davacının itirazına dayanak yaptığı 95642 sayılı ÇOKOTAT ibareli markasının da bisküvi, çikolata, sakız, şekerleme emtialarını kapsar biçimde tescilli olduğu, davacı markaları ile davalının tescilini istediği markanın söyleniş bakımından benzer olduğu, ürünlerin nitelikleri itibariyle aynı tezgahlarda satıldıkları düşünüldüğünde görsel açıdan da birbirlerini çağrıştırmak suretiyle alıcıları yanıltacak düzeyde benzer olduğu, 556 sayılı K.H.K.'nin 8/ı- ( b ) ve 7/ı- ( ı ) maddeleri gereğince, davalı şirketin marka başvurusunun davalı Enstitü tarafından reddedilmesi gerekirken kabul edildiği gerekçesiyle, TPE. YİDK. tarafından verilen 10.10.2003 tarih ve M-1689 sayılı kararın iptaline, dava konusu marka başvurusu henüz tescil edilmemiş olduğundan bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 15.06.2004 tarih ve 2003/111-2004/129 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 04.10.2005 gününde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu gelip, davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı Ülker A.Ş.'den devir aldığı "ÇOKONAT" ve "ÜLKER ÇOKOTAT" ibareli tescilli markaların sahibi olduğunu, davalı limited şirketin 30.sınıfa giren bir kısım emtialarda kullanılmak üzere "ÇOKTAT" ibaresinin marka olarak tescili için yaptığı başvuruya karşı müvekkilince yapılan itirazların reddedildiğini ileri sürerek, davalı Enstitü'nün10.10.2003 gün ve M-1689 sayılı kararının iptaline, marka başvurusunun tescile bağlanması halinde markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, marka tescil başvurusuna yapılan 4 ayrı itiraz sonucu 30.sınıftaki bir kısım emtiaların başvurudan çıkartıldığını, kalan emtialar yönünden ise bir karışıklığın söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı vekili, müvekkilinin "Albey ÇOKTAT" markalı gofret ürettiğini, müvekkilinin markasının Türkçe olup, mamulün çok tatlı olduğunu ifade etmek üzere bu seçimin yapıldığını, benzerlik ve iltibas olamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, davanın bisküvi, çikolata ve şekerleme emtialarını kapsayan "ÇOKONAT" ibareli 136962 sayılı markasının TPE. tarafından tanınmış marka olarak kabul edilerek ilan edildiği, davacının itirazına dayanak yaptığı 95642 sayılı ÇOKOTAT ibareli markasının da bisküvi, çikolata, sakız, şekerleme emtialarını kapsar biçimde tescili olduğu, davacı markaları ile davalının tescilini istediği markanın söyleniş bakımından benzer olduğu, ürünlerin nitelikleri itibariyle aynı tezgahlarda satıldıkları düşünüldüğünde görsel açıdan da birbirlerini çağrıştırmak suretiyle alıcıları yanıltacak düzeyde benzer olduğu, 556 sayılı K.H.K.'nin 8/ı- ( b ) ve 7/ı- ( ı ) maddeleri gereğince, davalı şirketin marka başvurusunun davalı Enstitü tarafından reddedilmesi gerekirken kabul edildiği gerekçesiyle, TPE. YİDK. tarafından verilen 10.10.2003 tarih ve M-1689 sayılı kararın iptaline, dava konusu marka başvurusu henüz tescil edilmemiş olduğundan bu konuda bir karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı TPE. vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı TPE. vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 400.00.-YTL duruşma vekillik ücretinin davalı TPE.'den alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.10.-YTL temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04.10.2005 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/991 K. 2003/6688
T. 23.6.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Yetkili Mahkeme - Davacıya Ait Marka ve Logonun Davalı Tarafından Endüstriyel Tasarım Olarak Tescil Ettirilmiş Olması Nedeniyle )
• YETKİLİ MAHKEME ( Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi Davasında - Marka Hakkı Sahibinin Markasının Endüstriyel Tasarım Olarak Tescil Ettirilmiş Olması )
• ENDÜSTRİYEL TASARIM TESCİLİNİN İPTALİ TALEBİ ( Davacıya Ait Markanın Davalı Tarafından Endüstriyel Tasarım Olarak Tescil Ettirilmiş Olması - Yetkili Mahkeme )
KHK-556/m.63/1
ÖZET : Dava, davacıya ait markanın davalı tarafından endüstriyel tasarım olarak kullanılması nedeniyle davalıya ait tescilin hükümsüzlüğü ve terkinine karar verilmesi istemine ilişkindir. Davacı, davalı eyleminin kendisine ait tescilli marka hakkına tecavüz teşkil ettiği iddiası ile işbu davayı açtığına göre, yetkili mahkemenin de davacı iddiası kapsamında belirlenmesi gerekir. Başka bir deyişle, yetkili mahkemenin 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre değil, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre tespit edilmesi gerekir. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 63/1 nci maddesi hükmüne göre, marka sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgahının olduğu veya suçun işlendiği veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemedir. Aynı maddenin son fıkrasında ise, birden fazla mahkemenin yetkili olduğu durumda, ilk davanın açıldığı mahkemenin yetkili mahkeme olduğu belirtilmiştir. Dava konusu olayda ise, davacı kendi marka hakkına dayanarak, kendi ikametgahının bulunduğu yerde işbu davayı açtığına göre, mahkemece, davalı tarafın yetki itirazının reddi ile işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davayı yetki yönünden reddetmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 4.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 17.10.2002 tarih ve 2002/1430 - 2002/581 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 12.12.2001 tarihinde kurulan müvekkili şirketin 02.02.2001 tarihinde tescil edilen "P..." kelimesi ve at logosundan oluşan markanın sahibi olduğunu, kötüniyetli davranan davalının da "P..." kelimesi ve at resmini endüstriyel tasarımında ( kutu ambalajında ) kullandığı ve 02.03.2001 tarihinde tescil belgesi aldığını ileri sürerek, davacıya ait markanın davalı tarafından endüstriyel tasarımında kullanılmasının engellenmesine, davalı adına olan tescilin hükümsüzlüğü ve terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ikametgahının Torbalı olması nedeniyle, Torbalı Mahkemeleri'nin yetkili olduğunu savunarak, yetki yönünden davanın reddini istemiştir.
Mahkemece dosya kapsamına göre, dava konusu olayda yetkili mahkemenin davalının ikametgahı mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle, dava dilekçesinin yetki yönünden reddine, talep halinde dosyanın Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacıya ait markanın davalı tarafından endüstriyel tasarım olarak kullanılması nedeniyle davalıya ait tescilin hükümsüzlüğü ve terkinine karar verilmesi istemine ilişkindir. Davacı, davalı eyleminin kendisine ait tescilli marka hakkına tecavüz teşkil ettiği iddiası ile işbu davayı açtığına göre, yetkili mahkemenin de davacı iddiası kapsamında belirlenmesi gerekir. Başka bir deyişle, yetkili mahkemenin 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre değil, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine göre tespit edilmesi gerekir. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 63/1 nci maddesi hükmüne göre, marka sahibi tarafından, üçüncü kişiler aleyhine açılacak hukuk davalarında yetkili mahkeme, davacının ikametgahının olduğu veya suçun işlendiği veya tecavüz fiilinin etkilerinin görüldüğü yerdeki mahkemedir. Aynı maddenin son fıkrasında ise, birden fazla mahkemenin yetkili olduğu durumda, ilk davanın açıldığı mahkemenin yetkili mahkeme olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu olayda ise, davacı kendi marka hakkına dayanarak, kendi ikametgahının bulunduğu yerde işbu davayı açtığına göre, mahkemece, davalı tarafın yetki itirazının reddi ile işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davayı yetki yönünden reddetmesi doğru görülmemiş, kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.06.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/5456 K. 2003/5402
T. 23.5.2003
• MARKA TERKİNİ DAVASI ( Davalı Şirket Markalarıyla İltibas Teşkil Eden Emtialar Bakımından Markanın İptaline Karar Verilmesi Gereği )
• İLTİBAS ( Marka Terkini Davası - İltibas teşkil Eden Markaların Terkini Gereği )
ÖZET : Mahkemece davalı şirket markalarının sadece davalı şirket markasıyla iltibasa neden olan 30 uncu sınıfa dahil ( donmuş şekerler, kağıt helva, çikolata, karamela, sakız meyve ve kabartma tozu, şeker, şekerleme, lokum meyve şekeri fonolan, makarna, cevizli sucuk, ve muss ( köpük tatlısı ) emtiaları bakımından iptaline, keza ( Nostaljik ) markası yönünden de davalı kurum Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu'nun 20.03.2001 tarih ve M-323 sayılı kararının anılan emtialar yönünden iptaline karar vermek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 01.05.2002 gün ve 2001/384-2002/192 sayılı kararı onayan Dairenin 21.01.2003 gün ve sayılı kararı aleyhinde davalılar vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, ( Doğan Nostalji ) markasının 30 uncu sınıf mallar için müvekkili adına tescilli bulunduğunu, davalı şirketin ( Nostaljik ) ibaresinin marka olarak tescil ettirmek üzere diğer davalıya başvurduğunda müvekkilinin itirazı sonucu Markalar Dairesi'nce davalı şirketin talebinin reddine karar verildiğini, ancak davalı şirketin itirazı üzerine davalı T.P.E. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca başvurusunun 556 sayılı KHK.nın 7/1-b bendi kapsamında aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olmadığından bahisle tescil işleminin devamına karar verdiğini, oysa aynı kararnamenin 8/1-b maddesi uyarınca tescilin mümkün olmadığını, tescilin karışıklığa neden olacağını, davalı adına tescil istenen ( Nostaljik ) markasının eşya listesinde yer alan malların aynı sınıfın aynı alt grubunda yer alan ayrı ve benzer malları olduğunu, ayrıca davalı şirketin ( Nostalji ) ibaresini marka olarak tescil için diğer davalıya başvurduğunda da müvekkili şirketin itirazı üzerine Markalar Dairesi'nce 30 uncu sınıf malların eşya listesinden çıkartıldığını, ancak daha sonra bu markanın da 30 uncu sınıf malları da kapsayacak şekilde diğer davalı şirket adına tescil edildiğinin anlaşıldığını, bilgileri haricinde 30 uncu sınıf mallarında eşya listesine alınarak ( Nostalji ) markasının tescilinin hukuk ve usule aykırı olduğunu ileri sürerek, davalı T.P.E. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 20.03.2001 tarih ve M-323 sayılı kararının iptaline, karar tescil edilmiş veya edilir ise ( Nostaljik ) markasının iptaline ve davalı şirket adına tescilli bulunan ( Nostalji ) markasının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilleri, ayrı ayrı davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davalılar vekillerinin temyizi üzerine Dairemizce onanmıştır.
Davalılar vekilleri, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
1- Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre, davacılar vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Ancak dava, davalı tarafından marka başvurusu yapılan ( Nostaljik ) ibaresi bakımından davalı T.P.E. Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu kararının iptali ve tescil edilmesi halinde anılan markanın hükümsüzlüğü ile davalı adına 29, 30, 32 sınıfa dahil bir kısım mallar için tescilli bulunan ( Nostalji ) markasının terkini talebiyle açılmış olup, davacı tarafça itiraza uğramayan ve mahkemece hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda da davacı ile davalı şirket markalarının 30 uncu sınıfa dahil raporda belirtilen mallar bakımından iltibasa neden olacağı bu itibarla davalı şirketin her iki markası bakımından da ( donmuş şekerler, kağıt helva, çikolata, karamela, sakız, meyve ve kabartma tozu, şeker, şekerleme, lokum, meyve şekeri, fonolan, makarna, cevizli sucuk ve muss ( köpük tatlısı ) emtialarının davalıya ait marka eşya listesinden çıkartılmaları gerektiği belirtilmiş ve yukarıda belirtildiği üzere davacı tarafça da bu rapora itiraz edilmemiştir. Bu durumda mahkemece davalı şirket markalarının sadece davalı şirket markasıyla iltibasa neden olan 30 uncu sınıfa dahil ( donmuş şekerler, kağıt helva, çikolata, karamela, sakız meyve ve kabartma tozu, şeker, şekerleme, lokum meyve şekeri fonolan, makarna, cevizli sucuk, ve muss ( köpük tatlısı ) emtiaları bakımından iptaline, keza ( Nostaljik ) markası yönünden de davalı kurum Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu'nun 20.03.2001 tarih ve M-323 sayılı kararının anılan emtialar yönünden iptaline karar vermek gerekirken ve üstelik gerekçede de bilirkişi raporunun benimsendiği belirtilmişken anılan hususlar gözden kaçırılarak, davalı şirket markalarının listelerinde yer alan diğer emtialar yönünden de iptaline ve 20.03.2001 tarihli M-323 sayılı Yeniden İnceleme Değerlendirme Kurulu kararının tamamen iptaline karar verilmesi doğru olmadığından, davalılar vekillerinin bu yöne ilişkin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle yerel mahkemenin, 01.05.2002 tarih ve 2001/384 esas, 2002/192 karar sayılı ilamının onanmasına ilişkin Dairemizin 2002/9254 esas, 2003/505 karar ve 21.01.2003 tarihli ilamının ortadan kaldırılarak yerel mahkeme kararının davalılar yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin sair karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalılar vekillerinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin 2002/9254 esas, 2003/505 karar ve 21.01.2003 tarihli kararının ortadan kaldırılarak, yerel mahkeme kararının davalılar yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 23.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/5128 K. 2004/1432
T. 17.2.2004
• TESCİLLİ MARKA ( Marka Sahibinin İzni Olmaksızın Marka Taklit Edilerek Üretilen Ürünleri Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazasında Bulunduran Davalının Eyleminin Suç Teşkil Ettiği ve Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğu )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Marka Sahibinin İzni Olmaksızın Marka Taklit Edilerek Üretilen Ürünleri Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazasında Bulunduran Davalının Eyleminin Suç Teşkil Etmesi Nedeniyle )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Marka Sahibinin İzni Olmaksızın Marka Taklit Edilerek Üretilen Ürünleri Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazasında Bulunduran Davalının Eyleminin Suç Teşkil Ettiği ve Marka Hakkına Tecavüz Oluşturduğu )
• GÜMRÜK HATTI DIŞI SATIŞ ( Marka Sahibinin İzni Olmaksızın Marka Taklit Edilerek Üretilen Ürünleri Gümrük Hattı Dışı Eşya Satış Mağazasında Bulunduran Davalının Eyleminin Suç Teşkil Ettiği )
( TRİPS Anlaşması madde 41, 46, 50 )
ÖZET : Dava, marka hakkına tecavüzün durdurulması, içkinin imhası, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarının ülke sınırları içerisinde olduğu ve bu bölgelerde faaliyet gösteren işlemler bakımından da ilgili yasada marka hakkının kullanılması ve korunması bakımından bir muafiyet tanınmamaktadır. Yasada marka hakkından doğan hakların kapsamı sayılırken, tescilli marka ile ilgili işareti taşıyan malın ithal ve ihracının yasaklanabileceği, sayılan tecavüz hallerinin sınırlı nitelikte olmadığı, marka sahibinin izni olmadan bu markayı taşıyan taklit malların transit geçişinin de markaya tecavüz teşkil edeceği, markayı veya ayırt edilemeyecek derecede de benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bilen veya bilmesi gerekenlerin bu şeklide kullanılan markayı taşıyan ürünleri ticari amaçla elde bulundurmaları marka hakkına tecavüz oluşturmaktadır. Marka sahibinin izni olmaksızın marka taklit edilerek üretilen ürünleri, gümrük hattı dışı eşya satış mağazasında bulunduran davalının eyleminin suç teşkil ettiği ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunun değerlendirilmemesi isabetli değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Samsun Asliye 4.Hukuk Mahkemesi'nce verilen 26.02.2003 tarih ve 2000/608 - 2003/60 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Muktedir Lale tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalıya ait gümrük hattı dışı eşya satış mağazasında Tekirdağ rakısı markalı içki satıldığını, TEKİRDAĞ RAKISI+ŞEKİL markasının müvekkilinin tescilli markası olduğunu, marka haklarına tecavüzden dolayı zarara uğradıklarını ileri sürerek, marka haklarına tecavüz fiillerinin durdurulmasını, tecavüz fiillerinin giderilmesini, içkiye el konulmasını, imhasını, hükmün ilanını, 50.000.000.-TL maddi, 50.000.000.-TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, içkilere satışı sunulmadan el konulduğu, davalı tarafın ele geçen içkileri ülkeye sokmak için faaliyetinin olmadığı, serbest ticaret bölgesinden gümrük hattı dışı satış mağazasına getirdiği gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka hakkına tecavüzün durdurulması, içkinin imhası, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, marka hakkına tecavüz teşkil ettiği iddia edilen davacının markasını taşıyan içkilerin Mersin serbest ticaret bölgesinden davalının gümrük hattı eşya satış mağazasına getirildiği, davalı tarafın bu içkilerin yurt içine sokulması için bir faaliyetinin olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, serbest bölgeden getirtilip, davalının gümrük hattı dışı eşya satış mağazasında bulunan taklit marka taşıyan malların marka hakkına tecavüz teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Ülkeselllik prensibi bakımından, gümrük hattı dışı eşya satış mağazalarının ülke sınırları içerisinde olduğu ve bu bölgelerde faaliyet gösteren işlemler bakımından da ilgili yasada marka hakkının kullanılması ve korunması bakımından bir muafiyet tanınmadığı açıktır. Yine, 556 sayılı Yasa'nın 9/II-c maddesinde marka hakkından doğan hakların kapsamı sayılırken, tescilli marka ile ilgili işareti taşıyan malın ithal ve ihracının yasaklanabileceği öngörüldüğü gibi, bu madde de sayılan tecavüz hallerinin sınırlı nitelikte olmadığı, marka sahibinin izni olmadan bu markayı taşıyan taklit malların transit geçişinin de markaya tecavüz teşkil edeceği doktrinde de kabul edilmektedir. ( Bkz. Prof.Dr.Sabih Arkan, Marka Hukuku, Ankara, 1998 Sh.213-214 ). Aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61/c maddesi de markayı veya ayırt edilemeyecek derecede de benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bilen veya bilmesi gerekenlerin bu şeklide kullanılan markayı taşıyan ürünleri ticari amaçla elde bulundurmanın da marka hakkına tecavüz oluşturduğunu öngörmektedir. Yine, aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 64/1 nci maddesine göre, marka taklit edilerek üretilen ürünü ticari amaçla elde bulunduran kişi ayrıca tazminat ödemekle de yükümlüdür. Uluslararası alanda taraf olduğumuz TRİPS Anlaşması'nın 41, 46, 50 nci maddeleri de taraf ülkelere marka hakkı ihlallerine neden olan malların hak sahiplerinin zarar görmesini engelleyecek şekilde ticaret kanalları dışına çıkarılması yükümlülüğü getirmektedir.
O halde, mahkemece, yukarıda açıklamalar ışığı çerçevesinde, marka sahibinin izni olmaksızın marka taklit edilerek üretilen ürünleri gümrük hattı dışı eşya satış mağazasında bulunduran davalının eylemi suç teşkil ettiği ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunun değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmek gerekirken, yazılı gerekçelerle hüküm tesisi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4210 K. 2003/11563
T. 8.12.2003
• MARKA HAKKI ( Bir Marka Tescil Tarihinden Önce Kullanılmış ve Bu Kullanım Sonucu Ayırd Edici Bir Nitelik Kazanmış ise Tescil İsteminin Reddolunamaması )
• AYIRT EDİCİ ÖZELLİK ( Bir Marka Tescil Tarihinden Önce Kullanılmış ve Bu Kullanım Sonucu Ayırd Edici Bir Nitelik Kazanmış ise Tescil İsteminin Reddolunamaması )
• TESCİL TARİHİNDEN ÖNCE KULLANIM ( Bir Marka Tescil Tarihinden Önce Kullanılmış ve Bu Kullanım Sonucu Ayırd Edici Bir Nitelik Kazanmış ise Tescil İsteminin Reddolunamaması )
• TERKİNİ İSTEME ( Yasanın Ayırt Edici Nitelik Kazanmış Bir Marka Sahibine Önceki Benzer Tescilli Markanın Terkinini İstemeden Bu Markayı Tescil Ettirebileceğini Öngörmüş Bulunması )
• BENZER TESCİLLİ MARKA ( Yasanın Ayırt Edici Nitelik Kazanmış Bir Marka Sahibine Önceki Benzer Tescilli Markanın Terkinini İstemeden Bu Markayı Tescil Ettirebileceğini Öngörmüş Bulunması )
• TANINMIŞ MARKA ( Ayırd Edici Nitelik Kazanmış Markalar Bakımından Getirilen Özelliğin Paris Sözleşmesi Uyarınca Tanınmış Markaya Evleviyet İlkesi Uyarınca Tanınması Gerekmesi )
• EVLEVİYET İLKESİ ( Ayırd Edici Nitelik Kazanmış Markalar Bakımından Özelliğin Getirilen Paris Sözleşmesi Uyarınca Tanınmış Markaya Evleviyet İlkesi Uyarınca Tanınması Gerekmesi )
• TERKİN DAVASI AÇMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Terkin Davası Açma Yükümlülüğünün Tanınmış Marka Sahibine Değil Bu Niteliği Taşımayan Önceki Tescilli Marka Sahibine Ait Olması )
• TESCİLLİ MARKA SAHİBİ ( Terkin Davası Açma Yükümlülüğünün Tanınmış Marka Sahibine Değil Bu Niteliği Taşımayan Önceki Tescilli Marka Sahibine Ait Olması )
KHK-556/m.7
ÖZET : 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7 nci maddenin son fıkrası, bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetler ile ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırd edici bir nitelik kazanmış ise, aynı maddenin ( b ) bendindeki aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan marka bulunduğundan bahisle tescil isteminin reddolunamayacağı hükmünü içermektedir. Diğer bir deyişle, böyle bir halde yasa koyucu, ayırt edici nitelik kazanmış bir marka sahibine önceki benzer tescilli markanın terkinini istemeden bu markayı tescil ettirebileceğini öngörmüş bulunmaktadır.Ayırd edici nitelik kazanmış markalar bakımından getirilen bu özellik, Paris Sözleşmesi'nin 1 nci mükerrer 6 ncı maddesi hükmü uyarınca sözleşmeye dahil tüm ülkelerde üstünlük tanınmış bulunan "tanınmış markaya" evleviyet ilkesi uyarınca tanınması gerekir. Zira, doktrinde de değinildiği üzere, "556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, kazanılan ayırt edici nitelik dolayısı ile piyasada aynı veya benzer markanın varlığından rahatsızlık duymamakta, kazanılan ayırt edici niteliğin birden ziyade aynı ve benzer marka arasındaki karıştırılma riskini ortadan kaldıracağını kabul etmekte..." dir. Aynı ilkelerin tanınmış markaya da uygulanması halinde, tanınmış marka sahibinin, kendinden önce tescilli markayı terkin ettirme yoluna gitmeden kendi markasının tescilini isteyebilmelidir. Ve böyle bir halde, terkin davası açma yükümlülüğü tanınmış marka sahibine değil, bu niteliği taşımayan önceki tescilli marka sahibine ait olmalıdır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 2.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 06.11.2002 tarih ve 2001/133 - 2002/649 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi taraf vekilleri tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin ticaret ünvanınında esaslı unsurunu oluşturan, dünyanın çeşitli yerlerinde müvekkili adına tescilli olan "Marc O'polo" markasının Uluslararası Tescil Bürosu ( Ompı/Wıpo ) nezdinde, T.C.'yi de kapsar biçimde tescili için davalıya başvurduğunu, davalı tarafından tescil başvurusunun 117325 tescil nolu "OKAN MARCO POLO CLUB", 124690 tescil nolu "CLUB MARCO POLO", 150236 tescil nolu "MARCO POLO" ve "96/10041 kod nolu "MARC O'POLO" ibareli marka tescil başvurusu gerekçe gösterilerek bir kısım ürünler için reddedildiğini, itiraz üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından 96/10041 nolu başvurunun, itirazın incelendiği tarihte hükümden düşmüş olduğundan "giyisiler" için itirazın kabul edildiği halde, diğer itirazların reddedildiğini, oysa OKAN MARCO POLO CLUB ve CLUB MARCO POLO" markalarının inceleme tarihinde hükümdün düştüğünü, OKAN MARCO POLO CLUB markası ile müvekkiline ait markanın benzer olmadığını, sözkonusu markanın 1990 tarihinde tescil edildiği halde, müvekkilinin markasının 1966 yılında tescil edildiğini, müvekkilinin dünya çapında tanınmış marka olduğunu, markalar arasında benzerlik bulunmadığını, müvekkili firmanın ticaret ünvanında ayırt edici unsuru olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 14.11.2000 gün ve M-1561 sayılı kararının iptaline, müvekkiline ait anılan karara konu 1999/10106 başvuru kod nolu markanın başvurudaki tüm ürün ve hizmetler için tesciline karar verilmesini talep etmşitir.
Davalı vekili, davacı adına "MARC O'POLO" ibaresinin tüm sınıflar için uluslararası marka olarak tescil başvurusunun Wipo aracılığıyla yapıldığını, itiraz üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından MARC O'POLO başvurusunun, 99/10106 kod nolu markanın itirazın incelendiği tarihte hükümden düşmüş olması nedeniyle bu başvuruya dayanılarak çıkartılan mallar için kabul edilip, diğer itirazların reddedildiğini savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından, davanın kısmen kabulü ile, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 14.11.2000 gün ve M-1561 sayılı kararının 117-325 sayılı "OKAN CLUB MARCO POLO" markasından çıkartılan malların davacı başvurusuna ilave edilmek suretiyle iptaline, fazla istemin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere , mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve diğer markaların hükümsüzlüğünün bu markaların taraf olduğu davada ileri sürülüp ,tartışılmasının mümkün olmasına göre, davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davacı vekili, ayrıca, müvekkiline ait markanın 1966 yılından beri dünyada muhtelif ülkelerde tescil edilip kullanıldığı ve meşhur ve maruf ( tanınmış ) bir marka olduğunu , bu nedenle ilk tescil ve kullanım bakımından öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptalini talep etmiştir. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, davadaki uyuşmazlığın odaklanma noktası, tanınmış marka niteliğini kazanmış yurt dışında tescilli bir markanın, Türkiye'de tescil edilebilmesi için benzer nitelikteki markanın Türkiye'de tescilli olması halinde tanınmış marka sahibini tescilli bu markanın terkinini istemeden kendi markasını tescil ettirip, ettiremeyeceği hususunda toplanmaktadır.
Konu ile ilgili, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7 nci maddenin son fıkrası, bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetler ile ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırd edici bir nitelik kazanmış ise, aynı maddenin ( b ) bendindeki aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan marka bulunduğundan bahisle tescil isteminin reddolunamayacağı hükmünü içermektedir. Diğer bir deyişle, böyle bir halde yasa koyucu, ayırt edici nitelik kazanmış bir marka sahibine önceki benzer tescilli markanın terkinini istemeden bu markayı tescil ettirebileceğini öngörmüş bulunmaktadır.
Ayırd edici nitelik kazanmış markalar bakımından getirilen bu özellik, Paris Sözleşmesi'nin 1 nci mükerrer 6 ncı maddesi hükmü uyarınca sözleşmeye dahil tüm ülkelerde üstünlük tanınmış bulunan "tanınmış markaya" evleviyet ilkesi uyarınca tanınması gerekir. Zira, doktrinde de değinildiği üzere, "556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname, kazanılan ayırt edici nitelik dolayısı ile piyasada aynı veya benzer markanın varlığından rahatsızlık duymamakta, kazanılan ayırt edici niteliğin birden ziyade aynı ve benzer marka arasındaki karıştırılma riskini ortadan kaldıracağını kabul etmekte..." dir. ( Bkz. Prof.Dr. Ü.Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst.1989, Sh.382 vd. ) Aynı ilkelerin tanınmış markaya da uygulanması halinde, tanınmış marka sahibinin, kendinden önce tescilli markayı terkin ettirme yoluna gitmeden kendi markasının tescilini isteyebilmelidir. Ve böyle bir halde, terkin davası açma yükümlülüğü tanınmış marka sahibine değil, bu niteliği taşımayan önceki tescilli marka sahibine ait olmalıdır.
Mahkemece, bu hususlar üzerinde ve öncelikle tanınmışlık iddiası üzerinde durulup, değerlendirilmeden eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetli görülmemiş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin tüm ve davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, temyiz harcı peşin alındığından davalıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 08.12.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/3854 K. 2003/3992
T. 25.4.2003
• MARKA SAHİBİ YABANCI ŞİRKET ( Lisans Sözleşmesinde Markaya Tecavüz Nedeniyle Dava Açma Hakkı Tanımaması - Lisans Sahibinin Kendi Adına Dava Açabilme Koşulları )
• YABANCI ŞİRKETTEN ALINAN MARKA LİSANSI ( Sözleşmede Markaya Tecavüz Nedeniyle Dava Açma Hakkı Tanınmaması - Bildirimden 3 Ay Sonra Marka Sahibinin Dava Açmaması Veya İzin Vermemesi Halinde Kendi Adına Dava Açabileceği )
• LİSANS SÖZLEŞMESİ ( Markaya Tecavüz Nedeniyle Dava Açma Hakkı Tanınmaması - Bildirimden 3 Ay Sonra Marka Sahibinin Dava Açmaması Veya İzin Vermemesi Halinde Kendi Adına Dava Açabileceği/Faks Mesajının Geçerliliği )
• FAKS MESAJIYLA YAPILAN BİLDİRİM ( Lisans Sözleşmesinde Markaya Tecavüz Nedeniyle Dava Açma Hakkı Tanınmaması - Bildirimden 3 Ay Sonra Marka Sahibinin Dava Açmaması Veya İzin Vermemesi Halinde Kendi Adına Dava Açabileceği )
ÖZET : Davacı ile dava dışı marka sahibi yabancı şirket arasında imzalanan lisans sözleşmesinde davacıya markaya tecavüz nedeniyle dava açma hakkı tanınmamıştır. Yani sözleşme basit lisans sözleşmesidir. Bu durumda lisans alan davacı, marka sahibine noter aracılığı ile yapacağı bildirimden sonra marka sahibinin 3 ay içinde dava açmaması veya dava açılmasına izin vermemesi halinde kendi adına dava açabilir. Ancak, madde hükmünde, yer alan noter bildirimi bir geçerlik şartı değil, bir ispat şartıdır. Faks mesajı ile yapılan bildirimler sonucu dava açma hakkının doğduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 25.12.2001 gün ve 2001/900-352 sayılı kararı onayan Daire' nin 22.10.2002 gün ve 2002/6408-9387 sayılı kararı aleyhinde davalı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla,dosya içinde düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin lisans sahibi olduğu "Hang Ten" markasında yer alan işaretin davalı tarafından reklamlarda, ürün etiketlerinde, levhalarda kullanıldığını ileri sürerek, asıl davada bu durumun haksız rekabet oluşturduğunu belirterek, haksız rekabetin ortadan kaldırılmasına, tecavüzün ref' ine, birleşen davada ise, davalının eyleminin markaya tecavüz oluşturduğunun tespitine, bu tecavüzün durdurulmasına, markaya tecavüz nedeniyle 79.500.000.000 TL.- maddi, 19.875.000.000 TL.- manevi, haksız rekabet nedeniyle 26.500.000.000 TL.- maddi, 6.650.000.000 TL.- manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığını, haksız rekabet ve markaya tecavüzün söz konusu olmadığını, davalının maddi ve manevi zararının oluşmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin davalının haksız rekabet ve markaya tecavüzde bulunduğu gerekçesiyle davaların kısmen kabulüne dair verdiği kararının Dairemizce onanması üzerine, davalı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, lisans alanın açtığı markaya tecavüzün önlenmesi, haksız rekabetin men'i, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yukarıda özetlendiği gibi mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen karar Dairemizce onanmış, davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Davacı ile dava dışı marka sahibi yabancı şirket arasında imzalanan lisans sözleşmesinde davacıya markaya tecavüz nedeniyle dava açma hakkı tanınmamıştır. Yani sözleşme basit lisans sözleşmesidir. Bu durumda lisans alan davacı, Markalar Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname'nin 21 ve 73 ncü maddeleri gereğince marka sahibine noter aracılığı ile yapacağı bildirimden sonra marka sahibinin 3 ay içinde dava açmaması veya dava açılmasına izin vermemesi halinde kendi adına dava açabilir. Ancak, madde hükmünde, yer alan noter bildiriminin bir geçerlik şartı değil, bir ispat şartı olduğunun kabulü gerekir. Nitekim, doktrinde de bu görüş benimsenmiş bulunmaktadır. ( Bkz. Fikri Mülkiyet Hukuku, Ünal Tekinalp, 2002 Sh.399 ) Nitekim, somut olayda da davacı lisans alan, marka sahibi şirkete 02.03.1997 tarihli faks mesajı ile dava açma hususunda izin için başvurmuş, marka sahibi şirket ise 03.03.1998 günlü faks mesajı ile dava açılmayacağını davacıya bildirmiş ve bu metinler dosyaya ibraz edilmiştir. Bu durumda davacının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 21 ve 73 ncü maddeleri gereğince kendisinin dava açma hakkının doğduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici nedenlere göre davalı vekilinin HUMK.nun 440 ncı maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442 nci maddesi gereğince REDDİNE, aşağıda yazılı bakiye 5.970.000 lira karar düzeltme harcının ve 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca takdiren 86.700.000.-lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine, 25.04.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2959 K. 2003/8971
T. 7.10.2003
• MARKA TESCİLİNE İTİRAZIN REDDİNE DAİR TPE KARARININ İPTALİ TALEBİ ( Red Sebebi Ortak Olan Davalılar Lehine Tek Vekalet Ücretine Hükmedilmesi Gereği )
• VEKALET ÜCRETİNE TEK ÜCRET OLARAK HÜKMEDİLMESİ GEREĞİ ( Davanın Red Sebebinin Ortak Olduğu Davalılar İçin - Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesine İlişkin Davada )
• İLTİBAS İDDİASIYLA MARKANIN SİLİNMESİ TALEBİ ( Davanın Her İki Davalı Açısından Aynı Nedenle Reddi Halinde Tek Vekalet Ücretine Hükmedileceği )
1136/m.169
ÖZET :Dava, davalı G... Gıda ve İhtiyaç Maddeleri T.A.Ş.nin marka başvurusuna karşı davacı tarafından yapılan itirazın reddine dair davalı TPE Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3/2 nci maddesi gereğince, birden fazla davalı aleyhinde açılan davanın reddi halinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Davacı tarafından açılan işbu davada da, her iki davalı yönünden ortak nedenle reddedildiğinden, iki davalı yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 2.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 11.12.2002 tarih ve 2001/671 - 2002/725 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 07.10.2003 günde davacı avukatı İlker Peksezer ile davalılardan G... T.A.Ş. avukatı Zeynep Aktürk gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı G... T.A.Ş.nin "STOP İNDİRİMDE SON DURAK" markasının tescili için yapılan başvurunun davacı adına tescilli "STOP" markası ile benzerliği nedeniyle müvekkilince yapılan itirazın kısmen kabul edildiğini, bu karara karşı davacı itirazının ise Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedildiğini, davalı şirketin tescilin istediği markanın davacı adına tescilli ve toplumca tanınmış STOP markası ile birebir aynı olduğunu ileri sürerek, davalı markasının iltibas oluşturduğunun tespitine, davalı Enstitü'nün 09.07.2001 tarihli kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekilleri, dava konusu tescil başvurusunun, davacının tescilli markası ile aynı mal veya hizmete ilişkin bulunmadığını, her iki marka arasında yazılış, biçim bakımından farklılık bulunduğunu, davacı markasının tanınmış marka olmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacı markasının tanınmış bir marka olmadığı, davacı markasının kullanıldığı mal ve hizmetler ile davalı markasının kullanılacağı mal ve hizmetlerin aynı olmadığı ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının yerinde ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacının vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, davalı G... Gıda ve İhtiyaç Maddeleri T.A.Ş.nin marka başvurusuna karşı davacı tarafından yapılan itirazın reddine dair davalı T... P.... Enstitüsü Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3/2 nci maddesi gereğince, birden fazla davalı aleyhinde açılan davanın reddi halinde, ret sebebi ortak olan davalılar vekili lehine tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekir. Davacı tarafından açılan işbu davada da, her iki davalı yönünden ortak nedenle reddedildiğinden, iki davalı yararına tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken, her bir davalı için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 21 nci maddesi gereğince KDV'si ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 07.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2953 K. 2003/9172
T. 13.10.2003
• MARKA TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN TPE İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması ve Marka Olarak Bir Kişiye İnhisar Edilememesi )
• LABNE KELİMESİNİN BİR PEYNİR CİNSİ OLMASI ( Münhasıran Bir Kişiye Bağlı Marka Olarak Tescil Edilememesi )
• CİNS VE ÇEŞİT BELİRTEN KELİMELERİN MARKA OLARAK TESCİL EDİLEMEMESİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması )
• PEYNİR CİNSİ OLAN LABNE KELİMESİ ( Marka Olarak Tescil Edilememesi )
KHK-556/m.7/1-c-f
ÖZET :Dava marka başvurusunun reddine ilişkin TPE kararının iptali istemiyle açılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır. Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yerinde görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 28.11.2002 tarih ve 2001/614 - 2002/664 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, şekil+LABNE ibareli markanın tescili için yapılan başvurunun 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1-c ve f bentleri uyarınca davalı tarafından reddedildiğini, red kararına yaptıkları itirazında Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedilmiş olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ile markanın tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, başvurudaki esas unsurun labne ibaresinden çok şekil ibaresi olduğu, labne kelimesinin halkta yanılmaya yol açmasının söz konusu olmayacağı, zira sözcük anlamının belirli olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile red kararının iptaline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacıya ait şekil+Labne ibaresinin marka olarak tescili talebinin reddine dair davalı Enstitünün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır.
Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2953 K. 2003/9172
T. 13.10.2003
• MARKA TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN TPE İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması ve Marka Olarak Bir Kişiye İnhisar Edilememesi )
• LABNE KELİMESİNİN BİR PEYNİR CİNSİ OLMASI ( Münhasıran Bir Kişiye Bağlı Marka Olarak Tescil Edilememesi )
• CİNS VE ÇEŞİT BELİRTEN KELİMELERİN MARKA OLARAK TESCİL EDİLEMEMESİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması )
• PEYNİR CİNSİ OLAN LABNE KELİMESİ ( Marka Olarak Tescil Edilememesi )
KHK-556/m.7/1-c-f
ÖZET :Dava marka başvurusunun reddine ilişkin TPE kararının iptali istemiyle açılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır. Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yerinde görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 28.11.2002 tarih ve 2001/614 - 2002/664 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, şekil+LABNE ibareli markanın tescili için yapılan başvurunun 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1-c ve f bentleri uyarınca davalı tarafından reddedildiğini, red kararına yaptıkları itirazında Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedilmiş olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ile markanın tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, başvurudaki esas unsurun labne ibaresinden çok şekil ibaresi olduğu, labne kelimesinin halkta yanılmaya yol açmasının söz konusu olmayacağı, zira sözcük anlamının belirli olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile red kararının iptaline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacıya ait şekil+Labne ibaresinin marka olarak tescili talebinin reddine dair davalı Enstitünün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır.
Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2953 K. 2003/9172
T. 13.10.2003
• MARKA TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN TPE İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması ve Marka Olarak Bir Kişiye İnhisar Edilememesi )
• LABNE KELİMESİNİN BİR PEYNİR CİNSİ OLMASI ( Münhasıran Bir Kişiye Bağlı Marka Olarak Tescil Edilememesi )
• CİNS VE ÇEŞİT BELİRTEN KELİMELERİN MARKA OLARAK TESCİL EDİLEMEMESİ ( Labne Kelimesinin Bir Peynir Cinsi Olması )
• PEYNİR CİNSİ OLAN LABNE KELİMESİ ( Marka Olarak Tescil Edilememesi )
KHK-556/m.7/1-c-f
ÖZET :Dava marka başvurusunun reddine ilişkin TPE kararının iptali istemiyle açılmıştır. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır. Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken kabulü yerinde görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 28.11.2002 tarih ve 2001/614 - 2002/664 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, şekil+LABNE ibareli markanın tescili için yapılan başvurunun 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1-c ve f bentleri uyarınca davalı tarafından reddedildiğini, red kararına yaptıkları itirazında Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedilmiş olduğunu ileri sürerek, Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ile markanın tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, başvurudaki esas unsurun labne ibaresinden çok şekil ibaresi olduğu, labne kelimesinin halkta yanılmaya yol açmasının söz konusu olmayacağı, zira sözcük anlamının belirli olmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile red kararının iptaline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacıya ait şekil+Labne ibaresinin marka olarak tescili talebinin reddine dair davalı Enstitünün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece alınan bilirkişi raporunda tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsurun şekil olduğu ve Labne kelimesinin ne anlama geldiğinin bilinmediği dolayısıyla cins belirtmediği ve üzerinde kullanılan ürünler bakımından halkı yanıltacak mahiyette olmadığı belirtilmiş ise de, tescili istenen şekil+Labne markasında esas unsur açık olarak Labne kelimesi olduğu gibi, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin marka olarak tescil edilemeyecek işaretleri düzenleyen 7/c maddesi gereğince, cins, çeşit, vasıf, kalite belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların tescil edilemeyeceği hüküm altına alınmıştır. Buna göre, davacının daha önce marka olarak tescil ettirdiği ve markaya tecavüz nedeniyle dava konusu olan "Pınar Labne" markası ile ilgili Dairemizin 20.09.2001 tarih 2001/4623-6954 sayılı kesinleşen ilamında da açıklandığı üzere, "Labne" sözcüğünün, özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok bilinen iştah açıcı aperatif olarak tüketilen yoğurtlu bir peynir cinsi olduğu, hatta Suudi Arabistan tarafından standartlarının dahi belirlenmiş olduğu, dolayısıyla cins ve çeşit belirten bu kelimenin bir kişinin inhisarına verilmesinin mümkün olmayacağı da açıklanmıştır.
Yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesi uyarınca bir kişi adına tescili mümkün olmayan davaya konu markanın aynı kanunun 7/son maddesine göre tescil tarihinden önce münhasıran kullanılarak ayırt edici nitelik kazandırıldığı da ispat edilememiştir. O halde tescil isteminin reddine dair davalı Enstitü kararının yerinde olduğu anlaşılmış bulunmasına göre davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde davanın kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2346 K. 2003/8743
T. 3.10.2003
• İLTİBAS İDDİASIYLA AÇILAN MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ DAVASI ( Servis Hizmeti Veren Davalı İşletmenin Davacı Markasını ve Logosunu Hakim Unsur Olmamak Koşulu ile Kullanabilmesi - Hakim Unsur Olarak Kullanma Nedeniyle Davanın Kabulü Gereği )
• MARKA HAKKININ KORUNMASI DAVASI ( İltibas Oluşturacak Biçimde Davacı Markasının ve Logosunun Kullanılması - Markanın Servis Hizmeti Veren İşletme Tarafından Ancak Tali Unsur Olarak Kullanılabileceği )
• SERVİS HİZMETİ VEREN İŞLETMENİN DAVACI MARKASINI VE LOGOSUNU İZİNSİZ KULLANABİLMESİ ( Hakim Unsur Olarak Kullanmamak Koşuluyla )
• HAKİM UNSUR OLARAK KULLANMAMAK KOŞULUYLA TESCİLLİ MARKAYI İZİNSİZ KULLANMA YETKİSİ ( Servis Hizmeti Veren İşletmenin )
KHK-556/m.12
ÖZET : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında hiçbir akdi ilişki bulunmadığını, davalının haksız olarak müvekkili markasını işyerinde kullanarak iltibas yarattığının tespit edildiğini, davalının eyleminin haksız rekabet olduğunu ileri sürerek, davalının işyerinde kullandığı müvekkili markasına ait evrak ve işaretlerin kaldırılmasına, imha edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Servis hizmeti veren bir işletme, kendi işletme adını hakim unsur şeklinde yazmak koşuluyla, işyerinde belirtilen markalı araçlara hizmet verildiğini göstermek bakımından marka sahibinin iznine gerek olmadan KHK.nin 12. Maddesinde tarif edildiği koşullarda tescilli markayı tali unsur olarak kullanabilir. Ancak sunulan fotoğraf ve tanıtma vasıtalarına göre davalının tali unsur olarak değil, hakim unsur teşkil edecek şekilde davacı marka ve logosunu kullandığının anlaşılması karşısında davanın kabulüne dair verilen karar isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Torbalı Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 11.04.2002 tarih ve 1998/360 - 2002/240 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı arasında hiçbir akdi ilişki bulunmadığını, davalının haksız olarak müvekkili markasını işyerinde kullanarak iltibas yarattığının tespit edildiğini, davalının eyleminin haksız rekabet olduğunu ileri sürerek, davalının işyerinde kullandığı müvekkili markasına ait evrak ve işaretlerin kaldırılmasına, imha edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkili şirketin üç ayrı marka aracın tamirini yapan özel servis olduğunu, bu araçların tamirinin yapıldığını belirtmek üzere levhasına marka isimlerinin yazılmış olduğunu, yetkili servis olduklarına ilişkin izlenim vermediklerini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davacının işyerinin ön cephesinde ve kartvizitinde O... yazısının bulunduğu ve ayrıca servis yazısının ok işareti ile gösterildiği, bu şekilde tanınmış O... marka ve işareti ile arasında bir bağlantı olduğu yolunda iltibas yarattığı bu şekilde tüketicileri yanılttığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin ( Marka tescilinden doğan hakların kapsamı ) kenar başlıklı 9 ncu maddesinde marka hakkının kapsamı, ( Marka tescilinden doğan hakların kapsamında istisna ) kenar başlıklı 12 nci maddesinde ise bu hakkın kapsamının istisnaları gösterilmiş olup, bu istisnalardan birisi de dürüst ve ticari ve sınai konularla ilgili olarak markanın 3 ncü kişilerce kullanılabilmesidir. Her ne kadar Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesinin kaynağı olan AET ( Avrupa Ekonomik Topluluğu ) 89/104/AET sayılı yönergesinin tescilli markanın belirli koşullarda kullanımına imkan veren ( malın veya hizmetin öngörülen amacını ve özellikle teferruat veya yedek parça niteliğini belirlemek için gerekli olması halinde, markayı kullanması, ticaret ve sanayideki dürüst uygulamalara aykırı düşmedikçe, marka sahibi tarafından engellenemez ) şeklindeki bölümü Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesi metnine aynen alınmamış ise de, öğreti tarafından da kabul edildiği üzere ( Bkz.Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Prof.Dr.Oğuz İmregün'e Armağan, İstanbul, 1998, Sh.633 vd. ) bu eksiklik bilinçli bir tavıra dayalı olmayıp, hatalı bir iktibas ve tercümeye dayalı olduğu, gerek gerekçede alınmama olgusunu açıklayan bir ibarenin yer almaması ve gerekse de Kanun Hükmünde Kararname'de tescilli bir markanın maddede belirtilen şekilde her çeşit kullanımı istisna kapsamına alınırken marka olarak kullanımının ret edilmesinin Kanun Hükmünde Kararname'nin düzenleniş amacına uygun düşmeyeceği, amaca uygun yorumun da bu saptamayı doğruladığının kabulü gerekir. Açıklanan bu nedenlerle maddede sözü edilen şartlarda tescilli markanın 3 ncü kişilerce marka sahibinin iznine gerek kalmadan marka olarak da kullanılabileceği menfaatler dengesinin de bunu gerektirdiği neticesine varılmıştır.
Bu genel açıklamalardan sonra dava konusu olaya dönüldüğünde, yukarıda yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere, davacı taraf arada herhangi bir akdi ilişki bulunmadığı halde davalının işyerinde kendi marka ve logosunu kullandığını ve bu eylemin haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek işbu davayı açmış, davalı taraf ise, işyerinin özel servis olduğunun açıkça anlaşıldığını ve belirtilen markalı araçların tamir ve bakımının yapıldığını göstermek amacıyla ve anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesine uygun olarak marka ve logoya yer verildiğini savunmuştur. Şu halde uyuşmazlığın çözümü davalı kullanımının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesi kapsamında bir kullanım olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kararlık gösteren Dairemiz'in emsal kararlarında kabul edildiği ( 2000/2039 Esas, 2000/3243 Karar, 20.04.2000 Tarih - 2001/11086 Esas, 2002/3591 Karar, 16.04.2002 Tarih ) üzere belirtilen şekilde servis hizmeti veren bir işletmenin kendi işletme adını hakim unsur şekilde yazmak koşuluyla işyerinde belirtilen markalı araçlara hizmet verildiğini göstermek bakımından marka sahibinin iznine gerek olmadan Kanun Hükmünde Kararname'nin 12 nci maddesinde tarif edildiği koşullarda tescilli markayı tali unsur olarak kullanabileceği, ancak dosya içeriği ve sunulan fotoğraf ve tanıtma vasıtalarının incelenmesinden davalının tali unsur olarak değil, hakim unsur teşkil edecek şekilde davacı marka ve logosunu kullandığı anlaşılmakla, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 2.920.000.-lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 03.10.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/199 K. 2003/5686
T. 29.5.2003
• MARKANIN TESCİLİ TALEBİNİN REDDİ ( Herkes Tarafından Kullanılması Nedeniyle - Davacının Markaya Ayırt Edicilik Kazandırıldığı İddiası Üzerinde Durulması Gereği )
• SANAL MARKET MARKA BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Herkes Tarafından Kullanılması Nedeniyle - Davacının Markaya Ayırt Edicilik Kazandırıldığı İddiası Üzerinde Durulması Gereği )
• MARKA TESCİLİ ( Herkes Tarafından Kullanılan Adlandırmaların Marka Olarak Tescil Edilemeyeceği - Ayırt Edici Olması Gereği )
KHK-556/m. 7
ÖZET :Davacı vekili, marka tescil başvurusunun reddine dair TPE kararının iptalini talep etmiştir.Davacının bilirkişi raporuna itirazlarını karşılar şekilde ek rapor, ya da yeni bir bilirkişiden rapor alınması gerekirken, davacının markaya ayırt edicilik kazandırıldığı iddiası üzerinde durulmaması hukuka aykırılık oluşturmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 4. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 18.09.2002 tarih ve 2001/439-2002/521 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Sanal Market" marka başvurusunun davalı tarafından reddedildiğini ileri sürerek, ret kararının iptalini ve markanın tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan adlandırmaların marka olarak tescil edilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere göre, 556 sayılı KHK.nun 7.maddesi uyarınca ticaret alanında herkes tarafından kullanılan adlar ve işaretlerin doğrudan doğruya markayı ya da markanın esas unsurunu oluşturmayacakları, ayrıca bu ibarenin davacı tarafça ilk olarak kullanıldığı ve ayırt edicilik kazandırıldığı iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka tescil başvurusunun reddine dair TPE kararının iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporuna karşı davacı tarafça, markanın ilk olarak kendilerince tanıtıldığı, kullanıldığı ve bu suretle ayırt edicilik kazandığı itirazı yapılmış ve bu konudaki deliller belirtilmiştir.
Mahkemece, davacının bilirkişi raporuna itirazlarını karşılar şekilde ek rapor, ya da yeni bir bilirkişiden rapor alınması gerekirken, davacının markaya ayırt edicilik kazandırıldığı iddiası üzerinde durulmayıp, eksik inceleme ve yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 21 nci maddesi gereğince KDV'si ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 29.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1932 K. 2003/7788
T. 15.9.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Davalının Marka Tescil Başvurusunun İşlemden Kaldırılmış Olması - Ayrıca Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verilemeyeceği )
• MARKANIN HÜKÜMSÜZLÜĞÜ ( Daha Önce Marka Tescil Başvurusunun İşlemden Kaldırılmış Olması - Kararın Hatalı Olduğu )
• TESCİL TALEBİNİN İŞLEMDEN KALDIRILMASI ( Markanın Hükümsüzlüğüne Karar Verilmeyeceği )
• HAKSIZ REKABET ( Marka Tescil Başvurusunun İşlemden Kaldırılmış Olması - Markanın Hükümsüzlüğü Kararının Doğru Olmadığı )
4721/m. 2
KHK-556/m.42
ÖZET : Davalı adına olan "ÜÇLER LENA" marka tescil başvurusunun T.P.E Başkanlığınca işlemden kaldırılmış bulunmasına karşın, bu markanın dahi hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmiş olması yanlış olmuştur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Gaziantep Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce verilen 29.11.2002 tarih ve 2002/603-2002/1053 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketlerden "Y.... Holding A.Ş.nin" tescilli sahibi, diğer müvekkili Ülker A.Ş.nin ise lisans sahibi bulunduğu "ÜLKER" markalarının tanınmış marka statüsünde olduğunu, davalı adına tescilli "ÜÇLER" kelime markalarının, müvekkili adına tescilli "ÜLKER" kelime markası ile iltibas yarattığı gibi, davalının tescilli markalarını tescilli oldukları şekillerden farklı özelliklerde kullanarak ürettiği mamullere "ÜLKER" mamulü görüntüsü verdiğini, davalı markalarının renksiz olarak tescil ettirilmiş bulunup, sadece tek bir renk ile kullanılabileceğini, oysa davalının buna riayet etmediğini ileri sürerek, davacı "ÜLKER A.Ş."nin çok tanınmış özel bir gölge içerisinde özel bir kalınlık ihtiva eden tarzını ve sair özelliklerini, renkler dahil aynen taklit sureti ile oluşturduğu "ÜÇLER" kelime markasını çikolata ve benzeri gıda maddelerinde kullanmasının, müvekkiline ait tescilli "ÜLKER" markaları ile iltibas yarattığının tespiti ile davalı fiillerinin haksız olduğunun hükmen tespitini, haksız rekabetin men'ine, ortaya çıkan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, davalının müvekkiline ait "ÜLKER" kelime markasının yazılış tarzını ve sair özelliklerini aynen taklit etmek suretiyle oluşturduğu "ÜÇLER" kelime markasını çikolata, bisküvi ve benzeri emtea üzerinde kullanmak üzere yaptırdığı tescillerin 586 sayılı KHK.nun 42. v.s. maddeleri uyarınca hükümsüzlüğünün tespitine, bu markaların sicil kaydının hükmen terkinine, vahi tecavüzlerinin ref ve men'ine, hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davaya cevabında, müvekkiline ait markaların 1997 ve 1998 yıllarında tescil edildiği göz önüne alındığında davanın zamanaşımına uğradığını, tescilli markanın sicilden terkinine karar verilmeden, haksız rekabete ve onun sonuçlarına dair karar verilemeyeceğini, her iki markanın birbirinden tamamen farklı bulunduğu, müvekkilinin kullandığı ambalajında kendine özgü bulunduğunu, davacının uzun süre sessiz kalmış olmasının da M.K.nun 2. maddesine aykırılık teşkil ettiğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davacı adına tescilli "ÜLKER" kelime markası ile "ÜÇLER" kelime markalarının söyleniş tarzlarının benzediği, mamullerin ambalajlarının ayniyat göstermediği, sadece, davacı tarafından üretilen "ÜLKER SÜRPRİZ" ve "ÜÇLER BUKET" mamullerinin ambalajlarının benzeştiği, davalının bu eyleminin haksız rekabete yol açtığı gerekçeleriyle, davanın kabulü ile davalının "ÜÇLER" markasını çikolata ve benzeri gıda maddeleri üzerinde kullanmasının haksız olduğunun tespitine, davalının haksız rekabetinin men'ine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalının aynen taklit suretiyle oluşturduğu "ÜÇLER" kelime markalarının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, davacı adına tescilli "ÜLKER" markasına vaki tecavüzlerin bu suretle ref ve men'nine, hükmün ilanına karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Ancak, davalı adına olan "ÜÇLER LENA" marka tescil başvurusunun T.P.E Başkanlığınca işlemden kaldırılmış bulunmasına karşın, bu markanın dahi hükümsüzlüğünün tespitine karar verilmiş olması yanlış olmuş ve kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının redine, ( 2 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 15.09.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1774 K. 2003/7915
T. 18.9.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Tazminat Davası - Marka Lisans Sözleşmesiyle Davalıya Verilmiş Olsaydı Edilecek Karın Tazminat Miktarı Olarak İstenmesi )
• MADDİ TAZMİNAT DAVASI ( Marka Hakkına Tecavüz Ve İltibas - Emsal Markanın Lisans Sözleşmesi İle Verilmesi Halindeki Kazancın Tazminat Miktarında Esas Alınması Gereği )
• MAHKEME KARARININ GEREKÇESİZ OLMASI ( Marka Hakkına Tecavüz - Manevi Tazminat İsteminin Kabul Edilmemesinin Kararda Tartışılmadığı ve Gerekçe Gösterilmediği İçin Reddi Gereği )
ÖZET : Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça tecavüze uğrayan markanın bir lisans sözleşmesiyle davalıya verilmiş olması halinde elde edebilecek kazancın tahsilini talep etmiştir. Bilirkişi raporu maddi tazminatın hesabı yönünden yeterli bulunmadığı gibi davacı tarafça itiraza da, uğramıştır. Davaya konu markanın emsali bir markanın lisans bedelinin tesbit ettirilmesi bunun tesbit edilememesi halinde davacının lisans bedeli olarak isteyebileceği tazminatın objektif verilere dayandırılarak tesbiti ile oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 3.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 27.09.2002 tarih ve 2000/655 - 2002/865 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, "TUKAŞ"ibaresinin müvekkili adına tescilli marka olup,müvekkilinin bu marka ile uzun yıllardan beri emtia üretip sattığını ve ürettiği emtianın büyük bir kısmını ihraç ettiğini,davalının da,aynı emtia sınıfında ticaret yaptığını,ürettiği turşu,salça gibi ürünleri "TUTAŞ"ibareli etiket altında Avustralya'ya ihraç ettiğini yapılan tesbitlerle öğrendiklerini, davalının eyleminin marka hakkına tecavüz oluşturduğunu, taklit marka ile yapılan ihracatın müvekkilinin ticari itibarını zedelediğini ileri sürerek, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tesbiti ve önlenmesi ile 556 sayılı KHK'nin 66/C ve 67 nci maddeleri uyarınca ( 150.000.000.000 )TL maddi ve ( 100.000.000.000 )TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin fason ürün üretip ihraç ettiğini, yurt dışındaki alıcının talebi üzerine "TUTAŞ"ibaresini ambalaj etiketinde kullandıklarını bu nedenle kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, davanın zamanaşımına uğradığını, markaların kullanılış biçimleri yönünden birbirlerine benzemediklerini, iltibasın söz konusu olmadığını, davacının bir zararı bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlar ve yaptırılan bilirkişi incelemesine göre, davalının "TUTAŞ"markasını yapıştırarak emtiayı üretip ihraç ettiği anlaşıldığından husumet itirazının yerinde olmadığı, zamanaşımı yönünden bir ve on yıllık sürelerin öngörüldüğü, davacının öğrenme tarihinin tesbit tarihi olan 24.03.2000 olup, bunun aksi davalı tarafından kanıtlanmadığından davalının zamanaşımı itirazının reddedildiği, davaya konu markaların gerek kullanıldığı emtia gerekse yapı, renk ve şekil karakterleri yönünden benzerlik arzettiği ve tecavüzün oluştuğu, davalının taklit marka nedeniyle elde ettiği gelirin ( 5.740.201.075 )TL olup, takdiren %1'i oranında tazminata hükmedilmek gerektiği gerekçesiyle, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tesbiti ve önlenmesine, ( 57.402.010 )TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline, fazla istemlerin ve manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm davacı vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak,dava marka hakkına tecavüz nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemine ilişkindir.Davacı vekili dava dilekçesinde açıkça 556 sayılı KHK'nin 66/c ve 67nci maddeleri hükümlerine dayanarak tecavüze uğrayan markanın bir lisans sözleşmesiyle davalıya verilmiş olması halinde elde edebilecek kazancın tahsilini talep etmiştir. Mahkemece, bu yönde bilirkişi incelemesi yapılmış ise de, alınan rapor maddi tazminatın hesabı yönünden yeterli bulunmadığı gibi davacı tarafça itiraza da, uğramıştır.Bu durumda mahkemece,dosyanın İstanbul Ticaret veya Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesine gönderilerek marka konusunda uzman bilirkişilerce ve gerekirse Ticaret Odası'ndan sorularak davaya konu markanın emsali bir markanın lisans bedelinin tesbit ettirilmesi bunun tesbit edilememesi halinde davacının lisans bedeli olarak isteyebileceği tazminatın objektif verilere dayandırılarak tesbiti ile oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmek gerekirken,yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
3-Ayrıca,davacı vekili 556 sayılı KHK'nin 62.2.b maddesi hükmü uyarınca manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Hüküm fıkrasında davacının bu isteminin reddine karar verilmiş ise de, gerekçe kısmında davacının bu istemi tartışılmamış ve redde ilişkin hiç bir açıklama yapılmamıştır. O halde mahkemece, davacının manevi tazminat isteminin ret gerekçesi de, açıklanmak gerekirken,bu hususun dikkate alınmaması da,isabetli olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) No'lu bentte yazılı nedenlerle,davalı vekilinin tüm,davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) ve ( 3 ) No'lu bentlerde açıklanan nedenlerle,kararın davacı yararına BOZULMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 21 nci maddesi gereğince KDV'si ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, temyiz harcı peşin alındığından davalıdan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 18.09.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14223 K. 2004/10777
T. 4.11.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Şirkete Ait Markanın Şirket Tasfiye Edilmeden Şirket Ortaklarından Birine Ait Başka Şirketçe de Kullanılmasına İlişkin Sözleşmenin Geçersiz Olması )
• ŞİRKET ORTAKLARI ARASINDA MARKA HAKKININ KULLANILMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN GEÇERSİZ OLMASI ( Şirket Tasfiye Edilmeden Marka Hakkının Başka Şirket Kuran Davalı Ortakça Kullanılabileceğine İlişkin Sözleşmeye Dayalı Tescilin İptali Gereği )
• ORTAKLAR ARASINDA ŞİRKETE AİT MARKA HAKKININ AYRI AYRI KULLANILABİLECEĞİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME ( Markanın Davalı Adına Tescili Hakkı Sağlamaması - Şirket Tasfiye Edilmeden Marka Hakkının Paylaşılamayacağı )
KHK-556/m.8
ÖZET : Dava konusu marka, davacı ile davalının babası tarafından kurulan dava dışı şirket ünvanının çekirdek unsuru olup, şirketin kurulduğu yıldan beri marka olarak kullanılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme ile de markanın isim olarak her iki tarafça kullanılacağı kararlaştırılmıştır. Bu sözleşme dava dışı şirketin hukuki anlamda tasfiyesi niteliğini taşımamaktadır. Bu durumda marka sahibi şirket tasfiye edilmeden şirkete ait marka hakkının sadece iki pay sahibince paylaşılması geçerli olmayıp, davalının dava konusu markayı kendi adına tescil ettirmesi de geçerli değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada K. Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 08.10.2003 tarih ve 2001/1096 - 2003/541 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.11.2004 gününde davacılar avukatı ile davalı avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden A. Fahri ile kardeşi olan davalının babalarının öldüğünü 1984'den 1995'e kadar birlikte çalışıp dava dışı A.Ş.'ye ortak olduklarını, anılan davacı ile oğlu olan davacı Mustafa'nın 1996 yılında davacı Ltd. Şti'ni kurduklarını, ayrıca 1998'de de davacı A.Ş.'yi kurduklarını, davalı ile ortaklık ilişkisi bitirilirken ""S."" markasının her iki kardeşçe kullanılabileceği hususunda anlaşmaya varılmasına karşın davalının bu markayı 31.01.1997 tarihinde kendi adına tescil ettirmesinin hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğini ileri sürerek, davalı markasının hükümsüzlüğünün tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunmadığını yasal bir hükümsüzlük nedeninin gösterilemediğini, davacılardan A. Fahri'nin müvekkili ile ortak olduğu dava dışı S. Day. Tük. Mad. A.Ş.'nin sermaye artırımlarına girmeyerek şirketi müvekkiline devrettiğini, davacılarca 'S' markasının hiçbir zaman kullanılmadığını, bu markanın aileden gelen isme dayanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan kanıtlara, marka tescil dosyasına, ilgili dava dosyasına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacılardan A. Fahri ile davalı arasındaki 25.12.1995 tarihli sözleşmenin 19. maddesiyle her ikisinin de dava konusu markayı kullanabileceklerinin kararlaştırıldığı, davalının bu markayı kendi adına tescil ettirmesinin anılan sözleşme hükmüne ve 556 Sayılı KHK'nin 8. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, uyuşmazlık konusu olan ""S"" markasının davacılardan A. Fahri ve davalının babası tarafından kurulan dava dışı S. Day. Tük. Mad. A.Ş.'nin ticaret unvanının çekirdek unsuru olduğu ve şirketin kurulduğu 1963 yılından itibaren marka olarak kullanılageldiği, markanın adı geçen taraflarca oluşturulmadığı, her ikisinin ortak olduğu şirketin malvarlığı unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Davacılardan A. Fahri S. söz konusu şirket ortağı olarak babalarının öldüğü 1984 yılından 1995 yılına kadar davalı ile birlikte çalışmış, 1995 yılından sonra ise şirketteki payı giderek azalmış ve izleyen 3 yıl içinde hakim ortağı bulunduğu davacı şirketi kurmuştur. Böyle olmakla birlikte, dava S, ... A.Ş. tasfiye edilmemiş, bu şirket davalının kontrolünde hukuki varlığını ve aktif faaliyetini sürdürmüştür. Adı geçen dava tarafları arasında 25.12.1995 tarihli sözleşmenin 10. maddesiyle anılan markanın isim olarak her iki tarafça kullanma hakkına sahip oldukları kararlaştırılmıştır. Bu sözleşme dava dışı A.Ş.'in hukuki anlamda tasfiyesi niteliği taşımamaktadır. Bu durumda marka sahibi şirket tasfiye edilmeden şirkete ait marka hakkının sadece iki pay sahibince paylaşılması geçerli değildir. Şirket yetkili organlarınca markanın davalıya devredildiği de savunulmamıştır. O halde, davalının söz konusu markayı kendi adına tescil ettirmesi geçerli olmadığından sonucu bakımından doğru görülen karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile kararın bu gerekçeyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMASINA, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2.220.000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14223 K. 2004/10777
T. 4.11.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Şirkete Ait Markanın Şirket Tasfiye Edilmeden Şirket Ortaklarından Birine Ait Başka Şirketçe de Kullanılmasına İlişkin Sözleşmenin Geçersiz Olması )
• ŞİRKET ORTAKLARI ARASINDA MARKA HAKKININ KULLANILMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN GEÇERSİZ OLMASI ( Şirket Tasfiye Edilmeden Marka Hakkının Başka Şirket Kuran Davalı Ortakça Kullanılabileceğine İlişkin Sözleşmeye Dayalı Tescilin İptali Gereği )
• ORTAKLAR ARASINDA ŞİRKETE AİT MARKA HAKKININ AYRI AYRI KULLANILABİLECEĞİNE İLİŞKİN SÖZLEŞME ( Markanın Davalı Adına Tescili Hakkı Sağlamaması - Şirket Tasfiye Edilmeden Marka Hakkının Paylaşılamayacağı )
KHK-556/m.8
ÖZET : Dava konusu marka, davacı ile davalının babası tarafından kurulan dava dışı şirket ünvanının çekirdek unsuru olup, şirketin kurulduğu yıldan beri marka olarak kullanılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme ile de markanın isim olarak her iki tarafça kullanılacağı kararlaştırılmıştır. Bu sözleşme dava dışı şirketin hukuki anlamda tasfiyesi niteliğini taşımamaktadır. Bu durumda marka sahibi şirket tasfiye edilmeden şirkete ait marka hakkının sadece iki pay sahibince paylaşılması geçerli olmayıp, davalının dava konusu markayı kendi adına tescil ettirmesi de geçerli değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada K. Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 08.10.2003 tarih ve 2001/1096 - 2003/541 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.11.2004 gününde davacılar avukatı ile davalı avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, müvekkillerinden A. Fahri ile kardeşi olan davalının babalarının öldüğünü 1984'den 1995'e kadar birlikte çalışıp dava dışı A.Ş.'ye ortak olduklarını, anılan davacı ile oğlu olan davacı Mustafa'nın 1996 yılında davacı Ltd. Şti'ni kurduklarını, ayrıca 1998'de de davacı A.Ş.'yi kurduklarını, davalı ile ortaklık ilişkisi bitirilirken ""S."" markasının her iki kardeşçe kullanılabileceği hususunda anlaşmaya varılmasına karşın davalının bu markayı 31.01.1997 tarihinde kendi adına tescil ettirmesinin hakkın kötüye kullanılması anlamına geldiğini ileri sürerek, davalı markasının hükümsüzlüğünün tespitini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacıların dava açma ehliyetlerinin bulunmadığını yasal bir hükümsüzlük nedeninin gösterilemediğini, davacılardan A. Fahri'nin müvekkili ile ortak olduğu dava dışı S. Day. Tük. Mad. A.Ş.'nin sermaye artırımlarına girmeyerek şirketi müvekkiline devrettiğini, davacılarca 'S' markasının hiçbir zaman kullanılmadığını, bu markanın aileden gelen isme dayanmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan kanıtlara, marka tescil dosyasına, ilgili dava dosyasına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacılardan A. Fahri ile davalı arasındaki 25.12.1995 tarihli sözleşmenin 19. maddesiyle her ikisinin de dava konusu markayı kullanabileceklerinin kararlaştırıldığı, davalının bu markayı kendi adına tescil ettirmesinin anılan sözleşme hükmüne ve 556 Sayılı KHK'nin 8. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelerden, uyuşmazlık konusu olan ""S"" markasının davacılardan A. Fahri ve davalının babası tarafından kurulan dava dışı S. Day. Tük. Mad. A.Ş.'nin ticaret unvanının çekirdek unsuru olduğu ve şirketin kurulduğu 1963 yılından itibaren marka olarak kullanılageldiği, markanın adı geçen taraflarca oluşturulmadığı, her ikisinin ortak olduğu şirketin malvarlığı unsuru olduğu anlaşılmaktadır. Davacılardan A. Fahri S. söz konusu şirket ortağı olarak babalarının öldüğü 1984 yılından 1995 yılına kadar davalı ile birlikte çalışmış, 1995 yılından sonra ise şirketteki payı giderek azalmış ve izleyen 3 yıl içinde hakim ortağı bulunduğu davacı şirketi kurmuştur. Böyle olmakla birlikte, dava S, ... A.Ş. tasfiye edilmemiş, bu şirket davalının kontrolünde hukuki varlığını ve aktif faaliyetini sürdürmüştür. Adı geçen dava tarafları arasında 25.12.1995 tarihli sözleşmenin 10. maddesiyle anılan markanın isim olarak her iki tarafça kullanma hakkına sahip oldukları kararlaştırılmıştır. Bu sözleşme dava dışı A.Ş.'in hukuki anlamda tasfiyesi niteliği taşımamaktadır. Bu durumda marka sahibi şirket tasfiye edilmeden şirkete ait marka hakkının sadece iki pay sahibince paylaşılması geçerli değildir. Şirket yetkili organlarınca markanın davalıya devredildiği de savunulmamıştır. O halde, davalının söz konusu markayı kendi adına tescil ettirmesi geçerli olmadığından sonucu bakımından doğru görülen karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile kararın bu gerekçeyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMASINA, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 2.220.000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14181 K. 2004/10746
T. 2.11.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Ticari İşletmenin Devrine İlişkin Sözleşmenin İşletme Ünvanının Devrini Kapsamaması - Henüz Tamamlanmayan Marka Tesciline Karşı Dava Açılamayacağı )
• TİCARİ İŞLETMENİN DEVRİNE İLİŞKİN SÖZLEŞMENİN İŞLETME ÜNVANININ DEVRİNİ İÇERMEMESİ ( Henüz Tamamlanmayan Marka Tescili İşlemine Karşı Dava Açılamayacağı )
• İLTİBAS NEDENİYLE MARKANIN TERKİNİ TALEBİ ( Davacı ve Davalı Tarafından Tescili İstenen Markanın Birleşen Davanın Davacısı Tarafından Daha Önce Tescil Ettirilmiş Olması )
ÖZET : Davalı şirket adına tescilli markanın iptali ile sicilden terkinine, hükmün ilanına, tescilli markaya yapılan tecavüzün önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin davada, taraflar arasındaki fesih protokolü ile davalı ( k. davacı ) Haydar A'nın ""Kanatçı H. Yeri"" isminin ticari unvan olarak tüm haklardan feragat niteliği taşımadığı, davacılar tarafından markanın kendilerine devir edildiği yolundaki iddiaya dayanarak açtıkları markanın terkini, kendilerine aidiyetinin tespiti ve tesciline dair talebin yerinde bulunmadığı, yine bu ibarenin davacılar tarafından işletme adı olarak kullanılmasının verilen izin nedeniyle davalı ( karşı davacı ) markasına tecavüz oluşturmayacağı, birleşen dava yönünden ise davacının kendi adına tescil ettirdiği ""Kanatçı H. Yeri"" markası var olduğu halde davalı şirket adına yapılan tescilin 556 sayılı KHK'nın 42, 7/b ve 8/b maddelerine aykırı olduğu gerekçeleriyle, asıl ve karşı davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile şirket adına tescilli bulunan ""Kanatçı Haydarın Yeri"" markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, hükmün ilanına, sair istemlerin ise reddine ilişkin karar usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İ. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 30.09.2003 tarih ve 2002/661- 2003/465 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 02.11.2004 günde davacı ve karşı davalı avukatı ile davalı ve karşı davacı avukatı gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili dava dilekçesinde, ""Kanatçı H. Yeri"" unvanlı restorana 15.10.1997 tarihli ortaklık sözleşmesi ile müvekkilleri gerçek kişiler ve davalının ortak olduklarını, işyeri ruhsatının ise davacı şirket adına bulunduğunu, bilahare davalının ""Kanatçı H. Yeri"" isim hakkı ve hissesini müvekkillerine bedeli karşılığında devrederek ortaklıktan ayrıldığını, buna rağmen davalının ""Kanatçı H. Yeri"" markasının tescili için TPE'ne başvurduğunu, isim hakkının müvekkillerine devredilmiş olması nedeniyle davalının tescil isteminde bulunmayacağı gerekçesiyle, davalının marka tescilinin tamamlanmış ise iptaline ve söz konusu markanın müvekkili şirket adına marka olarak tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ""Kanatçı H, Teneke Restoran"" adları altında tavuk kanadı yaparak haklı bir üne kavuştuğu, bilahare ""K. Ocakbaşı Restoran"", içindeki eşya ve demirbaşlarla birlikte satın aldığını, davacı gerçek kişilerin de kendisine sonradan ortak olduklarını, taraflar arasında anlaşmazlık çıkınca müvekkilinin işletme ortaklığından sadece demirbaş bedelini alarak ayrıldığını, müvekkilinin davacılara isim hakkını bırakmadığını, bu yönde protokolde gerekli düzeltmeyi yaptırdığını, davacılar elindeki protokolün doğruluğunun kabulü halinde dahi, bu protokolden çıkan sonucun ancak ve ancak restoranın aynı isimle çalışmasına rıza vermek olduğunu yoksa ismin bir bütün olarak devredildiği sonucuna ulaşılamayacağı, müvekkilinin marka tescil başvurusuna hiçbir itirazda bulunulmadığını belirterek davanın reddini istemiş, karşı davasında ise karşı davalı ( davacıların ) müvekkiline ait isim ve markasına vaki tecavüzlerinin önlenmesi ile ""Kanatçı H. Yeri"" ismini kullanmaktan men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı Haydar vekili, müvekkilinin 28.07.1997 tarihinden itibaren 10 yıl sureyle ""Kanatçı H Yeri Hasan"" markasını adına tescil ettirdiğini, davalı şirketin ise 08.01.1999 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere ""KANATÇI H YERİ"" markasının adına tescilini sağladığını ileri sürerek, davalı şirket adına tescilli markanın 556 sayılı KHK'nın 42. maddesi hükmü gereğince iptali ile sicilden terkinine, hükmün ilanına, tescilli markaya yapılan tecavüzün 556 sayılı KHK'nın 62. maddesi gereğince önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar bilirkişi raporu, kesinleşen mahkeme kararlarına nazaran, taraflar arasındaki fesih protokolü ile davalı ( k. davacı ) Haydar A'nın ""Kanatçı H. Yeri"" isminin ticari unvan olarak tüm haklardan feragat niteliği taşımadığı, davacılar tarafından markanın kendilerine devir edildiği yolundaki iddiaya dayanarak açtıkları markanın terkini, kendilerine aidiyetinin tespiti ve tesciline dair talebin yerinde bulunmadığı, yine bu ibarenin davacılar tarafından işletme adı olarak kullanılmasının verilen izin nedeniyle davalı ( karşı davacı ) markasına tecavüz oluşturmayacağı, birleşen dava yönünden ise davacının kendi adına tescil ettirdiği ""Kanatçı H. Yeri"" markası var olduğu halde davalı şirket adına yapılan tescilin 556 sayılı KHK'nın 42, 7/b ve 8/b maddelerine aykırı olduğu gerekçeleriyle, asıl ve karşı davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile şirket adına tescilli bulunan 203118 nolu ""Kanatçı Haydarın Yeri"" markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, hükmün ilanına, sair istemlerin ise reddine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre ve dosya kapsamından davalı ( k.davacı ) adına olan marka tescil başvurusunun dava tarihinde henüz tamamlanmadığının anlaşılmasına, idari prosedür tamamlanmadan açılan davanın dinlenilmesinin de mümkün bulunmamasına göre, taraflar vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraflar vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, takdir edilen 375.000.000 TL duruşma vekillik ücretinin her bir taraftan alınarak yek diğer tarafa verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 3.000.000 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davalı ve karşı davacıdan alınmasına, istek halinde aşağıda yazılı 3.440.000 lira harcın temyiz eden davacı ve karşı davalıya iadesine, 02.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14157 K. 2004/8512
T. 20.9.2004
• HAKSIZ REKABET ( Maddi Tazminat - Davalının Haksız Rekabeti Nedeniyle Davacının Elde Etmekten Mahrum Kaldığı Kar Miktarı Zarar Kural Olarak Tarafların Ticari Defterleri ve Diğer Kanıtlarıyla Beraber Bilirkişi İncelemesiyle Tespit Edilmesi Gereği )
• TESCİLLİ MARKA ( Marka Hakkına Tecavüzün Söz Konusu Olduğu Hallerde Marka Hakkı Sahibi Genel Hükümlere Göre Zarar Talep Edebileceği Gibi 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye Göre de Tazminat İsteyebildiği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Marka Hakkı Sahibi Genel Hükümlere Göre Zarar Talep Edebileceği Gibi 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye Göre de Tazminat İsteyebildiği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT TALEBİ ( Haksız Rekabetin Varlığında Yargıç TTK.nun 58/E Maddesine Göre Tazminatı Belirleyeceği )
6762/m. 58/e
ÖZET :Haksız rekabette davacının maddi tazminat istemine konu ettiği zararı, davalının elde ettiği kar miktarı olmayıp, davalının haksız rekabeti nedeniyle davacının elde etmekten mahrum kaldığı kar miktarıdır. Bu zarar, kural olarak tarafların ticari defterleri ve diğer kanıtlarıyla beraber bilirkişi incelemesiyle tespit edilir. Bu şekilde bir tespit yapılamaz veya davacının kazanç kaybına uğramadığı anlaşılsa bile, haksız rekabetin varlığında yargıç, TTK.nun 58/e maddesine göre tazminatı belirler. Öte yandan, marka hakkına tecavüzün söz konusu olduğu hallerde marka hakkı sahibi, genel hükümlere göre zarar talep edebileceği gibi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye göre de tazminat isteyebilir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 25.09.2004 tarih ve 2003/620-2003/455 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Mantı Köy" unvanlı işyerinde yine aynı ibareli markası ile uzun süreden beri mantı ürününü hazırlayıp sunduğunu, ürününün ve işyerinin geliştirilmesi için reklam ve tanıtım faaliyetinde bulunduğunu, davalının ise müvekkilinin işyerinde çalışırken ayrılarak çok yakında "Köyüm Mantı" unvanlı işyeri açtığını, müvekkilinin masası, sandalyesi ve sair tescillerini imal ettirdiği şekilde yaptırarak kullandığını, unvan ve markasının aynı ve benzer olduğunu, alıcı toplumu yanılttığını, düşük kaliteli mantı ve sair yiyecekler üreterek müvekkili ürünlerinde şikayete neden olduğunu, adamları vasıtasıyla müşterilerini çaldığını iddia ederek, davalı eylemlerinin haksız rekabet olarak tespitine, bu eylemlerin durdurulmasına, önlenmesine, maddi durumun ortadan kaldırılmasına, araç ve gereçlerin imhasına 2.000.000.000.-TL manevi 3.000.000.000.-TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin 12.04.1996 tarihinden beri faaliyet gösterdiğini, TTK.nun 62 nci maddesinde öngörülen 1 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, marka tescil başvurusunu davacının yeni yaptığını, iş yerinde çalışmış olma iddiası dahil tüm iddiaların yersiz bulunduğunu, maddi ve manevi tazminat istemlerinin fahiş olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacı markasının 14.05.1999 tarihinden bu yana tescilli olduğu, davalının davacının müşteri çevresinden yararlanmak için, "Köyüm Mantı" ismini taşıyan iş yerini hizmete sunduğu, faaliyet sahalarının aynı olduğu, bu durumun davacının tescilli markasıyla iltibasa sebebiyet verdiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, davalının, davacının tescilli markasına tecavüz teşkil ettiğinin ve bu halin davacıya karşı haksız rekabet oluşturduğunun tespit ve önlenmesine, davalının "Köyüm Mantı" unvanı ile ticari faaliyette bulunmasının önlenmesine, tabela ve tanıtım vasıtalarının imhasına, hüküm özetinin ilanına, 2.928.856.000.-TL maddi ve 1.000.000.000.-TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen ve aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, haksız rekabetin ve marka hakkına tecavüzün önlenmesi, maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Ancak, hükmün maddi tazminat miktarının belirlenmesin noktasında yeterli araştırma ve incelemeye dayandığını söylemek mümkün değildir. Davacı vekili, davalının müvekkilinin işletmesiyle karışıklık yaratacak faaliyetlerinin yanı sıra, markasına yaptığı tecavüzün önlenmesini de talep etmiştir. Mahkemece, davalı eyleminin davacı markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, davalının "Köyüm Mantı" unvanı ile faaliyette bulunmasının önlenmesine karar verilmiştir.
TTK.nun 58 nci maddesinde haksız rekabete maruz kalan bir kimsenin isteyebileceği şeylerden biri de maddi tazminattır. Bu isteğin kabul edilebilmesi için öncelikle davacını istediği zararı kanıtlaması gerekir. Asıl olan, davalının haksız rekabeti ile davacının aktifinde azalma olduğunun iddia ve ispat edilmesidir. Ancak, böyle bir zararın, özellikle de miktarının kanıtlanmasındaki zorluğu dikkate alan kanun koyucu, haksız rekabetin varlığı halinde eylemin yaptırımsız kalmaması için, TTK.nun 58-e maddesinde yargıca, maddi tazminat olarak davalının elde etmesi mümkün bulunan menfaatin karşılığını hükmetmek yetkisi vermiştir. Haksız rekabette davacının maddi tazminat istemine konu ettiği zararı, davalının elde ettiği kar miktarı olmayıp, davalının haksız rekabeti nedeniyle davacının elde etmekten mahrum kaldığı kar miktarıdır. Bu zarar, kural olarak tarafların ticari defterleri ve diğer kanıtlarıyla beraber bilirkişi incelemesiyle tespit edilir.
Bu şekilde bir tespit yapılamaz veya davacının kazanç kaybına uğramadığı anlaşılsa bile, haksız rekabetin varlığında yargıç, TTK.nun 58-e maddesine göre tazminatı belirler. Öte yandan, marka hakkına tecavüzün söz konusu olduğu hallerde marka hakkı sahibi, genel hükümlere göre zarar talep edebileceği gibi 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62/ilk-b, 64 ve 66 ncı maddelerine göre de tazminat isteyebilir. Dava konusu olayda davacı vekili, dilekçesinde maddi zararı genel olarak talep etmiş, hukuki dayanağını açıklamamıştır. Mahkemece de bu hususlar açıklığa kavuşturulmamıştır. Ayrıca, tarafların ticari defterleri üzerinde inceleme yaptırılarak hüküm kurulmuş ise de, davalı yanın haksız rekabet dönemini kapsayan defterleri incelenmesine rağmen, davacı yanın sadece 1998 ve 1999 yılı kayıtları incelenmiştir.
O halde, mahkemece, davacı tarafa maddi zararının ne şekilde doğduğu, dayandığı hukuki sebebin ne olduğu açıklattırılarak, haksız rekabet dönemini kapsar yıllara ait defter ve kayıtlarını sunması için süre verilip dosyaya getirtilmeli ve yukarıda açıklanan esaslar doğrultusunda bilirkişi kurulundan yeniden ek rapor alınıp veya yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 20.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/13968 K. 2004/1201
T. 13.2.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Marka Sahibinin İzni Olmaksızın Marka Taklit Edilerek Üretilen Sahte Ürünlerin Serbest Bölgede Ticari Araçla Bulundurulması Eyleminin Suç Teşkil Etmesi )
• HAKSIZ REKABETİN MEN-İ VE REF-İ DAVASI ( Davacı Adına Marka Tescili Bulunan Sigaraların Taklitlerinin Mersin Serbest Bölgesi içinde Bulunan Davalıya Ait Depoda Bulunması )
• TAKLİT ÜRÜN ( Marka Tescili Bulunan Sigaraların Taklitlerinin Mersin Serbest Bölgesi içinde Bulunan Davalıya Ait Depoda Bulunmasının Marka Hakkına Tecavüz Olması )
• SERBEST BÖLGE ( Ülkesellik Prensibi Bakımından Serbest Bölgelerin de Ülke Sınırları İçinde Olduğu ve Bu Bölgelerde Faaliyet Gösteren İşletmeler Bakımından Marka Hakkının Kullanılması ve Korunması Bakımından Muafiyet Tanınmaması )
• TRANSİT MAL ( Marka Sahibinin İzni Olmadan Bu Markayı Taşıyan Taklit Malların Transit Geçişinin de Markaya Tecavüz Teşkil Etmesi )
ÖZET : Marka sahibinin izni olmaksızın marka taklit edilerek üretilen sahte ürünleri serbest bölgede ticari araçla bulunduran davalının eyleminin suç teşkil ettiği ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunun değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, serbest bölgede bulunan transit mal niteliğindeki malın iç piyasaya arz edilmek üzere bulundurulduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi isabetli değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 21.11.2002 gün ve 2002/278 - 2002/771 sayılı kararı onayan Daire'nin 23.09.2003 gün ve 2003/2043 - 2003/8219 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili adına marka tescili bulunan "Marlboro" ve "Parliament" sigaralarının taklitlerinin Mersin Serbest Bölgesi içinde bulunan davalıya ait depoda bulunduğunun tespit edildiğini, bu durumun marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, marka hakkına tecavüzün devamının durdurulmasına, davalının haksız rekabetinin men-i ve ref'ine, sahte sigaraların imhasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, transit geçişe tabi emtianın haksız rekabete neden olamayacağını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemenin davanın reddine dair verdiği kararının Dairemizce onanması üzerine, davacı vekili bu kez karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dava, marka hakkına tecavüzün durdurulması, davalının haksız rekabetinin men'i ve ref'i ile sahte malların imhası istemine ilişkindir.
Yukarıda da açıklandığı gibi, mahkemece marka hakkına tecavüz teşkil ettiği iddia edilen davacının markasını taşıyan sigaraların serbest bölgede bulunan transit mal olduğu ve iç piyasaya arz edilmek üzere getirtildiği veya bulundurulduğunun davacı tarafından kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olup, davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Dairemiz'ce onanmıştır.
Davaya konu sigaraların davacı adına tescilli markanın takliti yoluyla imal edildiği ve Mersin Serbet Bölgesi içindeki davalıya ait depoda bulunduğu taraflar arasında çekişmesizdir.
Uyuşmazlık, serbest bölgede bulundurulup, transit mal olduğu iddia edilen taklit marka taşıyan malların marka hakkına tecavüz teşkil edip etmeyeceği noktasında toplanmaktadır. Emsal olduğu belirtilerek dosyaya ibraz edilen Dairemiz kararları, iki orijinal ürünle ilgili olup, malın transit olarak gönderileceği belirtilen ülkede tescilli marka sahibi firma tarafından serbest bölgeye getirtilmiş olması nedeniyle sahtelik ve taklit ürün ile ilgili işbu davaya emsal teşkil etmez. Bu açıklamadan sonra davaya konu olayla ilgili değerlendirilme bakımından konu incelendiğinde, ülkesellik prensibi bakımından serbest bölgelerin de ülke sınırları içinde olduğu ve bu bölgelerde faaliyet gösteren işletmeler bakımından ilgili yasada marka hakkının kullanılması ve korunması bakımından bir muafiyet tanınmadığı açıktır. Yine, 566 sayılı yasanın 9/II-c maddesinde marka hakkından doğan hakların kapsamı sayılırken, tescilli marka ile ilgili işareti taşıyan malın ithal ve ihracının yasaklanabileceği öngörüldüğü gibi, bu maddede sayılan tecavüz hallerinin sınırlı nitelikte olmadığı, marka sahibinin izni olmadan bu markayı taşıyan taklit malların transit geçişinin de markaya tecavüz teşkil edeceği doktrinde de kabul edilmektedir. ( Bkz. Prof. Dr.Sabih Arkan, Marka Hukuku, Ankara,1998, Sh.213-214 ) Aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 61/c maddesi de markayı veya ayırt edilemeyecek derecede de benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bilen veya bilmesi gerekenlerin bu şekilde kullanılan markayı taşıyan ürünleri ticari amaçla elde bulundurmanın da marka hakkına tecavüz oluşturduğunu öngörmektedir. Yine, aynı Kanun Hükmünde Kararname'nin 64/1 nci maddesine göre, marka taklit edilerek üretilen ürünü ticari amaçla elde bulunduran kişi ayrıca tazminat ödemekle de yükümlüdür. Uluslararası alanda taraf olduğumuz TRİPS Anlaşması'nın 41, 46, 50 nci maddeleri de taraf ülkelere marka hakkı ihlallerine neden olan malların hak sahiplerinin zarar görmesini engelleyecek şekilde ticaret kanalları dışına çıkarılması yükümlülüğü getirmektedir. Her ne kadar davadan sonra yürürlüğe girmişse de, 31.05.2002 günlü Resmi Gazete'de yayınlanan Gümrük Yönetmeliği'nin 15/son 109 ncu maddelerine de serbest bölgeye konulan sahte eşyalarına ait işlemlerin durdurulacağına ilişkin hükümler getirilmiştir. Bütün bu açıklamalar ışığı altında, marka sahibinin izni olmaksızın marka taklit edilerek üretilen sahte ürünleri serbest bölgede ticari araçla bulunduran davalının bu eyleminin suç teşkil ettiği ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunun değerlendirilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, sadece açıklandığı gibi, serbest bölgede bulunan transit mal niteliğindeki malın iç piyasaya arz edilmek üzere bulundurulduğunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen kararın bozulması yerine, onandığı anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile onamaya dair Daire kararının kaldırılarak, hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 23.09.2003 gün 2003/2043-8219 sayılı onama kararının kaldırılarak, yerel mahkeme kararının açıklanan gerekçeyle BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcın isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 13.02.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/13715 K. 2004/8150
T. 13.9.2004
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ VE TABELADAKİ İLTİBAS OLUŞTURAN İBARENİN SİLİNMESİ TALEBİ ( Hizmet Markası Niteliğinin Araştırılması Usulü )
• İLTİBAS İDDİASIYLA DAVALI TABELASINDAKİ İBARENİN SİLİNMESİ TALEBİ ( Hizmet Markası Niteliğinin Araştırılması Usulü )
• HİZMET MARKASI NİTELİĞİNİN ARAŞTIRILMASI USULÜ ( Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi ve Tabeladaki İltibas Oluşturan İbarenin Silinmesi Talebi )
• TABELADAKİ İLTİBAS OLUŞTURAN İBARENİN SİLİNMESİ TALEBİ ( Davalının Davacı Adına Tescilli Markayı Oluşturan "Özlem Apart" İbaresini Tabelasında Başına ve Sonuna Eklemelerde Bulunarak Kullanması - Hizmet Markası Niteliğinin Araştırılması Usulü )
KHK-556/m.2/a
1086/m.275
ÖZET :Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu apart'ın ismi olan "ÖZLEM APART" ibaresini 23.6.2000 tarihinde marka olarak adına tescil ettirdiğini, davalının da aynı beldede bulunan apartına "Mutlu ÖZLEM Apart Yazevi" ismini koyduğunu, bu durumun tescilli marka hakkına tecavüz olduğu gibi müvekkilinin müşteri kaybına neden olduğunu, ileri sürerek davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil eden " ÖZLEM" isminin her türlü belge, ticari defter ve tabelalardan çıkarılmasına ve ismi kullanımının men'ine karar verilmesini talep etmiştir. Hizmet markası 556 sayılı KHK nin 2/a maddesinde düzenlenmiş, ancak, tanımı yapılmamıştır. Tanım, 5.11.1995 gün ve 22454 sayılı resmi gazetede yayınlanan 556 sayılı KHK nin uygulama şeklini gösterir yönetmeliğin 9. maddesinde yapılmış olup, hizmet markaları; bir işletmenin hizmetlerini diğer işletmelerin hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işarettir. Davacının istemi, tescilli markasına vaki tecavüzün önlenmesi ve davalının tabelasındaki ibarenin silinmesidir. Bu itibarla, mahkemece, marka hukuku konusunda uzman bilirkişiden, davacının talebinin 556 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmek üzere rapor alınıp sonucuna göre karar vermek gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Marmaris Asliye Hukuk Mahkemesi'nce verilen 20.6.2003 tarih ve 2002/649-2003/465 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin maliki olduğu apart'ın ismi olan "ÖZLEM APART" ibaresini 23.6.2000 tarihinde marka olarak adına tescil ettirdiğini, davalının da aynı beldede bulunan apartına "Mutlu ÖZLEM Apart Yazevi" ismini koyduğunu, bu durumun tescilli marka hakkına tecavüz olduğu gibi müvekkilinin müşteri kaybına neden olduğunu, ileri sürerek davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil eden " ÖZLEM" isminin her türlü belge, ticari defter ve tabelalardan çıkarılmasına ve ismi kullanımının men'ine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin kullandığı ismin ve tabelanın, davacının tescil ettirdiği isim ve şekli ile hiçbir benzerliğinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından tarafların kullandıkları tabelaların birbiri ile benzeşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, markaya tecavüzün önlenmesi ve davalının kullandığı ibarenin tabelasından çıkarılması istemine ilişkindir. Davacı, ÖZLEM APART markasını 42.sınıfta yer alan geçici konaklama hizmetleri için, 23.6.2000 tarihinde, 556 sayılı KHK hükümleri uyarınca TPE nezdinde adına tescil ettirmiştir. Hizmet markası 556 sayılı KHK nin 2/a maddesinde düzenlenmiş, ancak, tanımı yapılmamıştır. Tanım, 5.11.1995 gün ve 22454 sayılı resmi gazetede yayınlanan 556 sayılı KHK nin uygulama şeklini gösterir yönetmeliğin 9. maddesinde yapılmıştır. Bu madde hükmüne göre, hizmet markaları; bir işletmenin hizmetlerini diğer işletmelerin hizmetlerinden ayırt etmeye yarayan işarettir. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının BİK-TPE 96/2 numaralı tebliğinde marka konusu olabilecek hizmetlere ilişkin sınıflar 35-42. sınıf olarak gösterilmiştir. Davacının istemi, tescilli markasına olan tecavüzün önlenmesi ve davalının tabelasındaki ibarenin silinmesidir. Bu itibarla, mahkemece, marka hukuku konusunda uzman bilirkişiden, davacının talebinin 556 sayılı KHK kapsamında değerlendirilmek üzere rapor alınıp, sonucuna göre karar vermek gerekirken, yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 13.9.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/13602 K. 2004/10026
T. 19.10.2004
• DÜNYACA TANINMIŞ TESCİLLİ MARKA ( Davaya Konu Markalar Arasında Sıradan Alıcılar Nezdinde İltibas Yaratacak Bir Benzerlik Bulunmadığına İlişkin Rapora Yapılan İtirazın İncelenmesi Gereği )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ ( Davaya Konu Markalar Arasında Sıradan Alıcılar Nezdinde İltibas Yaratacak Bir Benzerlik Bulunmadığına İlişkin Rapora Yapılan İtirazın İncelenmesi Gereği )
• ŞİRKET TESCİLİNİN TERKİNİ ( Haksız Rekabetin Tespiti - Davaya Konu Markalar Arasında Sıradan Alıcılar Nezdinde İltibas Yaratacak Bir Benzerlik Bulunmadığına İlişkin Rapora Yapılan İtirazın İncelenmesi Gereği )
KHK-556/m. 7/ı, 8/1, 50, 51, 52, 53, 61, 61A 1086/m.284
ÖZET : Mahkemece alına bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı şirket markasının adına tescilli "LİMON COMPANY" markasından türetildiği, davaya konu markalar arasında sıradan alıcılar nezdinde iltibas yaratacak bir benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı vekilince rapora karşı yapılan ciddi itirazlar incelenmemiş, karar yerinde de değerlendirilip, tartışılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacı vekilinin hükme dayanak alınan bilirkişi raporuna vaki itirazlarını da değerlendirecek biçimde, içinde öğretim üyelerinin de yer aldığı bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 13.03.2003 tarih ve 2001/307-2003/119 sayılı kararın Yargıtay'ca duruşmalı olarak incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 19.10.2004 günde davacı avukatı Neşe T gelip, davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin sigara üretimi ve pazarlaması işi ile iştigal edip, ülkemizde de uzun bir süreden beri tescilli olan L&M markalarının tescilen sahibi olduğunu, sözkonusu markanın Paris Konvansiyonu'nun 1.Mükerrer 6 ncı maddesi anlamında tanınmış marka statüsünde bulunduğunu, bu hususun kesinleşmiş mahkeme kararıyla da tespit edildiğini, davalı B Küce A.Ş.nin ana unsuru LMN olan markasını tescili için yapılan başvuruya davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı nezdinde yapılan itirazlarında reddedildiğini, her iki markanın görsel ve işitsel olarak ayırt edilemeyecek kadar aynı olduğunu, müvekkiline ait markanın tanınmış marka ve hatta meşhur marka statüsünde olduğu ve aynı veya benzerlerinin Markalar Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 7 ( ı ) maddesi gereğince tescil edilemeyeceği ve kullanılamayacağı, davalı başvurusunun müvekkiline ait L&M markasını tescilli olduğu ürünlerle aynı olması nedeniyle Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/1 ( b ) maddesi gereğince de reddedilmesinin gerektiğini, davalı şirket eyleminin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nın başvuruya itirazlarının reddeden 21.02.2001 gün ve m-924 sayılı karanının iptaline, davalı şirket marka başvurusunun tescilinin sicilden terkinine, haksız rekabetin tespiti ile önlenmesine, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı vekili, her iki markanın 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8 nci maddesi kapsamı karşısında aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olmadığı gibi karıştırılma ihtimalinin de bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Davalı B... Küce Giyim Pazarlama Tic. ve San.A.Ş. vekili, müvekkilinin "LMN" markasını BBA B. Boğaziçi Albay Mağazacılık A.Ş.ne devrettiğini, müvekkiline ait "Limon Company" markasının meşhur marka statüsünde olup, bu markanın harflerinden oluşan "LMN" markasının davacı markası ile hiçbir benzerliğinin bulunmadığını belirterek, davanın reddini savunmuştur.
Diğer davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davacı adına tescilli L&M markasının kesinleşen yargı kararı ile de sabit olduğu üzere tanınmış marka niteliğinde olmakla birlikte, davaya konu markanın davalıya ait "Limon Company" markasından türetildiği, bu nedenle alıcıların davalıya ait markalar ile dava konusu marka arasındaki farklılığı algılayabilecekleri, görsel ve dilsel olarak markalar arasında yasada belirtilen anlamda benzerlik bulunmadığı, iltibasa yol açılamayacağı gerekçeleriyle ve oyçokluğuyla davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacı adına tescilli L&M çok tanınmış markası ile benzerlik arz eden LMN marka tesciline yapılan itirazı reddeden davalı Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu Kararının iptali, davalı şirket tescilinin sicilden terkini, haksız rekabetin tespiti, men'i, sonuçlarının ortadan kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece alına bilirkişi raporu doğrultusunda, davalı şirket markasının adına tescilli "LİMON COMPANY" markasından türetildiği, davaya konu markalar arasında sıradan alıcılar nezdinde iltibas yaratacak bir benzerlik bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, davacı vekilince anılan bilirkişi raporuna karşı 29.03.2003 tarihli dilekçesinde yer alan, dayanakları da gösterilerek yapılan vaki ciddi itirazlar incelenmemiş, karar yerinde de değerlendirilip, tartışılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacı vekilinin hükme dayanak alınan bilirkişi raporuna vaki itirazlarını da değerlendirecek biçimde, içinde öğretim üyelerinin de yer aldığı bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi hatalı olmuş ve kararın açıklanan nedenle davacı yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 19.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/13267 K. 2004/9678
T. 12.10.2004
• TESCİL BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Aynı İsimle Yapılan - Markanın Halk Tarafından Karıştırılma İhtimali/Tescil Edilmiş Veya Başvurusu Yapılmış Bir Marka İle İlişkili Olduğu İhtimalini de Kapsıyorsa )
• MARKA BAŞVURUSUNA İTİRAZ ( Davalı Şirketin Marka Başvurusunu Eklediği Emtia Listesinin Davacının Daha Önce Tescil Ettirdiği Markaya Ait Ürünlerle Orta Düzeydeki Tüketiciler Tarafından Karıştırılma İhtimali )
• MARKANIN TÜKETİCİLER TARAFINDAN KARIŞTIRILMA İHTİMALİ ( Tescil Edilmiş Veya Başvurusu Yapılmış Bir Marka İle İlişkili Olduğu İhtimalini de Kapsıyorsa Tescil Başvurusunun Reddedileceği )
• İLTİBAS ( Davalının Marka Başvurusuna Eklediği Emtia Listesinin Davacının Aynı İsimli Markası İle Satışa Arz Ettiği Ürünlerle Karışıklık Yaratıp Yaratmayacağının Tespiti - Marka Başvurusuna İtiraz )
KHK-556/m.8/1
ÖZET : 556 Sayılı KHK.nin 8.1.b. maddesinde ""Tescil için başvurusu yapılan marka tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerde aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa"" tescil başvurusunun reddedileceği öngörülmüştür.
Aynı isimle yapılan tescil başvurusunun reddedilebilmesi için marka konusunda uzman bilirkişilerden oluşacak bir kurulca, davaya konu her üç sınıf gıda için davalı şirketin marka başvurusunu eklediği emtia listesinin, davacının daha önce tescil ettirdiği markaya ait ürünlerle orta düzeydeki tüketiciler tarafından ""karıştırılma ihtimali"" veya daha önce tescil edilmiş marka ile ""ilişkili olduğu ihtimalini kapsayıp kapsamadığı"" hususlarının araştırılması ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 9. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 10.07.2003 tarih ve 2002/848-2003/481 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalılar vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 12.10.2004 gününde davacı avukatı Cengiz Özler ile davalı avukatı Teoman Seyithanoğlu gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin ""SURF"" markasının tescilli sahibi olduğunu, davalı şirketin ""SURF"" ibareli başvurunun adına tescili için yaptığı başvuruya müvekkilince süresinde itiraz edilmesine rağmen itirazın TPE tarafından reddedildiğini, TPE'nin red gerekçesinde ileri sürdüğü ""aynı tür malların markadan çıkarıldığı"" savının kabul edilemeyeceğini, çünkü, taraf markalarının gıda alanında kullanılacak markalar olduğunu ileri sürerek, davalı TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 11.06.2001 tarih ve M-866 sayılı kararının ve davalı şirket başvurusunun iptaline, tescil edilmiş ise terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE vekili, davaya konu ""SURF"" ibareli marka başvurusunun, davacı tarafın markası ile aynı alt sınıfa giren mallar çıkartılmak suretiyle resmi marka bülteninde ilan edildiğini, kalan malların davacının tescilli markasından farklı alt grupları kapsadığı, bu durumda iltibastan söz edilemeyeceğini belirterek, davanın reddini istemiştir.
Davalı A. Gıda San. ve Tic. A.Ş. vekili, davacı tescilli markasının sadece 30. sınıfta yer alan bir kısım ürünleri kapsadığı, müvekkili başvurusunun ise 29, 30, 32, sınıfa giren ürünlere ilişkin olup, davacı markasından farklı emtialar da kullanılacağını açıklayarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının tescilli markasının 29. ve 30. sınıflara giren ürünlere ilişkin olduğu, davalı şirketin ise 29, 30 ve 32. sınıflara giren mallarla ilgili olarak ""SURF"" adı altında marka tescil başvurusunda bulunduğu, davalı TPE, davalı şirketin başvurusundaki 29. ve 30. sınıflarda bulunan aynı ve ayırt edilemeyecek kadar aynı olan malları çıkartmış ise de, alt sınıfa giren mallara ait de olsa aynı sınıftaki ürünlerin tescilli markaların benzeri malları kapsadığı, iltibasın varlığının kabulünün gerektiği gerekçeleriyle, 29. ve 30. sınıflara ilişkin TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 11.06.2001 tarihli kararının iptaline, bunlara ilişkin marka tescilinin iptaline, 32. sınıfa ilişkin istemin reddine dair verilen kararın taraf vekillerince temyizi üzerine karar Dairemizin 15.10.2002 gün ve 2002/5925 E, 9077 K. sayılı ilamıyla ilamda yazılı gerekçelerle taraflar yararına bozulmuş, mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda, alınan bilirkişi raporu doğrultusunda, davalının tescil başvurusunun davalıya ait marka ile aynı sınıf ve alt gruplu mallar için karıştırılmaya yol açabileceği, 29. ve 30. sınıf mallarda ilgili olarak 556 Sayılı KHK'nın 8/b maddesi koşullarının gerçekleştiği, 32. sınıfta yer alan ürünlerin hiç birisinin aynı üretim kökenini taşımadığı gerekçeleriyle davanın kısmen kabulü ile davalı TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 11.06.2001 tarih ve M-866 sayılı kararının 29. ve 30. sınıflara ilişkin kısmının iptaline, davalı markasının bu sınıflara ilişkin kısmının sicilden terkinine 32. sınıfa ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, marka başvurusuna yapılan itirazın reddine ilişkin TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptali ile, marka tescil edilmiş ise hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir.
Davacıya ait ""SURF"" adlı tescilli markanın 29 ve 30 ncu sınıflara giren emtiaya, davalı marka başvurusunun ise yine ""SURF"" adlı olup, 29, 30 ve 32 nci sınıflara giren emtiaya ait olduğu ve her üç sınıfın gıda maddelerine ilişkin bulunduğu konusunda uyuşmazlık yoktur. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, davalı A. Gıda A.Ş. nin marka başvurusuna eklediği emtia listesinin davacının aynı isimli markası ile satışa arz ettiği ürünlerle karışıklık ( iltibas ) yaratıp yaratmayacağı hususundadır.
Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 08.05.2003 tarihli bilirkişi raporuna istinaden tarafların anılan ""SURF"" adlı marka altında ürettikleri bir kısım emtianın orta düzeydeki tüketiciler tarafından karıştırılabileceği, bir kısmının ise karıştırılmayacağı kanaatiyle dava kısmen kabul kısmen reddedilmiştir.
556 Sayılı KHK.nin 8.1.b. maddesinde ""Tescil için başvurusu yapılan marka tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise ve tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerde aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil başvurusu yapılmış markanın halk tarafından karıştırılma ihtimali varsa ve karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de, kapsıyorsa"" tescil başvurusunun reddedileceği öngörülmüştür.
Mahkemece, hükme dayanak alınan bilirkişi raporunun 5. sayfasının ilk paragrafında ""... kurulumuz davalı tarafından tescili talep edilen SURF ibareli ... markanın davacıya ait ... SURF ibareli marka ile aynı olduğu, kapsadığı malların bu kısmının 29. ve 30. sınıflı malların aynı, bir kısmının ise benzer olduğu, bu sebeple bu sınıflı ve alt gruplu mallar için davacı markası ile karıştırılmaya yol açabileceği veya en iyi ihtimalle aralarında ilişki bulunduğu yolunda ihtimali akla getirebileceği için 556 sayılı KHK'nin 8/b bendi koşullarının gerçekleştiği kanaatini edinmiştir."" denildikten sonra, bir sonraki paragrafta bu kez ""Bu itibarla kurulumuz, davalı TPE'nin iptali talep edilen YİDK'nun"" ... red kararının 29. ve 30. sınıf mallar ( kraker, kuruyemiş, mısır cipsi ve patlamış mısır ) bakımından iptalinin mümkün görülebileceği ..."" denilmek suretiyle her iki tespit arasında çelişki olduğu yargısına ulaştırdığı gibi, davalı şirket tescil başvurusunda ( mısır cipsi ve patlamış mısır ) ürünleri bulunmadığı gibi, ( krakerler ve kuruyemişlerin ) tescil başvurusundan davalı TPE'ce çıkartılmış olması nedeniyle yapılan tespitin hatalı olmasının varılan sonucun doğruluğu hakkında da tereddüt oluşturmuştur. Kaldı ki anılan raporun, Dairemiz bozma ilamında öngörülen araştırma biçiminin karşıladığından da söz edilemez.
Şu halde mahkemece, daha önceki bozma ilamımızda da vurgulandığı üzere, yukarıda anılan KHK hükümleri çerçevesinde marka konusunda uzman bilirkişilerden oluşacak bir kurulca, davaya konu her üç sınıf gıda için davalı şirketin marka başvurusunu eklediği emtia listesinin, davacının daha önce tescil ettirdiği markaya ait ürünlerle orta düzeydeki tüketiciler tarafından ""karıştırılma ihtimali"" veya daha önce tescil edilmiş marka ile ""ilişkili olduğu ihtimalini kapsayıp kapsamadığı"" hususlarının araştırılması ve oluşacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, bu hususta araştırma yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalılar yararına BOZULMASINA, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalı A. Gıda San. ve Tic. A.Ş.'ye verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edenlere iadesine, 12.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/12726 K. 2004/9101
T. 30.9.2004
• FOTOĞRAFIN İZİNSİZ KULLANIMI ( Sanat Eserlerinden Esinlenilerek Oluşturulan Logonun Kullanılması - Marka Tescil Formundan Alınan Kullanım )
• ÇOĞALTMA VE YAYMA HAKKININ İHLALİ ( Marka Sahibinin Bilgisi ve Rızası Dahilinde Kullanım/Marka Tescil Formundan Alınan Logo - Maddi ve Manevi Tazminat )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Fotoğrafın İzinsiz Kullanımı - Çoğaltma ve Yayma Hakkının İhlali )
• TESCİLLİ MARKA ( Tescilli Markanın Tescil Edildiği Haliyle Kullanımının Marka Terkin Edilmedikçe Yasaya Aykırı Olmayacağı - İzinsiz Kullanım Sebebiyle Açılan Tazminat Davasında Terkin Davasının da Açılamayacağı )
• TERKİN ( Tescilli Markanın Tescil Edildiği Haliyle Kullanımının Marka Olarak Terkini - Tescil Formundan Alınan Kullanım )
KHK-556/m.62
ÖZET :Marka terkin ettirilmeden açılan davada terkin davasının da açılmayacağının belirtilmesi karşısında logoyu tescilli haliyle kullanan davalılara yönelik olarak davacı tarafın dava hakkının varlığı değerlendirilmeden esasa girilerek karar verilmesi doğru bulunmamış, kararın öncelikle bu bakımdan bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 22.05.2003 tarih ve 2001/1253-2003/254 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 28.09.2004 günde davalılardan R A.Ş. avukatı H.Asuman B ile davacı avukatı S.Savaş Ö gelip, davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait bir fotoğrafın davalı Belediye'ce düzenlenen ve diğer davalının organize ettiği Boğaziçi Festivali'nde izin alınmaksızın logo olarak kullanıldığını ileri sürerek, ( 1.500.000.000.- )TL maddi ve ( 5.000.000.000.- )TL manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı vekili, sözkonusu logonun dava dışı şirket adına tescilli olduğunu ve dava dışı grafikerce yapıldığını savunmuştur.
Diğer davalı R A.Ş. vekili, festivalde kullanılan logonun davalı belediyeye ait olduğunu, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini savunmuştur. Mahkemece, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davalı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı bünyesindeki bir başka tüzel kişi adına tescilli markanın davacıya ait fotoğrafın işlenmesiyle oluşturulduğu, bu halin davacı eser sahibinin FSEK.'dan doğan çoğaltma ve yayma haklarını ihlal ettiği, istenebilecek maddi tazminatın talepten fazla olduğu gerekçesiyle ( 1.500.000.000.- )TL maddi ve ( 2.000.000.000.- )TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Karar, davalılar vekillerince ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
1- Davacının eser sahibi bulunduğu sanat fotoğrafından esinlenilerek oluşturulan logo davalı belediyenin kültür-sanat alanında faaliyet yürüten dava dışı yan kuruluşu İ Kültür ve Sanat Ürünleri T.A.Ş. adına hizmet markası olarak ( 10 )yıllık süreyle 11.06.1997 tarihinde tescil edilmiştir. Bu logo, davalılarca düzenlenen Boğaziçi Festivali'nin yazılı-basılı tanıtım araçlarında festival logosu olarak kullanılmıştır. Bu kullanım marka tescil formundan alındığına göre, marka sahibinin rızası ve bilgisi içinde kullanıldığı kuşkusuzdur. Tescilli markanın tescil edildiği haliyle kullanımı marka terkin edilmedikçe yasaya aykırılık oluşturmaz. Bu olgular yargılama seyrinde belirdikten sonra davacı vekilince verilen 10.01.2003 tarihli dilekçede dava dışı marka sahibine karşı marka terkin davası açmayacakları belirtilmiş, davacıya ait eserin logo olarak kullanılması için bir sözleşme yapılsaydı kararlaştırılabilecek mutad bedelin istenildiği, davacı iradesinin bedelinin ödenmesi kaydı ile dava dışı şirketin hizmet markasının yasal kılınmasına yönelik olduğu belirtilmiştir. Bu dilekçedeki irade açıklaması ve istemin muhatabı ancak dava dışı marka sahibi olabilir.
Marka terkin ettirilmeden açılan davada terkin davasının da açılmayacağının belirtilmesi karşısında logoyu tescilli haliyle kullanan davalılara yönelik olarak davacı tarafın dava hakkının varlığı değerlendirilmeden esasa girilerek karar verilmesi doğru bulunmamış, kararın öncelikle bu bakımdan bozulması gerekmiştir.
2- Bozma içeriğine göre, davalılar vekillerinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davalılar yararına BOZULMASINA, diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmemesine, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalılardan Reysaş A.Ş.ne verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 30.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/12110 K. 2004/8672
T. 21.9.2004
• ENDÜSTRİYEL TASARIM ( Taraf Ürünleri Numune Olarak Sunulmuş Olup Davalı Ürünleri Üzerindeki Desenin Davacı Adına Tescilli Markanın Benzeri Olduğu - Marka Hakkına Tecavüz Olduğunun Kabulü Gereği )
• TASARIMIN MARKA OLARAK TESCİLİ ( Taraf Ürünleri Numune Olarak Sunulmuş Olup Davalı Ürünleri Üzerindeki Desenin Davacı Adına Tescilli Markanın Benzeri Olduğu - Marka Hakkına Tecavüz Olduğunun Kabulü Gereği )
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Taraf Ürünleri Numune Olarak Sunulmuş Olup Davalı Ürünleri Üzerindeki Desenin Davacı Adına Tescilli Markanın Benzeri Olduğu - Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Kabulü Gereği )
• AYIRT EDİCİ VASIF ( Taraf Ürünleri Numune Olarak Sunulmuş Olup Davalı Ürünleri Üzerindeki Desenin Davacı Adına Tescilli Markanın Benzeri Olduğu - Marka Hakkına Tecavüz Nedeniyle Maddi ve Manevi Tazminat Talebinin Kabulü Gereği )
ÖZET : Davalıların ise davacı adına tescilli markanın benzerini ürettikleri ve satışa sundukları iddia edilmekte olup, taraf ürünleri numune olarak sunulmuş olup, aynı mahkemenin D.İş dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi, davalı ürünleri üzerindeki desenin ( şeklin ), davacı adına tescilli markanın benzeri olduğu anlaşılması karşısında mahkemece, davalı tarafa ait ürünler üzerindeki desenin, davacı adına tescilli marka hakkına tecavüz olduğunun kabulü ile, davacı tarafın taleplerinin buna göre değerlendirilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi'nce verilen 13.05.2003 tarih ve 2001/782-2003/236 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı karşı davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 21.09.2004 günde davacı avukatı Ahmet B ile davalı avukatı Gültekin Y gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, kurulduğu 1959 yılından bu güne kadar çatal, bıçak, kaşık, servis takımları gibi ürünlerin imali, ithali ve ihracı alanında faaliyet gösterdiğini, davalılardan A Ltd.Şti.nin davacının tanınmışlığından yararlanmak amacıyla ve davacı adına 162632 no ile marka olarak tescilli bulunan ürünü ile birebir benzer olan emtia üretip piyasaya sunduğunu, diğer davalının ise müvekkiline ait olan 4200 kod nolu BAGET modeli çatal, kaşık ve bıçakları çeşitli firmalar için fason olarak imal edip pazarladığını ileri sürerek, davalılar eyleminin müvekkili adına tescilli marka haklarına tecavüz oluşturduğunun tespit ve men'ine, fiili durumun ortadan kaldırılmasına, maddi ve manevi tazminatın tahsiline, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkillerinden A Ltd.Şti.nin tescilli "AKER" markasının sahibi olduğunu, müvekkillerinden diğer davalının da davalı A Ltd.Şti.nin talebi üzerine fason olarak imalat yaptığını, davacı markasının JUMBO olup, müvekkillerinin davalı markasına tecavüz etmediğini, gerçekte davacının bir tasarımı marka olarak tescil ettirdiğini, dava konusu bu tasarımın da yeni bir tasarım olmadığını savunarak, davanın reddini, karşı dava olarak da maddi ve manevi tazminatın tahsilini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, davacının tescilli markasının ayırdedici niteliğinin bulunmadığı, ürün şeklinin 554 sayılı Kanun Hükmünde Kararname çerçevesinde kullanılacağı, davacının bu yöndeki talebinin Türk Patent Enstitüsü Başkanlığı'nca reddedildiği, bu sebeple davacının ürün şeklini marka olarak tescil ettirdiği, desenlerin korunmasının mümkün olmadığı ve tarafların markalarının farklı olması nedeniyle benzerlik olmadığı gerekçesiyle, asıl davanın reddine, karşı davanın harçlandırılmaması ve süresinde açılmaması nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Karar davacı ( karşı davalı ) vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, davacının tescilli marka hakkına tecavüz nedeniyle, tecavüzün önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname'nin 5 nci maddesi hükmüne göre, bir teşebbüsün mal veya hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretler marka olarak tescil edilebilir. Dava konusu şekil de, 162637 sicil numarası ile davacı adına 28.08.1995 tarihinde marka olarak tescil edilmiştir. Marka hakkından doğan korunma hakkına sahip olan davacı, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 62 nci maddesinde yazılı taleplerde bulunabilir.
Davacı taraf, 4200 kod numarası ile çatal, bıçak ve kaşık ürünlerinde de kullandığı "şekilden" oluşan ticaret markasını 28.08.1995 tarihinde adına tescil ettirmiştir. Davalıların ise davacı adına tescilli markanın benzerini ürettikleri ve satışa sundukları iddia edilmektedir. Gerçekten de, taraf ürünleri numune olarak sunulmuş olup, aynı mahkemenin 2001/39 D.İş numaralı dosyası üzerinden alınan bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi, davalı ürünleri üzerindeki desenin ( şeklin ), davacı adına tescilli markanın benzeri olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, davalı tarafa ait ürünler üzerindeki desenin, davacı adına tescilli marka hakkına tecavüz olduğunun kabulü ile, davacı tarafın taleplerinin buna göre değerlendirilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle davanın reddi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ( karşı davalı ) vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı ( karşı davalı ) yararına BOZULMASINA, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davalı karşı davacıdan alınarak davacı karşı davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 21.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/11661 K. 2004/8376
T. 16.9.2004
• MARKA KULLANIM HAKKI SÖZLEŞMESİ ( Haksız Rekabet Davası Sırasında Markanın Devri - Dava Açma Takip Etme Hak ve Yetkisinin Devredende Olması/Devralan Şirket Açısından Hüküm Kurulamayacağı )
• MARKANIN DEVRİ ( Haksız Rekabet Davası Sırasında - Devralan Şirket Açısından Hüküm Kurulamayacağı/Dava Açma Takip Etme Hak ve Yetkisi Bulunan Devreden Açısından Hüküm Kurulması Gereği )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİTİ VE MEN'İ ( Davası Sırasında Markanın Devri - Dava Açma Takip Etme Hak ve Yetkisinin Devredende Olması/Devralan Şirket Açısından Hüküm Kurulamayacağı )
• DAVA SIRASINDA MARKANIN DEVRİ ( Dava Açma Takip Etme Hak ve Yetkisinin Devredende Olması/Devralan Şirket Açısından Hüküm Kurulamayacağı - Haksız Rekabetin Tesbiti ve Men'i )
• LİSANS DEVRİ ( Marka Hakkı Kullanım Sözleşmesi İle Dava Açma Takip Etme Hak ve Yetkisinin Devredende Olması - Haksız Rekabetin Tesbiti ve Men'i Davasında Devreden Açısından Hüküm Kurulması Gereği )
ÖZET :Dava marka sahibi tarafından açılmış ancak yargılama sırasında davacı markalarını başka bir şirkete devretmiştir. Devir keyfiyeti marka siciline şerh edilmiş, marka kullanım hakkı sözleşmesi ile de lisans veren sıfatıyla devralan şirket lisans konusu markaların kullanım hakkını süresiz olarak ilk davacıya bırakmıştır. Anılan sözleşmede dava hak ve yetkisi ilk davacıya verildiğine göre davacının bu davayı açma/takip etme yetkisinin bulunmadığı söylenemeyecektir. O halde mahkemenin markayı devralan şirket vekiline vekaletnamesini sunması için davacı vekiline süre verilmesi ve ibraz edilen vekaletnameye dayanarak da davacı yerinde devralanının gösterilmesi doğru görülmemiştir. Mahkemece, yargılamanın başında marka sahibi ve yargılama aşamasında ise yetki belgesine dayalı olarak dava hakkı sahibi olan ilk davacı açısından hüküm kurulması gerekirken, devralan şirket ile ilgili karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 5.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 03.04.2003 tarih ve 2001/595-2003/157 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 14.09.2004 günde davacı avukatı Teoman S. ile davalı avukatı E. Gıda San. ve Tic.A.Ş. vekili Ali Y. gelip, diğer davalı Ö. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti. tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Ali Orhan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dünyaca tanınmış "Ü..." markalı ürünlerinde kullandığı ve yine 03.08.1992 tarihinden geçerli olmak üzere tescil ettirdiği "Sürpriz" ibaresi ile birlikte "gümüş renkli zemin üzerine Lacivert renkte irili-ufaklı kalp şekillerini de" içeren markasının, davalı . Gıda A.Ş.nin ürettiği ürünlerde iltibas yaratacak şekilde kullanıldığını ve diğer davalı yanca satıldığını ileri sürerek, eylemlerin haksız rekabet olduğunun saptanması ve men'ini, iltibas oluşturan ambalajların toplatılarak imhasını, hüküm özetinin ilanını istemiştir.
Davalı E. Gıda A.Ş. vekili, davacının markası ile müvekkilinin kullandığı marka arasında okunuş, anlam ve görsel bakımdan benzerlik olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, yanıt vermemiştir.
Mahkemece, toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, tarafların ambalajlarının yalnızca zemin rengi açısından benzer olduğu şekil ve sözcüklerin kullanılış ve söyleniş tarzı açısından farklılıklar bulunduğu ve davacının markası ile iltibas ve haksız rekabet yaratacak şekilde benzer olmadığı, 178530 tescil nolu ambalaj kutusunun da sıradan bir istif usulünü içerdiği ve iltibasa yol açacak nitelikte olmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, dava tarihinde 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye göre marka sahibi olan Ü. Gıda San.A.Ş. tarafından açılmış, davacı şirket yargılama sırasında 19.12.2001 tarihinde Y. Holding A.Ş.ne markalarını devretmiştir.
Devir keyfiyeti marka siciline şerh edilmiş, 18.04.2002 tarihli marka kullanım hakkı sözleşmesi ile de lisans veren sıfatıyla Y. Holding A.Ş., lisans konusu markaların kullanım hakkını süresiz olarak Ü. Gıda A.Ş.ne bırakmıştır. Anılan sözleşmenin 8 nci maddesi gereğince de dava açma yetkisi istemiş, Y. Holding A.Ş. bu isteğe uygun olarak 29.04.2002 tarihinde davacı Ü. Gıda A.Ş.ne dava açma hakkı verdiğini bildirmiştir. 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 20 ve 21 nci maddelerine dayanılarak verilen lisans hakkının sözleşmenin 7 nci maddesinde inhisari lisans olmadığı belirtilmiş ve kararnamenin 21 nci maddesine göre inhisari lisans sahibi olmayan davacının dava hakkı yok ise de, yine sözleşmenin 8 nci maddesi ile kararnamenin 21 nci maddesine uygun olarak dava hak ve yetkisi 29.04.2002 tarihinde verildiğine göre artık Ü. Gıda A.Ş.nin bu davayı açma/takip etme yetkisinin bulunmadığı söylenemeyecektir. O halde mahkemenin 04.07.2002 tarihli ara kararı gereğince Y. Holding A.Ş.nin vekaletnamesini sunması için davacı vekiline süre verilmesi ve ibraz edilen vekaletnameye dayanarak da davacı yerinde Y. Holding A.Ş.nin gösterilmesi doğru görülmemiştir.
Mahkemece, yargılamanın başında marka sahibi ve yargılama aşamasında ise yetki belgesine dayalı olarak dava hakkı sahibi olan Ü. Gıda A.Ş. açısından hüküm kurulması gerekirken, Y. Holding A.Ş. ile ilgili karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
2- Bozma neden ve şekline göre, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, takdir edilen 375.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.09.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/2403 K. 2002/5382
T. 30.5.2002
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Farklı Ürünlere ve Farklı Sınıflara İlişkin Olsa da Tarafların Markalarının Temelde Tekstil Ürünlerini İçermesi Nedeniyle İltibas Oluşacağı )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Aynı Markayı Tekstil Temelli Farklı Ürünler İçin Kullanmanın İltibas Oluşturacağı )
• HAKSIZ REKABET ( İltibas Suretiyle Marka Hakkına Tecavüz - Aynı Kelimeden Oluşan Markanın Tekstil Temelli Farklı Ürünlerde Kullanılması )
ÖZET : Taraflara ait markalar farklı ürünlere ve bundan dolayı Nice anlaşması ile belirlenen farklı sınıflara ilişkin olsa da temelde tekstil ürünlerini içerdiklerinden 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/b ye 9/b bentlerinde tanımlanan anlamda bir markanın tescile veya önceye dayalı kullanımla oluşan üstün hak sahibi, markasının benzer ürün veya hizmetlerle ilgili tescilinin iptalini isteyebilir. Bunun zorunlu koşulu, sonradan tescil başvurusuna konu edilen veya tescil edilen markanın orta düzeyde bir tüketici tarafından önceki marka ile karıştırılma olasılığının ciddi biçimde belirebileceğinin ortaya çıkacak olmasıdır. Davacının 20.05.1992 tarihinde tescil ettirdiği hazır giyim ürünlerine ilişkin markası ile davalının 20.09.1993 tarihli genel tekstil türevi olan havlu, çarşaf ve benzeri ürünleri içeren markası özdeş olup, ( EVİTA ) sözcüğünden ibarettir. Markaların tescil belgelerindeki yazılış biçimlerinde ve logolarında beliren farklılığın ürünlere yansıma biçimi fazla öne çıkmadığından marka kimliğinin temel unsurunun ( EVİTA ) sözcüğü olduğunun kabulü gerekir. Esasen kataloglardan da eylemli durumun böyle olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, tekstil sektöründen deneyimli bir bilirkişinin de bulunduğu yeni, bilirkişi kurulu oluşturularak 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin anılan hükümlerinin taraflara ait markalar bakımından taşıdığı anlam ve özellikle tüketiciler nezdinde iltibas oluşup oluşmayacağı konularında görüş sorulup sonucuna göre karar verilmek gerekir.
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin ""Evita"" markasını 1987'den bu yana hazır giyim ve toptan konfeksiyon emtiasında kullanagelmekteyken 20.05.1992 tarihinde de tescil ettirdiğini, zamanla da bu markayı meşhur ve maruf hale getirdiğini, davalının da aynı markayı başka emtialar için dahi olsa tescil ettirmesinin markaya tecavüz oluşturduğunu ileri sürerek, davalı markasının terkinini talep ve dava etmiştir.
KARAR : Davalı vekili, davanın reddini savunmuş, karşılık davada ise markayı müvekkilinin meşhur ve maruf hale getirdiğini ileri sürerek, karşılık davalı markasının sicilden terkinini talep etmiştir.
Mahkemece, her iki davanın reddine ilişkin verilen karar, davacı ( K.davalı ) vekilinin temyizi üzerine dairemizce anılan taraf yararına bozulmuş olup, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda bilirkişi raporuna dayanılarak, farklı emtiaları içeren ve ayrı logo ile kullanılan davalı markasının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7 ve 8 inci maddeleri anlamında davacı markası ile iltibas oluşturmadığı, taraflara ait markaların mevcut kullanım biçimleri bakımından birbirlerini etkilemelerinin söz konusu olmayacağı gerekçesiyle, her iki dayanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı ( K.davalı ) vekili temyiz etmiştir.
Mahkemece, uyulması kararlaştırılan dairemizin bozma ilamı doğrultusunda irdeleme ve değerlendirme yapılmamıştır.
Taraflara ait markalar farklı ürünlere ve bundan dolayı Nice anlaşması ile belirlenen farklı sınıflara ilişkin olsa da temelde tekstil ürünlerini içerdiklerinden 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 8/b ye 9/b bentlerinde tanımlanan anlamda bir markanın tescile veya önceye dayalı kullanımla oluşan üstün hak sahibi, markasının benzer ürün veya hizmetlerle ilgili tescilinin iptalini isteyebilir. Bunun zorunlu koşulu, sonradan tescil başvurusuna konu edilen veya tescil edilen markanın orta düzeyde bir tüketici tarafından önceki marka ile karıştırılma olasılığının ciddi biçimde belirebileceğinin ortaya çıkacak olmasıdır.
Davacının 20.05.1992 tarihinde tescil ettirdiği hazır giyim ürünlerine ilişkin markası ile davalının 20.09.1993 tarihli genel tekstil türevi olan havlu, çarşaf ve benzeri ürünleri içeren markası özdeş olup, ( EVİTA ) sözcüğünden ibarettir. Markaların tescil belgelerindeki yazılış biçimlerinde ve logolarında beliren farklılığın ürünlere yansıma biçimi fazla öne çıkmadığından marka kimliğinin temel unsurunun ( EVİTA ) sözcüğü olduğunun kabulü gerekir. Esasen kataloglardan da eylemli durumun böyle olduğu anlaşılmaktadır.
SONUÇ : Bu durumda, tekstil sektöründen deneyimli bir bilirkişinin de bulunduğu yeni, bilirkişi kurulu oluşturularak 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin anılan hükümlerinin taraflara ait markalar bakımından taşıdığı anılan ye özellikle tüketiciler nezdinde iltibas oluşup oluşmayacağı konularında görüş sorulup sonucuna göre karar verilmek gerekirken, açıklanan yönleri aydınlatmayan yetersiz bilirkişi raporu ile yetinilmesi doğru görülmemiştir.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/2383 K. 2002/6410
T. 24.6.2002
• MARKA HAKKININ TESCİLİ TALEBİ ( Uluslararası Tescilin Şartları )
• ULUSLARARASI TESCİL TALEBİ ( Marka Hakkı İçin Yapılan )
• TESCİL TALEBİ ( Marka Hakkının Uluslararası Tescilinin Şartları )
KHK-556/m.5
ÖZET : Dava konusu markanın dikdörtgen bisküvi şekli üzerine noktalarla, deliklerle yazılmış TUC ibaresinden oluştuğu, dava konusu markanın, bisküvi şekli ile birlikte, bu şeklin içine yaygın bir biçimde yerleşen TUC harflerinden oluşup, markanın münhasıran kullanılacağı ürünün şeklinden oluşmadığı, şekil ve harflerden oluşan iki unsurun birbirini tamamlar nitelikte olduğu, harflerin şekilli ve şekilsiz olarak daha önce hem ülkemizde, hem de diğer ülkelerde davacı adına tescilli olup, yaygın bir şekilde kullanıldığı, şekil içinde bulunan marka harflerinin esas unsur durumunda olup, tescil talebinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılarak TPE. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun uluslararası tescil talebinin reddine ilişkin kararının iptalinde usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7.Ticaret Mahkemesince verilen 27.12.2001 tarih ve 2001/76-828 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin TUC + şekil ibareli uluslararası tescil başvurusunun ayırt edici karakteri haiz olmadığından bahisle Markalar Dairesince reddedildiğini, davacı itirazının Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından da kabul edilmediğini, davacıya ait şeklin markanın renk armonisi ile birlikte tanınmış ve ayırt edici özellik kazanması ve birçok ülkede davacının istediği şekilde tescil edilmiş olması nedeniyle davacı markasının 556 sayılı KHK.nin 5.maddesinde belirtilen ayırt edici özelliği taşıdığını, Paris Sözleşmesinin 6.madde 4.mükerrer maddesi gereğince de davalı kararının yerinde olmadığını ileri sürerek, davalının 10.11.2000 tarih M-1521 sayılı ret kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının marka başvurusunun reddine dair kararın yerinde olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, dava konusu markanın dikdörtgen bisküvi şekli üzerine noktalarla, deliklerle yazılmış TUC ibaresinden oluştuğu, dava konusu markanın, bisküvi şekli ile birlikte, bu şeklin içine yaygın bir biçimde yerleşen TUC harflerinden oluşup, markanın münhasıran kullanılacağı ürünün şeklinden oluşmadığı, şekil ve harflerden oluşan iki unsurun birbirini tamamlar nitelikte olduğu, harflerin şekilli ve şekilsiz olarak daha önce hem ülkemizde, hem de diğer ülkelerde davacı adına tescilli olup, yaygın bir şekilde kullanıldığı, şekil içinde bulunan marka harflerinin esas unsur durumunda olup, tescil talebinin kabul edilmesi gerektiği sonucuna varılarak TPE. Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulunun 10.11.2000 tarih ve M-1521 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 4.960.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 24.6.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/1719 K. 2002/2064
T. 8.3.2002
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN MEN'İ TALEBİ ( Davacı Markasının 5 Yıldan Fazla Zamandır Kullanılmamakta Olması )
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davalının Markasını İltibas Oluşturacak Şekilde Kullandığı İddiası - Davacı Markasının 5 Yıldan Beri Tescil Edilmemiş Olması )
• İLTİBAS İDDİASI ( Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi Talebi - Davacı Markasının 5 Yıldan Fazla Zamandır Kullanılmamakta Olması )
• SÜRE ( Marka Hakkının Yenilenmeyerek Hükümsüz Hale Gelmesinde )
KHK-556/m.14/f1
ÖZET : Davacının koruma süresi 14.6.1988 tarihinde biten ve yenilenmeyerek hükümsüz hale gelen markasını 3.11.1992 tarihinde ticareti terketmek suretiyle fiilen de kullanmadığı anlaşılmakta olup, artık fabrikasının 1986 yılında istimlak edilmiş olması nedeniyle markayı kullanamamasının haklı sebebe dayandığı yolundaki iddiasının değerlendirilmediğinin dinlenemeyecek olmasına ve somut olayda varılan sonuç itibariyle, Paris Sözleşmesi ve TRIPS Sözleşmesi hükümlerinin 556 sayılı KHK hükümlerine göre, davacının daha lehine olmadığının anlaşılmasına göre, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 8. Ticaret Mahkemesince verilen 19.12.2000 gün ve 2000/451-1340 sayılı kararı onayan Dairenin 20.11.2001 gün ve 2001/6935-9184 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla, dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin nebati yağ sanayiciliği ile uğraştığı sırada 1963 yılında TERE markasını tescil ettirip bu marka altında margarin üretip sattığını, davalının bu marka ile iltibas yaratacak şekilde TEREM-YAĞ markasını tescil ettirerek ve bu marka ile margarin üretip pazarlamak suretiyle, müvekkilinin markasına yönelik haksız rekabet ve marka hakkına tecavüzde bulunduğunu öne sürerek, davalının tecavüz ve haksız rekabetinin önlenmesi ile TEREM-YAĞ markasının iptaline ve maddi, manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının halen TERE ibaresi ile tescilli markasının bulunmadığını, mevcut olsa bile 5 yılı aşkın bir süreden beri kullanmadığından iptali gerektiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davacının adı geçen markasını 14.6.1978 tarihinden sonra yenilemediği ve 3.11.1992 tarihinde de ticareti terkettiği, davacının gerek markasının tescili olduğu 1963-1978 yılları arasında yürürlükte olan Markalar Kanununun 40 ncı maddesine göre, himaye süresinin bitmesinden itibaren 3 yıl içinde yenilememesi gerekse dava tarihinde yürürlükte olan 556 sayılı KHK.nun 14/f.1 maddesinde ifade edilen 5 yıllık süre içinde kesintisiz kullanmama halinin gerçekleşmiş olması nedeniyle, davacının marka hakkının düşmüş bulunduğu, davacının ticareti 1992 yılında terketmiş olması karşısında markanın davacı tarafından kullanıldığından söz edilemeyeceği ve davalının tescilli markasını kullanması nedeniyle eyleminin haksız rekabet oluşturmayacağı gerekçeleri ile, dava reddedilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiş, Dairemizce onanmıştır.
Bu defa davacı vekili, karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere ve davacının koruma süresi 14.6.1988 tarihinde biten ve yenilenmeyerek hükümsüz hale gelen markasını 3.11.1992 tarihinde ticareti terk etmek suretiyle fiilen de kullanmadığı anlaşılmakta olup, artık fabrikasının 1986 yılında istimlak edilmiş olması nedeniyle markayı kullanamamasının haklı sebebe dayandığı yolundaki iddiasının değerlendirilmediğinin dinlenemeyecek olmasına ve somut olayda varılan sonuç itibariyle, Paris Sözleşmesi ve TRIPS Sözleşmesi hükümlerinin 556 sayılı KHK hükümlerine göre, davacının daha lehine olmadığının anlaşılmasına göre, davacı vekilinin HUMK.nun 440.maddesinde sayılan hallerden hiçbirisini ihtiva etmeyen karar düzeltme isteğinin reddi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davacı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442.maddesi gereğince REDDİNE, alınması gereken 10.120.000 lira karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca, takdiren 54.550.000 lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 8.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/1646 K. 2002/2069
T. 8.3.2002
• TİCARET ÜNVANINA VAKİ TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Tescilsiz Marka Sahibinin Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi Talebiyle Hükümsüzlük Davası Açabileceği )
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN VE HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Tescilsiz Marka Sahibinin Haksız Tescile Karşı Hükümsüzlük Davası Açma Hakkı )
• TESCİLSİZ MARKA SAHİBİNİN MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davacıya Ait Ticaret Ünvanının ve Logonun Davalı Tarafından Kendi Adına Tescil Ettirilmiş Olması )
6762/m.43
ÖZET : 556 sayılı yasanın 8 ve aynı yasanın 42/1-b maddesi hükmüne göre tescilsiz marka sahibinin hükümsüzlük davası açmasının mümkün bulunmasına, ticaret üvnanının silinmesi ile ilgili mahkeme kararının, ticaret ünvanının başında yer alan ( Tuzcuoğlu ) ibaresini kapsadığının tabii olmasına ve TTK.nun 43 ncü maddesi uyarınca davalı Ahmet'in soyadını kullanmasının zaten yasal bir zorunluluk olmasına göre, davalı Ahmet Tuzcuoğlu vekilinin yerinde bulunmayan tüm karar düzeltme itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
DAVA : Davacı vekili, müvekkili şirketin müteveffa M.Ali Tuzcuoğlu'nun vasiyetnamesi uyarınca kurulmuş bir şirket olduğunu, M.Ali Tuzcuoğlu'nun babası tarafından 1893 yılında kurulan ( Tuzcuoğlu Nakliyat ) firmasının o tarihten beri kesintisiz olarak ( Atlı Araba ) amblemi ile faaliyetine devam ettiğini ve haklı bir şöhrete ulaştığını, anılan firmada işçi olarak çalışan davalı Ahmet Tuzcuoğlu'nun bu esnada ( Atlı Araba ) amblemini marka olarak ( Tuzcuoğlu Nakliyat ) ibaresini de ticaret ünvanı olarak kendi adına tescil ettirdiğinin anlaşıldığını, bu davalının anılan marka ve unvan üstünde herhangi bir hakkı olmadığı gibi, markayı da hiçbir zaman kullanmadığını, tescillerin kötüniyetli bulunduğunu ileri sürerek, marka haklarına ve ticaret ünvanına yapılan tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, markanın davacı adına tesciline ve şimdilik 2 milyar lira maddi ve 5 milyar lira manevi tazminatın davalı Ahmet'ten tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekilleri, ayrı ayrı davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
Mahkemece, davalı TPE. aleyhindeki davanın husumet yönünden reddine, diğer davalı aleyhindeki davanın kısmen kabulüyle davalı markasının hükümsüzlüğüne, davalı ünvanındaki ( Tuzcuoğlu ) ibaresinin terkinine, 1 milyar lira maddi ve 1 milyar lira manevi tazminatın tahsiline ilişkin olarak verilen karar, davalı Ahmet vekilinin temyizi üzerine Dairemizce onanmış, bu defa da davalı Ahmet vekili, karar düzeltme talebinde bulunmuştur.
KARAR : Dosyadaki yazılara, mahkeme kararında belirtilip Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere, 556 sayılı yasanın 8 ve aynı yasanın 42/1-b maddesi hükmüne göre tescilsiz marka sahibinin hükümsüzlük davası açmasının mümkün bulunmasına, ticaret üvnanının silinmesi ile ilgili mahkeme kararının, ticaret ünvanının başında yer alan ( Tuzcuoğlu ) ibaresini kapsadığının tabii olmasına ve TTK.nun 43 ncü maddesi uyarınca davalı Ahmet'in soyadını kullanmasının zaten yasal bir zorunluluk olmasına göre, davalı Ahmet Tuzcuoğlu vekilinin yerinde bulunmayan tüm karar düzeltme itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Ahmet Tuzcuoğlu vekilinin tüm karar düzeltme itirazlarının REDDİNE, alınması gereken 10.120.000 lira karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan yeniden alınmasına yer olmadığına, 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3.madde hükmü uyarınca, takdiren 54.550.000 lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak Hazine'ye gelir kaydedilmesine, 8.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/12537 K. 2003/5170
T. 20.5.2003
• HAKSIZ REKABET NEDENİYLE MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Türkiye Temsilciliği Alınan Ürünün İltibas Oluşturacak Şekilde Aynı Marka ve Ambalajla Satılması - Tüketicinin Ambalajdaki Benzerlik Nedeniyle Benzer Cins Ürünü Satın Alabileceğinden Davacının Haksız Rekabete Maruz Kaldığının Kabulü Gereği )
• MARKA KULLANIM HAKKI ( İnhisar Olmayacak Şekilde Temsilcilik Sözleşmesiyle Markaya Ait Mamüllerin Türkiyede Satılması - Ürünün Aynı Marka ve Aynı Ambalajla Satışının Yapılmasının Haksız Rekabet Oluşturduğu )
• İLTİBAS ( İnhisar Oluşturmayacak Şekilde Temsilcilik Sözleşmesiyle Marka Kullanım Hakkı Alınan Ürünün Aynı Marka ve Aynı Ambaljla Satılması )
• AMBALAJDA BENZERLİK ( İltibas - Haksız Rekabet )
ÖZET : Davalının ilk kullandığı ambalaj ile davacının dava dışı şirketten alıp, Türkiye'de piyasaya sürdüğü ürünlerin ambalajları arasındaki açık iltibasın varlığı ve davacının ticaret ünvanındaki Osram sözcüğü de dikkate alındığında, normal bir tüketicinin ambalajlardaki benzerlik nedeniyle davacının sattığı ürün yerine, davalının benzer ambalajdaki aynı cins ürününü satın alabileceği, bu durumda da davacının T.T.K.nun 56 ve 57/5 maddesine göre haksız rekabet tehlikesine maruz kalacağı açıktır.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 2.Ticaret Mahkemesi'nce verilen 07.05.2002 tarih ve 2001/1676 - 2002/495 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin kuruluşundan itibaren OSRAM ampullerinin Türkiye de tek satıcısı olarak faaliyet gösterdiğini, davalının yurt dışında yaptırdığı ampulleri iltibas yaratacak şekilde satışa sunduğunu, bu şekilde haksız rekabet yaratarak gelir elde ettiğini ileri sürerek, 110.000.000.TL. maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, ampullerin aynı üretici firmadan ithal olunduğunu, ambalajlarının farklı olduğunu, benzerlik bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davanın açıldığı İstanbul 2.Asliye Ticaret Mahkemesi, 14.12.2001 tarihli kararı ile dosyanın İstanbul Fikri ve Sınai Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar vermiş, bu mahkemece, davanın haksız rekabetten kaynaklandığı gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosya yeniden İstanbul 2 Asliye Ticaret Mahkemesine gelmiştir. Bu mahkemede yapılan yargılama sonucunda, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, davacı şirketin dava dışı Osram Gmbh'nin tek yetkili temsilcisi sıfatıyla mamullerini pazarladığı, sözleşmeye göre davacının marka kullanım hakkının münhasır olmadığı, davacıya tecavüz durumunda dava açma hakkı verilmediği, davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı -davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, haksız rekabet nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı şirketin Türkiye de dava dışı Osram Gmbh. adına tescilli OSRAM markası ile üretilen ampullerin Ticari Marka Sözleşmesi uyarınca inhisari olmayacak şekilde marka kullanım hakkına sahip olduğu ve Temsilcilik Sözleşmesi ile de anılan markaya ait mamüllerin Türkiye'de satışını gerçekleştirmek amacıyla temsilciliği bulunduğu hususları tartışmasızdır.
Davalı şirketin yurt dışından ithal ettiği ilk parti ampullerin ambalajlarının davacının satıcısı bulunduğu ampullerin ambalajları ile iltibas yaratacak şekilde benzer olduğu saptanmıştır.
Mahkemece davacının marka kullanım hakkının münhasır olmadığı, tecavüz halinde dava açma hakkı bulunmadığı gerekçesiyle aktif dava ehliyeti bulunmadığından davanın reddine karar verilmiş ise de, gerek dava dilekçesi içeriğinden ve gerekse davacı vekilinin 06.06.2000 tarihli celsedeki beyanına göre davacının bu davada marka hakkına dayanmadığı, T.T.K.nun haksız rekabet hükümlerine göre talepte bulunduğu anlaşılmaktadır.
Davalının ilk kullandığı ambalaj ile davacının dava dışı şirketten alıp, Türkiye'de piyasaya sürdüğü ürünlerin ambalajları arasındaki açık iltibasın varlığı ve davacının ticaret ünvanındaki Osram sözcüğü de dikkate alındığında, normal bir tüketicinin ambalajlardaki benzerlik nedeniyle davacının sattığı ürün yerine, davalının benzer ambalajdaki aynı cins ürününü satın alabileceği, bu durumda da davacının T.T.K.nun 56 ve 57/5 maddesine göre haksız rekabet tehlikesine maruz kalacağı açıktır.
O halde, mahkemece yukarıda açıklanan ilkeler ışığında inceleme yapılmak üzere işin esasına girilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 20.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/12402 K. 2003/5049
T. 16.5.2003
• MARKA TESCİLİ ( Tescilsiz Markanın Kullanma ile Ayırtedici Nitelik Kazanıp Kazanmadığının Değerlendirilmesi Gereği )
• MARKAYA AYIRTEDİCİ ÖZELLİK KAZANDIRILMASI ( Markanın Tescil Edildiği Tarih ile Kullanıldığı Tarihe Göre Ayırtedicilik Niteliğinin Kazanmadığı )
KHK-556/m.7
ÖZET : Davacının kendisine ait olduğunu ticari hayatta kabul ettirdiği bir başka ifadeyle ayırt edici nitelik kazandırdığı kabul edilemeyeceğinden 556 sayılı KHK.nun 7/son maddesi hükmüne dayanılarak tescil talebinde bulunulması mümkün görülemez.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 12.06.2002 tarih ve 2001/504-2002/296 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin, "İstanbul Life" ibaresini 16ncı sınıf mallar için adına marka olarak tescili için başvurduğunu, başvurunun bir kısım mallar için daha önce tescil edilen "Life" markasının ayrı ve ayırt edilemeyecek kadar aynısının olduğu gerekçesi ile kabul edilmediğini, itirazlarının da red edildiğini, tescili istenen markanın red gerekçesinde gösterilen markanın aynısı veya benzeri olmadığını, 1996 yılından beri Türkiye çapında yayınlanarak ayırt edici özellik kazandığını iddia ederek, davalının kısmi ret kararının kaldırılarak, "İstanbul Life" ibaresinin tüm mallar için marka olarak tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kısmi ret kararının doğru olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının talebine konu markanın, ret gerekçesine konu markayla aynı veya ayırt edilemeyecek marka olmadığı ve ayırt edicilik özelliğine sahip marka olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne, Türk Patent Enstitüsü Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 07.05.2001 tarih ve M-590 sayılı kararla, "İstanbul Life" ibareli başvurusu hakkında 19.11.1999 tarih ve 11040 sayılı kısmi red kararının yerinde olduğuna dair davacı itirazının reddine ilişkin kararın iptaline, tescil talebinin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacı İSTANBUL LİFE ibaresinden oluşan markasının tescili için 9.7.1999 tarihinde başvuruda bulunmuş, ancak TPE Markalar Dairesi'nin 19.11.1999 tarihli kararı ile tescili istenen markanın daha önce ABD'de yerleşik Time İnc. Adına tescilli LİFE ibareli markanın ayırt edilemeyecek kadar aynısı olduğu gerekçesiyle tescil istemi kısmen kabul edilmemiş, davacının itirazı da 556 Sayılı KHK.nun 7/1-b maddesine dayanılarak, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddedilmiştir.
Görüldüğü üzere davacının tescilini istediği İSTANBUL LİFE markasında yer alan LİFE ibaresi markanın esas unsurunu oluşturmakta olup, daha önce tescil edilmiş olan ve sadece LİFE ibaresinden teşekkül eden marka ile tam bir ayniyet arzetmektedir. Davacının markasında yer alan ve esaslı unsuru oluşturan LİFE ibaresinin önündeki İSTANBUL ibaresinin ise, markalar arasında yukarıda açıklandığı şekildeki ayniyet karşısında, davacının markasını, daha önce tescil edilmiş olan markadan ayırt etmeye yönelik bir fonksiyonu bulunmadığı, bilakis tescilli LİFE markası ile yayınlanan derginin İstanbul baskısı olduğu yolunda bir intiba yaratıldığı ve markalar arasındaki ayniyet ortadan kaldırılmadığı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan davacının tescilini istediği markası ile 1996 Haziran ayından itibaren sözkonusu dergiyi yayınladığı anlaşılmakta olup, tescilsiz markanın kullanma ile ayırtedici nitelik kazanıp, kazınmadığının bu tarihten sonrası gözetilerek değerlendirilmesi gerektiği kuşkusuzdur.
Somut olayda ayniyet arzeden markanın tescil tarihi 5.10.1994 tarihi olup, davacının kendi kabulünde olduğu üzere tescilini istediği markayı kullanmaya başladığı tarih 1996 Haziran ayından sonradır. Dosya içeriğinden anlaşıldığı üzere ayda bir on-onbeş bin nüsha basılıp dağıtılan mecmuanın ismini oluşturan ve marka olarak tescili talep edilen İSTANBUL LİFE ibaresini, davacının kendisine ait olduğunu ticari hayatta kabul ettirdiği bir başka ifadeyle ayırt edici nitelik kazandırdığı kabul edilemeyeceğinden 556 sayılı KHK.nun 7/son maddesi hükmüne dayanılarak tescil talebinde bulunulması mümkün görülemez.
Bu itibarla ve yukarıda açıklanan nedenlerle sabit olmayan davanın reddine karar verilmek gerekirken, bilirkişi raporunda ki isabetli olmayan görüşe itibar edilerek ve yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 16.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/12399 K. 2003/4710
T. 12.5.2003
• MARKA İPTAL DAVASI ( Tescili İstenen Marka ile Tescil Edilmiş Markanın Aynı veya Ayırt Edilemeyecek Kadar Aynı Olamayacağı- Kök Kelimesi Müşterek Markaya Getirilen Eklentilerin Ayırt Edicilik Vasfının Bulunması Gereği )
• MARKANIN BENZERLİĞİ ( Okunuş Görsel ve Fonetik Bakımından Orta Seviyede İnsanlar Bakımından İltibasa Meydan Verecek Derecede Benzerliğin Varlığı - Tescili İstenen Markanın Tescil Edilmiş Markanın Şöhretinden İstifadeye Yönelik Olarak Benzer Sözcüğün Tercih Edildiğinin Kabulü Gereği )
• MARKADAKİ EKLENTİNİN AYIRT EDİCİLİK ÖZELLİĞİ ( Markalardaki Kök Kelimenin Müşterek Olması - Markadaki Kök Kelimenin Okunuş Görsel ve Fonetik Yönden İltibasa Neden Olacak Derecede Olduğu Eklentinin Başlı Başına Ayırt Edicilik Vasfının Bulunmaması )
ÖZET : Aynı veya aynı türdeki mal ve hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescili için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil edilemez.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8.Ticaret Mahkemesi'nce 22.05.2002 verilen tarih ve 2000/729 - 2002/254 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili adına 22.04.1993 tarihinde tescil edilen "DİA + ŞEKİL" markası ile davalı adına 09.04.1997 tarihinde tescil edilen "DİAMO" markası arasında 556. sayılı KHK.nın 8/6.maddesi uyarınca iltibas olduğunu, bu konuda TPE Başkanlığına yapılan itirazların sonuçsuz kaldığını, markalarda "DİA" kelimesinin asıl unsur olduğunu, markaların tüketiciyi yanıltacak kadar aynı olduğunu, tescile konu eşyalarında aynı sınıfa dahil bulunduğunu, ileri sürerek YİDK. kararının iptaline, "DİAMO" marka başvurusunun da reddine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı TPE. Başkanlığı vekili, markalar arasında 556 sayılı KHK.nın 8.madde hükmü uyarınca aynı yada ayırtedilemeyecek kadar benzerlik bulunmadığından davacının itirazının reddine ve davalı markasının 09.04.1997 tarihinden geçerli olmak üzere tesciline karar verildiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Davalı Baykur A.Ş. vekili, müvekkilinin markasının "DİAMO" olup, davacının "DİA + %" şeklinde olduğunu, birbirleri arasında iltibasın ve aynılığın bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından tarafların markalarının 556.sayılı KHK.nın 7/1-b ve 8/1-b.maddeleri kapsamında benzerlik olmadığı, tüketiciler tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/1- ( b )ve 8/1- ( b )madde hükmüne dayalı olarak açılan ve aynı kanunun 42/1-a ve b maddesi hükmü uyarınca davalının markasının iptali istemine ilişkindir.
Davacının " DİA+ ŞEKİL" markası 22.4.1993 tarihinde davalının tescil edildiği sınıfları da kapsayacak şekilde tescil edilmiş, davalının "DİAMO" markası ise, 9.4.1997 tarihinde yine 3, 16, 29, 30, 31, 32, ve 34. sınıf emtialar için tescil edilmiştir.
Bir markayı oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırdedilebilmesinin sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü İtibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin 7/1-b maddesine göre, aynı veya aynı türdeki mal ve hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescili için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan markalar tescil edilemez. Yine, 8/1-b madde hükmü uyarınca, daha önce tescil edilmiş veya daha eski tarihte tescili için başvuruda bulunulmuş marka ile karıştırılma ihtimali bulunan marka tescil edilemez. Marka başvurusunun reddedilebilmesi için, tescil edilmek istenen marka ile tescil edilmiş markanın aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olması gerekmektedir. Davacının markası "DİA+ ŞEKİL" , davalının markası ise, "DİAMO" olup aynı sınıf emtialar için tescil edilmiştir. Markalardaki kök kelime "DİA" ibaresidir. Her iki markada da "DİA" ibaresi müşterektir. Bu sözcüğün ise ,davacının önceden tescilli markası ile yazılış, okunuş, görsel ve fonetik yönlerden orta seviyedeki insanlar bakımından iltibasa meydana verecek derecede benzer olduğu, davalının, sırf davacının markasından istifadeye yönelik olarak bu sözcüğü tercih ettiği anlaşılmaktadır. Davalının markasındaki mevcut eklentinin başlı başına ayırdedicilik vasfının da olmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla , yukarıda anlatılanlar karşısında mahkemece davanın kabulüne karar verilmek gerekirken, reddi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, kararın davacı yararına BOZULMASINA ,ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.05.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/11608 K. 2003/4150
T. 28.4.2003
• MARKADAN FAYDALANMA HAKKINA TECAVÜZ ( Markanın Adına Tescil Talebinin Patent Estitüsü Tarafından Reddedilmesi - Patent Estitüsünün İşleminin İptali Aleyhine Açılan Davada Taraf Olmayan Marka Sahibi Aleyhine Dava Açma İmkanı Sağlanarak Açılacak davanın Birleştirlmesi Gereği )
• PATENT ENSTİTÜSÜ ( Marka Tescil Talebinin Markadan Faydalanma Hakkına Tecavüz Oluşturması Gerekçesiyle Reddedilmesi - Patent Estitüsü Aleyhine Açılan Dava Marka Sahibi Haklarına Engel Teşkil Edeceğinden Marka Sahibi Aleyhine de Dava Açılması Sağlanarak Birleştirilmesi Gereği )
• İLTİBAS ( Markadan Faydalanma Hakkına Tecavüz - Patent Enstitüsü Aleyhine Açılan Dava )
6762/m. 58
ÖZET : Mahkemece davacı tarafa, "TİKO" marka sahibi aleyhine de dava açma imkanı tanınarak açtığı takdirde her iki dava birleştirilerek gerçek anlamda taraf teşkili yapıldıktan sonra davanın esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın ihbarı ile işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 04.04.2002 tarih ve 2001/74-2002/175 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, dava dışı F... A.G adlı şirketin "TİKO" markasını adına tescil ettirmek üzere davalıya müracaat ettiğini, müvekkili adına tescilli "ÜLKER PİKO" markasının bulunduğunu, "TİKO" markasının tescili halinde markadan faydalanma haklarına tecavüzün sözkonusu olacağını, bu konuda davalıya yapılan itirazın reddedildiğini, ret kararına yapılan itirazında Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedildiğini ileri sürerek, davalı işleminin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, markaların aynı ya da benzer olmadığını, işlemin yerinde olduğunu, davacı markasının yargılama sırasında dava dışı bir şirkete devredilmiş olduğunu, davacının davacılık sıfatı kalmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, benimsene bilirkişi raporuna göre, her iki markanın ilk bakışta benzer olmadıkları, ancak kullanıldıkları malların aynı sınıf ve benzer oldukları, tüketici kitlesi üzerinde karıştırma sonucunu doğuracağı, markanın tescili halinde davacının haklarına tecavüz olacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Davanın, Patent Enstitüsü'nün anılan kararı sebebiyle sadece bu kuruluşun hasım gösterilmesi suretiyle açılmış olması doğru gibi gözüküyor ise de, anılan kurul kararının incelenmesinde davacının tesciline itiraz ettiği "TİKO" markasının dava dışı yabancı bir şirkete ait olduğu anlaşılmaktadır.
Böyle bir durumda Enstitü aleyhine açılan bir dava ile, davada taraf olmayan marka sahibinin haklarına engel teşkil edecek şekilde hüküm kurulmasının talep edilmesi ve böyle bir talebin kabulü mümkün değildir. Nitekim, davacı vekili dava dilekçesinde de anılan marka ile müvekkilinin tescil istediği marka arasında iltibas bulunduğunu ileri sürmüş bulunmaktadır.
Bu durum karşısında mahkemece davacı tarafa, "TİKO" marka sahibi aleyhine de dava açma imkanı tanınarak açtığı takdirde her iki dava birleştirilerek gerçek anlamda taraf teşkili yapıldıktan sonra davanın esasına girilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın ihbarı ile işin esasına girilerek davanın kabulüne karar verilmiş olması da doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itizarlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.04.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/11502 K. 2003/3119
T. 1.4.2003
• MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davacı Markası İçinde Yer Alan Labne ve Beyaz Kelimelerinin İltibas Teşkil Edip Etmeyeceği-İlk Bakışta İltibasa Meydan Verecek Renk ve Şekil Benzerliği Nedeniyle Davanın Kabulü Gereği )
• PEYNİR MARKASINDAKİ LABNE VE BEYAZ KELİMELERİNİN KULLANILMASININ İLTİBAS OLUŞTURUP OLUŞTURMAMASI ( Marka Hakkına Tecavüzün Önlenmesi Talebi )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ TALEBİ ( Davacı Markası İçinde Yer Alan Labne ve Beyaz Kelimelerinin İltibas Teşkil Edip Etmeyeceği-İlk Bakışta İltibasa Meydan Verecek Renk ve Şekil Benzerliği Nedeniyle Davanın Kabulü Gereği )
ÖZET : Dava, iltibas suretiyle marka hakkına vaki tecavüzün önlenmesi talebine ilişkindir. Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda,davacı vekili bozma kararına uyulduktan sonra verdiği 15.07.2002 tarihli dilekçesinde Ortadoğu ülkelerinde bilinen yoğurtlu peynir cinsini ifade eden sözcüğün "Labne" değil "Lebeneh"olduğunu ve bu hususun Suudi Arabistan resmi makamlarından sorulmasını talep etmiş ise de, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olup, bu aşamadan sonra Yargıtay kararında belirtilenin aksine karar verilmesi usulen mümkün bulunmadığından, davacının bu isteminin reddedildiği, bu durumda davacının "Pınar Labne" markasındaki "Labne" sözcüğünün davacının inhisarında olmayacağı göz önüne alınarak davalıların iltibas teşkil eder şekildeki kullanımlarının önlenmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının tescilli "Pınar Beyaz" markasına davalıların "Kerem Beyaz" markasının haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle davalıların haksız rekabetinin önlenmesine, davacının tescilli "Pınar Labne" markasına davalıların üreterek satışa sundukları "Kerem Labne" markasının ilk bakışta iltibasa meydan verecek benzerlikteki yazı şekli ve renkte kullanıldığı anlaşıldığından ve davalıların bu şekildeki kullanımları haksız rekabet oluşturduğundan davalıların bu sözcüğü iltibas yaratacak şekildeki kullanımlarının men'ine, her iki üründeki ambalaj, kapak ve etiketlerin toplatılmasına ve imhasına, ( 2.500.000.000 ) TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline ilişkni verilen karar usul ve yasaya uygun olup onanması gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 6.Ticaret Mahkemesi'nce bozmaya uyularak verilen 17.07.2002 tarih ve 2002/268-2002/415 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 01.04.2003 günde davacı avukatı Müfit Yararbaş ile davalılardan Bim Birleşik Mağazalar A.Ş. avukatı Ünal Canbaz ve davalılardan Ak Gıda San. ve Tic.A.Ş. avukatı Teoman Seyithanoğlu gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Verda Çiçekli tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, değişik sektörlerde faaliyette bulunan müvekkilinin gıda sektöründe de "PINAR" markası ile tanınır ve bilinir hale geldiğini, bu markanın halen tanınmış marka statüsünde himaye gördüğünü, "PINAR BEYAZ sürülebilir Krem Peynir" ve "PINAR LABNE" markalarının peynir emtiasında kullanılmak üzere marka olarak tescil ettirildiğini, davacı markasının tanınmışlığından yaralanmak isteyen davalıların "BEYAZ" ve "LABNE" sözcüklerini marka olarak aynı ürünlerde kullanıp pazarladıklarını, aynı şekilde ürün ambalajında da, renk, dizayn, ebat yönünden iltibasa neden olacak benzerlik yaratıldığını, bu hususun marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet olduğunu ileri sürerek, marka haklarına tecavüz ve haksız rekabetin önlenmesine, davalıların "Kerem Labne" ve "Kerem Beyaz" markalı ürünlerindeki "Labne" ve "Beyaz" ibarelerinin silinmesine, ürünlerin toplatılıp imhasına, 5 milyar lira manevi tazminatın faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Bim Birleşik Mağazalar A.Ş. vekili cevabında, davacının markasını tescil ettiği şekilde kullanmadığını, davacının markasındaki asli unsurun "PINAR" olup, renk, vasıf, cins bildiren diğer sözcüklerin tek başına marka olarak tescil edilemeyeceğini ve korunamayacağını, ambalaj tasarımının davacıya ait olmadığını, ambalajların yazılış, dizayn, renk yönlerinden farklı olduğunu, manevi tazminat koşullarının da bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Davalı Ak Gıda San.ve Tic.A.Ş. vekili de cevabında, emtianın çeşidini ve vasfını bildiren "BEYAZ" ve "LABNE" ibarelerinin bir markanın unsuru olarak tescil ettirilseler bile, inhisarî hak yaratmayacağını, davacının "PINAR" markası ile benzerlik bulunmadığı gibi, ambalaj ve dizayn, renk yönlerinden de bir benzerlik bulunmadığı, manevi tazminat talebinin yersiz ve fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonunda,davacı vekili bozma kararına uyulduktan sonra verdiği 15.07.2002 tarihli dilekçesinde Ortadoğu ülkelerinde bilinen yoğurtlu peynir cinsini ifade eden sözcüğün "Labne" değil "Lebeneh"olduğunu ve bu hususun Suudi Arabistan resmi makamlarından sorulmasını talep etmiş ise de, Yargıtay bozma kararına uyulmuş olup, bu aşamadan sonra Yargıtay kararında belirtilenin aksine karar verilmesi usulen mümkün bulunmadığından davacının bu isteminin reddedildiği, bu durumda davacının "Pınar Labne" markasındaki "Labne" sözcüğünün davacının inhisarında olmayacağı göz önüne alınarak davalıların iltibas teşkil eder şekildeki kullanımlarının önlenmesi gerektiği gerekçesiyle, davacının tescilli "Pınar Beyaz" markasına davalıların "Kerem Beyaz" markasının haksız rekabet teşkil etmesi nedeniyle davalıların haksız rekabetinin önlenmesine, davacının tescilli "Pınar Labne" markasına davalıların üreterek satışa sundukları "Kerem Labne" markasının ilk bakışta iltibasa meydan verecek benzerlikteki yazı şekli ve renkte kullanıldığı anlaşıldığından ve davalıların bu şekildeki kullanımları haksız rekabet oluşturduğundan davalıların bu sözcüğü iltibas yaratacak şekildeki kullanımlarının men'ine, her iki üründeki ambalaj, kapak ve etiketlerin toplatılmasına ve imhasına, ( 2.500.000.000 ) TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmiştir.
Kararı, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 275.000.000.-TL duruşma vekillik ücretinin Avukatlık Ücret Tarifesi'nin 21 nci maddesi gereğince KDV'si ile birlikte her bir taraftan alınarak yek diğerine verilmesine, temyiz harcı peşin alındığından davalılardan başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, istek halinde aşağıda yazılı harcın temyiz eden davacıya iadesine, 01.04.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/10575 K. 2003/2752
T. 24.3.2003
• TANINMIŞ MARKA ( Bir Şahsa veya Teşebbüse Sıkı Bir Şekilde Matufiyet Garanti Kalite ile Bağlı ve Aynı çevredeki İnsanlar Tarafından Refleks Olarak Çıkan Bir Çağrışım Olması )
• MARKA TESCİLİ ( Davacının Tanınmış Marka Olduğunu İleri Sürdüğü Markayla İlgili Enstitüye Yapılan Başvurular da Dikkate Alınarak Sonucuna Göre Karar Verilmesi )
• BİLİRKİŞİ ( Davacının Tanınmış Marka Olduğunu İleri Sürdüğü Markayla İlgili Enstitüye Yapılan Başvurular da Dikkate Alınarak Bilirkişi İncelemesi Sonucuna Göre Karar Verilmesi )
Paris Sözleşmesi/1,6
ÖZET : Tanınmış marka kavramı, Yargıtay içlihatlarında bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif edilmiştir. Tanınmışlığın tespitinde hakimin şahsi bilgisi tek başına esas alınamaz. O halde mahkemece, ulusal ve uluslararası mevzuat ışığında olayın özelliği de dikkate alınarak, davacının tanınmışlık konusunda davalı Enstitüye yaptığı başvuruya ilişkin belgeler de getirtilmek suretiyle, davacının tüm delilleri toplandıktan sonra uzman bilirkişiler vasıtasıyla inceleme yaptırılarak hasıl olacak sonucu göre karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 3. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 02.05.2002 tarih ve 2001/563 - 2002/193 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin büro malzemesi üretim ve pazarlamasını yaptığını, "MAS" markasının 24.10.1993 tarihinde tescil edilmiş olduğunu, markanın yurt içinde ve dışında tanınmış olduğunu, bu konuda davalıya yapılan başvurudan cevap alınmadığını ileri sürerek, müvekkilinin markasının tanınmış marka olduğunun tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının markasının tanınmış olduğuna dair belge bulunmadığını, farklı kişiler adına ait aynı markanın tescilli bulunduğunu, davacı markasınım tanınmış olduğunun tespiti halinde marka tesciline konu olan 34 sınıf mal ve 8 sınıf hizmet üzerinde koruma hakkı kazanacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, büro malzemeleri üretim ve pazarlamasını yapan davacı şirkete ait markayı taşıyan ürünlerin, yurt içi ve dışında yaygın bir biçimde satıldığına ilişkin faturalar, reklam ve promosyoıı çalışmaları bulunduğu, geniş ölçüde kullanıldığı ve ilanlara konu edildiği, davacının 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 8/3 ve 41/1-b maddelerine göre bu davayı açmakta hukuki yararı bulunduğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacı adına tescilli MAS markasının yurt içinde ve yurt dışında tanınmış olduğunun tespiti istemine ilişkindir.
Tanınmış marka ne Türk markalar mevzuatında ne de yabancı kanunlarda tarif edilmemiş, bu husus mahkeme içtihatlarına ve öğretiye bırakılmıştır.
Dairemiz tarafından oluşturulan çeşitli kararlarda tanınmış marka, bir şahsa veya teşebbüse sıkı bir şekilde matufiyet, garanti, kalite, kuvvetli reklam, yaygın bir dağıtım sistemine bağlı, müşteri, akraba, dost, düşman ayırımı yapılmadan coğrafi sınır, kültür, yaş farkı gözetilmeksizin aynı çevredeki insanlar tarafından refleks halinde ortaya çıkan bir çağrışım olarak tarif edilmiştir. ( 13.03.1998 gün 1997/5647E. 1998/1704K. 23.03.2000 gün 1999/8859E. 2000/2229K. )
Öğreti de ise; tanınmış marka kavramı ile, bir ülkenin bir veya bir kaç yöresinde tutunmuş markalar değil, dünya çapında olmasa bile, yurtiçi ve yurt dışında ilgili çevrelerce bilinen Paris Sözleşmesi'ne üye devletlerden birinin vatandaşına veya o ülkelerden birinde yerleşik olan ya da ticari veya sınai işletmeye sahip kişilere ait bulunan markalar kastedildiği açıklanmış olup, diğer bir görüşe göre ise; ( Bkz.Fikri Mülkiyet Hukuku, Prof. Dr. Ünal Tekinalp-Ist. Üni. Hukuk Fakültesi, 1999 Sh.379 vd. )
Markanın ülke ve uluslararası alanda bu niteliğe sahip olabilmesi için bir işletmeyi veya mamullerinin hizmetlerini simgelemesi yada süper bir kaliteye sahip olduğunun büyük halk kitleleri tarafından kabul edilmesi gerekir. Buna göre tanınmış markanın iki fonksiyonu vardır. Bunlardan ilki her markada olduğu gibi, diğer rakip mallardan ve hizmetlerden kendi mal ve hizmetini ayırt etmesi, diğeri ise her türlü rekabet kaygısı dışında yüksek bir kaliteyi temin etmesi olarak açıklanmıştır. ( Bkz. Tanınmış Markalar, Prof.Dr.Hamdi Yasaman -İst.Üni,Hukuk Fakültesi, Halil Aslanlı'nın anısına Armağan 1978 Sh.691 vd. Yargıtay 11..H.D. 15.12.1997 gün 1997/5784-9233 sayılı kararı )
Bunun yanında, mevzuatta ise, Uluslararası Paris Sözleşmesi'nin 1 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre, sözleşmenin tarafı olan ülkeler menşe memlekette usul ve nizamına tevkifan tescil edilmiş olan markanın o surette himaye göreceğini taahhüt etmiş bulunmaktadırlar.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname'nin 7 ( ı ) maddesi de buna paralel bir hüküm getirmiş, sahibi tarafından izin verilmyen Paris Sözleşmesi'nin 1 nci mükerrer 6 ncı maddesine göre tanınmış markaların mutlak red sebebi olarak esas alınacağı öngörülmüştür.
Tanınmış marka konusunda Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatı ( WIPO ) Tanınmış Markalar Uzmanlar Komitesi'nce de kriterler belirlenmiş olup, yapılacak incelemede bunlarında gözönünde tutulması gerekecektir.
Somut olayda davacının iddiası yurt içinde ve yurt dışında tanınmışlığa dayalı olup tanınmışlığın tespitinde hakimin şahsi bilgisi tek başına esas alınamaz. O halde mahkemece, yukarıda açıklanan ilkeler ışığında ve somut olayın özelliği de dikkate alınarak, davacının tanınmışlık konusunda davalı Enstitüye yaptığı başvuruya ilişkin belgeler de getirtilmek suretiyle, davacının tüm delilleri toplandıktan sonra uzman bilirkişiler vasıtasıyla inceleme yaptırılarak hasıl olacak sonucu göre karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.03.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/10513 K. 2002/11740
T. 17.12.2002
• MARKA TESCİLİ ( Markanın Başka Bir Markayla Halk Tarafından Karıştırılma İhtimalinin Olması Durumunda Marka Tescilinin Yapılmamasının Gerekmesi )
• HALK TARAFINDAN KARIŞTIRILMA İHTİMALİ OLAN MARKALAR ( Bunların Tescilinin Yapılmamasının Gerekmesi )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ KARARININ İPTALİ ( Halk Tarafından Karıştırılma İhtimali Olan Markaların Tescilinin Yapılmamasının Gerekmesi )
KHK-556/m.8
ÖZET : Markalar sözcük olarak birbirinden farklı ve ikisinde kullanılan harfler ayrı olmasa bile, markaların görsel ve fonetik açıdan birbirlerine çok benzemesi, aynı sınıf emtiada kullanılması ve hitap edeceği halk kitlesi dikkate alındığında halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunması hallerinde marka tescilinin yapılmaması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 10.04.2002 tarih ve 2001/558-2002/173 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 17.12.2002 günde davalılardan Ü. Gıda A.Ş. avukatı T.S. geldi, davacı avukatı ve diğer davalı avukatı tebligata rağmen gelmediğinden, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra bazı noksanlıkların ikmali için dosya mahalline gönderilmişti. Bu noksanlıkların giderilerek dosyanın gönderildiği anlaşılmakla, duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi V.Ç. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı Ü.Gıda San. A.Ş.nin tescil başvurusunda bulunduğu "ALPTOP" ibareli markanın müvekkilinin tescilli "ALPİLOP" ibareli marka ile benzerlik arzetmesi nedeniyle davalı TPE nezdinde yaptıkları itirazların Markalar Dairesi Başkanlığı ve Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından reddedildiğini, oysa iki marka arasında teleffuz ve görünüm itibariyle yakın benzerlik bulunduğu özellikle aynı türde ürünler üzerinde kullanılacağından tüketiciler tarafından karıştırılabileceğini ileri sürerek, davalı Ü. Gıda A.Ş.nin marka başvurusunun iptalini, TPE.nin 28.05.2001 gün ve M.752 sayılı kararının iptalini, marka tescil edilmiş ise sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ü. San. A.Ş. vekili, davacı itirazının TPE.ce her aşamada reddedildiğini, görünüm itibariyle benzerlik şeklinde bir tanımlamaya marka hukukunda yer verilmediğini, Alpilop sözcüğünün Türkçe'de bir anlamı bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı TPE vekili, davalı Ü. Gıda A.Ş.nin marka başvurusunun 29, 30 32 nci sınıfı kapsayan mallar için olup, davacı markasının ise 29 ve 30ncu sınıf emtia için tescil edildiğini, her iki markanın aynı sınıf emtea için olsa bile ibarelerinin iltibasa yol açacak şekilde benzer olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, taraflarca sunulan kanıtlar ve yaptırılan bilirkişi incelemesine göre davacı adına tescilli "ALPİLOP" markası ile davalı başvurusundaki "ALPTOP" ibaresi arasında 556 sayılı KHK.nin 8/1-b maddesi kapsamında bir benzerlik olmadığı ve halk tarafından karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, tescilli marka ile tescil başvurusu yapılan markanın birbirine benzeyip benzemediği "halk tarafından karıştırılma ihtimali" bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
556 sayılı KHK.nin 8/1-b maddesi hükmünde "tescil başvurusu yapılan marka, tescil edilmiş veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya benzer ise veya tescil için daha önce başvurusu yapılmış bir markanın kapsadığı mal veya hizmetlerle aynı veya benzer ise, tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış markanın halk tarafindan karıştırılma ihtimali varsa ve bu karıştırılma ihtimali tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile ilişkili olduğu ihtimalini de kapsıyorsa" tescilli marka sahibinin itirazı halinde tescil başvurusunun reddedileceği öngörülmüştür.
Somut olayda, davacı adına tescilli olan "ALPILOP" ibareli marka ile davalı Ü. A.Ş.nin tescil başvurusunda bulunduğu "ALPTOP" ibareli markalar sözcük olarak birbirinden farklı ve her ikisinde kullanılan harfler aynı değil ise de, her iki sözcüğün görsel ve fonetik açıdan birbirlerine çok benzediği, aynı sınıf emtiada kullanılacağı ve hitap edeceği halk kitlesi dikkate alındığında yukarıda anılan KHK.nin 8/b-1 maddesi hükmü karşısında birbirine çok benzediği ve "halk tarafından karıştırılma ihtimali" bulunduğu, nitekim mahkeme heyetince dahi karıştırıldığı karar gerekçesinden anlaşılmaktadır.
Bu durumda mahkemece, davalı TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 28.05.2001 tarihli red kararının iptaline karar verilmek gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, kararın davacı yararına BOZULMASINA, davacı duruşmaya gelmediğinden duruşma vekillik ücreti takdirine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 17.12.2002.tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/8772 K. 2002/1060
T. 11.2.2002
• MARKA TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN İŞLEMİN İPTALİ TALEBİ ( Markanın Ayırdediciliği )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Marka Hakkının Tescili Talebinin Reddine İlişkin )
• AYIRDEDİCİ ŞEKİL ŞARTI ( Marka Hakkının Tescili Talebinin Reddine İlişkin TPE İşleminin İptali Talebi )
• ŞEKLİN MARKA OLARAK TESCİLİ TALEBİNİN REDDİNE İLİŞKİN TPE İŞLEMİNİN İPTALİ TALEBİ ( Şeklin Ayırdediciliği )
KHK-556/m.7/1
ÖZET : Dava, marka tescili talebinin reddine ilişkin TPE kararlarının iptali talebine ilişkindir. Mahkemece, davaya konu markanın şekillerden oluşan, çizimle görüntülenebilen, baskı yoluyla yayımlanmaya ve çoğaltılmaya müsait bir işaret olduğu, uluslararası anlaşma hükümlerine ve uygulamaya göre renk kombinasyonlarının marka olarak tescil edilebilir nitelikte olduğu, davacı malının bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt edici nitelikte bulunduğu gerekçeleriyle, davanın kabulü ile davalı TPE. Başkanlığı Yeniden İnceleme ve değerlendirme Kurulu Başkanlığının 26.5.2000 tarih ve m-508 sayılı red kararının iptaline ilişkin verilen kararda isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 8.Ticaret Mahkemesince verilen 9.5.2001 tarih ve 2000/783-2001/382 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekilleri, müvekkilinin çikolata ve şekerleme imal eden ve piyasalayan dünyaca ünlü bir şirket olup, ürünlerinin yıllardan beri dünyanın her yerinde ve ülkemizde satıldığını, davacının bir tür çikolatasının SMARTIES adı altında özel tüp şekli ve tüp üzerinde gösterilen renkli çikolata taneleri ile tüm dünyada ve ülkemizde davacı şirketin çikolata ve şekerleme ürünlerini ayırt etmek için kullanılıp tanındığını, bu kullanma nedeniyle ŞEKİL markasının çikolata ve şekerleme mamüllerinde ayırt edici bir nitelik kazandığını, davacının şekil markasının menşe ülkede tescilli olduğu gibi, dünyanın bir çok ülkesinde de tescilli olduğu, müvekkilinin şekil markasının tescili başvurusunun davalı Enstitüce 556 sayılı KHK.nın 7.maddesinin 1 ( a ) fıkrası gereğince reddi üzerine, yapılan itirazın da reddedildiğini, oysa müvekkiline ait markanın şekil ve renklerin diğer markalı benzer ürünlerden tamamen farklı olup, ayırt edici vasfının bulunduğunu, kaldı ki Paris Sözleşmesinin 4.mükerrer 6.maddesinin ilk fıkrasının da davacıya bu şekli tescil hakkı tanıdığını belirterek davalı Enstitünün red kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Davalı vekili, dava konusu markanın iki adet arkaya doğru eğik ve bir tane de öne doğru eğik üç adet tüp şeklinden ibaret olup, ayırt edici niteliğinin bulunmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davaya konu markanın şekillerden oluşan, çizimle görüntülenebilen, baskı yoluyla yayımlanmaya ve çoğaltılmaya müsait bir işaret olduğu, uluslararası anlaşma hükümlerine ve uygulamaya göre renk kombinasyonlarının marka olarak tescil edilebilir nitelikte olduğu, davacı malının bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt edici nitelikte bulunduğu gerekçeleriyle, davanın kabulü ile davalı TPE. Başkanlığı Yeniden İnceleme ve değerlendirme Kurulu Başkanlığının 26.5.2000 tarih ve m-508 sayılı red kararının iptaline karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı, davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA,aşağıda yazılı bakiye 1.720.000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 11.2.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/8506 K. 2002/867
T. 4.2.2002
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ EDİLMEMESİ ( Davacının Tescilli Unvanında Geçen "Plaza" Kelimesinin Açılacak Bir Dava İle Terkini Sağlanmadıkça Davacının Bu Kelimeyi Unvanı İçerisinde Kullanması Engellenemeyeceği )
• MARKAYA TECAVÜZ EDİLMEDİĞİNİN TESPİTİ ( Davacının Tescilli Unvanında Geçen "Plaza" Kelimesinin Açılacak Bir Dava İle Terkini Sağlanmadıkça Davacının Bu Kelimeyi Unvanı İçerisinde Kullanması Engellenememesi Nedeniyle Kabulü Gereği )
• TESCİLLİ ÜNVANDA YER ALAN KELİME ( Açılacak Bir Dava İle Terkini Sağlanmadıkça Davacının Bu Kelimeyi Unvanı İçerisinde Kullanması Engellenemeyeceği )
ÖZET : Davacının tescilli unvanında geçen "Plaza" kelimesinin açılacak bir dava ile terkini sağlanmadıkça, davacının bu kelimeyi unvanı içerisinde kullanması engellenemez. Zira, hukuken var olan bir hakkın, fiilen kullanımı da önüne geçilemez. Davacının, unvanını kullanmasına ilişkin eylemlerinin davalının marka hakkına tecavüz teşkil etmediğinin tesbitine ilişkin talebinin bu gerekçeyle kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Bursa Asliyle 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 28.03.2001 tarih ve 2000/121-2001/133 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Salih Çelik tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1993 yılında "Ajans Plaza Tanıtım ve İletişim Hizmetleri Ltd. Şti." olarak tescil ettirdiği unvanını bir bütün olarak kullandığını, davalının ise "Plaza Turizm Hizmetleri Sanayi ve Ticaret A.Ş" şeklindeki unvanın tescilli olduğunu, ayrıca "plaza+şekil+unvan" olarak 10.09.1998 tarihinden itibaren 10 yıl için marka tescili yaptırdığını oysa "Plaza" kelimesinin tek başına veya esas unsur olarak tescilinin, 556 sayılı KHK.nin 7/d bent hükmüne aykırı olduğunu, bu kelimenin herkesçe "çok katlı ve çok amaçlı yüksek binalar ile lüks otel ve işyeri" adı olarak kullanıldığını ve bir kişinin tekeline verilemeyeceğini, davalının tek başına tescil ettiremeyeceği bu kelimeyi, unvanı yanına şekil ilave ederek tescil ettirmek suretiyle bu yasaktan kurtulmaya çalıştığını ve bu anlamda kötüniyetli olduğunu, müvekkilinin davalı markasını unvanında bir bütün olarak kullanmadığı gibi, haksız rekabet oluşturacak bir eyleminin de bulunmadığını, müvekkilinin unvanının da önce tescilli olduğunu bu bakımdan da davalı markasının iptalinin gerektiğini, davalının aksi yöndeki ihtarının yerinde olmadığını ileri sürerek, davalı markasının hükümsüz sayılmasına, müvekkilinin kendi unvanını kullanmasına ilişkin eylemlerinin davalının marka hakkına tecavüz teşkil etmediğinin tesbitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın aynı KHK.nin 35. maddesine kıyasen 3 aylık süre içinde açılmadığını, davacının kendi unvanını olduğu gibi değil, sadece "Plaza" kelimesini kullanarak faaliyette bulunduğunu, müvekkilinin "Plaza" kelimesini özel bir dizayn ve şekil ile birlikte tescil ettirdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda, ticaret alanında herkes tarafından kullanılan ve "mal veya hizmetin üretim yeri" anlamına gelen "Plaza" kelimesinin özel bir şekil ile birlikte marka olarak tescilinin yasaya aykırı olmadığı, davalı markasının da bu durumda olduğu, davacının ise hakim sözcük olan "Plaza" kelimesini ticaret unvanındaki diğer kelimelerinin yanında, birlikte kullandığı, tek başına kullanmadığı, dolayısıyla davacı eylemlerinin, davalının marka hakkına tecavüz oluşturmadığı gerekçeleriyle, markanın hükümsüzlüğüne ilişkin talebin reddine, diğer talebin kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Davacının tescilli unvanında geçen "Plaza" kelimesinin açılacak bir dava ile terkini sağlanmadıkça, davacının bu kelimeyi unvanı içerisinde kullanması engellenemez. Zira, hukuken var olan bir hakkın, fiilen kullanımı da önüne geçilemez.
Davacının, unvanını kullanmasına ilişkin eylemlerinin davalının marka hakkına tecavüz teşkil etmediğinin tesbitine ilişkin talebinin bu gerekçeyle kabulü gerekirken, aynı sonuca yazılı gerekçelerle varılması isabetli değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan hükmün değişik bu gerekçeyle onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye 1.720.000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 04.02.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/844 K. 2001/3429
T. 9.4.2001
• MARKA İPTALİ DAVASI ( Kullanılmayın Emtialar İçin Markanın İptalinin İstenmesi )
• MARKANIN KULLANMA SÜRESİ ( Marka Sahibinin Tescilli Markasını Kendisi Veya İzni İle 3. Şahıs tarafından Sicile Kayıtlı Mallar ve Hizmetler İçin Ciddi Ekonomik Şekilde Kullanması Markayı Kullanmaya Kesintisiz Beş Yıl Ara vermemek zorunda Olması )
• MARKA SÜRESİ ( Marka Sahibinin Tescilli Markasını Kendisi Veya İzni İle 3. Şahıs tarafından Sicile Kayıtlı Mallar ve Hizmetler İçin Ciddi Ekonomik Şekilde Kullanması Markayı Kullanmaya Kesintisiz Beş Yıl Ara vermemek zorunda Olması )
• MARKA KULLANMA SÜRESİNİN BAŞLAMASI ( Sürenin Tescilden İtibaren Başlaması )
• MARKANIN HUKUKİ İŞLEME KONU OLMASI ( Marka Hakkının Hukuki İşlemlere Konu Olması )
• İFLAS KARARI ( İflas Kararı ile Anonim Şirketin Tüzel Kişiliğinin Sona Ermemesi Diğer İnfisah Hallerinde Olduğu Gibi Tasfiye aşamasına girmesi )
KHK-551/m.18
818/m.270
ÖZET : Marka sahibi, tescilli markasını kural olarak yurt içinde veya ihracatta, kendisi veya izni ile 3.şahıs tarafından sicilde kayıtlı mallar ve hizmetler için işlevlerine uygun, ciddi, ekonomik şekilde kullanmalı ve markayı kullanmaya kesintisiz beş yıl ara vermemek zorundadır.Ayrıca, markanın tescil edildiği mallardan veya hizmetlerden sadece bir bölümü için kullanılması, diğerleri için de kullanımın koşullarının gerçekleştiği anlamına gelmez. Zira, hakkı devam ettirici kullanma ancak marka sahibi markayı sicilde kayıtlı mal veya hizmetler için fiilen kullandığında var olacaktır. Kullanmama aralıksız beş yıl devam etmelidir. Beş yıllık süre, tescilden itibaren başlayacaktır.
Gayri maddi mallar üzerindeki marka hakkı mutlak haklardan olup, taşıdığı ekonomik değerden ötürü şirket malvarlığına dahildir. Marka hakkı çeşitli hukuki işlemlere konu oluşturabilir.
İflas kararı ile birlikte anonim şirketin tüzel kişiliği sona ermeyip, diğer infisah hallerinde ( TTK. 434 ) olduğu gibi, tasfiye aşamasına girer
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 1.Ticaret Mahkemesince verilen 20.9.2001 tarih ve 1999/49-2000/871 sayılı kararın ................ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi .................... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili,davalının 23.12.1993 tarihinde tescil ettirdiği Penguenmarkası adı altında sadece dondurma üretip pazarladığını,tescil listesinde sözü edilen diğer emtiaları hiçbir zaman üretip pazarlamadığını,müvekkilinin bu ürünleri kendisi adına tescilli Penguenmarkası ile ürettiği üretip pazarlamayı düşündüğünü,davalının gerek 551 sayılı Markalar Kanununun 18.maddesindeki,gerekse 556 sayılı KHKnun 14.maddesinde öngörülen sürede iptali istenen emtialarda tescilli markası ile üretim yapmadığını ileri sürerek,davalının Penguenmarkasının kullanmadığı emtialar için iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket İflas İdaresi vekili,şirketin 1997 yılında iflas ettiğini,iflas olayının markanın kullanılmamasında haklı neden oluşturduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece,toplanan kanıtlar ve bilirkişi raporuna göre, markanın tescil edildiği 23.12.1993 tarihinden itibaren 556.sayılı KHK.nin öngördüğü 5 yıllık sürenin,şirketin iflas ettiği 22.1.1997 tarihinde dolmadığı,iflas olayının markanın kullanılmamasında haklı neden olarak kabul edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
.............. Gıda Sanayi Ticaret A.Ş.i dondurma emtiasında kullanılmak üzere 23 Aralık 1983 tarihinden geçerli olmak üzere şekil+ Penguen markasını 79407 sayı ile tescil ettirmiştir.
Davalı şirket, 23.12.1993 tarihinde markasını yenilemiş ve bu kez dondurmaya ilave olarak Tereyağı, yağ, aroma maddelerinin karıştırılıp dondurulması suretiyle elde edilen sütlü mamül, et ve et ürünleri, ( kümes ve av hayvanları etleri, deniz ürünleri dahil ), hardal, baharatlar, soslar, sirke, bakliyat ve tahıllardan hazırlanan unlar ve yiyecekler, zeytin, hamurdan mamul yiyecekler, meyve şekerlemesi, helvalar, jöleler, şeker, şekerlemeler emtiasını ve tescil belgesinde yazılı diğer emtiaları ilave etmiştir.
Davacı vekili, 556 sayılı KHK.nin 14 ve 42/2 fıkrası uyarınca markanın tescil edildiği, yukarıda yazılı bir kısım mallar için, davalı adına tescilli bu emtialara ait markanın tescil tarihinden itibaren 5 yıllık süre içinde kesintisiz kullanılmadığından iptaline karar verilmesini istemiştir. Davalı ........... İdaresi Memurluğu, ................. Gıda Sanayi ve Tic. A.Ş.nin 22.1.1997 tarihinde iflas ettiğini, müflisin tasarruf ehliyetini yitirdiğini, ehliyetsizlerin iradi tasarrufta bulunamıyacaklarını, markanın haklı nedenle kullanamadıklarını savunmuştur.
Markanın yukarıda anılan tescilli kısmi emtialar için 23.12.1993 tarihinden beri kullanılmadığı çekişmesiz olup, marka sahibi şirketin iflas etmesi kullanmama için haklı neden oluşturup oluşturmayacağı davanın uyuşmazlık konusunu teşkil etmektedir.
KHK.nun 14.maddesi uyarınca marka sahibi, tescilli markasını kural olarak yurt içinde veya ihracatta, kendisi veya izni ile 3.şahıs tarafından sicilde kayıtlı mallar ve hizmetler için işlevlerine uygun, ciddi, ekonomik şekilde kullanmalı ve markayı kullanmaya kesintisiz beş yıl ara vermemek zorundadır. Ayrıca, markanın tescil edildiği mallardan veya hizmetlerden sadece bir bölümü için kullanılması, diğerleri için de kullanımın koşullarının gerçekleştiği anlamına gelmez ( 556 sayılı KHK. 42/II ). Zira, hakkı devam ettirici kullanma ancak marka sahibi markayı sicilde kayıtlı mal veya hizmetler için fiilen kullandığında var olacaktır. Kullanmama aralıksız beş yıl devam etmelidir. Beş yıllık süre, tescilden itibaren başlayacaktır.
Hukukumuzda iflas, anonim şirketler için bir infisah sebebi olarak kabul edilmiştir ( TTK. 434,1/8 ). İflas kararı ile birlikte anonim şirketin tüzel kişiliği sona ermeyip, diğer infisah hallerinde ( TTK. 434 ) olduğu gibi, tasfiye aşamasına girer ( TTK.439/1 ) Tasfiye aşamasındaki bir anonim şirketin tüzel kişiliği ise, tasfiye sonuna kadar sürer ( TTK.439/II ). İflasın açılması ile anonim şirket hak ve fiil ehliyetini kaybetmez, ancak fiil ehliyeti, tasfiye sonuna kadar, tasfiye amacıyla sınırlı olarak devam eder ( TTK. 439/II, 450,208 ). Başka bir anlatımla, anonim şirket tasfiyenin sonuna dek bir hak süjesi olarak kalır, hak ve yükümlülükler anonim şirket tüzel kişiliğine ait olur. Ancak, anonim şirketin mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisi, iflas kararı ile kısıtlamaya uğrar. Anonim şirketin, mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisi, iflas masasına ilişkin olan konularda iflas idaresine geçer ( TTK. 437 ). İflas idaresi görevini yerine getirirken hem müflis anonim şirketin, hem de alacaklıların yararlarını gözetmekle yükümlüdür.
Marka hakkının hukuki işlemlere konu olup olamayacağına gelince; gayri maddi mallar üzerindeki marka hakkı mutlak haklardan olup, taşıdığı ekonomik değerden ötürü şirket malvarlığına dahildir. Marka hakkı çeşitli hukuki işlemlere konu oluşturabilir. Örneğin, marka hakkının hasılat kirasına ( BK.270 ) verilmesi mümkündür. 556 sayılı KHK.nin 20 ve 21 nci maddelerinde marka sahibinin ( lisans veren ), markasının kullanma hakkını lisans alana verebileceği belirtilmiştir. İşte lisans verme yoluyla kullanma da markanın bir kullanım biçimidir.
Görüldüğü gibi, müflis şirkettin yönetim kurulu, genel kurulu veya iflas idaresi şirket mal varlığına dahil olan markayı yukarıda açıklanan biçimlerde kullanması mümkün iken, bu yollara başvurmadan şirketin iflas ettiğinden bahisle iflasın KHK.nin 14 üncü maddesinde yazılı kullanmama haklı sebebi olarak ileri sürmesi kabul edilemez. Nitekim öğretide de mali durumun kötüleşmesinin bir uzantısı olarak marka sahibinin iflası haklı neden olarak değerlendirilmemektedir Bkz. Prof. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuku, Cilt.II, 1998/ sh.149 ).
Bu durumda davalı şirketin iflas etmesi markanın kullanılmaması için başlı başına haklı bir neden oluşturmadığından, davanın esasına girilerek gerekli araştırma ve inceleme yapılarak hasıl olacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddi doğru değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 9.4.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/752 K. 2001/3930
T. 3.5.2001
• MARKA KULLANIMINA İZİN ( Noterlikçe Düzenlenen Muvafakatname İle - Şartları Oluştuğunda Geri Alınabileceği )
• İZNİN GERİ ALINMASI ( Marka Kullanımı/Noterlikçe Düzenlenen Muvafakatname İle - Şartları Oluştuğunda Geri Alınabileceği )
• HAKKIN YALNIZ KULLANIMI İÇİN İZİN VERME ( Marka Kullanımı - Şartları Oluştuğunda Geri Alınabileceği )
6762/m.54
ÖZET : Davacı şirket, noterlikçe düzenlenen muvafakatnameyle tek taraflı olarak tescilli markasının, davalı şirketçe kullanılmasına rıza göstermiş, bir süre sonra da ihtarname ile verdiği bu izinden feragat edip izni geri aldığını bildirmiştir. Kural olarak bir hak devredilmeyip, yalnızca kullanımı için başkasına koşullu veya koşulsuz izin verilmişse, şartları oluştuğunda, asıl hak sahibinin bu izni geri almak hak ve yetkisi vardır. Çünkü hakkın özü kendisine aittir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada ( Ankara Asliye Altıncı Ticaret Mahkemesi )nce verilen 8.11.2000 tarih ve 2000/225-557 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkil adına tescilli "UZUNGİL" markasının davalı şirket tarafından kullanılmasına 18.2.1999 tarihinde izin verildiğini, ancak bu iznin 18.1.2000 tarihinde geri alınmasına rağmen, davalıların söz konusu markayı kullanmaya devam ettiklerini ileri sürerek, davalıların markaya tecavüz ve haksız rekabetinin menini, davalı ünvanından "Uzungil" ibaresinin çıkarılmasını ve fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere şimdilik 1.000.000.000 lira maddi ve 3.000.000.000 lira manevi tazminatın faiziyle birlikte davalılardan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, muvafakatnamenin şartsız ve süresiz olduğunu, müvekkili şirket ortağı İsmail'in daha öncesinden de marka üzerinde hak sahibi bulunduğunu, davacı şirket yetkilisinin kardeşi olan bu ortağın şirketteki hisselerini devretmesinin muvafakatın geri alınmasına neden olamayacağını, davalı U... Ltd. Şirketi'nin davacıdan daha önce tescil edildiğini ve diğer davalı şirketin ise davayla bir ilgisinin bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere göre, davalı şirkete verilen muvafakatnamenin süresiz ve koşulsuz olduğu, davalı Ş... Ltd. Şirketi'nin ise üretici değil, satıcı olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir. Dava, TT.Kanunu ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmündeki Kararnameye istinaden açılmış, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tesbit ve meni, tazminat ile ünvana tecavüz nedeni ile ticaret ünvanını değiştirilmesi istemine ilişkindir.
Davacı şirket; tescilli "Uzungil + şekil"den ibaret hizmet ve "Şekerci Uzungil + Şekil" den oluşan ticaret markalarına, davalı şirkete bu markaları kullanmak üzere verdiği izinden feragatına, davalının bu unvan altında kötü imalat yapmasına ve ünvanın kullanılmasındaki hak ve önceliğe dayanmakta, davalı ise davacının verdiği kullanma iznine, şirketlerinin bu ünvanla kuruluşunda ki önceliğe ve keza ünvandaki eskiye dayalı hak ve kullanıma istinat etmektedir. Her iki şirketinde ticaret sicilleri getirtilmemiş, bu sebeple kuruluş tarihleri, ortakları; uzun ailesi ile irtibatları ve ihtarnamede ismi geçen İsmail'in davalı şirkete giriş ve ayrılış tarihi açıkca belirlenmemiş olmakla beraber, dosyada mevcut diğer bilgi ve belgelerden Uzun ailesine ait U... Ticaret ve Sanayii Kollektif şirketinin 30.6.1989 tarihinde feshedilip "Uzungil" ünvanını M. Ali, Nebi ve İsmail tarafından kullanılabileceğinin kararlaştırıldığı, bundan sonra önce İsmail'in ortağı olduğu davalı şirketin, müteakiben de Nebi'nin paydaşı bulunduğu davacı şirketin Uzungil ünvanı ile kurulduğu, davacı şirketin 30.3.1998 tarihinde anılan marka tescillerini yaptırdığı, marka tescili için daha evvel müracaatta bulunan davalı şirketin tescili sağlayamadığı, ortaklarından İsmail ve Fahri'nin 21.8.1997 tarihinde paylarını devrederek davalı şirketten ayrıldıkları, bu suretle davalı şirkette "Uzun" ailesinden kimsenin kalmadığı anlaşılmıştır. Davacı şirket, 18.2.1999 tarihinde noterlikçe düzenlenen muvafakatname ile tek taraflı olarak tescilli "Uzungil" markasının, davalı şirketçe kullanılmasına rıza göstermiş, 18.1.2000 tarihli ihtarname ile ise, verdiği bu izinden feragat edip izni geri aldığını bildirmiştir. İhtarnamede feragat sebebi olarak İsmail'in davalı şirketten ayrılması gösterilmiştir.
Davacı şirket dava dilekçesinde, davalı şirketin kötü imalatla Uzungil markasına zarar verdiği hususunu da iddiasına gerekçe yapmıştır. Mahkemece, davacı şirketin marka kullanımı için verdiği muvafakatın süresiz ve koşulsuz olduğundan davalının markaya tecavüz ve haksız rekabetinin olmadığı, davalı şirketin "Uzungil" ünvanı ile davacı şirketten daha önce kurulup ünvanda öncelik hakkı kazandığı gerekçeleri ile davanın reddine karar verilmiştir. 556 sayılı Kararnamede, markanın veya kullanım hakkının ne şekilde devredileceği düzenlenmiş olup, tek taraflı bir muvafakat ile marka kullanımına müsaade edilip, edilemeyeceği hususundan bahsedilmemiştir. Anılan Kararnamenin 16. maddesinde marka korumasının tescil yolu ile elde edileceği, 16. maddesinde tescilli bir markanın başkasına yazılı bir devir sözleşmesi ile devir edilebileceği ve bunun koşulları, 20. maddesinde ise, marka kullanım hakkının lisans sözleşmesi konusu yapılabileceği ve bu sözleşmenin asli ve şekli şartları belirtilmiştir. Somut olayda, anılan KHK. nin 16. maddesine uygun biçimde karşılıklı olarak yazılıp, imzalanmış bir sözleşmeye dayalı marka devri bahis konusu değildir. Keza taraflar arasında KHK.nin 20. ve müteakip maddelerde yazılı şekilde marka kullanım hakkının devrini içeren bir lisans sözleşmesi de yapılmamıştır. Bu bakımdan ihtilafın aynı zamanda genel hükümler çerçevesinda değerlendirilip, çözülmesi gereklidir. Kural olarak, bir hak devredilmeyip, yalnızca kullanımı için başkasına koşullu veya koşulsuz izin verilmişse şartları oluştuğunda asıl hak sahibinin bu müsadeyi geri almak hak ve yetkisi de vardır. Zira, hakkın özü kendisine aittir.
Nitekim, 556 sayılı KHK.nin konuya en yakın düzenlemesi olan lisans sözleşmesi de, her sözleşme gibi feshedilebilir. Ancak, fesih için haklı nedenlerin, verilecek uygun mehillerin ve gerektiğinde karşılanması icap eden zararların nazara alınacağı tabiidir. Bu bakımdan mahkemece gerekli araştırma ve uygun değerlendirme yapılmadan, sırf marka kullanma hakkının süresiz ve koşulsuz devredildiği, davalı şirketin önce kurulup ünvanı kullandığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır.
Mahkemece yapılacak iş; davacı ve davalı şirket sicillerini getirtmek, bunların kuruluş tarihlerini, ortakların ve paydaşların şirkete giriş ve çıkış tarihlerini belirlemek, marka kullanım hakkı ile ilgili muvafakatı ve bunun geri alınmasının mahiyet, koşul ve nedenlerini tesbit etmek, kötü imalat iddiasını da araştırıp değerlendirmek, keza ünvana tecavüz konusunda da TTK. 54 ve müteakip maddeleri ve önceki eylemli kullanım hakkı gözönünde bulundurularak, aileye ait feshedilen kollektif ortaklığın unvan kullanımı ve bunun intikali de nazara alınarak, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmekten ibarettir. Bu sebeplerle eksik inceleme ve yanlış değerlendirme sonucu verilen kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına ( BOZULMASINA ), 100.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 3.5.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/4176 K. 2001/5874
T. 28.6.2001
• MENFİ TESPİT ( Marka Sahibinin Bir Başkası Tarafından Kendi Markası Yanında Cins Kalite Miktar Açıklaması Olarak Kullanımına Karşı Çıkamayacağını Ayırdedicilik Sağlaması için Kullanması )
• MARKANIN BAŞKALARINCA KULLANILMASININ MÜMKÜN OLMAMASI ( Tescilli Markanın Mahkemece İptal Edilmedikçe Aynı Sınıf İçerisindeki Emtia için Başka Kişilerce Kullanılmasının Mümkün Olmaması )
• MARKANIN KULLANILAMASI ( Tescilli Markanın Mahkemece İptal Edilmedikçe Aynı Sınıf İçerisindeki Emtia için Başka Kişilerce Kullanılmasının Mümkün Olmaması )
KHK-556/m.7
ÖZET : Ticaret alanında cins, çeşit, kalite, miktar, amaç, değer coğrafi kaynak veya malların veya hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların marka olarak tescil edilemeyeceği örgörülmüş ise de, SATEN sözcüğü bu kanun hükmü anlamında bir boya cinsi değildir.Bu nedenle boya markası olarak tescil edilen kişi tarafından kullanılmasının ve tescilin korunması gerekir. Tescilli markanın mahkemece iptal edilmedikçe, aynı sınıf içerisindeki emtia için başka kişilerce kullanılması mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 3.Ticaret Mahkemesince verilen 15.12.2000 tarih ve 1999/1413-2000/1471 sayılı kararın ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 26.6.2001 günde davacı avukatı ............ ile davalı avukatı ............. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi ............... tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalı şirket tarafından muhtelif şekil ve ibareler ile marka olarak tescil ettirilen SATEN sözcüğünün esasen boyanın vasfını ifade eden bir sözcük olup, tek başına marka olarak tescil edilemez ise de, 556 sayılı KHK.nin 7/1 c-d maddeleri gereğince, markanın ilk sahibinin, bir başka kişi tarafından kendi markası yanında, cins, kalite, miktar açıklaması olarak kullanımına karşı çıkamayacağını, müvekkilinin de bu sözcüğü ürettiği boyalarla ilgili olmak üzere ayırdedicilik sağlaması için kullanmak istediğini belirterek, bu şekilde kullanımın davalının tescilli marka haklarına tecavüz teşkil etmediğinin belirlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, tescilli olan müvekkili markalarının koruma altında olduğunu, saten markalı boyaların ilk defa davalı tarafından kullanılıp, meşhur hale getirildiğini, bu sözcüğün davacı tarafından da kullanımının iltibasa yol açacağını savunarak, davanın davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran, saten sözcüğünün yer aldığı altı değişik markanın davalı adına tescilli olduğu, tarafların boya üreten ve bu alanda tanınmış firmalar olup, her iki taraf ürünlerinin Türkiyede DYO. veya ÇBS. Olarak tanındığı, bir tarafı parlak ve yumuşak ipek anlamına gelen SATEN sözcüğünün boya alanında boyanın bir cinsini belirten ve parlaklığı ifade eden bir kelime olarak yerleştiği, bu itibarla, bu sözcüğün malın cinsini belirlemek üzere tanıtım malzemeleri ve ürün ambalajlarında kullanmanın davalının marka haklarına tecavüz oluşturmayacağı, zaten davacının da tescil istemediği, taraf ürünleri DYO veya ÇBS olarak bilinip, birbirinden ayrı olduğundan iltibas doğmayacağı, SATEN denilince davalı markası değil, parlak bir boya türü akla geldiği gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Dyoten 2000 + şekil ve dyo DYOTEN + Şekil tescilli marklarının SATEN sıfatı ile birlikte tanıtımının ve ürün ambalajları üzerinde kullanımının davalı adına tescilli saten ve bu ibareyi içeren diğer tescilli marka haklarına tecavüz teşkil etmediğinin tespitine ilişkindir.
Bir tarafı parlak ve yumuşak kumaş ( İpek ) anlamına gelen SATEN sözcüğünün boya ve benzeri kimyasallar da olmak üzere 8.11.1988 tarihinden beri davalı tarafından marka olarak tescil ettirildiği ve yine bu sözcüğün diğer bazı kelime ve harf gruplarıyla birlikte de muhtelif şekillerde ( Saten Light, Saten Soft. Vb ) tescil ettirildiği çekişmesizdir.
Markaların Korunması Hakkında KHK.nin 7/c maddesinde ticaret alanında cins, çeşit, kalite, miktar, amaç, değer coğrafi kaynak veya malların veya hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların marka olarak tescil edilemeyeceği örgörülmüş ise de, SATEN sözcüğü bu kanun hükmü anlamında bir boya cinsi değildir. Bu nedenle boya markası olarak tescil edilen kişi tarafından kullanılmasının ve tescilin korunması gerekir. Davalının boya alanında tescilli bu markası ile ilgili bu ilkeler Dairemizin 8.5.2000 tarih ve 2000/2921-3904 sayılı kararında da aynen benimsenmiştir.
Kaldı ki, davacının kullanmak istediği emtia ile davalının markayı kullandığı emtia bire bir aynı olup, davalının bu SATEN sözcüğünün boya emtiasında daha önceleri hiç kullanılmaz iken, ilk defa bu sözcüğü boya markası olarak kullanıp meşhur edildiği, büyük reklam harcamaları ile bilinir hale getirildiği şeklindeki savunması da gerek bilirkişilerce ve gerekçe mahkemece karşılanmış değildir.
Bu itibarla, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK.nin 7/b maddesi uyarınca, tescilli markanın mahkemece iptal edilmedikçe, aynı sınıf içerisindeki emtia için başka kişilerce kullanılması da mümkün olmadığından, mahkemece yukarıdaki hususlar değerlendirilip, tartışılmadan davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, davalı duruşmada vekil ile temsil edildiğinden taktir edilen 100.000.000 lira vekillik ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 28.6.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/1400 K. 2001/3499
T. 24.4.2001
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜ KARARININ İPTALİ DAVASI ( Marka Başvurusu İlan Edilmediğinden Tescil Prosedürünün Tamamlanmaması-Bu Nedenle Enstitü Kararının İptali İle Yetinilmesinin Gerekmesi )
• MARKA TESCİL PROSEDÜRÜ ( Marka Başvurusu İlan Edilmediğinden Tescil Prosedürünün Tamamlanmaması-Bu Nedenle Enstitü Kararının İptali İle Yetinilmesinin Gerekmesi )
• MARKANIN UNSURLARI ( Emtianın Cins Çeşit Vasıf Kalite Gibi Unsurlarını Gösteren Özellik İşaret ve Adlandırmaları İçeren Unsur Olmadığından Sözcüğün Davacı Adına Tescil Edilmesi )
• MARKA BAŞVURUSUNUN İLANI ( Üçüncü Kişilerin İtiraz İmkanlarını Kullanmaları Açısından Öngörülen Bu Aşama Tamamlanmadan Tescilin Yapılamaması )
ÖZET : 1- "Basılı yayınlar, gazete, dergi ve broşürde" marka olarak kullanılmak üzere tescili istenen "A... CAR" sözcüğünün, marka olarak kullanılmak istendiği emtianın cins, çeşit, vasıf, kalite miktar gibi unsurlarını gösteren, özellik, işaret ve adlandırmaları içeren unsur olmadığının anlaşılmasına ve halkın bu nedenle yanıltılmasının mümkün bulunmamasına, marka başvurusunun 556 sayılı KHK.nin 7/c maddesine aykırılık teşkil etmediğinin anlaşılmasına göre, "A... CAR" markasının davacı adına tesciline karar verilmesi isabetlidir.
Ancak; 2- Davacının marka başvurusu TPE. tarafından reddedilmiş ve 556 sayılı KHK.nin 53. maddesi uyarınca iptal davası açılmıştır. Henüz, marka başvurusu ilan edilmediğinden tescil prosedürü tamamlanmamıştır. O halde enstitü kararının iptaline karar verilmesi ile yetinilmelidir.
DAVA : Taraftar arasında görülen davada Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 2.11.2000 tarih ve 1999/514-2000/541 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin Türkiye'nin en büyük iki dergi grubundan biri olduğunu, "A... CAR" ibareli marka başvurusunun davalı TPE. tarafından kabul edilmediğini, müvekkili tarafından yapılan itirazın da Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddedildiğini ileri sürerek, Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulunun 12.8.1999 tarihli kararının iptaline, marka başvurusunun Resmi Marka Bülteni'nde ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, A... kelimesinin, otomobil anlamında, CAR. kelimesinin de otomobil, araba anlamında İngilizce kelimeler olduğunu, A... CAR. ibaresinin marka olarak üzerinde kullanılacak mallarda cins, çeşit, vasıf, amaç belirteceğini, farklı konulardaki basılı yayınlar için nitelik yönünden halkın yanılmasına neden olacağını ileri sürerek, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, A... nün hiçbir dilde bir anlamı bulunmadığı, esaslı unsurun "A... CAR" ibaresinin tamamı olup, hiçbir dilde anlamı bulunmadığını, 556 sayılı KHK.nin 7/1-c bendi gereğince hizmet markası olarak tescili talep edilen sözcüğün hizmetin vasfını, cinsini, çeşidini, münhasır olarak belirtmesi durumunda başvurusunun red edileceğinin tartışmasız olduğu, davacının, A... kelimesine CAR kelimesini ekleyerek tescil istemesinde bir usulsüzlük bulunmadığı gerekçesiyle TPE. Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun M-348 sayı ile alınan 26.7.1999 tarihli kararın iptaline, "A... CAR" markasının davacı adına tesciline, marka bülteninde ilan isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve "basılı yayınlar, gazete, dergi ve broşürde" marka olarak kullanılmak üzere tescili istenen "A... CAR" sözcüğünün, marka olarak kullanılmak istendiği emtianın cins, çeşit, vasıf, kalite, miktar gibi unsurlarını gösteren, özellik, işaret ve adlandırmaları içeren unsur olmadığının anlaşılmasına ve halkın bu nedenle yanıltılmasının mümkün bulunmamasına, marka başvurusunun 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 7/c maddesine aykırılık teşkil etmediğinin anlaşılmış olmasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı, davalı Türk Patent Enstitüsü Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptaline, marka başvurusunun Resmi Marka Bülteni'nde ilanına karar verilmesini istemiştir. 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname'nin 33. maddesi hükmü uyarınca, marka tescil başvurusu üzerine, Enstitü, başvuruyu şekil ve esastan inceler. Başvuru şartları eksiksiz bir şekilde yerine getirilmiş ise, marka başvurusu ilgili bültende yayınlanır. Üçüncü kişilerin itiraz imkanlarını kullanmaları açısından öngörülen ilan aşaması henüz tamamlanmadan, marka başvurusunun tescili mümkün değildir. Dava konusu olayda, davacının marka başvurusu Enstitü tarafından reddedilmiş ve anılan KHK.nin 53. maddesi uyarınca iptal davası açılmıştır. Henüz, marka başvurusu ilan edilmediğinden, tescil prosedürü tamamlanmamıştır. Mahkemece, davalı Enstitü kararının iptaline karar verilmesi ile yetinilmesi gerekir iken, sözü edilen prosedür tamamlanmadan "markanın davacı adına tesciline" de karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına ( BOZULMASINA ), ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.4.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/10860 K. 2002/3275
T. 8.4.2002
• TÜZEL KİŞİNİN TİCARET ÜNVANININ TESCİL EDİLMESİ ( Sonradan Tescil Edilen Tüzel Kişi Ünvanına Gerekli Eklemelerin Yapılmasının Gerekmesi )
• MARKA TERKİNİ DAVASI ( Tanınmış Marka Sahiplerinin Açacağı Davanın Tescil Tarihinden İtibaren Beş Yıl İçinde Açılmasının Gerekmesi )
• DAVA AÇMA SÜRESİ ( Tanınmış Marka Sahiplerinin Açacağı Marka Terkini Davasının Tescil Tarihinden İtibaren Beş Yıl İçinde Açılmasının Gerekmesi )
• MARKA HAKKININ ELDE EDİLMESİ ( Markanın Sahibine Sağladığı Hakların Tescil ile Oluşması ve Üçüncü Kişilere Karşı Tescilin Yayını Tarihinden İtibaren Hüküm İfade Etmesi )
• TESCİLDE RED İÇİN MUTLAK NEDENLER
• MARKA TESCİLİNDEN DOĞAN HAKLAR ( Tescil Ettiren Kişinin O İşaret Üzerinde Marka ile İlgili Mal ve Hizmetler İçin İnhisar ve Daha Sonra Men Ettirme Hakkını Kazanması )
• TANINMIŞ MARKA ( Bu Markanın Bir Başka Kişi Tarafından Kendi Adına Tescilinin İstenmesi Halinde Kötüniyetin Varlığının Asıl Olması )
• HAKSIZ REKABETİN MEN'İ ( Ticaret Ortaklıklarının Merkezleri Ayrı Yerde ve Logolarında Farklılık Olsa Bile Ünvanlarında İltibas Olması Durumunda Men Davasının Açılabilmesi )
ÖZET : 1- Markanın sahibine sağladığı haklar tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı tescilin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Önce tescil ettiren kişi, o işaret üzerinde marka ile ilgili mal ve hizmetler için inhisar ve daha sonra başkasının marka olarak tescil ettirmesini men etme hakkını kazanır. Daha önce tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret yada ondan ayırt edilemeyecek bir işaret, aynı mal veya hizmetler yahut aynı türdeki mal ve hizmetler için bir kere daha başkası tarafından marka olarak tescil edilemez; önce yapılan tescil sonrakileri önler. Tescil ilkesinin istisnasını, tanınmış markalar ile tescilden önce kullanma sonucu ayırt edici nitelik kazanan işaretler oluşturur. Marka üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin açacakları marka terkini davalarının hangi sürede açılacağı konusunda bir düzenleme getirilmemiş ise de, 556 sayılı KHK.nin 42. maddesinde Paris Konvansiyonu'na göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekeceği belirtilmiş, dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı gözetilerek bu sürenin en azından diğer markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması Yargıtayca uygun görülmüştür. Tanınmış olan markanın bir başka kişi tarafından kendi adına tescilinin istenmesi halinde kötüniyetin varlığı asıldır. Yargıtay uygulamasına göre ise; davalının kötüniyetli olmadığının ispatının somut verilere dayanması gerekir.
2- Bir tüzel kişinin ticaret unvanı Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmişse, bu ünvanın diğer bir ünvandan ayırdedilmesi için sonradan tescil edilen tüzel kişi ortaklığın ünvanına gerekli ekleri yapması zorunludur. Ticaret ortaklıkların merkezleri ayrı yerde olsa ve logolarında farklılık bulunsa bile, ünvanlarında iltibas varsa, önceden ticaret sicil kaydını yaptıran tüzel kişilik haksız rekabetin men'i davası açabilir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 25.10.2001 tarih ve 2000/859-2001/808 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Deniz Biltekin tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Merinos Yünlü Sanayi İşletmesi" unvanını 11.5.1955 tarihinden, "Merinos" markasını 29.5.1991 tarihinden beri tescilli olarak kullandığı halde davalının 16.12.1997 tarihinde ünvanını ve 147589 nolu "Demmerinos+Türk Malı" ve 99019691 nolu "Merinos Halı San ve Tic.A.Ş. + özel bir şekil"den oluşan markalarını haksız olarak kullandığını, unvan ve markalar arasında iltibas olduğunu, ileri sürerek davalının eylemlerinin haksız olduğunun tesbiti ile önlenmesine, davalı markalarındaki ve ünvanındaki "Merinos" ibaresinin terkinine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin markalarını iyi niyetle tescil ettirdiğini, DEMMERİNOS markası yönünden davanın zamanaşımına uğradığını, Merinos kelimesinin koyun ırkı olup, bir şahsın ya da kuruluşun inhisarında olamayacağını, müvekkilinin yaklaşık 20 yıldır halı sektöründe faaliyet gösterdiğini, markayı müvekkilinin maruf ve meşhur hale getirdiğini, 3.şahıs adına kayıtlı "Merinos Rulo", "Simmerinos"ve "Merinos" markalarının bulunduğunu, Dünyada da 1000'i aşan şirketin bu ibareyi marka ve unvanlarında kullandığını, davacının " Merinos Bursa" markasının TPE ürün sıralamasına göre 24 ve 25 nci sıralarda yer alan kumaş ve yünler için tescil edildiği halde, müvekkilinin markasının 27 nci sırada düzenlenen Halı ve buna bağlı ürünler için tescil edildiğini yani; faaliyet alanlarının farklı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından 556 sayılı KHK'nin 42/a maddesi uyarınca hükümsüzlük davasının 5 yıllık süre içerisinde açılması gerektiği bu sürenin markanın tescilinden itibaren başlayacağı, davalının ise 1993 yılından beri bu unvan ve markayı kullanmakta olduğu, davacının zamanında tescillere itiraz etmediği halde bu davayı açmasının iyiniyetle bağdaşmadığı, ayrıca koyun ve yün cinsi olan "Merinos" markasının tek başına tescilinin kararnamenin 7/1.c maddesi uyarınca mümkün olmayacağı, tescil edilse dahi başkalarının kullanmasına ayırt edici unsurlar ilave edilmesi halinde engel olunamayacağı, dava hakkının düşmesi nedeniyle "Merinos" kelimesini kullanabilecek olan davalının sonra yapılan tescil nedeni ile bu ismi kullanmayacağını kabul etmenin çelişki oluşturacağı gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Davacı, 11.5.1955 yılından beri kullandığı "MERİNOS" kelimesinin bulunduğu unvanının ve 16.12.1997 tarihinden beri kullandığı "MERİNOS" markasının davalı tarafından haksız ve kötüniyetli olarak tescil ettirildiğini ileri sürerek ,davalı adına olan 99019691 nolu "MERİNOS HALI+ ŞEKİL" markası ile 147589 nolu " DEMMERİNOS " markalarının ve davalı unvanında bulunan "MERİNOS" kelimesinin terkini talep ve dava etmiştir.
556 sayılı KHK.nin 6.ve 9/3. maddeleri hükümleri uyarınca, markanın sahibine sağladığı haklar tescil ile oluşur ve üçüncü kişilere karşı tescilin yayını tarihinden itibaren hüküm ifade eder. Önce tescil ettiren kişi, o işaret üzerinde marka ile ilgili mal ve hizmetler için inhisar ve daha sonra başkasının marka olarak tescil ettirmesini men etme hakkını kazanır. Öncelik ilkesi şöyle ifade edilebilir: daha önce tescil edilmiş veya tescil için başvurusu yapılmış bir işaret yada ondan ayırt edilemeyecek kadar onunla ayniyet içinde bulunan bir işaret ,aynı mal veya hizmetler yahut aynı türdeki mal ve hizmetler için bir kere daha başkası tarafından marka olarak tescil edilemez; önce yapılan tescil sonrakileri önler. Tescil ilkesinin istisnasını tanınmış markalar ile tescilden önce kullanma sonucu ayırt edici nitelik kazanan işaretler oluşturur ( 556 sayılı KHK.nin 7/son ). Ayrıca, marka üzerinde üstün ve öncelikli hak sahibi olduğunu ileri sürenlerin açacakları marka terkini davaları için 556 sayılı KHK. de dava açma olanağı tanınmasına rağmen, bu davanın hangi sürede açılacağı konusunda bir düzenleme getirilmemiş ise de, yine anılan KHK.nin 42. maddesinde, Paris Konvansiyonu'na göre tanınmış sayılan marka sahiplerinin hükümsüzlük davasını, tescil tarihinden itibaren 5 yıl içerisinde açılması gerekeceği belirtilmiş, dava açma hakkının sınırsız sürede kullanılmasının da yasanın ruhu ve hukuk mantığı ile bağdaşmayacağı gözetilerek yukarıda sözü edilen sürenin en azından diğer markalar yönünden açılacak davalar için de uygulanarak yasal boşluğun doldurulması Dairemizce uygun görülmüştür. Nitekim, Avrupa Topluluğu Anlaşması'nın 189. maddesi uyarınca, kabul edilen 89/104 sayılı Yönerge de tanınmış markalar için de, 5 yıllık hak düşürücü süre öngörülmüştür. 5 yıllık sürenin başlangıcı tescil tarihidir. Ancak, Paris Konvansiyonunun 1.mükerrer 6.maddesinde sözü edilen ve herkesçe bilindiği kabul olunan markanın başkası adına kötüniyetle tescil olunması halinde ise, hükümsüzlük davasının beş yıl içinde açılmasını öngören hüküm uygulanmaz. ( 556 sayılı KHK.nin 42/a,son cümle; Paris Konvansiyonu, 1.mükerrer 6.3. ) Paris Konvansiyonu'nun bu hükmünün kapsamına giren ve dolayısıyla Türkiye'de de tanınmış olan markanın bir başka kişi tarafından kendi adına tescilinin istenmesi halinde kötüniyetin varlığı asıldır. Bu anlamda kötüniyetten kasıt; iyiniyetli olmamak, yani tanınmış markanın varlığını bilmek veya öğrenebilecek durumda bulunmaktadır. Yoksa bir hilenin, aldatmanın veya dolanmanın varlığını veya TPE'nin kusuru bulunup bulunmadığını aramaya gerek yoktur. TPE'nin tanınmış markanın varlığını bilmesi tanınmış markayı tescil ettirenin kötüniyetini ortadan kaldırmaz. ( Bkz.Dr.Ünal Tekinalp Fikri Mülkiyet Hukuku, 1. Bası .Ekim 1999. s.440. Dr. Sabih Arkan, Marka Hukuk Cilt 2. S.158. ) Dairemiz uygulamasına göre ise; davalının kötüniyetli olmadığının ispatının somut verilere dayanması gerekir. Örneğin, davacının, davalının ticaret unvanından haberdar olduğu halde uzun süre sessiz kalınması, aralarında ticari işlemlerin varlığını gösteren belgeler olmasına rağmen uzun süre sonra dava açılması vs. gibi hallerde davalının MK.2. madde hükmünden yararlanmasının mümkün olduğu kabul edilmektedir.
Dava konusu olayda; davacının markası davalının markasından daha önce kullanılıp ,ayırt edici hale geldiği gibi daha önce tescil de edilmiştir. O halde, davacının dava konusu "MERİNOS" markası üzerinde marka hakkının davalıdan önce doğduğunun kabulü gerekir. Ancak, davanın hak düşürücü süreye bağlı olmadan açıldığının ispatı gerekmektedir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda ve mahkeme kararının gerekçesinde davacının, davalının kötüniyetle tescil yaptırdığı iddiası üzerinde durulmamıştır.Bu durumda, davalının yalnızca "DEMMERİNOS " markası yönünden 5 yıllık süre geçmesi nedeniyle ve MK.2.maddesinden hareket ederek davanın REDDİNE karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla mahkemece, bilirkişi kurulundan ek rapor ya da yeni bir bilirkişi heyetinden yukarıdaki açıklamalar dikkate alınmak suretiyle davalının markalarını tescilde kötüniyetli olup olmadığı bu şekilde davanın süresinde açılıp açılmadığı hususunda rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiştir.
2-Davacı ayrıca, davalının ticaret unvanında bulunan "MERİNOS" kelimesinin terkini talep etmiştir. Davacı, 11.7.1933 tarihinde " Bursa Merinos Yünlü Sanayi İşletmesi" ünvanı ile faaliyet göstermekte iken Bursa Ticaret Siciline 10.9.1993 tarihinde tescil edilerek ticaretine devam etmiştir. Davalı şirket, 9.2.1990 tarihinde " Merinos Halı Sanayi ve Ticaret A.Ş." ünvanı ile Gaziantep Ticaret Sicili'ne tescil edilmiştir.
TTK'nun 47/son maddesi hükmüne göre, bir tüzel kişinin ticaret unvanı Türkiye'nin herhangi bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmişse, bu ünvanın diğer bir unvandan ayırdedilmesi için sonradan tescil edilen tüzel kişi ortaklığın ünvanına gerekli ekleri yapması zorunludur. Davalının logosunun davacı logosundan farklı olması ve şirket merkezlerinin farklı şehirlerde olması önemli olmayıp, davalının unvanında yer alan "MERİNOS" kelimesinin iltibasa neden olup olmayacağı önem taşımaktadır. Ticaret ortaklıkların merkezleri ayrı yerde olsa ve logolarında farklılık bulunsa bile, unvanlarında iltibas varsa, önceden ticaret sicil kaydını yaptıran tüzel kişilik, TTK'nun 43., 47., 54. ve 57/5. maddeleri uyarınca haksız rekabetin men'i davası açabilir. Somut olayda her iki unvanda da " MERİNOS" sözcüğü vurgu kelimesi olup, bu durum iltibas yaratır. Buna göre, mahkemece iltibas durumu göz önünde tutularak ve TTK.nun haksız rekabete ilişkin 57. ve devamı maddeleri uyarınca, bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddi doğru görülmemiş ve hükmün BOZULMASINA karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) ve ( 2 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 8.4.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/10310 K. 2002/2662
T. 25.3.2002
• TİCARİ İŞLETMENİN TÜZEL KİŞİLİĞİNİN BULUNMAMASI ( Haksız Rekabet Nedeniyle Açılacak Davanın Ticari İşletmeye Değil Sahibi veya Ortaklarına Yöneltilmesi Gereği )
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ DAVASI ( Ticari işletmenin Tüzel Kişiliği Bulunmadığından Husumetin Sahibine veya Ortaklarına Yöneltilmesi Gereği - Şirket Ünvanının ve Logosunun Davalı Tarafından Kullanılması ve Marka Olarak Tescili )
• HUSUMET ( Haksız Rekabetin Önlenmesi Davasının Tüzel Kişiliği Bulunmayan Ticari İşletmeye Karşı Değil Sahibine veya Ortaklarına Karşı Açılması Gereği - Şirket Ünvanının ve Logosunun Davalı Tarafından Kullanılması ve Marka Olarak Tescili )
• ŞİRKET ÜNVANININ VE LOGOSUNUN DAVALI TARAFINDAN KULLANILMASI VE MARKA OLARAK TESCİLİ ( Haksız Rekabetin Önlenmesi ve Markanın Terkini Talebiyle Açılan Davada Pasif Husumetin Ticari İşletmeye Değil Sahibine veya Ortaklarına Yöneltilmesi Gereği )
• PASİF HUSUMET ( Haksız Rekabetin Önlenmesi Davasının Tüzel Kişiliği Bulunmayan Ticari İşletmeye Karşı Değil Sahibine veya Ortaklarına Karşı Açılması Gereği - Şirket Ünvanının ve Logosunun Davalı Tarafından Kullanılması ve Marka Olarak Tescili )
ÖZET : Dava, davacı şirketin ünvanına ve logosuna yapılan tecavüzün men'i ve Ticaret Sicili ile Türk Patent Enstitüsü'nde davalılar adlarına olan kayıtların iptali ve maddi, manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, haksız rekabette bulunan firmanın Güven Turizm İşletmesi ve Komisyonculuk İşletmesi olduğu, bu nedenle davanın bu şirket aleyhine açılması gerektiği, gerçek kişiler aleyhine açılamayacağı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkeme kararında belirtilen işletme Türk Ticaret Kanununda tarifi yapılan bir şirket değildir. İşletme, bir girişimci tarafından ekonomik çıkar sağlamak amacıyla emek ve sermayenin bağımsız şekilde bir araya getirilmesi olup, bir işletmenin ticari işletme sayılması, işletme içinde yürütülen faaliyetin esnaf faaliyeti düzeyini aşması ile mümkündür. Bu itibarla ticari işletmelerin tüzel kişiliği bulunmayıp, haklarında açılacak davanın o ticari işletmenin sahibi veya ortaklarına yöneltilmesi gerekir.
DAVA : Davacı vekili, müvekkili şirketin ortaklarının murisi tarafından ticaret siciline tescil edilen "Güven Turizm" ünvanı ve logosunun murisin ölümünden sonra mirasçıları tarafından halen kullanılmaya devam edildiğini, davalıların bu unvan ve markayı otobüs terminalinde açtıkları işyerinde kullandıklarını, aynı zamanda marka olarak da tescil ettirdiklerini, eylemlerinin haksız rekabet teşkil ettiğini, bundan dolayı zarara uğradıklarını ileri sürerek, ünvana ve logoya yapılan tecavüzün men'i ile ticaret sicilindeki ve Türk Patent Enstitüsündeki davalılar adlarına olan kayıtların silinmesine ve iptaline, 500.000.000.-TL maddi ve 500.000.000.-TL manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, davacının iddialarına konu olan Karabük Güven Turizm İşletmeciliği ve Komisyonculuğu ünvanlı ticari işletmenin tek başına müvekkili M... B..... adına kayıtlı olup, diğer müvekkillerinin bağlantılarının bulunmadığını savunarak, davanın husumet yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosyadaki belgelere göre, haksız rekabette bulunan firmanın Güven Turizm İşletmesi ve Komisyonculuk işletmesi olduğu, bu davanın sadece şirket aleyhine açılması gerektiği, gerçek kişiler aleyhine böyle bir davanın açılamayacağı gerekçesiyle, davanın husumet yönünden reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
KARAR : Dava, davacı şirketin ünvanına ve logosuna yapılan tecavüzün men'i ve Ticaret Sicili ile Türk Patent Enstitüsü'nde davalılar adlarına olan kayıtların iptali ve maddi, manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, haksız rekabette bulunan firmanın Güven Turizm İşletmesi ve Komisyonculuk İşletmesi olduğu, bu nedenle davanın bu şirket aleyhine açılması gerektiği, gerçek kişiler aleyhine açılamayacağı sonucuna varılarak davanın reddine karar verilmiş ise de, mahkeme kararında belirtilen işletme Türk Ticaret Kanununda tarifi yapılan bir şirket değildir. İşletme, bir girişimci tarafından ekonomik çıkar sağlamak amacıyla emek ve sermayenin bağımsız şekilde bir araya getirilmesi olup, bir işletmenin ticari işletme sayılması, işletme içinde yürütülen faaliyetin esnaf faaliyeti düzeyini aşması ile mümkündür. Bu itibarla ticari işletmelerin tüzel kişiliği bulunmayıp, haklarında açılacak davanın o ticari işletmenin sahibi veya ortaklarına yöneltilmesi gerekir. Dosya arasında bulunan Karabük Ticaret Sicil Memurluğu'nun yazısına göre karara mesnet yapılan işletme M.... B.... adına tescilli olup, bu şahıs davalı olarak davada yer almaktadır. O halde, ortada davalılar tarafından kurulup sicile tescil edilmiş bir şirket bulunduğu iddia ve ispat edilmemiş bulunmasına göre, davacı vekilinin dosya arasında bulunan tarihsiz ve dava hakkında beyanlarına ilişkin dilekçesinde ileri sürülen hususlar çerçevesinde işin esasına girilerek, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde aksi düşüncelerle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 25.03.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2001/10185 K. 2002/2000
T. 7.3.2002
• MADDİ VE MANEVİ TAZMİNAT ( Davacının Bedel Ödeyerek Satın Aldığı Markalara Karşı Haksız Rekabette Bulunulması )
• MARKA TAKLİDİ YOLUYLA HAKSIZ REKABETTE BULUNULMASI ( Tescilli Marka İle Aynı Olan Herhangi Bir İşaret Kullanılamaması )
• TESCİLLİ MARKA ( Marka İle Aynı Olan Herhangi Bir İşaret Kullanılamaması )
• YOKSUN KALINAN KAZANÇ ( Marka Sahibinin Elde Edebileceği Muhtemel Gelir, Tecavüz Edenin Elde Ettiği Kazanç Veya Lİsans Bedelinin Yoksun Kalınan Kazanç Olarak İstenebilmesi )
ÖZET : Tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaret kullanılamaz.
Marka sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir, tecavüz edenin elde ettiği kazanç veya lisans bedeli, yoksun kalınan kazanç olarak istenebilir. Mahkemenin yaptırdığı incelemede bilirkişiler, davacının zararının olmadığı yolunda yorumlanabilecek herhangi bir görüş bildirmemişler, tam aksine, haksız rekabetin yarattığı olumsuzlukların kuruşlandırılmış değerlerinin tespiti için tarafların ticari defterleri üzerinde ayrıntılı inceleme yapılması gerektiğini belirtmişlerdir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Afyon Asliye 1.Hukuk Mahkemesince verilen 2.6.2001 tarih ve 2000/534-2001/255 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 5.3.2002 günde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalı avukatı İsmail Akgül gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Hüseyin Ulus tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının müvekkilinin bedel ödeyerek satın aldığı Derby ve Gislaved markaları ile bunlara ait ambalaj malzemesi, işaret şekil ve logoları, ürettiği düşük kaliteli ürünlerde taklit etmek suretiyle haksız rekabete girmesi nedeniyle maddi ve manevi zarara uğradıklarını ve davalının eylemlerinin daha önce açtıkları davada sübut bulduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak üzere şimdilik 12.500.000.000._TL maddi ve 2.500.000.000._TL manevi tazminatın faiziyle tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, markaların davacıya devredilmekle tanınmışlıktan uzaklaştıklarını ve müvekkilinin marka kullanımından davacının herhangi bir zarara uğramasının söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucuna göre, davacı zararının ispatlanamadığı yolundaki bilirkişi raporu gerekçe yapılarak, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, davalı ürün ambalajlarında yer alan at nalı-at resmi figürlerinin davacı markasına tecavüzünden doğan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. Davalının eylemi daha önce açılan ve sonuçlanan dava ile tespit edilmiştir. 556 s KHKnin 9. maddesinde tescilli marka ile aynı olan herhangi bir işaretin kullanılamayacağı öngörülmektedir. Aynı kararnamenin 61. maddesinde 9. maddenin ihlali tecavüz sayılan fiiller arasında gösterilmiş, 62. maddede tecavüzden doğan maddi ve manevi zararlara dair talepler açıklanmıştır.
Dava, maddi tazminat yönünden, 556 s KHKnin 66. maddesinde öngörülen kazanç kaybına yönelik olarak açılmıştır.
Anılan Kararname maddesinde, yoksun kalınan kazancın istenme ve hesaplanma usulleri belirtilmektedir. Marka sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir, tecavüz edenin elde ettiği kazanç veya lisans bedeli, yoksun kalınan kazanç olarak istenebilir. Mahkemenin yaptırdığı incelemede bilirkişiler, davacının zararının olmadığı yolunda yorumlanabilecek herhangi bir görüş bildirmemişler, tam aksine, haksız rekabetin yarattığı olumsuzlukların kuruşlandırılmış değerlerinin tespiti için tarafların ticari defterleri üzerinde ayrıntılı inceleme yapılması gerektiğini belirtmişlerdir.
Hal böyle olunca Mahkemece, davacının yoksun kalınan kazanca dair maddi tazminat isteminin açıklattırılması, bundan sonra ise, dosya içerisine gerekli belgeler getirtilerek, gerektiğinde kayıtları incelenmesi gereken şirket merkezinde uzman bilirkişilere inceleme yaptırılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm tesisi yerinde görülmediğinden kararın bu nedenle davacı yararına bozulması gerekmiştir.
2-Öte yandan, davalının eylemi sabit olduğuna göre, 556 sayılı KHKnin 62 maddesi uyarınca, davacı yararına münasip bir miktarda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, bu talebin de reddi yolunda hüküm tesisi doğru olmamış ve kararın bu nedenle dahi davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarda ( 1 )ve ( 2 )numaralı bentlerde açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, 250.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 7.3.2002 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/9896 K. 2001/1214
T. 15.2.2001
• MARKA HAKLARINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Markaların Yazılış ve Dizayn Olarak da Farklı Olması - Davacının Sırf Türkiye'deki Tescile Dayanarak Bu Davayı Açması MK'nın 2. Madde Hükümlerine Aykırı Olduğu )
• TANINMIŞ MARKA ( Markaların Yazılış ve Dizayn Olarak da Farklı Olması - Davacının Sırf Türkiye'deki Tescile Dayanarak Bu Davayı Açması MK'nın 2. Madde Hükümlerine Aykırı Olduğu )
• PARİS KONVANSİYONUNA TARAF ÜLKEDE ÜRETİLEN TESCİLLİ MARKA ( Yasal Yollardan İthal Edilmiş Olması ve Markanın Sahte ve Taklit Olduğunu İddia ve İspat Edilmemiş Olması İle Tanınmış Marka Halinde Getirilmiş Olması Nedeniyle Tecavüzün Önlenmesi Talebinin Reddi Gereği )
KHK-556/m.62
ÖZET : Davacı, 25.12.1995 tarihinde tescil ettirdiği "KEBO" markasını taşıyan ayakkabıların davalılar tarafından ithal edilip pazarlandığını, bu hususun marka haklarına tecavüz olduğunu ileri sürerek, marka haklarına tecavüzün önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Ancak, davalılar tarafından ithal ve pazarlanan ayakkabı markasının, menşe ülke olan İtalya'da 27.09.1994 tarihinden itibaren tescilli bulunması, ülkemiz ile birlikte Paris Konvansiyonu'na taraf olan bu ülkede üretilen tescilli markalı ürünlerin yasal yollardan ithal edilmiş olması ve markanın sahte ve taklit olduğunu iddia ve ispat edilmemiş olması ile tanınmış marka halinde getirilmiş olması, öte yandan markaların yazılış ve dizayn olarak da farklı olması nedeniyle, davacının sırf Türkiye'deki tescile dayanarak bu davayı açması MK'nın 2. madde hükümlerine aykırı olup, tanınmış markaların Türkiye'de tescilsiz de olsa korunacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmesi isabetlidir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 08.03.2000 tarih ve 1998/1942-2000/195 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 13.02.2001 günde taraf avukatları tebligata rağmen gelmediğinden tetkikatın evrak üzerende yapılmasına karar verildikten temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan, dava dosyası için Tetkik Hakimi Harun Kara tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, tekstil firması olan müvekkilinin 25.12.1995 tarihinde tescil ettirdiği ""KEBO"" markasını taşıyan ayakkabıların davalılar tarafından ithal edilip pazarlandığını, bu hususun marka haklarına tecavüz olduğunu ileri sürerek, marka haklarına tecavüzün önlenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Çarşı Mağazacılık A.Ş. vekili, müvekkiline husumet yöneltilmeyeceğim, diğer davalılar ise, ithal ettiği ürünlerin tanınmış markaya sahip olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı Marin A.Ş. vekili de cevabında, ithal edilen ürünlerin İtalya'da 1994 tarihinden beri tescilli ve tanınmış marka durumunda olduğunu, Paris Sözleşmesi'nin 1. Mükerrer 6. maddesine göre koruma altında olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere bilirkişi raporuna nazaran, davalılarca ithal edilip pazarlanan ürünlerdeki "Kebo HAND Moda" markasının giyim ve ayakkabı için ürettiği firma tarafından İtalya'da daha önce tescil ettirilip, tanınmış marka halinde getirildiği, davacı ürününün farklı olduğu, öte yandan markaların yazılış ve dizayn olarak da farklı olduğu, davacının sırf Türkiye'deki tescile dayanarak bu davayı açmasının MK'nın 2. madde hükümlerine aykırı olduğu, tanınmış markaların Türkiye'de tescilsiz de olsa korunacağı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından temiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalılar tarafından ithal ve pazarlanan ayakkabı markasının, menşe ülke olan İtalya'da 27.09.1994 tarihinden itibaren tescilli bulunması, ülkemiz ile birlikte Paris Konvansiyonu'na taraf olan bu ülkede üretilen tescilli markalı ürünlerin yasal yollardan ithal edilmiş olması ve markanın sahte ve taklit olduğunu iddia ve ispat edilmemiş olması karşısında davacı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile kararın ONANMASINA, tebligata rağmen duruşmaya gelmediğinden davalılar yararına vekillik ücret taktirine yer olmadığına, aşağıda yazılı bakiye 1.160.000-lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 15.02.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/9741 K. 2001/888
T. 6.2.2001
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ ( Davalının Üretip Pazarladığı Ürünlerde Kullanılan "Prens" İbaresinin Davacının Tescilli Markalarında Yer Alan "Prince" Esas Unsuru İle İltibas Yarattığı ve Davalı Eyleminin Haksız Rekabet Oluşturduğu )
• MARKAYA TECAVÜZ ( Davacı Marka Sahibinin Piyasada Edindiği İmaj ve Güvenden Oluşan Manevi Ticari Varlığında Meydana Gelen Kayıp ve Zararlar İle Uzun Süren Çabalarla Yaratılan Marka İmajının Zedelenmesi Nedeniyle Manevi Tazminat İstemi Yerinde Olduğu )
• TANINMIŞ MARKA ( Davalının Üretip Pazarladığı Ürünlerde Kullanılan "Prens" İbaresinin Davacının Tescilli Markalarında Yer Alan "Prince" Esas Unsuru İle İltibas Yarattığı ve Davalı Eyleminin Haksız Rekabet Oluşturduğu )
• MANEVİ TAZMİNAT ( Davalının Markaya Tecavüzü Sonucu Davacı Marka Sahibinin Piyasada Edindiği İmaj ve Güvenden Oluşan Manevi Ticari Varlığında Meydana Gelen Kayıp ve Zararlar İle Uzun Süren Çabalarla Yaratılan Marka İmajının Zedelenmesi Nedeniyle Manevi Tazminat İstemi Yerinde Olduğu )
6762/m.58/1-e
KHK-556/m.62/1-6
ÖZET : Davalının üretip pazarladığı ürünlerde kullanılan "Prens" ibaresinin davacının tescilli markalarında yer alan "Prince" esas unsuru ile iltibas yarattığı ve davalı eyleminin haksız rekabet oluşturduğu TPE cevabından ve bilirkişi raporundan anlaşıldığına göre, Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı KHK'nın 62/1-6 maddesi ve TTK'nın 58/1-e maddesi uyarınca, bir tür haksız eylem niteliği taşıyan davalının markaya tecavüzü sonucu davacı marka sahibinin piyasada edindiği imaj ve güvenden oluşan manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp ve zararlar ile uzun süren çabalarla yaratılan marka imajının zedelenmesi nedeniyle manevi tazminat istemi yerindedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Beyoğlu Asliye 2. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 07.06.2000 tarih ve 1999/148 - 2000/203 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak taraf vekilleri tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 06.02.2001 günde davacı avukatı Orhan ile davalı avukatı Hatice gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, davalının ürettiği kakao kremalı bisküvilerde ve bu ürünlerin ambalajlarında müvekkilinin dünyaca tanınmış "Choco Prince" ve "Prince Fourse" markalarındaki "Prince" ibaresi ile iltibas yaratacak biçimde "Prens" tescilsiz markası kullanarak markaya tecavüz ve haksız rekabette bulunduğunu ileri sürerek, müvekkilinin "Prince" markaların dünyaca tanınmış markalar olduğunun tespitini, davalı eyleminin haksız rekabet olup, bunun tespitini ve önlenmesini ve ayrıca ( 250.000.000 ) lira manevi tazminatın reeskont oranında temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının tek başına "Prince" sözcüğünden ibaret markası bulunmadığını ve markada esas unsurun bu ibare olmadığını, müvekkilinin tescilli "Karsa Prens" markasının kullanılmamasını istemenin dayanaksız olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, sunulan kanıtlara, TPE cevabına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacı markasının tanınmış marka olduğu, davalının ürettiği ürünlerde ve ambalajlarından kullandığı "Prens" markasının iltibas yaratacak haksız rekabet oluşturduğu, manevi tazminat isteminin dayanaksız olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile davacının "Prince" markalarının çok tanınmış markalar olduğunu ve davalı eyleminin bu markalara karşı haksız rekabet oluşturduğunun tespitine ve bu eylemin önlenmesine, ürün yapımında kullanılan araç ve gereçler ile reklam araçlarının imhası ve manevi tazminat istemlerinin reddine, maddi tazminat isteminin ise, feragat nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Kararı, taraflar vekilleri ayrı ayrı temyiz etmişlerdir.
1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve dünyaca tanınmış marka iddiasının Türk Patent Enstitüsünün de tarafı bulunduğu bir davada ileri sürülmesinin zorunlu bulunmasına, anılan kurumun taraf olmadığı bu davada davacı markalarının dünyaca ( karardaki deyimiyle "çok" ) tanınmış marka olduğunun tespitine ilişkin verilen kararın TPE'yi bağlayıcı olmamasına göre, davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davacı vekilinin temyizine gelince; davalının üretip pazarladığı ürünlerde kullanılan "Prens" ibaresinin davacının tescilli markalarında yer alan "Prince" esas unsuru ile iltibas yarattığı ve davalı eyleminin haksız rekabet oluşturduğu isabetle saptandığına göre, Markaların Korunması Hakkında 556 sayılı KHK'nın 62/1-6 ye TTK'nın 58/1-e maddeleri uyarınca, bir tür haksız eylem niteliği taşıyan davalının markaya tecavüzü sonucu davacı marka sahibinin piyasada edindiği imaj ve güvenden oluşan manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp ve zararlar ile uzun süren çabalarla yaratılan marka imajının zedelenmesi, nedeniyle manevi tazminat isteminin yerinde olduğu gözetilerek, esasen uygun ve ılımlı bir miktar içeren bu istemin aynen kabulü gerekirken, koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle reddedilmesi doğru olmamış, kararın bu yön bakımından davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 100.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 1.160.000 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davalıdan alınmasına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacıya iadesine, 06.02.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/7676 K. 2000/9696
T. 5.12.2000
• MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ ( Davalının KHL ibaresini Ürettiği Ürünler ve Ambalaj Kutuları Üzerine Basarak Piyasaya Sürmeye Devam Ettiği İddiası )
• ENDÜSTRİYEL TASARIM AMBALAJ TASARIMI ( Davalının KHL ibaresini Ürettiği Ürünler ve Ambalaj Kutuları Üzerine Basarak Piyasaya Sürmeye Devam Ettiği İddiası )
• BİLİRKİŞİ SIFATI ( Uzmanlık Alanları ve Sıfatları Dosyadan Anlaşılmayan Bilirkişiler Kurulunca Davalının Endüstriyel Tasarım Buluş Niteliği Taşımadığı Halde Taşıdığına Yer Verilmesi )
• 554 SAYILI KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME ( Davacının Endüstriyel Tasarım Tesciline Yönelik İtirazları Üzerinde Durularak Bu KHK Çerçevesinde Değerlendirme Yapılmasının Gerekmesi )
KHK-554/m.53
ÖZET : Uzmanlık alanları ve sıfatları dosyadan anlaşılamayan bilirkişiler kurulunca davalının endüstriyel tasarımı konusunda bir görüş ve tespit belirtilmediği halde, kararın gerekçesinde tescile konu bu endüstriyel tasarımın buluş niteliği taşıdığına yer verilmiştir.
Bu nedenle, davacılar vekilinin anılan endüstriyel tasarım tesciline yönelik itirazları üzerinde durularak 554 s.KHK.nin 53. maddesi hükmü çerçevesinde değerlendirme yapılıp gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi görüşüne de başvurularak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunlu görüldüğünden bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 1.Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 27.4.2000 tarih ve 1999/14-2000/198 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı ve katılma yoluyla davalı K... Elektrik San A.Ş. vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 5.12.2000 günde davacılar avukatı Mert V... ile davalı Enstitü avukatı Samiye E... ve diğer davalı K... A.Ş. avukatı Hatice Y... gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, davalılardan K... A.Ş.nin KHL markasının tescili için davalı kuruma yaptığı başvurunun müvekkillerinden MK. Kurumuna ait MKE markasına benzerliği nedeniyle reddedildiğini, buna karşın anılan davalının KHL ibaresini ürettiği ürünler ve ambalaj kutuları üzerine basarak piyasaya sürmeye devam ettiğini, anılan davalının 3563 sayılı endüstriyel tasarıma tesciline konu ambalaj tasarımı ile kanuna karşı hile yaptığını ileri sürerek, davalının markaya tecavüzünün önlenmesini ambalajların toplatılarak imhasına ve 3563 sayılı tescil belgesinin hükümsüz sayılmasını; birleştirilen 1999/192 sayılı davada ise davalılardan K... A.Ş. nin ilk marka tescili yaptırdığını, bu tescilin 556 s.KK.nin 7 ve 8. maddelerine göre hükümsüz olduğunu ileri sürerek, 188543 sayılı marka tescil belgesinin hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılardan K... A.Ş. vekili,KHL K...; çekirdek unsurlu tasarım ve marka tescillerinin 556 s.KHK.nun 7 ve 8 maddelerine aykırılık taşımadığını, bu markaların davacı tarafa ait marka ile benzerlik taşımadığını, markanın sadece elektrik sayacı emtiasına ilişkin bulunduğunu markanın bu emtianın üretimi ve montajının sıkı hükümlere tabi olduğunu ve gündelik tüketime özgü olmadığını savunmuştur.
Davalılardan TPE vekili, davalara konu marka ve tasarıma ilişkin bir itirazda bulunulmadığını müvekkiline husumet yöneltimeyeceğini savunmuştur. Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlar ile bilirkişi raporuna dayanılarak, davalılardan K... A.Ş. ye ait ambalaj tasarımının yeni ve özgün bir buluş niteliği taşıdığı, aynı davalıya ait 17..7.1998 tarihli bültende yayınlanarak üç aylık surede itiraz edilmediği için kesinleşen markanın davacı taraf markası ile benzerlik taşımadığı, tüketici bakımından iltibas olasılığının bulunmadığı markaların okunuş ve biçim yönünden farklı olduğu, kapsadığı malların da benzer olmadığı, diğer davalıya ise, husumet yöneltilemeyeceği gerekçesiyle her İM davanın da reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacılar vekili ve katılma Yolu ile davalılardan K... A.Ş. vekili temyiz etmişlerdir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalılardan K... A.Ş. vekilinin tüm ve davacılar vekilinin aşağıdaki bent dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Ancak, asıl davaya konu davalılardan K... A.Ş.nin 3563 sayılı ve 1.1.1998 tarihli endüstriyel tasarım tescili ile ilgili olarak yeterli inceleme ve araştırma yapılmamıştır. Uzmanlık alanları ve sıfatları dosyadan anlaşılamayan bilirkişiler kurulunca davalının endüstriyel tasarımı konusunda bir görüş ve tespit belirtilmediği halde, kararın gerekçesinde tescile konu bu endüstriyel tasarımın buluş niteliği taşıdığına yer verilmiştir. Bu nedenle, davacılar vekilinin anılan endüstriyel tasarım tesciline yönelik itirazları üzerinde durularak 554 s.KHK.nin 53. maddesi hükmü çerçevesinde değerlendirme yapılıp gerektiğinde bu konuda uzman bilirkişi görüşüne de başvurularak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi zorunlu görüldüğünden bu yöne ilişen temyiz itirazlarının kabulü gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 bentte yazılı nedenlerle davalılardan K... A.Ş. nin tüm, davacılar ekilinin ise diğer temyiz itirazlarının REDDİNE, 2 bentte açıklanan nedenlerle kararın davacılar yararına kısmen BOZULMASINA, ( 100.000.000 ) TL vekillik ücretinin davalı K... AŞ. den alınarak davacılara verilmesine, ödediği temyiz, peşin harcın isteği halinde temyiz eden davacılara iadesine, 2.080.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz eden davalılardan K... A.Ş.den alınmasına, 5.12.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/7674 K. 2000/9346
T. 20.11.2000
• AYIRT EDİCİLİK VASFI ( Marka Olabilecek Sözcükler - Become What You Are İbaresi/Marka Olarak Kullanılacak Mal Veya Hizmet İçin Yabancı Olsa da Ayırt Edicilik Niteliğinin Varlığı )
• MARKA OLABİLECEK SÖZCÜKLER ( Become What You Are İbaresi - Marka Olarak Kullanılacak Mal Veya Hizmet İçin Yabancı Olsa da Ayırt Edicilik Niteliğinin Varlığı )
• AYIRT EDİCİ VASFIN TESCİLLE BİRLİKTE OLUŞABİLECEĞİ ( ( Marka Olabilecek Sözcükler - Become What You Are İbaresi )
• MARKA OLARAK KULLANILACAK İŞARET ( Tescilden Önce Ayırdedicilik Vasfını Kazanıp Kazanmadığının Tescil Açısından Önemli Olmadığı )
• TESCİLDEN ÖNCE AYIRT EDİCİLİK VASFININ KAZANILIP KAZANILMADIĞI ( Marka Olarak Kullanılacak İbare - Tescil Açısından Önemli Olmadığı )
ÖZET : Türkçe karşılığı "neysen o ol" şeklinde olan ve ingilizce sözcüklerden oluşan "become what you are" ibaresi, marka olarak bir anlam taşımakta olup bu anlam, marka olarak kullanılacak mal veya hizmet için yabancı olsa da, ayırt edicilik niteliğinin varlığı kabul edilmelidir. Öte yandan marka olarak kullanılacak işaretin, tescilden önce ayırdedicilik vasfını kazanıp kazanmadığı da tescil açısından önemli değildir. Ayırt edicilik vasfı, tescille birlikte de oluşabilir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( Ankara Asliye Dördüncü Ticaret Mahkemesi )nce görülerek verilen 30.6.2000 tarih ve 2000/115-2000/323 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin imal edip satışa arz ettiği ve uluslararası sınıflandırmada 3, 9, 14, 18, 25 ve 35. sınıflarda yer alan emtialarda kullanılmak üzere "BECOME WHAT YOU ARE" ibarelerinden oluşan kelime markasını 1.1.1999 tarihinde yürürlüğe giren Madrid Protokolü çerçevesinde Türkiye'de tescili için davalıya marka tescil başvurusu yaptığını, davalının 556 sayılı KHK.nin 7/a ve 5/1. maddelerini gerekçe gösterilerek istemi reddettiğini, oysa Türkçe çevirisi "neysen o ol" şeklinde yapılabilecek bu markanın müvekkilinin mal ve hizmetlerini diğer firmaların mal ve hizmetlerinden ayırt edecek nitelikte bir slogan olduğunu, emir kipi taşıyan sözcüklerin marka olarak tescil edilebileceğini, bu tür sloganların daha önce de tescil edildiğini, söz konusu markanın Fransa, Almanya, İngiltere gibi birçok ülkede tescilli olduğunu ileri sürerek, davalının 23.12.1999 günlü Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Enstitü vekili, davacının ülkemizin de üyesi bulunduğu Madrid Protokolü hükümleri gereğince WİPO aracılığıyla tescil talebinde bulunduğunu, 556 KHK.nın 5. maddesi uyarınca bir işaretin marka olarak tescil edilebilmesi için bir teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması gerektiğini, davacının bu konuda yasal delil sunmadığı gibi, anılan markanın özel bir anlam da ifade etmediğini ve dolayısı ile ayırt edicilik vasfının bulunmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve tüm dosya kapsamından 556 sayılı KHK.nın 5. maddesinde dolaylı olarak markanın tanımının yapıldığı, tanımın işaret ve işaretin ayırdedici nitelik taşımak gibi iki unsurdan oluştuğu, davacının sloganını işaret olarak kabul edilip KHK.nın 7. ve 8. maddelerindeki olumsuz hallere girmediği, baskı yoluyla çoğaltılıp, çizimle görüntüleme özelliğine sahip olduğu, işaretin marka olarak tescili anında kullanıldığı emtia ile bütünleşmesi, kullanıldığı emtiayı çağrıştırmasının aranmayacağı, tanıtıldıkça ayırdedici nitelik kazanacağı, davacının işaretinin ayırdedicilik vasfını taşıdığı, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde de tescilli olması gerekçesiyle 23.12.1999 gün ve 130815 sayılı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere taraflar arasındaki uyuşmazlık, Türkçe'ye "Neysen o ol" şeklinde çevirisi yapılabilecek olan ve İngilizce sözcüklerden oluşan "BECOME WHAT YOU ARE" ibaresinin Türkiye'de marka olarak tescilinin mümkün olup, olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Tescil konusu yapılan ibare, görüldüğü gibi birkaç sözcükten oluşmaktadır. Konuyu düzenleyen ve markanın içereceği işaretler başlığını taşıyan 556 sayılı KHK.nın 5/1. maddesinde "özellikle sözcükler" tabirine yer vermek suretiyle marka olabilecek işaretin birden fazla sözcükten olabileceği açıkça kabul edilmiştir. Esasen, davalı Enstitü'nün dava konusu yapılan 15.11.1999 tarihli tescil isteminin reddine yönelik karar içeriğinden ret gerekçesini bu hususun oluşturmadığı da anlaşılmaktadır.
Dava konusu yukarıda tarihi belirtilen Enstitü'nün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu kararının ret gerekçesini, bu ibarenin ayırt edicilik vasfının bulunmadığı hususu oluşturmaktadır. Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelerden anılan işaretin davacı Fransa'da yerleşik La chemise Lacoste firması tarafından 3, 9, 14, 18, 25 ve 35 kod numaralı ürün ve hizmetlerde kullanılmak üzere WİPO'da ve birçok ülkede tescil ettirdiği anlaşılmaktadır. Numaraları belirtilen hiçbir ürünün veya hizmetin anılan sloganla onları belirleyen veya çağrıştıran bir ilgisi ve anlamı bulunmadığı ortadadır. Nitekim, doktrinde de bir işaretin, bir anlam taşımakla birlikte, bu anlam o mal veya hizmet için yabancı ise, ayırd edicilik niteliğinin varlığının kabul edileceği benimsenmektedir ( Bkz. Prof. Dr. Ü. Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst. 1999, sh. 339 ). Öte yandan, marka olarak kullanılacak işaretin tescilden önce ayıredicilik vasfını kazanıp kazanmadığı da tescil açısından önemli değildir. Ayırdedicilik vasfı tescille birlikte de oluşabilir. Kaldı ki, dava dosyası içerisindeki çeşitli ülkelerde yayınlanan reklam yayınlarından ve ürün tanıtım broşürlerinden davacının anılan ibareyi kullana geldiği de açıkça belirlenmektedir.
Yukarıda, değinilen hususlar dikkate alındığında davalı Enstitü Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun ret kararına dayanak yaptığı 556 sayılı KHK.nın 7/1-a ve 5/1. maddeleri hükümlerinin dava konusu işaret bakımından ret nedeni olamayacağından ve dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp,
değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), 2.080.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 20.11.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/7590 K. 2000/9528
T. 1.12.2000
• MARKA TESCİLİ ( "Computer Bild + Şekil" - Sözcüklerden Cins Bildiren "Computer" Sözcüğünün Asıl Unsur Olmaması/Kabulü Gereği )
• COMPUTER BİLD + ŞEKİL'DEN OLUŞAN MARKA ( Sözcüklerden Cins Bildiren "Computer" Sözcüğünün Asıl Unsur Olmaması - Tescili Gereği ) )
• MARKALARDA ASIL UNSUR ( "Computer Bild + Şekil" - Sözcüklerden Cins Bildiren "Computer" Sözcüğünün Asıl Unsur Olmaması/Kabulü Gereği )
• AYIRT EDİCİ UNSUR ( Marka Tescili - "Computer Bild + Şekil" Sözcüklerden Cins Bildiren "Computer" Sözcüğünün Özgün Renk Şekil ve Kompozisyon İçinde Asıl Unsur Olmaması/Kabulü Gereği )
Paris Sözleşmesi/m. 6.mükerrer A/i
ÖZET : Bir markaya oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan sekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Mahkemece, iki sözcükten oluşan yazı unsuru, markadaki şekil unsuru nazara alınmadan incelenmiş, "Computer" sözcüğü biraz daha büyük ve kalın yazıldığı gerekçe gösterilerek onun asıl unsur olduğu neticesine varılması isabetli değildir. Olayda sözcüklerden cins bildiren "Computer" sözcüğü asıl unsur olmaktan çıkmış, sözcükler özel ve özgün renk ve şekil kompozisyonu içinde verilerek öne çıkarılmış, ayırt edici özellik kazanmış ve oluşan bu yeni görünümle marka olarak kabul ve tescile değer hale gelmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 23.3.2000 tarih ve 1999/270-2000/84 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi işinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra isin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "Computer Bild+ şekil" ibareli marka başvurusunun davalı tarafından reddedildiğini, red kararına karşı itirazlarının Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından diğer mallar üzerinde kullanılması halinde halkın yanılmasına neden olacağı, ayrıca söz konusu ibarenin ticaret anlamında herkes tarafından kullanılabilecek ibarelerden olduğu gerekçesiyle reddedildiği, red gerekçesinin yasaya aykırı olduğunu, markaya bir bütün olarak bakılması, "Computer" ibaresi dışında Bild ve şekil unsurlarının dikkate alınması gerektiğini, "Computer Bild" markası altında ürünlerinin internet aracılığı ile dünya çapında kullanılmakta olduğunu, ülkemizde de, ithal edip pazarlandığını, Almanya ve bir kısım Avrupa ülkelerinde tescilli olduğunu Paris Anlaşması'nın 6. madde mükerrer A-i fıkrası uyarınca himaye görmesi gerektiğini ileri sürerek, red kararının iptali ile dava konusu markanın tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin red kararının yerinde olduğunu, "Computer" ibaresinin üzerinde kullanılacağı hizmetlerin cinsini, vasfını niteliğini belirten işaret ve adlandırmalardan olduğu, "Computer" sözcüğünün ön plana çıkarılıp, daha büyük yazıldığını savunarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, yaptırılan bilirkişi incelemesinde, dava konusu markada yer alan "Computer" ibaresinin bilgisayar CD-ROM bilgisayar oyunları, hesap makinaları, ses görüntü ve verilerin kaydedilmesi nakli ve gösterimi için olan cihazların dışında ( 16.no Sınıf ) mallar için kullanılması halinde halkın yanılmasına yol açabileceği, listede yer alan mamullerin bilgisayar tekniği ile doğrudan bağımlı olmayan mallardan olabileceği dikkate alındığında, bu tür eşyaların taşıyacağı "Computer" markasının malın niteliği konusunda halkı yanıltıcı özellikte görüldüğünden Enstitünün red kararının yerinde olduğunun beyan edildiği ve raporun hüküm kurmaya yeterli görüldüğü gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacı Alman uyruklu firmanın Almanya'da ve daha birçok ülkede tescilli "Computer Bild+ Şekil" hizmet markasının Türkiye’de de tescili için vaki başvurusunun davalı Türk Patent Enstitüsü ( TPE ) tarafından Markaların Korunması Hakkında 556 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ( KHK ) 7/1-C, 7/1-d ve 7/1-f maddesine istinaden reddine dair 15.3.1998 tarihli kararının iptali ile tescil istemine ilişkindir.
Mahkeme, yaptırdığı bilirkişi incelemesi sonucu verilen mütalaa doğrultusunda, davacı markasında yer alan "Computer" sözcüğünün markanın esaslı unsurunu teşkil ettiğini kabul ederek ve bu kelimenin de cins ve vasıf ifade etmesi nedeni ile mutlak red sebebi olduğu gerekçesi ile 556 sayılı KHK.nin 7/1-c, ayni kelimenin ticaret alanında herkes tarafından kullanılan işaret ve adı ihtiva ettiğinden 7/1-d ve bu kelimeyi asil unsur olarak içeren markanın halkı aldatacak mahiyet taşıdığından 7/1-f maddeleri gereğince davayı reddetmiş, başvurunun kabulü hususunda ileri sürülen Paris Sözleşmesi'nin 6.maddesinin mükerrer A/i maddesini de kararda münakaşa etmemiş olmakla birlikte bilirkişi raporu içeriğine göre tescil isteminin bu yasal dayanağını aynı sözleşmenin aynı maddesinin B/2 bendinde yazılı ayrık sebeplerden addederek dikkate almamıştır.
556 sayılı KHK.nin markanın içereceği işaretleri tamamlayan 5. maddesine göre, markanın bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşulu ile, kişi adları dahil özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar... gibi her türlü işaretleri içereceği belirtilmiştir.
Aynı kararnamenin 7.maddesinde marka tecilinde mutlak red sebepleri sayılmış, 7/1-c maddesinde cins ve vasıf bildiren, 7/1-d maddesinde ticaret alanında herkes tarafından kullanılan işaret ve adlandırmaları münhasıran veya esas unsur olarak, içeren markaların, 7/1-f maddesinde de mal ve hizmetin niteliği ve kalitesi gibi konularda halkı yanıltacak mahiyetteki markaların tescil edilemeyeceği öngörülmüştür.
Türkiye’nin de taraf olduğu ve bir iş hukuk kuralı gibi uygulanması gerekli Paris Sözleşmesinin 6.maddesinin dördüncü mükerrer A/i fikrasında "Menşe memlekette usulüne muvafık bir surette tescil edilmiş markaların aynı maddesindeki ihtirazı kayıtlar altında birlik ülkelerinde de kabul edileceği" hüküm altına alınmış, ihtirazi kayıtların sayıldığı B/2 maddesinde markanın temyiz edici vasıftan mahrum veya münhasıran nevi ve cins gösteren işaretlerden olması halinde, tescil isteminin reddedilebileceği belirtilmiştir.
Davacının tescil başvurusu yaptığı hizmet markası ( Computer Bild+ şekil ) den ibaret olup, Computer sözcüğü yatay olarak yazılmış, dikey olarak ve haç teşkil eder biçimde de siyah bir tablo oluşturulmuş bu tablonun alt kısmına ise "Bild" kelimesi yazılarak bu renk kompozisyonu içerisinde özgün bir şekil vücuda getirilmiştir. Markada bilgisayar anlamındaki "Computer" ve resim anlamındaki "Bild" sözcüklerinden oluşan "Computer Bild" isimleri bir unsur olup, sözü edilen renk ve şekil kompozisyonu ise, diğer ikinci bir unsurdur. Sorun bu unsurlardan teşekkül etmiş davacı markasındaki asıl unsurun "Computer" sözcüğü olup olmadığıdır. Bir markaya oluşturan unsur, o markanın başka markalardan ayırt edilebilmesini sağlayan kelime, harf, sayı vs.den oluşan şekil olup, marka birden ziyade unsuru ihtiva ediyorsa, asıl unsuru markanın bütünü itibariyle bıraktığı izlenim, tümüne hakim olan görünüş ve ayırıcılığını vurgulayan imajda aramak lazımdır. Mahkemece, iki sözcükten oluşan yazı unsuru, markadaki şekil unsuru nazara alınmadan incelenmiş, "Computer" sözcüğü biraz daha büyük ve kalın yazıldığı gerekçe gösterilerek onun asıl unsur olduğu neticesine varılmıştır. Marka sırf sözcük unsurundan oluşsa idi varılan bu netice doğru olabilecekti. Oysa, anlatılan bu durumda sözcüklerden cins bildiren "Computer" sözcüğü asıl unsur olmaktan çıkmış, sözcükler özel ve özgün renk ve şekil kompozisyonu içinde verilmiş bu nedenle de öne çıkıp ayırt edici özellik kazanmış ve oluşan bu genel marka şekli kabul ve tescile değer hale gelmiştir. Davacı bu markasını bu şekli ile menşe memlekette ve daha birçok ülkede tescil ettirdiği gibi, anılan markaya Dünya Fikri Mülkiyet Teşkilatın'dan da tescil belgesi verilmiştir. Dosyada mevcut belgelerden benzer Computerworld Comunications, Tandon Computer, Computerworld ve Paint Computer markalarının davalı TPE tarafından tescil edildiği görülmüştür, Bu bakımından mahkemenin yorumu yanlış ve kurulan hükmün de yerinde olmadığından davanın kabulüne karar verilmek üzere bozulması gerekmiştir.
Kaldı ki, davacı markasının Paris Sözleşmesi 6.mükerrer A/i maddesi gereği menşe memlekette ve birçok ülkede tescilli bulunduğuna göre, marka tescil isteminin ülkemizde de kabulü zorunluluğu vardır. Aynı sözleşmenin B/2 maddesindeki istisna, markanın ayırıcı niteliği olmaması veya münhasıran temsil ettiği hizmet ve ürünün cinsini ve nevini göstermesi haline münhasırdır. Davacı markasının yukarıda izah edilen nedenlerle ayırıcı niteliği haiz olup, münhasıran nevi ve cins gösteren bir marka sayılması da mümkün değildir. Sırf bu nedenle de kararın bozulması gerekir. Bozma gerekçeleri, davacı marka başvurusunun reddi için ileri sürülen ve karara mesnet yapılan 556 sayılı KHK.nin III-c-d-f fıkralarının tamamını kapsamakta ve hepsi içinde geçerli bulunmaktadır.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile davanın kabulüne karar verilmek üzere yerel mahkemece verilen 23.3.2000 tarih 19991270- E, 2000/84 K. sayılı hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 1.12.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/7381 K. 2000/8746
T. 9.11.2000
• MARKA TESCİLİNDEN DOĞAN HAKLARIN TÜKETİLMESİ ( O Markayı Taşıyan Malın Sonraki Satışlarına Marka veya Lisans Sahibinin Müdahale Etme Hakkının Ortadan Kalkacağı )
• MARKA VEYA LİSANS SAHİBİ ( Marka Tescilinden Doğan Hakların Tüketilmesi - O Markayı Taşıyan Malın Sonraki Satışlarına Müdahale Etme Hakkının Ortadan Kalkacağı )
• LİSANS SAHİBİ ( Marka Tescilinden Doğan Hakların Tüketilmesi - O Markayı Taşıyan Malın Sonraki Satışlarına Müdahale Etme Hakkının Ortadan Kalkacağı )
6762/m.56
ÖZET : Markalı bir ürün, marka sahibi veya onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından piyasaya sürülünce,marka tescilinden doğan hak, tüketilmiş olmakta, artık o markayı taşıyan malın sonraki satışlarına davacının ( marka veya lisans sahibi ) müdahale etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Ancak marka sahibi, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( Isparta Asliye Birinci Hukuk Mahkemesi )nce görülerek verilen 27.4.2000 tarih ve 1997/104-2000/239 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, Fransız firması adına marka tescilli ve Türkiye'de lisans hakkı müvekkiline ait ""Naf Naf"" markalı hazır giyim eşyalarının yetkili bayi olmadığı halde davalı tarafından, üstelik düşük fiyatla satıldığını, satışa arzetmenin ve şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun bulundurmanın haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesine, satışın yasaklanmasına, önlenmesine, hükmün ilanına, yoksun kalınan kar olarak 6 milyar TL. maddi tazminat ile 100 milyon TL. manevi tazminata faiziyle birlikte karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, dava konusunu markalı malların pek çok yerde satıldığını, müvekkilinin bu yerlerden fatura ile satın alıp satışa sunduğunu, davacının dayandığı sözleşmede bunu engelleyen bir hüküm yer almadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, benimsenen bilirkişi raporu doğrultusunda davalının işyerinde belirtilen markalı çok miktarda malın satışa sunulduğu, davalı şirket defterlerinde kayıtlı alış fiyatı üzerinden % 40 kar eklenerek ve % 20 maliyet indirimi yapılarak davalının malları satmış olması varsayımı ile davacının yoksun kaldığı kar miktarının 889.616.000 TL. olarak belirlendiği, böylece davalının haksız kazanç elde ettiği gerekçeleriyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1- Davacı, davalının yetkili satıcı olmadığı halde ""Naf Naf"" markalı ürünleri düşük fiyatla satmasının ve şahsi ihtiyaçtan fazla her ne suretle olursa olsun elinde bulundurmasının haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek bu davayı açmış olup, davalının markayı taklit ettiğini iddia ve ispat etmiş değildir.
Davacı, dava dışı T... Limited Şirketi ile yetkili satıcılık sözleşmesi yapmış olup malların bu şirket tarafından ilk defa satışa sunulmasından sonra piyasaya yayıldığı anlaşılmaktadır. Davalı taraf, dava dışı A... Tekstil Limited Şirketi'nden aynı markayı taşıyan ürünleri satın aldıktan sonra kendi mağazasında aldığı şekliyle olduğu gibi satışa sunduğunu savunmuş, fatura ibraz etmiş ve eyleminin haksız rekabet oluşturmadığını ileri sürmüştür.
556 sayılı K.H.K.nin 13/1. ve bu maddenin mehazı olan Avrupa Topluluğu konseyi üye devletlerin markalarına ilişkin hükümlerin uyumlaştırılmasına ilişkin 89/104 sayılı Yönergenin 7.1. maddesinde ""marka sahibi tarafından veya onun izni ile markayı taşıyan malların piyasaya sunulmasından sonra marka sahibi, markanın bu mallarla ilgili olarak kullanılmasını yasaklayamaz"" hükmü getirilmiştir. Buna ""Marka tescilinden doğan hakların tüketilmesi"" denmektedir. Markalı bir ürün, marka sahibi ya da somut olayda olduğu gibi onun izni ile münhasır lisans sahibi tarafından piyasaya sürülünce, hak tüketilmiş olmakta, artık o markayı taşıyan malın sonraki satışlarına davacının müdahale etme hakkı ortadan kalkmaktadır. Dolayısıyla aynı K.H.K.'nin 9/2 ve 61/a maddelerine dayanılarak marka hakkına tecavüz iddiası dahi dinlenemeyeceği gibi, davalı eylemini haksız rekabet olarak nitelendirmek de mümkün olmayacaktır. Ancak, aynı K.H.K.'nin 13/2 maddesi uyarınca marka sahibi, malın piyasaya sunulmasından sonra, üçüncü kişiler tarafından değiştirilerek veya kötüleştirilerek ticari amaçlı kullanılmasını önleme yetkisine sahiptir.
Öte yandan, münhasır lisans ( tek satıcılık ) sözleşmesi, yapımcı ( sağlayıcı ) ile tek satıcı ( tek elden dağıtıcı ) arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen, çerçeve niteliğinde ve sürekli bir sözleşme olup, yapımcı ( bu davada davacı ) ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya ( davada dava dışı T... Limited Şirketi ) bedeli karşılığında göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak malların sürümünü arttırmak için faaliyette bulunmayı yüklenir. ( Bak. Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku, Özel Borç ilişkileri, C.1/1, Ank. 1985, Sh. 27 vd. ) Sözleşmenin nispiliği ilkesi uyarınca üçüncü kişiye herhangi bir yükümlülük getirilemez. O halde, davacının üçüncü kişilere karşı haksız rekabet hükümlerinden yola çıkılarak korunması mümkün değildir.
Somut olayın yukarıda yapılan açıklamalar ışığında irdelenmesi ve davalı savunması delilleri üzerinde durularak, davalı eylemin 556 sayılı KHK'nin hükümlerine ve TTK.nun 56. vd. maddelerinde yazılı yasal düzenlemelere aykırılık teşkil edip etmediğine bakılmak, sonucuna göre karar verilmek gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı gerekçelerle davanın kabulü, bozmayı gerektirmiştir.
2- Yukarıda açıklanan bozma neden ve şekline göre, davalı vekilinin hükmedilen miktara ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına ( BOZULMASINA ), 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 9.11.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/5942 K. 2000/8429
T. 31.10.2000
• TANINMIŞ MARKA ( Sözcüklerin Daha Sonra Davalı Tarafından Unvan Olarak Aynen Alınması ve Bu Sözcüğün Davalı Şirketin Kurucu ve Büyük Ortağının Soy İsmi Olsa Dahi İsim ve Soy İsim de Yer Alan Sözcüklerin İyiniyet Kuralları Dahilinde Unvan Olarak Kullanılamayacağı )
• HAKSIZ REKABETİN TESPİT VE MEN’İ ( Davacının Tanınmış Marka Statüsüne de Alınan Sözcüklerin Daha Sonra Davalı Tarafından Unvan Olarak Aynen Alınması ve Bu Sözcüğün Davalı Şirketin Kurucu ve Büyük Ortağının Soy İsmi Olsa Dahi İsim ve Soy İsim de Yer Alan Sözcüklerin İyiniyet Kuralları Dahilinde Unvan Olarak Kullanılamayacağı )
KHK-556/m.61
ÖZET : Davacının, haksız rekabetin tespit ve menine, ailenin soy ismi ve şirket unvanı olan sözcüğün davalı unvanlarından terkini ile ilanına karar verilmesini talep ettiği davada, usul hükümlerine göre, her davanın dava tarihindeki hukuki durum ve şartlara göre incelenip sonuçlandırılmasının zorunlu olması karşısında, davacının çok önceden beri unvan olarak kullandığı ve bilahare tanınmış marka statüsüne de alınan sözcüklerin daha sonra davalı tarafından unvan olarak aynen alınması ve bu sözcüğün davalı şirketin kurucu ve büyük ortağının soy ismi olsa dahi isim ve soy isim de yer alan sözcüklerin, iyiniyet kuralları dahilinde unvan olarak kullanılması mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 26.04.2000 tarih ve 1999/1019-2000/424 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 31.10.2000 günde davalı avukatı Kemal gelip davacı avukatı tebligata rağmen gelmedi temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatı dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Harun Kara tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, bir aile şirketi olarak 20 yıl kadar önce ticari hayata başlayan müvekkili şirketin yurt ve dünya çapında güvenilir ve tanınır hale geldiğini, değişik kollarda faaliyet gösteren iştirak şirketler unvanlarında da aynı zamanda ailenin soy ismi olan vurgu sözcük "Altınbaş" sözcüğünün kullanıldığını, TPE tarafından bu sözcüğün tanınmış markalar sınıfına dahil edildiğini, hal böyleyken, müvekkili unvan ve markasından haksız yararlanmak isteyen davalının aynı sözcüğü ticaret unvanlarında kullanmaya başladığını; bu hususun marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet olduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespit ve menine, bu sözcüğün davalı unvanlarından terkinine, ilana karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, şirketlerin iştigal konularının farklı olduğunu, şirket yetkilisi Yasin Altınbaş'ın soy isminin yaşamasını amaçladığını, yargılama sırasında da, davalı şirket unvanını "Doğal Altıntaş Holding A.Ş." olarak değiştirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran, "Altınbaş" sözcüğünün ilk defa davacı tarafından unvan olarak kullanıp tescil ettirildiğini, bilahare marka olarak da tescil ettirilen ve davacı unvanının vurgu kelimesi olan bu sözcüğün aynen unvan olarak kullanılmasının haksız rekabet oluşturduğu, yargılama sırası unvanın başına "Doğal" sözcüğü getirildiği savunulmuş ise de bunun sonuca etkili olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve esasen, usul hükümlerine göre, her davanın dava tarihindeki hukuki durum ve şartlara göre incelenip sonuçlandırılmasının zorunlu olmasına, davacının çok önceden beri unvan olarak kullandığı ve bilahare tanınmış marka statüsüne de alınan sözcüklerin daha sonra davalı tarafından unvan olarak aynen alındığının anlaşılmasına ve bu sözcüğün davalı şirketin kurucu ve büyük ortağının soy ismi olsa dahi isim ve soy isim de yer alan sözcüklerin, iyiniyet kuralları dahilinde unvan olarak kullanılmasının mümkün olması karşısında, davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, davacı vekili duruşmaya gelmediğinden vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 2.080.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 31.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/5199 K. 2000/8216
T. 26.10.2000
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Tanınmış Marka Olarak Tescilli Bulunan Markanın Mal ve Hizmet Sınırlamasına Tabi Olmaksızın Korunması Gereği - Aynı İşareti Taşıyan Malların İthalini Önleme Hakkı )
• TANINMIŞ MARKANIN KORUNMASI ( Mal ve Hizmet Sınırlamasına Tabi Olmaması - Aynı İşareti Taşıyan Malların İthalini Önleme Hakkı )
• İTHAL YASAĞI KONMASI ( Tanınmış Markanın Korunması - Değişik Alanda Kullanılan Aynı Markanın Türkiye'ye İthalinin Markaya Tecavüz Sayılacağı )
6762/m.57
ÖZET : Davacının markası, Türkiye'de normal tescilin dışında ayrıca ""tanınmış marka"" statülü olarak da tescilli bulunmaktadır. Davalının Türkiye'ye ithal yolu ile sokarak pazarladığı ürünlerde marka olarak kullanılan ""V..."" ibaresi ise, yurt dışında tescilli olup, Türkiye'de tescilli bulunmamaktadır. Bu durum karşısında davacının Türkiye'de tanınmış marka olarak tescilli markasının, mal ve hizmet sınırlamasına tabi olmaksızın, Türkiye'de tescilli bulunmayan markaya karşı korunması gerekir ve korumanın kapsamına, bu işareti taşıyan malların ithalini önleme hakkı da dahildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( İstanbul Asliye Sekizinci Ticaret Mahkemesi )nce görülerek verilen 23.1.2000 tarih ve 1997/1099-2000/9 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin ""V..."" markasını meşhur hale getirip 10.5.1968 den itibaren değişik tescillerinin yaptırıldığını, halen bu markanın TPE tarafından ""tanınmış marka"" kapsamına da alındığını, davalının yurt dışından K... V... adlı ofis mobilyalarını ithal edip pazarladığını, bu ürünlerde V.... ibaresini gören müşterilerin, davacı şirketin bu sektörde de faaliyete başladığı kanaatine kapılarak siparişler verdiğini, davalı eyleminin haksız rekabet teşkil ettiğini ileri sürerek, bunun tespit ve men'ine, keyfiyetin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, müvekkilinin merkezleri yurt dışında bulunan K... ve V... şirketlerinin Türkiye mümessili olduğunu, söz konusu ofis malzemelerini imal eden V... International firmasının 1930 yıllarında İsviçre'de kurulu olup, V... sözcüğünün 1950'lerden beri marka olarak da uluslararası düzeyde tescilli olduğunu, aynı zamanda 1956 yılından beri İsviçre Fikri Mülkiyet Kurumu'na, 1974 yılından beri de OMPl nezdinde marka olarak tescilli olup, adı geçen şirket tarafından bir dünya markası haline getirildiğini, bu itibarla tescilli olmasa da uluslararası sözleşmeler gereği Türkiye'de de korunacağını, davacı markasından yararlanmanın söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran, davacı tarafından 1968 yılında marka olarak tescil ettirilen V... sözcüğünün 17.9.1997 tarihinde tanınmış marka olarak da kabul edildiği, Türkiye'de tescili olmayan davalı tarafın ithal ettiği ofis malzemelerine ait V... markasının muhtelif Avrupa ülkelerinde tescilli ise de, bu tescillerden iki adedinin davacı tescilinden önce, 12 adedinin ise 1974 ve sonraki yıllara ait olduğu, bu itibarla davacı tescilinde kötüniyet bulunmadığından davalının Paris Sözleşmesi'nin birinci mükerrer 6/f 3 anlamında savunmasına itibar edilemeyeceği, dava tarihi itibariyle olayda Madrid Protokolü hükümlerinin de uygulanamayacağı, tanınmış marka statüsündeki davacı markasının sınıf ayrımı gözetilmeksizin koruma altında olduğu, davalının V... markalı ofis malzemeleri pazarlamasının ve reklam vasıtalarında kullanmasının haksız rekabet olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir. Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.Yukarıdaki açıklamalardan anlaşılabileceği gibi taraflar arasındaki uyuşmazlık, Türkiye'de tescilli olan bir markanın, yine yurtdışında tescilli olan ve fakat Türkiye'de tescilli olmayan bir markayı taşıyan ürünlerin bu marka adı altında Türkiye'ye ithal edilerek pazarlanması halinde korunmasının mümkün olup, olamayacağı noktasında odaklanmaktadır.
556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki KHK.nin 3 ve 6. maddelerinde ilke olarak marka korunmasının ülkeselliği benimsenmiştir. Bu ilkeye göre, bir marka tescilli ülkenin sınırları içerisinde kendi sahibine markasının izinsiz kullanılmasına yine kendi ülkesinde engel olma hakkı tanınmıştır. İzinsiz kullanılan markanın yurtdışında bir başka ülkede tescilli olması hali de bu sonucu değiştirmez. Nitekim, anılan KHK'nin 9/2-c maddesinde bu ilkenin vurgulanması amacı ile markalı malın ithalinin dahi marka korumasına tecavüz teşkil edeceği ve bunun aynı kararnamenin 61/a maddesi hükmünce önlenmesinin mümkün olduğu hükme bağlanmıştır ( Bkz. Prof. Dr. Ü. Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, 1999 İst. Sh. 8, Prof. Dr. Sabiha Arkan, Marka Hukuku, C. 1. Ankara 1997 sh. 124 vd. ).
Bu ilkelerin ışığı altında dava konusu olaya dönülecek olunursa, davacının markası Türkiye'de normal tescilin dışında ayrıca ""Tanınmış Marka"" statülü olarak da tescilli bulunmaktadır. Davalının Türkiye'ye ithalat yolu ile sokarak pazarladığı ürünlerde marka olarak kullanılan ""V..."" ibaresi ise, yurt dışında tescilli olup, Türkiye'de tescilli bulunmamaktadır. Bu durum karşısında davacının Türkiye'de tanınmış marka olarak tescilli markasının, mal ve hizmet sınırlamasına tabi olmaksızın, Türkiye'de tescili bulunmayan markaya karşı korunması gerekir ve korumanın kapsamına bu işareti taşıyan malların ithalini önleme hakkı da dahildir.
O halde, yukarıdaki açıklanan karşısında mahkemece davanın kabulüne dair verilen sonuç isabetli görülmekle davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ), 2.080.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 100.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine, 26.10.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/4388 K. 2000/5399
T. 12.6.2000
• MARKA TESCİLİNİN REDDİ ( "Saten" Sözcüğü Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmü Anlamında Bir Boya Cinsi Olmadığı - Bu Nedenle Boya Markası Olarak Tescil Eden Kişi Tarafından Kullanılmasının ve Tescilin Korunması Gereği )
• BOYA MARKASI ( "Saten" Sözcüğü Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmü Anlamında Bir Boya Cinsi Olmadığı - Bu Nedenle Boya Markası Olarak Tescil Eden Kişi Tarafından Kullanılmasının ve Tescilin Korunması Gereği )
• TESCİLLİ MARKA ( Mahkemece İptal Edilmedikçe Aynı Sınıf İçerisindeki Emtia İçin Başka Kişilerce Tescil Edilip Kullanılamayacağı )
KHK-556/m.7/b-c
ÖZET : Dava, marka tescil isteminin TPE'nce reddine dair kararın iptali istemine ilişkindir. Uyuşmalık dava dışı boya şirketi tarafından boya markası olarak tescil edilen "saten" sözcüğünün genel bir ifade olup, herkesçe kullanılıp kullanılmayacağı noktasındadır.
Markaların Korunması Hakkında KHK'nın 7/c maddesinde ticaret alanında cins, çeşit, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak veya malların veya hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırılmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların marka olarak tescil edilemeyeceği öngörülmüş ise de, "saten" sözcüğü bu kanun hükmü anlamında bir boya cinsi değildir. Bu nedenle boya markası olarak tescil eden kişi tarafından kullanılmasının ve tescilin korunması gerekir.
Ayrıca, davacı ve davalının dava konusu markayı kullandıkları emtia aynı sınıf içerisinde olduğundan ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında KHK'nin 7/b maddesi uyarınca, tescilli marka mahkemece iptal edilmedikçe, aynı sınıf içerisindeki emtia için başka kişilerce tescil edilip kullanılamayacağından TPE'nin ret kararı yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 17.02.2000 tarih ve 1998/788 - 2000/29 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin alçı sektöründe uzun süredir faaliyet gösterip, tescilli ABS markası adı altında değişik türlerinin de toz, lehya perdah, saten, plaka gibi değişik ibareler alması ve bu ibareler piyasaya sürülmesi karşısında müvekkili şirketin "ABS Saten Perdah Alçısı" marka tescil başvurusunun davalı enstitü tarafından reddedildiğini, ret kararına gerekçe olarak ÇBS Boya Kimya San. ve Tic A.Ş. adına tescilli "SATEN" markasının gösterildiğini, oysa "Saten" isminin cins isim olup, tek başına tescilinin mümkün olmadığı parlak atlas gibi parlak, pamuklu kumaş anlamına geldiği, tescilli ve redde mesnet markanın "boya" müvekkilinin tescil başvurusunun ise "alçı" emtiası için olduğunu ve tüketici nezdinde karıştırma ihtimalinin de bulunmadığı gerekçeleriyle davalı enstitünün 12.05.1998 tarih ve M-352 sayılı kararının iptali ile marka tescil başvurusunun kabulü ile adlarına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili davayı cevabında, davacı başvurusunda esas unsur konumundaki "Saten" ibaresinin, aynı tür mallarla ilgili olarak daha önceden tescil edilmiş bulunan "SATEN" markası ile ayırt edilemeyecek kadar aynı olduğundan, 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 7/1-b maddesi gereğince başvurunun reddedildiğini, davacı başvurusunun marka bülteninde ilan edilmemesi nedeniyle, tescile de karar verilemeyeceğini, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporuna nazaran, davacının tescilini istediği markanın "alçı" emtiasına ilişkin olup, redde mesnet markanın "boya" emtiasına ilişkin olduğu ve "saten" kelimesinin ürün çeşidini gösterdiği gerekçeleriyle davacının davasının kısmen kabulü ile davalı idarenin 12.05.1998 gün ve M-352 sayılı kararının iptaline, tescil ve ilan isteminin reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava, marka tescil isteminin TPE'nce reddine dair kararın iptali istemine ilişkindir.
Davacının tescilini istediği "ABS Saten Perdah Alçısı" ibaresindeki "saten" sözcüğünün dava dışı ÇBS A.Ş. adına 08.11.1998 tarihinde boya markası olarak tescil edildiği ve o tarihten beri kullanıldığı konusunda
uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, "saten" sözcüğünün genel bir ifade olup, herkesçe kullanılıp kullanılmayacağı noktasındadır.
Mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporunda, "saten" sözcüğünün, düz, parlak kumaş anlamına gelen genel bir ifade olduğu belirtilmiştir.
Markaların Korunması Hakkında KHK'nın 7/c maddesinde "ticaret alanında cins, çeşit, kalite, miktar, amaç, değer, coğrafi kaynak veya malların veya hizmetlerin diğer karakteristik özelliklerini belirten işaret ve adlandırılmaları münhasıran veya esas unsur olarak içeren markaların marka olarak tescil edilemeyeceği öngörülmüş ise de, "saten" sözcüğü bu kanun hükmü anlamında bir boya cinsi değildir. Bu nedenle boya markası olarak tescil eden kişi tarafından kullanılmasının ve tescilin korunması gerekir.
Kaldı ki, davacı ve davalının dava konusu markayı kullandıkları emtianın aynı sınıf içerisinde olduğu da, ihtilafsızdır. 556 sayılı markaların korunması hakkında KHK'nin 7/b maddesi uyarınca, tescilli markanın mahkemece iptal edilmedikçe, aynı sınıf içerisindeki emtia için başka kişilerce tescili ve kullanılması da mümkün olmadığından, TPE'nin ret kararı yerindedir. Bu anlatılanlar karşısında davanın reddine karar verilmek gerekirken, yazılı şekilde kabulü doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.06.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/3984 K. 2000/7180
T. 29.9.2000
• MARKA SAHİPLERİNİN HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI AÇMASI ( Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. Maddesi Uyarınca Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği - Süreye Bağlı Olmadığı )
• TANINMIŞ MARKA SAHİPLERİNİN HÜKÜMSÜZLÜK DAVASI AÇMASI ( Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği - Davalının Markaların Tescili Sırasında Kötüniyetli Davrandığı İçin Davanın Süreye Bağlı Olmadığı )
• MARKANIN KÖTÜNİYETLİ TESCİLİ ( Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. Maddesi Uyarınca Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği - Davanın Süreye Bağlı Olmadığı )
• MARKA TESCİLİ ( Kötüniyetle - Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. Maddesi Uyarınca Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği/Davanın Süreye Bağlı Olmadığı )
• DAVANIN SÜREYE BAĞLI OLMAMASI ( Paris Sözleşmesinin 1. Mükerrer 6. Maddesi Uyarınca Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği - Markanın Hükümsüzlüğü Davası )
• PARİS SÖZLEŞMESİ ( 1. Mükerrer 6. Maddesi Uyarınca Tanınmış Markanın Tescil Edilemeyeceği - Markanın Hükümsüzlüğü Davasının Süreye Bağlı Olmadığı )
Paris Sözleşmesi/m.1,Mük.6
ÖZET : Davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi uyarınca tanınmış markanın tescil edilemeyeceği ve davalının dava konusu markaların tescili sırasında kötüniyetli davrandığı için davanın süreye bağlı olmadığı yolundaki bilirkişi raporu benimsenerek, "Domeks" markası hakkındaki davanın reddine, diğer markaların iptali isteminin kabulüne karar verilmesi doğrudur.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 27.1.2000 tarih ve 1997/308-2000/37 sayılı kararın Yargıtay’ ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından istenmiş olmakla, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin dünyaca tanınmış "Dormeiul" markası ile davalı tarafından tescili yaptırılan "Dormes, Dornes, Dorneks, Doreks, Domeks ve Dorimeks" markaları arasında iltibas bulunduğunu ileri sürerek, davalı markalarının hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, zamanaşımının dolduğunu, müvekkilinin kurulduğu 1976 yılından bu yana "Dormeks" markasıyla üretim yaptığını, kötü niyetli olmadığını ve iptali istenen markaların haksız rekabete konu teşkil etmediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve yaptırılan bilirkişi incelemeleri sonucuna göre, davacı markasının tanınmış marka olduğu, Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesi uyarınca tanınmış markanın tescil edilemeyeceği ve davalının dava konusu markaların tescili sırasında kötüniyetli davrandığı için davanın süreye bağlı olmadığı yolundaki bilirkişi raporu benimsenerek, "Domeks" markası hakkındaki davanın reddine, diğer markaların iptali isteminin kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davalı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA 2.080.000 lira temyiz harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına 29.9.2000 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 2000/2762 K. 2000/4717
T. 26.5.2000
• TANINMIŞ MARKANIN KORUNMASI ( Tanınmış Markada Yer Alan Şekilin Başka Marka Sahibi Tarafından Kullanılmış ve Tescil Edilmiş Olması - Tanınmış Marka Sahibinin Terkin Talep Etmeden Tescil Talep Edebilmesi/Tescilden Sonra Taklit Eden Marka Sahibinin Terkin Davası Açması Gereği )
• MARKALARIN KORUNMASI ( Tanınmış Markada Yer Alan Şekilin Daha Önce Başka Marka Altında Tescil Edilmiş Olması - Terkin Davası Açma Yükümlülüğünün Tanınmış Marka Sahibine Değil Daha Önce Tescil Edilmiş Diğer Marka Sahibine Ait Olması )
• İLTİBAS SURETİYLE MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Tanınmış Markanın Tescili Talebi - Tanınmış Marka Sahibinin Aynı Markayı Daha Önce Tescil Ettiren Marka Sahibine Karşı Terkin Davası Açmadan Tescil İsteyebilmesi/Terkin Davasının Diğer Marka Sahibince Açılması Gereği )
• FERRARİ MARKASINDA YER ALAN ŞAHA KALKMIŞ AT ŞEKLİNİN BAŞKA BİR MARKAYA EKLİ OLARAK TESCİL EDİLMİŞ OLMASI ( Tanınmış Marka Sahibinin Tescilli Markanın Terkini İçin Dava Açmadan Markasının Tescilini Talep Edebilmesi - Diğer Marka Sahibinin Terkin Davası Açması Gereği )
• TERKİN DAVASI AÇMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ( Tanınmış Markanın Tescil Talebinin Terkin Davası Açması Yoluna Gitmeden Kabulü Gereği - Terkin Davası Açma Yükümlülüğünün Daha Önce Tescil Edilmiş Diğer Marka Sahibine Ait Olması )
Paris Sözleşmesi/m.1, Mük.6
ÖZET : Tanınmış marka sahibi, kendinden önce tescilli markayı terkin ettirme yoluna gitmeden kendi markasının tescilini isteyebilmelidir. Böyle bir halde, terkin davası açma yükümlülüğü tanınmış marka sahibine değil, bu niteliği taşımayan önceki tescilli marka sahibine ait olmalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 11.11.1999 tarih ve 1998/1070-1999/551 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "şekil ve Ferrari" markasının tescili için 13.5.1996 tarihli başvurusunun, dava dışı şirket adına tescilli marka üzerindeki şekil ile aynı olduğu gerekçeleriyle davalı tarafından reddedildiğini, davacı itirazının da Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 14.9.1998 tarihli kararı ile reddedildiğini, red kararının 556 sayılı KHK, Paris Sözleşmesi hükümleriyle Yargıtay Kararları'na aykırı olduğunu ileri sürerek, davacı markasının, markada yer alan "Ferrari" sözcüğü ile "Şaha Kalkmış At" şeklinin çok tanınmış olduğunun tesbitine, tescil edilmeden dahi koruma altında bulunan tanınmış markalara ait başvuruların kabul edilmesi gerektiğinin tesbitine, davalı idare kararının iptali ile marka başvurularının tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Enstitü vekili, davacının marka başvurusunda yer alan şeklin 10.1.1990 tarihinde Avusturya uyruklu şirket adına tescilli markada yer alan şeklin aynı olup, tüketicileri yanıltacağını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, 556 sayılı Markaların Korunması Hakkındaki KHK. nin 1 nci maddesi gereğince, bu KHK. nin tescil edilen markaların korunmasını öngördüğü, davacı tarafından tescili istenen markadaki şaha kalkmış at ile dava dışı "Avanti" adıyla 10.1.1990 tarihinde tescil edilen markadaki şaha kalkmış at şeklinin birbirine çok benzediği ve halk tarafından karıştırılabileceği, şaha kalkmış at şeklini davacı tanıtmış ise öncelikle Avanti adına kayıtlı markanın iptalini istemesi gerektiği, ondan sonra adına tescil talep edebileceği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davadaki uyuşmazlığın odaklanma noktası, tanınmış marka niteliğini kazanmış yurt dışında tescilli bir markanın, Türkiye'de tescil edilebilmesi için benzer nitelikteki markanın Türkiye'de tescilli olması halinde tanınmış marka sahibini tescilli bu markanın terkinini istemeden kendi markasını tescil ettirip, ettiremeyeceği hususunda toplanmaktadır.
Konu ile ilgili, 556 sayılı KHK.nin 7 nci maddenin son fıkrası, bir marka tescil tarihinden önce kullanılmış ve tescile konu mallar veya hizmetler ile ilgili olarak bu kullanım sonucu ayırt edici bir nitelik kazanmış ise, aynı maddenin ( b ) bendindeki aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar aynı olan marka bulunduğundan bahisle tescil isteminin reddolunamayacağı hükmünü içermektedir. Diğer bir deyişle, böyle bir halde yasa koyucu, ayırt edici nitelik kazanmış bir marka sahibine önceki benzer tescilli markanın terkinini istemeden bu markayı tescil ettirebileceğini öngörmüş bulunmaktadır.
Ayırt edici nitelik kazanmış markalar bakımından getirilen bu özellik, Paris Sözleşmesi'nin 1 nci ve Mükerrer 6 ncı maddesi hükmü uyarınca sözleşmeye dahil tüm ülkelerde üstünlük tanınmış bulunan "tanınmış markaya" evleviyet ilkesi uyarınca tanınması gerekir. Zira, doktrinde de değinildiği üzere, "556 sayılı KHK., kazanılan ayırt edici nitelik dolayısı ile piyasada aynı veya benzer markanın varlığından rahatsızlık duymamakta, kazanılan ayırt edici niteliğin birden ziyade aynı ve benzer marka arasındaki karıştırılma riskini ortadan kaldıracağını kabul etmekte..." dir. ( Bkz. Prof. Dr. Ü. Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst. 1989, sh. 382 vd. ) Aynı ilkelerin tanınmış markayada uygulanması halinde, tanınmış marka sahibi, kendinden önce tescilli markayı terkin ettirme yoluna gitmeden kendi markasının tescilini isteyebilmelidir. Ve böyle bir halde, terkin davası açma yükümlülüğü tanınmış marka sahibine değil bu niteliği taşımayan önceki tescilli marka sahibine ait olmalıdır.
Mahkemece, bu hususlar üzerinde ve öncelikle tanınmışlık iddiası üzerinde durulup, değerlendirilmeden eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmiş olması isabetli görülmemiş ve kararın davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle kararın davacı yararına BOZULMASINA, 26.5.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/8169 K. 2000/1726
T. 2.3.2000
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ ( Tescilli "Telsim" Sözcüğü - Hakkın Kötüye Kullanılması/Davacının Haberdar Olduğu Halde Uzun Süre Sessiz Kalmasının Zımnen İcazet Anlamında Olduğu )
• MARKA HAKKININ KORUNMASI ( Hakkın Kötüye Kullanılması - Davacının Haberdar Olduğu Halde Uzun Süre Sessiz Kalmasının Zımnen İcazet Anlamında Olduğu )
• HAKSIZ REKABET İDDİASI ( Marka Hakkına Tecavüz - Hakkın Kötüye Kullanılması/Davacının Haberdar Olduğu Halde Uzun Süre Sessiz Kalmasının Zımnen İcazet Anlamında Olduğu )
• İCAZET ( Marka Hakkına Tecavüz - Hakkın Kötüye Kullanılması/Davacının Haberdar Olduğu Halde Uzun Süre Sessiz Kalmasının Zımnen İcazet Anlamında Olduğu )
• OBJEKTİF İYİNİYET KURALLARI ( Marka Hakkına Tecavüz - Hakkın Kötüye Kullanılması/Davacının Haberdar Olduğu Halde Uzun Süre Sessiz Kalmasının Zımnen İcazet Anlamında Olduğu )
KHK-556/m.61
743/m.2
1086/m.238/2
ÖZET : Markaya tecavüzün tesbit ve men'inen dair davada, davacının "Telsim" sözcüğünü marka olarak tescili karşısında, davalının diğer savunma ve itirazlarına itibar edilmemiş ise de; davanın açılmasının objektif iyiniyet kurallarına uygun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerekir.
Davacı'nın, davalı tarafın ticaret ünvanından haberdar olduğu halde uzun süre sessiz kalmasının zımnen icazet anlamında olduğu, davalının dava dışı PTT Genel Müdürlüğü ile sözleşmeler yaptığının tüm kamu oyunca bilindiği, şayet kuruluşda karşı çıkılsa idi davalının belkide başka hareket tarzı seçmesinin muhtemel olduğu, dava konusu olay bakımından uzunca bir süre sonra böyle bir dava açılmasının hakkını kötüye kullanım olduğu gerekçesi ile davanın reddinde usul ve yasaya aykırılık yoktur.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara Asliye 5. Ticaret Mahkemesinde görülerek verilen 15.7.1999 tarih ve 1998/973 - 1999/429 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için belirlenen 29.2.2000 günde davacı avukatı Tuna Eğrilmez ile davalı avukatı Orhan Gök gelip, temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatı dinlendikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karar bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi Harun Kara tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, 5.1.1983 tarihinde kurulan müvekkili şirketin başta haberleşme cihazları olmak üzere her türlü elektronik aletlerin, imalat, ithalat, alım ve satımı ile servisi konularında faaliyet gösterdiğini, şirket ortaklarının henüz adi ortaklık sırasında dahi ve 1979 yılından beri "Telsim" ibaresini firmanın tanıtım vasıtası olarak kullandığını, bu ibarenin 10.4.1997 tarihinde marka olarak da tescil ettirilerek koruma altına alındığını, davacı şirketin Türkiye çapında faaliyette bulunup yüzlerce telefon santrali kurduğunu ve servis hizmetlerini yürüttüğünü, müvekkili şirketin ünvanındaki vurgu kelime olan "Telsim" ibaresini kullanarak 1994 yılında kurulan davalı şirketin kısa zamanda büyüyerek tekelci yapıda geliştiğini, müvekkilinin, davalı tarafın haksız rekabetinin dayanılmaz boyutlara ulaştığını, davalı ile karıştırılan müvekkilinin girdiği ihalelerde iş alamadığını, davalı müşterilerinin şikayetlerini müvekkiline ilettiğini, müvekkilinin ünvanında yer alan ve aynı zamanda markası olan "Telsim" ibaresini davalının unvan ve marka olarak kullanmasının haksız rekabet ve marka haklarına tecavüz oluşturduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespit ve men'ine, bu sözcüğün davalı ünvanından silinmesine, ilana karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davanın zamanaşımına uğradığını, müvekkili şirketin, dava dışı PTT Genel Müdürlüğü arasındaki 2.7.1993 tarihli PTT Telsim Pan Rupa Mobil Telefon Sistemi Sözleşmesi sonrasında kurulduğunu, şirket amacının telekominikasyon ve haberleşme hizmetleri olup, özellikle mobil telefon hizmetleri için milyonlarca Dolarlık yatırım ve lisans ücretleri ödendiğini, abone sayısının 850.000 e ulaştığını, konuların farklı olduğunu, müvekkilinin tescilli markasının bulunmadığından 556 sayılı KHK'ye dayanılamayacağını, verilen hizmetlerin niteliği itibariyle iltibas olmayacağını, 1993 yılından beri ticaret ünvanının kullanıldığını, ünvanlar arasında bir benzerlik bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere nazaran, zamanaşımı savunmasının yersiz olduğu gibi, aynı mal ve hizmetler alanında faaliyette bulunan taraf ünvanlarında yer alan "Telsim" ibaresinin aynı olup, yine davacının bu sözcüğü marka olarak tescili karşısında diğer savunma ve itirazlara itibar edilemeyecek ise de, davanın hallinin, dava açılmasının MK.nun 2. maddesine aykırı olup olmadığının açıklığa kavuşturulmasına bağlı olduğu, davacının davalı tarafın ticaret ünvanından haberdar olduğu halde uzun süre sessiz kalınmasının zımnen icazet anlamında olduğu, davalının, dava dışı PTT Genel Müdürlüğü ile sözleşmeler yaptığının tüm kamuoyunca bilindiği ( HUMK. 238/2 ), şayet, kuruluşta karşı çıkılsa idi davalının belki de başka hareket tarzı seçmesinin muhtemel olduğu, dava konusu olay bakımından uzunca bir süre sonra böyle bir dava açılmasının hakkın kötüye kullanımı olduğu gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile kararın onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasa hükümlerine uygun görülen kararın ONANMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/7314 K. 2000/1195
T. 8.2.2000
• MARKA HAKKINA TECAVÜZ İDDİASI ( Markalardaki Ayniyetin Tek Başına Yetmemesi/Aynı Türdeki Mal ve Hizmetler İçin Kullanılması Gereği - Markaların Ayniyetinin Ancak İtiraz Varsa İncelenebileceği/Mahkemece Re'sen İncelenemeyeceği - Markanın İltibas Oluşturmasının Kamu Düzenine ve Genel Ahlaka Aykırılık Anlamına Gelmemesi )
• İLTİBAS İDDİASI ( Markalardaki Ayniyetin Tek Başına Yetmemesi/Aynı Türdeki Mal ve Hizmetler İçin Kullanılması Gereği - Markaların Ayniyetinin Ancak İtiraz Varsa İncelenebileceği/Mahkemece Re'sen İncelenemeyeceği - Markanın İltibas Oluşturmasının Kamu Düzenine ve Genel Ahlaka Aykırılık Anlamına Gelmemesi )
• AYNI TÜRDEKİ MAL VE HİZMETLER İÇİN KULLANILMAYAN AYNI SÖZCÜKTEN OLUŞAN MARKA ( İltibas Oluşturmayacağı )
• İTİRAZ ŞARTI ( Özgün Tasarıma Tecavüz Bulunup Bulunmadığının İncelenebilmesi İçin - Markalar Arasında Ayniyet Bulunup Bulunmadığının Mahkemece Re'sen Araştırılamaması )
• ÖZGÜN TASARIMA TECAVÜZ BULUNUP BULUNMADIĞININ İNCELENMESİ ( İtiraz Şartı - Markalar Arasında Ayniyet Bulunup Bulunmadığının Mahkemece Re'sen Araştırılamaması )
• KAMU DÜZENİNE VE AHLAKA AYKIRILIK OLUŞMAMASI ( Telif Hakkına Tecavüz Teşkil Edecek Marka Başvurusuyla )
• TELİF HAKKINA TECAVÜZ NİTELİĞİNDEKİ MARKA BAŞVURUSU ( Kamu Düzenine ve Ahlaka Aykırılık Oluşturmayacağı )
ÖZET : 1- 556 sayılı KHK. nin 7/b fıkrasının tatbiki için markalardaki ayniyet veya bu derecede benzerlik yeterli olmayıp bunların aynı veya aynı türdeki mal ve hizmetler için kullanılması gereklidir. Oysa somut olayda markalar, farklı mal ve hizmetlerle ilgili bulunmaktadır. Davacının başvurusu bu fıkraya dayanılarak reddedilemez.
2- Özgün tasarıma ( telif hakkına ) tecavüz teşkil edecek kullanım 556 sayılı KHK.nın 8. maddesinde yazılı nisbi red sebeplerinden olup, bir itiraz olmadan markaların ayniyetinin karşılaştırılması ve hele buradan kamu düzeninin ihlali sonucuna varılması yanlış uygulama oluşturur.
3- Bir markanın kamu düzenine ve genel ahlaka aykırılığı o markanın unsurlarını teşkil eden sözcükler, şekiller, harfler, sayılar ile işaretlerle bunların yarattıkları imaj ve verdikleri mesajlarda ortaya çıkar ve aykırılık bunlarda aranır. Bir markanın diğerine benzerliği, tescille ortaya çıkacak bir hak ihlali kamu düzeni ile ilgili olamaz. Örnek olarak, suça teşvik edici, insan haklarına, demokratik düzene aykırılık, bölücülük içeren unsurları taşıyan markalar kamu düzenine, aile nizamı ve yerleşik örf ve adetlere aykırı unsur taşıyan markalar da genel ahlaka aykırı markalar sayılır. Mahkemenin telif hakkına aykırılık teşkil edebilecek bir marka başvurusunu kamu düzenine aykırılık sayarak hüküm kurması da yasaya uygun bulunmamıştır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 18.2.1999 tarih ve 1998/975 - 1999/62 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş olmakla temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan sonra dava dosyası için Tetkik Hakimi Yaşar Arslan tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 30 yılı aşkın süreden bu yana kullandığı "Setur" markasının özel logosu ile birlikte hizmet markası olarak kullanılmak üzere tescili için yapılan başvurunun davalı kurumca haksız biçimde reddedildiğini ileri sürerek, red kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, sunulan ve toplanan kanıtlara dayanılarak davacının tescilini istediği logonun daha önce 6.8.1994 tarihinde tescil edilmiş bulunan "Soley + şekil" marka logosu ile detay dizaynı ve tasarım bakımından ilk bakışta ayırtedilmeyecek derecede benzeştiği, 556 sayılı KHK. nin 7/6 ve ( k ) maddeleri hükümlerine göre talebin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, marka tescil başvurusunun, TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddine dair verilen 17.2.1998 tarihli kararının iptali ve tescili istemine ilişkindir.
Davacının başvurusu, davalı Enstitü'ce tescil başvurusu yapılan SETUR + Özel Şekil ( Logo )" dan ibaret, turistik taşıma vs. işlerinde kullanılacak davacıya ait hizmet markası üzerinde bulunan logonun, dava dışı İshak Şaban adına kayıtlı "hava temizleyici SOLEY + Şekil ( logo )"lu lüks fitili ve mutfak terazisi emtiasında kullanılan markadaki logonun aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar aynı olduğu, farklı mal ve hizmetler için olsa dahi özgün bir tasarım olan sözkonusu logonun başkası adına tescil edilmesi halinde ticaret alanında karışıklık yaratarak kamu düzeninin bozulmasına neden olacağı gerekçesi ile reddedilmiş, bu kararın iptali için açılan davada mahkemece aynı sebeplerle reddolunmuştur.
Marka tescilinde red için mutlak nedenler 556 sayılı KHK. nin 7. maddesinde 12 bent halinde ayrı ayrı sayılmıştır. Dava konusu olayda başvuru ilanı yapılmadığından bir itiraz da bahis konusu değildir. Enstitü ve mahkeme red kararını incelerken 7. maddeyi uygulayacak, nisbi red sebepleri ile ilgili 8. maddeyi nazara alamayacaktır. Verilen red kararında anılan kararnamenin 7/b maddesindeki ayniyet derecesindeki benzerlikten, 8. maddesindeki telif hakkı ihlalinden hareketle 7/k maddesindeki kamu düzeninin ihlali nedenine ulaşılmıştır. Gerek Enstitü ve gerekse onu benimseyen mahkeme kararında yasaya uyarlık bulunmamaktadır.
1- Bu açıklamaya göre 556 sayılı KHK. nin 7/b fıkrasının tatbiki için markalardaki ayniyet veya bu derecede benzerlik yeterli olmayıp bunların aynı veya aynı türdeki mal ve hizmetler için kullanılması gereklidir.
Oysa somut olayda markalar, farklı mal ve hizmetlerle ilgili bulunmaktadır. Davacının başvurusu bu fıkraya dayanılarak reddedilemez.
2- Red kararına mesnet yapılan özgün tasarıma ( telif hakkına ) tecavüz teşkil edecek kullanım 556 sayılı KHK. nin 8. maddesinde yazılı nisbi red sebeplerinden olup, bunun mutlak red sebebi addedilerek re'sen nazara alınması mümkün değildir. Bir itiraz olmadan KHK. nin 8. maddesine göre markaların ayniyetinin karşılaştırılması ve hele buradan kamu düzeninin ihlali sonucuna varılması yanlış uygulama oluşturur.
3- 556 sayılı KHK. nin 7/k maddesinde kamu düzenine ve genel ahlaka aykırı markaların tescil edilemeyeceği belirtilmiş, Enstitü ve mahkeme de kararında asıl olarak bu maddeye dayanmıştır.
Bir markanın kamu düzenine ve genel ahlaka aykırılığı o markanın unsurlarını teşkil eden sözcükler, şekiller, harfler, sayılar ile işaretlerle bunların yarattıkları imaj ve verdikleri mesajlarda ortaya çıkar ve aykırılık bunlarda aranır. Bir markanın diğerine benzerliği, tescille ortaya çıkacak bir hak ihlali kamu düzeni ile ilgili olamaz. Örnek olarak, suça teşvik edici, insan haklarına, demokratik düzene aykırılık, bölücülük içeren unsurları taşıyan markalar kamu düzenine, aile nizamı ve yerleşik örf ve adetlere aykırı unsur taşıyan markalar da genel ahlaka aykırı markalar sayılır.
Mahkemenin telif hakkına aykırılık teşkil edebilecek bir marka başvurusunu kamu düzenine aykırılık sayarak hüküm kurması da yasaya uygun bulunmamıştır.
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle Enstitü kararının iptali istemiyle açılan davanın kabulüne karar verilmek gerekli iken, davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmadığından hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yerel mahkemenin 18.2.1999 tarih ve 1998/975 Esas, 1999/62 Karar sayılı kararın BOZULMASINA, 8.2.2000 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/6866 K. 1999/9075
T. 12.11.1999
• AMBALAJ VE ŞEKLİN TESCİLİ ( Yabancı Sigara Mamulünde Kullanılan Şekil ve Renk Armonisi )
• MARKA OLARAK TESCİL EDİLEBİLİRLİK ( Üç Boyutlu Şekil ve Renk - Onaylanmış Trips Anlaşması )
• RENK VE ÜÇ BOYUTLU ŞEKİL ÜRETİMLERİ ( Marka Olarak Tescil Edilebileceği - Onaylanmış Trips Anlaşması )
• MARKANIN RENK ARMONİSİ İLE TANINMASI VE AYIRT EDİCİ ÖZELLİK KAZANMASI ( Tescil Edilebileceği )
• TRİPS ANLAŞMASI ( Markanın Renk Armonisi İle Tanınması ve Ayırt Edici Özellik Kazanması - Tescil Edilebileceği )
ÖZET : Ünlü bir yabancı sigara mamülünün ambalajanda kullanılan, dikdörtgen biçiminde üst yarıdan sonra kapaklı, kızıl-kahverengi karışımı olan bu şekil ve özel rengin, bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırdetmeyi sağlayan niteliği taşıdığının, kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( Ankara Asliye Beşinci Ticaret Mahkemesi )nce görülerek verilen 22.4.1999 tarih ve 1998/777- 1999/225 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin renkli şekilden ibaret marka başvurusunun davalı Enstitü'ce mezkur şeklin ayırdedici özelliğinin bulunmadığı ileri sürülerek 556 sayılı KHK'nin 7/a maddesi uyarınca reddine karar verildiği, red kararına karşı yapılan itirazın Enstitü'nün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca reddedildiği, oysa müvekkili şirketin tütün, tütün mamulleri ve sigara imal eden piyasalarda bu mamülleri pazarlayan bir şirket olup, ürünlerini yıllardan beri dünyanın her yerinde satıldığını, davacının bir tür sigarası D. C. adı altında özel kutu şekli ve kendine özgü rengi ile tüm Dünya'da ve Türkiye'de tanındığını, pazarlandığını, bu kullanma nedeni ile kutu şeklinin tütün mamüllerinde özellikle de, sigaralarda ayırd edici nitelik kazandığını, davacı ürününün eki marka olarak menşe ülkesinde ve birçok ülkede tescilli olduğunu, red kararının Paris Sözleşmesi ve 556 sayılı KHK hükümlerine aykırı olduğunu ileri sürerek, davalının red kararının iptalini ve markanın tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacı başvurusunun 556 sayılı KHK'nin 5. maddesinde belirtilen ayırdedici özelliklerinden herhangi birini taşımadığından reddedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, Türkiye'de Dünya Ticaret Organizasyonu anlaşması ve ek Trips Anlaşması'nın onaylanmış olması nedeniyle olaya uluslararası sözleşme hükümlerinin uygulanmasını gerektirdiği, 556 sayılı KHK'nin 5. maddesi uyarınca, üç boyutlu şekillerin ve renk üretimlerinin marka olarak tesciline olanak verildiği, somut olayda davacıya ait şeklin markanın renk armonisi ile birlikte tanınmışlık ve ayırd edici özellik kazanması ve birçok ülkede davacının istediği şekilde tescil edilmiş olması karşısında ayrıca işaretin üç boyutlu çiziminin mümkün olması nedeni ile davacı markasının 556 sayılı KHK'nin 5. maddesinde belirtilen ayırdedici özelliği taşıdığı, bu nedenle davalının tescil isteminin reddine ilişkin kararın yerinde olmadığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 4.5.1998 tarihli Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun red kararının iptaline, tescil isteminin ise reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava konusu tescili talep edilen marka dikdörtgen biçiminde, üst yarıdan sonra kapaklı, kızıl kahverengi karışımı rengi de içeren bir sigara kutusu şeklidir.
Yine dava dosyasına ibraz edilen davacı delillerinden aynı şeklin davacı üretici adına Paris Sözleşmesi taraflarından olan menşe ülkesinde de 25.10.1995 tarihinden beri tescilli olduğu sabit bulunmaktadır.
Ünlü bir yabancı sigara mamulünün ambalajında kullanılan bu şeklin ( özel rengi ile birlikte ) marka olarak 556 sayılı KHK'nin 5. maddesinde öngörülen bir başka teşebbüsün mal veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlayan niteliğinin bulunduğunun kabulü gerekir. Kaldı ki, Türkiye'nin de tarafı olduğu Paris Sözleşmesi'nin dördüncü mükerrer 6. maddesinin ilk fıkrası da davacıya bu şekli tescil hakkı tanımaktadır. Bu nedenlerle davalı enstitünün tescil istemin
reddine dayanak yaptığı 556 sayılı KHK.nin 5 ve 7/a maddesinin olayda uygulama alanı bulunmamaktadır. O halde yukarıda açıklanan nedenlere ve dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı Enstitü'nün yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile mahkeme kararının onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasa hükümlerine uygun görülen kararın ( ONANMASINA ), 1.370.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 12.11 .1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/6187 K. 1999/8216
T. 22.10.1999
• MARKA TESCİLİNDE RED İÇİN MUTLAK SEBEPLER ( Aynı veya Aynı Türdeki Mal veya Hizmetle İlgili Olarak Daha Önce Tescil İçin Başvurusu Yapılan Marka )
• AYNI VEYA AYNI TÜRDEKİ MAL VEYA HİZMETLE İLGİLİ OLARAK DAHA ÖNCE TESCİL İÇİN BAŞVURULAN MARKA ( Marka Talebinin Reddi )
• DAHA ÖNCE TESCİL İÇİN BAŞVURUSU YAPILMIŞ MARKA İLE AYNI VEYA BENZER MARKALARIN TESCİLİ İSTEMİ ( Marka Talebinin Reddi )
KHK-556/m.7/b
ÖZET : Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak, daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilmeyecek kadar benzer olan istemler reddolunur. O halde, mahkemece davacının tescil için yaptığı başvuru tarihinden sonraki gelişmeleri dikkate alınarak ve yorumlanarak, sözü edilen 7/b maddesindeki tescile engel halin sonradan kalktığı görüşü ile davacının bu yöndeki iddia ve davasının kabul edilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara Asliye 7.Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 17.12.1998 tarih ve 1997/201 - 1998/1030 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Ayşe Altun tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, yıllardır müvekkillerinin şirket ve şahıs olarak kullandıkları AL...NO markasının şirket adına tescil için yapılan 14.2.1996 tarihli başvurunun, aynı Enstitüye tescil için daha önce bir başka başvuru olduğu gerekçe gösterilerek reddedildiğini, 24.5.1996 tarihli itirazlarının ise Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu tarafından "AL...NO, sözcüğünün kamuyu ilgilendiren değerler bakımından halka mal olmuş ibare olduğu gerekçesiyle reddedildiğini, artist ismi olan bu isimde davacıların rüçhan hakkı bulunduğunu ileri sürerek, 10.3.1997 tarih ve 15518 sayılı red kararının iptalini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı başvurusunun 13.2.1996 tarihinde yapıldığını, bu tarihten önce 23.1.1996 tarihinde 3.şahıs tarafından aynı markanın tescilinin istendiğini, davacı başvurusunun 556 sayılı KHK.'nın 7/b ve h.maddesi gereği tescil edilemeyeceğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre, AL..NO ibaresinin her ne kadar İtalyan asıllı bir Amerikan film yıldızının ismi ise de, kendi ülkemizin kültür ve tarih değerleri ile ilgisi olmadığı, bu sözcüğün başka bir anlamının da bulunmadığı, marka olarak tescilinde kanuni bir sakınca olmadığı, ayrıca dava dışı Saadettin G. tarafından yapılan 22.1.1996 tarihli aynı sözcüğün marka olarak tesciline ilişkin başvurunun marka bülteninde yayınlanmasına rağmen eksik evrakların tamamlanması için yapılan bildirim sonrası Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 617 sayılı kararı ile başvurunun reddedildiği ve Saadettin G.'nün de dava açmaması nedeniyle 556 sayılı KHK.'nun 7/b maddesindeki engelin de kalktığı gerekçesiyle davalı Enstitü'nün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun almış olduğu 14.2.1997 tarih ve 616 sayılı kararının iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıdaki açıklananlardan da anlaşılabileceği gibi dava, davalı Enstitü'nün davacı marka tescil isteminin reddine ilişkin 14.2.1997 gün ve 616 sayılı Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun kararının iptali istemine ilişkin bulunmaktadır.
Dava dosyası içindeki bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinde, davacının Al...no isimli markasının tescili için davalı Enstitü'ye 14.2.1996 tarihindeki başvurusundan önce, dava dışı bir kişi tarafından 23.1.1996 tarihinde aynı marka için tescil başvurusu yapıldığı ve istemin kabulü ile bu markanın adı geçen kişi adına marka bülteninde ilanı yapıldığı ve davacı başvurusunun Enstitü'nün Markalar Dairesi Başkanlığı'nın 24.4.1996 tarihli kararı ile önceki marka başvurusu nedeniyle reddine karar verildiği, bu karara karşı davacının 24.5.1996 tarihinde yapmış olduğu itirazın ise, yukarıda da değinildiği üzere, Enstitü'nün Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun 14.2.1997 gün ve 616 sayılı kararı ile hem Daire kararı gerekçesine, hem de AL..NO isminin kamuyu ilgilendiren, kültürel değerler bakımından halka mal olmuş bir ibare olduğu gerekçeleri ile reddolunduğu anlaşılmaktadır.
Görüldüğü üzere Enstitü'nün hem Markalar Dairesi, hem de Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun ret gerekçelerinde öncelikli ve ağırlıklı unsur, tescil başvurusu yapılan markanın tescili için daha önce bir başka başvurunun olduğu hususudur. Gerçekten de marka tescili için mutlak ret sebeblerini düzenleyen 7/b maddesi hükmüne göre, aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilmeyecek kadar benzer olan istemlerin reddolunacağı hükme bağlanmıştır. O halde, Enstitü'nün tescil istem inceleme ve itirazlarına ilişkin değerlendirmenin davacının marka başvurusunun yapıldığı tarih olan 14.2.1996 tarihindeki duruma ve o tarih itibariyle bir başka başvuru sebebiyle davacının istemini 556 sayılı KHK.'nin 7/b maddesi hükmü uyarınca reddinde bir isabetsizlik bulunmaktadır. Zira, taraflar arasındaki uyuşmazlık gerek Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nca gerekse mahkemece davacının markasının tescili için yaptığı başvuru tarihine göre çözümlenmesi gerekmektedir. Daha sonraki tarihte Enstitü'nün Üçüncü kişinin başvurusunu resen reddetmiş olması bu sonucu değiştirmesi mümkün değildir.
O halde, mahkemece davacının tescil için yaptığı başvuru tarihinden sonraki gelişmeleri dikkate alarak ve yorumlayarak sözü edilen 7/b maddesindeki tescile engel halin sonradan kalktığı görüşü ile davacının bu yöndeki iddia ve davasını kabul etmesi doğru görülmemiştir.
Davacı'nın davasının reddi için yukarıda açıklanan gerekçe yeterli bulunduğuna göre, 556 sayılı KHK.'nin 7/b maddesine dayalı mahkeme gerekçesinin değerlendirilmesi ve tartışılmasına gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 22.10.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/5790 K. 1999/9590
T. 26.11.1999
• MARKA TESCİLİ ( Şehir Bölge veya Maruf Mahal Gibi Kamuya Ait İsimlerin Tek Kelime Halinde Marka Olarak Tescil Edilememesi )
• SEMT ADI ( Tek Başına Marka Olarak Tescil Edilememesi )
• MALIN ÜRETİLDİĞİ YERİ GÖSTEREN SÖZCÜK ( Marka Olarak Tescil Edilip Edilemeyeceği )
1086/m.76
ÖZET : Şehir, bölge veya maruf mahal gibi kamuya ait isimlerin tek bir sözcük halinde marka olarak tesciline olanak tanımak, yasal düzenlemenin genel amacına aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara Birinci Asliye Ticaret Mahkemesi`nce görülerek verilen 29.4.1999 tarih ve 1998/723-1999/222 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, sadece "Pendik" kelimesinden oluşan markanın tescili için Enstitü`ye ve onun Yeniden İnceleme ve Onun Değerlendirme Kurulu`na yaptıkları başvuruların reddedildiğini ileri sürerek, kurulun ret kararının iptalini ve markalarının tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının tescilini istediği "PENDİK" sözcüğü ibaresinin üzerinde kullanılacağı malların üretildiği yeri gösteren münhasır bir ad olması nedeniyle reddedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere göre, 556 sayılı KHK.nin 7/c madde ve bendinde malların üretildiği yerden değil, üretildiği zamandan söz edildiği, kaldı ki nişasta vb. ürünlerin Pendik İlçesinde üretilen ürün olarak tanımlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı Enstitü vekili temyiz etmiştir.
Dava dosyasının incelenmesinde davacının "Pendik" sözcüğünü marka olarak tescil ettirmek amacı ile davalı TPE.ye başvurusunun önce anılan kurumun Markalar Dairesi Başkanlığı`nca bu işaretin "kullanılacağı ürünün üretim yerini gösteren ad ve işaretlerden olduğu" gerekçesiyle KHK.nin mutlak ret sebeplerinden birini oluşturan 7/1-c maddesi hükmüne dayanılarak istemin reddolunduğu, davacının itirazı üzerine de davalı Enstitü`nün Yeniden inceleme ve Değerlendirme Kurulu Başkanlığınca aynı gerekçelerle kabul edilmediği, bu karara karşı açılan işbu davada ise, davalı Enstitü vekilince başlangıçta aynı hukuki sebebe dayalı savunmasını 7/1-c maddesine dayalı olarak yaptıktan sonra, bu defa 1.2.1999 tarihli dilekçe ile aynı savunmalarını bu defa aynı kararnamenin 7/1-f maddesine dayandırdığı, davacı tarafın 8.2.1999 tarihli dilekçesi ile savunmadaki bu değişikliğin, savunmanın genişletilmesi niteliğinde olduğu gerekçesiyle karşı çıkıldığı, mahkemenin davayı kabul kararının esas gerekçesini ise, KHK.nin 7/1-c maddesinde "malın üretildiği yeri" gösteren bir ibarenin bulunmadığı ve dolayısı ile Enstitü kararının yanlış gerekçeye dayandığı hususunu oluşturduğu gözlenmektedir. Bir başka deyişle, mahkemece davalı Enstitü`nün 7/1-f md.ye dayalı savunması ilke olarak dikkate alınmamış ve kabul edilmemiştir.
Açıklanan bu durum karşısında, öncelikle davalı Enstitü`nün bu savunma değişikliğini yapabilmesinin diğer tarafın muvafakatına bağlı olup olmadığı üzerinde durulması gerekmiştir. 556 sayılı KHK.nun getirmiş olduğu yeni düzenleme tarzına göre, Enstitü`nün marka başvurusu halinde ret sebepleri, mutlak ve nisbi ret sebebleri olarak iki ana başlık halinde sayılmış ve belirlenmiş bulunmaktadır.
Doktrinde de benimsendiği gibi, mutlak ret sebepleri, işaretin marka oluşturma niteliği ile sıkı sıkıya bağlı olup, genel hatları ile herhangi bir ayırtım gücü olmayan ve Ticaret alanında kullanıma açık tutulması gereken işaretlerin veyahut halkı yanıltıcı, kamu düzenine, toplumunun dini değerlerine ve nihayet genel ahlaka aykırı düşen işaretlerin marka olarak tescil edilmesini önlemeye yönelik amaçla konulmuşlardır. Bu nitelikleri sebebiyle yasada belirlenen mutlak ret sebepleri, toplumun genel çıkarları ile sıkı sıkıya bağlı olup, işaretin niteliğinden kaynaklanan bu itirazlardan feragat edilmesi de mümkün değildir. Bir başka anlatımla, mutlak ret nedenini oluşturan işaretler, üzerlerinde bir başkasının hakkı olduğu gerekçesiyle değil, nitelik ve özellikleri itibarı ile herkese kapalı olan işaretlerdir. Bu nedenle KHK.nin 32. maddesinin emredici hükmü uyarınca mutlak ret sebepleri, Enstitü`ce re`sen dikkate alınarak incelenmesi gerektiği gibi, uyuşmazlığın yargıya intikal etmesi halinde mahkemelerce de bu sebeplerin bir defi değil, itiraz niteliğinde olduklarından bu hususun kendiliğinden dikkate alınarak incelenmesi gerekir ( Bkz. Prof. Dr. Ü. Tekinalp, Fikri Mülkiyet Hukuku, İst. 1999, Sh. 369 vd. Prof. Dr. S. Arkan, Marka Hukuku, C.I. Ank. 1997, sh. 71 vd ). Bu nedenle davalı Enstitü`nün mutlak ret sebeplerini yargılama sırasında değiştirmesi, savunmanın genişletilmesi olarak kabulü mümkün değildir.
Kaldı ki, davalı Enstitü kendi görüşü açısından ret nedenini marka olarak tescili istenilen işaretin "malın üretildiği yeri gösteren ad ve işaretlerden olduğu" gerekçesine dayandırmıştır. Bu ret sebebi ise, mutlak ret sebeplerinden 7/1-c`ye değil, 7/1-f`ye uymaktadır. Kararnamedeki madde numarasının Enstitü`ce yanlış belirlenmesi HUMK.nun 76. maddesi hükmü ve 4.06.1958 gün ve 15/6 sayılı İBK. gereğince yargıcı bağlaması da esasen mümkün değildir.
Bu nedenlerle mahkemenin davayı kabule götüren asıl gerekçenin, davalı Enstitü`nün ret gerekçesini yanlış maddeye dayandırmış olması olarak kabulü doğru görülmemiştir.
Dairemizce dava konusu uyuşmazlığın çözümünde üzerinde önemle durulması gereken asıl hususun, İstanbul İlinin herkesçe bilinen Pendik İlçesi adının, yani "Pendik" sözcüğünün bir işaret olarak marka tesciline konu yapılıp yapılamayacağı, bir başka ifade ile ülkemizdeki bir il veya ilçe veya bilinen bir yerleşim yeri adının tek başına marka olarak tescilinin mümkün olup, olmadığı noktasında toplandığı sonucuna varılmıştır. KHK.nin bir nevi marka tanımını içeren 5. maddesinde, markanın, bir teşebbüsün mal ve hizmetlerini bir başka teşebbüsün mal ve hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harflar, sayılar, malların biçimi veya ambalajlarının gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işaretlerin marka olabileceği sayılmıştır. Görüldüğü gibi, anılan düzenlemede coğrafi yer isimlerinin marka olarak alınabileceği yönünde açık bir düzenleme yok ise de, maddenin genel düzenlemesi ve özellikle son sözcüklerden bu gibi yer isimlerinin de marka olarak tescil edebileceği kanısını vermektedir. Nitekim, doktrinde de bölge veya şehir adlarının marka olarak tesciline ilke olarak bir engel bulunmadığı, benimsenip, savunulmaktadır.
Ne var ki, ülkemizdeki şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbul`un maruf bir ilçesinin adı olan sadece "Pendik" sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın "kök" sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. 556 sayılı KHK.nin genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir. Bu şekildeki şehir, ilçe veya maruf yerleşim yerlerinin isimlerini teşkil eden sözcükler hangi ürünün markası olarak kullanılacak ise, onunla birlikte tesciline imkan verilmesinin anılan yasal düzenlemenin amacına daha uygun olduğu görüşünün benimsenmesi de bu şekilde böyle bir markayı kullanmak isteyenlerin menfaat dengelerinin korunması bakımından da uygun olduğu sonucuna varılmıştır. Bu ilkeye göre, örneğin "İstanbul" ve "Ankara" adları coğrafi işaretlerle karışmaya meydan vermeyecek şekilde, "İstanbul Şarabı", "Restaurant İstanbul" "Ankara Pazarları" gibi kullanılacağı mamul veya hizmetin nevi ile birlikte ancak işaret olarak kullanılabilecek ve bunun sonucu marka olarak tescili mümkün olabilecektir. Ve yine bu ilkeye bağlı uygulamanın sonucu olarak, bu şekildeki marka kullanılması ile 555 sayılı KHK. ile belirlenen coğrafi işaretlerle karışıklığın önlenebilmesi de mümkün olabilecektir. Dairemizce benimsenen bu ilke, esasen renklerin marka olarak tescilinde de uygulanagelmektedir.
O halde, davalı Enstitü`nün davacının sadece "Pendik" sözcüğünü adına marka olarak tescilini içeren talebinin reddi, yukarıda açıklanan ilke çevresinde doğru görüldüğünden, mahkemenin aksine beliren ikinci görüşü de isabetli görülmemiş ve kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı Enstitü vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 26.11.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/3535 K. 1999/6583
T. 9.7.1999
• MARKADA YARDIMCI UNSURLAR ( "Mini" Sözcüğü - Markalarda Yardımcı Unsur Olarak Kullanılmasının Mümkün Olduğu )
• PINAR MİNİ MARKASINDA ESAS UNSUR ( "Pınar" Kelimesi Olduğuna Kuşku Bulunmadığı )
• TÜRK PATENT ENSTİTÜSÜNÜN RED ETTİĞİ MARKA ( Pınar Mini - Markada Esas Unsur/Yardımcı Unsur )
• MARKALARDA ESAS VE YARDIMCI UNSURLAR ( "Mini" Sözcüğü - Markalarda Yardımcı Unsur Olarak Kullanılmasının Mümkün Olduğu )
ÖZET : "Pınar Mini" markasında asıl unsuru "Pınar" kelimesi olduğu kuşkusuzdur. Marka örneğinde "Mini" sözcüğünün öne çıkartılıp, "Pınar" sözcüğü karartılarak, asıl unsur haline getirildiği de gözlenmemektedir.
556 Sayılı KHK. nin 7/c,d maddesinde belirtilen hususları muhtevi kelimelerin, sahibine münhasır hak bahşetmemekle birlikte, dür.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara 1. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek verilen 11.12.1997 tarih ve 1997/214-1997/641 sayılı kararın Yargıtay' ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkil şirketin "Pınar Mini" markasının tescili için davalı enstitüyü başvurduğunu, talebin ilan edildiğini ancak dava dışı "Gurup ofis marka, patent ajanlığı müşavirlik ve tic. sim. şirketi" nin görüş bildirmesi üzerine markalar dairesi başkanlığının 556 sayılı KHK.nun 8. maddesi gereğince taleplerinin reddedildiğini vaki itiraz üzerine Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu'nun bu sefer KHK. nun 7-d maddesi uyarınca itirazın reddine karar verdiğini, kararların usul ve esas yönünden yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek davalı enstitünün red kararının iptali ile "pınar mini" markasının tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, yapılan işlemlerin ve marka tescilinin reddine dair kararın yasaya uygun olduğunu, tescili istenen "Pınar mini" markasında "mini" kelimesinin esas unsur olarak öne çıkarıldığını, bu sözcüğün küçük anlamına gelen bir sıfat olup 556 sayılı KHK. nın 7-d maddesi gereğince tescilinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Davacı vekili iddialarını tekrarlayarak temyiz talebinde bulunmuştur.
Dava, marka tescil başvurusunun reddine ilişkin T.C. Türk Patent Enstitüsü kararının iptali ve tescil istemine ilişkin bulunmaktadır.
Mahkemece alınan bilirkişi mütalaasının aksine tescili istenen "Pınar Mini" markasındaki sözcüklerden "mini" kelimesinin marka örneğinde daha büyük yazılmış ve ön plana çıkarılarak, markanın ana-esas unsuru haline getirmiş olduğu bununda 556 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnamenin 7/1 c-d maddelerine göre tescili imkansız kılan mutlak red sebebi oluşturduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İhtilaf tescili talep edilen markadaki "mini" sözcüğünün markada esas unsur teşkil edip etmediği hususundan kaynaklanmaktadır. Pınar Mini markasında asıl unsurun Pınar kelimesi olduğu kuşkusuzdur. Marka örneğinde Mini sözcüğünün öne çıkarılıp Pınar kelimesini karartarak asıl unsur haline getirildiği hususu gözlenmemektedir. Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre sahibine münhasır hak bahşetmemekle beraber KHK. 7-c-d maddelerinde belirtilen hususları muhtevi kelimeler markalarda yardımcı unsur olarak kullanılabilir. Aksi görüşü içeren davalı Türk Patent Enstitüsü ve onu benimseyen mahkeme kararında yasaya ve Dairemiz içtihatlarına uyarlık görülmediğinden bu gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmek gerekirken kararda yazılı nedenlerle reddi doğru bulunmamış yerel mahkeme kararının davacı yararına bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davacı yararına ( BOZULMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/3243 K. 1999/5170
T. 14.6.1999
• HAKSIZ REKABETİN ÖNLENMESİ VE TESPİTİ ( Tek Satıcılık Sözleşmesinden Doğan Hakların Üçüncü Kişilere Karşı Haksız Rekabet Yoluyla Korunamaması )
• MARKA HAKKININ TÜKETİLMESİ ( Marka Sahibi Tarafından Markayı Taşıyan Malların Piyasaya Sunulmasından Sonra Marka Sahibinin Markanın Bu Mallarla İlgili Kullanılmasını Yasaklayamaması )
• MARKAYA TECAVÜZ ( Taklidi İmal Veya İthal Edilen Malların Kanuni Prosedüre Aykırı Olarak Piyasaya sürülmesi )
• TEL SATICILIK SÖZLEŞMESİ ( Sözleşme İle Tek Satıcıya O Bölgede Tekel Hakkı Tanınması )
• TEKEL HAKKI ( Tek Satıcılık Sözleşmesi İle Tek Satıcıya O Bölgede Tekel Hakkı Tanınması )
ÖZET : Marka sahibi tarafından veya onun izni ile markayı taşıyan malların piyasaya sunulmasından sonra marka sahibi, markanın bu mallarla ilgili olarak kullanılmasını yasaklayamaz. Buna, uygulamada ve yasal düzenlemede marka hakkının tüketilmesi kavramı denilmektedir. Türkiye'de veya yurt dışında taklidi imal ve ithal edilip satılan veya yurt dışından orijinal ithal edilmekle birlikte, Türkiye'de değiştirilerek veya kötüleştirilerek malın özgün niteliğinin değiştirilmesi, kanuni prosedüre uygun olmayarak ithal edilip yurda kaçak sokulması halinde ve elde bulunan orijinal emtianın ne şekilde bulundurulduğunun ispat edilmemesi durumunda, bu eylemler markaya tecavüz teşkil eder. Davalının eylemleri bu nitelikte değildir. Tek satıcılık sözleşmesi, taraflarına hak ve mükellefiyet yükler, üçüncü kişilere yükümlülük getirmez. Söz konusu sözleşme, tek satıcıya o bölgede tekel hakkı tanır. Tek satıcının bu hakkını üçüncü kişilere karşı haksız rekabet yoluyla koruması kural olarak mümkün değildir. Tek satıcılık sözleşmesi, aynı malı Türkiye'de yasal yollardan menşe ülkesinden ithal edip satan kişileri haksız rekabet kuralları uyarınca men edilmesine neden olmaz. Somut olayda davalı taraf, davacı tarafından lisans sözleşmesine dayanarak yurt içine ithal ederek pazarladığı ihtilaf konusu markalı ayakkabıların aynısını ( orijinalini ) yurt içine yasal düzenlemeye uygun olarak ithal ettiğini ve kendisinin de buna dayalı olarak piyasaya sürerek satış yaptığını savunduğuna göre, mahkemenin inceleme yapıp karar vermesi gerekirken, eksik inceleme ile karar tesisi bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara 2. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce görülerek verilen 30.12.1998 tarih ve 1996/600-1998/1 142 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi A. S. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nde bulunan D. S. Company ile aralarında imzalamış oldukları 11.1.1993 tarihli sözleşme gereğine, D. marka ev dışı ayakkabıların ve tekstil ürünlerinin Türkiye'de ve KKTC'deki tek temsilcisi ve distribütörü olduğunu, davalı fırmanın hiçbir haklı nedene dayanmaksızın D. markalı ürünlerin mağazalarında satışını yaptığını ileri sürerek, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, men'ine, hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin sözkonusu ayakkabıları ithal yoluyla getirdiğini, davacı ile imalatçı fırma arasındaki anlaşmadan haberdar olmadığını, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma, dosyadaki kanıtlar ve bilirkişi raporlarına nazaran, davacının D. S. Company fırmasının Türkiye'de tek yetkili temsilcisi olduğunu; "D." markalı ürünlerin satış ve pazar payını artırmak için faaliyetlerde bulunup, masraf yaptığı, davalının imalatçı fırma dışında başka bir fırmadan temin ettiği ürünleri pazarlamasının haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle davacının haksız rekabetle ilgili taleplerinin kabulü ile davalının D. markalı ayakkabıları satışının önlenmesine, elde edilen ayakkabılardaki "D:'' markalarının sökülmesine, bunun mümkün olmaması halinde, ayakkabıların imhasına, hüküm özetinin ilanına karar verilmiştir.
Karar, davalı vekilince temyiz edilmiştir.
Dava konusu uyuşmazlığın çözümünde doğru bir sonuca varılabilmesi için somut olayın markalar hakkındaki KHK ve haksız rekabet kuralları karşısındaki durumun incelenmesi gerekir.
556 sayılı KHK'nin 9/II. maddesinin ( c ) bendinde, markayı taşıyan malın ithali veya ihracının, münhasıran marka sahibine ait bir yetki olduğu gösterilmiştir. Dolayısıyla bu markanın aynı ya da benzeri olan bir işareti taşıyan malların bir başka kişi tarafından ithali ya da ihracı, ilke olarak marka hakkına tecavüz teşkil edecektir ( KHK 61/a ). KHK'nin 9/II. maddesinin ( c ) bendi ile Türk iç pazarına hiç sunulmamış olan malların ithali veya ihracının marka hakkına tecavüz oluşturacağı kabul edilmiştir. Marka sahibi veya onun izni ile tek satıcı veya münhasır lisans hakkı sahibi tarafından markalı emtia Türk iç pazarına ithal edilip sunulmasından sonra, aynı markalı malın 3. kişiler tarafından yurt dışından ithali halinde durumun ne olacağının tartışılması gerekir.
556 sayılı KHK'nin 13/1 ve bu maddenin mehazı olan 89/104 Sayılı Yönerge'nin 7.1 maddesinde "marka sahibi tarafından veya onun izni ile markayı taşıyan malların piyasaya sunulmasından sonra marka sahibi, markanın bu mallarla ilgili olarak kullanılmasını yasaklayamaz" hükmü getirilmiştir. Buna uygulamada ve yasal düzenlemede marka hakkının tüketilmesi kavramı denilmektedir. Bu ilkenin uygulanabilmesi için yukarıda da değinildiği üzere tescilli markayı taşıyan malların marka sahibi tarafından veya onun izni ile Türkiye'de piyasaya sunulmuş olması gerekir. Markalı malların Türkiye'de piyasaya sunulmasından sonra marka hakkı sahibi, bu malları yurt dışına satar ( veya yurt dışında menşe ülkeden başka bir ülkede üretirse ) bunların üçüncü kişiler tarafından yurt dışından satın alınarak Türkiye'ye ithaline ( paralelimport ) engel olamaz. Aynı ilke yabancı markayı taşıyan malların Türkiye'de tek satıcısı ( münhasır lisans sahibi ) durumunda olan ve marka sahibinin izniyle bu markayı adına tescil ettirmiş bulunan kişi bakımından da geçerlidir. Ancak, KHK'nin 13/II. maddesi uyarınca marka sahibi, malların piyasaya sunulmasından sonra üçüncü kişiler tarafından başka ülkelerden ithalinden sonra değiştirilerek veya kötüleştirilerek malın özgün niteliğinin değiştirilerek, ticari amaçla kullanılması halinde, bunu önleme yetkisine sahiptir ( bkz. Prof. Dr. Sabih Arkan, Marka Hakkının Tüketilmesi, Prof. Dr. Ali Bozer'e Arınağan, s.202 vd ).
Bu ilkelere göre, davacı gözlükleri ile ayniyet arz eden orijinal vasıfta olup, taklit olmayan ayakkabılar, kanuni prosedüre uygun olarak menşe ülkesinden başka ülkelerde üretilip, o ülkelerden Türkiye'ye ithal edilmesi halinde, ithalatçı tarafından satılması veya ithalatçı firmadan fatura karşılığı satın alınıp, satışa arz edilmesi halinde, 556 sayılı KHK'nin 9/II. maddesi uygulanmayacaktır.
Türkiye'de veya yurt dışında taklidi imal ve ithal edilip satılan veya yurt dışından orijinal ithal edilmekle birlikte, Türkiye'de değiştirilerek veya kötüleştirilerek malın özgün niteliğinin değiştirilmesi, kanuni prosedüre uygun olmayarak ithal edilip yurda kaçak sokulması halinde ve elde bulunan orijinal emtianın ne şekilde bulundurulduğunun kanıtlanmaması durumunda bu eylemler marka hakkına tecavüz teşkil edecektir.
Nitekim yukarıda sözü edilen grup muafıyet tebliği hükümlerinin 3. maddesinde de getirileıi muafiyetin, tek elden satım anlaşmalarında taraf olanlar yani ( sağlayıcı ) ile ( tek elden dağıtıcı ) ilişkisi bakımından getirildiği açık bir şekilde hükme bağlandığı anlaşılmaktadır. Mahkemece bu tebliğe yanlış anlam verilerek, tebliğ kapsamında kalmayan davalı üçüncü kişi bakımından uygulanması da isabetli görülmemiştir.
Durumun tek satıcılık veya münhasır lisans sözleşmesi bakımından özelliklerine gelince; burada özellikle tek satıcılık kavramı üzerinde de durmak gerekir. Öğretide benimsendiği üzere tek satıcılık sözleşmesi yapımcı ile tek satıcı arasındaki hukuki ilişkileri düzenleyen, çerçeve niteliğinde ve sürekli bir sözleşmedir. Bu sözleşme ile yapımcı ürünlerinin tamamını veya bir kısmını belirli bir bölgede tekele sahip olarak satmak üzere tek satıcıya bedeli karşılığında göndermeyi, buna karşılık tek satıcı da sözleşme konusu malları kendi adına ve hesabına satarak bu malların sürümünü artırmak için faaliyette bulunmayı yükümlenir ( bkz. Prof. Dr. Haluk Tandoğan, Borçlar Hukuku, Özel Borç İlişkileri, c.l/l, Ankara, 1985, s.27 vd ). Tek satıcılık sözleşmesinde kural olarak edimler ve yükümlülükler bu sözleşmenin tarafları arasında yani yapımcı ile tek satıcı arasında karşılıklı olup, üçüncü kişilere herhangi bir yükümlülük getirmez. Zira, tek satıcıya o bölgedeki tekel hakkını tanımak ve bu olanağı sağlamak yapımcıya düşen bir akdi yükümlülük olmaktadır. O halde, tek satıcının bu hakkını 3. kişilere karşı haksız rekabet yolu ile koruması kural olarak mümkün değildir. Ayrıca, tek satıcının Türkiye'de reklam yapmak suretiyle pazar sağlaması, tamir, bakım sağlaması da Türkiye'de aynı malı yasal yollardan menşe ülkesinden başka ülkelerden ithal edip satan kişilerin haksız rekabet kuralları uyarınca men edilmesine neden teşkil etmez.
Dava konusu olayda da davalı taraf, davacı tarafından lisans sözleşmesine dayanarak yurt içine ithal ederek pazarladığı yukarıda markaları anılan ayakkabıların aynısının ( orijinalinin ) yurt içine yasal düzenlemeye uygun olarak ithal edildiğini ve kendisinin de buna dayalı olarak piyasaya sürerek satış yapıldığını savunduğuna göre, mahkemece yukarıda anılan ilkeler doğrultusunda araştırma ve inceleme yapılmadan eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
SONUÇ : Yukarıda yazılı gerekçelerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.6.1999 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/2716 K. 1999/4582
T. 31.5.1999
• MARKAYA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİ VE TAZMİNAT DAVASI ( Davalının Davacı Adına Müseccel Markayla Hastane Açması )
• TAZMİNAT TALEBİ ( Markaya Tecavüzden Dolayı Uğranılan Zarar Nedeniyle )
• HASTANEYE BAŞKA BİR KİŞİYE AİT MARKA İSMİNİN KONMASI ( Markaya Tecavüzün Önlenmesi Nedeniyle Tazminat Talebi )
• TAZMİNAT DAVASI ( Marka Kullanımı Nedeniyle )
• MARKANIN KENDİ İZNİ İLE KULLANDIRILMASI HALİ ( Talep Edebileceği Ücretin Belirlenmesi )
• BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPTIRILMASI ( Marka Kullanımı Nedeniyle )
1086/m.275
6762/m.58
KHK-556/m.62
ÖZET : Markaya tevcavüzün önlenmesi ve tazminat istemiyle açılan davada mahkemece davalının eyleminin markaya tecavüz olduğu kabul edildiğine göre, davacının söz konusu tecavüzden dolayı zarara uğradığının kabulü gerekir. Bu durumda uygun bir tazminata hükmedilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce görülerek verilen 10.12.1998 tarih ve 1997/558-1998/1014 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi, davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyaskı için Tetkik Hakimi V. Ç. tarafından düzenlenn rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra, işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin kurucu ve yöneticisi olduğu Metropol Tıp Merkezi ve bu merkeze bağlı H. merkezinin sağlık hizmetleri verdiğini, "Metropol Tıp Merkezi" markasının 8.3.1996 tarihinde müvekkili adına tescil edildiğini, davalının ise izinsiz olarak "Metropol" ismini kurduğu hastanede kullandığını, kendisine gönderdikleri uyarıya verdiği yanıtta Metropol sözcüğünü kullanmayacağını bildirdiği halde, bu sözcüğü kullanmadığı görüntüsü vermek için, bu sözcükle şekil ve telaffuz olarak aynı olan "Metropolitan" sözcüğünü kullanmaya başladığını, davalının eyleminin markaya tecavüz olduğu ve kendilerine lisans bedeli olarak maddi tazminat ödenmesi gerektiğini ileri sürerek davalının markaya tecavüzünü önlenmesini, tüm kayıtlarındaki "Metropol" ve "Metropolitan" isimlerinin çıkartılmasını ve 2.000.000.000.- lira maddi tazminatın davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, iddianın doğru olmadığını, uyarıdan sonra "Metropol" sözcüğünü kullanmadıklarını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre, davacının "Mertopol Tıp Merkezi" markasını sağlık hizmetleri emtiası olarak 10 yıl için tescil ettirdiği, davalının ise, ihtara verdiği cevapta bu markayı kullanmaycağını bildirdiği halde, daha sonra Metropol sözcüğünü matbu evrakında kullandığının tespit edildiği ve bu eyleminin markaya tecavüz olduğu, ancak davacı Metropolitan sözcüğünün de, iltibas yaratacağını bildirmiş ise de, davalının bu sözcüğü 1.8.1997 yılında marka olarak tescil ettirmiş olduğu ve bu markanın hükümsüzlüğü hakkında bir dava açılmadığı, bu nedenle davacının buna yönelik talebinde bulunmuş ise de, lisansı ücretinin usûlüne uygun devir sonucu taahhütlerin karşılıklı yerine getirilmesi halinde verilebileceği ve davacının Ankara'da, davalının da İstanbul'da faaliyet göstermesi nedeniyle davacının maddi zararının oluşmadığı gerekçesiyle, davacının "Metropol" markasına olan tecavüzün önlenmesine, diğer istemlerin reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1 - Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usûl ve yasaya aykırı br yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 - Ancak, dava markaya tecavüzün önlenmesi ve maddi tazminat istemine ilişkindir. Davacı vekili, davalının müvekkiline ait "Metropol" markasını kullandığını ve bundan dolayı menfaat elde ettiğini ileri sürerek, dava konusu markanın kullanım hakkını kendi izni ile vermiş olsa idi, elde edebileceği gelirin tazminat olarak tahsilini istemiştir.
Yapılan yargılama sonunda davalın eyleminin "Metropol" markasına tecavüz olduğu kabul edilerek, bu eylemin önlenmesine karar verilmiştir. O halde davacının bundan dolayı bir zarara uğradığı kabul edilmelidir. Mahkemece, davacının markasını kendi izni ile davalıya kullandırması halinde talep edebileceği ücretin onun zararının oluşturacağı gözetilip, 556 sayılı KHK'nin 62. ve TTK'nin 58. maddeleri dikkate alınarak ve gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna uygun bir tazminat takdir edilmek gerekirken, bu hususlar gözönüne alınmadan yazılı şekilde tazminat isteminin reddi doğru görülmemiş ve kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte yazılı nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşn harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 31.5.1999 tarihinde, oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/1395 K. 1999/3230
T. 26.4.1999
• TİCARET ÜNVANINDA İLTİBAS ( Ford )
• MARKA İPTALİ
• HAKSIZ REKABET ( Marka iptali )
• FORD/FKS
6762/m.58
ÖZET : “Ford” markası ve “Fordsan Kaporta Sanayii”nin tescilli “FKS” markası ile ilgili olarak yapılan incelemede; Her iki tarafa ait markaların, benzer şeklinin olmadığı, genel görünüş olarak halkın zihinlerinde aynı kanıyı uyandırmadığı, davalı markasını oluşturan harflerin hangi anlama geldiğinin belli olmadığı, tarafların ürettiği yedek parçalar arasındaki benzerliğin bu parçaları kullanan özel alıcı grubunu yanıltıcı olamayacağı, haksız rekabet koşullarının oluşmadığı, davalının kullandığı Fordsan ambleminin şekli ve yazı biçimi Ford markası ile benzeşim ve çağrışım yaptığı gerekçesi ile; marka iptaline ilişkin davanın reddine, ancak davalının Ford markasını Fordsan amblemi biçiminde çeşitli evraklarında kullanması fiilinin haksız olduğunun tesbiti ile haksız rekabetin önlenmesine dair verilen karar isabetlidir.
DAVA ve KARAR :
Taraflar arasındaki davanın Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesince görülerek bozmaya uyularak verilen 21.10.1998 tarih ve 1997/66-1998/875 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi taraf vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için Tetkik Hakimi Gürkan Gençkaya tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ KARARI:
Davacı vekili, müvekkilinin “Ford Motor Company” şirketi ile yaptığı anlaşma nedeniyle “Ford” marka otomotiv araçlarını ve bunların parçalarını Türkiye’de imal ve pazarladığını davalının ise izinsiz olarak Ford minibüslerinin kaporta ve aksesuarlarını haksız rekabet teşkil edecek şekilde imal edip pazarladığını ve “Fordsan Kaporta Sanayi” markasının tescil ettirdiğini beyanla davalı markasının iptalini, haksız rekabetin men ve önlenmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin tescilli FKS. Markası ile Ford minibüslerinin kaporta parça ve aksamı ile eski yedek parçaları imal ettiğini, üretimin montaja değil tamire yönelik olduğunu, 1973 yılından beri üretim yapan müvekkiline ses çıkarmayan davacının ucuz fiyatla pazarlama yapılması nedeniyle üretimi engellemeye çalıştığını, kaldı ki üretilen parçalar arasında fark bulunduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, tarafların markaları arasında iltibas bulunmadığı, haksız rekabet konusunda da bir davanın mevcut olmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair karar Dairemizin 2.7.1996 tarihli ilamı ile bozulmuş, mahkemece bozmaya uyularak yapılan yeniden yargılama neticesinde her iki tarafa ait markaların, benzer şeklinin olmadığı, genel görünüş olarak halkın zihinlerinde aynı kanıyı uyandırmadığı, davalı markasını oluşturan harflerin hangi anlama geldiğinin belli olmadığı, tarafların ürettiği yedek parçalar arasındaki benzerliğin bu parçaları kullanan özel alıcı grubunu yanıltıcı olamayacağı, haksız rekabet koşullarının oluşmadığı, davalının kullandığı Fordsan ambleminin şekli ve yazı biçimi ile Ford markası ile benzeşim ve çağrışım yaptığı gerekçesiyle, marka iptaline ilişkin davanın reddine, davalının ürettiği yedek parçalar yönünden haksız rekabet davasının reddine, davalının Ford markasını Fordsan amblemi biçiminde çeşitli evraklarında kullanması fiilin haksız olduğunun tespiti ile haksız rekabetin önlenmesine karar verilmiştir.
Kararı taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara mahkemece uyulan bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre taraf vekillerinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı taraf vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle Usul ve Kanun’a uygun bulunan hükmün ( ONANMASINA ) oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1999/1154 K. 1999/1718
T. 2.3.1999
• TANINMIŞ MARKA OLDUĞUNUN TESBİTİ
• “ÇOK TANINMIŞ MARKA” OLDUĞUNUN TESBİTİ
• “L&M” MARKASININ TESBİTİ
• ISLAH
• MARKA ( Çok tanınmış marka )
1086/m.83
ÖZET : İlgilinin sahip olduğu markasının, “çok tanınmış marka” olduğunun tesbiti için hukuki yararı vardır. Böyle bir davanın T.C. Türk Patent Enstitüsü aleyhine yöneltilmesinde bir isabetsizlik yoktur.
DAVA : Fasrigue de Tabac Reuni SA ile TC Türk Patent Enstitüsü arasındaki davadan dolayı Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 8.10.1997 gün ve 483 – 456 sayılı kararı onayan Daire’nin 2.11.1998 gün ve 5507 – 7264 sayılı kararı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği de anlaşılmış olmakla Dosya için düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine Dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkiline ait L&M markasının sigara üzerinde tüm dünYa da ve Türkiye’de bilinip kullanıldığını, aynı markanın birçok ülkede giyim eşyalarında da kullanıldığını, ancak bu markanın, bazı giyim eşyalarında kulanılmak üzere marka tescil başvurusunun davalı tarafında haksız olarak reddolunduğunu ileri sürerek, red kararının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, önceden tescilli L&M markası bulunması nedeniyle talebin reddedildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine ilişkin karar dairemizce onanmıştır.
Davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
Davacı, davalı dilekçesinde, davanın hukuki sebebini açıklarken; “davacının L&M markasının, sigaralar üzerindeki Türkiye’de ve bütün dünYa da bilinmekte olup, bu sigaraların Avrupa’da Orta Doğu’da ve başka kıtalardaki en az 50 ülkede satılmakta olduğunu, markanın Türkiye’de tescilli olup, geniş ölçüde kullanıldığını ve ilanlara konu edildiği” ileri sürdüğüne göre, esasen asıl davada, davacı markasının “tanınmış marka” olduğu iddia edilmiş bulunmaktadır. Bu haliyle dahi, davacı markasının “tanınmış marka” olup olmadığının araştırılması zorunludur. Hal böyleyken, yargılama sırasında davacı vekili 7.10.1997 tarihli dilekçesi ile, dava konusunun, “davacı markasının Türkiye’de çok tanınmış bir marka olduğunun tespitine” yönelttiklerini ve talebi böylece ıslah ettiklerini belirterek taleplerini daraltmış olup, bunda usul kurallarına bir aykırılık bulunmadığı gibi, ilgilinin, sahip olduğu markasının, 556 sayılı KHK:nin 8/3 ve 41/1 – b maddeleri uyarınca “çok tanınmış marka” olduğunun tespiti için dava açmakta hukuki yararı bulunduğunun Dairemizce benimsenmiş olması ve de böyle bir davanın TC Türk Patent Enstitüsü’ne yöneltilerek görülmesinde bir isabetsizlik olmaması karşısında, mahkemece, davacının 7.10.1997 tarihli dilekçesindeki talebi doğrultusunda inceleme yapılmak üzere işin esasına girilmesi, taraf delillerinin toplanması ve elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bu nedenle davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulü ile Dairemizin 2.11.1998 tarih ve 1998/5507 – 7264 sayılı onama ilamının kaldırılarak yerel mahkeme kararının davacı yararına ( BOZULMASINA ), önceki temyizden dolayı ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/9198 K. 1998/8485
T. 3.12.1998
• MARKA TESCİLİ ( Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği - Marka Hakkı Sahibinin Aynı Rengi Diğer Ayırıcı Unsurları İle Tescil Ettirene Açacağı Terkin Davasının Dinlenemeyeceği )
• RENK İLE İLGİLİ MARKA TESCİLİ ( Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği - Marka Hakkı Sahibinin Aynı Rengi Diğer Ayırıcı Unsurları İle Tescil Ettirene Açacağı Terkin Davasının Dinlenemeyeceği )
• AYIRICI UNSUR ( Marka Tescili - Marka Hakkı Sahibinin Aynı Rengi Diğer Ayırıcı Unsurları İle Tescil Ettirene Açacağı Terkin Davasının Dinlenemeyeceği/Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği )
• İLTİBAS ( Davacının Lafzi Markalarının Yanında Renk'i Tescil Ettirmesi Sebebiyle Söz Konusu Olamayacağı - Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği
ÖZET : Tescil edilmezlik iddiası ile silinmesi istenilen başvuru sahibinin markasındaki renk unsurunun diğer unsurlar ile birlikte ( lafzi marka ile ) tescili bulunduğu, her iki tarafın renk ile ilgili tescillerinin yasaya uygun bulunduğu, bu şekildeki tescillerde sadece renk ile ilgili koruma ve tekel hakkı verilemeyeceği, böylece marka hakkı sahibinin, aynı rengi diğer ( ayırıcı ) unsurları ile birlikte tescil ettiren kimseye karşı açacağı terkin davasının dinlenemeyeceği, tescil işleminde 556 sayılı KHK. hükümlerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yasaya uygundur.
DAVA : Aygaz A.Ş ile Türk Patent Enstitüsü Başk. ve müdahil Habaş A.Ş arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 5. Ticaret Mahkemesince verilen 1.5.1997 tarih ve 592-278 sayılı hükmü onayan dairenin 8.10.1998 gün ve 98/4260-6385 sayılı ilamı aleyhinde müdahil Habaş A.Ş vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkilinin 1962 yılından itibaren Türkiye piyasasına ( Tüpgaz ) ve ( Likitgaz ) olarak bilinip adlandırılan LPG yi ilk defa getirip bu güne kadar bu sektörün daima öncüsü olduğunu, müvekkilinin Aygaz markası ile piyasaya sürdüğü tüplerin aranan hale geldiğini, emtiasını Gümüş ( gri ) rengi alüminyum yıldız boya ile renklendirilmiş tüpler içerisine doldurarak satışa arz ettiğini bu renklerin müvekkillerin Aygaz, Likitgaz ve Tüpgaz tüpleri ile özdeşlesmiş olduğunu ve marka tescillerini taptırdığını, 2.10.1995 tarihinde yayınlanan 1995/2 sayılı resmi marka bültenin 246 sayfasında Milangaz Ticaret ve San.A.Ş adına 15.8.1995 ve 95/8747 müracaat numarası ile LPG gazları,LPG tüpleri ve regülatörlerde kullanılmak üzere yapılmış bulunan esas unsurları ( Habeş ) ve ( Gri yıldız renk ) ibaresinden oluşan bir marka tescil müracaatınin yayınlandığının tesbit olduğunu, bu marka tescil talebinin bu hali ile tescile bağlanmasının müvekkilinin kendinden gelen ve usulünce yaptırılmış marka haklarına tecavüz olacağını bunun iptali için davalıdan talep edildiğini davalının istemini red ettiğini ileri sürerek müvekkilinin itirazının reddine ilişkin reddi yolundaki davalı işleminin iptaline ve 25.8.1995 tarihli ve 85/8747 sayılı marka başvurusundaki ( Gri, yaldız renk ) ibaresinin markadan çıkarılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının Aygaz ve Gümüş rengi alüminyum ---+ şekil ibarelerinde oluşan bir tescil yaptırdığını, gümüş rengi alüminyum tek başına tescilinin söz konusu olmadığını, iptali istenen markada da esas unsurun ( Habeş ) olduğunu, tek rengi malı ayırt edici özellik sağlayamıyacağını aksinin kabulünün kamu düzenine aykirılık teşkil edeceğini 551 sayılı Yasanın 4.maddesinin sırf bir rengin marka olarak tescilini yasakladığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Fer'i müdahil vekili de davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddiaya savunmaya, toplanan delillere göre; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10.3.1997 tarihli ilamında ( davalı markasından tescil edilmezlik sebebiyle silinmesi istenen gri renk sözcüğünün 551 sayılı Yasanın 4/c maddesinde tescilli yasaklanan belirli bir renkten ibaret bir tescil olmayıp maddelerin son bendi gereğince markanın diğer unsurları ile beraber bir tescili içermekte bulunmasına, her iki tarafında renk ile ilgili tescillerin bu yönde ve yasaya uyarlı olmasına bu şekildeki tescillerde sadece bir tarafa renk ile ilgili bir koruma ve tekel hakkının tanınmamış bulunmasına, böylece de marka hakkı sahibinin aynı rengi diğer unsurlarla birlikte tescil ettirip kullanan kimseye karşı açacağı terkin davasının dinlenemiyeceğinin benimsediği, rengin tek başına marka olarak tescilinin söz konusu olmayıp davacı ve fer' i müdahilin "lafzi" markalarının yanında renk'i tescil ettirmeleri sebebiyle iltibasın söz konusu olmamasına, tescil işleminde 556 sayılı K.H.K ye aykırılığın söz konusu olamaması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve daha önce haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak alınmış bir kararın Markalar Hukukuna dayalı olarak açılan bu davada Marka hükümlerine ters düşecek bir şekilde hukuki bir sonuç doğurması mümkün bulunmamasına ve emsal nitelikteki Dairemizin önceki içtihatlarına uygun verilmiş karar onanmıştır.
Bu kez ihbar olunan müdahil vekili maddi hatanın düzeltilmesini istemiştir.
Kararın gerekçe kısmının 2 ve 3. paragraflarında gerçekten de Milangaz yazıldığı, aslında Habeş yazılması gerektiği, bunun maddi hata olduğu anlaşıldığından kararın düzeltilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle ihbar olunan müdahil vekilinin maddi hatanın düzeltilmesine ilişkin talebinin kabulü ile kararımızın 2 ve 3 ncü paragraflarındaki Milangaz sözcüğünün çıkarılarak yerine Habeş sözcüğünün yazılmasına ve kararın bu şekilde düzeltilmesine, 3.12.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/8325 K. 1999/357
T. 1.2.1999
• MARKA İPTALİ VE TESCİL ( Ticaret Markası Başvurusunun Reddi Kararına Süresinde İtiraz Edilmediği İçin Hizmet Markası Başvurusunun da Reddedilmesi )
• TİCARET MARKASI BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Red Kararına Süresinde İtiraz Edilmemesi Nedeniyle Hizmet Markası Başvurusunun da Reddedilmesi )
• HİZMET MARKASI BAŞVURUSUNUN REDDİ ( Ticaret Markası Başvurusunun Reddi Kararına Süresinde İtiraz Edilmemesi Nedeniyle )
ÖZET : Ticaret markası başvurusunun reddi kararına, süresinde itiraz edilmediği için; hizmet markası başvurusunun da, davası atiye bırakılan davalı şirket başvurusunun daha önceki tarihli olduğunun anlaşılması nedeniyle, reddedilmesinde hukuki bir isabetsizlik yoktur.
DAVA : Taraflar arasındaki davanın ( Ankara Asliye Birinci Ticaret Mahkemesi )nce görülerek verilen 18.6.1998 tarih ve 20-675 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dava dosyası için tetkik hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1.1.1993 tarihinden itibaren sürdürdüğü ticari faaliyetinde kullandığı "P....." ibaresinin marka olarak tescili başvurusunun diğer davalının marka tescil başvurusu gerekçe gösterilerek reddedildiğini, hizmet markası başvurusunun ise önce kabul edildiğini, daha sonra davalı şirketin hizmet markası başvurusuna müvekkilince yapılan itiraz üzerine davalının hizmet markası başvuru tescil talebinin reddedildiğini, bu karara karşı davalı şirketin itirazı sonunda ise, müvekkilinin görüşü sorulmadan davalının başvurusunun kabulüne, müvekkilinin hizmet markasının terkinine karar verildiğini ileri sürerek, davalı Enstitünün 3.11.1997 tarihli kararlarının iptalini, davalı şirket başvurularının tescil kararlarının iptal ve terkini ile kendi ticaret ve hizmet marka başvurularının tescilini talep ve dava etmiş, daha sonra davalı şirket hakkındaki davayı atiye bırakmıştır.
Davalı Enstitü vekili, davacının ilk başvurusunun reddi kararına karşı süresinde itiraz etmediği için o konuda dava açamayacağını, hizmet markası başvurusunun ise, diğer davalının daha önceki tarihli başvurusunun sonradan tespiti üzerine reddedildiğini ve diğer davalının davacıdan daha önce söz konusu ibareyi hizmet markası olarak kullandığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalıya tebligat yapılmamıştır.
Mahkemece toplanan delillere göre, ticaret markası başvurusunun reddi :kararına süresinde itiraz edilmediği, hizmet markası başvurusunun sonradan reddinde ise hukuki bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle davalı Enstitü hakkındaki davanın reddine, diğer davalı hakkındaki davanın atiye bırakılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava; dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davacının 95/8305 nolu ve 4.8.1995 tarihli başvurusu P.... İletişim Sistemleri Ltd. Şti.nin daha önceki tarihli olan 95/5965 sayılı "P....." adlı marka ile ayniyet arzetmesi nedeniyle 8.9.1995 tarihinde reddedilerek davacıya bildirilmesine rağmen; patent enstitüsünün bu kararına karşı 556 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 47 ve 49 maddelerine göre bir itirazda bulunmamıştır. Aynı kararnamenin 53. maddesine göre yeniden inceleme ve değerlendirme kurulunun 47 ve 52 maddelerinde belirtilen itiraz işlemleri ile ilgili kesinleşen kararlarına karşı, kesinleşen kararın bildirim tarihinden itibaren 2 ay içerisinde dava açılabileceğinin öngörülmüş olması karşısında 95/8305 sayılı marka başvurusu yönünden süresinde yeniden değerlendirme kuruluna itiraz edilmediğinden ve davacının 556 sayılı kanun hükmünde öngörülen prosedüre uymamakla bu talebinden vazgeçmiş olduğu sonucuna varılması gerekeceğinden, hüküm yerindedir. Davacının koşulları oluştuğunda Türk Patent Enstitüsü’ne kanun hükmündeki kararname hükümleri uyarınca yeniden talepte bulunmasına engel bir husus bulunmadığından bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davacı bu defa 4.8.1995 tarihli P... ibaresini hizmet markası olarak 95/ 8304 no ile tescil ettirmek üzere başvuruda bulunmuş, talebi kabul edilerek 1.8.1996 tarihinde ilan edilmiş 3 aylık süre sonunda tescili kesinleşerek 25.7.1996 tarihinde davacıya bildirilmiştir. Davacının P..... İletişim Sistemleri Ltd. Şti. adına işlem gören 96/6232 ve 96/6233 nolu "P...." ibareli marka başvurusuna yaptığı itirazın incelenmesinde, yeniden inceleme ve değerlendirme kurulu talep ve itirazları beraber incelediğinde; P.... İletişim Sistemleri Ltd. Şti.nin 19.6.1995 tarihli başvurusunun dava tarihinden daha önce tarihli olduğunu ve markasını hizmet markası olarak kullandığını kabulle davacının 95/8304 numaralı başvurusunun reddedilmesinde usul ve yasaya aykırı bir cihet görülmemiştir. Esasen, lehine marka tescil istemi kabul edilen davalı P..... iletişim Sistemleri Ltd. Şti. hakkında açılan anılan tescil kararlarının iptali ite "P...." ibareli markanın adlarına tescili" istemlerini içeren davanın atiye terk etmiş olmaları nedeniyle sadece Patent Enstitüsü aleyhine devam eden davada marka iptal ve tescil davasının çözümlenmesinin mümkün olmaması nedeniyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasa hükümlerine uygun görülen kararın ( ONANMASINA ), bakiye 596.100 . lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 1.2.1999 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1998/7711 K. 1998/8024
T. 20.11.1998
• TÜRKİYE'DE İMAL VE İTHAL EDİLMEYEN MALIN MARKASINI AYNI CİNS MAL ÜZERİNDE KULLANMAK ( İyiniyet Kurallarına Aykırılık )
• İYİNİYET KURALLARINA AYKIRILIK ( Türkiye'de İmal ve İthal Edilmeyen Malın Markasını Aynı Cins Mal Üzerinde Kullanmak )
• UMUMEN MALUM BİR MARKAYI AYNI CİNS MALLAR ÜZERİNDE KULLANMAK ( Türkiye'de İmal ve İthal Edilmeyen Bir Markayı )
ÖZET : Umumen malum malın türkiye'de imal edilmemesi ve ithal edilmemesi halinde dahi, ülkemize her zaman getirilip satılma olasılığı bulunduğundan, bu malın markasını hatırlatmak ve onun şöhretinden yararlanmak amacıyla bu markanın aynı cins mallar üzerinde kullanılması iyiniyet kurallarına aykırıdır.
DAVA : P. C. D. ile P. K. San. TAŞ. arasındaki davadan dolayı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 1.12.1997 gün ve 1095-1139 sayılı hükmü bozan dairenin 6.7.1998 gün ve 98/1734-5146 sayılı ilamı aleyhinde davalı muk. davacı P. A.Ş. vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkili şirketin ilk kez İtalya'da 20.11.1989 tarihinde ve ayrıca dünyanın pekçok ülkesinde müvekkili şirket adına tescilli bulunan "DOLCEVİTA" markasının sahibi olduğunu, davalı şirketin Türkiye'de aynı markayı 11.2.1993 tarihinde tescil ettirildiğini, davalı şirketin söz konusu markayı tescil ettirirken, müvekkiline ait markanın dünya çapında tanınmış olmasından yararlanmak amacıyla müvekkilinden önce Türkiye 'de tescil ettirdiğini, bunun yanında kullandığı reklam fotoğraflarında müvekkilinin reklam araçlarını kullandığını, kadın dergilerine verdiği tanıtımlarda hiçbir Türkçe kelime kullanmadığını, bu tür davranışların davalının aldatma ve iltibas yaratma niyetini gösterdiğini, davalının ürününü satın alanların C. D. markasını satın aldıklarını sandıklarını ileri sürerek Paris sözleşmesinin 6. maddesi uyarınca davalının markasının hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini, davalının haksız rekabetinin tesbit ve men'ini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, "Dolce Vİta" markasının dünyaca ünlü olduğu iddiasının doğru bulunmadığını, tescil nedeni ile müvekkilinin önceliği bulunduğunu, davacının "Dolce Vita" markasının tanıtımına 1995 yılında başladığını savunarak asıl davanın reddine birleşen davada ise, P. A.Ş. i "Dolce Vİta" markasını 11.2.1993 tarihinde tescil ettirdiğini, ürünleri üretip sattığını, merkezi Pariste bulunan davalı P. C. D.'un "Dolce Vita" markası ile ürettikleri parfümü Duty Free Shop'larda satmak suretiyle tescilli markalarına tecavüz ettiklerini ileri sürerek tecavüzün ref'i ve men'ine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davalı markasının Türkiye'de 11.2.1993 tarihinde tescil edildiği, Türkiye'de markayı ilk tescil edenin sahiplik karinesinden yrarlanacağını, davalı markanın Türkiye'de tanındığını, davacının ise markasını 1995 yılından itibaren tanıtmaya başladığı, davalının kötüniyetli olduğunun kanıtlanamadığını, davacının markasını Türkiye'de davalıdan önce maruf ve meşhur hale getirdiğine ilişkin hiçbir kanıt bulunmadığını, birleşen davanın davacısı olan P. A.Ş: nin bu markayı 11.2.1993 tarihinde Türkiye'de tescil ettirmesi nedeniyle, davalının bu marka adı ile üretim ve satış yapmasının P. A.Ş.nin markasına tecavüz teşkil ettiğinden asıl davanın reddine birleşen davanın kabulü ile P. C. D. tarafından imal ve satışı yapılan "Dolce Vİta" adı ile P. A.Ş. nin markasına vaki tecavüzünün önlenmesine karar verilmiştir.
Asıl davacı vekilinin temyizi üzerine karar Dairemizce bozulmuştur.
Davalı ve birleşen davanın davacısıkarar düzeltme talebinde bulunmuştur.
Paris Sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinde ( Noterisch Bekanntüe Marken ) kelimeleri kullanılmış olup bu "Umumen/herkesce tanınan marka" anlamında kullanılmış ve AT'a üye bir ülkede maruf hale gelmiş bulunan markayı ifade etmektedir. Bu tür markalar dünya çapında maruf olmasa bile Paris Sözleşmesine üye ülkelerde, hatta bu üye ülkelerin bazılarında bilinen marka ise bu madde kapsamında kabul edilmektedir. Bu tür markaların Paris sözleşmesinin 1. mükerrer 6. maddesinden yararlanabilmesi için koruma talep eden markanın Türkiye'de ( umumen malum olması ) yeterli olup markanın ülkemizde fiilen kullanılmasından ileri gelmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
Dairemizin emsal teşkil eden Yardley kararında belirtildiği gibi umumen malum malın Türkiye'ye imal edilmemesi ve ithal edilmemesi halinde dahi umumen malum malın ülkemize her zaman getirilip satılabileceği olasılığı bulunduğundan, tanınmış bir markayı hatırlatmak ve onun şöhretinden yararlanmak maksadıyla bu markanın aynı cins mallar üzerinde konmasını iyiniyet kurallarına aykırı bulmuştur ( Prof.Dr. Y. K., Ticari İşletme Hukuku Ankara 1968 sh: 465 vd ).
Diğer taraftan davacı markasının "Fikri Haklar Dünya Örgütü Bürosuna tescil edildiği, Dünyada ve Ülkemizde kullanılmadığı nedenine dayanılarak terkini dava edilmediği gibi, umumen/herkesçe bilinen davacı markasının tescilli ülkelerde kullanıldığına dair davalı bir delil de ibraz etmediğinden Yargıtay ilamında benimsenen gerektirici sebeplere göre davalı vekilinin karar düzeltme talebinin reddine karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin karar düzeltme isteğinin HUMK.nun 442. maddesi gereğince REDDİNE, alınması gereken 1.569.400- lira karar düzeltme harcı peşin ödenmiş olduğundan bu harcın ve 3506 sayılı yasa ile değiştirilen HUMK.nun 442/3. madde hükmü uyarınca takdiren 1.250.000- lira para cezasının karar düzeltilmesini isteyenden alınarak hazineye gelir kaydedilmesine, 20.11.1998 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
: Paris sözleşmesinin birinci mükerrer altıncı maddesi ile koruma altına alınan marka "aynı veya benzeri ürünlerde kullanıldığı herkesce bilindiği mütalaa edilen" markadır. Markanın tanınmış marka olduğunun kabul edilebilmesi için a - kullanılmış olması, b- kullanıldığının bilinmesi gerekir. bu nitelikteki bir markanın örneğini, taklidini veya tercümesini yapan kişilerin tescilleri antlaşmaya taraf olan ülke tarafından red ve hükümsüz bırakılabilir. Davacının markası, davalı markası tesciline kadar bazı ülkelerde tescil edilmiş olup, herhangi bir üründe kullanılmadığı gibi kullanılacağı dahi ilan ve reklam edilmiş değildir.
Sayın çoğunluğun hükmüne gerekçe yapılan "Yardley" markası dava tarihinde yurt dışında ıtrıyat mamullerinde "kullanılmakta olan" bir marka olması nedeniyle olsa olsa karşı düşüncemizin teyidi olacak bir emsal niteliğindedir.
Yukarıda değinilen ve 6.7.1998 tarihli karar nedeniyle yazdığım "karşı düşünce" yazısında yer alan görüşlerimi tekrarlayarak karar düzeltme isteminin kabulü düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/8873 K. 1998/4815
T. 25.6.1998
• MARKA TESCİLİ ( Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği )
• RENK İLE İLGİLİ MARKA TESCİLİ ( Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği )
• AYIRICI UNSUR ( Marka Tescili - Sadece Renk İle İlgili Koruma ve Tekel Hakkı Verilemeyeceği )
KHK-556/m.8
ÖZET : Tescil edilmezlik iddiası ile silinmesi istenilen başvuru sahibinin markasındaki renk unsurunun diğer unsurlar ile birlikte ( lafzi marka ile ) Tescili bulunduğu, her iki tarafın renk ile ilgili tescillerinin yasaya uygun bulunduğu, bu şekildeki tescillerde sadece renk ile ilgili koruma ve tekel hakkı verilemeyeceği, böylece marka hakkı sahibinin, aynı rengi diğer ( ayırıcı ) Unsurları ile birlikte tescil ettirilen kimseye karşı açacağı terkin davasının dinlenemeyeceği, tescil işleminde 556 sayılı khk. Hükümlerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddi yasaya uygundur.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 5. Ticaret Mahkemesince verilen 1.5.1997 tarih ve 586-275 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 3.3.1998 gününde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalılar avukatı Sevim Arıkan ve Cengiz Öz gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraf avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili müvekkili adına tescilli 16 adet markanın "Aygaz-Gümüş Rengi Alüminyum Boya" ibareleri ve gümüş ( gri ) rengi unsurlarından oluştuğunu, ve özellikle, müvekkilince dolum yapılıp piyasaya sürülen LPG. tüplerinin gümüş ( gri ) renk ile meşhur hale geldiğini, "Aygaz A.Ş." ile özdeşleştiğini ve tüketicilerin tercih ettiği LPG. tüpü olduğunu, davalı kuruma tescil için başvurusu yapılan "PETGAZ-Alüminyum Beyazı" ibarelerinden oluşan 4 ayrı markanın müvekkilinin markasındaki aynı renk unsurunu ihtiva ettiğinden iltibas ve dolayısıyle haksız rekabete yol açacağını, müvekkilinin markasının ve markadaki renk unsurunun yasanın ve kesinleşen yargı kararlarının koruması altında olduğunu, 556 sayılı KHK.nın 8/2 maddesine göre PETGAZ. A.Ş.nin markasının tescilinin mümkün olmadığını, ancak buna ilişkin itirazın davalı kurumca reddedildiğini ileri sürerek; davalının, itirazın reddi işleminin iptali ile dava dışı Petgaz A.Ş.nin marka tescil başvurusundaki ( 4 ayrı marka için ) "Alüminyum Beyazı" ibarelerinin çıkarılmasına, tüp resimleri üzerinden bu rengin silinmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının markalarındaki rengin "Aygaz" ibaresi ile birlikte tescilli olduğunu, rengin tek başına tescil edilemeyeceğini, markadaki esaslı unsurun "Aygaz" ibaresi, tescil başvurusu yapılan markada ise "Petgaz," ibaresi olduğunu, birlikte tescil edilen rengin ise yardımcı unsur olduğunu, iltibasın söz konusu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma ve dosyadaki kanıtlara ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal teşkil eden 10.3.1997 tarihli kararına göre tescil edilmezlik iddiası ile silinmesi istenilen başvuru sahibinin markasındaki renk unsurunun diğer unsurlar ile birlikte ( lafzi marka ile ) tescili bulunduğu, her iki tarafın renk ile ilgili tescillerinin yasaya uygun bulunduğu, bu şekildeki tescillerde sadece renk ile ilgili koruma ve tekel hakkı verilemeyeceği, böylece marka hakkı sahibinin, aynı rengi diğer ( ayırıcı ) unsurları ile birlikte tescil ettirilen kimseye karşı açacağı terkin davasının dinlenemeyeceği, feri müdahilin ( Petgaz A.Ş.nin ) "lafzi" markasının yanında rengi tescil ettirmesi sebebiyle iltibasın söz konusu olmayacağı, aynı rengin başka firmalarca da tescil ettirildiği, tescil işleminde 556 sayılı KHK. hükümlerine aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davacı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 30.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davalıya verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 344.900 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 25.6.1998 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/7901 K. 1997/9168
T. 12.12.1997
• MARKA MÜRACAATI ( Steelcase Sözcüğünün Ayırt Edici Bir Nitelikte Marka Sözcüğü Haline Geldiği Anlaşıldığından Müracaatın Kabulü )
• AYIRT EDİCİ SÖZCÜK ( Steelcase Sözcüğünün Ayırt Edici Bir Nitelikte Marka Sözcüğü Haline Geldiği Anlaşıldığından Marka Müracaatının Kabulü )
KHK-556/m.7/c
ÖZET :"Steelcase" sözcüğünün ayırtedici bir nitelikte marka sözcüğü haline gelmiş olduğu anlaşılmış olup bunun "steel" ve "case" sözcüklerine ayrılarak incelenmesi sonucu marka müracaatının reddi doğru değildir.
DAVA : Taraflar arasında açılan davadan dolayı Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesince verilen 15/5/1997 tarih ve 365-255 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekil tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili ; müvekkili şirketin ABD tabiyetinde büro mobilyaları, mobilya ve benzerlerini imal edip pazarlayan dünya çapında bir kuruluş olduğunu ve ABD nin tüm eyaletlerinde ve İngiltere dahil dünyanın birçok ülkesinde tescilli "Steelcase" markası ile üretip, pazarladığını 31/01/1920 yılından beri "steelcase" ünvanı ve markasını kullanan müvekkilinin Türkiye'de de korunabilmesi için tescilini davalıdan talep ettiğini, davalı, tarafından 556 sayılı KHK. nin 7/c fıkrası gereği markanın üzerinde kullanılacağı malların cinsini, çeşidini, vasfını belirten işaret ve adlandırmalardan olduğundan bahisle reddedildiğini, buna karşı yeniden inceleme ve değerlendirme kuruluna müracaat ettiklerini ancak yeni taleplerinin reddedildiğini bu işlemin 556 s. KHK. 7/son maddesine açıkça aykırı olduğunu nedenle Türk Patent Enstitüsünün marka müracaatı red işleminin iptaline "steelcase" markasının müvekkil steelcase inc adına tescilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında tescili istenen "steelcase" ibaresi 2 ayrı kelimenin yanyana gelmesi oluştuğunu Türkçe'de çelik sandık, çelik mobilya v.s gibi etki uyandırdığını, bu haliyle tescili istenen ibare üzerinde kullanılacağı belirtilen malların cinsini, çeşidini, vasfını belirttiğini, bu nedenle 556 s. KHK.nin 7/1 ( c ) maddesi gereği talebin reddedildiğini, ülkemizde var olan yasaların uygulanmasını, davanın reddini talep etmiştir.
Mahkemece iddia, savunma bilirkişi, incelemesi ve tüm dosya kapsamından davanın kabulüne karar verilmemiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılarla kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirine bir isabetsizlik bulundurulmasına ve yabancı iki sözcüğün birleştirilmesinde oluşan ( steelcase ) sözcüğünün marka eşya listesinde yer alan mobilyalar, büro kitapları, kitaplıklar kütüphaneler iskemleler ve benzeri eşya için ayırd edici bir nitelik taşıyan bir marka sözcüğü haline gelmiş bulunduğu anlaşılmasına bu markanın ( steel ) ve ( case ) sözcüklerine ayrılarak Enstitü'ce reddolunması isabetli görülmediğinden temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA 429.000 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubuyla temyiz edenden alınmasına, 12/12/1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1997/10356 K. 1998/4776
T. 23.6.1998
• MARKA OLARAK TESBİT ( Tüp Rengi/Haksız Rekabetin Meni - Zamanaşımı ve Zarar Miktarının Tesbiti )
• ZAMANAŞIMI ( Marka Hakkına Tecavüzden Doğan Özel Hukuka İlişkin Taleplerde - BK. Hükümlerinin Uygulanacağı )
• ZARAR MİKTARININ TESBİTİ ( Marka Hakkına Tecavüz/Tüp Rengi - Hesaplama Yöntemi )
• MADDİ TAZMİNAT ( Marka Hakkına Tecavüz/Tüp Rengi - Zamanaşımı Başlangıcı )
• CEZA ZAMANAŞIMI ( Tüzel Kişiler Hakkında Uygulanamayacağı - Tüp Renginin Marka Olarak Tescili/Haksız Rekabetin Meni )
6762/m.56,62,64,65 818/m.42,43,60 KHK-556/m.70
ÖZET : Davalının pazarladığı tüplerde "gümüş alüminyum" rengini kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğunun önceden görülüp sonuçlanan ankara 5. Asliye ticaret mahkemesi kararı ile belirlendiği, kesinleşen kararın bazı yerlerde icra müdürlükleri vasıtasıyla infaz edilerek iltibas yaratan davalıya ait tüplerin toplatıldığı, bu itibarla asıl uyuşmazlığın zamanaşımı ve zarar miktarında toplandığı, olayda ttk.nun 62 ve khk.nın 70 maddeleri delaletiyle bk.nun 60 maddesinde belirtilen 1 yıllık zamanaşımının uygulanması gereklidir. Tüzel kişiler hakkında ceza zamanaşımı uygulanamaz.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 18.9.1997 tarih ve 181-324 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki taraflar avukatları tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 18.9.1997 gününde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalı avukatı Cemal Dayıoğlu gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin 30 yılı aşkın bir süredir AYGAZ markası ile ve uzun zamandır da "gümüş rengi alüminyum boya" ile boyanmış tüplerde LPG pazarladığını, müvekkilince pazarlanan tüplerin tanınmışlığından ve aranılırlığından istifade etmek isteyen davalının aynı renklerde tüp pazarlaması üzerine Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 1992/642-325 esas sayılı dosyasında görülen davada haksız rekabetin tespit ve men'ine karar verildiğini, ve yine, davacıya ait boş tüplerin davalı tesislerinde dolumunun yapılması nedeniyle İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 10.4.1997 tarih ve 1985/821 sayılı davada haksız rekabetin tespit ve men'ine karar verildiğini, davalıların bu surette çok önemli miktarlarda ve haksız kazanç sağladığını ileri sürerek şimdilik 100 milyar TL maddi tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevabında, davanın zamanaşımına uğradığını, esasen tüm firmaların aynı renkte tüp kullandıklarını, renklerin marka olarak tescili mümkün olmadığı halde her nasılsa 1990 yılında bunu başaran davacının tekelleşme ve haksız kazanç peşinde olduğunu, kaldı ki, renk kuşağı oluşturulmak suretiyle gerekli ayrımın yapıldığını, davacı zararının bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan delillere, bilirkişi raporuna nazaran, davalının pazarladığı tüplerde "gümüş alüminyum" rengini kullanmak suretiyle haksız rekabette bulunduğunun önceden görülüp sonuçlanan Ankara 5. Asliye Ticaret Mahkemesi kararı ile belirlendiği, kesinleşen kararın bazı yerlerde icra müdürlükleri vasıtasıyla infaz edilerek iltibas yaratan davalıya ait tüplerin toplatıldığı, bu itibarla asıl uyuşmazlığın zamanaşımı ve zarar miktarında toplandığı, olayda TTK.nun 62 ve KHK.nın 70 maddeleri delaletiyle BK.nun 60 maddesinde belirtilen 1 yıllık zamanaşımının uygulanması gerekli olup dava tarihine göre 15.4.1995 tarihi öncesi zararların zamanaşımına uğradığını, davacının dayandığı hüküm KHK.nın yürürlüğe girmesinden önceye ilişkin bulunduğundan maddi tazminat isteğinin TTK.nun 56 ve müteakip maddelerine göre değerlendirilmesi gerektiği, davacı zarar olarak karşı tarafın haksız rekabet suretiyle elde ettiği menfaat ve kazanca dayanmış ise de, davalı kayıtlarına göre bu surette elde edilen menfaat miktarının tespit edilemediği, zarar ve miktarının davacı tarafça ispat edilmesinin zorunlu olduğu, mevcut delillerin ise zarar miktarını ortaya koymada yeterli olmadığından, tazminat miktarının belirlenmesinde BK.nun 42-43 maddelerinin de gözönünde tutularak ve davalının haksız rekabete konu elde edilen tüp miktarı ve bu tüplerin bir yıldaki sirkilasyonu ve her tüp için %25 kar marjı da nazara alındığında davacının isteyebileceği tazminatın ( 200.000.000 ) TL olduğu sonucuna varılarak, davanın kısmen kabulüne, ( 200.000.000 ) TL nin dava tarihinden yürütülecek %57 ve değişen oranlardaki reeskont faizi ile davalılardan müteselsilen alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve TTK.nun 64 ve 65 maddeleri içeriğine göre tüzel kişiler hakkında ceza zamanaşımı uygulanamayacağına göre taraf vekillerinin tüm temyiz itirazlarının reddi ile hükmün onanmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı taraf vekillerinin bütün temyiz itirazlarının reddine usul ve kanuna uygun bulanan hükmün ONANMASINA, 30.000.000'er lira duruşma vekillik ücretinin taraflardan alınarak yekdiğerine verilmesine, aşağıda yazılı bakiye 344.900 lira temyiz ilam harcının temyiz eden davacıdan alınmasına, 7.200.000 lira temyiz ilam harcıdan peşin harcın mahsubu ile temyiz eden davalıdan alınmasına, 23.6.1998 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/9129 K. 1997/1965
T. 24.3.1997
• MARKANIN FATURALARDA NİTELİK BELİRTME AMACIYLA KULLANILMASI ( Markaya Tecavüz Olmaması )
• MARKAYA TECAVÜZ ( Başkasına Ait Markanın Faturalarda Nitelik Belirtme Amacıyla Kullanılması )
• HAKSIZ REKABET ( Başkasına Ait Markanın Faturalarda Nitelik Belirtme Amacıyla Kullanılması )
• TESCİLLİ İPLİK MARKASI ( Kumaş Faturalarında "%... Lycra ihtiva eder" İbaresinin Kullanılması - Markaya Tecavüz Kastının Bulunmaması )
• MARKAYA TECAVÜZ KASTININ BULUNMAMASI ( Tescilli İplik Markası - Kumaş Faturalarında "%... Lycra ihtiva eder" İbaresinin Kullanılması )
• MARKANIN FATURALARDA YER ALMASI ( Tescilli İplik Markası - "%... Lycra ihtiva eder" İbaresinin Kullanılması/Markaya Tecavüz Kastının Bulunmaması )
ÖZET : Davalının, yurt dışına satmış olduğu mallara ilişkin faturalarda, belli bir oran göstererek "lycra" sözcüğünü yazdığı anlaşılmıştır. Bu faturalarda, ayrıca, davalının ürettiği kumaşlarda bulunan "polyester" veya "viskon" gibi iplikler de yazılmıştır. Demek ki, davalı taraf, davacının tescilli markasını, üretmiş olduğu kumaş ve mamul mallardaki ipliklerin niteliğini ifade etmek ve alıcılara üretimde hangi tür ipliklerin kullanıldığını belirtmek etmek için faturalarda gösterdiği anlaşılmıştır. Bu haliyle davalının eylemi, davacının tescilli markasını haksız olarak kullanmak veya tecavüz etmek yahut gerçek dışı bir yönü açıklamak için değil, aksine, üretimde kullanılan ipliği açıklamak ve niteliği belirtme yönündedir. Bu durumda marka hakkına tecavüzden söz edilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Bursa Asliye 1. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 25.9.1996 tarih ve 339-371 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 21.3.1997 gününde davacı avukatı T.P. ile davalı avukatı A.Y. gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra, vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "LYCRA" markasını tescil ettirip, dünyada ve Türkiye'de maruf ve meşhur hale getirdiğini, davalı şirketin imal ettiği kumaş ve sairede, matbua ve faturalarında "%..... LCYRA ihtia eder" ibaresini davalının muvafakatı ve müsaadesi dışında kullandığını tespit ettiklerini, davalının bu eyleminin markaya tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, davalının haksız rekabetinin tespit ve menini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin bazı kumaş imalatında "..... Lycra" ihtiva eder ibaresini kullandığını, ancak davacının uyarısından sonra kullanmadığını, "Lycra" sözcüğünün marka olarak kullanılamayacağını "fridaire", "naylon" gibi belli bir eşya olduğunu, müvekkilinin davacının istediği siparişi istememesi üzerine, bu uyuşmazlığın doğduğunu öne sürerek, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya arasındaki yazılara göre, davalının faturalarında davacı adına tescilli "Lycra" markanın kullanıldığının anlaşıldığı, bu konuda taraflar arasında bir uyuşmazlık dahi bulunmadığı, davalı vekilinin kendisine yapılan ihtardan sonra davacının markasını kullanmadığını açıkladığı, "Lycra" sözcüğü iplik ismi anlamında genel bir ifade niteliğinde ise de, marka olarak tescil gördüğü, iptal ve terkin edilmedikçe Markalar Kanunu'nun koruması altında olduğu, bu nedenle bilirkişi raporundaki görüşe itibar edilmediği, davacının eyleminin haksız rekabet oluşturduğ gerekçesiyle, davanın kabulü ile, davalının eyleminin haksız rekabet oluşturduğu gerekçesiyle, davanın kabulü ile, davalının eylemin haksız rekabet olduğnun tespit ve menine, haksız rekabet sonucu olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Yukarıda da özet olarak açıklandığı üzere, davacı taraf, "Lycra" sözcüğünün marka olarak kendi adına kayıtlı olduğunu ve davalının bu markayı faturalarda kullanarak markasına tecavüz ettiğini ileri sürerek, işbu davayı açmış ve davası da kabul edilmiş bulunmaktadır.
Herşeyden önce davacı taraf, kendisine ait markanın, davalı tarafça yine marka olarak kullanıldığını iddia etmemiştir. Başka bir deyişle, davalı taraf imal ettiği veya sattığı kumaşlar üzerinde, davacının tescilli markasını, marka olarak kullanmış değildi. Ayrıca, davacı taraf, davalının imal ettiği kumaşlarda "Lycra" markalı ipliği kullanmadığı halde, kullanmış gibi gösterdiği veya kullanma oranının gerçek olmadığını iddia etmemiştir. Davalının, yurt dışına satmış olduğu mallara ilişkin faturalarda, belli bir oran göstererek "Lycra" sözcüğünü yazdığı anlaşılmıştır. Bu faturalarda, ayrıca, davalının ürettiği kumaşlarda bulunan "Polyseter" veya "Viskon" gibi iplikler de yazılmıştır. Demek ki, davalı taraf, davacının tescilli markasını, üretmiş olduğu kumaş ve mamul mallardaki ipliklerin niteliğini ifade etmek ve alıcılara üretimde hangi tür ipliklerin kullanıldığını belirtmek için faturalarda gösterdiği anlaşılmıştır. Bu haliyle davalının eylemi, davacının tescilli markasını haksız olarak kullanmak veya tecavüz etmek yahut gerçek dışı bir yönü açıklamak için değil, aksine, üretimde kullanılan ipliği açıklamak ve niteliği belirtme yönündedir. Öte yandan, davalı taraf, davacının iddiasına karşı, bir iyiniyet gösterisi olarak, artık faturalarda dahi "Lycra" sözcüğünü kullanmayacağını açıklamıştır.
Yukarıdan beri yapılan tüm bu açıklamalar karşısında, davalının, davacı tarafa ait "Lcyra" markasını haksız olarak kullanmadığı, dolayısıyla markasına tecavüz etmediği, eylemin sadece faturalarda nitelik belirtme yönünde olduğu ve markaya tecavüz kastının bulunmadığı anlaşılmakla, davanın reddine karar vermek gerekirken, yazılı biçimde karar tesisi doğru görülmemiş ve hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 9.000.000 lira duruşma vekillik ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 24.3.1997 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/8449 K. 1996/8885
T. 17.12.1996
• HAKSIZ REKABET ( Başka Ad ve Marka İle de Olsa İltibasa Mahal Verecek Biçimde Üretilerek Piyasaya Sunulan Disket Kutusu )
• İLTİBAS ( Başka Ad ve Marka İle de Olsa İltibasa Mahal Verecek Biçimde Üretilerek Piyasaya Sunulan Disket Kutusu - Haksız Rekabet )
• MARKA ( Başka Ad ve Marka İle de Olsa İltibasa Mahal Verecek Biçimde Üretilerek Piyasaya Sunulan Disket Kutusu - Haksız Rekabet )
ÖZET : Davacının imal edip pazarladığı disket kutusunun davalılar ( n. Ltd. Ve a. A.ş. ) Tarafından başka ad ve marka ile de olsa iltibasa mahal verecek biçimde üretilerek piyasaya sunulması durumunda haksız rekabet oluştuğu anlaşıldığından ( s. Ltd. Ş. Dışındaki ) Davalılar hakkındaki davanın kabulüne dair karar usul ve yasaya uygundur.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Beyoğlu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi'nce verilen 14.5.1996 tarih ve 250-258 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalılardan N. Ltd. Ş. vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1993 yılından beri imal ederek pazarladığı disket kutusu ile iltibas yaratacak biçimde davalılarca benzer ambalaj kompozisyonu taşıyan taklit ürünlerin piyasaya çıkarıldığını ileri sürerek davalıların bu faaliyetinin önlenmesini, mevcut disket kutusu ve ambalajlar ile bunları imale yarayan kalıp ve filmlerin, imhasını talep ve dava etmiştir.
Davalılardan N. Ltd. Ş. vekili cevabında, müvekkilinin ikametgahının İzmir'de olduğundan bahisle yetki itirazında bulunmuş, esasa ilişkin olarak da müvekkilinin haksız rekabet oluşturucu eyleminin varit olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı A. A.Ş. vekili, müvekkilinin imalatçı veya dağıtımcı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, mübrez belgelere, tespit-tedbir dosyasına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının imal edip "Rainbow" marka ve adı ile satışa sunduğu disket kutuları ile bu ürüne ait ambalajların davalılardan N. Ltd. Ş. tarafından aynen taklit edilerek "Wordldbox" markası altında piyasaya sunulduğu ve davalılardan A. A.Ş. tarafından da bu taklit ürünlerinin satış amacıyla işyerinde bulundurulmak suretiyle bu iki davalının haksız rekabette bulunduğu, diğer davalının ise bu mamulleri satışa arz ettiği veya ticari amaçla bulundurduğunun ispat edilemediği gerekçesiyle davalı S. Ltd. dışındaki davalılar hakkında açılan davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı davalılardan N. Ltd. Ş. vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalılardan N. Ltd. Ş. vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalılardan N. Ltd. Ş. vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 248.300 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz edenden alınmasına, 17.12.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1996/1078 K. 1996/1630
T. 11.3.1996
• TAKLİT MARKA İLE ÜRETİM ( Haksız Rekabet )
• HAKSIZ REKABET ( Taklit Marka ile Üretim )
• OBJEKTİF İYİNİYET KURALLARINA AYKIRILIK ( Haksız Rekabette Özel Bir Kastın Aranmaması )
6762/m.57
ÖZET : Ttk'nun 57. Maddesinin beşinci bendi hükmüne göre ".. Başkasının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arzetmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak" haksız rekabettir.
DAVA : F. Ltd. Şti. ile A.H.O. vs. arasındaki davadan dolayı İstanbul Asliye 7. Ticaret Mahkemesi'nce verilen 25.10.1994 gün ve 921-1304 sayılı hükmü onayan dairenin 22.6.1995 gün ve 2728-5258 sayılı ilamı aleyhinde davacı vekili tarafından karar düzeltilmesi isteğinde bulunulmuş ve karar düzeltme dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin 1974 yılından beri tescilli F. markası ile televizyon anteni ürettiğini ve tutulan bir marka haline getirdiğini, davalıların da aynı marka ile televizyon anteni üretip pazarladıklarını, bu hususun haksız rekabet olduğunu ileri sürerek haksız rekabetin tesbit ve men'ine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı A.H.O. vekili, müvekkilinin diğer davalının siparişi ile üretim yaparak teslim ettiğini, davacı ile diğer davalının işbirliği ve hukuki bünye içinde birleşmiş olduklarını, üretimin de durdurulduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Diğer davalı da davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, toplanan delillere, bilirkişiler raporuna nazaran, davalılardan H.O.'nun satıcı olmayıp diğer davalının siparişi üzerine ve adına fason olarak iş yaptığı pazarlama yapmadığı, bu durumda haksız rekabet koşullarının oluşmadığı sonucuna varılarak davanın A. Ltd. yönünden reddine diğer davalı yönünden açılmamış sayılmasına ilişkin karar dairemizin 22.6.1995 tarih 2728-5258 sayılı ilamı ile onanmıştır.
Davacı vekili karar düzeltme talebilinde bulunmuştur.
TTK'nun 57. maddesi beşinci bent hükmüne göre "... başkanının haklı olarak kullandığı ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtalarıyla iltibasa meydan verebilecek surette ad, unvan, marka, işaret gibi tanıtma vasıtaları kullanmak veyahut iltibasa meydan veren malları, durumu bilerek veya bilmeyerek, satışa arzetmek veya şahsi ihtiyaçtan başka her ne sebeple olursa olsun elinde bulundurmak" haksız rekabettir. TTK'nun 56. maddesindeki genel prensibe göre bilmeyerek bir emtianın satışa arzedilmesi objektif hüsnüniyet kaidelerine aykırı bir suistimal değilse de, anılan yasanın 57/5 bendinde yazılı haller münhasıran hüsnüniyet kurallarına aykırı hareket sayılmış olup, ayrıca özel bir kastın varlığı ve şartı aranmaz. Taklit edilmiş bir marka ile fason imalat yapan, taklit markaları emtiaları ihtiyaç dışı işyerinde bulunduran veya satan imalathanenin eylemi de bu madde kapsamı dahilinde haksız rekabettir. Yasanın bu maddesinde güdülen amaç, gerek taklit marka ile üretim yapanları ve gerekse bunları satın alanları veya ihtiyaç dışında elinde bulunduranları kendilerini denetime sevkedip gerekli dikkat ve özeni göstermelerini sağlamak ve bu yaptırım ile haksız rekabeti önlemeye çalışarak ticari hayatta ahlak ve dürüstlüğü yerleştirmeye çalışmaktır.
Dava konusu olayda, "F." markasının tecilli olarak davacıya ait olduğu ve bu marka ile televizyon anteni ürettiği uyuşmazlık dışı olup, yine aynı alanda faaliyet gösteren ve diğer davalının siparişi üzerine televizyon anteni fason imalatı yapan davalı A.H.O.'nun müdebbir bir tacir gibi davranarak, diğer davalının bu markayı kullanma hak ve yetkisinin bulunup bulunmadığını araştırması gerektiği gibi, yukarıda belirtilen yasa maddesi ve ilkeler çerçevesinde, "F." markası ile üretilmiş ürünleri de işyerinde şahsi ihtiyacı dışında bulundurmuş olması da hüsnüniyet kurallarına aykırıdır. Kaldı ki, bu davalının işyerinde 29.8.1991 tarihinde mahkeme vasıtasıyla tesbit yaptırıldığı halde, taklit marka ile üretimini ihtiyati tedbir kararının infaz tarihi olan 21.2.1992 tarihine kadar sürdüren davalı eylemi hukuken himaye edilemez. Öte yandan, taklit marka ile üretim yaptıran ve üretimi yapan davalılar ihtiyari dava arkadaşı olup, diğer davalı ile davacı şirketlerin birleştiğine dair dosyada bilgi ve belge bulunmadığı gibi yukarıdaki oluşa göre bu husus sonuca da etkili değildir. Açıklanan bu durum karşısında, davalı A.H.O. ürettiği emtiaları pazarlamasa ve özel kasıt ile hareket etmese dahi, taklit marka ile üretim yapması, taklit markalı ürünleri işyerinde şahsi ihtiyacı dışında bulundurması ve yine öğrenmesine rağmen taklit marka ile üretimini 4 aydan fazla bir süre sürdürmesi karşısında, eyleminin haksız rekabet oluşturduğunun kabulü zorunlu olup, mahkemece yazılı olduğu gibi verilen kararın bozulması gerekirken, dairemizce her nasılsa onandığı anlaşıldığından davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile dairemizin onama kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulüyle dairemizin 22.6.1995 tarih 1995/2728-5258 sayılı onama ilamının kaldırılarak hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin, temyiz ilam ve karar düzeltme harcının isteği halinde karar düzeltme isteyene iadesine, 11.3.1996 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1992/5213 K. 1992/11461
T. 17.12.1992
• MARKA ( Bir Ürünü Diğerinden Ayırdetmeye Yaraması )
• ÜRÜNLERİN AYRIŞMASI ( Marka Yoluyla )
• TESCİL ( Markanın İki Kez Tescili )
• BİR MARKANIN İKİ KEZ TESCİLİ ( Onu İlk Olarak Piyasada Maruf ve Meşhur Eden Gerçek Hak Sahibinin Korunması )
• MARUF VE MEŞHUR EDEN GERÇEK HAK SAHİBİ ( Bir Markanın İki Kez Tescili Halinde Onu İlk OLarak Piyasaya Sunan Kişi )
ÖZET : Marka, bir ürünü diğerlerinden ayırdetmeye yarar. Bir markanın iki kez tescili halinde, onu ilk olarak piyasada maruf ve meşhur eden gerçek hak sahibi korunur.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Kadıköy Asliye 1. Ticaret Mahkemesince verilen 30.4.1992 tarih ve 1991-424 sayılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenilmekle ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan sonra dosyanın incelenmesinde duruşma için gerekli tebligat giderinin yatırılmamış olması nedeniyle HUMK.'nun 2494 sayılı Kanun'la değiştirilen 438/1. maddesi gereğince duruşma isteğinin reddiyle tetkikatın evrak üzerinde yapılmasına karar verildi, dosyadaki kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili; davalı şirket adına 2.11.1978 tarihinde tescilli ( C. ) markasının 5.1.1988 tarihli noter sözleşmesiyle müvekkiline şekil ve marka olarak devredilmesi nedeniyle bu markanın müvekkili adına tescili için Sanayi ve Ticaret Bakanlığı'na müracaat edildiğinde Bakanlığın anılan markanın davalı adına tescilli olduğundan taleplerini reddettiğini, itirazları üzerine ise ( 118410 ) sayılı markayı verdiğini, bu markanın mebdeinin devralınan ( 62041 ) ve ( 62208 ) sayılı markalar iken ve yukarıda açıklandığı şekilde müvekkiline devredilmiş iken davalının müracaatı üzerine 12.2.1988 tarihinden geçerli olmak üzere davalı markası olarak da ( 102672 ) sayı ile tescil edilmiş olduğunu, davalının bu marka altında faaliyetini devam ettirdiğini, olayların gelişimini bilen davalının eylemlerinin iyiniyetli sayılamayacağını, davranışlarının MK.'nun 2. maddesi, Markalar Kanunu'nun 5/C ve 47. maddeleri ile TTK.nun 56 ve devamı maddelerine aykırı olduğunu ileri sürerek haksız rekabete sebebiyet veren davalı markasının iptalini dava etmiştir.
Davalı vekili; davacıya devrin müvekkilince değil aynı ünvanı taşıyan 3. bir şirketçe yapıldığını, kötüniyetlinin davacı olduğunu, davacının durumdan 18.1.1990 tarihinde haberdar olduğunun dilekçesinden anlaşıldığını, altı aylık hak düşürücü sürenin geçtiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; iddia, savunma, mübrez belgeler ve bilirkişi raporuna nazaran davacı isteminin davalı adına tescilli iken kendisine davalı tarafından devredilip Bakanlığa tescil ettirilen markayı davalının kötüniyetli olarak tekrar kendi adına tescil ettirmiş olmasına dayalı terkin davası olmayıp markalar arasında ( benzerlik ) olup olmadığı ve bu nedenle tercihe şayan bir hak bulunup bulunmadığı davası olduğu, bu halin Markalar Kanunu'nun 5/c maddesindeki tescilli marka varken tekrar tescil edilme haline uygun düştüğü, davacının beyanlarının ve isteminin Markalar Kanunu'nun 5/c maddesine ilişkin olduğu, Markalar Kanunu'nun 50. maddesinin hangi hallerde Adli Yargının görevli olduğunu tahdidi şekilde saydığı, bu tahdidi sayma içerisinde Markalar Kanunu'nun 5. ve 6. maddelerindeki hallerin bulunmadığı, bu maddenin İdari Yargıyı görevli kıldığı, davada İdari Yargı'nın görevli olduğu gerekçesiyle davanın reddine hükmedilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde davalı C.K.T.M.C. Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi adına tescilli, 2 Kasım 1978 tarih ve 062041 numaralı üçgen grafik çizimler içinde "CS" şeklinde çizilmiş marka ve gene 2 Kasım 1978 tarihli ve 062208 numaralı ve aynı grafik çizimli marka yanında "C.K.T.M.C. Sanayi ve Ticaret A.Ş." yazıları tescil edilmiş markayı, 5.1.1988 tarihinde davalı şirketten devir aldığı halde davalının suiniyetle sözü edilen şekil ve ( C ) markasını 12.12.1988 tarih ve 102672 numara ile tescil ettirip, markasını haksız rekabete meydan verecek şekilde kullanmaya başladığını ileri sürerek, Markalar Kanunu'nun 5/c maddesine aykırı olarak verilen ve aynı zamanda TTK.nun 56. ve müteakip maddeleri hükümlerine göre haksız rekabete yol açan markanın iptalini talep etmiştir. Davacı bu halin haksız rekabete neden olduğunu açıklayarak, TTK.'nun haksız rekabete ilişkin hükümlerine de dayanmıştır.
Markalar Kanunu'nun 15. maddesinde sözü edilen ilk marka sahipliği karinesi, tek tescilli marka esas alınarak iptal hususu düzenlenmiştir. İki tescilli markanın mevcut olabileceği yasada öngörülmemiştir. Dava konusu olaylda tescilli birbirine bennzeyen iki markanın mevcudiyeti ortaya çıkmış bulunmaktadır. Marka bir ticari işletmenin ürettiği ürünlerin, diğerlerinden ayırdedilmesine yarayan çok önemli bir unsurdur. Bu nedenledir ki tescilli marka özel bir yasa olan Markalar Kanunu ile korunduğu gibi Ticaret Kanunu'nunda haksız rekabet hükümleri çerçevesinde de koruma altına alınmış bulunmaktadır ( md.57/5 ). Yasa koyucunun asıl amacı o markayı piyasada maruf ve meşhur hale getiren ilk ve asıl hak sahibini korumaktadır. Bu itibarla her iki marka tescilli ise iltibas yönünden davanın esası incelenerek, sonucuna göre bir karar vermek icabederken mahkemece, davacının Markalar Kanunu'nun 5/c maddesi hükmü uyarınca sonradan haksız olarak verilen markanın ilkiyle aynı veya benzer olması nedeniyle iptali davasına Markalar Kanunu'nda yer verilmediğinden ve davacının İdari Yargıda dava açma hakkı bulunduğundan bahisle davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarınınn kabulü ile hükmün davacı yararına bozulmasına, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 17.12.1992 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1990/2999 K. 1991/4754
T. 23.9.1991
• HAKSIZ REKABET DAVASI ( Tescilsiz Bir Marka Hakkında )
• MARKA ( Tescil Edilmemiş Olması )
• TESCİLSİZ BİR MARKA HAKKINDA AÇILAN HAKSIZ REKABET DAVASI ( Dava Devam Ederken Tescilinin Gerçekleşmesi )
ÖZET : Tescilsiz bir marka hakkında açılmış haksız rekabet davası devam ederken tescili gerçekleştirilirse, artık tescilli sayılan bu markanın tescil işlemi iptal edilmedikçe haksız rekabet yoluyla kullanılmasının önlenmesine karar verilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı İstanbul 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 22.2.1990 tarih ve 89-135 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin "KENTON" hamur kabartma tozu ( baking Powder ) ve "KENTON" şekerli vanilin markalarını 18.4.1984 tarihinden itibaren tescil ettirdiğini esasen bu markaların eskiden beri tescilli olup yenileme yapıldığını, müvekkilinin bu markalarla Türkiye çapında satış yaptığını, özel ambalajı ile ürünleri meşhur ve maruf hale getirdiğini, davalıların da Bağdatlı Markası ile aynı mamulleri aynı biçim ve ambalaj kompozisyonu içinde satışa sunduğunu, poşetlerdeki bu benzerliğin iltibasa neden olduğunu, bu hususun davadan önce yaptırılan bilirkişi incelemesi ile sabit bulunduğunu ileri sürerek, davalıların eylemlerinin haksız rekabet olduğunun tesbitine, tecavüzün önlenmesine, tüm mamullerin toplatılmasına ve kararın ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, müvekkillerinin 1981 yılında renksiz olarak tescil ettirdikleri BAĞDATLI markası ile baharat satışı yaptıklarını, poşetler arasında iltibas iddiasının yerinde olmadığını, markalar arasında herhangi bir benzerlik olmadığı için iltibasın söz konusu olamayacağını, poşetler üstündeki pasta resmi ile, kompozisyon, resim ve yazıların farklı olduğunu, aynı renk kompozisyonu ve markanın 1964 yılından beri kullanıldığını ancak eski marka tescilinin renksiz olduğunu, 3.2.1989 da renkli tescil yaptırıldığını ileri sürerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, toplanan kanıtlara ve bilirkişi raporuna göre, siyah beyaz şekilde Bağdatlı Markasını 24.9.1981 yılında tescil ettiren davalıların, davacının 18.4.1984 de tescil ettirdiği "Kenton" markalı mamulleri ile iltibas yaratacak biçimde imal ettirdikleri poşetlerle mallarını piyasaya sürdükleri poşetlerdeki bu benzerliğin orta halli, orta zekalı kimseleri genellikle ev hanımı olan alıcıları yanılgıya düşürecek mahiyette olduğu sonucuna varılarak, davalıların eylemlerinin haksız rekabet olduğunun tesbiti piyasaya çıkarılmış tüm emtianın toplatılmasına, ambalajlarının imhasına ve kararı ilanına karar verilmiştir.
Kararı, davalılar vekili temyiz etmiştir.
1 - Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine
2 - Davalı yargılama aşamasında haksız rekabete konu teşkil eden markayı kendisinin de renkli olarak tescil ettirdiğini savunarak bu konudaki marka tescil belgelerini dava dosyasına ibraz etmiş bulunmaktadır.
Mahkemece her ne kadar bu tescil işleminin dava tarihinden sonra yapıldığı gerekçesiyle bu savunmanın dikkate alınmayacağını kararda tartışılmış ise de dava tarihinden sonra dahi olsa tescil ettirilmiş bir markanın tescil işlemi iptal edilmedikçe tescilli bir markanın haksız rekabet yoluyla kullanılmasının önlenmesine karar verilmesi mümkün değildir.
Bu itibarla, davacı tarafa davalınında renkli olarak tecsil ettirdiği benzer markaların iptali konusunda ayrı bir dava açılması için mehil verilmesi ve mümün olduğu takdirde bu dava ile birleştirilmesi, aksi halde o dava sonucunun beklenilerek hüküm kurulması gerekir.
Bu hususlar dikkate alınmadan kurulan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bendde yazılı nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bendde yazılı nedenlerle hükmün davalı yararına BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 23.9.1991 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1989/2191 K. 1989/3517
T. 8.6.1989
• MARKANIN TERKİNİ ( Tescilli İki Markadan Daha Önce Tescil Edilen Markanın Korunması
• TESCİLLİ HER İKİ MARKADAN DAHA ÖNCE TESCİL EDİLEN MARKA ( Kanunen Korunması Nedeniyle Diğerinin Terkin Edilmesi )
• BENZERLİK GÖSTEREN MARKA ( Sicil Kaydından Terkinine Karar Verilmesi )
• TOPLATMA KARARI VERİLMESİ ( Ambalaj İçindeki Mamullerin İmhası Anlamına Gelmemesi )
ÖZET : Tescilli her iki markadan daha önce tescil edilen marka kanunen korunacağından, benzerlik gösteren daha sonraki markanın sicil kaydından terkinine karar verilmelidir. Ancak, terkinle birlikte toplatma kararı da verildiğinde, bu ambalaj içindeki mamüllerin imhası anlamında yorumlanamaz.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 3. Ticaret Mahkemesince verilen 18.11.1988 tarih ve 127-707 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş olmakla duruşma için tayin edilen 6.6.1989 gününde davacı avukatı Teoman Seyithanoğlu ile davalı avukatı Serpil Sargıt gelip temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşıldıktan ve hazır bulunan taraflar avukatları dinlendikten sonra, vaktin darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması duruşmadan sonraya bırakılmıştı. Bu kerre dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili; müvekkili şirketler adına kayıtlı ( Perma-şharp ) ve ( Permatik ) markalarının piyasada haklı şöhrete ulaştıklarını, davalı şirketin daha önce ( Perma ) ibaresini vaki tecavüzünün hükmen önlendiğini, bu defa davalıhnın ( Pol Supermatic ) ibaresinden oluşan bir markayı tescil ettirdiğini öğrendiklerini, diğer davalı Erdal'ın da bu markayı taşıyan emtiayı dükkanında sattığını, böylelikle, müvekkillerinin iktisadi menfaatleri bakımından zarar gördüklerini, ileri sürerek davalı şirketin fiilinin haksız olduğunun tesbiti ile davalıların vaki haksız rekabetlerinin men'ine, markalara vaki tecavüzün ref ve men'ine, davalı, markesı ile satışa arzedilen emtianın, ambalajının vs, basılı maddelerin toplanmasına ve imha edilmesine, davalı markasındaki ( supermatic ) ibaresinin iptaline ve sicilden terkinine, hükmün ilanına karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
Davalı şirket vekili cevabında, davacı Perma-şharp A.Ş.nin müştekilen ( Perma-şharp ) ve ( Perma ) sözcüklerini adına tescil ettiremediğini, terkin davasının 6 aylık süre içinde açılmadığını, markalar arasında benzerlik bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere ve bilirkişi raporuna dayanılarak her iki tarafa ait markaların tescilli olmalarına göre Markalar Kanununun 15/2. maddesindeki sürelerin uygulanamıyacağı, davacı Permatik A.Ş. adına tescilli ( permatik ) markası ile davalı şirket adına tescilli ( Pol Supermatic ) markalarının telaffuz, kulakta ve zihinde yarattığı intiba bakımından benzerlik gösterdiği, aynı tür emtia için istimal edildiği, tecavüzün mevcut bulunduğu gerekçesiyle tecavüzün ref ve men'ine, davalı markasındaki ( supermatic ) ibaresinin iptali ile marka sicil kaydından terkinine, davalıya ait markayı ihtiva eden emtia ile ambalaj vs. basılı evrakların toplanarak imhasına, hükmün ilanına karar verilmiştir. Kararı davalı Kartal Çelik Eşya San. ve Tic. A.Ş. vekili temyiz etmiştir.
1 - Dosyadaki yazılar, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, mahkemece markaya vaki tecavüzün haksız olduğu tesbit edilerek ( Supermatic ) ibaresinin sicilden terkinine karar verilmiş olmasına göre, mümeyyiz davalının aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2 - Dava, iki ayrı şirket tarafından açılmış olup kararda davacı Perma-Şharp A.Ş.nin durumu irdelenirken, bu şirket yönünden vaki taleplerin isabetli ve yerinde olmadığı şeklinde gerekçe yazıldığı halde, hükmün fıkrasında adı geçen davacının davası yönünden olumlu-olumsuz bir hüküm kurulmaması doğru değildir.
3 - Mahkemece talep gibi, davalı tarafından imal ve satışa arzedilen ( Pol Supermatic ) markalı her cins traş aletleri ve benzeri emtianın mevcutlarının ticari gaye ile bulundukları her yerden toplanmasına karar verilmiş ise de, davalı tarafından imal ve satışa arzedilen traş aletleri üzerinde herhangi bir marka yazılı değildir. Sadece koruyucu kağıdı ve ambalajlarındaki yazılar ile markaya tecavüz mevcut olduğundan mahkemece davalının marka ihtiva etmeyen mamüllerinin imal ve satışının da önlendiği yorumuna imkan verecek şekilde karar tesis edilmesi ve mamullerin ticari gaye ile bulundukları her yerden toplatılmasına karar verildiği halde, ambalaj içinde bulunan markasız ve yazısız mamüller hakkında ne işlem yapılacağının açık şekilde belirtilmeyerek imha kararının mamüllere de şamil olacağı anlamına gelecek şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nci bentte yazılı nedenlerle mümeyyiz davalının sair temyiz itirazlarının reddine, ( 2 ) ve ( 3 ) nolu bentlerde açıklanan nedenlerle hükmün, mümeyyiz davalı yararına 8.6.1989 tarihinde ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1988/6498 K. 1989/1722
T. 17.3.1989
• TAZMİNAT DAVASI ( Haksız Rekabet Nedeniyle )
• HAKSIZ REKABET ( Malın Bir Kişinin Daha Önce Üretip Tanıtmış Olduğu Malla Dış Görünüş Bakımından Tıpatıp Benzerlik Arzetmesi )
• MALIN BİR DAHA ÖNCE ÜRETİP TANITMIŞ OLDUĞU MALLA BENZERLİK ARZETMESİ ( Haksız Rekabet Oluşması )
• ÜRÜNÜN RENGİNİN DEĞİŞTİRİLMESİ ( Haksız Rekabet Yönünden Önemli Olmaması )
ÖZET : Malın, bir kişinin daha önce üretip tanıtmış olduğu malla dış görünüş bakımından tıpatıp benzerlik arzetmesi halinde haksız rekabet oluşmuştur. ürünün renginin davadan önce veya sonra değiştirilmesi haksız rekabet yönünden önemli değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Ankara Asliye 1. Ticaret Mahkemesince verilen 27.4.1988 tarih ve 15-307 sayılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili şirketin "İnterplast" markası ile 12.8.1986 tarihinde tescilli sıva sabun makinasının Türkiye'de ilk üreticisi olduğunu, davalının 15.1.1987 tarihinden itibaren geçerli olan "Pak" markası ile aynı malı ürettiğini, davalının ürettiği sıvı sabun makinasının müvekkilinin ürettiği mal ile bütün ölçülerinin ve özelliklerinin aynı olduğu ve müvekkili malının taklit edildiğini, bunun iltibasa sebebiyet verdiğini iddia ederek, davalının haksız rekabetinin men'ine, imal edilen mal ve kalıpların imhasına, durumun gazete ile ilanına, 13.751.500 lira maddi, 10.000.000 lira manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 10.4.1987 tarihli dilekçe ile maddi ve manevi tazminat istemini atiye terk ettiklerini bildirmiştir.
Davalı vekili, dava konusu sıvı sabun makinasının Alman Henkel firmasınca piyasaya sürüldüğünü, tarafların bu firmanın imalatını kopya ettiklerini, davanın TTK. 62. maddesinde öngörülen sürede açılmadığını, her iki imalatın iç mekanizmasında farklılık olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia ve savunmaya, bilirkişi kurulu raporuna ve toplanan kanıtlara nazaran, davacının dava konusu malı, davalıdan önce üretip tanıtmış olduğu, her iki mamulün harici görünüş itibariyle tıpatıp benzerlik arzettiği, haksız rekabetin oluştuğu gerekçesiyle haksız rekabet yönünden davanın kabulüne, davacının tazminat isteminin atiye terki nedeniyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve davada önce veya sonra sadece renk değişiminin haksız rekabet yönünden önemi bulunmamasına göre, davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına, aşağıda yazılı bakiye 1000 lira temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 17.3.1989 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı 10.4.1987 tarihli layıhasında maddi ve manevi tazminat taleplerini atiye terk ederek, "12.8.1986 tarih ve 092080 No.lu marka tescil belgesinde de görüldüğü üzere, tescilli marka üretilen sıvı sabun makinasının şeklini de kapsadığını markanın korunmasının şeklin de korunması gerekliğini ve davalının dış görünüş itibariyle aynen taklit ederek haksız rekabete sebebiyet verdiğini" ileri sürerek, haksız rekabetin önlenmesini istemiştir.
Davalı, üstten basılan kol ile çalışan makinayı Avrupa'da ilk kez Alman Henkel firmasının seri üretim yapıp piyasaya sürdüğünü, Türkiye'de ise adı geçen yabancı firmanın geliştirdiği sınai modeli, davacı Interplast ve davalı Pak firmalarının "adeta aynen kopye edercesine uyguladıklarını" davacının iş mahsülünün kopye edilmediğini, tescilli markalar arasında iltibas bulunmadığını savunmuştur.
Bilirkişi kurulundan alınan raporlarda, markalar arasında bir iltibasın söz konusu olmadığı, davacı ve davalının imal ettiği sıvı sabun makinalarının Alman Henkel firmasının ürettiği makinanın taklidi bulunduğu belirtilerek, davacının 12.8.1986 tarihinde ve davalının 15.1.1987 tarihinde "tescil ettirilmiş olan sıvı sabun makinaları" arasında büyük benzerlikler bulunduğu ve davalının renk ayrımı da yaptırmadığına göre TTK.nun 57/5 ve 551 sayılı kanunun 3. maddelerine nazaran mamüller arasında iltibas ve dolayısıyle haksız rekabetin mevcut olduğu sonucuna varılmıştır.
Mahkemece, davacının davalıdan önce sıvı sabun makinaları üretip, Türkiye'de tanıttığı tesbit edilerek haksız rekabetin varlığı kabul edilmiş, ancak hüküm fıkrasında Markalar Kanununa giren bir olay gibi davacının Interplast marka sıvı sabun markasına davalının Pak marka sıvı sabun makinası imal etmek suretiyle "haksız rekabetin men'ine karar verilmiştir.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sınai Mülkiyet Dairesi Başkanlığınca verilen marka tescil belgelerinde markaların konulacağı sıvı sabun makinalarının çizim olarak şekli ( dizaynı ) da gösterilmişse de, Markalar Kanunun 6. maddesine göre markanın konulacağı eşyanın dizaynının tescili mümkün değildir. Davacının "Interplast" markası ile davalının "Pak" markası arasında benzerlik veya iltibas da söz konusu olmadığından markaya önce tescil ettiren davacının Markalar Kanunundan yararlanma olanağı yoktur.
Sınai hukuk ( mülkiyet ), ihtira hukuku ile sınai model ve resimlere ( desenlere ) ilişkin düzenlemelerden meydana gelir. Davacının sıvı sabun makinası yapımına dair ihtira beratı mevcut olmadığı gibi İhtira Beratı Kanununun 2. maddesine giren bir faaliyeti de geçmemiştir. Fikir ve Sanat Eserleri, İhtira beratı mevcut olmadığı gibi İhtira Beratı Kanununun 2. maddesine giren bir faaliyeti de geçmemiştir. Fikir ve Sanat Eserleri, İhtira Beratları ve Markalara ilişkin kanunlar kısmen genel haksız fiil ( rekabet ) hükümlerinin uygulanması niteliğinden olan, kısmen de bu prensiplerden ayrılan özel düzenlemeleri içermektedir. Türkiye'de sınai resimler ( desenler ) ve sınai modellerle ilgili özel bir düzenleme olmadığından sınai resim ve modeller, ancak genel hükümler çevrçevesinde korunurlar. Uygulanacak hükümler TTK.nun haksız rekabete ilişkin 56 ve devamı maddeleridir.
Türkiye'nin de katıldığı Sınai Mülkiyetin Korunmasına Dair ( 20 Mart 1883 tarihli ) Paris sözleşmesine dahi Ülkelerede ( İsviçre, Almanya ve İsveç ) ve OMPİ'de ( Mülkiyet Hakları Dünya Kurulu Teşkilatında ) kabul edilen aynı mahiyetteki kurallara göre; genel olarak yaratıcıları ( sahipleri ) ve bunların halefleri tarafından, dizayn kanunundaki şarta ve işlemlerin yerine getirilmesiyle yenilik vasfını haiz olan, sınai olarak veya elle seri imalatı ( mass production ) yapılabilecek mahiyette bulunan ve bir tescil başvurusuna konu olan sınai resimler veya sınai modeller, ancak bu kanunla sağlanan korumadan faydalanırlar. Oysa dava konusu olayda tarafların Alman Henkel Firmasının sıvı sabun makinasının gerek sınai model ve gerekse iç teknik aksamlını aynen kopye ettikleri açık ve kesin biçimde ortaya konmuştur.
İki sınai ve ticari müesseseye ait emtia arasında iltibasa meydan verecek şekilde suiniyetle yapılan hareketler meşru olmayan ekonomik rekabeti teşkil eder. Gerçekten TTK.nun 57. maddesinin 5. bendinde, başkasının emtiası, iş mahsülleriyle iltibaslar meydana getirmeye çalışmak, iyiniyet kurallarına aykırı hareketler arasında sayılmıştır. Maddenin subjektif unsuru, bir başkasının fikir ve emeği ile üzerinde çalışarak meydana getirdiği ve haklı olarak piyasaya sürüp tanıttığı emtianın ( sınai modelin ) başkası tarafından herhangi bir emek ve çalışmaya ve şöhrete dayanmadan kopye edilmesi veya iltibasa meydan verecek biçimde yapılması haksız rekabet sayılır. Ancak davacının Alman Henkel firmasından aynen kopye etmek suretiyle ürettiği ve piyasaya sürdüğü emtianın korunması yönünden sözü edilen bu subjektif unsur gerçekleşmemiştir. Ekmeden biçilmez.
Açıklanan nedenlerle davacının ürettiği mamüller üzerinde sınai model olarak korunmaya değer sınai mülkiyet hakkı doğmadığından ve açılan davanın reddi gerektiğinden, davanın kabulüne dair mahkeme kararını onayan çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1987/8854 K. 1988/3861
T. 10.6.1988
• MALIN ŞEKLİ ( Patent Olarak Türkiyede Tespit Ettirilmesi )
• HAKSIZ REKABET ( Aynı Şekil ve Görünüşte Mal İmal Edilmesi )
• PATENT OLARAK TESPİT ( Yabancı Ülkedeki Tescilinin de Daha Önce Olması )
6762/m.57
ÖZET : Ürettiği malın şeklini patent olarak türkiye'de tesbit ettirerek korumaya almış tacirin ( yabancı ülkelerdeki tescilinin de daha eski olması halinde ) ürettiği malına aynı şekli görünüşü ve büyüklüğü veren diğer üretici tacirin hareketi haksız rekabet olup men'i gerekir.
DAVA : Davacı vekili, müvekkilinin E. ve R. markalarını tescil ettirip bu marka ile ütü imal edip satışını yaptığını, davalının müvekkilinin ürettiği ütü tipinde ve aynen taklit ederek imal ettiği ütülerin satışını yapmak suretiyle TTk 57/5. maddesini açıkça ihlal ederek haksız rekabette bulunduğunu ve iltibas yarattığını öne sürerek, haksız rekabetin ref ve men'i ile tecavüzün önlenmesine, hüküm özetinin ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili 1966 yılından beri müvekkilinin önce adi ortaklık, 1982 yılından beri de ltd. şirkete dönüşerek ütü imal edip piyasada aranan ve tanınan bir hale geldiklerini ve müvekkilinin Lider markasını da 10.10.1983'de tescil ettirip bu marka altında ütü imal ve satışına devam ettiklerini, davacıdan önce piyasada ütülerinin satıldığını ve taklitten bahsedilemeyeceğini, taklitte etmediğini, ortada aldatıcı bir hareket bulunmadığını, müvekkilinin suiniyetli olmadığını, davacının bu tip ütüyü ilk defa kendisinin yaptığının ispatı gerektiğini, piyasada bir çok firmanın aynı şekilde imal edilmiş ütülerini satıldığını, Paris Anlaşmasının Londra metnine iştirak ettiğimizi ve davacının sınai maddelerini Türkiye'de tescil ettirebileceğini nitekim bu konuda Danıştay kararları bulunduğunu, davacının bu yola gitmeyerek başka yollarla himaye sağlayarak piyasada tek isim haline gelmek istediğini savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere, birbirini teyit eden 30.9.1985 ve 5.5.1986 tarihli bilirkişi raporlarına dayanılıp son defa alınan 21.8.1987 tarihli ek rapora itibar edilmeyip, R. firmasının davalıdan önce dava konusu ütülerin şeklini patent olarak Türkiye'de tesbit ettirmiş ve korumaya almış ve yabancı ülkelerdeki tescilinin de daha eski olduğu, davalının imal ettiği ütülerine aynı şekli görünüşü ve büyüklüğü vermekle haksız rekabette bulunduğu ve bu şekil benzerliği yüzünden orta halli normal zekalı alıcıların marka ve teknik kaliteyi incelemeden birini diğerinin yerine alabileceği ve böylece aldanabileceği ve iltibasa yol açıldığı sonucuna varılıp, dava kabul edilmiştir.
Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, 10.6.1988 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY YAZISI
Davacı E.A.Ş.'ti taşınabilir elektrik aletleri yapımı ile iştigal eden Alman R.Werka GmbH firmasının ürettiği tüm mamülleri ve markasını 31.8.1977, 17.2.1978 ve 6.12.1978 tarihlerinde ferdi marka tescil belgeleriyle T.C.Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sinai Mülkiyet Dairesi nezdinde tescil ettirdiğini, 19.10.1983 tarihinde adı geçen Alman firması ile akdolunan lisans anlaşmasıyla R.markasının ve eşya üzerinde kullanma ve tasarruf hakkının kendisine bırakıldığını, elektrikli ev aletleri konusuyla iştigal eden davalı şirketin, davacının "R.E.DA-07 ve DA-08" tip no.lu buharlı ütülerini ütünün biçimi, genel görünüşü ve dizaynı aynen taklit ederek "L.-2, S.Buharlı Ütü adı altında imal edip satışını yapmak suretiyle kalite ve marka yönünden müşterinin aldatıldığını" ileri sürerek, haksız rekabetin tesbiti ile men'ine karar verilmesini istemiştir.
Davalı şirket, 1966 yılından beri ütü imalatı ile uğraştığını, piyasada iyi bir isim yaptığını, eskiden beri kullandığı Lider markasını 10.10.1983 tarihinde tescil ettirdiğini, TSE markası kullanma iznini aldığını, ortada aldatıcı bir hareket ve markaya tecavüzün bulunmadığını, davacının bu tip ütüleri ilk defa kendisinin yaptığını kanıtlayamadığını, piyasada aynı şekilde imal edilmiş başka firmalara ait pek çok ütünün bulunduğunu, taraflara ait ütülerin markaları, ambalajları değişik olduğu gibi şekillerinin de farklı olduğunu orta halli bir alıcıyı yanılatbilecek benzerlikler ve dolayısıyla olayda haksız rekabetin unsurlarının mevcut olmadığını savunmuştur.
Davacı hem kalite ve marka ve hem de dizayn yönünden müşterilerin aldatıldığını ileri sürmekte ise de, bilirkişi kurulları raporlarında da ittifakla belirtildiğ igibi markalar birbirinden tamamen farklı olup, bunlar arasında bir iltibas sözkonusu değildir. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, tarafların imal ve satışa sundukları ütüler bakımından, sinai modeller arasında benzerlik ve kopyecilik olup olmadığı, diğer bir anlatımla dizayn kopyeciliği bulunup bulunmadığı ve bunun haksız rekabet teşkil edip etmediği konusunda toplanmaktadır.
1- ) Mahkemece, taraf ütülerinde ufak tefek farklılıkların bulunduğuna ve markaların değişik olduğuna ve asıl konunun dizayn benzerliğinin haksız rekabete konu olup olmayacağı keyfiyetine işaret edildikten sonra "R. firması, davalıdan önce dava konusu ütülerin şeklini patent olarak Türkiye'de tesbit ettirmiş ve korumaya almıştır. Yabancı ülkelerdeki tescili de daha eskidir.." gerekçesiyle davalının imal ettiği ütülerine aynı şekli görünüşü ve büyüklüğü vermekle haksız rekabette bulunduğunu ve şekil benzerliği yüzünden orta halli normal zekalı alıcılar, marka ve teknik kaliteyi incelemeden birinin yerine diğerini alabilecek ve aldanabilecek durumda oldukları kabul edilerek, haksız rekabetin tesbitine ve men'ine karar verilmiştir.
Herşeyden evvel mahkemenin bu gerekçesi yanlıştır. Sınai model ve resimlerin Türkiye'de "patent" olarak tescili mümkün olmadığı gibi böyle bir tescilin yapıldığı ve davacıya ait ütü dizaynının korumaya alındığı da varit değildir. Gerçi Türkiye, 6894 sayılı Kanun ve 14.8.1975 tarih ve 7/10540 sayılı kararname ile Sınai Mülkiyetin Korunmasına dair Paris Sözleşmesine katılmıştır. Sınai mülkiyetin koruma alanları, ihtira beratları,faydalı modeller, sınai resim ve modeller, fabrika ticaret markaları, hizmet markaları, ticaret ünvanı ve mahreç işaretleri veya menşe adları olup, amacı bu sahalardaki kanunsuz rekabetin men'i ve cezalandırılmasıdır. Ancak Türkiye'de sınai resim ve modeller hakkında henüz yasal bir düzenleme yoktur. Ne davacının ve ne de davalının modedleri tevdi ve tescil edilmemiştir.Bu yüzden davacının 6894 sayılı kanunla tasdik edilen Sınai Mülkiyetin himayesine mahsus 20 Mart 1883 Paris İttihadı Mukavelenamesinden yararlanması mümkün değildir. Sözü edilen sözleşmenin 2 Haziran 1934 tarihinde Londra'da değiştirilen 2. maddesinin metnine göre "ittihat memleketlerinde birinin tebaası, diğer bütün ittihat memleketlerinde sınai mülkiyetin himayesi hususunda alakadar kanunların tebaaya bahşettikleri ve ilerde edecekleri müsaaddattan işbu Mukavelename ile derpi eedilmiş hususi haklara halel gelmemek şartıyla istifade ederler...
2- ) Bu konuda yasal bir düzenleme bulunmaması sınai resim ve modellerin Türkiye'de korunmayacağı anlamına gelmeyeceği açıktır.
Sınai ve bedii modellerin korunması da fikir hukukunun bir dalını oluşturur. Sınai modeller üzerindeki haklar da teknik haklardır. Modeller bedii nitelik taşıyorlarsa Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa göre himaye edilirler. Bedii modeller sanayide seri halinde yapıma elverişli yüzey ve cisimler olup, insanın renk ve şekil duygusuna hitap ederler, yani sırf kullanma ile amaçları yerine gelmeyip, estetik bir ihtiyacı da tatmin ederler. Bu bakımdan sınai haklarla, fikir ve san'at eserleri arasında yer alırlar. ( Dr.Nüşin Ayıter, Hukukta Fikir ve San'at Ürünleri, sh. 11 )
Fikiş ve San'at Eserleri, İhtira Beratları ve Markalara ilişkin kanunlar kısmen genel haksız fiil ( rekabet ) hükümlerinin uygulanması niteliğinde olan, kısmen de bu prensiplerden ayrılan özel düzenlemeler içermektedir. Özel düzenleme olmadığından "sınai resim ve modeller" ancak genel hükümler çerçevesinde korunurlar. Uygulanacak hükümler haksız rekabete ilişkin TTK'nun 56 ve devamı maddeleridir.
Dava konusu olayda, sanayi dizaynın ( industrial designs ) kopye edilmesi suretiyle haksız rekabet sözkonusu edilmektedir. Burada "dizayn" deyiminin ne anlama geldiği sorusu hatıra gelmektedir. Paris Sözleşmesine dahi memleketlerden İsveç'te "İsveç Dizayn koruma Yasası 1. maddesinde "Bu yasadaki dizayn deyimi, bir malın görünümünü temsil eden ilk örneği ( prototipi ) veya tezyinatın ilk örneğini ifade eder" şeklinde tarif ettikten sonra, "... bir dizaynın yaratıcısı veya onun devrettiği kimse, bu yasa uyarınca dizayn kullanma hakkına tescil ile sahip olacağını....." kabul etmiştir. ( Ulf Bernitz, Swedish İntellectual Property And Market Legislation, 1984, The Design Protection Act. sh. 85 )
İsviçre Federal Mahkemesi ise "resim ve model bir şekildir ki, dikkatleri üzerine çeker ve estetik duyguya hitap eder. Bunun, yaratıcı faaliyetin sonucu olması zorunlu değildir. Estetik bir etki yaratan ve belli bir orjinalitesi bulunan, kendine özgü bir niteliği bulunan, asgari bir yaratış fikri gözlemlenen şekiller ( resim ve model ) olarak kabul edilirler. Bu model ve resmin sanayide imalat için tip vazifesi de görmesi gerekir" şeklinde bir tanımı benimsemiştir. ( Doç.Dr. H.Yasaman Sınai Resim ve Modeller, Banka ve Ticaret Hukuku Dergisi, Haziran 1984, sh. 94 ).
Bu tanımlarda da belirtildiği gibi, bir sınai resim ve modelin hukuken korunabilmesi için iki esaslı unsurun bulunması gerekir. Bu unsurlar yenilik ve orjinalitedir. Nitekim sözü edilen İsveç Dizayn Yasası ikinci maddesinde "bir dizayn ancak başvuru ( dosyalama, düzenleme tarihi önceki ( bilinen ) şeyden önemli biçimde farklı olursa tescil edilecektir. Bilinan kavramının -yeniden üretim, sergileme, satış veya başka biçimde halka- sunulan herhangi şeyi kapsadığı kabul edilecektir..." hükmü ile yenilik ve orjinalitesi olmayan bir dizaynın tescil edilmeyeceğini kabul etmiştir.
Sınai resim ve modelin daha önce mevcut bulunan şekil ve resimlerden farklı olması ve yenilik unsuru taşıması gerekir. Sınai resim ve modellere ilişkin İsviçre Federal Kanununun 12. maddesine göre "... bir resmin veya modelin, uzun zamandan beri ne halk ve ne sanayi ve ne de ilgili ticari çevre tarafından bilinmemesi halinde, bu kanun anlamında yenidir." "bir modelin daha önce mevcut bir modelden basit bir farklılığı bulunması halinde orjinaliteden bahsedilemez. Bunun için yaratıcı faaliyetin yaratılan mamülde açıkca görülmesi gerekir. İsviçre Hukukunda, orjinalite resim ve modeli yapanın kendine has basit faaliyetinden fazla bir katkıyı şart kılar. Model en azından iptidai bile olsa yaratıcı bir faaliyeti izlemek zorundadır." Modelin "kendine özgü bir karakteri bulunmalı ve akla derhal gelmemelidir. ( Batıder, adı geçen yazı, sh. 97 )
Bu açıklamalar ışığında dava konusu yapılan olaya baktığımızda:
a- Ayrı üç bilirkişi kurulundan alınan raporlarda, taraflara ait ütülerde iltibas olup olmadığına değinilmiş, aynen kopyeden bahsedilmemekle beraber, bu ütülere ait teknik çizimler üzerinde durulmamış çizimlerin önemli bir kısmının kopye edilip edilmediği hususu tartışılmıştır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun uygulanması yönünden sanayi projede ve çizimlerde aynen kopye olup olmadığı veya önemli bir kısmının kopye edilip edilmediği, iki mamül arasında yeterli derecede benzerlik ve illiyet rabıtası bulunup bulunmadığı araştırılmamıştır. Herne kadar dava dilekçesinde açıkca Fikir ve Sanat Eserleri Kanununa dayanılmamışsa da, olayların tavsifi taraflara uygulanacak normu bulmak hakime aittir.
b- Davacının lisans anlaşması yaptığı R.firmasının 1.2.1973 tarihinde Edebi Mülkiyet Hakları Dünya Kurulu'na ( OMPİ ) tevdi ettiği emanetin ( ütünün ) Türkiye'de tevdi ve tescili suretiyle korumaya alınması mümkün olmadığına göre, dava tarihinde, dava konusu edilen sınai dizayn korunmaya değer nitelikte midir? Diğer bir anlatımla sözü edilen buharlı ütü dizaynı "yenilik ve orjinalite" unsurları nazara alındığında korunması gerekir mi?
Dizayn hakkının ihlalini, maddi şekilde ( doğrudan doğruya ) kopye ve bir de modelin belirgin kısımlarının kullanılması, kopye edilmesi şeklinde iki ana bölümde incelemek mümkündür.
Bilirkişi raporlarında maddi anlamda bir kopyeden söz edilmemiştir.
Davalı vekili, 19.11.1985 tarihli layihasında, benzerliklerin, dayanıklı tüketim mallarında görülen, sanayi tasarımının gerektirdiği zaruretleri aşmadığını ileri sürerek, bunu kanıtlamak için delil listesinde belirttiği "H." ve "P." marka ütüleri mahkemeye tevdi etmiştir. Gerçekten 30.9.1985 tarihli ( Elek.Müh.Mehmet Fetvacı, Doç.Dr. Aygun Tugay, Av.Fikret Alpsü'den oluşan ) bilirkişi kurulu raporunda, "... davacının imal ettiği ütülerle,davalının mamülleri ilk bakışta büyük benzerlikler gösterdiği....", 5.5.1986 tarihli ( Prof.Dr. Selahattin Anık, Doç.Dr. Ömer Teoman, Doç.Dr.Hamdi Yasaman'dan oluşan ) ikinci bilirkişi raporunda "... her iki ütünün bıraktıkları genel izlenim aynıdır ve modeller arasında iltibas mevcuttur. R.markası dünyada tanınmış bir markadır ve imalatın da kullandığı ütü modeli orjinaldir. Söz konusu modeli, klasik ütü modellerine benzememekte ve diğer ütülerden model olarak önemli farklılık ve orjinali de taşıdığı, R. ütüsünün orjinal bir dizaynı olduğu..." belirtildiği halde, daha sonra alınan 15.12.1986 ve 21.8.1987 tarihli ( Prof.Dr.Ünal Tekinalp, Prof.Dr.Hüseyin Ülgen, Prof.Sümer Saldıray'dan oluşan ) bilirkişi kurulu raporunda ise "Endüstri ürünlerinin tasarımlanmalarında işlev ( fonksiyon ) biçimi doğrudan etkiler. Özgün bir biçim yaratmada işlevin doğru tarifi ön koşuldur. Bu nedenle, kullanım amaca, malzeme, ergonomik uygunluk gibi zorunluklar oranları ve biçimi belirler. Tasarımcı da, bu sınırlar içinde kendine özgü ve özgün biçim önermesine yönelir. Bu durumda örneğin, bir ütünün sapının yerini değiştiremez, oranını zorlayamaz, genel formu da dörtgen tabana oturtamaz. İşte bu gibi nedenler bütün marka ütüleri hemen hemen aynı oranlara ve ilk anda, benzer oldukları veya olabileceklerini düşündüren formalara götürür. Çoraplar, kravatlar, kalemler, gözlükler, bisikletler ya da buzdolapları gibi sisteme dayalı, doğal kabullenilir normlarıyla hızlı değişen moda, model veya üretim teknolojilerinden kaynaklanan, ancak görsel nitelikleri olabildiğince çeşitlendirilebilen tasarım ürünleri gibi, o halde ilk ve kesinlikle zorunlu benzerliklere rağmen uyandırılmak istenen ayrı imajların rolünü ve önemini karıştırmamak veya gözardı etmemek gerekir... Bu koşullarda benzerlik ya da benzemezlik daha çok algılamada ilk etki, uyanan imaj gibi görsel uyarı şartları içindeki bir olgu olarak değer almaktadır... Çeşitli marka buzdolaplarında olduğu gibi, konumuzun teşkil eden ( R. ) ve ( L. ) marka el ütülerinin birbiriyle karşılaştırılmalarında genel görünümleri, aynı işleve yönelik nedenlere uygun, yaklaşık oran beraberliği, silüet benzerliği taşımaktadırlar. gövdelerinin hacimli olması, buharlı kullanım için üretilmelerinin bir gereğidir. Görsel itibarla strüktürel benzerliklerinin ise çok farklar taşıyan bloklar, bölgeler, simgeler ve biçimlendirmelerle ayrı uyarılar yaptıkları görülmektedir.... " şeklinde aksi görüş açıklanarak, markaları ve amblemleri dışında iltibasa neden olacak hususa rastlanmadığı bildirilmiştir. Görüldüğü gibi, sonuncu bilirkişi raporları ayrık tutulursa, diğer bilirkişi kurulu raporlarında, davacıya ait buharlı ütü modelinin, dava tarihinde Türkiye'de korunmaya değer yeni ve orjinal bir dizayn bulunduğunu tatminkar bir gerekçe göstererek açıklamamışlar. Türkiye ve Türkiye dışında mevcut ütü piyasası bakımından davacının mamülünün yeni ve orjinal olduğu tartışılmamış, sırf modeller arasında iltibasa söz konusu ise haksız rekabet hükümlerinin uygulanması gerektiği sonucuna varmışlar, özellikle her üç bilirkişi raporunda davalının mahkemeye sunduğu H. ve P. marka ütülerin dizaynı ile mukayesesi yapılıp görüş bildirilmemiştir.
Günümüz dünyasında artık buluşlar ve eserler bireysellik dünyasından kurtulup toplu eser olma sürecindedir. Meydana gelen yeni bir eser, model, insanlığın tarihi tekamülünün bir sonucu olan eski eserlerden, teknolojiden, bilgiden faydalanmak durumundadır. Bu faydalanma sınırını ki bizde bu konuda özel hükümler taşıyan bir kanun olmadığına göre bu şekilde değişik belirkişi raporlarına dayanarak önemli ölçüde daraltır veya genişletirse, insanlığın yeni eser, sınai resim ve model üretimine zarar verilmiş olur. Günümüzde yenilik az çok eski eserler, teknoloji ve sınai modeller üzerine inşa edilmekle olduğu gerçeğinden hareket edilirse, sanayide geri kalmış memleketlerin bu sahadaki girişimleri dar kalıplara sıkıştırılmış ve ilerlemeleri önlenmiş olur. Nitekim Sınai Mülkiyetin Korunmasına Dair Paris Sözleşmesinin Revizyonu Diplomatik Konferansının 27 Şubat - 24 Mart 1984 tarihleri arasında Cenevre'de yapılan Dördüncü Dönem Toplantısı Hakkında Rapor'da gelişmekte olan Ülkeler tarafından patent hakları bakımından aynı endişeler izhar edilmiştir. ( TOBB aynı ismi taşıyan dökümantasyon, sh. 13 ) Gene İsveç Dizayn Koruma Yasası 4/e maddesinde "Bir dizayn, eğer İsveç'te başka bir şahıs için tescil edilmiş bulunan dizayndan esaslı suretle farklı değilse tescil edilemeyeceğini öngörmektedir.
O halde dava konusu buharlı ütü modellerinin neden ütü piyasasında yenilik ve orjinallik vasfı bulunduğu yeterli gerekçe gösterilerek irdelenmemiş, piyasada mevcut buharlı ütülerle ve özellikle davalı tarafından tevdi edlen H.ve P. firmalarına ait ütülerin dizaynı ile mukayesesi yapılmamış, sözü edilen noksanlıklar ikmal ettirilip raporlar arasındaki çelişki giderilmemiştir. Heyetimiz de ambalaj kutuları üzerindeki ütü resimlerini incelemekle yetinmiş, başkaca bilirkişi raporlarını kontrol etme imkanını bulamamıştır.
3- ) Bilirkişilerin dava konusu haksız rekabet kurallarına ilişkin genel hükümler çerçevesinde incelemeleri sonucu bildirdikleri görüşe dayanarak, mahkemece şekil benzerliği görünüşünden hareketle, olayda mamüller arasında iltibas ( karşılık ) yaratıldığından dolayı ikinci bir gerekçe yapılarak, haksız rekabetin tesbitine ve men'ine karar verilmiştir.
Bu hususta bilirkişiler arasında da görüş birliği yoktur. 30.9.1985 ve 5.5.1986 tarihli bilirkişi raporlarında, her ne kadar ütü, normal günlük bir tüketim maddesi olmamasına ve fiyatının yüksek ve her an alınması mutat olmayan bir nesne olmasına ve bunu alan kişilerin daha dikkatli davranacakları düşünülebilirse de, R. ütüsünün yenilik taşıması ve orjinal olması, davalı ütülerinde bazı detaylarda fark olmasına rağmen, genel olarak bıraktığı intiba nazara alındığında her iki model arasında iltibas olduğu..." "... her iki tarafın ütülerinde, genellikle birbirine benzemekte ve alıcıyı cezbedecek tiptedir. Orta halli, normal zekalı bir alıcı, her iki tarafın ütülerini gördüğünde, her iki tarafın ütülerini aynı değerde kabul edeceği..." görüşünden hareketle iltibasın mevcut olduğu sonucuna varmıştır.
15.12.1986 ve 21.8.1987 tarihli bilirkişi raporlarında ise tarafların mamülleri, amblemleri dışında da, gerek ürünleri genel özellikleri ve gerekse ambalajları arasında bir iltibasa neden olacak hususa raslanmadığı, bir ürünün diğerini çağrıştıracak imaj uyandırmadıkları gibi, büyük çoğunluğu kullanımda değişik işlevleri harekete geçirici mekanizmaların biçim farklılıklarına bağlı bir düzineyi aşkın ve farklı uyarılar yaratan görüntülere sahip ayrıcalıklar tesbit edildiğini, dolayısıyla haksız rekabetin doğmadığı..." "... vasat bir alcının dahi iki ütüyü birbirinden ayıracağı ve karıştırmasının mümkün olmadığı.." görüşü bildirilmiştir.
Mahkeme kararında, bilirkişi kurullarının açıklanan bu ayrı görüşleri tartışılmamış, birinin diğerine terchi edilmesinin sebepleri açıklanmamıştır. Hakim ancak çözümü özel ve teknik bir bilgiyi gerektirir hallerde bilirkişi görüşüne göre karar vermelidir. ( HUMK.md. 275 ) Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve özel hukuki bilgilerle meseleye çözüm getirmek mümkün olduğu takdirde böyle bir incelemeye gidilmemelidir. Davacıya ait ütülerin dizaynının yeni ve orjinal olduğu hususu yukarıda açıklandığı gibi tartışılması ve incelemesi gereken bir konudur. Bu nedenle dizayn benzerliğinden hareketle iltibasın mevcut olduğu sonucu çıkarılamaz.
İki ayrı marka ile üretilen, ancak şekil ( görünüş ) benzerliği bulunan ütülerin iltibasa ve haksız rekabete meydan verip vermeyeceğinin saptanmasında, - değişik bilirkişi müşahedeleri de gözönünde tutularak- genel görünüm ( dizayn ) benzerliği nedeniyle birisinin yerine diğerini alıp almayacakları ( aldanıp aldanmayacakları ), yoksa alıcıların benzerliğe rağmen, marka, teknik kalite, renk, güzellik, her iki mamulün satış fiyatları gibi hususları araştırarak mı seçenekleri ve netice olarak olayda ekonomik rekabetin mi, yoksa iyiniyet kurallarına aykırı "haksız bir rekabetin mi" mevcut olduunun tesbiti gerekir. Dairemiz yerleşmiş içhitalarına göre, iltibasın objektif olarak mevcudiyeti gerekli olup, iltibasın varlığından bahsedebilmek için normal ve orta seviyede bir alcının, taklit edilmiş marka veya şekil benzerliği nedenyile yanılma ve aldanmaya düşük düşmeyeceği başlıca ölçü olarak kabul edilmektedir. ( Y.11.HD. 22.2.1985 T. ve 616/987 sayılı kararı ) Ütü, günlük bir tüketim mamulü olmadığından, diğer dayanıklı tüketim eşyasında olduğu gibi, alıcılar, eşyayı imal eden firmanın adı veya markasını, eşyanın kalitesi, fiyatı, nihayet genel görünümü, renk, şekil vs. gbi vasıflarını inceledikten, bir ön etüt yaptıktan sonra tercihini kullanır. Bu bakımdan normal ve orta seviyede, hatta daha alt düzeyde bir insanın, genel görünüm benzerliği dışında, eşyanın yukarda sayılan vasıflarını kolaylıkla ve öncelikle ayırdedebileceği ve herhangi bir yanılgıya düymeyeceği bir gerçektir.
Sonuç olarak, ( 1 ) numaralı bentte yazılı nedenlerle mahkeme kararının evvela gerekçe yönünden, ( 2 ) ve %3 ) numaralı bentlerde açıklanan hususlardan dolayı inceleme noksanlığı bakımından bozulması gerektiği ve olayda açıkca bir iltibasın sözkonusu olmadığı sorunun, iltibas olup olmadığı yolunda birbirine çelişik bilirkişi mütalaalarına istinaden çözümlenemeyeceği kanısıyla çoğunluk görüşüne karşıyım.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1984/5877 K. 1985/64
T. 22.1.1985
• MARKA ( Ustanın Meşhur Edip Çırağın Kullanması )
• TİCARET ÜNVANINDA KULLANILAN MARKA ( Ustanın Meşhur Edip Çırağın Kullanması )
• HAKSIZ REKABET VE MARKAYA TECAVÜZ ( Ustanın Meşhur Edip Çırağın Ticaret Ünvanında Kullandığı Marka )
ÖZET : Ustanın meşhur ettiği bir markanın çırak tarafından ticaret ünvanında kullanılması, haksız rekabet ve markaya tecavüz eylemini oluşturur.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı Mersin Asliye 3. Hukuk Hakimliğince verilen hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacı avukatı tarafından istenmiş olmakla işin gereği konuşulup düşünüldü :
KARAR : Davacı vekili; müvekkilinin babasının çavuş lakabıyla tanınan ve kebap ve baklava imal eden bir kişi olduğunu, ölümü üzerine müvekkilinin bu işi devam ettirip haklı bir şöhret kazandığını ve ( Çavuşoğlu ) markasını adına tescil ettirdiğini, babasının ve davacının yanında açılıp ayrılan davalıların ise önce Gaziantep'te bir dükkan açtıklarını, bilahare Mersin'e yerleşip ( Gaziantepli Çavuşoğlu ) işletme adını alarak faaliyete başladıklarını, bu tutumun haksız oluğunu ileri sürerek markaya vaki tecavüzlerinin menini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevabında müvekkili ( A. )'nın lokantada işçi olduğunu kendisine husumet düşmeyeceğini, müvekkili ( R. )'nin ise lokantayı tescilden önce açıp meşhur ettiğini 21.11.1979 tarihinde dernekte kayıtlı olduğunu, marka ve ünvanla ilgili iştigal konularının aynı olmadığını, müvekkilinin lokantacı olduğunu, davacı markasının ise daha ziyade tatlı çeşitleriyle ilgili bulunduğunun savunarak davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere, davalıların lokantacılık işine başlama tarihlerinin davacının markasının tescil işleminden önce olmasına, markanın sicil dairesi coğrafi hudutlar içinde olması gerektiği görüşüyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1. Davalılardan ( A.Ö. )'ın haksız rekabet yapıldığı iddia olunan diğer davalı ( R. )'ye ait lokantada işçi olarak çalıştığı savunulmuş ve buna dair belge de ibraz edilmiş olup savunmanın aksi davacı tarafça ispatlanamadığından bu davalı hakkında sonucu itibariyle doğru bulunan karara ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün onanmasına,
2 - Davalı ( R.Y. ) hakkındaki temyiz itirazlarına gelince;
Dosyada mevcut belgeler ve iddia ve savunmadan anlaşıldığına göre davalı ( R. ), davacının babası yanında uzun bir süre çırak ve kalfa olarak çalışmış, baklavacılık ve tatlıcılık sanatını burada öğrenmiş bir kişidir. Bilahare işten ayrılarak önce Gaziantep'te bir işyeri açmış bir süre sonra da Mersin'e gelerek lokantacılık yapmaya başlamıştır.
Davacının Çavuş lakabıyla meşhur edip tanıttığı markayı "Çavuşoğlu" olarak 21..4.1982 ve 25.5.1982 tarihlerinde tescil ettirdiği anlaşılmaktadır. Davalının tescil ettirmiş olduğu bir marka yoktur. Davalı, açtığı lokantaya "Gaziantepli Çavuşoğlu" ismini vererek çalışmaya başlamıştır. Davacı da davalıların yaptıkları bu haksız rekabetin menini netice olarak da markaya tecavüzün menini istemiştir. Davalı vekili savunmasında davacının tescil edilen markasının baklava börek gibi yiyecek maddeleriyle ilgili olduğunu, halbuki lokanta işletmeciliğinin başka bir konu bulunduğunu, tatlı yemek isteyecek bir kişinin lokantaya değil tatlıcıya gideceğini belirterek haksız rekabet bulunmadığını belirtmiştir.
Davalı ( R. )'nin Mersin'de açtığı lokantayı "Gaziantepli Çavuşoğlu Lokantası" ünvanı altında işlettiği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık yoktur.
Davada halli gereken husus bu hareketin davacının markasına tecavüz teşkil edip etmediği haksız rekabet yaratıp yaratmadığı noktasıdır.
TTK'nun 43. maddesi uyarınca hakiki şahıs olan tacirin ticaret ünvanı 48 inci maddeye uygun olarak yapabileceği ilaveler ile kısaltılmadan yazılacak ad ve soyadından terekküp eder. İşletmenin durumu hakkında 3 üncü kişilerde yanlış bir kanaatın meydana gelmesine mahal verecek şekilde ünvana ilaveler yapılamaz. Bu husus ünvanın kapsamının ve ilavelerini belirten TTK.nun 48 inci maddesinde belirtilmiştir. Yine TTK.nun 43/2 nci maddesinde "başka bir sicil dairesinde daha önce tescil edilmiş olan aynı ad ve soyadını ihtiva eden bir ticaret ünvanı sahibinin haksız rekabetten doğan haklarının mahfuz olduğu" belirtilmiştir. TTK.nun 57/f. 5 maddesinde de"başkasının haklı olarak kullandığı ad, marka gibi tanıtma vasıtaları kullanmak" hüsnüniyet kaidelerine aykırı hareketler olarak haksız rekabet sayılmıştır.
Davalı ( R.Y. ) davacı yanında yetişen ve usta olan ( mesleği öğrenen ) kişidir. Adı geçenin Mersin'de açtığı lokantaya "Gaziantepli Çavuşoğlu Lokantası" ismini vermesi, Çavuşoğlu sözcüğü tekbaşına kullanılmasa bile davacının tescili "Çavuşoğlu" markasıyla iltibas yaratmaktadır, ilk bakıştan bu lokantanın Gaziantep'te faaliyet gösteren davacıya ait "Çavuşoğlu" işletmesinin bir şubesi izlenimini vermektedir. O halde olayda haksız rekabetin mevcut olduğu düşünülmelidir. Davalı ( R. )nin "Çavuşoğlu" ismini kullanma gayreti, davanın seyri sırasında ( Y. ) olan soyadını "Çavuşoğlu "olarak değiştirmesiyle de ortaya çıkmaktadır. Ustasının meşhur ettiği ( dosyada mevcut başka bir ilamla da sabit olan ) bir markanın çırağı tarafından ticaret ünvanında kullanılması haksız rekabet ve markaya tecavüz menini istemeye gerek TTK. ve gerekse Markalar kanununun 47. maddesi hükümlerine göre haklı bulunmaktadır.
Dosyada mevcut delillere göre davalı ( R. )'nin, markaya vaki tecavüzünün menine karar vermek gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1 nolu bentte yazılı nedenle davalı ( A. )'e ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle, hakkındaki hükmün ONANMASINA, 2 nolu bentte yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün ( R.Y. ) ( Çavuşoğlu ) aleyhine BOZULMASINA, 22.1.1985 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ
E. 1983/1507 K. 1983/2480
T. 12.5.1983
• MARKALAR YASASI ( Hükmen Silinmesi )
• HÜKMEN SİLİNME ( Markalar Yasasına Aykırı Davranış )
6762/m.56
ÖZET : Markalar yasasının, hükmen silinmeyi ( terkini ) düzenleyen 50. Maddesinde belirtilmediğine göre, 41.maddeye aykırı davranış, hükmen silinme nedeni olarak kabul edilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki davadan dolayı ( İstanbul Dördüncü Asliye Ticaret Mahkemesi )'nce verilen 1.12.1982 tarih ve 769/543 sayılı hükmün duruşmalı olarak temyizen tetkiki davacılar avukatı tarafından istenmiş olmakla; dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar vekili, davacılardan Muzaffer'in süt ürünlerine ilişkin "Turnalar Çiftliği" markasının sahibi olduğunu, eşi davacı Nuran ile davalı Doğan'ın miras bırakanları babaları Recep'e ait olup vazgeçmeleri uyarınca anneleri adına yazılı "Tikveşli Çiftliği" markasının ise, Markalar Yasasının 33. maddesindeki üç yıllık yenileme süresinden yararlanılmaması nedeniyle aynı Yasanının 40. maddesi uyarınca bakanlıkça re'sen kaydının silindiğini, ancak davalı Doğan'ın anılan Yasanın 41. maddesinde öngörülen silinmeden itibaren üç yıl geçmedikçe tescil edilip kullanılmayacağı hükmüne karşın bu süre geçmeden aynı markayı kendi adına tescil ettirip süt ürünlerini diğer davalıya pazarlattığını, eylemin haksız rekabet niteliği taşıdığını bildirerek, 551 sayılı Yasanın 41. maddesine aykırı biçimde tescil edilen davalı markası sicil kaydının silinmesine, eylemin haksız olduğu saptanarak oluşan haksız rekabetin yasaklanmasına ve toplam ( 90.000 ) lira manevi tazminatı tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı Doğan ve Mustafa vekili, yetki, görev ve zamanaşımı itirazlarıyla birlikte, davacı Nuran'ın marka hakkından vazgeçmesi nedeniyle davacı Muzaffer'in ise dava konusu markayla hiçbir ilgisi bulunmaması nedeniyle dava hakları bulunmadığını, 551 sayılı Yasanın 50. maddesinde sayılan silinme nedenleri bulunmadığını, davalı Mustafa'ya husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca silinen marka ile vekiledenine ait markanın görünüm olarak tamamen farklı olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Yetkisizlik kararının kesinleşmesi üzerine yetkili mahkemece, uzman bilirkişiler raporu, dayanak yapılarak silinen marka ile yeniden yazımı yapılan davalı markasının aynı tür ticari malda kullanılmış bulunması ve yazı, resim farklılıklarının geneldeki benzerliği önler nitelikte olmaması nedeniyle iltibasın varlığının kabulü gerektiği, 551 sayılı Yasanın 41/1. maddesinde öngörülen silinmeden sonra üç yıl geçmedikçe bu markanın aynı emtiada kullanılmaması ve başkası adına tescil edilmemesi gerekirken bu süre geçmeden davalı Doğan adına yazımının yasaya aykırı olduğu, ne varki, anılan Yasanın 50. maddesinde sayılan silinme nedenleri arasında bu durumun yer almaması nedeniyle aynı konuda başka bir markayla üretim yapan üçüncü kişi durumundaki davacının dava açmasının hukuki dayanağı bulunmadığı, markanın iptali sözkonusu olmadığından diğer istemlerin de dayanaksız kaldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Hüküm davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
1 - Davacılardan Nuran ( V.... ) miras yoluyla kendisine intikal eden dava konusu marka üzerindeki hakkını noter belgesiyle annesine devretmiş olduğuna göre, böyle bir dava açma yoktur. Ayrıca, sözkonusu marka konusuna giren işlerle uğraşmaması nedeniyle bu davacının "ilgili kişi" sıfatı da yoktur. Böylece dava konusu markayla herhangi bir ilgisi bulunmayan davacı Nuran'ın isteminin reddi doğrudur.
2 - Diğer davacı Muzaffer'in davasına gelince:Dava, 551 sayılı Markalar Yasasının 33. maddesi uyarınca, konuram süresi bitiminden sonra başlayan üç yıllık yenileme süresi içinde, marka sahibi Ayşe tarafından yenileme isteminde bulunulmaması nedeniyle ilgili bakanlıkça anılan Yasanın 40.maddesi uyarınca kendiliğinden ( re'sen ) kaydı silinen markanın, Yasanın 41. maddesinde öngörülen ve silinmeden itibaren üç yıl geçmedikçe aynı emtia için kullanılmayıp başkası adına tescil edilme olanağı da bulunmayan "Tikveşli Çiftliği" markasının davalı Doğan tarafından haksız ve yasaya aykırı biçimde tescil ettirilip aynı emtialarda kullanılması nedeniyle, sözkonusu yasanının 50. maddesi uyarınca mahkemece marka sicil kaydının hükmen silinmesi ve bu nedenle oluşan haksız rekabetin yasaklanması ile manevi giderim istemine ilişkindir. Markalar Yasasının 50. maddesi uyarınca, marka tescil kaydının bakanlık ya da her ilgilinin istemi sonucu hükmümle terkini, sayılı ve sınırlı biçimde gösterilmiştir. Bunlar markanın 18/1,3. maddesinde öngörüldüğü biçimde, üç yıl aralıksız kullanılmaması yada tescil edildiği biçimde aynen kullanılmaması; Birlik markalarının teknik yönetmeliğe uymaması ( m.44 ) ve devrin halkın aldatılmamasına yol açması biçiminde belirlenmiştir. Eş anlatımla Markalar Yasasının hükmen terkine ilişkin 50. maddesi hükmü, aynı Yasanın 41. maddesine aykırı nitelikli olan ve yenilenmemesi nedeniyle ilgili bakanlıkça kaydı silinen markayı üç yıl geçmeden adına tescil ettirme ve aynı emtia için kullanma eyleminin yaptırımını ( müeyyidesini ) içermemektedir. Bu nedenle davalı Muzaffer'in Markalar Yasasının 50. maddesine dayanarak böyle bir istemde bulunma olanağı yoktur. Yukarıda değinildiği gibi, hükmen terkini düzenleyen 50. maddedeki terkin nedenleri arasında, 41. madde kapsamına giren tescil ve kullanma yasağından sözedilmemiştir. Bu nedenle anılan Yasanın 41. maddesine aykırı davranış, hükmen terkin nedeni olarak kabul edilemez. Kaldı ki, davacı Muzaffer, bu davadan önce sözkonusu "Tikveşli Çiftliği" markasıyla bir ilgisi bulunmadığını, İstanbul Beşinci Asliye Ticaret Mahkemesi'nin kesinleşen 1977/517 esas nolu dosyasıyla kabul etmiş durumdadır. Bunun dışında, kesinleşen sözkonusu hükümle, anılan marka üzerindeki hak sahibinin davacı Muzaffer değil, davalı Doğan olduğu da saptanmış durumdadır. Davacı Muzaffer'in, davalı Doğan'ın bu markanın sahibi olduğunu kabul edip, onun oluruyla bir süre için bu markayı kullanmış olması da marka üzerindeki hak sahibinin kendisi değil, davalı Doğan olduğunu kabulün, açık ve seçik kanıtıdır. Böylece, dava konusu markanın hak sahibi ya da ilgilisi sıfatı bulunmadığı belirlenen davacı Muzaffer'in Markalar Yasasının 67-49. maddelerinde öngörülen hukuki korumadan yararlanması da sözkonusu olmayacağından davacı Muzaffer'in Markalar Yasası ve haksız rekabet hükümlerine dayalı istemlerinin reddi de doğrudur.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun görülen hükmün ONANMASINA, yan vekilleri geldiklerinden ( 5000 ) lira duruşma vekillik ücretinin davacılardan alınıp davalılara verilmesine, 500 lira temyiz ilam harcından peşin harcın mahsubu ile temyiz eden davacılardan alınmasına 12.5.1983 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Av. Mesut YILDIRIM